M. Akifin Tezi By: reyyan Date: 29 Ekim 2010, 16:02:54
M. Akif'in Tezi
Vehbi Vakkasoðlu
MEHMET Akif'in ömrü boyunca tavizsiz savunduðu tezini anlýyabilmek için, önce onun hayatýna ve yaþadýðý devrin þartlarýna gözatmak gerekir. Çünkü, onun savunduðu, hayatýný vakfettiði, "Leyla"sý bildiði tez, doðumuyla bütün benliðine sinmeye baþlamýþtýr.
Bilindiði üzre 1873 yýlýnda doðduðu semt, müslüman Ýstanbul'un en halis yerlerinden biri, belkide birincisi olan Fatih'tir.'Her ikisininde dini sohbetleri vardý" dediði bir ana-babanýn evladýdýr. Daha 5 yaþýnda mahalle mektebine giderken omuzunda mushaf asýlýdýr. Ýlk yayýnladýðý þiir O'na hayat boyu ilim ve ilham kaynaðý olan bu kitap içindir. "Kur'an'a Hitab" imanlý bir yüreðin ilahi Kelam'a teslim oluþ belgesidir. "Ey nüsha-i caný ehl-i îmanýn" der.
Þuurlu bir din terbiyesi ve ibadet vecdi içinde yetiþen genç þair'in baþka türlü düþünmesi imkansýzdýr.
AYNI yýllarda Ýngiliz müstemlekeler nazýn Gladistor'un Avam kamarasýnda þu sözleri duyulur:
"Kur'an, müslümanlarýn elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayýz. Ne yapýp yapmalý, ya Kur'an'ý ortadan kaldýrmalý ya da müslümanlarý ondan soðutmalýyýz."
Aslýnda, bu Ýngiliz nazýrýnýn teklif ettiði faaliyet çoktan tatbikata geçirilmiþti. Bin yýldýr Kur'an'ýn bayraktarlýðýný yapan Osmanlý, su alan bir gemi gibiydi. Zira artýk, devleti meydana getiren unsurlarý bir arada tutamýyordu. Görünür görünmez dýþ taarruzlar ve açlar tarafýndan da körüklenen iç zaaflarla devlet çatýrdýyordu. Tebaayý Osmanlýlýk þuuruyla birarada tutmak günden güne zorlaþýyor, dünün Sadýk kavimleri birer birer istiklal sevdasýna düþüyordu.
Ýþte böyle bir dönemde devlete kurtuluþ reçetesi yazan aydýnlar, baþlýca üç grupta toplanýyordu:
1. Batýcýlar; Mevcut batý medeniyeti ve kültürünü bütünüyle taklit etmeyi savunuyorlardý.
2. Türkçülük; Türk ýrkýnýn ve varlýðýnýn þuuruna varmayý esas kurtuluþ düsturu sayýyorlardý.
3. Ýslâmcýlar ise, devletin ve milletin kurtuluþunu Ýslâm'a tam manasýyla sarýlmakta buluyorlardý,
YAHYA KEMAL'ÝNDE çok daha sonralarý, -mütareke yýllarýnda farkettiði gibi devleti ayakta tutan ezan ve Kur'an'dý. Bu bakýmdan Ýslâmcýlar, Devleti ayakta tutmayý ve millete yeni bir hamle aþýsý yapmayý ancak dinî þuurla mümkün görüyorlardý.
ÝSLÂMCILIK, toplumun temel ve kadim görüþüydü. Ancak, yeni bir þekilde sunuluyor, sistemleþtiriliyordu. Bu bakýmdan batýcýlar onu "eski ve geri" diyerek itham ediyordu. Halbuki Ýslâmcýlarýn meselesi "yeni bir medeniyet aramak deðil, cemiyetin malý olan medeniyeti, yeni þartlar içine yerleþtirebilmekti, daha doðrusu, ona, yeni þartlarýn sorusunu sormak ve cevabýný almaktý."
Akif, bu gerçeði þu beytiyle ifade ediyordu:
-Doðrudan doðruya Kur'an'dan alýp ilhamý
Asrýn idrakine söyletmeliyiz ÝsIâm'ý.
ÝSLAM toplumu, Kur'an'ýn ilim tarafýna bakmayý unutmuþ, Ýlahi kelamý, sadece bir dua, ya da fal kitabý olarak görmeye baþlamýþtý.
Ýnmemiþtir hele Kur'an, bunu hakkýyle bilin,
Ne mezarlýkta okunmak, ne de fal bakmak için.
"Akif, ondört asýr önce Mekke'de dikilen aðaca taze kan vermek isteyenlerin bayraðýný omuzlamýþtý. O'na göre Kur'an'la ilim vefalý dosttu. Din ilmin eline yapýþmalý, kafanýn dýþý deðil, içi efrence (Avrupalý'ya) benzemeliydi. Zira frenk bilginlerinin bulduklarý ensýn gerçekler, Kur'an'daki ayetlerin mealini tekrardan ibaret kalmýþtý."
AHLAKTA yapýlacak inkýlabýn esaslarý ise, zaten Kur'an'ý Kerim'de vardý. Ýnsana hamle gücü verecek, azim ve þevk coþkunluðu aþýlayacak kahramanlýk da Kur'an'daydý:
Görürsün, hissedersin, varsa vicdanýnda imanýn;
Ne müthiþ bir hamaset çarpýyor göðsünde Kur'an'ýn!
Oysa ki, bu kahramanlýðýn yerini tembellik almýþ. Kur'an'ýn zamanla gençleþen hakikatleri müslümanlara yansýmaz olmuþtu. Kur'an'daki ruhun üzerindeki izler kaybolmaya yüz tutmuþken, kendimizi ve hayatýmýzý Ýslâm'la nasýl baðdaþtýrabiliriz diye soruyordu:
Hani Kur'an'daki ruhun þu heyulada izi?
Nasýl Ýslâm île telif ederiz kendimizi?
"Zaman, zaman'ý ulum" diyerek artýk ilimsiz hiçbir baþarý kazanýlamýyacaðýný, hatta Allah'tan utanmanýn bile ilimsiz olamýyacaðýný hatýrlatýyordu. Ancak, asrýn ilimlerini bütünüyle gençlere öðretirken de, mukaddesleri unutmamak gerektiðini söylüyordu.
Evet, ulümunu asrýn þebaba öðretelim,
Mukaddesata fakat çokça ihtiram edelim.
"Kendi mahiyet-i mahiyeniz" kýlavuz olsun, baþka milletlerden sadece teknik alalým, ahlak ve adetlerini býrakalým diyordu. Avrupa medeniyetini, her örf ve adetleriyle taklit etmenin, kendi özümüzü bozacaðýný, bu hususta Japonlarýn örnek alýnmasý gerektiðini ifade ediyordu.
AKÝF, çaðdaþý olan Ziya Gökalp gibi türkçüleri, Ýslâm'ýn yasakladýðý Irkçýlýk içinde görüyordu. Irkçýlýðýn þevkiyle devletten ayrýlan Müslüman milletlere üzülüyordu. "Ýslâm Birliði Ýdeali"ni aþk haline getirmiþ olan Akif, her ayrýlýðýn asýsýný yüreðinde bir kor gibi duyuyordu.
Ne Araplýk, ne de Türklük kalacak aç gözünü
Dinle Peygamber-i ziþanýn ilahi sözünü
Müslümanlýk sizi gayet sýký, gayet saðlam,
Baðlamak lazým iken, anlamadým, anlýyamam,
Ayrýlýk hissi nasýl girdi sizin beyninize?
Birbirinden müteferrik bu kadar akvamý
Ayný milliyetin altýnda tutan Ýslâm'ý,
Temelinden yýkacak zelzele kavmiyettir
Bunu bir lahza unutmak, ebedi haybettir.
IRKÇILIÐI, Ýslâm kalesini içerden fethetmeye mahsus batýnýn bir truva atý gibi görüyordu. Irkçýlýk tefrikasýný önce alevlendirip gidenler, Avrupa'nýn þerrinden kurtulacaklarmýydý? Akif onlara
Bugün belanýzý bulmuþ deðilseniz, mutlak,
Yarýnki saikalar beyninizde patlayacak!
diyordu. Gerçekten de bir zamanlar Osmanlý hakimiyetinden çýkmak için uðraþan bugünkü devletçikler, hiçbir zaman eski huzurlarýný bulamýyacaklardý.
ÝSLÂM iksiri etrafýnda, daima birlik ve beraberlik nesimini üfleyip duran Akif, ayný heyecanla birinci dünya savaþý'nýn, sonrada Ýstiklal mücadelesinin ateþ çemberinden geçti. Ancak bu çileli yýllarýn bütün meþakkatlerine büyük bir þevkle katlanýyordu. Yýllardýr özlemini duyduðu "Leyla"sýna kavuþma ümidi vardý. Ýslâm'ýn þuurlu ve güçlü bir merkez kuvveti olarak devlet yeniden doðabilirdi. Bu sebeple, bütün Ýslâm dünyasýnýn uyanýþýný baþlatacaðýna inandýðý Milli Mücadele'ye cihad þevkiyle katýlýyordu. Adeta cephelerin maneviyat kaynaðý olurcasýna çalýþýp çýrpýnýyordu. Ne varki, "Milli Mücadele'nin sonunda hakim olan eðilimler bu ümitleri tamamen yok etti. Savaþý verirken alem olan mukaddesler geride kalmýþ. Batýnýn belirlediði statüde yer almak kaygýsý, devletin geleceðine yön verenlerin tayin edici düþüncesi olmuþtur."
ARTIK ideallerini deruni dünyasýna hapseden Akif küskün ve kýzgýn olarak Mýsýr'a gidiyordu. Beþ yaþýnda omuzuna astýðý Kur'an'ý ezberleyerek mana deryasýna dalýyor ve tasavvuf? coþkunluklarla teselli bulmaya çalýþýyordu. Onyýl sonra Türkiye'ye ölmek üzere geldiðini söylüyordu, burada fikrî takipçileri ideallerini daima taze tutsun istemiþti kimbilir?
Edirnekapý þehitliðindeki mütevazi mezarlýðýndan müstarib Akîf'in sesi hala:
O nuru gönder ilahi asýrlar oldu yeter
Bunaldý milletin afaký bir sabah ister
duasýný tekrarlar gibidir.
radyobeyan