Gurbet By: sumeyye Date: 29 Ekim 2010, 14:53:57
Gurbet
Tasavvuf, insan fýtratýnda mevcûd olan ulvîliklere âid temâyülleri, sohbet, zikir, riyâzât ve ihlâs ile geliþtirerek ham insandan "insan-ý kâmil" hüviyetini ortaya çýkarmaktýr. Ýnsanlarda istîdâd ve iktidarlar muhtelif olduðundan, tasavvufun metodlarýný kullanarak insaný eþyâ ve hâdisâtýn esrârýndan haberdâr etme, her fertte ayný derecede netice vermez. Ancak bazý temâyüllerde bütün insanlýk, -aralarýnda derece farký olsa da- müþtereklik arzeder. Bunlardan biri de, her ferdin, geldiði yere, yâni vatan-ý aslîsine dönme temâyülüdür.
Bundan dolayý tasavvufun bir gâyesi de, insaný "elest bezmi"nde Rabbiyle beraber olduðu vuslat iklîmine dönme husûsundaki arzu ve arayýþ temâyül ve istîdâdýný zikirle tekâmül ettirerek þuuraltýndan þuûr üstüne yükseltmektir. Bu, kullukta kemâle ermektir ki, âyet-i kerîmede þu þekilde îzâh edilir:
"Bilesiniz ki kalbler, ancak Allâh'ýn zikriyle mutmain olur (huzûr bulup doyum noktasýna ulaþýr)!" (er-Ra'd, 28)
Bu hâl, en güzel þekilde insân-ý kâmilde tezâhür eden bir keyfiyettir. Çünkü insan-ý kâmil:
"Hiç þüphe yok ki biz, Allâh içiniz ve muhakkak O'na döndürüleceðiz!.." (el-Bakara, 156) sýrrýna ermiþtir.
Aslýna dönme temâyülü olan bu hâl, varlýklar içinde üstün bir idrâkle techîz edilmiþ bulunan ins ü cinde en üst seviyeye ulaþtýðý nisbette bir hasret ve ýzdýrap kaynaðý olur. Ýþte o zaman idrâk sâhibi, nefes alýp verdikçe kendisini dâimî bir gurbette hisseder.
Gerçekten gurbet, varlýklarýn menþeinden itibaren çeþitli safhalardan geçerek gerçekleþtiði için bulunduðu yerden bir evvelki mekâna doðru muhtelif tezâhürler arzeder. Meselâ insan, önce rûhlar âleminde bulunmakta iken, bu mekândan ayrýlarak ana rahminde mekân tutar. Sonra dünyâya gelir. Dünyâda da çeþitli mekân deðiþikliklerine uðrayabilir. Oradan "âlem-i berzah"a göçer. Ve nihâyet Rabbine döner.
Nitekim gurbetin bu safhalarýný yüreðinde hisseden þâir, onun bazý merhalelerini ne güzel dile dökmüþtür:
Bir merhaleden güneþle deryâ görünür,
Bir merhaleden her iki dünyâ görünür.
Son merhale bir fasl-ý hazandýr ki, sürer;
Geçmiþ gelecek cümlesi rü'yâ görünür!..
Evet gurbet, bütün bu söylediklerimiz dikkate alýndýðý takdîrde, içiçe, merhale merhale, kat-kat demektir. Onu bertaraf eden bütün ara merhaleleri aþarak geldiði ilk yere, yâni Rabbine dönmektir. Bu hâle nazaran gurbetin rûhta tedirginlik meydana getiren en derin ve en köklü hasreti dindiren neticesi, Rabbe dönüþtür. Bu ihtiyâcý idrâk etmeyerek, köyünün, kentinin ayrýlýðý ile tedirgin olan sýradan insanlarýn bile þuûraltýnda gurbetin bu büyük ve derin mânâ ve hasreti, bâkî kalýr. Ancak üstün idrâk sâhipleri olan evliyâullâh, bu ýzdýrâbý lâyýkýyla kavrar ve ara merhalelerin derdinden berî ve ilâhî vuslata müþtâk bir ömür sürer. Bu sebeple Cüneyd-i Baðdâdî Hazretleri tasavvufu:
"Hakk'ýn, seni senliðinde öldürmesi ve kendisi ile ihyâ etmesidir." diyerek târif eder.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri'ne ölümü bir "þeb-i arûs", yâni düðün gecesi olarak tavsîf ettiren gerçek de, dünyâ gurbetinden kurtuluþ, vuslata eriþtir.
Ölüm döþeðindeki bir Hakk âþýðýna sordular:
"-Ölüm ânýnda iken nasýl gülebiliyorsun?"
Âþýk þöyle cevap verdi:
"-Þimdi bütün vücûdum dudak olmuþ gülümsüyor!.. Þu an, dudaklarým baþka bir gülüþle gülüyor!.."
Pervâne ýþýða hasrettir. Iþýða olan hasretinden ve onun etrafýndaki râbýtasýndan dolayý kendisine kelebek deðil, pervâne denir. Iþýðý bulunca, cezbeye tutulur, irâdesi gider. Sonunda ýþýða çarparak cesedini yakar. Iþýkta fânî olur. Vuslata erer.
Hazret-i Mevlânâ da:
"Cesedi yakmadan, ilâhî aþk ve muhabbet lezzetine vâsýl olmak mümkün deðildir!" buyurur.
Nitekim Hallâc-ý Mansûr, geçirdiði derin rûhî ihtilaçlar neticesinde ölümü özlemiþ:
"Benim diriliþim, hayâtým, vuslatým, ölümümdedir!.." demiþtir.
Ýþte bu derûnî tecellîlere göre gurbet;
Yaradandan firâktýr.
Kalbde yanan bir ateþtir.
Hasretle kavrulmaktýr.
Yalnýzlýktýr.
Çünkü insan, ilâhî bir yolculuða tâbîdir. O, bu yolculuða "elest bezmi"nden baþlamýþ, sonra bir "gurbet" diyârý olan bu dünyâya gönderilmiþtir. Hür olan rûhu, cesedin esâretine, beþ duyunun emri altýna girmiþtir. Ancak menþeinden ayrý kalmasý sebebiyle onda, yukarýda îzâh edilmiþ olan husûsiyeti dolayýsýyla geldiði âleme bir hasret ve meyil zuhûr eder. Katettiði derece nisbetinde idrâki de berraklaþarak bu hasretin ýzdýrâbý þiddetlenir ve geldiði yere dönme iþtiyâký artar. Bu demektir ki insan, dâimâ garîbtir ve gurbettedir.
Gurbetin birçok çeþidi vardýr.
Bu cümleden olarak, enbiyâ ve evliyâ için bu dünyâ gurbeti içinde ikinci bir gurbet daha mevcûddur ki, o da, dostlardan firâk elemleri ile kavrulmaktýr. Nitekim Ya'kûb -aleyhisselâm- ile Yûsuf -aleyhisselâm- arasýnda þiddetli bir gam ve garîblik takdîr buyuruldu ki, Allâh'a inâbeleri çok olsun! Her zaman O'na dönsünler, O'nunla beraber olsunlar, mâsivâ ile alâkalarý kesilsin ve yüksek derecelere nâil olsunlar!..
Bu hikmete binâen nebîler, kendi vatanlarýnýn dýþýnda bir zamana kadar garîb yaþatýlarak gurbet, onlara bütün keyfiyeti ile tattýrýlmýþtýr.
Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e de Tâif'de gurbet en acý bir þekilde tattýrýldý. Taþlandý ve kanlar içinde kaldý. Lâkin O, merhameti sebebiyle en þiddetli bir sabrý yaþayarak bedduâ etmedi, kendisine zulmeden Tâif halkýna duâ etti. Bunun ardýndan mükâfât olarak mi'râc vuslatý tecellî etti.
Bunun içindir ki gurbet, elem ve ýzdýrap meþheri demektir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri'nin bir hikmet deryâsý olan Mesnevî'sine:
Dinle neyden çün hikâyet etmede,
Ayrýlýklardan þikâyet etmede!
diye baþlayarak, ayrýlýk ve gurbetin kavurucu ateþini eserine sertâc etmesi, bunun ehemmiyetine binâendir.
Diðer taraftan Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- da, hayâta baþladýðý yer olan cennetten ve dolayýsýyla Rabbinden ayrýlarak dünyâ gurbetine düþmesi sebebiyle uzun seneler gözyaþý dökmüþ, hasret ve ýzdýrapla inlemiþtir. Çünkü onun vatan-ý aslîsi cennet ve nezd-i ilâhîdir. Bundan onun nesline de bir hisse vardýr. Dolayýsýyla bülbülün altýn kafeste bile "vatan, vatan" diye feryâd etmesi düþünülürse, insanýn ulvî bir âlemden süflî bir yere geldiðinde aðlayýp feryâd eylemesi daha iyi anlaþýlmýþ olur.
Hazret-i Mevlânâ, gurbeti, ney'le insan arasýnda münâsebet kurarak þu þekilde îzâh eder:
"Ney der ki: Beni kamýþlýktan kopardýklarýndan beri feryâd ve iniltim, cihândaki herkesi aðlattý."
"Ayrýlýk, baðrýmý parça parça eylesin, ki aþk derdini anlatabileyim!"
"Her kim aslýndan uzak ve ayrý olursa o, vuslat ânýný bekler durur!"
"Ben ki her meclisin aðlayaný, sâlihlerin de fâsýklarýn da arkadaþýyým."
"Herkes kendi zannýnca bana dost olur, sohbetimden bir þeyler öðrenmek ister."
"Gerçi feryâdým, sýrrýmý ifþâ ediyor, lâkin birçok gönülde bunu sezecek nûr yok!
"Cân ve ten birbirinden gizli deðildir. Fakat câný, görmeye izin yoktur."
"Ney'in sadâsý ateþ oldu, onu boþ bir naðme sanma! Kimde bu ateþ yoksa yazýklar ona!"
Hazret-i Mevlânâ bir baþka rubâîsinde þöyle buyurur:
"Ney'i dinle ki, neler neler söylüyor. Allâh'ýn gizli sýrlarýný ifþâ ediyor. Yüzü sararmýþ, içi boþalmýþ, baþý kesilmiþ, yâhud neyzenin nefesine terkedilmiþ olduðu hâlde dilsiz ve kelâmsýz feryâd ederek "Allâh.. Allâh.." diyor."
Çünkü ney, yetiþtiði kamýþlýktan kesilip ayrýlmýþ, baðrý ateþle daðlanarak delikler açýlmýþtýr. Baþýna, ayaðýna, hattâ boðumlarý arasýna mâdenî halkalar ve teller takýlmýþ, yâni kelepçelere mahkûm edilmiþ, bundan dolayý da kupkuru ve sapsarý kesilerek benzi solmuþtur.
Ýnsân da aynen böyledir. O, âlem-i ilâhîdeki mevkîinden þu dünyâya getirilmiþ ve beþeriyyet kaydýna alýnarak ayrýlýk ateþiyle yüreði daðlanmýþ ve þerha þerha edilmiþtir. Ancak her insanda vâkî olan bu gerçek, tefekkür ve tehassüs itibarýyla temâyüz ederek insan-ý kâmil hâline gelindiðinde zâhire çýkar. Yâni idrâk sâhasýnda tezâhür eder.
Kâinâtta gördüðümüz veya göremediðimiz bütün mahlûklar, Allâh Teâlâ'nýn esmâsýnýn (isimlerinin) bir kýsmýnýn mazharýdýr. Ýnsanda ise, bütün esmâ-yý ilâhiyyenin kâmil tecellîsi mevcûddur. Ýnsan "Rûhumdan ona üfürdüm..." âyetinin sýrrýna nâil olmuþtur. Bu sebeble o, bir îcâd bedîasý, yâni san'at hârikasýdýr. Hakk'ýn san'atý, kudreti, yaratma gücü, en kâmil mânâda insanda tecellî etmiþtir. Bu itibarla insan, mânevî kirlerden, nefsânî arzulardan arýnýr ise, tam mânâsý ile kâmil olur. Bir mýknatýs etrafýndaki tozlar gibi, geldiði âleme þiddetle iþtiyak ve hasret duyar.
Bu, insan rûhunun Allâh'dan geldiði için vâsýl-ý ilâllâh olma istîdâdýyla mücehhez olmasýndandýr. Bu istîdâdýn da harcý, muhabbettir. Muhabbet ise, yürekte bir ateþtir ki, gönülde mâsivâ býrakmaz, yakar. Ýþte bu yanýþla insanda geldiði yere dönme meyli tezâhür eder, Rabbine iþtiyâk ve arzusu artar; hasreti þiddetlenir.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, Bilâl -radýyallâhü anh-'ýn bu gurbet âleminden kurtulup Rabbine kavuþma arzusunu ne güzel anlatýr:
"Hazret-i Bilâl, zayýflýktan hilâle dönmüþtü. Yüzüne ölümün rengi ve gölgesi düþmüþtü."
"Hanýmý onun bu hâlini görünce: «-Eyvahlar olsun, evim yýkýldý!» dedi."
"Bilâl ise ona: «-Hayýr, hayýr! Þimdi neþ'e ve sevinç zamaný.. Evim yapýldý!» dedi."
"Bilâl devamla: «-Ben þimdiye kadar dünyânýn, yâni bu Hakk'dan uzak gurbet hayâtýnýn kederi içindeydim!..» dedi."
"Bilâl bu sözleri naklederken de yüzünde nergisler, güller ve lâleler açýyordu. Mübârek yüzü daha da nûrlanýyordu."
"Hanýmý ise, Bilâl'in nefesleri zayýflayýp tâkatsizliðinin arttýðýný gördükçe: «-Ey güzel huylu, yüksek ahlâklý Bilâl! Demek ayrýlýk zamaný geldi!..» dedi."
"Bilâl ise: «-Hayýr, hayýr! Buluþma, kavuþma vakti geldi. Hasret ve bu gurbet bitecek!» dedi."
"Hanýmý dedi ki: «-Sen bu gece gurbete gidiyorsun; akrabâlarýndan, evlâdlarýndan ayrýlýp kayboluyorsun!..»"
"Bilâl dedi ki: «-Hayýr, belki bu gece rûhum gurbetten aslî vatanýna dönüyor!»"
"Hanýmý Bilâl'e: «-Senin yüzünü artýk göremeyecek miyiz?» diye sordu."
"Bilâl: «-Sen yücelere bakarsan, Hakk'ýn has kullarý arasýnda benim yüzümü görürsün! Sakýn aþaðýlara bakma; orada kirli âlemin çirkin yüzleri vardýr!» dedi."
"Hanýmý yine: «-Yazýk bana evim yýkýldý!» dedi."
"Bu sefer Bilâl: «-Sen rûha bak; cesede bakma!.. Çoluk çocuðum çoktu, ev de dardý. Allâh benim beden evimi daha güzel, daha ma'mûr olmasý için yýktý. Þâyet bu beden evim yýkýlmasaydý, gurbetim bitmeyecek, aslî vatanýma, o içinde abes bulunmayan güzellikler âlemine dönemiyecek, Hüsn-i Mutlak'a kavuþamayacaktým!..» dedi."
Bu gurbet diyârýna gelip de dünyânýn gel-geç sevdâlarýna kapýlmayýp vuslat ateþiyle yananlardan biri de Yûnus Emre Hazretleri'dir. O, bu âlemde mecnûn misâli mâþûkundan baþkasýna nazar etmemiþ ve fânî cihâna aldananlara teaccüb ederek gurbet diyârýnda çektiði garîbliði þöyle dile getirmiþtir:
Ben bir aceb ile geldim,
Kimse hâlim bilmez benim!
Ben söylerem ben dinlerem;
Kimse dilim bilmez benim!
Ýnsanýn maddî yapýsý da topraktan olduðundan o, toprakta yaþar ve topraktan gýdâlanýr. Sonunda toprakta fânî olur; toprakla bütünleþerek aslýna, yâni topraða döner.
Bunun içindir ki, bu âlemin kâmil ifâdesi "gurbet" olduðu hâlde, onun gelip geçiciliði sebebiyle bir "misâfirhâne" telâkkî edilmesi, meþhûr olmuþtur. Çünkü, gurbette her zaman geri dönme þartý mevcûd deðildir. Buna mukâbil, misâfirlikteki muvakkatlik ve eninde sonunda geldiði yere geri dönüþ, daha onun baþladýðý andan itibâren mevzûbahisdir. Nitekim Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz, birgün hasýrýn üzerinde uyumuþ ve hasýr, mübârek vücûdunda izler býrakmýþtý. Bunun üzerine:
"-Hasýrla aranýza birþeyler serseydik!" diyen sahâbîlere:
"-Benim dünyâ ile ne iþim var? Ben, dünyâda yolculuðu esnâsýnda bir aðaç altýnda gölgelenen, sonra da oradan geçip giden bir yolcu gibiyim." buyurmuþtu. (Ýbn-i Mâce, Zühd, 409)
Diðer taraftan Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, birgün elini Hazret-i Ömer -radýyallâhü anh-'ýn omuzuna koyarak bu âlemdeki muvakkatliði ifâde etmek üzere:
"-Dünyâda ya garîb bir insan gibi, ya da bir yolcu gibi ol!" buyurmuþlardýr.
Bir gurbet diyârý olan dünyâya gelen her fânînin ömür takvîmi, ölümle son bulur. Bunun için dünyâya geliþ ve gidiþin idrâki içinde olup da garîb bir yolcu gibi yaþayanlar, ilâhî nasîblerin heyecanýyla, dünyânýn çile, ýzdýrap, gam ve keder dolu imtihânlarýnda muvaffak olmaya gayret gösterirler. Onlar, gurbet hayâtýnýn gâh sürûr, gâh elem olarak tecellî eden muhtelif tezâhürleri karþýsýnda dâimâ tevekkül, teslîmiyyet, sabýr ve rýzâ hâlinde yaþarlar. Böyle bahtiyar kimselerin ölümleri, sonsuz rahmet kapýlarýný aralatan bir vuslat, yâni Rabbe kavuþma þeklinde tezâhür eder.
Bu sebepledir ki, büyük mutasavvýf Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de, dünyâ hayâtýný bazen bir gurbet, bazen bir yolculuk âlemi olarak tasvîr eyler. Vefâsýz, fânî ve aldatýcý olmasý dolayýsýyla ona bel baðlayanlarýn hüsrâna uðradýðýný ifâde eder. Mevlânâ Hazretleri, dünyânýn muvakkatliði bakýmýndan onu bazen de bir misâfirhâneye teþbîh eder. Hattâ rûhun bile bedende muvakkatliði dolayýsýyla bir misâfirlik hâli yaþadýðýný ifâde buyurur.
Böylece misâfirliðin, içiçe, birçok safha ve tezâhür þekli arzettiði görülmektedir. Ki bunu, Mevlânâ Hazretleri, bu âlemde zýdlarýn dâimâ bir arada ve içiçe bulunduðu gerçeðine de temâs ederek o eþsiz hikmetli üslûbuyla þöyle anlatmaktadýr:
"-Ey delikanlý! Bu ten bir misâfirhânedir. Her sabâh, senin misâfirlerin olan gam ve neþ'e oraya koþarak gelirler."
"Âgâh ol; sakýn bu misâfir benim boynumda kalýr, deme! O yokluða uçar gider. Yâni sürûr ve gamýn bekâsý yoktur."
"Gayb âleminden ne gelirse gelsin, o senin gönlünün bir misâfiridir. Onu dâimâ hoþ tut! Yâni, gamdan ötürü üzgün; sürûrdan dolayý da çok neþ'e içinde kalma!"
"Gam düþüncesi, neþ'e yolunu týkar, aldýrmaz! Hakîkatte ise gam, bambaþka bir sürûr ve neþ'enin yollarýný açar."
"Fikirler ve gam, gönül evini baþka efkârdan süpürür. Tâ ki, kalbe yeni hayýr ve sürûrlar gelmiþ olsun!"
"Gam eli, gönül dalýndan sarý yapraklar silkmektedir. Tâ ki, bu dallardan birbiri ardýnca yeþil yapraklar gelmiþ olsun!"
"Gam, gönülden neyi döker ve götürürse, onun yerine daha iyisini getirir!"
Zamanýmýz þâirlerinden Kadir Mýsýroðlu, vatandan cüdâ kaldýðý zamanlarda yazdýðý "Gurbet" isimli bir þiirinde bu gerçekleri þöyle terennüm etmektedir:
.............
Yurda deðil, Rabbime
Sekînet âlemine,
Dönünce biter gurbet,
Mutlak olan âkýbet!..
Lâkin o vakte kadar,
Binbir iniþ çýkýþ var!..
Bunca yanlýþ ve yalan
Arasýnda tek kalan,
Bir gerçek þudur ancak:
Her fânî bir oyuncak!
Ki, kýrýlmaya mahkûm!..
Ýstisnâsýz bir hüküm!..
Bir kânûn-i ezeldir,
Meþhûr darb-ý meseldir:
Yeter!..
Tüketme nefes,
"Allâh bes, baakî heves!.."
Rabbimiz, bizleri, bu gurbet diyârýnda vuslat hâlini yaþamayý nasîb buyurarak cemâlini müþâhede eden sâlihler zümresine dâhil eylesin!
Âmîn!..Osman Nuri Topbas