Makale Dünyasý
Pages: 1
Kainat Kuran ve insan By: sumeyye Date: 28 Ekim 2010, 22:20:34



Kainat, Kur'an ve Ýnsan


Ezelde Allah'ýn (c c ) yalnýz kendisi mevcüd iken, o yüce varlýk, bilinmeyi murad ederek, sýfatlarýnýn tecellîsi ile bu kesret (çokluk) alemim vücuda getirmiþtir. Cenab-ý Hakk'ýn sýfatlarý, -Kur'an-ý Kerîm'de doksan dokuz olmasýna raðmen- pek çoktur. Bunlarýn bir kýsmýný yalnýz kendi bilir, diðer bir kýsmýný ise, sadece peygamberlere bildirmiþtir Bu ilim onlarda mahfuz kalmýþtýr. Alimler de doksan dokuza dahil olmayan bir çok sýfat-ý ilahiyyeye vakýftýrlar.

Bu bilinen ve bilinemeyen bütün ilahî sýfatlarýn üç tecellî mekaný vardýr

a. Kainat,

b. Kur'an-ý Kerîm,

c. Ýnsan.


Kainat, sýfat-ý ilahiyyemn fiilî, Kur'an ise kelamî bir tezahürüdür. Gerçekten Kuran-ý Kerîm, beþerin kýyamete kadar taþýyabileceði kemalatý, hakîkatý ve esrarý ihtiva eder. Bu bakýmdan, taklidi asla mümkün olmayan eþsiz bir mucizedir Nitekim En'am süresi 59 ayette buyurulur

"Yaþ ve kuru ne varsa, apaçýk bu kitaptadýr."

Diðer bir ifade ile Kur'an-ý Kerîm, kelam sûretine bürünmüþ bir kainat demektir. Ýnsan ise, o kainatýn bir özü, tohumu gibidir. Çünkü mahlükat içinde Allah'ýn (c .c) bütün esmasýndan (sýfatlarýndan) nasîb almýþ tek varlýk odur! Bu sebeple insanýn hayra da þerre de, îmana da küfre de ýstîdad ve temayülü yaratýlýþýnda mevcüddur. Ýman, Rabbin kula teklifidir. Her kulun kabiliyyet ve farklýlýðý ise, sýfat-ý ilahiyyenin tecellîsindeki galebeye veya hakim tecellîye göre gerçekleþir. Týpký birçok renk boyayý karýþtýrýp tek bir renk elde etmekteki gerçek gibi Hakim renk, neticeye en fazla müessir olur. Netice olarak insan, bütün sýfatullah kendisinde tecellî ettiði için, kainatýn küçültülmüþ þeklidir ki ona, alem-ý asgar (küçük alem) deml-mesi bundandýr. Onun et ve kemikten ibaret yapýsýnda ilahî tecellînin sýrlarý, nurlarý ve hakikatleri rekz olunmuþtur (depolanmýþtýr). O, bir zerafetler meþheri ve bir îcad bedîasýdýr. Ferdiyet içinde bir toplumdur. Kainat kitabýnýn hülasasý ve fatihasýdýr.

Cenab-ý Hakk, camiü'1-ezdaddýr. Yani, kendisinde zýdlarý cem etmiþtir. Biz de eþyayý, vukuatý ve hadisatý ancak zýdlarý ile idrak edebiliriz. Hayrý tanýyabilmek için þerri, güzeli tanýyabilmek için çirkini, doðruyu tanýyabilmek için eðriyi ve îmana kavuþabilmek için küfrü tanýmamýz îcab eder. Bu deðerler, hep zýdlarý ile kavranabilir.

Bütün insanlarýn îman ve küfür macerasý, hep Allah'ýn (c.c) "Hadî" (hidayet veren) ve "Mudili" (dalalete sevk eden) sýfatlarýnýn arasýnda seyreder. Ancak netice, sýfat-ý ilahiyyenin tecellîsýndeki galebeye baðlý olduðundan, þahsiyet, hakim tecellîye göre gerçekleþir. Diðer sýfatlarýn tecellîsi de bunun gibidir.

Peygamberler ve evliyaullah arasýndaki farklýlýklar da, ayrý ayrý tecellî eden esmayý ilahiyyenin esrarýndandýr.

Peygamberlerin tevhîd inancý dýþýndaki mes'elelerde, selahiyet ve vazîfeleri ayný deðildir. Mesela Hz. Musa (a s ), bir Dünya nizamý te'sîs etmeðe me'zün kýlýnmýþtý. O'nun hayatý, fýrtýnalar ve kasýrgalar içinde devam etmiþtir. Yine ayný Benî Ýsraîl peygamberi Hz isa'nýn vazîfesindeki tarik vasýf, nefsi terbiyedir. Çünkü O, "Rûhullah" sýfatý ile tesmiye olunmuþtur.

Hz. Peygamber Efendimiz (s a ) ise, esmayý ilahiyyenin en kamil tecellilerini üzerinde toplamýþ, "Seyyid-i kainat" (kainatýn efendýsý) olmuþtur. Ummî bir topluluk ve cahiller arasýnda yetiþtiði halde kýyamete kadar gelecek ümmetini, hakîkat, ma'rifet ve ledunnî ilimler ile donatmýþ, meclisleri, bediî heyecanlar ile gülistan, hakîkat dersleri ile insanlýða ve topyekün varlýk alemine rahmet olmuþtur.

Peygamberler, muayyen zaman aralýklarýnda teþrîf ettikleri halde, onlarýn izinden yürüyen ve toplumlarýna örnek þahsiyet ve numune olan veliler, kesintisiz (layenkati') gelmiþ, kýyamete kadar da aralýksýz devam edeceklerdir.

insandan insana deðiþen muhtelif tecellileri îzah sadedinde Mevlana (k.s), Dekükî'den misaller verir.

"Dekükî dedi ki

"-Birgün bende Allah'ýn (c.c) nurunu insanlarda göreyim diye bir arzu uyandý"

"Sanki denizi damlada, Güneþi ise zerrede görmek istiyordum!.."

"Akýl ve ruh adýmlarý ile sahile vasýl oldum ki gün batmýþ, vakit akþam olmuþtu"

Mevlana (k. s), mecaza girerek hikayeye devam eder:

"Ansýzýn uzakta yedi mum gördüm. Onlara eriþmek için sahile koþtum "

"O mumlardan her birinin nuru, hoþ bir surette semaya kadar yükselmiþti"

"O kadar þaþýrdým ki; þaþkýnlýk bile þaþýrdý!.. Hayret dalgasý aklýmý baþýmdan aldý!.."

"Kendi kendime diyordum ki,

"Bunlar nasýl mumlardýr ki, bu kadar parlak olduklarý halde, halkýn gözü onlarý görmüyor!"

"Mehtabdan daha parlak olan mum önünde halk ýþýk arýyor!.."

"Acaba halkýn gözünde bir perde mi var ki; bu hakîkate almadýlar?.. Ve bu kadar parlak mehtabý görmüyorlar!.."

Mesnevi sarihi Ýsmail Ankaravî (k s ) diyor ki:

"Bu yedi mumdan maksad, "yediler" denilen evliyaullah grubudur. Dekükî, onlarýn cismaniyetlerini görmeden evvel nuraniyet ve ruhaniyetlerini görmüþtür. Çünkü, dünya ile ahiret alemi arasýnda "alem-ý misal" denilen bir alem vardýr. Dünyada bulunan herþeyin orada bir misali vadýr. O misal, ebediyyette baþka bir surette görünür. Görülen rü'yalarýn ekserîsi, bu misal alemindendir. Salih ve sadýk kiþiler, o aleme rü'ya halinde, ümmetin seçkinleri, yani murþid-i kamiller ise, uyanýkken girebilirler.

Bunlar, hep farklý tecellilerin neticeleridir.

Mevlana (k.s. ), ilahî tecellî ve lütuflara mazhar olanýn halini þu þekilde arz eder:

"O kimse, bu hal ile bir nazarda idrak eylediðini, dil ile yýllarca anlatamaz idrak ve þuurun, bir an derununda hissedip duyduðunu, kulak, yýllarca dinlese anlayamaz!"

"Ey salik! Sen ruhî derinliklerine yönel! Ve herþeyi kendinde bulmaða azmet! Sen öyle bir camiu'l-kevnsin (kainatýn özü ve özetisin) ki ben, sana layýk olan senayý yapmaktan acizim!.."

Allah'ýn (c.c) emirlerine ve yasaklarýna uygun yaþamaktan baþka çare yoktur. Hayatý, dünya gayesi ile yaþayanlarýn ve nefislerinin arzusuna göre sürüklenenlerin sonu, Ahiret periþanlýðýdýr.

Bu sebepler müvacehesinde insin ve cinnin peygamberlere ve onlarýn izinden giden varislerine, yani murþid-i kamillere ihtiyacý zarurîdir. Ancak bu örnek þahsiyetlerle hakîkate eriþilebilir. Onlar, Cihan'ýn eriþilmez fazilet ve hakîkat misalleridir. Gaye, onlarýn yaþayýþlarýný örnek alarak, Kur'an ahlaký ile, yani Allah'ýn (c.c) ahlaký ile ahlaklanmaktýr.

Gariptir ki, insanlarýn bir kýsmý, maddî hastalýklarý için hekime koþarlar, ücret öderler. Lakin manevî hastalýk demek olan ahlakî hastalýklarýný ücretsiz tedavî eden mürþid-i kamillere müracaat etmezler.

Mevlana (k.s.), manevî hekimlerin maddî hekimlerden farklýlýðýný þu beyitlerle ifade eder:

"O zahir hekimler, baþkadýr. Onlar, kalbe nabýz yolundan bakarlar. Mürþid-i kamiller ise, nabýz tutmaksýzýn kalbe bakarlar. Allah'ýn (c.c.) vermiþ olduðu firaset ve sýr dolayýsýyla maddî hekimlerden farklýdýrlar. Zahirî hekimler ancak, maddî gýda ve ecza hekimidirler ki, maddî gýdalar ve eczalarla rüh-i hayvaniyi, yani cesedi tedavî ederler. Ceset ise, zaten kaybolacaktýr."

"Manevî hekimler ise, Allah'ýn (c.c.) celal ve azamet nüruna ma'kestirler. Bu sebeple Allah'a (c.c.) gitmeye manî olan yollarý ortadan kaldýrýrlar. Delilleri, keþf, ilham ve sýrr-ý ilahîdir. Tedavî ücreti de istemezler."

Allah Rasülü'nden (s.a.) ibretli bir misal:

Ebü Süfyan, nübüvvetten evvel Peygamberimiz'in (s.a.) dostu idi. Nübüvvetten sonra ise, düþman kesilerek O'na hicviyyeler yazdý. Peygamber þairi Hasan b. Sabit (r.a.) ise, bu hicviy-yelere cevap verirdi. Sonradan Ebû Süfyan, bu yaptýklanna piþman oldu. Medîne-i Münevvere'ye müteveccihen yola çýktý. Ebva mevkiinde Allah Rasülü'ne (s.a.) rast geldi. Hz. Peygamber (s.a.) Ebü Süfyan'ýn yüzüne bakmadý. Ebû Süfyan, çok müteessir oldu. Ebû Süfyan, Hz. Ali'nin (r.a.) öðrettiði ayet ile özür diledi. Merhamet ve þefkat okyanusu Allah Rasûlü (s.a.) de Süre-i Yûsuf'da:

"Yusuf da (kardeþlerine): Bugün size hiçbir baþa kakma ve ayýplama yoktur. Allah sizi baðýþlasýn, O merhametlilerin en merhametlisidir." ayetini okuyarak, onlarýn eski ayýplarýný afvetti. Bu hal, Cenab-ý Hakk'ýn "Settaru'l-uyüb" sýfatýnýn kulundaki en güzel bir tecellîsidir. Hatta þair Ziya Paþa, bu hadiseyi mýsra'lara dökerek:

"Zalimlere bir gün dedirir kudret-ý Mevla;Tallahi lekad aserakellahü aleyna"

(Yusuf 90: Yemîn ederiz ki Allah, seni hakîkaten bizden üstün kýlmýþtýr. Biz doðrusu hataya düþmüþüz.) der.

Hadîs-i þerifte:


"Allah, Adem'i Rahman sureti olarak yarattý." buyurulur. Yani insan, bütün esmayý ilahiyyenin mazharýdýr. Allah'ýn (c..c) bütün fiil ve sýfatlarýna ayna olur, yani ma'kestir.

Hz. Mevlana (k.s.) yaratýlýþ hikmetinin muhtelif olmasýný Hz. Musa'nýn (a.s.) þu kýssasý ile ifade eder:

"Musa (a.s.) dedi ki: Ya Malike'l-mülk! (Ey varlýk aleminin maliki!) Neden Kainat'ý ve insaný maddî ve manevî binbir nakýþ ile tanzîm ve tasvîf ediyor, sonra da hak ile yeksan ediyorsun?"

"Cenab-ý Hakk buyurdu ki: "Ya Musa, muhakkak sen bunlarý gaflet, heva ve heves sebebiyle deðil, bizim tanzîm ve esrarýmýzýn sýr ve hikmetini idrak etmek için soruyorsun. Aksi halde, bunu hoþgörmez, sana gazab eder ve seni incitirdim."

"Ya Musa, sen o hikmete vakýfsýn. Ancak, halka bunun sýrrýný izhar edip kalplerini itmi'nana kavuþturmak için soruyorsun."

"Ya Musa, gül ve diken, topraktan ve sudan yetiþtiði gibi, dalalet ve hidayet de kalpten zuhur eder."

"Düþmanlýk ve muhabbet, yakýnlýktan; hastalýk ve sýhhat de ayný gýdadan hasýl olur."

Devamla Cenab-ý Hakk buyurdu ki:

"Ey akýl sahibi olan Musa! Madem sual ettin, gel de cevabýný dinle ve hikmete aþina ol!"

"Ey Musa! Topraða bir tohum ek de, sorduðun sualin esrarýna dal!"

"Musa ekin ekti. Ekin kemale erdi. Ve onlarý biçti. O sýrada kulaðýna hatiften bir ses geldi:

"Ey Musa, niçin önce ekiyor, sonra kemale erince de biçiyorsun?"

"Musa (a.s.) dedi ki:

"Ya Rabbi, ekinde hem tane, hem saman mevcüd olduðu için biçtim. Çünkü tane, saman ambarýna layýk deðildir. Saman da, buðday ambarý için zarardýr. Bu ikisini karýþtýrmak hikmet deðildir. Hikmet olan, eleyip ayýrmaktýr."

"Cenab-ý Hakk buyurdu ki:

"Ya Musa, sen bu ilmi kimden öðrendin de onunla bu iþleri görüyorsun?"

"Musa (a.s.) dedi ki:

"Ya Rabbi, bana verdiðin bu temîz, esmayý ilahiyyenin tecellîsi deðil midir?"

"Senin mahlükatýn arasýnda temiz ruhlar da, karanlýk ve çamur ruhlar da vardýr."

"Sedef durumunda olan cesedler de birbirinden farklý olup, biri inci, diðeri de boncuk durumundadýr."

"Buðday, samandan ayrýldýðý gibi, iyi ve kötü huylarý da tefrik edip, süflilerin de terbiye ve tezkiyesi vacibtir."

"Bu alem ve insan, hikmet ve esrar hazîneleri gizli kalmasýn diye yaratýldý."

"Çünkü Cenab-ý Hakk;

"Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmeyi arzu ettim de bu yüzden mahlûkatý yarattým." buyurdu. Bunu iþit de, kendi cevherini kaybetmeyi, kendini yaratýlýþ hikmetine, yani kulluða ve Hakk'a vasýl eyle!"

Kainatta her zerre, Kur'an'da her harf ve insanda her hücre, hiç bir þeyin abes yaratýlmadýðýný, kendine mahsus bir lisan ile ifade etmekte iken, ey insan; hala uyanmayacak, yaratýlýþýndaki kemalata göre bir yola girmeyecek misin?..

Mevla cümlemizi, hazîn akýbetlere sürüklenmekten koruyup "naîm" cennetlerine girmeye nail eylesin!.. Amîn...

 


Osman Nuri Topbas

radyobeyan