Takva nedir ? By: hafýz_32 Date: 26 Ekim 2010, 11:51:08
3- Takva Nedir a- Takvanýn Mahiyeti:Kur'an gelmeden önce Arapça'da takva (veya fiil hâlinde ittika) kelimesi, insan ve hayvan gibi bir canlý varlýðýn kendini, dýþarýdan gelebilecek bir zarara karþý savunmasý anlamýna gelmekte idi.[163] Çok ibadet etme anlamýnda 'zühd' olmadýðý gibi pek dinî bir mana da taþýmýyordu. Ancak Kur'an, bütün diðer kavramlar gibi 'takva' kavramýný da sözlük anlamýný temel alarak ve öz manasýný koruyarak onu daha da zenginleþtirdi, ona yepyeni bir anlam kazandýrdý. Buna göre takva maddi bir tehlikeden deðil, manevi azaptan, insaný bu azaba sürükleyecek kötü iþlerden korunmak demektir. Kelime, zamanla daha manevi bir anlam kazanarak temiz dindarlýk manasýný almýþtýr.[164]
Takva, kuvvetli bir korumaya girmek, gelebilecek bir zararý, görülebilecek bir tehlikeyi, duyulabilecek bir acýyý, güçlü bir korumaya girerek önlemek demektir. Bu anlamda kul için en kuvvetli ve en emniyetli koruma Allah'ýn korumasýdýr. Bu konu hakkýnda Elmalýlý þöyle diyor:
"En kapsamlý koruma elbette Allah'ýn korumasýdýr. O'nun korumasýnýn her yönüyle tamamen tecellisi (ortaya çýkmasý), insanýn -þimdiki zamandan daha çok, akibeti hedef edinen- Allah'tan gereðince korkma hissine baðlýdýr. Ýþte bu, þeriatta mutlak sakýnma veya takva, insanýn kendisini Allah'ýn korumasý altýna koyarak ahirette zarar ve acý verecek þeylerden iyice korumasý, diðer bir ifade ile günahlardan sakýnmasý ve iyiliklere devam etmesi diye tarif olunur ki, gerçek korku ve sevgi ile ilgili olarak biri var olana, diðeri olmayana ait iki itibara sahiptir."[165]
Kur'an'da takva bazen iman, tevbe, korku, itaat, günah iþlemeyi terk etmek, ihlâs gibi ibadetler olarak geçmektedir.
Kur'an'ýn 'takva'yý genel olarak þu manalarda kullandýðýný söyleyebiliriz:
"Þirkin her çeþidinden yüz çevirmek.”[166]
"Ýslâm'a girdikten sonra büyük ve küçük günahlardan kaçýnmak.”[167]
“Kalbi Allah'ý zikretmekten alýkoyacak her türlü meþguliyetten arýndýrmak.”[168]
"Hayatýn tümünü Allah için yaþamak.”[169]Aþaðýda geleceði gibi, Kur'an'ýn anlattýðý 'takva' olayý, basit bir savunma, sýradan bir korku, kolay bir nefis korumasý deðil, iman ve amelle desteklenen bir aksiyon þeklinde, bizzat iman edip Allah'a teslim olmak, imanýn gereklerini bilinçli bir korku ve titizlikle yapmak, Allah'a karþý mesuliyet bilinci taþýmak anlamýndadýr.
Ýttika eden manasýna gelen 'muttaki', bir anlamda Allah'ý birleyen mü'min veya Müslüman demektir.[170] Böyle bir kimse Allah'a teslim olarak O'ndan çekinmekte, O'nun razý olmayacaðý þeylerden sadece O'na teslim olduðu için uzak durmakta; böylece gazabýn tehlikesinden rýzanýn güvenine sýðýnmaktadýr.
Ýslâm, öncelikli olarak tevazu ile Allah'a mutlak teslimiyetin üzerinde durur. Müslüman kendini Allah'a teslim eden, aklýný ve iradesini Allah'a býrakan demektir. Takvanýn temel niteliði ve birinci þartý, tam ve arzulu bir nefis teslimiyetidir. Alçakgönüllülük, sabýr, korku ile titreme, gösteriþten kaçma gibi Müslümanýn belli baþlý özellikleri, cahiliyye putperestlerinin de, cahiliyye dinlerine inananlarýn da yapacaðý iþlerden deðildir.[171] Çünkü onlar Allah'a deðil, kendi hevalarýna, ya da atalarýnýn yoluna itaat ederler.
Böylelerine "Allah'tan ittika et (korkup çekin)" denildiði zaman cahiliyye anlayýþýndan kaynaklanan bir kibirle yüz çevirirler ve günah iþlemeye koþarlar.[172]
Takva, sýradan bir korku olmamakla beraber baþlangýç yönünden içerisinde korku hissini de bandýrýr.[173] Bunu, ve yukarýda açýklamaya çalýþtýðýmýz korkuyu ifade eden kelimeleri Kur'an'ýn ayrýca kullanmasýndan anlamak mümkündür.
Takva kelimesi, ya da takvayý emreden âyetler, Kur'an'da pekçok yerde Allah'a nisbet ederek gelmiþtir. Meselâ, "Ey temiz akýl sahipleri, benden ittika edin (korkup sakýnýn)."[174]
Âlimler takvanýn temelinde öncelikle þirkten korunmak, sonra kötülüklerden uzaklaþmak ve daha sonra þüpheli iþlerden sakýnmak olduðunu söylemiþlerdir.
Menar Tefsiri'nde þu görüþlere yer veriliyor:
"Yüce Allah'tan sakýnmanýn anlamý O'nun azabýndan ve cezasýndan korunmaktýr. Takvanýn Allah'a nisbet edilmesi, azabýnýn çetin olmasýndan ileri gelir. Yoksa kiþinin Allah'ýn zatýndan korkup sakýnmasý mümkün deðildir. Muttaki, kendini azap ve elemden koruyan kiþidir. Bunun için onun bir bakýþ açýsý kazanmasý ve doðru yolda olmasý- ki bunlarla azap ve elemlerden korunacaktýr- þarttýr.
Ýnsanlarýn sakýnýp korunmasý gereken semavî cezalar iki kýsýmdýr: Dünyadaki ve ahiretteki ceza. Bunlarýn her birinden korunmanýn yolu bunlara neden olabilecek etkenlerden uzak durmaktýr. Bu etkenler iki çeþittir: Allah'ýn dinine ve þeriatýna karþý çýkmak ve yarattýðý âlemde koymuþ olduðu sünnetlere (kanunlara) uymamak. Ahiretteki cezadan kurtulmanýn yolu doðru bir iman, Allah'a has kýlýnan tevhid inancý ve salih ameldir. Kiþi bunlara zýt olan þirk, küfür ve günah iþlemekten uzak durmalýdýr.
Dünyadaki cezadan kurtulmanýn yolu, Allah'ýn kâinatta koymuþ olduðu sünnetini öðrenip bilgi edinmek ve özellikle saðlýklý bir beden ve güzel bir karaktere (mizaca) sahip olmaktan geçer."[175]
b- Takvanýn Tanýmlarý: 'Takva'nýn birçok tanýmý yapýlmaktadýr. Fakat bu çeþitli tarifler arasýnda bir çeliþki yoktur. Hepsi de ayný anlamý deðiþik kelime ve ifadelerle anlatmaktadýrlar.
Söz gelimi 'takva'yý, 'Allah'ýn emrettiklerini tutmak, yasaklarýndan kaçmak' diye tarif edenler olduðu gibi, 'Yapýlmasý günah olaný yapmaktan, terk edilmesi günah olaný terk etmekten çekinmektir', 'Allah'ýn cezalandýrmasýndan korkarak, O'nun verdiði bir nûr ile O'na itaat etmektir', 'Allah'ýn dýþýndakileri Allah'a tercih etmemektir' þeklinde tanýmlayanlar da olmuþtur.
Din dilinde 'takva', nefse günah kazandýracak þeylerden onu korumak demektir ki, bu da dine göre sakýncalý þeyleri terk etmekle mümkündür.[176]
Ebu Hureyre (r.a)'nin þu tespiti ne kadar yerindedir. Kendisine birisi;
'Takva nedir?' diye sormuþ, o da þu cevabý vermiþ:
'Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?' O da;
'Evet' demiþ.
'Peki o zaman ne yaptýn?' diye tekrar sormuþ. Soruyu soran;
'Dikenlerden sakýndým, onlara karþý korundum, ya da zarar vermesinler diye onlarý kýsalttým deyince Ebu Hureyre o zaman demiþ: 'Ýþte takva budur.’ [177]
Ýbni Recep diyor ki: "Takva, kulun kendisi ile korktuðu ve çekindiði þey arasýna bir engel koymasý ve onunla kendini korumaya almasýdýr. Kulun Rabbinden ittika etmesi, kendisi ile Rabbinin kýzmasý, gazabý ve cezalandýrmasý arasýna korkmayý koymasý, böylece kendini sakýnmasýdýr. Bu da ancak O'na itaat etmekle, O'nun yasaklarýndan kaçýnmakla olur."[178]
Celâleyn Tefsiri, takva ve ittikayý þöyle tanýmlýyor: "Kendinle azap arasýna ibadet kalkanýný koyarak kendini ilâhî azaptan korumandýr."[179]
"Hakikat ehline göre 'takva', Allah'a itaatle O'nun azabýndan sakýnmadýr. Nefsi, yapmakla veya terk etmekle azaba uðrayacaðý þeylerden korumaktýr.
Takvanýn temeli, kiþinin neden çekinmesi gerektiðini bilmesi ve ondan sakýnmasýdýr. Bu da marifetle olur. Marifet kulun Allah'a ait olan ile, O'nun karþýsýnda kendinin bulunduðu yeri bilmesi, bu gerçeði anlamasý, bunun þuurunda olmasýdýr.
Takva, Allah'tan baþka olan þeylerden sakýnmadýr. Takva, kendinde (nefsinde) Allah'tan baþka birþey görmemedir.
Takva, Hz. Muhammed (s.a.v)'in sözlerine ve sünnetine samimiyetle uymadýr."[180]
Takva, Allah'ýn korumasýna girmek, emrini tutup azabýndan korunmaktýr .[181]
Týbrizî 'ittika'yý þöyle tanýmlýyor: "Ýttika, seninle korktuðun þey arasýna seni ondan koruyacak bir engel koymandýr." Kýsaca, birþey vasýtasýyla kendini savunmandýr. Kiþinin kendi üzerine doðru gelen tehlikeli ve zararlý birþeye karþý; onun zararýndan ve tehlikesinden korunmak için araya bir engel koymasýdýr.[182]
Ýbni Kayyým el-Cevziyye diyor ki: "Takvanýn hakikati Allah'a itaat ve O'nun emrine ve yasaklarýna uyarak amel iþlemektir. Muttaki, Allah'a iman ederek, O'nun vaadini (verdiði sözü) tasdik ederek emredileni yapar, yasaklarý da onlarý kabul ederek ve vâidine (korkutmasýna) iman ederek terk eder.
Týpký Talha b. Habib'in dediði gibi:
"Fitne ateþi çýktýðý zaman onu takva ile söndürün." Sordular ki:
"Takva nedir?" Dedi ki:
"Allah'a, O'ndan bir nur ile itaat etmen, Allah'ýn sevabýný beklemendir. Allah'ýn haramlarýný O'ndan bir nur ile terk etmen, Allah'ýn azabýndan korkmandýr."
Takva hakkýnda söylenilen en güzel sözlerden biri iþte budur.[183]
Takva, Allah'ýn azabýndan korunma hususunda dikkat ve titizlik göstermektir. Onun hakkýnda þöyle denmiþtir: "Günahlarý bütünüyle terk et; iþte bu takvadýr. Dikenli bir arazide, gördüðü zararlýlardan sakýnarak yürüyen kimsenin yaptýðý gibi yap. Küçük günahý önemsemezlik etme; çünkü daðlar da küçük taþlardan meydana gelmiþtir."[184]
Takva, Allah'ýn seni nehyettiði yerde görmemesi ve sana emrettiði þeyde de gafil olmamandýr. Takva, kalbi Hak'tan alýkoyan, meþgul eden her þeyden uzak olmaktýr. Baþka bir deyiþle takva, emredileni yapmak, nehyedileni terk etmektir.[185] (Seyyiattan tevakki, hasenatý iltizam etmektir.)
Takva Kur'an'da pek çok âyette batýl inançlarý, kötü tutum ve davranýþlarý terk edip onlardan uzaklaþma manasýnda kullanýlmaktadýr. Bundan dolayý peygamberler, kendi kavimlerini öncelikli olarak içinde bulunulan durumu terk anlamýna gelen takvaya davet etmiþlerdir.
Þüphesiz yeryüzünde bozgunculuk yapmak ile salih amel iþlemek birbirinin zýddýdýr ve karþýlýklarý farklý olacaktýr. Ýttika eden kimse, putçuluk ve hurafeden kaynaklanan batýl inancý terk ettiði gibi, zina, hýrsýzlýk, haksýzlýk, katillik gibi toplumsal suçlarý da terk eder. Burada muttaki ile müfsid' (bozgunculuk yapan) gibi iki ayrý tiple karþý karþýyayýz. Ýman ettikten sonra takva sahibi olanlar, iman nimetinden mahrum olarak fesat peþinde koþanlarýn karþýsýna konulmuþtur.
Birbirinin karþýtý olan bu durumla, takvanýn, inanç ve davranýþta, eðriyi ve batýlý býrakmak olduðu anlaþýlýr. Bundan dolayý baþka âyetlerde batýlý býrakma anlamýna kullanýlan takva, Allah rýzasýnýn þartý olan inanca uygun olumlu davranýþlarý imanla birlikte yürütme þeklinde kullanýlmaktadýr.[186]
Ebu Hureyre (r.a)'nin naklettiðine göre Peygamberimiz (s.a.v) þöyle demiþtir:
"Birbirinize haset etmeyiniz. Kendiniz almak istemediðiniz hâlde diðerini zarara sokmak için bir malý methedip fiyatýný artýrma yarýþýna kalkýþmayýn. Birbirinize buðzetmeyin. Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazýnýz diðer bazýnýzýn üzerine alýþ veriþe giriþmesin. Ey Allah'ýn kullarý kardeþ olunuz. Müslüman Müslümanýn kardeþidir, Müslüman Müslümana zulmetmez. Yardýma muhtaç olduðu zaman da onu yalnýz ve yardýmcýsýz býrakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Takva iþte budur." Rasûlüllah, 'Takva iþte buradadýr' sözünü üç defa tekrarlamýþ ve her seferinde eliyle göðsünü iþaret etmiþtir.[187]
Muhasibi, "Her zahidin (çok ibadet edenin) zühdü (kendini ibadete vermesi) marifeti (Allah'ý tanýmasý), marifeti aklý, aklý da imaný ölçüsündedir" derken, zühd, bilgi, akýl ve imanýn, olgun insanýn þahsýnda toplanmasý gerektiðini vurgulamýþ olmaktadýr.
Takvayý, zihnî ve amelî duyarlýlýk biçiminde ele alan, ya da bu anlamý yükleyen Muhasibi, hem amelsiz tefekkürü, hem de tefekkürsüz ameli noksan bulmakta, marifet ehli olmanýn yolunu bu ikisinin bütünlüðüne baðlamaktadýr.[188]
Takva kelimesinin sözlükteki bir baþka manasý da az konuþmaktýr. "Takva gemdir. Muttaki olan kimse, mü'min ve itaatkâr kulun (derece bakýmýndan) üzerindedir." hadisi de bu anlamý doðrulamaktadýr.
Takva, salih amel ve saf bir dua ile Yüce Allah'ýn azabýndan korunmaktýr. Ýstenilmeyen, hoþ görülmeyen bir þeyden korunup sakýnmak için kendinle onun arasýna koyduðun engel demektir.[189]
c- Takva'nýn Ýþleyiþi: 'Takva', korku duygusunu da içerisine alan bir çekinmenin, bir korunmanýn ve bir saygýnýn ahlâk, davranýp ve ibadet olarak gösterilmesidir. Ýnsandaki korku ve ümit duygusunu iþleterek, bu duygularýn övülen bir sýfat hâline gelmesini ancak takva bilinci saðlayabilir. Kur'an, insandaki sýradan korku ve sýðýnma hissini geliþtirerek, kiþinin manevî olarak yücelmesinin yolunu açýyor. Takva bilinci, yaratýlýþtaki korkunun düzene konularak, bir korunma ahlâký, bir yücelme faaliyeti, bir sorumluluk bilinci hâline getirilmesidir.
En geniþ ve kapsamlý koruma Allah'ýn korumasýdýr. Allah'ýn 'rahmet' sýfatý bütün yaratýlmýþlarý korur. Ancak insan, kendi isteði ile, kendine zarar veren þeylerden Allah'ýn korumasýný ister, ya da iþlediði fiillerin kötü karþýlýlýðý hakkýnda Allah'tan korkar. Buradaki koruma istediði daha çok, yapýlan amellerin sonuçlarýndan dolayý duyulan bir korkudur.
'Takva', insanýn kendisini Allah'ýn korumasý altýna koyarak ahirette zarar ve acý verecek þeylerden sakýnmasý, ya da günahlardan uzak durmasý ve iyiliklere sarýlmasýdýr, demiþtik.
Kur'an, ýsrarlý bir þekilde 'Allah' fikrini, yani O'na ait ulûhiyyeti (ilâhlýðý) gündeme getirir. Zaten insan için en önemli olay, yaratýlýþýn sebebi, Yaratýcý'nýn varlýðý ve yaratýlan insanýn bu Yaratýcý karþýsýndaki durumudur. Ýnsan, öncelikli olarak kendini var edeni tanýmak ve O'nun razý olacaðý bir hayatý yaþamaktan sorumludur. Hayatýn ve nimetlerin sahibi olan Allah (cc), en sonunda bütün insanlarý ölümle beraber kendisine döndürüyor. Bu bakýmdan insan baþýboþ deðildir ve hayatýnýn hesabýný vermek üzere ölecektir. Kur'an, âlemlerin Rabbi Allah'ý bütün sýfatlarýyla, O'na ait en üstün yücelik ve makamlar ile tanýtýyor. Sonra da insanýn bu yücelik karþýsýnda kendine çeki düzen vermesini, kendini iyi amellerle korumaya almasýný tavsiye ediyor.
Ýnsan, her hâlde kendinden yüce gördüðü ve bir makam sahibi olan kimselerin gözü önünde kötü ve çirkin iþ yapmaktan çekinir. Bu çirkin iþleri daha çok gizli yapmayý tercih eder. Allah'a kuvvetli bir imanla baðlanan ve O'nun her yerde kendisini gördüðünü bilen, yaptýðý her þeyin kayýt altýna alýndýðýnýn þuurunda olan bir kiþi, þüphesiz kendine çeki düzen verir. Allah'ýn yüce makamý karþýsýnda çekinir ve kendini rezil edecek, ya da Allah'tan beklediði rahmete engel olacak amelleri yapmaktan sakýnýr.
Ýþte 'takva'nýn özünde yatan incelik bu iman, denetim ve mesuliyet duygusudur. Allah'ýn karþýsýnda kul olduðunun farkýna varýp onun gereðini yapma, O'nun Rabliðine yaraþýr bir þekilde O'na itaat etme, yalnýzca O'na ibadet etme anlayýþýdýr.
Þüphesiz ibadet takvanýn kendisi deðil, fakat takvaya götüren davranýþ, ya da takva bilinci ile gerçekleþen bir faaliyettir. Ýbadet, ilâhî emir ve yasaklarý yerine getirmek, takva ise onlarý yerine getirme titizliðidir. Müslüman, öncelikli olarak Allah'a ve O'nun indirdiklerine iman ederek, yalnýzca O'na ibadet ettiðini, yani yalnýzca O'nun önünde kul olduðunu, kulluðun bütün görüntülerini yalnýzca O'na has kýlacaðýný ortaya koyar. Sonra da bu imanýn ilkelerini amel olarak pratikte uygular. O, bunu takva bilinciyle yapar. Ýbadete devam ettikçe de takvasý artar ve güç kazanýr. Takvasý arttýkça da ilâhî ölçüler karþýsýndaki tavrý güzelleþir, ibadetini daha da bilinçli yapar..
"Kul, vicdaný rahatsýz eden þeyi terk etmedikçe takvanýn hakikatine eremez."[190]
Bundan dolayý Hz. Muhammed, takvanýn yerinin kalp olduðunu söylüyor.[191]
Takva, kalpte yer alan ciddî bir bilinç, kiþiyi düzgün haraketlere sevkeden bir uyanýklýk, insaný görevlerini yapmaya yönelten bir sorumluluk þuurudur.
Aþaðýdaki hadiste Peygamberimiz (s.a.v) takvanýn bu rolüne iþaret etmektedir:
"Helâl bellidir, haram da bellidir. Bu ikisi arasýnda (helâl mi, haram mý diye) þüpheli bazý þeyler vardýr ki pek çoklarý onlarý bilmezler. Bu þüpheli þeylerden kim ittika ederse, dinini ve ýrzýný (þerefini) korur. Kim de þüpheli þeylere dalarsa, hayvan otlatýlmasý yasak koru etrafýnda hayvan otlatan çoban gibi, çok sürmez yasak bölgeye (harama) dalar. Haberiniz olsun, her padiþahýn bir koruluðu vardýr. Dikkat edin, Allah'ýn koruluðu ise O'nun haramlarýdýr. Dikkat edin, vücutta bir et parçasý vardýr; o iyi olursa bütün vücut iyi olur, o bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. Ýþte o et parçasý kalptir."[192]
Takva, olumsuz anlamda pasif bir perhizkârlýk, ya da münzevî bir hayatý tercih etme deðildir. O aktif bir þuur, diri bir uyanýklýlýk ve insaný ayakta tutan bir canlýlýktýr.
Ali Þeriati þöyle dua ediyor:
"Allah'ým bana imanda 'mutlak itaati' baðýþla ki, dünyada (yanlýþa karþý) 'mutlak isyan' içinde olayým.
Rabb'im bana 'kavgacý ve inatçý' bir takvayý öðret ki sorumluluðun çokluðu arasýnda kaybolmayayým. Beni 'perhizkâr, münzevî takva'dan koru ki, tenhalýk ve uzlet köþelerinde gizlenmeyeyim."[193]
d- Sorumluluk Bilinci Olarak Takva: Allah korkusu olarak anlaþýlan takva, elbette bundan daha fazla, daha geniþ kapsamlýdýr. Korku ifadesi takvayý anlatmaya yetmemektedir. Onda daha çok Allah'ýn makamý karþýsýnda kulluk bilinciyle davranma anlayýþý söz konusudur. Allah'ýn azameti ve Rabliði önünde, kulluk sorumluluðu ile hareket etmektir.
Nitekim Muhammed Esed, Kur'an mealinde takvayý 'Allah'a karþý sorumluluk bilinciyle hareket etme', muttakiyi de 'Allah'a karþý sorumluluk bilinci duyan' þeklinde ifade etmeye çalýþmýþtýr. O þöyle diyor:
"Muttakinin 'Allah'tan korkan' þeklinde alýþýlagelen çevirisi, bu ibarenin olumlu içeriðini yeterli bir biçimde yansýtmaz (yani O'nun her zaman ve her yerde hazýr olduðunun farkýnda olmayý ve kiþinin bu farkýnda oluþun ýþýðý altýnda kendi varlýðýný biçimlendirme arzusunu...). Öte yandan, bazý çevirmenlerce benimsenen 'kötülükten 'sakýnan' veya 'sorumluluðu konusunda dikkatli olan' þeklindeki çeviri ise, ilâhî sorumluluk bilinci kavramýnýn sadece belirli bir yönünü yansýtýr.''[194]
Takva, kul-ilâh iliþkileri baðlamýnda Ýslâmî emirleri yerine getirmek, yasaklardan kaçýnma konusunda titiz davranmak, yanlýþ yapmaktan korkmak demektir. Buna, Allah'a karþý 'sorumluluk bilinci' duymak diyebiliriz. Öyle ki takva, bazý âyetlerde inkârýn zýddý olarak imanla eþitlenir.[195]
'Korku' unsurunu takvanýn ana öðesi olarak kabul eden T. Ýzutsu þu teoriyi geliþtirmiþtir: Ýslâm öncesi Araplarý kibirli ve maðrur insanlar olduklarýndan, Kur'an bu kibri kýrmak ve onlarýn gururunu yontmak için takva (Allah korkusu) kavramýný ortaya koymuþtur. Bu terimin ima ettiði korku unsuru çok girift bir niteliðe sahiptir ve terime hakkýný verecek tek tercüme belki de 'sorumluluk endiþesi/korkusu'dur ki, bu bir insanýn kurttan veya suçlu bir insanýn polisten korkmasýndan çok farklýdýr. Þems Sûresi 8. âyette, büyük bir ihtimalle 'doðruluk/salihlik' anlamýna gelir. "O (Allah) insana neyin günahkârlýk, neyin de doðruluk (veya neyin yanlýþ neyin doðru) olduðunu ilham etmiþtir." Bu anlam Kur'an boyunca da korunmuþtur.[196]
Takva Allah'a karþý sorumluluk bilincidir. Bunun temelinde de insanýn Allah'ý, verdiði nimetler, ettiði iyilikler ve sevilmeye lâyýk olduðu için sevmek anlayýþý vardýr. O'nu seven O'na karþý mesuliyet duygusu taþýmak zorundadýr. Çünkü sevgi sorumluluk ister; zaten sevmek baþlý baþýna bir sorumluluk deðil midir? Sorumsuz insanlar tutulabilir, vurulabilir, lâkin sevemezler. Çünkü sevgi kazanýlmasý zor, muhafazasý ise daha zor bir olaydýr. Onu korumak ve kollamak, insana birtakým ek yükümlülükler getirir. Yani engin bir sabýr iþidir sevgi. Sorumluluðun zýddý yetersizliktir. Kiþi, sýrf kendi kendine yetmediði için baðlýysa, o sevgi birgün bir yerlerinden dökülüverir.[197] Sevginin sorumluluk ile güçlendiririlmesi gerekir.[198]
4- Korku Hissi ve Takva Ýliþkisi: a- Korku Duygusu ve Takva: Ýnsan psikolojisinde korku ve ümit duygularý beraber vardýr. Ýnsan, bazý þeyler karþýsýnda kendisinin âciz (yetersiz) kaldýðýný bilir, ondan korkar ve sýðýnýlacak bir kucak arar. Bu korku ve ümit çizgisi, onun çalýþmalarýna ve hayatýna yön verir. Hedeflerini, düþüncelerini, beklentilerini sýnýrlar ve bir denge meydana getirir. Böylesine duygular onu hayata baðlar.
Ýnsan nefsinin iki zýt çizgisi vardýr: Korku ve ümit. Nefis, yaratýlýþ gereði korkar veya ümit eder. Çocuk bu iki duyguya sahip olarak yaratýlýr ve büyüdükçe bu duygular da büyür, geliþir.
Kur'an, insandaki bu yaratýlýþý göz önünde bulundurur. Ondaki bütün lüzumsuz korkularý ayýklar, korkulmasý gereken yerden korkmayý, ümit edilmesi gereken þeyi ümit etmeyi ona öðretir.
Kur'an þöyle diyor: "O þeytan sizi kendi dostlarýndan korkutuyor (ya da yalnýzca kendi dostlarýný korkutur). Eðer mü'min iseniz ondan deðil, benden korkun."[199]
"Ey Ýsrailoðullarý, size verdiðim nimetimi hatýrlayýn, bana verdiðiniz sözü tutun ki, ben de size verdiðim sözü tutayým ve yalnýzca benden korkun."[200]
"Ýnsanlardan korkmayýn, sadece benden korkun."[201]
Ýnsandaki korku hissi iyi yönlendirilmezse veya asýl korkulmasý gereken makam olan Allah'tan hakkýyla korkulmazsa, insanýn hayatýndaki denge bozulduðu gibi insan, bir sürü sahte otoritenin önünde boyun eðmek zorunda kalýr. Birçok gereksiz korkunun esiri olur. Ýnsan, tarih boyunca böylesine lüzumsuz korkular yüzünden sayýsýz tanrý bulmuþtur. Doða güçlerinden korkmuþ, ateþi, gökleri, karanlýklarý; firavunlardan ve diktatörlerden korkmuþ, onlarý; açlýktan korkmuþ, ekmek ve maaþ verenleri; yalnýzlýk ve sahipsizlikten korkmuþ, putlarý veya baþka þeyleri ilâh edinmiþtir. Bu lüzumsuz korkular yüzünden insanoðlu, sýðýnýlacak kucaklar aramýþ, ancak çoðu zaman sýðýndýðý kucaklar kendisi için tehlikeli ve zararlý olmuþtur.
Korku, insandaki haddi aþma, haksýzlýk etme ve taþkýnlýkta bulunma gibi eðilimleri frenleyen çok özel bir duygudur. Ýslâm'ýn getirdiði korku hissi, arzu ve þehvetleri (her türlü isteði) helâl ve haram sýnýrýnda tutar. Bu yüzden Kur'an'da korkudan bahseden âyetler çoktur. Bu âyetlerin gelmesinin sebebi de, insanýn yapýsýnda bulunan tuðyaný (azýp sapmayý) zararsýz bir seviyede tutmak içindir.
Kur'an, insan yaratýlýþýndaki korku ve ümit duygularýný yine fýtrata (yaratýlýþa) en uygun bir biçimde deðerlendiriyor. Bu duygularý kulluk faaliyeti çerçevesinde, insana en faydalý bir þekilde yönlendiriyor. Asýl korkulmasý gereken makamý gösteriyor.
Kur'an'ýn üzerinde durduðu korku, insaný dehþete düþüren, kalbini yerinden hoplatan, ya da onu ümitsizlik içinde çaresizliðe sevkeden bir korku deðildir. Tam tersine Kur'an, 'övülecek' bir korkudan bahsediyor ve bunun derecelerini farklý kelimelerle ortaya koyuyor. Bu baðlamda övülen korku, kiþi ile Allah'ýn yasaklarý arasýna perde olabilecek, kiþiyi kötülüklerden alýkoyabilecek korkudur. Korku duygusu bu çizgiyi aþarsa kiþiyi ümitsizliðe götürür.
Kiþide korku duygusundan önce, korktuðu þey hakkýnda bir bilgi ve bilinç olmasý gerekir. Ýnsan bilmediði þeyden kolay kolay korkmaz. Meselâ, birþeyin kendisini þu harama götürdüðünü bilmeyen veya onun haram olduðuna inanmayan ne o haramdan korkar, ne de sonucundan çekinir. Yine kiþi birþeyin haram olduðuna inandýðý halde, o haramýn yasak olarak önemine dikkat etmezse onu iþlemekten korkmaz.
Demek ki Kur'an'ýn övdüðü veya tavsiye ettiði korku duygusu, suça takdir edilen cezayý tasdik etmek, suçun suç olduðunu kabullenmek ve suç iþlemenin sonucunu iyice düþünmekten doðar.
Peygamberliðin ilk döneminde gelen Kur'an âyetlerinde ahiretle ilgili son derece etkileyici tasvirler yer almaktadýr. Takva kavramý da bu genel atmosfer ile yakýndan ilgilidir. Bu özel konumda 'takva', bir açýdan kýyamet saatinin dehþetinden korkmaktýr. Kur'an bunu þöyle anlatýyor:
"Ey insanlar! Rabbinizden ittika edin (korkup sakýnýn). Çünkü kýyamet saatinin sarsýntýsý büyük birþeydir."[202]
Hüküm günü olan kýyametten ve o günün (Din Gününün) sahibi olan Allah'tan korkup sakýnmak, bu dinin bütün unsurlarýnýn altýnda yatan temel temadýr. Allah'a iman, ayný zamanda, inatçý kâfirleri cehennemde cezalandýracak olan ve Din Günü'nün (kýyametin) tek hâkimi olan Allah'tan korkmak anlamýna gelir.[203]
Kur'an, haþyeti ve takvayý bazen ayný anlamda, bazen de haþyeti takva sahiplerinin bir özelliði olarak kullanýyor. Takva sahibi müttakiler, Allah'ýn makamýndan ürperirler, korkarlar, içleri titrer.
"Onlar (muttakiler), Rablerine karþý gayb ile (O'nu görmedikleri hâlde) bir haþyet içindedirler ve onlar kýyamet saatinden içleri titremekte olanlardýr."[204]
Þu âyette ise 'haþyet' ile 'takva' hemen hemen ayný anlamdadýr:
"Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder ve Allah'tan haþyet eder (korkar), O'ndan korkup sakýnýrsa (ittika ederse), iþte kurtuluþa ve mutluluða erenler bunlardýr."[205]
Allah (cc), mü'minleri, kendi uydurduklarý ilâhlardan deðil, kendisinden korkmaya davet ediyor. Kur'an'daki bu çaðrý bazen 'bavf (korku), bazen de 'ittika' kelimesiyle anlatýlýyor. Bu gibi yerlerde 'havf ile 'takva'nýn ayný anlamda kullanýldýðý görülmektedir. [206]
b- Korku ve Ümit Arasýnda: Kur'an'da her ne kadar korku duygusunu ifade eden kelimeler ve bunlarla beraber yoðun bir korku atmosferi yer alsa da, bu durum ilâhî davetin asýl hedefi deðildir. Ýslâm, daveti eksenine korku duygusunu esas olarak almaz.
Kiþiyi 'muttaki' yapabilecek 'korkup sakýnmayý' tavsiye ettiði gibi, Allah'ýn makamýndan ve O'nun suçlulara verebileceði cezalardan korkma hissinin yanýnda 'umut' duygusu, O'nun affýný, baðýþýný ve yardýmýný umma unsuru da Ýslâm'da yer almaktadýr,
Allah'ý sevme, O'nun makamýndan korkma ve O'nun bitmez tükenmez rahmetinden ve hazinelerinden birþeyler umma duygusu imanýn gereðidir. Bunlar iç içedir ve birbirlerini tamamlarlar. Allah'ýn azameti, rubûbiyyeti, ilâhlýðý karþýsýnda ürpermeyen, korkmayan ve çekinmeyen þüphesiz ya inkarcýdýr, ya da imanýnda gaflettedir. Bunun yanýnda O'nu sevmeyen, ya da O'ndan ilâhlýðýna yakýþýr þeyler beklemeyen de ayný durumdadýr.
Allah'ý gereði gibi takdir eden ve takva bilinciyle hareket eden kimse, bir taraftan ruhunun manevî açlýðýný doyurur, bir taraftan kendini zarar verecek þeylerden korumaya alýr. Diðer taraftan da Allah'tan birþeyler umma seviyesine kavuþur.
"Düzene konulmasýndan (ýslahýndan) sonra yeryüzünde fesat çýkarmayýn; O'na korkarak ve umut taþýyarak dua edin. Doðrusu Allah'ýn rahmeti muhsinlere (iyilik yapanlara) pek yakýndýr."[207]
"Onlarýn yanlarý (gece namazýna kalkmak için) yataklarýndan uzaklaþýr. Rablerine korku ve ümitle dua ederler ve kendilerine rýzýk olarak verdiklerimizden infak ederler.[208]
Müslüman hiçbir zaman Allah'ýn azabýndan emin olmaz. Amellerinin kabul edileceðinin, kurtulmuþ kiþilerden olacaðýnýn ve günahlarýnýn baðýþlanacaðýnýn garantisini de veremez.
O, kendisine emredilenleri Rabbinin razý olacaðý bir þekilde yerine getirmeye çalýþýr. Yasaklanan þeyleri, sadece Rabbi ona yasakladýðý için yapmamaya dikkat eder. Kendisini azaptan ve gücünü aþan sýkýntýlardan korumak için 'takva elbisesine' bürünür. Ölüm gelinceye kadar ihlâslý bir þekilde, kibirlenmeden, tam bir teslimiyetle Rabbine ibadet eder. Sonra da Kur'an'dan aldýðý cesaretle Rabbinin Rahman ve Rahim sýfatlarýna sýðýnýr. O'nun merhametinden, baðýþýndan, affedici oluþundan ve iyiliklere (hasenelere) çok çok karþýlýk vereceðinden ümitvar olur. Asla Allah'ýn rahmetinden ümit kesmez.[209] Bilir ki, ancak dalâlette olanlar O'nun rahmetinden ümit keserler.[210] Çünkü onlarýn rahmet ummaya bir yüzleri yoktur.
Takva sahibi mü'minler devamlý korku ile umut (havf ile recâ) arasýndadýrlar. Bir taraftan Allah'ýn azabýndan korkarlar, diðer taraftan O'nun rahmetini umarlar. Hangisinin daha aðýr basacaðý hiç de önemli deðildir. Bu, yemek mi daha lüzumlu, yoksa su mu, sorusuna benzer. Cevap acýkan için baþkadýr, susayan için baþka. Korku da ümit de kalbi tedavi eden ilaçtýr. Birbirlerine olan üstünlükleri kalpteki hastalýða göredir. Kalpte Allah'ýn cezasýna aldýrmama hastalýðý varsa, ilaç korkudur. Allah'ýn rahmetinden ümit kesme hastalýðý varsa, ilaç ümittir. Ýnsanýn hayatýnda isyan daha fazla ise onun için korku hissi daha önemlidir. Böyle bir his, insaný itaate, ibadete, þehvetleri törpülemeye, hatalardan uzak durmaya yöneltebilir.[211]
Bu noktada, korku hissi ile 'takva' arasýnda bir ilgi bulunur. Birþeyden çekinmek, ondan gelebilecek zarardan sakýnmak, baþlangýçta korku unsurunu da bünyesinde barýndýrýr. Bu endiþe ile hareket eden, sakýndýðý þeye karþý gereken tedbirlerle kendini korumaya alýr.
Kur'an'da söz konusu edilen korku duygusunun asýl maksadý beþerî taþkýnlýklarý engellemektir. O hâlde kalpteki korku, bu taþkýnlýklarý durduracak kadar olmalýdýr. Ümit duygusunun maksadý ise, korku karamsarlýða dönüþtüðü zaman bu hâli kendisine çekerek korkunun miktarýný ayarlamaktýr. Buna göre ümit de, korkuyu kendi seviyesine çekecek kadar olmalýdýr.
Korku ve ümit insanda hassas ruhî dengeler kurar. Bu denge de kýyamet gününde insana fayda verecek olan 'selim kalb'in[212] en önemli özelliklerinden biridir. Çünkü o daima korku ile ümit arasýndadýr; ne Allah (cc) hakkýnda kötü zan besleyecek kadar ümitsiz, ne de þýmaracak kadar ümitvar.[213]
5- Takva ve Fücur Ýliþkisi: a- Fücur Nedir? 'Fücur', sözlükte, yarmak, birþeyi geniþçe yarýp açmak anlamýna gelmektedir. 'Fecir' de ayný anlamdadýr.
Bu kökün fiil hâli ve 'fecr' kelimesi Kur'an'da olumlu anlamda, yarýlýp açýlmak, fýþkýrmak, yeri açýp kaynak fýþkýrtmak manalarýnda kullanýlmaktadýr.
Olumsuz anlamdaki yarmak, yýrtmak anlamýný ise 'fücur' kelimesi karþýlamaktadýr. 'Fücur', din veya dindarlýk örtüsünü çekinmeden yýrtmak, günaha dalmak, haktan batýla sapmaktýr.
Bu þekilde din örtüsünü yýrtýp atanlara 'fâcir' denir. 'Fâcir'in çoðulu 'füccâr veya fecere' þeklinde gelir.
'Fücur', bir baþka deyiþle haktan sapmak, hak yolu yarýp kötülük ve isyana düþmek, sýnýr tanýmaz bir þekilde günah iþlemektir. Zina ve yalan gibi edep dýþý günâhlara da 'fücur' denilmektedir.
Cahiliyye devri Araplarýnýn haram aylarda savaþ yaptýklarý günlere 'günah iþlenen günler' anlamýnda 'eyya-mu'1-ficâr' adý verilirdi.
'Fücur', þehvet (aþýrý istek) gücünün ileri dereceye varmasý, veya nefsin kiþiyi þeriat ve ahlâk ilkelerine aykýrý iþler yapmaya sevkeden özelliði þeklinde de tanýmlanmaktadýr.[214]
Kur'an'ýn ifadesine göre Allah (cc) insana iki yol göstermiþtir. O, bu yollardan birini seçerek isterse þükredici, isterse nankör birisi olur.[215]
Bir yerde ise þöyle buyuruluyor:
"Nefse ve ona 'bir düzen içinde' biçim verene, sonra da ona fücurunu (sýnýr tanýmaz günah ve kötülüðünü) ve takvasýný (korkup sakýnmasýný) ilham edene (andolsun)."[216]
b- Fücur-Takva Zýtlýðý: 'Takva', din elbisesini giyip onunla kendini korumak, tehlikelerden sakýnmak demektir. Çünkü en hayýrlý ve koruyucu elbise takva elbisesidir.[217]
Bu hayýrlý elbiseyi giyinen, kendini her türlü kötülük ve günahtan korur, bu elbiseyle beraber kendini saðlama alýr. Çünkü takva, Allah'tan korkup çekinmeyi, O'nun rýzasýna uygun olmayan davranýþ ve amellerden sakýnmayý saðlar.
'Fücur', takva'nýn zýddý olarak bu perdeyi, bu elbiseyi yýrtmak, açmak, üzerindeki koruyucu örtüyü kaldýrmak demektir. Bu koruyucu perde veya elbise açýldýktan sonra insan her türlü kötülüðü yapabilecek ve her türlü günahý iþleyebilecek bir duruma gelir. Türkçe'deki 'haya perdesinin yýrtýlmasý' deyimi bunu güzel bir þekilde karþýlamaktadýr.
Allah (cc), yarattýðý nefislere takvayý da fücuru da ilham etmiþtir. Takva ile örtünen, korunan, sakýnan nefisler, fücur ile açýlýp sakýnma duygusu yýrtýlýr, koruyucu elbisesi kaybolur. Þems Sûresi'nde bu iki önemli olgunun yanyana zikredilmesi, hem ilâhî fýtrata iþarettir, hem de insanlarýn takvayý takva bilip ona sarýlmalarýný, fücuru fücur bilip ondan uzaklaþmalarýný tavsiye etmek içindir.
Kur'an, bir yerde takva sahibi muttakiler ile din örtüsünü yýrtýp atan fâcirlerin bir olmadýðýný vurguluyor.
"Yoksa biz, iman edip salih amellerde bulunanlarý yeryüzünde fesat çýkaranlar gibi (bir) mi tutacaðýz? Ya muttakileri, (fücur sahibi) fâcirler gibi (bir) mi tutacaðýz?”[218]
c- Takva Kelimesi: Kur'an þöyle buyuruyor:
"Hani o küfretmekte olanlar, kendi kalpleri içine, öfkeli gayretini (hamiyyetini), öfkeli cahiliyye hamiyyetini koyduklarý zaman, hemen Allah, Elçisinin ve mü'minlerin üzerine, (kalbi sakinleþtiren) güven ve yatýþma duygusunu indirdi ve onlarý 'takva kelimesi' üzerinde kararlýlýkla ayakta tuttu. Zaten onlar da, buna lâyýk ve ehil idiler. Allah her þeyi hakkýyla bilendir."[219]
Pekçok âlimin görüþüne göre bu âyette geçen 'takva kelimesi', tevhid kelimesidir.[220]
Tirmizî'nin garip diyerek Übey b. Ka'ab (r.a)'dan rivayet ettiði bir hadiste Peygamberimiz (sav), 'takva kelimesi'nin burada 'Lâ ilahe illallah' olduðunu söylüyor.[221]
Tefsirci Atâ'ya göre o, Lâ ilahe illalahu vahdehû lâ þerike lehû, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve âla külli þey'in kadir: Allah'tan baþka ilâh yoktur, O tektir, O'nun hiçbir ortaðý yoktur, mülk ve hamd O'na aittir ve O her þeye güç yetirendir." sözüdür. Hz. Ali (r.a), "O, Lâ ilahe illallahu vallahu ekber: Allah'tan baþka ilâh yoktur ve O en büyüktür, sözüdür" demiþtir. Ýbni Abbas'a göre 'takva sözü' Allah'tan baþka tanrý olmadýðýna þehâdet etmektir ki, bu söz her takvanýn baþýdýr.
Taberî'ye göre ise o, kelime-i tevhid ve Allah (cc) yolunda cihad etmektir.[222]
Beydavî'ye göre ise 'takva kelimesi' þehâdet veya besmeledir ki, Peygamber (s.a.v) onlarý Müslümanlar için tercih etti. Ya da sebat (kararlýlýk), verilen sözde durma, yapýlan anlaþmaya uymadýr.[223]
Ebu Süfyan'nýn naklettiðine göre, Hz. Peygamber Hýrakles'e mektup yazdýðý zaman ona, 'Sizinle aramýzda eþit olan bir kelimede birleþelim.' âyetini[224] yazdýrmýþtý. Mücahid, bu kelimenin, takva kelimesi olan 'Lâilâhe illallah' olduðunu söylemiþtir.[225]
Cenab-ý Hak burada, Elçisinin ve dostlarýnýn kalbine, inkarcýlarýn kalplerindeki cahiliyye gayretinin yerine 'sekine' indirdiðini söylüyor. Gönül huzuru Rasûlüllah'ýn ve O'na uyanlarýn, cahiliyye çabasý ise müþriklerin ve yandaþlarýnýn...
Daha sonra Allah (cc) mü'min kullarýna takvayý temin etmiþtir. Takva kelimesi burada, kendisi ile Allah'tan korunulan tüm ifade biçimlerini kapsar. Takva kelimesi 'besmele' ile de tefsir edilmiþtir ki bu, Kureyþ müþriklerinin kabul etmediði þeydir. Allah (cc) dostlarýna ve hizbine (taraftarlarýna) onu baðýþlamýþ, Ýslâm'ýn düþmanlarý ondan mahrum kalmýþtýr. Böylece bu yüce cümle lâyýk olmadýðý gönüllere konulmamýþ, ona lâyýk olan kalplere yerleþtirilmiþtir. Allah (cc) neyi nereye koyacaðýný en iyi bilendir.[226]
S. Ateþ, bu âyette geçen 'takva kelimesi'nin tevhid kelimesi veya besmele olarak açýklayanlarýn bulunduðunu söyledikten sonra þunlarý ekliyor: "Fakat bizim kanaatimize göre takva sözü burada Peygamberimizin, ihtiyatlý olma, aþýrý davranýþtan sakýnma, masum kanýna girmeme konusunda söylediði öðütlerdir. Ashabýn takva sözüne baðlanmasý, Onun nasihatlerini ve seçtiði çözüm yolunu kabul edip aþýrý davranýþtan kaçýnmasýdýr."[227]
6- Ýman, Ýslâm ve Takva Baðlantýsý: Ýman ve Ýslâm'ýn sözlük anlamlarý, tehlike, parçalanma ve çözülüp daðýlmanýn zýddý olarak güvenlik, barýþ/huzur ve bütünlük gibi temel unsurlar açýsýndan ortaktýrlar. Ýlginçtir, takvanýn kök anlamýna dikkatlice baktýðýmýzda ayný þeyi görürüz.
'Vekâ' fiili, ayný zamanda korumak, mahvolmaktan kurtulmak ve muhafaza etmek manalarýna da gelir. 'Vikaye' veya 'vekâye', içine içilebilecek veya yenilebilecek birþeyin dökülmeyecek, parçalanmayacak ve böylece kaybolmayacak þekilde konulduðu kap veya gereç demektir,
'Ýttika' formunda bu fiil, kendini muhtemel tehlike ve saldýrýdan korumak, huzur içinde dikkatli ve uyanýk olmaktýr. Ýttika, Kur'an'daki yaygýn kullanýmý açýsýndan ahlâkî bir anlam taþýr, 'ahlâkî bozulmaya karþý uyanýk olmak' veya 'kendini Allah'ýn cezasýna/azabýna karþý korumak.' Bu da milletlerin çözülmesi ve yok olmasýndan, ahiret gününde fertlerin cezalandýrýlmasýna kadar çeþitli þekillerde olabilir.[228]
Takva ile iman arasýnda da yakýn bir iliþki vardýr. Ýman eden mü'min, bir anlamda içi 'Allah korkusu ile titreyen'dir. Kur'an pekçok yerde iman ile takvayý birbirinin anlamdaþý olarak kullanmaktadýr.
Þu âyette bunu açýkça görmek mümkündür: "Ýnkâr edenlere dünya hayatý çekici kýlýndý (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakýnan (ittika edenler), kýyamet günü onlarýn üstündedir. Allah dilediðine hesapsýz rýzýk verir.”
Kur'an bu baðlantýyý Müslümanlara, "Eðer iman ediyorsanýz, Allah'tan ittika edin (korkup sakýnýn)." þeklinde emir vererek,[229] ya da "...Öyleyse siz Allah'a ve Rasûlüne iman edin. Eðer iman eder ve Allah'a karþý sorumluluk bilinciyle hareket ederseniz, sizin için büyük bir ecir vardýr."[230] þeklinde imandan sonra takva sahibi olmanýn kazandýrdýklarým kesin bir dille haber vererek kuruyor.
Böylesine bir Allah korkusu, imanýn özünde yer alýr. Küfür ise doðal olarak bunun karþýtýdýr. Takva sahibi muttakiler, Kur'an'da sürekli inkarcýlar ile zýt anlamda karþýlaþtýrýlmaktadýr.[231]
Ýman, hem âlemlerin Rabbinin gönderdiði dinin doðru olduðunu kabul etmek, hem de onlarý kabul etmekle güvene girmek ve batýldan, sapýklýktan, inkârýn karanlýklarýndan emin olmak demektir. Ýslâm ise bu imanýn hayattaki pratik görüntüsü, uygulamasý ve iman esaslarýna teslimiyetle barýþa, huzura ve kurtuluþa ermenin adýdýr.
Ýman, insandaki derûnî (iç) yaþantýyý, Ýslâm ise Allah'ýn kanununa teslim olarak yaþamayý ifade eder. Takva ise hem imaný hem de teslim olmayý (Ýslâm'ý) kapsar. Nitekim Kur'an, Bakara Sûresi 177. âyetinde 'birr'i (iyiliði) anlatýrken, imanýn gönüllerde kök salmasý gerektiðinin, ve zahirî davranýþlarýn tek baþlarýna yeterli olmayacaðýnýn altýný çiziyor. Dahasý;
Allah için kesilen kurbanlarýn etlerinin deðil, mü'minlerin takvasýyla Allah'a ulaþacaðý[232], Allah'ýn ölçülerine uymanýn da kalplerin takvasýndan olduðu belirtiliyor. Kur'an, namaz, zekât, cihad gibi ibadetlerin, kalbin takvasý olmadan birer mekanik hareketler olacaðýný tekrar tekrar vurguluyor.[233]
Ýman etmek ve Müslüman olmak takvalý olmayý gerektirir. Takva da Müslümanýn imaným güçlendirir. Takva, Ýslâmý yaþamadaki bilinç, titizlik ve dikkattir. Allah'ýn ölçülerine uymada kalbin duyduðu sorumluluk þuuru, görevini yapmamaktan dolayý karþýlaþacaðý kayýplar konusundaki derûnî endiþedir.[234]
[163] T. Ýzutsu, K. Allah ve Ýnsan, s: 223. nak. R. Altýntaþ, K. Hidayet ve Dalâlet, Ýst. 1995. s: 102.
[164] S. Ateþ, Yüce Kur'an'ýn Çaðdaþ Tefsiri, yersiz. Trh. 1/99.
[165] Elmalýlý, Tefsir, 1/161.
[166] Fetih: 48/26.
[167] A'raf: 7/96.
[168] Âl-i Ýmran: 3/102.
[169] En'am: 6/162. R. Altýntaþ, K. Hidayet ve Dalâlet, s. 102.
[170] Bakara: 2/2-3.
[171] T. lzutsu, K. D. ve Ahlâkî Kavramlar, s. 104.
[172] Bakara: 2/204.
[173] Izutsu, K. D. ve Ahlâkî Kavramlar, s. 259.
[174] Bakara: 2/197. Ayrýca bak. Âl-i Ýmran: 3/102. Bakara: 2/41. Teðabûn: 64/16.
[175] nak. H. El-Bennâ, F. Tefsiri, s. 71-72 Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 47-51.
[176] Müfredat, s. 833.
[177] nak. A. Ferid, Takva, s. 16. H. El-Bennâ, bu soruyu Hz. Ömer'in bir bedeviye (bak. Tefsir Ýlmi ve Fatiha Tefsiri, s. 71), S. Kutub ise Hz. Ömer'in bu soruyu Übey b. Kâab'a sorduðunu ve ayný cevabý aldýðýný anlatýyorlar, (bak. fi-Zýlâli'l Kur'an, 1/39).
[178] A. Ferîd, Takva, Ýskenderiye trh. s- 9.
[179] nak. Kur'an'da Allah ve Ýnsan, s. 303.
[180] S. Þerif Cürcânî, et-Tarifât, çev. A. Erkan, Ýst. 1997, s. 64.
[181] Elmalýlý, Tefsir, 7/176.
[182] T. Ýzutsu, Kur'an'da Allah ve Ýnsan, Ýst. trh. s. 300.
[183] Ýbni Kayyým el-Cevziyye, Zadu'l Muhacir, Kayrosýtî 1991, s. 9.
[184] Alusî, Tefsir, 1/108. Nak. E. Saðýroðlu, Kur'an ve Toplum. Ýst. 1993, s. 242.
[185] Ýbni Kesir, 3/477, nak. Kur'an ve Toplum, s. 242.
[186] bak. Nisâ: 4/128,129. M. El-BehÝy. Ýnançla ve Amelde Kur'anî Kavramlar, çev. A.Turgut. Ýst. 1988, s. 203.
[187] Müslim, Birr/32. Tirmizî, Birr/18, Hadis no: 1927, 4/320. Müsned, 2/325. Nak. ÞÝA, Takva mad. 6/101.
[188] N. Macil, Ehl-i Sünnet Ekolünün Doðuþu, Ýst. 1996, s. 78.
[189] Kurtubî'den, H. El-Bennâ, Tefsir Ýlmi ve Fatiha Tefsiri, Ýst. 1990, s. 70. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 51-56.
[190] Buhari, Îman/1, 1/6.
[191] Tirmizi, Birr/18, Hadis 1927, 4/320.
[192] Buhari, Ýman/39, 1/13. Müslim, Musakât/!07, Hadis no: 1599, 3/1219. Ebu Davýýd, Büyu73, Hadis no: 3329, 3/243. Nesâî, Büyu 72, 7/242. Tirmizî, Buy'/l, 3/511. Ýbni Mace, Fiten/14, Hadis no: 3984, 2/1318. Darimî, Buyu'/l, Hadis no:2534, 2/245.
[193] A. Þeriati, Dua, Ýst. 1983, s. 38. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 56-59.
[194] M. Esed, Kur'an Mesajý, Ýst. 1996, ¼.
[195] A. Baydar, a.g. makale, s. 54.
[196] Fazlu'r-Rahman, Allah'ýn Elçisi ve Mesajý, çev. A. Çiftçi, ank. 1997, s. 11.
[197] M. Ýslamoðlu, Y. Devleti, s. 116.
[198] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 60-61.
[199] Al-i Ýmran: 3/175.
[200] Bakara: 2/40.
[201] Maide: 5/44.
[202] Hacc: 22/1.
[203] T. Ýzutsu, K. D. ve A. Kavramlar, s. 259.
[204] Enbiya: 21/49.
[205]Nur: 24/32.
[206] Zümer: 39/16. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 62-65.
[207] A'raf: 7/56.
[208] Secde: 32/16.
[209] Zümer: 39/53.
[210] Hicr: 15/56.
[211] F. Gürbüz, Kur'an'da Denge, Ýst. 1997, s. 184-185.
[212] Þuarâ: 26/89.
[213] F. Gürbüz, K. Denge, s. 190 Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 65-68.
[214] Cürcânî, Ta'rifât, s. 170.
[215] Ýnsan: 76/3. Ayrýca bak. Beled: 90/10.
[216] Þems: 91/7-8. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 69-70.
[217] A'raf: 7/26.
[218] Sâd: 38/28. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 70-71.
[219] Fetih: 48/26.
[220] M. Es-Sabünî, Safvetü't Tefâsir, Kahire, trh. 3/226.
[221] Tirmizî, Tefsir/49 Fetih, Hadis no: 3265, 5/386.
[222] Ýbni Kesir, Tefsir, 3/346.
[223] Beydavî, Tefsir, 2/412, ayrýca bak. V. Zuhayli, Tefsir, s. 515.
[224] ÂI-i Ýmran: 3/64.
[225] Buharî, Eyman/19. nak. ÞÝA, 6/101.
[226] Ýbni Kayyým el-Cevziyye, Zadü'l Meâd, çev. M. Yolcu, Ýst. 1989. 3/301.
[227] S. Ateþ, Tefsir, 8/489. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 71-73.
[228] Fazlu'r-Rahman, Allah'ýn Elçisi ve Mesajý, çev. A. Çiftçi, Ank. 1997, s. 10.
[229] Maide: 5/57.
[230] Âl-i Ýmran: 3/180.
[231] Ra'd: 13/35.
[232] Hacc: 22/37.
[233] Fazlu'r-Rahman, A. E. Ve Mesajý, s. 12-13.
[234] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 74-76.
Ynt: Takva nedir ? By: zerdale Date: 25 Mayýs 2013, 09:15:35
TAKVA ÝLE YAÞAYIP,ÝMAN ÝLE SON NEFESÝMÝZÝ VERMEK NASÝP OLUR ÝNÞALLAH...
Ynt: Takva nedir ? By: Rüveyha Date: 06 Ocak 2015, 18:51:51
Esselamu Aleyküm ve rahmetullah. Amin ecmain InsaAllah. Allah katýnda deðerli olanlar takva sahibi olanlardýr. Mevlam takvaya ulaþtýrsýn insaAllah.
Ynt: Takva nedir ? By: admin Date: 18 Aðustos 2015, 23:19:31
Allah c.c razý olsun maþAllah ne kadar güzel kaynaklarýyla bizlere sunulmuþ bir konu...
Ynt: Takva nedir ? By: ikranur 7d Date: 19 Aðustos 2015, 03:10:02
ve aleykümüsselam ve rahmetullah.
takvanýn anlamýný bilmiyordum. bu konuyu okuyunca açýk ve net bir þekilde öðrendim.
Rabbim razý olsun.
Ynt: Takva nedir ? By: mevlüde06 Date: 19 Aðustos 2015, 15:18:59
Ve aleykumusselam ve rahmetullah;
Ebu Hureyre (r.a)'nin þu tespiti ne kadar yerindedir. Kendisine birisi;
'Takva nedir?' diye sormuþ, o da þu cevabý vermiþ:
'Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?' O da;
'Evet' demiþ.
'Peki o zaman ne yaptýn?' diye tekrar sormuþ. Soruyu soran;
'Dikenlerden sakýndým, onlara karþý korundum, ya da zarar vermesinler diye onlarý kýsalttým deyince Ebu Hureyre o zaman demiþ: 'Ýþte takva budur.’ [177]
ne kadar güzel bir tesbit yapmýþ.iþte bu dikenli yolda nasýlki dikenlerden zarar görmemek için kendimizi koruyorsak,takvada günahlara karþý ayný þekilde davranmaktýr..
Allah razý olsun çok güzel bir konu olmuþ.
Ynt: Takva nedir ? By: ceren Date: 19 Aðustos 2015, 15:58:36
Aleykümselam.Takva Rabbime sonsuz baðlanma,onun yolunda gitme ve onun emirlerine uymaktýr.Rabbim bizleri haramdan,günahdan alý koysun.Onun yolunda giden salih kullardan olalým inþallah...
Ynt: Takva nedir ? By: [Muhammed] Date: 19 Aðustos 2015, 17:20:35
Ve Alleykümselam Ve Rahmetullah Ve Berekatuh...Takva Ullu Allah c.c'una yaklaþmaktýr.Bizler ne kadar günahlara karþý koyup onlarý uygulamýyorsak onlardan kaçýnýp yerine iyilik yapýp hayýr yolda gidip hayýr yoldan ayýrlmasak iþte Rabbim'ize yakalþýrýz.Ýnsanlarýn hepsi eþittir kimse diyemez ben senden üstünüm.Fakat asýl üstünlük takva ile olur Ýþte Rabbim'ize ne kadar yakýn olursak bizlerde o kadar karlý oluruz.Allah c.c razý olsun ÝnþaAllah...
Ynt: Takva nedir ? By: Rüveyha Date: 19 Aðustos 2015, 21:08:29
Allah c.c razý olsun maþAllah ne kadar güzel kaynaklarýyla bizlere sunulmuþ bir konu...
Kaynaklarý verilmiþ ayrýntýlý bir paylaþým olmuþ.Mevlam takvayla süslesin bizleri ÝnþaAllah.Rabbim razý olsun kardeþim.
Ynt: Takva nedir ? By: Zehra 8/C Date: 12 Ekim 2015, 20:26:34
Alimler takvanýn temelinde öncelikle þirkten korunmak sonra þüpheli iþlerden sakýnmak olduðunu söylemiþtir. Çok güzel bir paylaþýmdý ALLAH RAZI OLSUN...
Ynt: Takva nedir ? By: Melike 8/D Date: 26 Mart 2016, 00:37:21
Takva: Allah'ýn sevgisini kaybetmekden korkarak,O'nun emierini yerine getirip,yaskaldigi kötülüklerden uzak duymaktýr
Ynt: Takva nedir ? By: Hatice 8/D Date: 26 Mart 2016, 00:42:28
Takva ,Allah karþý edepli olmaktir. Allahýn bizi her an gordugu bilinciyle o nün hoþlanmadýðý þeyleri yapmamaktir
Ynt: Takva nedir ? By: Nizamettin 8/b Date: 27 Mart 2016, 21:58:26
Rabbim bize takva ile yasamayi nasip eylesin.
Ynt: Takva nedir ? By: selinay 7b Date: 27 Mart 2016, 22:31:52
Selamun Aleykum
Takva : Allah'in emirleri uymak , yasaklarýna uymak ve Allah'in yolundan gitmek demektir. Rabbim bizleri yolundan ayýrmasýný inþallah.
Allah razý olsun
Ynt: Takva nedir ? By: Kevšer Date: 28 Mart 2016, 01:32:32
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Takva, Allahü tealadan korkup, yasak ettiði þeylerden elini çekmek, uzaklaþmaktýr.
Ýnsana dünyada ve ahirette zarar veren her þey, kötü ahlaktan meydana gelmektedir. Yani, zararlarýn, kötülüklerin baþý, kötü huylu olmaktýr. Kötülüklerden sakýnmaya ise Takva denir. Takva, ibadetlerin en kýymetlisidir Mevlam bizleri herdaim emir ve yasaklarýna uyan kullarýndan eylesin inþaAllah. Amin