Takva Bilinci
Pages: 1
Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: hafýz_32 Date: 26 Ekim 2010, 11:41:06
6- Takva Peygamber'in de Tavsiyesidir:
 

Hz. Muhammed (s.a.v)'in peygamberlik görevinin özü insanlarý hidayete (doðru yola) ve takvaya davet etmektir. O'nun bu daveti her bakýmdan insanlar için iyidir. Böyle bir çaðrýya karþý gelmek ise olacak þey deðildir.[321] Hidaye­te erebilmek ve hidayette olmanýn gereðini yapabilmek ancak takva bilinciyle olur. Bundan dolayý Hz. Muham­med de diðer peygamberler gibi insanlarý Allah'tan ittika etmeye, takva ile davranmaya çaðýrmýþtýr.

Ebu Hureyre (ra)'nin rivayetine göre Peygamberimize þöyle soruldu:

"Ýnsanlarý cennete en çok hangi amel sokar?" Buyur­du ki:

"Allah'tan ittika etmek ve güzel ahlâk."

"Ýnsanlarý cehenneme en çok hangi þeyler götürür?" diye sordular. Buyurdu ki;

“Aðýz ve edep yeri (þehvet)."[322]

Ebu Ümame (r.a)'nin rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.v) þöyle buyurmuþtur:

"Mü'minin faydalandýðý en iyi nimet takvadýr..."[323]

Abdurrahman b. Amr ile Hacer b. Hacer anlatýyorlar:

Hakkýnda Tevbe Sûresi'nin 92. âyeti inen Ýrbaz b. Sâ­riye (ra)'yi ziyarete gittik. Selâm verip dedik ki:

“Bizler sa­na ziyaretçi ve birþey öðrenip dönücüler olarak geldik.” (Bunun üzerine) Ýrbaz (r.a) þöyle anlattý:

"Peygamber (s.a.v), birgün bize namaz kýldýrdýktan son­ra ayaða kalktý ve çok etkili bir vaaz yaptý. Öyle ki bu vaazýn etkisinden gözler yaþardý, kalpler titredi. (Orada bulu­nanlardan) birisi, 'Ya Rasûlâllah! Bu konuþmanýz veda va­azý gibi oldu. Bize (bundan sonrasý için) ne tavsiye edersi­niz?' dedi.”

Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki:

"Size, Allah'tan ittika etmenizi (O'na karþý sorumlu­luk bilinci duymanýzý), baþýnýzdaki idareci Habeþ'li bir kö­le de olsa (Allah'ýn indirdiði ile hükmettiði sürece), dinle­yip itaat etmenizi tavsiye ederim. Sizden uzun müddet yaþayanlar pek çok anlaþmazlýklar görecek. Böyle bir durum­da size, benim sünnetime ve raþid halifelerime uymak dü­þer. Onlara sýmsýký tutunun, azý diþlerinizle (de olsa) onla­ra sarýlýn. Sonradan uydurulan ve dine sokulan iþlerden (bid'atlerden) kaçýnýn. Þüphesiz (dince doðru olmayan) ye­ni þeyler bid'attir. Her bid'at dalâlet, her dalâletin sonu da

ateþtir.”[324]

Cabir (r.a)'den rivayetle, Rasûlüllah (s.a.v) buyurdu ki:

"Ey insanlar, Allah'a karþý muttaki olun (sorumluluk bilinci taþýyýn) ve (dünyalýk) istemede orta yolu izleyin. Zira hiç kimse yoktur ki, (Allah'ýn kendisine takdir ettiði) rýzkýný eksiksiz elde etmeden ölmüþ olsun. Rýzýk gecikse bile kiþi ona mutlaka kavuþacaktýr. Öyleyse Allah'tan ittika edin ve istekte aþýrý gitmeyin ve helâl olaný alýn, ha­ram olaný terkedin."[325]

Veda Haccý'nda da bütün insanlara ayný þeyi tavsiye etmiþtir:

"Allah'tan ittika edin (korkup sakýnýn) ve beþ vakit na­mazý kýlýn, Ramazan orucunu tutun, mallarýnýzýn zekâtý­ný verin, emirlerinize (sizden olan yöneticilere) itaat edin ki cennete giresiniz."[326]

Hz. Muhammed (s.a.v) takvayý tavsiye etmekle kalmý­yor, onu bizzat yaþayarak, uygulayarak ve somut hâle getirerek insanlara gösteriyordu. Nitekim, onun hayatý baþ­tan baþa 'takva’ idi, denilse yanlýþ olmaz. O, takva bilinci­nin canlý örneði, Allah'ý hesaba katarak yaþamanýn eþsiz bir numunesi idi.

Rasûlullah (s.a.v), takva içinde yaþar, insanlardan da öyle yaþamalarýný isterdi. Ona göre üstünlüðün, þerefli ve keremli olmanýn ölçüsü, takva ahlâkýdýr.

Abdullah b. Amr'ýn anlattýðýna göre, Rasûlüllah (s.a.v)'a en olgun insanýn kim olduðu sorulmasý üzerine þu cevabý vermiþtir:

"Kalbi kirden arýnmýþ ve dili doðru söyleyen­dir."

Etrafýndakilerin 'dili doðru olaný' anladýklarýný fakat 'kalbi kirden arýnanlarý' anlamadýklarýný söylemeleri üze­rine Rasûlüllah;

"Pak olan, günahtan, þüphe, hile, yalan ve hasetten arýnmýþ olandýr." buyurmuþtur.

Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin söylediðine göre, adamýn biri Rasûlüllah'a gelerek kendisine kýsaca nasihat etmesini ri­ca etmiþ. Bunun üzerine Rasûlüllah; "Namaza durduðun zaman sanki son namazýnmýþ gibi kýl. Yarýn piþman olaca­ðýn birþey söyleme ve insanlarýn sahip olduklarýna arzu duymayý býrak." diye öðüt vermiþtir.

Muaz b. Cebel'in rivayetine göre Peygamber (s.a.v); "Ba­na en yakýn olanlar nerede ve kim olurlarsa olsunlar, tak­va sahipleridir." buyurmuþtur.

Namazda iken çoðu zaman saatlerce Kur'an okur, hat­ta bazen yorgunluktan bacaklarý þiþerdi. Gelmiþ ve gele­cek kabahatleri Allah tarafýndan affedilmiþ olmasýna raðmen[327], Allah'tan en fazla O ittika eder, Allah'a en fazla O ibadet ve dua ederdi. Ýnsanlarýn en takvalýsý ve en doðru olaný oydu.

Ancak O bu özellikleriyle hiç övünmemiþtir. Aksine O çok mütevaziydi. Ümmü Alâ el-Evseriye'nin rivayet ettiðine göre þöyle demiþtir: "Allah'a andolsun ki, ben Al­lah'ýn elçisi olmama raðmen, O'nun bana ne yapacaðýný bilmiyorum."

Muhammed (s.a.v) diðer insanlarýn ulaþmasý mümkün olmayan derecede takva sahibi bir insandý. O, insanlar arasýndaki ayrýmýn tüm ölçütlerini paramparça etmiþ ve on­larý takva ve doðruluk esasýna göre deðerlendirmiþtir.

Onun davet ettiði din, ferdî ve sosyal hayatta fazilet, takva ve doðruluk, insanlara adil muamele, baþkalarýnýn suç ve hatalarýný baðýþlamak, cömert ve hayýrsever olmak ve anlaþmaya baðlýlýk esaslarý üzerine kuruluydu.

Ýþte bu davranýþ tarzlarý insanlarý takva sahibi kýlar ve Allah'a yaklaþtýrýr."[328]

Ebu Hureyre (r.a) diyor ki: "Peygamber (s.a.v); 'Onlarla amel etmek üzere benden kim þu iki kelimeyi alacak?' di­ye sordu.

'Yâ Rasûlallah, ben.' diye cevap verdim.

Rasûlüllah (s.a.v) elimi tuttu ve þu beþ þeyi saydý:

"Allah'ýn haramlarýndan ittika et, insanlarýn en âbidi (ibadet edeni) olursun. Allah'ýn taksimine razý ol, insanla­rýn en zengini olursun. Komþuna iyilik et, (olgun) mü'min olursun. Kendin için sevdiðini insanlar için de sev, (iyi) Müslüman olursun. Fazla gülme, çünkü çok gülmek kalbi öldürür."[329]

Yezid b. Seleme diyor ki: "Peygamber'e;

'Yâ Rasûlal­lah, senden çok hadis iþitiyorum. Ancak onlarýn önlerini ve arkalarýný unutmaktan korkuyorum. Bana öyle birþey öðret ki hepsini kapsasýn.’dedim. Buyurdu ki:

"Bildiklerin­le Allah'tan ittika et."[330]

Peygamberimiz bir duasýnda þöyle diyordu:

"Ey Allah'ým, senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliði istiyorum."[331]

Cabir (r.a) diyor ki:

"Rasûlüllah (s.a.v) ile birlikte bayram namazý kýldým. Namaza hutbeden önce baþladý. Sonra Bilâl'e yaslanarak ayaða kalktý. O sýrada kadýnlar geldiler. Onlara vaaz etti, hatýrlatmada bulundu ve onlara da takvayý emretti..."[332]

 
7- Peygamberlerin Ortak Daveti: Takva
 

Takva, Kur'an'ýn birçok âyetinde batýl inancý, kötü tu­tum ve davranýþý terk edip onlardan uzaklaþma anlamýna gelir. Bunun için geçmiþ peygamberlerin kavimlerine yap­týklarý daveti anlatan âyetlerde, peygamberlerin öncelikle kavimlerinden, içinde bulunduklarý durumu býrakmak an­lamýna gelen takvayý istemelerinin yanýsýra, peygamberli­ði kabul etme temeline ve Allah'a iman esasýna dayalý salih ameli de istedikleri görülmektedir.

Bütün peygamberler, kendi kavimlerine -inansýnlar, inanmasýnlar- Allah'tan ittika etmeyi tavsiye ettiler. 'Tak­va', Allah'a kullukla beraber anýldýðý gibi, Allah'a itaat et­mekle veya peygambere itaat etmekle de beraber söz ko­nusu edilmektedir. 'Allah'tan ittika etmenin' bir gereði, gönderilen elçiyi dinlemek ve ona itaat etmektir.

"Ýbrahim de hani kavmine demiþti ki: 'Allah'a ibadet edin ve ondan korkup sakýnýn; eðer bilirseniz bu sizin için daha hayýrlýdýr."[333]

"Kardeþleri Nûh onlara, '(Allah'a karþý gelmekten) sa­kýnmaz mýsýnýz? Gerçek þu ki, ben size gönderilmiþ güve­nilir bir elçiyim. Artýk Allah'tan ittika edin (korkup saký­nýn) ve bana itaat edin."[334]

Ayný daveti Hûd (a.s[335]), Salih (a.s)[336], Lût (a.s)[337], Þuayb (a.s)[338] ve Ýlyas (a.s)[339] da kendi kavimlerine yapmýþlardý.

Hûd (a.s)'un kendi kavmine yaptýðý davet bir baþka yerde þöyle dile getiriliyor;

"Ad (kavmine) de kardeþleri Hûd'u gönderdik: 'Ey kav­mim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan baþka ilâhýnýz yok­tur. (O'na karþý gelmekten) ittika etmez misiniz (sakýn­maz mýsýnýz)?' dedi."[340]

Þuayb (a.s), ölçüde ve tartýda hile yapan kavmine þöyle sesleniyordu:

"Sizi ve sizden önce yaratýlanlarýn tümünü yaratandan ittika edin (korkup sakýnýn)."[341]

Nisa Sûresi'nde, bu davetin Rabbimiz tarafýndan bü­tün insanlara yapýldýðýný görüyoruz:

"Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eþini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadýn türe­tip yayan Rabbinizden ittika edin. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleþtiðiniz Allah'tan ve akrabalýk (baðlarý­ný koparmaktan) korkup sakýnýn. Þüphesiz Allah, sizi üze­rinizde gözeticidir."[342]

Nuh'un (a.s) kavmi, kendilerine gönderilen elçiyi din­lemeyip azgýnlýkta direnmelerinden dolayý tufan cezasý ile cezalandýrýldý. Bu olay, insanlar için bir ibret, ders alýnma­sý gereken bir örnek olarak sunuldu:

"Sonra onlarýn ardýndan baþka bir nesil yetiþtirdik. Onlara da kendi içlerinden, 'Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan baþka ilâhýnýz yoktur, (Allah'tan) ittika etmez mi­siniz (korkup sakýnmaz mýsýnýz)? diyen bir elçi gönder­dik."[343]

Önceki kavimlerin sorumlu olduðu takvadan Hz. Mu­sa'nýn gönderildiði topluluk da sorumlu idi. Diðer peygamberlerin yaptýðý gibi o da kavmini Allah'tan ittika et­meye, O'na karþý kulluk bilinci ile hareket etmeye davet etmiþti. Bu noktada onun görevinin diðerlerinden farký yoktu. Allah (cc) Hz. Musa'yý (a.s) Firavun kavmine gönderirken, 'Allah'tan ittika edip etmediklerini' onlara sorma­sýný istiyor.[344]

Hz. Ýsa da peygamber olarak gönderildiði insanlarý, di­ðer þerefli elçiler gibi Allah'a karþý takvalý olmaya davet etti. Þu âyette, bu davetin önceki takva çaðrýlarý ile ilgisi­ni rahatlýkla görebiliriz:

O (a.s) da kavmine þöyle sesleniyordu: "Tevrat'tan önümde bulunaný doðrulamak ve size haram kýlýnan bazý þeyleri size helâl kýlmak üzere, size Rabbinizden bir âyet­le geldim. Artýk Allah'tan korkup sakýnýn ve bana itaat edin."[345]

Hz. Ýsa (a.s), kendileri için gökten bir sofra indirilmesi­ni isteyen havarilere; "...Eðer inanmýþlardansanýz Al­lah'tan ittika edin." demiþti.[346]

 
8- Selefîn Takvaya Verdiði Önem:
 

Selef (ilk dönem Müslümanlarý), birbirlerine sürekli takvayý tavsiye ederlerdi. Meselâ Hz. Ebu Bekr (r.a) hutbelerinde devamlý þöyle derdi:

"Bundan sonra, size takvayý tavsiye ederim. Onu ne kadar övseniz, o buna lâyýktýr. Allah'tan birþeyi istemeye O'ndan korkmayý da ekleyin... Çünkü Allah (cc) Zekeriyya'yý (a.s) ve ev halkýný (böyle yapmalarýndan dolayý) öv­mektedir: "...Gerçekten onlar hayýrda yarýþýrlardý, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygý gösterirler­di."[347]

Ölüm anýnda, yerine halife adayý gösterdiði Hz. Ömer'e dua ettikten sonra, ona takvayý tavsiye etmiþtir. Hz. Ömer (r.a) oðlu Abdullah'a þöyle yazdý: "Sana takvayý tavsiye ederim. Çünkü kim Allah'tan ittika ederse, Allah da onu korur. Kim borç verirse Allah onun karþýlýðýný verir. Kim þükrederse Allah onun için ar­týrýr. Takvayý alnýnýn (devamlý göz önünde duran) iþareti ve kalbinin cilâsý yap."

Talha b. Habib þunlarý söylemiþtir:

"Takva, Allah'a itaat ederek amel etmek, Allah'tan bir nur üzerinde olmak ve Allah'ýn azabýndan korkmaktýr."

Ebu Hüseyin ez-Zencanî ise þöyle der:

"Kimin sermayesi takva olursa onun kazancýný anlat­maktan diller yorulur."[348]

Adamýn biri Yunus b. Ubeyd'e gelerek bana nasihat et dedi. O da, "Sana Allah'tan ittika etmeyi ve ihsanda bulunmayý tavsiye ederim. Çünkü Allah (cc) ittika edenlerle ve muhsinlerle beraberdir." buyurdu.[349]

Kâmil b. Ziyad diyor ki: "Ali b. Ebi Talib (r.a)'le bir gün Cibban denilen mezarlýða gittik. Kabirlere baktý ve dedi ki: "Ey burada yatanlar, ey belâ (imtihan) ehli, ey vahþet (ürperti) ehli, sizde ne haber var? Bizim yanýmýzdaki haberler þöyledir: (Geriye kalan) mallarý taksim etmek, ço­cuklarýmýzý yetim býrakmak, eþlerin deðiþmesi. Bizdeki haberler böyle, ya sizde ne haber var?" Sonra bana döndü ve dedi ki: "Ey Kâmil, þayet onlara cevaplama izni verilseydi, mutlaka þöyle derlerdi: "Azýklarýn en hayýrlýsý tak­vadýr." Sonra aðladý ve tekrar dedi ki: "Ey Kâmil, kabir amel sandýðýdýr ve ölüm anýnda sana (kýyametin) haberi mutlaka gelecektir.”[350]

Kays b. Ebi Hazim, Hz. Ali (r.a)'nin þöyle dediðini an­latýyor:

"Amellerininizin kabulünü takvaya önem vererek sað­layýnýz. Zira takva ile beraber amelin az olmasý mümkün deðildir. Kabul edilen amel ise nasýl az olabilir ki?"[351]

Abdullah b. Mes'ud þöyle demiþtir: "Allah'ýn benden amelimi kabul ettiðini bilmem, bana dünya dolusu altýný­mýn olmasýndan daha sevimlidir."[352]

Ata diyor ki: "Rasûlullah (s.a.v)'ýn arkadaþlarýndan Ubade b. Samit (r.a)'in oðlu Velid ile karþýlaþtým ve ona de­dim ki:

'Baban ölürken neyi tavsiye etti?' Þöyle anlattý:

"Babam ölüm döþeðinde iken beni çaðýrdý ve dedi ki: 'Ey oðlum, Allah'tan ittika et. Bil ki, Allah'tan hakkýyla ittika edersen ve kadere, yani hayrý ve þerri Allah'ýn yarattýðýna inanýrsan gerçek mü'min olursun..."[353]

Ubeyd b. Amîr ölüm döþeðinde oðluna þöyle demiþ: "Ey oðlum, sana bir vasiyette bulunacaðým ki ona sa­hip olmaya sen benden daha lâyýksýn: Allah (cc)'tan ittika et. Bugününü dünden, yarýnýný da bugünden daha hayýrlý yapmaya gücün yeterse bunu yap. Seni tamahtan sakýndý­rýrým, çünkü tamah hazýr bir fakirliktir. Yine seni Allah'ýn seni zenginleþtirmesinden baþka birþeye ümit beslemek­ten de sakýndýrýrým..."[354]

 
9- Gücün Yettiði Kadar Takva:
 

Takva, bir Müslüman için ulaþýlmasý gereken bir he­def, onun deðerli ve þerefli oluþunu saðlayan bir sebeptir. Takva bilinci insanýn keremli oluþunun temelidir ve in­sanýn bu üstünlüðünün bir sýnýrý yoktur. Öyleyse takvanýn da bir sýnýrý yoktur. Kiþi ne kadar gayret ederse etsin takvanýn en üst sýnýrýna ulaþamaz.

Bu konuda nasýl hareket edileceðini Kur'an þöyle açýk­lýyor:

"Ey iman edenler, Allah'tan nasýl ittika edilmesi gere­kiyorsa öylece korkup sakýnýn ve siz, ancak Müslüman olmaktan baþka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin."[355]

Yani takvanýn hakkýný vererek veya Allah'a lâyýk ola­cak bir tarzda ittika edin. Ona karþý takvalý olmak sýnýr­sýz olduðuna göre, kiþi o sýnýrsýz güçten aldýðý ýþýk ve bi­linçle nasibini alacak, gidebileceði yere kadar gidecektir.[356]

Ýbni Mes'ud (r.a) diyor ki:

"Allah'tan ittika etmek demek, O'na dosdoðru itaat etmek, O'ndan hakkýyla korkmak, isyan etmemek, O'nu anmaya ve unutmamaya çalýþmak, O'na þükretmek ve nankörlüðe düþmemektir. Yani, gücünüzün yettiði kadar bu husususlara riayet edin. Zira Allah (cc) hiç kimseye ta­þýmayacaðý bir yük yüklemez. Herkesin kazandýðý kendi menfaatine, yaptýðý kötü iþler de kendi zararýnadýr."[357]

Allah'tan hakkýyla korkup sakýnmak... Bu makam, takvanýn en yüce mertebesidir. Allah'a karþý tam bir so­rumluluk bilinciyle hareket etmek, iki mana ile birlikte düþünülebilir:

Birincisi, her yönden Allah'a itaat edip hiç isyan etme­mek, daima Allah'ý hatýrlama (zikir) üzere olmak, O'nu hiç unutmamak ve her durumda þükredip hiç nankörlük­te bulunmamak. Ýþte 'hak takva' budur ki Allah (cc), böy­le bir dikkate, böyle bir bilince, böyle bir ibadete lâyýktýr. Bu þekilde bir takva bilincine herkesin sahip olmasý zor­dur. "Seni hakkýyla tanýyamadýk, sana hakkýyla ibadet edemedik" sözü bunun için söylenmiþtir. Bu âyet inince sahabeler daha fazla namaz kýlmaya baþlamýþ; Öyle ki, alýnlarýnýn derileri sökülmüþ, ayaklarý þiþmiþti.

Ýkincisi, Allah yolunda hakkýyla, güç yettiði kadar gayret göstermek, bu konuda hiç kimsenin kýnamasýndan korkmamak, hatta ana ve babasýnýn aleyhinde olsa bile doðruluk ve adaletten ayrýlmamaktýr. Allah'tan hakkýyla ittika etmek ve her hâlde Müslüman olarak ölebilmek için de her þeyden önce Allah'ýn ipine toptan yapýþarak tevhid dininde bir araya gelmek ve tefrikalardan uzak dur­mak lâzýmdýr.[358]

Ancak kiþi ne kadar çaba gösterirse göstersin, hakkýy­la takvalý olamaz. Öyleyse bu takva, insanýn yapabildiði, yerine getirebildiði kadar da olsa maksada uygun olacaktýr.

Bir baþka âyet bu konuda þu kolaylýðý getiriyor ve bir anlamda Al-i Ýmran'ýn 103. âyetini açýklýyor:

Kur'an, mallarýn ve çocuklarýn bir deneme aracý oldu­ðunu söyledikten sonra þöyle diyor:

"Öyleyse güç yetirebildiðiniz kadar Allah'tan ittika edin (korkup sakýnýn), dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsi­nize hayýr (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil tutkularýndan (ya da cimri tutumundan) korunursa (vikayaye girerse), iþte onlar, kurtuluþ bu­lanlardýr."[359]

Yani gücünüz ölçüsünde kendi üstünlüðünüzün te­melini hazýrlamak üzere takvalý olun. Ýnsan, huzurunda meleklerin bile eðildiði bir makama sahip olabildiði gibi dört ayaklýlardan daha aþaðý bir dereceye de düþebilir. Bu, onun takva bilinci ile hareket edip etmediðine baðlýdýr.

Kul hayatýmn bütün alanlarýnda, bütün amel ve niyet­lerinde Rabbine karþý sorumluluk bilinci duyacaktýr. Bu bilinçle yaþayacak, bu titizliði hiçbir zaman terk etmeye­cektir. Þüphesiz bu emir, insanýn gücünün üzerinde bir teklif deðildir.

Kulun Allah'tan gereði gibi ittika etmesi, yani O'na karþý gerektiði gibi sorumluluk bilinci duymasý, onun için ulaþýlmasý gereken bir hedeftir. Ancak insan gücü kadar sorumludur. Allah ona takatinin üzerinde bir yük yüklemez.[360] Öyleyse onun görevi, gücü yettiði kadar takvalý olmak, mümkün olduðu kadar dinin emirlerine uymak, haramlarýndan kaçmaktýr. Ancak kudreti dýþýnda birþey olursa -ki bir kimsenin gücünün nereye kadar yettiðini Al­lah (cc) bilir-, o konuda kendisine bir hesap sorulmayacak­týr.[361]

Allah'tan hakkýyla ittika etmek ve her hâlde Müslü­man olarak ölebilmek için her þeyden önce Allah'ýn ipine toptan yapýþarak tevhid üzere toplanmak ve ayrýlýklardan uzaklaþmak gerekir. Önce kalplerin birleþmesi, sonra da fiillerin birleþmesi Ýslâm'ýn temel esaslarýndan biridir. Bundan dolayý Müslümanlar, topluca Allah'ýn ipine sarýlmadýkça, fillerini tek kelime üzerinde birleþtirmedikçe gerçek takvaya ulaþamazlar.[362]

Takvaya tamamen ulaþmak mümkün deðildir. Kul bütün samimiyeti ile çaba harcar ve ona bir dereceye ka­dar yaklaþýr.[363]

 
10- En Hayýrlý Azýk: Takva
 

Ýnsan bir yolcudur. Bir seyyah gibi doðumdan ölüme doðru gider. Hayat onun için bir yoldur. O yolda yürürken ona yol haritasý, kýlavuz ve yol arkadaþý lâzým olacaðý gibi azýk da lâzýmdýr. Üstelik onun yolculuðu ölümle de bitmemekte, mahþere doðru devam etmektedir. Dünya yolcu­luðunda elde edebileceði azýk, mahþere doðru olan yolcu­luðunda da iþine yarayacaktýr.

Bu anlamda 'takva', mü'minler için en hayýrlý azýktýr.

Ýnsan 'Allah'ýn yolcusu'dur.

"Ey insan, gerçekten sen Rabbine doðru, bir yol üze­rinde çabalayýp durmaktasýn, sonunda O'na varacak­sýn.”[364]

Her insan Allah'a doðru hareket halindedir ve sonun­da Allah'a kavuþur. Ýlâhî cemale ve Allah'ýn özel rahmeti­ne ermek isteyen kimse, bu yolculuðu ilâhî azýkla yapma­lýdýr. Zira Allah'ýn, insaný bir yolcu olarak kabul edip de ona yol azýðý belirlememesi mümkün deðildir; bu da tak­vadýr.

Bazý azýklar yolun henüz baþýnda bitebilir. Bazýlarý da yarý yola kadar insanýn ihtiyacýný karþýlayabilir. Takva azýðý, insaný Allah'a kavuþuncaya kadar götürecek, onu kerametlerin en yücesi olan Allah'ýn cemalini görmeye kadar taþýyacaktýr. Böylece muttakiler son hedeflerine ulaþmýþ olurlar.[365]

Takva kalbin ve ruhun gýdasýdýr. Kalpler ve ruhlar onunla yaþar. Onunla kuvvetlenir, gýdalanýr, nurlanýr. Kurtuluþa ermek ve Allah'a ulaþmak hususunda da ruh ve kalp takvaya dayanýr. Þüphesiz ki akýl sahipleri, takvaya yönelmeyi idrak edenler ve azýktan faydalanarak hayýrlananlardýr.[366]

Abdullah b. Abbas (r.a) anlatýyor:

"Yemenliler hacca geliyorlardý fakat yanlarýna azýk almýyorlardý. 'Biz Allah'a tevekkül eden kimseleriz' diyor­lardý. Mekke'ye gelince bu davranýþlarýný halka sordular. Bunun üzerine Allah (cc) þu âyeti indirdi:

"Azýk edinin; kuþkusuz, azýðýn en hayýrlýsý takvadýr. Ey temiz akýl sahipleri, benden ittika edin (korkup sakýnýn)."[367]

Âyette kasdedilen, sadece hacýlarýn Mekke'ye gelir­ken yanlarýna azýk almalarý gereði deðildir. Bunun ötesin­de âyette geçen azýk, salih amel azýðýdýr. Burada teþvik edildiði gibi, kiþinin hayýr olarak ne yaptýðý, birr olarak ne iþlediðidir. Takva, Allah'ýn gazabýna karþý kiþinin sakýnmasýný saðlayan sorumluluktur. Âyet Müslümanlarý böy­le bir azýkla azýklanmaya teþvik ediyor ve münker olan þeylerden de sakýndýrýyor.[368]

Kalbin görevi, Allah'tan haþyet duymak, O'na karþý sorumluluk bilinci taþýmaktýr. Yukarýdaki âyet, Müslü­manlarý takvaya teþvik ediyor ve onlara takvaya ulaþmayý hedef olarak gösteriyor. Bu bir anlamda Allah'ýn dýþýndaki her þeyden (manevî olarak) uzaklaþma, hevâya uymanýn önlemi olarak aklýn gereðidir.[369]

"Kendinize azýk edinin; þüphesiz azýðýn en iyisi takva­dýr."

Bir kimsenin takvasý yoksa onun azýðý da yoktur. Azý­ðý olmayýnca da Allah'a doðru olan yolculuðunda ne özü makbul olur, ne de amelleri salih amel olur. Kerim olan Allah çirkin iþlerden razý olmadýðý gibi, çirkin iþleri yapanlardan da razý deðildir. Herhangi bir iþ günahsa, o de­ðersiz ve aþaðýlýktýr. Aþaðýlýk bir amelin de Allah'a ulaþmasý mümkün deðildir. Ýnsanlardan Allah'a ancak takva ulaþýr.[370] Allah (cc) yalnýzca muttakilerin ihlâsla yaptýk­larý amelleri kabul eder.[371]

O halde takva önemli bir azýktýr ve muttaki kimse bu azýkla yol aldýkça, bu azýðýn etkisi sürekli artar ve hiç azal­maz. O kadar çok artar ki melekleri ve nur perdelerini aþar ve sonunda Allah'ýn cemâli ile buluþur.[372]

Sehl b. Abdullah þöyle demiþtir:

"Allah (cc) dýþýnda yardýmcý, Rasûlullah (s.a.v) dýþýnda rehber, takvanýn dýþýnda azýk yoktur. Sabýr olmadan amel devam etmez. Kim takva sahibi olmak isterse günahlarý terk etsin."[373]

Hz. Ali (r.a) diyor ki: "Siz yolcusunuz, yoldasýnýz, bu­rasý sizin eviniz deðil. Siz ölüme çaðrýlýyorsunuz ve bunun için azýk hazýrlamakla görevlendirildiniz."[374]

Bu azýk, insana en güzel amelleri yaptýran, ruha ve benliðe gýda olabilecek, onu ahiret yolculuðunda aç, su­suz, yalnýz ve korumasýz býrakmayacak olan 'takva azýðý'dýr.

Kuldan istenen þeylerin en özeli takvadýr. Her fenalýktan korunup takva makamýna ulaþmak için de azýðýn ve diðer gerekli þeylerin hazýr edilmesi lâzýmdýr. Bunu hazýr­lamayanlar, ihtiyacýn dürtüsü ile kötülük yapabilir, nefis­leri kendilerine günah iþletebilir. Ýnsanlarýn dünyalýk azýklarý ne kadar bol olursa olsun, takva bilinçleri yoksa yine de mutlu olamazlar, fenalýklardan korunamazlar. Böyleleri insaný felâkate götüren þehvetlerin (aþýrý istekle­rin) peþinden bir ihtiyaç gibi giderler. Ýnsan için iki yolcu­luk vardýr: Biri bu dünyadaki yolculuk, diðeri de bu dün­yadan öteki âleme yolculuktur. Bu dünyadaki yolculuk için yiyecek, içecek ve benzeri azýklarýn lâzým olmasý gi­bi, dünyadan öteye olan yolculuk için de azýk gerekir. Bu da Allah'ý bilmek, O'nu sevmek, O'ndan ittika etmek ve O'ndan baþkasýndan yüz çevirmekle elde edilir ki bu tak­va azýðý her þeyden hayýrlýdýr.[375]

Takva, Hakk'a doðru yolculuk yapanlarýn (sâliklerin) özelliklerindendir. Bir kimse Hakk'a doðru yol almýyorsa, takvaya ulaþamaz. Takva, bir anlamda yol kesenlerden sa­kýnmak demektir. Bir kimse yolcu deðilse pusuya düþmez, bir zarar görmez ve sonuçta bir takva çabasý da olmaz. Takva yola gitmenin vesilesidir. 'Azýk edinin' âyetini böy­le anlamak da mümkündür.[376]

 
11- En Güzel Elbise: Takva
 

Takva elbiselerin en güzeli, en hayýrlýsýdýr. Ýnsanlarýn pekçoðu dýþ görünüþe, giysilerine, zinetienmeye pek önem verirler. Dýþ görünüþ ile karakter arasýnda bir baðlantý ku­rarlar. Elbiselerin düzgün, yeni ve pahalý olmasýyla kiþilik­lerin deðer kazandýðýný zannederler. Þahsiyetleri zayýf olsa da elbiseleriyle baþkalarýnýn gözünde bir yer edinmeye, ya da baþkalarýna giysi ve süslenme ile etki etmeye çalýþýrlar. Kimileri için ise elbise kiþiliktir, hatta bir dünya görüþü­nün dýþa yansýmasýdýr.

Bedeni örten, onu sýcaktan veya soðuktan koruyan, ya da ona gerçekten bir kiþilik kazandýran elbiseler, süs unsurlarý birer nimettir. Ýslâm'ýn tanýmladýðý ölçülerde kul­lanýlýrsa bir þükür sebebi bile sayýlabilir. Ancak asýl hayýr­lý olan elbise, takva bilincidir. Çýplak bedenlerin örtünme­sini saðlayan, çirkin yerleri kapatan, çirkin davranýþlarý önleyen, insaný kem gözlerden, hain bakýþlardan, þeytanýn hile ve tuzaklarýndan koruyan, takva elbisesidir.

Takva (din örtüsü) ile kiþi kendini korumaya, dinî ha­yatýna zarar verecek þeylerden sakýnmaya alýr. O örtü ile korunur, o örtü ile temiz fýtratýný savunur, o örtü ile edep dýþý iþlerden kendini muhafaza eder. O örtü onun için zýrh gibidir, saðlam bir kale gibidir, çevresinde onu tehlikeler­den saklayan nöbetçiler gibidir.

Ýþte takva elbisesi budur: Ýnsanýn ruhunu giydiren ve doyuran elbise... Ýnsanýn manevî dünyasýný kollayan bir giysi. Maddî hayatý da zararlý bütün unsurlardan, insaný mutsuz eden bütün davranýþlardan, kiþinin yüzünü kýzar­tacak bütün yanlýþ hareketlerden koruyan bir örtü...

"Ey Ademoðullarý, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandýracak bir giyim' indirdik (var ettik). Takva elbisesi (takva ile kuþanýp donanmak) ise; bu daha hayýrlýdýr. Bu, Allah'ýn âyetlerindendir. Umulur ki öðüt alýp düþünürler."[377]

Burada Allah (cc), giyinmeyi ve onunla dýþ görünüþü süslemeyi ön plâna çýkarýyor. Avret yerlerini örten elbise ile insana bir biçim kazandýran ve onu süslü gösteren elbi­senin iki yönü vardýr. Birincisi, zaruri örtünme, ikincisi ise olgunluðu tamamlayan fazlalýktýr. Her ikisi de en ha­yýrlý elbiseye iþaret ediyorlar. O da, hem görünen, hem de görünmeyen avreti örten ve böylece kiþiye her türlü güzel­liði saðlayan takva elbisesidir.

"Kiþi takvadan bir elbise giymediði zaman, giyinik olsa da kesin çýplak görünür, Ýnsan için en hayýrlý þey Rabbine itaat etmesidir, O'na asi olanda ise bir hayýr yoktur."[378] Takva elbisesi Allah'tan haþyet duymak, O'na hakkýy­la iman etmektir. Ya da güzel bir gidiþ, vakarla hareket ve sekinedir (huzur duygusudur).[379]

Ýbni Abbas'a göre 'takva elbisesi', salih ameldir. Bazý tefsircilere göre ise iman, kimilerine göre muttakilerin ahirette giyecekleri elbise, bazýlarýna göre de Allah'tan haþyet duymaktýr.

Ýbni Eþlem diyor ki: "Takva elbisesi kiþinin Allah'tan ittika ederek avret yerlerini örtmesidir."[380]

Takva elbisesi, takva hissi veya takva duygusu ile gi­yim, yani haya duygusu ve Allah'a karþý sorumluluk bilin­ci ile giyilen ve Allah'ýn izniyle maddi manevî ayýptan, çirkinlikten, zarar ve tehlikeden koruyacak olan bu elbise daha güzeldir, sýrf faydadýr. Elbise nimetinden faydalanma bununla olabilir. Zira takva duygusu, imaný ve irfaný olan­lar, zorunlu olarak çýplak bile kalsalar en azýndan Hz. Adem ve eþi gibi yapraklarla örtünmeye çalýþýrlar. Takva duygusu olmayanlar ne kadar kalýn giyseler de çýplaklýk­tan kurtulmazlar. Böyleleri, elbise nimetinin örtülmesi gerekeni örtmesinin, soðuk, sýcak ve rahatsýz edici çirkin­liklerden koruyacak, ya da kötü bakýþlarý def edebilecek, þehvetleri tahrik etmeyecek, edeb ve vakar kazanmaya se­bep olacak tarafýný düþünmezler. Onlar, þehvet, kibir ve

gururla süslü elbiseler giyerek caka satarlar, saklanmasý gereken yerlerini gösterirler. Asýl hayýr takva elbisesidir ki, örtülmesi gereken yerlerin örtünmesini saðlar, kiþiyi maddî ve manevî hayasýzlýklardan korur.[381]

 
12- Takva Kerametin (deðerli olmanýn) Sebebidir:
 

Keramet olayý, yaygýn olarak akaid kitaplarýnda, pey­gamberlerin mucizeleriyle beraber anýlýr. Peygamberlere mucize verilmesi caiz olduðu gibi Allah'ýn seçkin kullarý­nýn da keramet sahibi olmalarý, keramet göstermeleri caizdir, denir. Kerameti olaðanüstü bir olay kabul eden bu açýklama biçimi, onu yalnýzca veli sanýlan insanlarýn özel­likleri olarak saymaktadýr. Buna göre keramet göstermek yalnýzca evliyanýn (veli kullarýn) hakkýdýr, sýradan Müslü­manlar keramet gösteremezler. Veliler genellikle, diðer insanlarýn yapamayacaðý olaðanüstü kerametleriyle bili­nirler ve kendilerine bundan dolayý saygý duyulur.

Halbuki Kur'an, keramete böyle yaklaþmýyor. Kera­meti takva bilincine baðlýyor ve insanlarýn, kerem sahibi Allah'ýn kerim kitabý ve yine ekrem olan sevgili elçisi ile sunduðu programa uyarak keramete ulaþmalarýný, üstün ve deðerli olmalarýný tavsiye ediyor.

Keramet, kerem kökünden gelir ve aþaðýlýktan ve zelil olmaktan arýnmýþ olarak üstün, deðerli, güzel olmak gibi anlamlara gelir. (Kerim, üstün, deðerli, kadri yüce ve cö­mert; ekrem, en yüce, en deðerli, en güzel demektir.)

Kur'an insanýn keremli yaratýldýðýný söylüyor:

"Andolsun, biz Âdemoðlunu keremli (deðerli) kýldýk; onlarý karada ve denizde (çeþitli araçlarla) taþýdýk, temiz ve güzel þeylerden rýzýklandýrdýk, yarattýklarýmýzýn pek çoðundan üstün kýldýk."[382]

Ayetin baþ tarafý insan nefsinin keremli olduðuna, son tarafý ise insanýn sonradan kazanabileceði üstünlüðe iþaret etmektedir. "...Yaratanlarýn en güzeli olan Allah, ne yüce­dir."[383] Buradaki övgü, ona, canlý olabilmesi için ilâhî ruh üflenmesi sebebiyledir. Yoksa biyolojik yapýsýnýn diðer hayvan türleriyle fazla bir farký yoktur. Aslýnýn toprak oluþu veya topraktan gelen gýdalarla þekillenmesi, onun kendi deðerini çamur seviyesine düþürebileceðini, ona üf­lenen ilâhî ruh ise onun kendi keremini ilim (marifet) ve salih amelle yükseltebileceðini gösterir.

Ýnsan kendi deðerini hangi ilim ve amelle yükseltebilir?

Elbette kerim olan Rabbin öðrettiði ilimle ve O'nun razý olacaðý amellerle. "Yaratan Rabbinin adýyla oku, O, insaný bir alâkadan (asýlýp tutunan birþeyden) yarattý. Oku; kalemle öðreten Rabbin ekremdir (en üstündür). Ýnsana bilmediðini öðretmiþtir."[384]

Burada, insana bilmediðini öðreten öðretmen özel bir sýfatla belirtiliyor. Bu da onun öðrettiði þeyden dolayýdýr. 'Bir tabip ders veriyor' denirse, onun týp dersi verdiði anla­þýlýr. "Oku, kalemle öðreten Rabbin 'ekrem'dir." buyurmuþsa, bundan ekrem olan Allah'ýn, kerameti (üstünlüðü, yüceliði) öðrettiði ve insaný kerim kýldýðý anlaþýlýr.

Allah (cc) 'ekrem'dir ve insaný kerim kýlmak istemek­tedir. Keramet dersi okuma-yazma ile sýnýrlý deðildir, in­san her halde kerim olan Rabbinin keramet öðrencisi ol­malýdýr. Peygamberler bu üstünlüðü aracýsýz olarak Rablerinden alýrlar, insanlardan bazýlarý da peygamberlerin öð­rettiklerini uygulayarak keremli olurlar.

Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki: "Ben ahlâkýn güzelliklerini (ahlâkýn keremlerini) ta­mamlamak için gönderildim."[385]

Allah (cc) insanlarý keramete davet ediyor. Ýlâhî me­murlar olan elçiler ise onlara keramet dersi veriyorlar. Ah­lâkî kerametlerin hepsini insanlýða göstermek için de Hz. Muhammed (s.a.v) görevlendiriliyor. Buna göre ilâhî davet, insanlarý kerim olmaya (keramete) bir çaðrýdýr.[386]

Yüce ve aþaðýlýktan uzak olan ruha kerim denir. Buna göre deðersiz ve geçici olan yeryüzü hayatý dünyadýr ve ke­rametin karþýtý olarak denidir, yani deðersiz ve aþaðýdýr. Ýn­sanýn kerameti, bu deni olan dünya lezzetleriyle, ya da dünyaya ait ölçülerle ortaya çýkmaz. Onun deðeri, kerim olan Allah'ýn davetine uyarak, kemale ermekle, eksiklik­lerden ve yanlýþ olan þeylerden uzaklaþma ile mümkündür.

Kiþi, benliðine ilham edilen takvayý tanýdýðý oranda keramete yönelir. Benliðinde saklý olan takva yönüne adým atan herkes kerim (kerametli) olur. En çok takvalý olan da en kerim (yüce) olur. Keramete ulaþmanýn yolu iþ­te bu takva anlayýþýdýr.

Kur'an, 'kerim' bir kitaptýr.[387] Bunun anlamý þudur: Kur'an þerefli ve üstün bir kitap olduðu gibi, insanýn kera­mete nasýl ulaþacaðýný, nasýl keremli olabileceðini de gös­teren, kerim olmanýn programýný sunan bir kitaptýr. Kur'an'ýn insanlara sunduðu hayat programýný takip etme­yenler, keramete ulaþamazlar.

Kur'an, takvayý kerametin tek ekseni olarak saymakta­dýr. Takvanýn kendisi, bilginin (marifetin) ve salih amelin ürünüdür. Bir kimse hakkýn ve batýlýn, helâl ve haramýn farkýnda deðilse, hakka uymuyor, haram olan iþlerle uðra­þýyorsa kerim olamaz. Yine ilâhî hükümleri bildiði halde onlarla amel etmeyenin durumu da aynýdýr. Dolayýsýyla ilâhî ölçülerin bilincinde olarak kötülüklerden uzaklaþýp güzelliklerle donanan kiþi kerim olur, keramete ulaþýr. Ke­rametin varlýðý ve yokluðu takvanýn varlýðýna ve yokluðu­na baðlýdýr. Kerametin azlýðý veya çokluðu da takvanýn za­yýflýðýna ve kuvvetli oluþuna göre belirlenir.[388] [389]

Keramet, bir baþka açýdan Allah'ýn kullarýna bir ikra­mýdýr, bir hediyesidir. Günlük hayatýmýzda bu türlü ik­ramlara her zaman tanýk olmaktayýz. Birçok insan zaman zaman olaðanüstü olaylarla karþýlaþýr, beklenmeyen yar­dýmlara ve iyiliklere kavuþabilir. Hiç umulmayan bir anda sýkýntýdan kurtulmamýz, zor durumlarda birdenbire çýkýþ yollarý bulmamýz, ummadýðýmýz bir yerde iyi bir baþarý göstermemiz ve bunlara benzer yüzlerce olaðanüstü du­rumlarla karþýlaþmamýz Allah'ýn ikramlanndandýr. Bir tehlikeden kurtulan için 'mucize eseri kurtuldu' denilir.

Aslýnda o, Allah'ýn o insana bir kerameti, bir ikramýdýr. Ancak çoðu insan bunun farkýnda deðildir.

Allah, Kur'an'da kimlerin 'veli' olduðunu anlatmakta­dýr. Kur'an'm anlattýðýna göre, Allah'ýn koyduðu sýnýrlara uyan takva sahibi bütün Müslümanlar Allah'ýn velisidirler. Böyle bir veli olmak için de sanýldýðý gibi olaðanüstü sayýlan özelliklere sahip olmak gerekmez. Muttakiler, takva bilinci ile Rablerine kulluk yaparak keramete (ikra­ma ve deðere) kavuþurlar.

Semüra (r.a) Peygamberimiz (s.a.v)'in þöyle dediðini ri­vayet ediyor:

"Haseb (insanlara göre asalet) maldýr, kerem (keramet) ise takvadýr."[390]

Hz. Ömer (r.a) de takva hakkýnda þöyle demiþtir: "Mü'minin keremi, takvasýdýr..."[391]

 
13- Muttakiler Ýnsanlarýn En Keremlisidirler:
 

Ýnsanlara göre farklý üstünlük dereceleri vardýr. Kimi­lerine göre soylar, kimilerine göre meslekler, kimilerine göre sahip olunan dünyalýklar, kimilerine göre ülkeler, ki­milerine göre giyilen kýyafetler, kimilerine göre derilerin rengi ve benzeri þeyler üstünlük sebebidir. Halbuki Ýslâ­m'a göre bütün bunlar üstünlük nedeni olamaz.

Ýslâm'a göre üstünlüðün deðer ölçüsü takvadýr. Kur'an, en takvalý olmaya 'etka' demektedir. Onun üstünlük konusunda getirdiði ölçü þöyledir:

"Ey insanlar! Gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir diþi­den yarattýk ve birbirinizle tanýþmanýz için sizi halklar ve kabileler kýldýk. Hiç þüphesiz Allah katýnda sizin en üstün (kerim, kerametli) olanýnýz, en takvalý (etka) olanýnýzdýr.

Hiç þüphesiz Allah Alimdir (bilendir), Habîrdir (haberdar olandýr)."[392]

Bu, Allah'ýn kitabýnda insanlarýn neseplerine nisbetle övülmediðine veya yerilmediðine dair tek âyet deðildir. Kur'an kiþileri iman ve takva yönünden över, küfür, fasýk­lýk ve isyan sebebiyle de kötüler.[393] Kiþileri onlarýn soylarýna, ülkelerine veya yaþadýklarý zamana göre deðerlendir­mez. Ýnsanýn deðerini ortaya koyan þey, ne onun hangi soydan geldiði ve ne de neye sahip olduðudur. Kiþinin de­ðer ölçüsü, onun kendi özgür iradesiyle yaptýðý tercihler ve ortaya koyduðu davranýþlardýr.

Bu âyet üç önemli gerçeðe iþaret etmektedir:

a- Bütün insanlarýn aslý birdir,

b- Soylarýn ve ýrklarýn farklý oluþu yanlýzca tanýþabil­mek içindir,

c-
Üstünlüðün ölçüsü takvadýr. Kimin takvasý daha çok ise o Allah katýnda daha üstündür.

Yüce Allah'ýn emir ve yasaklarýna saygý gösteren bir kimse, elbette Rabbine, kendisine, ailesine, çevresindeki­lere ve bütün insanlýða karþý görevlerini en iyi þekilde ye­rine getirecek ve görevindeki baþarýsý nisbetinde de Al­lah'ýn katýnda derecesi yüksek olacaktýr. Bunu en iyi tak­dir edecek ve bilecek olan da Allah'týr. Onun için âyet;

"Þüphesiz Allah her þeyi bilen ve her þeyden haberdar olandýr." cümlesiyle bitiyor.

Allah (cc) katýnda üstünlüðün þu veya bu milletten ve­ya soydan gelmekle saðlanamayacaðýný en açýk gösteren gerçeklerden biri de, kýyamet günü hesap vermek üzere toplanan insanlarýn aralarýnda ýrklarýna göre bir ayrým ya­pýlmayacaðýdýr.[394]

"Böylece Sûr'a üfürüldüðü zaman artýk o gün aralarýn­da soylar (veya soybaðlarý) yoktur. Ve (üstünlük unsuru olarak soyluluðu) soruþturmazlar da.

Artýk kimin tartýsý aðýr basarsa, iþte onlar, kurtuluþa erenlerin ta kendileridir.

Kimin de tartýsý hafif gelirse, iþte onlar da kendi nefis­lerini hüsrana uðratanlar, cehennemde de ebedî kalacak olanlardýr."[395]

Denildi ki: "Ýslâm, Farslý Selman'ýn derecesini yükselt­ti, Kureyþ'in önde gelenlerinden Ebu Leheb'i ise alçalttý.”[396]

Peygamberimiz de þöyle buyurmuþtur:

"Allah (cc) sizden cahiliyye devrinin kibrini ve atalar­la övünme âdetini giderdi. Allah'a göre, soyu ne olursa ol­sun iki grup insan vardýr. Onlar da, muttaki Müslüman ve asi günahkârdýr. Hepiniz 'dem'in çocuklarýsýnýz; dem de topraktan yaratýlmýþtýr."

Cabir (r.a), Kurban Bayramý'nýn ortasýnda, Mina'da Peygamberimizin bir hutbesine þahit olmuþ: "O bir deve­nin üzerinde olduðu hâlde þöyle dedi:

'Ey insanlar, dikkat ediniz, Rabbiniz bir olan Allah'týr (cc). Dikkat ediniz, babalarýnýz da birdir. Dikkat ediniz, Arab'ýn Arap olmayana bir üstünlüðü yoktur. Siyah (ýrk­tan) olan da kýrmýzý (ýrktan) olana, takvanýn dýþýnda üstün deðildir. Teblið ettim mi?' Orada olanlar dediler ki:

'Evet.' Bunun üzerine;

'Burada olanlar olmayanlara teblið et­sinler.' buyurdu."[397]

Ebu Hureyre (r.a) þöyle rivayet ediyor:

Peygamber (s.a.v)'e; "Ýnsanlarýn en keremlisi kimdir?" diye soruldu. Buyurdu ki:

"Onlarýn en keremlisi (üstünü) en takvalý olanlarýdýr." Dediler ki:

"Ey Allah'ýn elçisi, biz bunu sormuyoruz." Peygamber tekrar dedi ki:

"Nebi olan Allah'ýn dostu (Ýbrahim'in) oðlu, peygamber oðlu, pey­gamber oðlu Peygamber Yusuf’tur." Dediler ki:

"Yâ Rasûlullah (s.a.v) bunu da sormuyoruz." Buyurdu ki:

"Arabýn ya­pýsýndan mý soruyorsunuz?"

"Evet" dediler. Bunun üzeri­ne:

"Eðer arýlarlarsa, cahiliyyede seçkin olanlarýnýz, Ýslâm'­da da seçkin olanlarýnýzdýr." diye cevap verdi.[398]

Allah Teâla'ya göre halkýn en keremlisi (en üstün ola­ný), Allah'ýn zikrinden dili ayrýlmayan kimsedir. Çünkü o Allah'ýn emrini yerine getirmede ve yasaklarýndan kaçýn­mada ittika eder, O'nu hatýrlar, O'nun huzurunda olduðunun þuurundadýr. Takva, cennete girmeyi, cehennemden kurtulmayý gerekli hâle getirir. Bu da Allah'ýn muttaki kullarýna bir ücretidir.[399]

Abdullah b. Amr anlatýyor: Peygamber'e;

"En efdal in­san kimdir?" diye soruldu. O da;

"Kalbi temiz, dili doðru sözlü olan herkes." dedi. Orada olanlar;

"Doðru sözlülüðün ne demek olduðunu biliyoruz, kalbi temiz olmak nedir?" diye tekrar sordular. Peygamber;

"O, Allah'tan ittika eden tertemiz kalptir. Ýçinde günahý yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, hased yoktur." buyurdu.[400]

Kalp imanýn yerleþtiði yerdir. Ýnkâr veya kabul kalpte olur. Takva bilincinin yeri de kalpdir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) kalbini göstererek; "Ýþte takva buradadýr." der­ken buna iþaret ediyordu. Þekillerin, giyilen elbiselerin, sahip olunan servetlerin, ya da elde edilen makamlarýn ne deðeri olabilir ki?

Bir hadiste þöyle buyuruluyor:

"Allah (cc) sizin mallarýnýza ve þekillerinize bakmaz, fakat O sizin kalplerinize ve amellerinize bakar."[401]

Abdullah b. Ömer (r.a), Rasûlullah (s.a.v)'ýn Mekke'nin fethi günü þöyle söylediðini rivayet ediyor:

"Ey insanlar, Allah (cc) sizden cahiliyyenin kibirini ve atalarla övünme ahlâkýný giderdi. Ýnsanlar iki kimse gibidirler: Birr sahibi (iyilik eden), muttaki ve kerim (deðerli); diðeri ise, günaha dalan, þaki (günahlarý sebebiyle bedbaht) ve deðersiz olan. Ýnsanlar 'dem'in çocuklarýdýr, dem ise topraktandýr." Sonra Hucurât 13. âyeti okudu."[402]

Ebu Said el-Hudrî (r.a)'den rivayetle, Peygamberimiz (s.a.v)'e;

"Ýnsanlarýn en faziletlisi kimdir?" diye soruldu. Buyurdu ki:

"Malýyla, canýyla Allah yolunda cihad eden mü'min."

"Sonrakim?" denildi.

"Vadilerden bir vadide Al­lah'tan ittika eden ve insanlara kötülüðü dokunmayan mü'mindir." diye cevap verdi.[403]

Bütün bunlara raðmen insanlar her dönemde atalarýyla övünmeyi, soylarýndan dolayý üstünlük taslamayý, seçil­miþ ýrka mensup olduklarý, baþkalarýndan daha üstün ol­duklarý iddialarýný terk etmemiþlerdir. Özellikle yirminci asýr, ýrkçýlýðýn, ulus eksenli ideolojilerin çaðý olmuþtur denilebilir. Bu hastalýktan Müslümanlarýn bile tamamen kurtulamayacaklarýný Peygamberimiz (s.a.v) þöyle açýklýyor:

"Ümmetimin tamamen terk edemeyeceði dört cahiliyye âdeti vardýr. Bunlar: Asaletle övünmek, baþkalarýnýn soyuna dil uzatmak, yýldýzlar aracýlýðýyla yaðmur istemek ve ölünün arkasýndan feryad ederek aðlamak."[404]

Muttaki Müslümanlarýn Allah (cc) katýndaki derecele­ri elbette inkarcý kâfirlerden daha yücedir. Onlarýn maka­mý 'âlâ-yý ýlliyyîn (yücelerin en yücesi)'nde, inkarcýlar ise 'esfel-i sâfilîn (aþaðýlarýn en aþaðýsý)' dediler. Mü'minler ahirette izzetin ve kerametin doruðunda, kâfirler ise zille­tin ve sýkýntýnýn çukurundadýrlar.[405]

"Ýnkâr edenlere dünya hayatý çekici kýlýndý (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa Allah'tan ittika edenler, kýyamet günü onlarýn üstündedir. Allah dilediðine hesapsýz rýzýk verir.”[406]

 
14- Mü'minler Takva Hususunda Yardýmlaþýrlar:
 

Allah'a iman edenler ve Ýslâm'ý din ve yaþama biçimi olarak seçenler, insanlar arasýnda güzelliklerin (ma'rufun) yerleþmesini, çirkinlik ve kötülüklerin (münkerin) azal­masýný isterler. Bu konuda çalýþanlara, çaba harcayanlara destek olurlar. Onlarla beraber hareket ederler. Ellerinde­ki her türlü imkânla hayýrlý iþlere, insanlara faydalý faaliyetlere arka çýkarlar. Bunu da takva bilinci ile yaparlar. Birbirlerine her þart ve durumda takva ahlâký ile, ya da takvaya uygun iþlerde yardým ederler.

Bu konuda Kur'an þöyle diyor:

"Birr (iyilik) ve takva (Allah'tan korku; korunma) hususunda yardýmlaþýn; günah ve sýnýrý aþma konusunda yardýmlaþmayýn. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandýr­masý pek þiddetli olandýr."[407]

Takva, birre ulaþan ve ona vesile olan yoldur, insanla­rýn biraraya gelmelerinden ve iliþki kurmalarýndan maksat, birr ve takva hususunda yardýmlaþma olmalýdýr. Toplum fertlerinden her biri diðerine bu þekilde bilgi ve davranýþ olarak yardým etmelidir. Zira kul tek baþýna, kendi sýnýrlý gücü ve az ilmiyle böylesine önemli bir görevi yerine geti­remez. Allah'ýn hikmetinin bir gereði olarak, insan cinsi­nin bazýsý bazýsý için âdeta destekçi ve yardýmcýdýr.[408]

Maverdî diyor ki: "Allah (cc) birr (iyilik) konusunda yar­dýmlaþmayý ve takva ile kendisine yakýn olunmasýný tavsiye ediyor. Çünkü takvada Allah'ýn rýzasý vardýr. Birrde ise in­sanlarý hoþnut etme anlayýþý bulunur. Kim bir iþ de Allah'ýn rýzasýný ve insanlara iyilik etmeyi biraraya toplarsa, þüphesiz onun saadeti tamam olur ve üzerindeki nimet geniþler."

Ýbni Huveyz, 'Ahkâm' isimli eserinde diyor ki: "Birr ve takva hususunda yardýmlaþma çeþitli þekillerde olabi­lir. Âlime, insanlara ilmiyle faydalý olmasý ve onlara ilim öðretmesi vaciptir. Bir zengine, insanlara malýyla yardým etmesi ve Allah yolunda cömert olmasý vaciptir. Müslü­manlarýn birbirlerine karþý bir el gibi olmalarý da onlarýn üzerine vaciptir."[409]

Müslüman, toplum içerisinde diðer insanlara Ýslâm'a göre birr olan iþlerde yardýmcý olur. Ýnsanlarý takva bilinci­ne davet eder. Onlarýn takvalarýný artýrýcý çalýþmalara öncü­lük yapar. Buna karþýn günah olan amellerin iþlenmesine önayak olmaz. Masiyet (günah) sayýlan davranýþlarýn yapýl­masýna hiçbir þekilde zemin hazýrlamaz. Düþmanlýklarýn artmasýna, insanlar arasýnda anlaþmazlýða, kavga ve fitne çýkmasma sebep olacak davranýþlardan kaçýnýr, bunlarý körüklemez. Dostluklara taraf olur, dostluklarý artýrýr, insan­larý dostluklara davet eder. Sözleriyle, davranýþlarýyla, eser­leriyle veya elindeki yetki ile hiçbir þekilde Allah'a isyana aracý olmaz, bunlara sebep olucu bir konumda bulunmaz.

Ýþte böyle bir ahlâk, böyle bir bilinç insanlarýn bütün maslahatlarýný (onlarýn faydalarýný), birbirleriyle olan iliþkilerindeki güzellikleri içerisine alýr. Yine kendileriyle Rableri arasýnda olmasý gereken tazimi ve kulluk bilinci­ni kapsar. Ýnsan þu iki durumda dikkatli olmalýdýr:

a-
Allah ile olan iliþkilerindeki görevler,

b- Ýnsanlarla olan iliþkilerindeki görevler.

Ýnsanlarla olan iliþkiler, yardýmlaþma, konuþma ve benzeri þeyler, Allah rýzasýna ve O'na itaate uygun olmalý­dýr -ki bu da kulun amacý ve kurtuluþudur-. Onlardan baþ­kasýnda saadet yoktur: Onlar da birr ve takvadýr.[410]



[321] Alâk: 96/11-12.

[322] Tirmizî, Birr/62, Hadis no: 2004, 4/363. Ýbni Hibban ve Beyhakî, nak. Et-Terðîb ve't-Terhîb, 3/356.

[323] Ýbni Mace, nak. H. El-Bennâ, T. Ý. ve Fatiha Tefsiri, s. 71.

[324] Ebu Davud, Sünne/5, Hadis no: 4607, 4/201. Tirmizî, Ýlim/16, Hadis no: 2676, 5/44. Müsned, 2/325, nak. Þamil Ýsi. Ans. 6/100.

[325] Ýbni Mace, Ticarât/2, Hadis no: 2144, 2/720. Zevâid'de bu hadisin senedinin zayýf olduðu söyleniyor. Ancak bir benzerini Ýbni Hibban Sahih'inde iki kanaldan riva­yet etmekledir.

[326] Tirmizî'den,Riyazü’s-Salihîn, s. 51, Müsned, 5/251. nak. A. Ferîd, Takva, s. 20.

[327] Fetih: 48/2.

[328] Siret Ansiklopedisi, çev. Heyet, Ýst. 1988, 1/78-79.

[329] Tirmizî, Zühd/2, Hadis no: 2305,4/551. Tirmizî, bu hadis için 'garip'tir diyor. Bir benzeri için bak. Ýbni Mace, Zühd/24, Hadis no: 4217, 2/1410.

[330] Tirmizî, Ýlim/19, Hadis no: 2683, 5/49.

[331] Müslim, nak. Riyazü's-Salihîn, s. 51.

[332] Nesâi, I'deyn/19, 3/152. Darimî, Salât/224, Hadis no: 1618, 1/316. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 100-105.

[333] Ankebût: 29/16

[334] Þuarâ: 26/106-l08. Ayrýca bak. Mü'minun: 23/23, Nûh: 71/3.

[335] Þuarâ: 26/124-126.

[336] Þuarâ: 26/142-l44.

[337] Þuarâ: 26/161-163.

[338] Þuarâ: 26/177-179.

[339] Saffat: 37/124.

[340] A'raf: 7/65.

[341] Þuarâ: 26/184.

[342] Nisa: 4/l.

[343] Mü'minûn: 23/31-32.

[344] Þuara: 26/10-11.

[345] Âl-i Ýmran: 3/50. Bir benzeri için bak. Zuhruf: 43/63.

[346] Maide: 5/112. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 105-108.

[347] Enbiya: 21/90.

[348] H. el-Bennâ, F. Tefsiri, s. 71.

[349] A. Ferîd, Takva, s. 23.

[350] Y. Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, Beyrut. 1406-1986, 3/97.

[351] Y. Kandehlevî, H. Sahabe, 3/97.

[352] Y. Kandehlevî, H. Sahabe, 3/98.

[353] Tirmizî, Kader/17, Hadis no: 2155, 4/457.

[354] A. B. Hanbel, Kitabu'z-Zühd, Beyrut, 1414-1994, s. 548. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 108-110.

[355] Âl-i Ýmran: 3/102.

[356] C. Amûlî, Kur'an'da Keramet, çev. H. Kýrlangýç, Ýst. 1995, s. 44.

[357] nak. îbni Teymiyye, Velayet Risalesi, ter. Heyet, Ýst. 1998, s. 60.

[358] Elmalýlý, Teftir. 2/405.

[359] Teðâbun: 64/15-16.

[360] Bakara: 2/286. En’am: 6/102. A'raf: 7/42, Mü'minûr: 23/62.

[361] Mevdudî. Tefhim, 6/356.

[362] Elmalýlý, Tefsir, 2/406.

[363] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 110-114.

[364] Ýnþikâk:8/6.

[365] C. Amulî, K. Keramet, s. 54-55.

[366] S. Kutub, Tefsir, 1/197.

[367] Bakara: 2/197, (Buhari, Hacc: 22/6, 2/165. Ebu Davud, Menâsik/4, Hadis no: 1730, 2/131).

[368] R. Rýza, T. Menar, Mýsýr, 1368, 1/229.

[369] Beydavî, Tefsir, 1/111.

[370] Hacc: 22/37.

[371] Maide: 5/27.

[372] C. Amûlî, K. Keramet, s. 59.

[373] H. El-Bennâ, T. Ý. ve Fatiha Tefsiri, s. 71.

[374] C. Amûlî, K. Keramet, s. 123.

[375] Elmalýlý, Tefsir, 2/55.

[376] C. Amûlî, K. Keramet, s. 83-84. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 114-118.

[377] A'raf: 7/26.

[378] A. Ferid, Takva. s. 25.

[379] Beydavî, Tefsir, 1/335.

[380] Ýbni Kesir, Muh. Tefsir, 2/12. Baðavî, Tefsir, 2/155.

[381] Elmalýlý, Tefsir, 4/28. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 118-121.

[382] Ýsra: 17/70.

[383] Mü'minûn: 23/14.

[384] Alâk: 96/l-5.

[385] Müsned 2/381. nak. Þ. Ýslâm Ans. 1/68.

[386] Özetle, C.Amûli, Kur'an'da Keramet, çev. H. Kýrlangýç, Ýst. 1995. s. 18-20.

[387] Vakýa: 56/77.

[388] Hucurât: 49/13.

[389] Özetle, C. Amûlî, a.g.e., s. 39-41.

[390] Tirmizî, Tefsir/50-Hucurat, Hadis no: 3271, 5/390.

[391] Ýmam-ý Mâlik, Muvatta, Cihad/35, (Tenvir'i-Havâlik), 2/19. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 121-125.

[392] Hucurat: 49/13.

[393] Ýbni Teymiyye, et-Tefsim'1-Kebir, 4/42.

[394] M. Güngör, Kur'an'ýn Penceresinden Bakýþ, Ýst. 1995, s. 93.

[395] Mü'minûn: 23/101-103.

[396] A. Ferid, Takva, s. 28.

[397] Müsned, 5/411. Mecmau'z-Zevâid, 3/266. nak. Ýbni Teymiyye, Iktýzâu' Sýrati'l-Mustakîm,  Kahire, trh. s. 137. S. Havva, el-Esas fî's Sünne, 10/377.

[398] Buharý. Bid’u’l-Halk/, 4/179.

[399] Ýbni Kayyim el-Cevziyye, el-Vâbilu's Sayyib, Kahire, trh. s. 68.

[400] Ýbni Mace, Zühd/24, Hadis no: 4216, 2/1409.

[401] Müsned, 2/285, nak. M. Güngör, K. P. Bakýþ, s. 95.

[402] Tirmizî, Tefsir/50, Hadis no: 3270, 5/389.

[403] Buhari, Cihad/2, 4/18. Tirmizî, Fezâil'l Cihad/24, Hadis no: 1660, 4/168. Nesâî, Cihad/7, 6/10.

[404] Müslim, Cenâiz/29, Hadis no: 934, 2/644. Tirmizî, Cenâiz/23, Hadis no: 1001, 3/325.

[405] Sabûnî, Safvetü't Tefâsir, 1/134.

[406] Bakara: 2/212. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 125-130.

[407] Maide: 5/2.

[408] Ýbni Kayyým, Zâdu'l Muhacir, Kayrosýtî 1991. s. 10.

[409] A. Ferîd, Takva, s. 30.

[410] A. Ferîd, Takva, s. 31. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayýnlarý: 131-132.





Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: zerdale Date: 25 Mayýs 2013, 09:16:37
Ýnsanlarla olan iliþkiler, yardýmlaþma, konuþma ve benzeri þeyler, ALLAH rýzasýna ve O'na itaate uygun olmalý­dýr -ki bu da kulun amacý ve kurtuluþudur-. Onlardan baþ­kasýnda saadet yoktur: Onlar da birr ve takvadýr.
Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: Zehra 8/C Date: 13 Ekim 2015, 18:55:33
Takva kalbin ve ruhun gýdasýdýr. Kalpler ve ruhlar onunla yaþar. Onunla kuvvetlenir, nurlanýr. Paylaþým için ALLAH RAZI OLSUN...
Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: ceren Date: 13 Ekim 2015, 19:41:57
Aleykümselam.Takvalý olmak Allaha sonsuz tevekkul etmek,ona sonsuz baðlanmaktýr.Peygamber efendimiz de ,takvayý tavsiye edip,Allaha sonsuz tevekkulde olmamýzý buyurur.Rabbim bizleri her anýmýzda tevekkul eden ve tevekkul ehli olan kullarýn yolunda giden kullardan eylesin inþallah...
Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: besiye7A Date: 13 Ekim 2015, 20:01:59
Teþekkür  ederim    bizlerle paylaþtýðýnýz icin
Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: sultan aktay Date: 15 Ekim 2015, 16:17:49
selamun aleyküm
takva demek allahu teala ya baðýmlý olmak demektie ona tevvekül duymak demektir
paylaþým için allah sizlerdenb razý olsun
bu konu hakkýnda beni bilgilendirdiðiniz için
çok teþekkür ederim
Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: Sevgi. Date: 22 Mart 2018, 03:49:47
Aleyküm Selam. Takva kalbin ve Ruhun gýdasýdýr. Mevlam bizleri Peygamberimizin tavsiyesine hakkýyla uymayý nasip buyursun. Çðnki Peygamberimiz bizlere her yönüyle mükemmel örnektir
Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: sedanurr Date: 22 Mart 2018, 08:11:01
Ve aleykumselam Rabbim bizleri takva ehli eylesin
Ynt: Takva Peygamberin de tavsiyesidir By: Bilal2009 Date: 09 Mart 2021, 16:22:17
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimiz in yolundan ayýrmasýn Rabbim paylaþým için razý olsun

radyobeyan