Yaz mevsimi By: sumeyye Date: 25 Ekim 2010, 11:25:36
YAZ MEVSÝMÝ
Yarým asýr öncesinin insanlarý henüz bugünkü kolaylýklara alýþmadýklarýndan, yaz sýcaklarý onlar için pek sýkýcý gelmiyordu. Çoðu, bahçe içinde kurulmuþ evlerde oturuyordu. Küçük yerleþim yerlerinde, hemen herkesin yazý geçirebileceði bir baðý, bahçesi, yaylasý bulunuyordu. Eþyanýn zarûrî olanlarý pek az olduðundan, taþýnmak kolaydý.
Baharýn bitmesini beklemeyen aceleciler hemen mayýsýn ortalarýnda, biraz sabýrlý olanlar da haziran ayý baþlarýnda baðlara taþýnýrlardý. Baðlar kasabanýn, ilçenin, ilin hemen civarýnda, 5-10 kilometrelik bir alan içinde yer alýrdý. Baðlarda, çoðu kerpiçten yapýlmýþ, ufak bað evleri vardý. Bir at arabasýna yüklenen ev eþyasý yazý rahatla geçirmeye yeterdi. Sergi, yatak, kab-kacaktan ibâret bu eþya, bir merkebin sýrtýnda bile taþýnabilirdi.
Baða göçüleceði zaman, bað evine küçük bir bakým yapýlýr; duvar ve zemini killi toprakla badana edilirdi. Su kuyularý veya biriktirme havuzlarý temizlenirdi. Daha bahar baþlarýnda baðýn topraðý bellenir, yabanî otlarý alýnýr, sulama kanallarý elden geçirilirdi.
Yemek için dýþarýda yapýlan toprak bir ocak ihtiyaca cevap verirdi. Süt, yoðurt, yað cinsinden olan yiyecek malzemeler evde beslenen hayvanlardan saðlanýrdý. Sebze ve meyveler, eðer mevsimi girmiþse, bahçeden veya baðdan toplanýrdý. Ekmek, daha önceden ambarlarda depolanan buðdayýn kara deðirmende öðütülmesinden elde edilen undan, sac üstünde piþirilerek evde hazýrlanýrdý. Et ve yumurta, kümes hayvanlarýndan temin edilirdi. Geçen sonbaharda hazýrlanan kavurma bitmiþse, arada bir, kasaptan alýnan taze et ayrý bir yeri olan yiyecekti.
Sabah erken kalkýlýrdý. Namaz kýlanlar iþe koyulurdu. Hanýmlar yemek hazýrlarken, erkekler baðýn sulama iþlerine bakar, çocuklar büyük baþ hayvanlarý, sürüye katmak için sýðýrtmaçýn bulunduðu noktaya kadar, götürürlerdi. Sabahýn serinliðinde, aðaçlarýn altýnda, kuþlarýn ve türlü böceklerin neþeli sesleri arasýnda kahvaltý yapýlýrdý. Kahvaltýdan, þöyle günün bütün zahmetlerine yetecek bir gücü verebilecek yemek kastedilirdi: Tarhana veya bulgur çorbasý, yeþil biber, taze soðan, sac ekmeði!
Artýk, erkekler þehirdeki iþlerine gitmek üzere ya yayan, ya merkep, at gibi bir binekle, veya bisiklet, motosiklet gibi vâsýtalarla yola çýkarlardý. Uzaklýðýna göre, âzâmi bir iki saat süren yaya yolculuðu diðerlerinden daha güzeldi. Ýnce bað yollarýndan, aðaçlar ve bitkiler arasýndan süzülüp gelenler, ana yollarda birleþir; sohbet ederek, yârenlikle zamanýn akýþýný fark bile etmeden þehre ulaþýrlardý.
Akþamlarý, dönüþ serinlikte baþlardý. Bitirilen iþlerin yorgunluðunun yarýsý, yoldaki dostluklarda; diðer yarýsý baðýn yeþil baðrýndaki evde, çoluk çocukla giderilirdi. Þehirden çocuklara þeker, leblebi, fýrýn ekmeði gibi hediyeler getirilirdi. O zamanlar, daha çikolata gibi veyâ bugünkü çocuklarýn burun kývýrdýðý lüks yiyecek maddeleri gibi malzemeler yoktu. Bulunanlar ise boyalý halka þeker, leblebi þekeri idi; en üstünü akîde þekeri veya lokumdu. Bisküvi ender de olsa, ele geçiyordu. Fýrýn ekmeði çocuklarýn sevdiði yiyeceklerdendi.
Gece, isli bir gaz lambasý odayý aydýnlatýrdý. Ekseriyetle bað evlerinin seki denen terasýnda oturulurdu. Orada gaz feneri yakýlýrdý. Karanlýkta oturanlar daha çoðunluktaydý. Berrak semânýn yýldýzlarý, yeþil yapraklarýn aralarýndan göz kýrpardý. Geceyi, tabîatýn leylî varlýklarýnýn sesleri çýnlatýrdý: Kurbaðalar, cýrcýr böcekleri,çekirgeler, gece kuþlarý o güzel yaz gecelerinin yorulmaz zâkirleri idi.
Gündüz dere tepe demeyip gezen, aðaçlara týrmanan küçük yaramazlar yatsý vakti girmeden, gecenin serinliðine teslim olup uykuya dalarlardý. Aile geç vakitlere kadar sohbet ederdi.
Sýcak Yaz
Yaz aylarý her zaman sýcaktýr. Ýnsanlarýn sabýrsýzlýðý ve hâlinden râzý olmamasý sebebiyle bu sýcaklýk daha fazla tesir eder. Sanki kýþýn soðuðundan þikâyet eden biz deðilmiþiz; ah bir yaz gelse diyen baþkasý imiþ gibi, her sene bu mevsimde lüzumsuz yere dert yanmaya baþlarýz. Ýnsandaki duygular bu dünyânýn en iyi hâline de rýzâ göstermiyor. Hep âhiret saâdetini istiyor. Cennet rahatýný dünyâda arýyor.
Halbuki, kýþýn soðuk perdesi arkasýnda hazýrlanan sýcak ve þeker gibi tatlý netîcelerin meydana gelebilmesi için, yazýn bu sýcaðýna ihtiyaç vardýr. Üstünkörü bir düþünelim: sýcak olmazsa sularda, denizlerde buharlaþma olmaz. Su buharý göðe yükselmez. Bulutlar ve yaðmur meydana gelmez. Ekinlerimiz, meyvelerimiz, sebzelerimiz olgunlaþmaz. Bitkiler enerji depolayamaz. Hayvanlar, bitkilerden güneþ enerjisini alamaz. Dünyâmýzýn þu güzellikleri ortaya çýkamaz...
Canlýlarýn büyüyüp geliþmesini için Cenâb-ý Allah tarafýndan büyük sebeplerden biri olarak yaratýlan güneþin yarýmküremize bir miktar yakýnlaþmasý neticesinde öyle sýcak ve tatlý, maddî ve mânevî meyveler olgunlaþýr ve canlýlarýn imdadýna gönderilir ki, akýllar hayrette kalýr. Bizim hevesimize kalsaydý, yazlarýmýz bahar gibi ýlýk geçer ve bu güzel sonuçlara ulaþamazdýk.
Ýnançlarýmýzýn kaynaklarýnda belirtildiði gibi, insanýn bu dünyâda rahat ve huzuru ancak mânevî yapýsýndaki duygularýn doyurulmasý ile mümkündür. Yoksa, insanýn yeryüzüne gönderiliþinden beri yazlar sýcaktýr, kýþlar soðuktur, baharlar ýslaktýr, güzler serindir; hâsýlý her mevsim ve zaman için memnun olmadýðýmýz bir çok taraf bulunmaktadýr... Bizim asýl görevimiz ise, zaman ve mekânlarýn kànunlara uygun hareketlerinden çok, kendi hareketlerimizle ilgilenmemizdir. Geçici bir yerde, belirli bir vakitte, misafirlik gibi bir hâlde olduðumuzu idrâk ederek, sorumlu olduðumuz görevleri hakkýyla îfâya çalýþmaktýr.
Sýcak yazlarýn uzun günlerini fýrsat bilerek deðerlendirmek, çiftçinin bu mevsimde aldýðý ürünle bütün yýl geçimini saðlamasý gibi, mânevî gýdâlarýmýzý bu gaflet ve tembellik zamanlarýnda toplayarak boþ durmamak akýllý iþidir. Dünyalýk mesâîmizin artakalan zamanlarýnda, bu sýcak mevsimin pek çok kiþiyi bir gölgeye sýðýnmaya mecbûr ediþi gibi, kendimizi îmân ve Kur'an hizmetinin bahçelerine atmaya gayret etmek gerektir. Ýstikbâl kýþý bastýrmadan önce azýk hazýrlýðýnýn zamânýdýr bu mevsim... Gayret terine batarak, gelecek günlerin rahat ve huzur döþeðini hazýrlamak vaktidir bu sýcak yaz...
Cenâb-ý Hakk'ýn kullarý için çeþit çeþit nimetleri yýðdýðý, yokluk zamanlarý için depolanmasý hususunda yaratýklara ilhamda bulunduðu, canlýlarýn canla-baþla çalýþtýklarý bu güzel günleri maddî-mânevî yönden boþ geçirmekle zarardan baþka hiçbir þey elde edilmez. Aksine, insanoðlundan baþka bütün varlýklarýn þâhitlikleri ile sâbittir ki, yazýn çalýþmakla kýþýn rahatlýðýna hak kazanýlýr.
Ýnsanlara maddî açýdan en büyük nîmetleri sunmuþ gibi görünen þu asrýmýz, mânevî cihetlerini hiç kaale almadýðý içindir ki, günümüzün insanlarý yazlardan daha fazla þikâyet ediyorlar. Ne sýcaðýn kýymetini biliyorlar; ne uzun, feyizli günlerin... Halbuki, bir asýr önceki insanlardan her bakýmdan çok ileride bulunuyoruz. Bugün en fakîrimizin elinde bulunan imkânlar, o dönemlerde belki bir imparatorun elinde yoktu... Buna raðmen devamlý sýzlanma, hâlinden memnun olmama, isteklerine bir nihâyet bulamama bizim ve çaðdaþlarýmýzýn en büyük sýkýntýsý... Nîmet ve iyiliklerde kendimizden aþaðýya; musîbet ve sýkýntýlarda kendimizden fazla olana bakmayý unuttukça, daha çok þeylerden dert yanacaðýz...Ekrem KILIÇ