Uzun emelde uzun elem var By: sumeyye Date: 24 Ekim 2010, 13:35:35
Uzun Emelde Uzun Elem Var
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir defasýnda elindeki iki çakýl taþýný (birini yakýna, diðerini uzaða) atarak:
Þu ve þu neye iþaret ediyor biliyor musunuz, dedi. Sahabîler:
Allah ve Resulü daha iyi bilir, dediler. Buyurdu ki:
Þu (uzaða düþen) emeldir, bu da (yakýna düþen) eceldir. (Kiþi emeline ulaþmak için gayret ederken ulaþmadan ölüverir.) (Hz. Büreyde'den rivayet edilmiþtir. Tirmizî, Emsâl:7)
Muhterem Hocamýz Mehmet Kýrkýncý'nýn konuyla ilgili çok çarpýcý bir izahýný dinlemiþtim. Hocamýz diyor ki: “Dünya süslü bir geline benzer. Cazibesiyle herkesi yoldan çýkarýp kendisine âþýk eder, ama kimseyle evlenmez.” Hocamýz ne güzel demiþ. Çok veciz ifadelerle dünyanýn hâlini ve ona yersiz bel baðlayanlarýn konumunu özetlemiþ.
Evet, hiç þüphe yok ki dünya fanidir. Ýçerisindeki koþuþturmalar ise, oyun ve oyalan- maktan ibarettir. Bir gün dünya bize “Bu kadar oyun yeter!” diyecek. Her ne kadar biz oyunu býrakýp çýkmak istemezsek, feryadý figanlar etsek de, o, kulaðýný týkayýp “Haydi dýþarý!” diyecek ve baþýmýza kýyametimizi koparacak.
Dünya çok cazip, çok tatlýdýr; ama kimseye de yâr olmuyor. Buna tarih þahittir. Nice sultanlar, krallar, padiþahlar gelmiþ, hiçbiri dünyaya sahip olmamýþ, bütün mal-mülk ve þan-þöhreti arkalarýnda býrakýp gitmiþler. Belki gitmek istememiþler; ama gönderilmiþler. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) “Dünyaya meyledenin emeli uzun olur, sonunu getiremez, bitmez tükenmez ihtiyaca düþer; öyle bir meþgale kaplar ki üzüntüsünden kendini kurtaramaz” buyurmuþ- lardýr. Bu hadis-i þeriften anlýyoruz ki, insaný en çok üzen þey emellerinin uzun olmasýdýr. Çünkü yapacaðý daha çok þey vardýr! Oysa emellerin uzun olmasý, elemlerin de uzun olmasýna neden olmaktadýr.
Madem hal böyledir, madem eninde sonunda bir gün kovulma sýrasý bize gelecek; o halde musibetleri hoþ karþýlamalýdýr. Sabýr, tevekkül ve tahammülle karþýlýk vermelidir. Çünkü bu sayede, bizi kovacak olan dünyadan ayrýlýk provalarý yapma fýrsatý kazanmýþ oluyoruz.
Ýþte musibetler, bu kadar çok sevdiðimiz ve dolayýsýyla günahlara dalabildiðimiz bu dünyadan daha kolay ayrýlabilmemiz açýsýndan eðitici rol oynuyorlar. Bu gibi zamanlarda dünyaya olan iþti- yak ve heves gittikçe azalýyor, belki de yok oluyor.
Musibetlerin dünya sevgisini azalttýðýyla ilgili çok çarpýcý bir örneði, yýllar önce bir arkadaþýmýz anlatmýþtý. Kendi baþýndan geçen bu hadise beni çok etkilemiþ ve derin düþüncelere sevk etmiþti. Bu hadiseyi, istifadeye medar olur düþüncesiyle sizlerle paylaþmak istiyorum:
“17 Aðustos 1999 depreminde Ýstanbul'daydým. Hayatýmda ilk defa bir deprem anýný bu kadar yakýndan yaþýyordum. O kýrk beþ saniyelik kýsa zaman dilimi, âdeta kýrk beþ dakikaymýþ gibi uzun gelmiþti bana. Bir türlü bitmek bilmiyordu.
Hayatým bir anda, bir sinema þeridi gibi hayalimden geçti. O an özellikle iþlediðim günah- lar, yaptýðým kötülükler hatýrýma geldi ve beni derinden etkiledi. Ýþte o an içimden 'keþkeler'i sýrala maya baþladým. 'Keþke biraz daha vaktim olsa da yaptýðým hatalardan tövbe istiðfar edip baðýþlanma dilesem. Keþke biraz daha vaktim olsa da hakkýyla yapamadýðým kulluk görevimi yerine getirsem. Keþke… Keþke…' Derken bir süre sonra deprem durdu ve biz yavaþ yavaþ binadan dýþarý çýktýk. Ýnsanlarýn içerisinde olduðu o hâl, korku dolu gözlerle bakýþmalarý ayrý bir dehþet vermiþti bana. Âdeta küçük bir kýyamet sahnesi yaþanýyordu.
Dýþarý çýktýktan sonra, derhal deprem anýnday- ken içimden geçirdiðim keþkeleri yerine getirmek için iþ baþýna koyuldum. Zira bu ikaz 'Artýk sona yaklaþtýn, biraz kendine çeki düzen ver!' Þeklinde bir hatýrlatmaydý. En azýndan o zaman böyle algýlý- yordum. Çünkü o hal bana çok dehþetli gelmiþti.
Bu hâdiseden sonra, namazlarýmý daha içten ve tadil-i erkânla kýlýyor, her secdede uzun uzun dualar edip baðýþlanma diliyordum. Normalde haftada veya on günde bir yaptýðým Kur'an ve Cevþen okuma gibi ibadetlerimi artýk her gün yapmaya baþlamýþtým. Günde bir cüz okuyor ve haftada bir Büyük Cevþeni okuyup bitiriyordum. Hatta günü deðerlendirmek, belki manen zararlý çýkmamak için, her gece yatmadan önce kâr-zarar hesabý yapýyordum. Eðer zararlý çýkmaktan þüphelendiysem, kâra geçmek için mutlaka bir þeyler yapar öyle uyurdum.
Bu hâl bir müddet devam etti. Fakat maalesef zamanla, yavaþ yavaþ depremi unutmaya baþlayýnca, bu tür yaptýðým ibadetlerim daha da resmîleþmeye baþladýlar. Eski huþu ve huzuru alamaz oldum. Bir süre sonra Düzce depremi vuku buldu. O gafleti atmam için beni sarstý ve yeniden kendime gelmeme vesile oldu.”
Evet, iþte bu tür ikazlar ibadetlerde gizli olan manevî sýrlarý ortaya çýkarmaya vesiledirler, insanýn dünyaya olan o þiddetli sevdasýný kýrýp yüzünü ahirete çevirirler.
O arkadaþýmýz, baþýndan geçen bu olayý anlattýktan sonra þunu eklemiþti:
“O deprem anýnda yaptýðým duayý daha sonra düþünürken hatýrýma þöyle bir nükte geldi:
Farz edelim ki o deprem anýný bugün yine yaþadýk. Çok içten ve can-ý gönülden yalvarýp Allah'a dua ettik ve Allah bize kendimizi düzeltmemiz için mühlet verdi. Çünkü her an deprem olma ihtimali zaten vardýr.”
Ýmam-ý Rabbanî hazretleri buyuruyor ki, “Bu zamanýnýz fýrsattýr. Fýrsat da, büyük nimettir. Sýhhat ile ve üzüntüsüz geçen vakitler, bulunmaz ganimettir. Her saati Allah'ý anmakla geçirmelidir.”
Bu noktada sünnetler önemli bir yere sahiptir. Çünkü her sünnet iþlendiðinde Peygamberimiz ve dolayýsýyla Rabbimiz hatýra geleceðinden kiþi kendisine çeki düzen verecektir. Bu sayede bütün bir gün ibadetle geçirilmiþ ve ahirete yatýrým yapýlmýþ olacaktýr.
Bu imtihan kapýsý bir defa kapandýktan sonra piþmanlýk hiçbir þekilde fayda vermeyecektir. “Keþke toprak olsaydým da bugünleri görmesey- dim” (Nebe Sûresi, 40) dememek için yol yakýnken Ýslâmiyet'in ana caddesine girmeli ve emir ve buyruklarýna göre bir hayat sergilemeliyiz. Ne mutlu henüz yol yakýnken uyarý ve ikazlardan hakkýyla ders alana!Ýkram ASLAN