Martin Lings
Pages: 1
Hicret By: selsebil Date: 14 Nisan 2009, 19:07:00
O sýrada Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir (r.)'e gitti ve vakit kaybetmeden evin arka penceresinden eðerli halde bekleyen iki devenin yanýna çýktýlar. Peygamber (s.a.v.) birine bindi, diðerine de Ebu Bekir bindi. Oðlu Abdullah'ý ise arkasýna bindirdi. Daha önceden plânladýklarý þekil­de, Yemen'e giden yol üzerinde ve güneyde olan Sevr da­ðýndaki bir maðaraya doðru yöneldiler. Çünkü Mekke'de Peygamber (s.a.vj 'Ýn yokluðu anlaþýlýr anlaþýlmaz, tüm ku­zey yollarýna gözcüler ve takipçiler gönderileceðini biliyor­lardý. Mekke'nin biraz dýþýna çýkýnca Peygamber (s.a.v.) devesini durdurdu ve arkasýna bakarak: «Allah'ýn yeryü­zünde, sen, bana ve Allah'a en sevgili yersin ve halkým be­ni senden çýkarmasaydý senden ayrýlmazdým» dedi.

Ebu Bekir (r.)'in köle olarak aldýðý, sonradan azad et­tiði çoban Amir îbn Fuheyre sürüsüyle onlarýn izlerini ka­patmak için arkalarýndan geliyordu. Maðaraya vardýkla­rýnda Ebu Bekir, oðlunu develerle birlikte eve geri gön­derdi ve ona ertesi gün Peygamberin yokluðu farkedilin-ce neler konuþulduðunu dinlemesini ve ertesi gece haber getirmesini söyledi. Amir, koyunlarýný gündüz her zaman­ki gibi diðer çobanlarla otlatacak, akþam olduðunda ise Mekke ile Sevr arasýnda Abdullah'ýn izlerini kapatmak için dolaþtýracaktý.

Ertesi gece Abdullah ve kardeþi Esma maðaraya, on­lara yemek getirdiler.   Verdikleri haber þuydu   Muhammed (s.a.v.)'ý yakalayýp getirene yuz deve ödül verilecekti. Atlýlar Mekke'den Yesrib'e giden tûîn yollan, ikisini de birlikte yakalamak için araþtýrýyorlardý. Ebu Bekir de yok olduðu için ikisinin beraber gittiðini tahmin ediyorlardý.

Fakat Abdullah'ýn belki de bilmediði baþka bir grup, onun Mekke dýþýndaki maðaralardan birinde olabileceðim düþünüyordu. Yanýsýra, cöl Araplarý iyi iz sürerlerdi: sýra­dan bir bedevi arkasýndan bir koyun sürüsü takip etse bi­le, küçük izler arasýndaki büyük izleri farkederek oradan iki veya üç deve geçtiðini bile anlayabilirdi. Kaçanlarýn güneyde bir yerde olmalarý muhtemel deðildi, fakat bu kadar büyük bir ödül için her yol denenebilirdi, ve Sevr'e giden yolda koyun izleri arasýndaki deve izleri de anlaþýla­bilirdi.

Üçüncü gün daðýn sessizliðini, kaya güvercini olduk­larýný tahmin ettikleri, iki kuþun kanat çýrpýþlarýndan ve ötmelerinden çýkan sesler bozdu. Kýsa bir sure sonra de­rinden gelen, fakat sanki daða týrmanan birileri varmýþ gibi gittikçe yükselen insan sesleri duydular. Fakat hava kararmcaya kadar Abdullah'ý beklemiyorlardý ve güneþin batmasýna daha be'li bir vakit vardý. Buna raðmen maða ra normalden daha az ýþýktý. Artýk sesler uzaktan gelmiyordu, en azýndan beþ veya altý adam gittikçe yak­laþýyordu. Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekir'e baktý ve : «Hüz­ne kapýlma, elbette Allah bizimle beraberdir» dedi. (Tev-bo: 40).

Daha sonra þunu ekledi    «Üçüncüleri Allah olan iki kýþi«   (B. LVIT, 5). Artýk yaklaþan ve duran ayak seslerini duyabiliyorlardý:  adamlar maðaranýn dýþýndaydilar   Hep si de kararlý bir þekilde maðaraya girmeye gerek olmadý ðýný, çünkü orada kimsenin bulunamayacaðým söylediler Daha sonra geldikleri yoldan geri döndüler.

Uzaklaþan ayak sesleri duyulmaya baþlayýnca, Peygan ber ve Ebu Bekir  (r.)  maðaranýn aðzýna geldiler. Önünde sabahleyin görmedikleri, hemen hemen giriþin tümünü ka­patan insan boyunda bir akasya aðacý vardý   Açýk kalar. yeri de bir örümcek, akasya ile maðaranýn duvarý arasýnda að Örere!, kapatmýþtý. Aðýn içinden baktýlar, maðaraya girerken adamýn ayaðýný basacaðý yere, kayanýn çuku­runa, bir kaya güvercini yuva yapmýþtý ve altýnda yumur­ta varmýþ gibi oturuyordu. Erkek güvercin ise biraz yük­sekteki kayaya tünemiþti.

Abdullah ve kardeþinin seisini bekledikleri saatte du­yunca, kendilerini koruyan aðý kibarca kaldýrdýlar ve gü­vercini ürkütmemeye çalýþarak onlarý karþýlamaya gitti­ler. Amir de onlarla birlikteydi, fakat bu kez sürüsü yok­tu. Amir, Ebu Bekir'in yolculuk için seçtiði develeri ema­net ettiði bedeviyi getirmiþti. Bedevi henüz müslüman ol­mamýþtý, fakat sýrlarýný gizleyeceðine güvenilebilirdi. Bu adam onlarý Yesrib'e sadece gerçek bir çöl adamýnýn bile­bileceði yollardan götürecekti. Bedevi onlarý iki dað ara­sýndaki vadide, yanýnda Ebu Bekir'in iki devesi ve kendi için aldýðý bir deve ile birlikte bekliyordu. Ebu Bekir, ih­tiyaçlarýna yardým etmek üzere Amir'i arkasýna bindire­cekti. Maðaradan çýktýlar ve düzlüðe indiler. Esma bir çan­ta dolusu yiyecek getirmiþti, fakat ip getirmeyi unutmuþ­tu Bu yüzden kuþaðýný çýkardý, ikiye yýrttý ve birini ba­basýnýn semerine çantayý baðlamakta kullandý, diðerini de kendine ayýrdý. Bu olaydan sonra ona «iki kuþaklý» adý ve­rildi.

Ebu Bekir (r.), Peygamber (s.a.v.)'e develerin en iyi­sine binmesi için verdiðinde, O: «Ben benim olmayan de­veyle gitmem» dedi. Ebu Bekir: «Fakat o senin, ey Allah'­ýn Rasulü» dedi. "Hayýr» dedi Peygamber (s.a.v.), «Onun için kaç para ödertin?» Ebu Bekir söyledi, Peygamber (s.a.v.) «Deveyi o fiyattan alýyorum» dedi. Peygamber (s.a.v.) daha önce birçok kez ondan hediye kabul ettiði halde, bu özel bir durum olduðu için Ebu Bekir (r.) he­diye etmekte ýsrar etmedi. Bu durum Rasulün hicretiydi, Al­lah rýzasý için yurdundan tüm baðlarýný koparmasýydý. Bu nedenle hicret, yani yaptýðý fedakârlýk, sadece kendinin ol­malý ve baþkalarýyla paylaþýlmamalýydý. Bu olayýn bir par­çasý olduðu için binek de kendinin olmalýydý. Hicret ettiði sýrada aldýðý devenin adý Kesva' idi ve o günden sonra en sevdiði devesi olarak kaldý.

Rehberleri onlan Mekke'den biraz doðuya, biraz güne­ye doðru götürdü, sonunda Kýzýl Deniz'e ulaþtýlar. Yesrib, Mekke'nin kuzeyindeydi, fakat sadece o noktadan kuzeye yönelebilirlerdi. Sahil yolu kuzey batýya gidiyordu. Birkaç gün bu yolu takip ettiler. îlk akþamlarýndan birinde, Nabi çölünde su ararken Rabiul-Evvel ay'ýnýn hilalini gördüler. Peygamber (s.a.v.) yem Ay'ý görünce: «Ey iyilik ve reh­berlik hilâli, imaným seni Yaratana'dýr»[1].

Bir sabah, karþý taraftan küçük bir kervanýn geldiðini görerek þaþýrdýlar ve korktular. Fakat onun, devesine yük­lediði elbise ve diðer ticari eþyalarla Suriye'den dönen, Ebu Bekir'in kuzeni Talha olduðunu görünce, þaþkýnlýklarý se­vince dönüþtü. Talha, gelirken Yesrib'e uðramýþtý, malla­rýný Mekke'de satar-satmaz hemen geri dönmeyi düþünü­yordu. Yesrib'de Peygamber (s.a.v.)'in geliþinin büyük bir merakla beklendiðini haber verdi ve veda etmeden önce onlara, zengin Kureyþlilere satmayý planladýðý beyaz Su­riye elbiseleri hediye etti.

Talha'yla karþýlaþtýktan kýsa bir süre sonra kuzeye doðru yöneldiler, sahilin biraz içinden ilerleyerek kuzey doðuya döndüler; artýk yönleri direkt olarak Yesrib'e dö­nüktü. Yolculuðun belli bir zamanýnda Peygamber vahiy geldi.-

«Hiç þüphesiz, sana Kuraný farz kýlan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir» (Kasas: 85).

Maðaradan ayrýlýþlarýnýn onikinci günü, þafakta Akik ovasýna vardýlar ve diðer taraftaki tepeye týrmandýlar. Te­penin en yüksek yerine ulaþmadan önce güneþ yükseldi ve sýcak artmaya baþladý. Diðer günlerde sýcaðýn en yüksek dereceye ulaþtýðý zamanlarda dinleniyor, yolculuk etmiyor­lardý. Fakat bu son tepeyi, durmadan aþmaya karar verdiler. Tepeye ulaþýp vadiyi gördüklerinde ise durmak istemediler. Peygamber (s.a.v.)'in rüyasýnda gördüðü «Ýki grup kara kaya yýðýný arasýndaki suyu bol yer» önlerinde uzanýyordu. Koyu yeþil hurma bahçeleri ve açýk yeþil bos­tanlar, bulunduklarý noktadan yürüyerek üç mil aþaðýda gözler önüne serilmiþti.    ,

Yeþilliðin en yakýn noktasý, hicret edenlerin ilk duraðý olan ve bazýlarýnýn hâlâ orada bulunduðu Küba idi. Pey­gamber Cs.a.v.) rehbere: «Bizi Kuba'daki Beni Amr'a gö­tür, þehre götürme» dedi. Vadinin en kalabalýk yerleþim merkezi bu adla (þehir) tanýnýrdý. O zamandan sonra bu þehir tüm Arabistan'da ve her yerde el-Medina, Medine olarak anýlmaya baþlandý.

Günlerce önce, Mekke'de Peygamber (s.a.v.)'in kaybol­duðu ve onu bulana verilecek ödülün haberi vahaya ulaþ­mýþtý. Kübalýlar, onun gelme vakti geciktiði için her gün bekliyorlardý. Bu yüzden her sabah, namazdan sonra Beni Amir'den birkaç adam, baþka kabilelerden adamlarla ve Mekke'den hicret eden fakat henüz Medine'ye girmemiþ olan muhacirlerden bir kýsmýyla yola çýkýyor ve onu arý­yorlardý. Tarlalarý, hurma bahçelerini geçip kayalýk böl­geye varýyorlar ve sýcak bastýrana dek yolu gözlüyorlar, daha sonra tekrar evlerine dönüyorlardý. O sabah da git­miþler, fakat dört yolcu kayalýklardan inmeye baþladýðýn­da geri dönmüþlerdi. Artýk gözler bekleyiþle o yöne bak­mýyordu; fakat Peygamber (s.a.v.) ve Ebu Bekir (r.)'in ye­ni, beyaz elbiseleri, arkadaki mavimsi kaya zemininde da­ha da belirginleþerek, güneþten parlýyordu. O sýrada evi­nin çatýsýnda olan bir yahudi onlarý gördü. Onlarýn kim olduðunu hemen anladý, çünkü Kuba'lý yahudiler, komþu­larýnýn neden her sabah þehrin dýþýna çýkýp birþeyler araþ­týrdýðým sormuþlar ve nedenini öðrenmiþlerdi. Bu yüzden yüksek sesle baðýrdý: «Kayle'nin oðullarý, o geldi, o geldi!» Çaðrýyý duyan çocuk, kadýn ve adamlar evlerinden fýrla­dýlar. Bir kez daha yeþillikten geçip kayalýða doðru gitti ler. Fakat fazla ilerlemelerine gerek yoktu. Çünkü o za­mana kadar yolcular ilk hurma bahçesinin yanma ulaþ- . O, her yönüyle coþku dolu bir öðlendi. Peygamber (silv.) onlara þöyle hitap etti* «Ey insanlar, birbirinizi ba nþla selamlayýn, açlarý doyurun; akrabalýk baðlarýna saygý gösterin, herkes uyurken namaz kýlýn. Böylece selam için­de Cennet'e gireceksiniz»[2]

Peygamber (s.a.v.)'tn daha önce Hamza (r.) ve Zeyd (r,)'i de misafir eden yaþlý bir Küba'iý olan Gülsüm'ün evin­de kalmasýna karar verildi. Gülsüm'ün kabilesi olan Beni Aznr, Evs'üî bir koluna mensubtu. Bu yüzden, iki Yesrib'li kabilenin de misafirperverliði paylaþmasý için Ebu Bekir, Medine'ye biraz daha yakýn olan Sunh köyündeki bir Haz-reçli de kaldý. Bir veya iki gün sonra AH (rJ, Mekke'den geldi ve Peygamber (s.a.v.)'in kaldýðý evde misafir oldu Emanet edilen mallan sahiplerine geri vermesi üç gününü almýþtý.

Peygamber (s.a.v.)'i selamlamaya pek çok kiþi geliyor­du. Bunlarýn arasýnda iyi niyetten deðil meraktan geler Medine'li yahudüer de vardý. Fakat üçüncü veya ikinci ak­þam, görünüþü diðerlerinden, farklý olan ve ne araba ne de yahudiye benzemeyen bir adam geldi. Adý Selman olan bu adam, Ýsfahan'a yakýn Ceyy köyünden, Iran'h ateþe ta­pan bir ailenin çocuðuydu, fakat çok gençken hýristiyan ol­muþ ve Suriye'ye gitmiþti. Orada bir aziz rahibe baðlan­mýþtý: bu rahip ölüm döþeðinde ona kendisi gibi yaþlý fa­kat çok iyi bir adam olan Musul rahibine gitmesini söyle­miþti. Selman Irak'ýn kuzeyine doðru yola koyulmuþtu. Bu onun için bir dizi yaþlý hýristiyan rahibe baðlanmanýn baþ­langýcýný oluþturuyordu. Bu rahiplerin sonuncusu, yine ölüm döþeðinde ona bir peygamberin gelmek üzere oldu-ðuûü söylemiþti; -O, Ýbrahim'in dini ile gönderilecek ve Arabistan'da ortaya çýkacak, kendi yurdundan hicret edip iki kaya yýðýný arasýndaki hurma aðaçlarýyla dolu ülkeye gidecek. Onun belirtileri þunlardýr: Hediye kabul edece!; fakat sadaka olarak verileni almayacak; ve iki kürek ke­miði   arasýnda Peygamberlik   mührü   olacaktýr».   Selman. peygamber (s.a.v.) 'in memleketine gitmeye karar vermiþ ve Kalk kabilesinden tüccarlara, kendisini Arabistan'a götür­meleri için ödemede bulunmuþtu. Fakat Kýzýl Deniz'in ku­zeyindeki Akabe Körfezi'nin yakýnýnda yer alan Vadi'I-Ku-ra'ya geldiklerinde tüccarlar onu bir yahudiye köle ola­rak satmýþlardý. O, Vadi'l-Kura'daki hurma aðaçlarýný gö­rünce beklediði yerin burasý olduðunu zannetmiþti, fakat yine de þüphe içindeydi. Kýsa bir süre sonra yahudi onu, Medine'deki Beni Kurayza kabilesinden olan kuzenine sat­mýþtý. Selman, Medine'yi görür görmez, Peygamber (s.a.v.) '-in hicret edeceði yerin burasý olduðunu anlamýþtý.

Selman'm yeni sahibinin Küba'da da bir kuzeni vardý; ve Peygamber (s.a.v.)'in vardýðý haberini bu yahudi Me­dine'ye getirmiþti. Yahudi kuzenini bir hurma aðacýnýn al­týnda oturur buldu, aðacýn üstünde çalýþan Selman ada­mýn þöyle dediðini duydv : «Allah Kayle oðullarýnýn be­lâsýný versin! Onlar þimcýi de Küba'da Mekke'den gelen bir adamýn etrafýnda toplandýlar. Onun bir Peygamber ol­duðuna inanýyorlar». Bu son sözler, Selman'ýn ümitlerinin gerçekleþtiðini gösteriyordu. Selman o kadar heyecanlan­mýþtý ki bütün vücudu titriyordu. Aðaçtan düþeceðinden korktu ve aþaðý indi; yahudiye peygamberle ilgili sorular sormaya baþladý. Fakat sahibi ona kýzdý ve aðaca çýkýp ça­lýþmasýný emretti. Selman o akþam yanma biriktirdiði bir parça yiyeceði alarak kaçtý ve Küba'ya gitti. Peygamber (s,a.v.) eski ve yeni sahabeleriyle oturuyordu. Selman, onun Peygamber (s.a.v.) olduðundan emindi, fakat bununla bir­likte yaklaþtý ve elindeki yiyeceði bir sadaka olarak ver­diðini söyleyerek onlara uzattý. Peygamber (s.a.v.) arka­daþlarýna yemelerim söyledi, fakat kendisi yemedi. Selman bir gün Peygamberlik mührünü görmeyi ümit ediyordu, fakat þimdilik Peygamber (s.a.v.) 'i görmek ve söyledikleri­ni duymak yeterliydi. Medine'ye sevinç ve þükür içinde döndü.

 



--------------------------------------------------------------------------------

[1] A. H. V, 320. 174

 

[2] I. S. I/l, 159.


 


radyobeyan