Nurdan Damlalar
Pages: 1
Risale i Nur un metod ve gayesi By: sumeyye Date: 17 Ekim 2010, 15:49:32
RÝSALE-Ý NUR'UN METOD VE GAYESÝ


BÝRÝNCÝ BÖLÜM

Risale-i Nur'un meslek ve meþrebi

Bir fikir hareketi ya da bir düþünce sistemi incelenirken, evvelâ incelemeye esas olabilecek bazý temel kriterler ortaya koymak ve bu kriterler çerçevesinde sistemi birtakým ciddi süzgeçlerden geçirmek ve mihenge vurmak gerekir. Çünkü tahkik mesleði bunu emreder, hakikat bunu ister. Böylece o aksiyon, o düþünce sisteminin gerçek deðeri, mahiyeti ve önem derecesi ortaya konulmuþ olur. Risale-i Nur Külliyatýnýn müellifi Bediüzzaman Said Nursî Münazarat isimli eserinde, "Hiçbir müfsit ben müfsidim demez. Dâimâ sûret-i haktan görünür. Yahut bâtýlý hak görür. Evet, kimse demez, ayraným ekþidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayýnýz. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediðim için hüsn-ü zan edip tamamýný kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediðim halde ifsat ediyorum. Öyle ise, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. Ýþte söylediðim sözler hayalin elinde kalsýn, mihenge vurunuz. Eðer altýn çýktý ise kalbde saklayýnýz. Bakýr çýktý ise, çok gýybeti üstüne ve bedduâyý arkasýna takýnýz, bana reddediniz, gönderiniz" demektedir.1

Biz de bu gerçekler ýþýðýnda "mihenk taþý" niteliðinde bazý sualler belirledik. Kanaatimizce, fikir hareketleri, düþünce sistemleri aþaðýda sýralayacaðýmýz sualler ile ciddi bir biçimde test edilmelidir. Böylece, sistemin temel çizgisi, kökeni, derinliði, mizaç, hedef ve mahiyeti--belli ölçüler içerisinde--anlaþýlmýþ olur.

Sistemlerin test edilmesinde belirlediðimiz sualleri þöyle sýralayabiliriz:

1. Test edilecek fikir hareketi ve düþünce sistemi fýtrat kanunlarýna uygun mudur?

2. Menbaý (kaynaðý), me'hazi, kökeni nedir? Arzî midir, semâvî midir? Nerelerden ve kimlerden beslenir, güç alýr?

3. Ýnsanýn iç iklimine yaptýðý etki nedir? Bu etki, sathî (yüzeysel) ve þeklî midir, yoksa hayattar, dinamik ve derûnî midir?

4. Ýçtimaî bünyenin tesis ve tekmiline kuvvet verebilecek "temel deðerleri" nelerdir? Sosyal yapý ve beþerî iliþkiler açýsýndan belirlediði "esaslar," "hedefler" var mýdýr? Ýçtimaî hayatta istikamet, müsbet hareket, sükûn ve huzuru mu esas alýr, yoksa gayesi kin, kan ve intikam mýdýr?

5. Eðitici, öðretici, ufuk açýcý ve yol gösterici midir; yoksa, slogan üretici, uyutucu, avutucu, his ve hevayý tahrik edici midir?

6. Tek yönlü, tek hayatlý, sýrf dünya boyutlu mudur? Yoksa, madde ile mânâyý mezceden, dünya ile ukbayý ahireti birlikte kucaklayabilen bir mizaçta mýdýr?

7. Dahili ve haricî, menfî ve yýkýcý cereyanlarýn etkisinde midir? Onlarýn yörüngesine girip, onlara âlet ve tâbi olabilir mi?

Tebliðimizin ilk bölümünde bu suallerle ilgili bazý deðerlendirmeler yapýlacak ve Risale-i Nur'un meslek ve meþrebi yukarýda sýraladýðýmýz sualler çerçevesinde özet bir biçimde açýklanacaktýr. Tebliðimizin ikinci ve üçüncü bölümlerinde "Risale-i Nur'un metod ve gayesi" genel hatlarýyla ve sistematik bir yaklaþýmla, suallere cevap olabilecek bir nitelikte beyan edilecektir.

***

Birinci sual:
Risale-i Nur fýtrat kanunlarýna uygun mudur?

Bu suale cevap vermeden önce fýtrat kanunlarý hakkýnda kýsaca açýklamalarda bulunalým:

Fýtraf kanunlarý: Cenab-ý Allah'ýn, "âdetullah," "sünnetullah" diye tabir ettiðimiz kâinatta vaz ettiði ve âlemde câri olan kanunlarý ile insanýn mahiyetine dercettiði kanunlarýnýn hey'et-i mecmuasýdýr. Bu kanunlarýn bir kýsmi, kâinatta cârý olan kanunlardýr ki, bu kanunlarý bugünkü tatbîkî ilimler keþfetmektedirler. Meselâ, yerçekimi kanunu, suyun kaldýrma kanunu gibi... Diðer kýsmý, insanýn hilkatine dercedilmiþ kanunlardýr. Ýnsan fýtratýna nakþedilmiþ kanunlardan bazýlarýný önemine binaen zikredelim:

 * "Beþer dinsiz yaþayamaz."

 * "Ýnsan fýtratýnda mülkiyet esastýr."

 * "Ýnsan acz ve zaaf üzere yaratýlmýþtýr. Þefkate muhtaçtýr."

 * "Ýnsan ihsanýn kölesidir."

 * "Ýnsan tahakküm ve terörden hoþlanmaz."

 * "Ýnsan sadece maddî ve süflî bir varlýk deðildir. Midesi rýzka muhtaç olduðu gibi, kalb ve ruhu da mânevî rýzýklara muhtaçtýr."

 * "Ýnsan ebed için halk olunmuþtur. Ýnsan fýtratý ebediyeti arar, bekayý ister."

 * "Ýnsan sevdiðini anar, sevdiðini zikreder."

 *Ýltica, istiðfar, istimdat, dua ve talep fýtratýn vazgeçilmez lâzýmlarýndandýr."

 * "Fýtrat; insaniyete lâyýk itibar ister."

Kâinata vaz edilmiþ, fýtrata nakþedilmiþ bu kanunlar kâinattan koparýlýp atýlamaz, fýtrattan sökülüp çýkarýlamaz. Ýnsaniyet bu kanunlar arasýndaki iliþkiyi kavradýðý, dengeyi tesis ettiði zaman kemalini bulur. Ancak, fýtrata nakþedilen bu esaslarý keþfetmek, kanunlar arasýndaki dakik dengeyi kavramak, fýtrattaki bu muvazeneyi þ: tefsir etmek ve hayatýn bütün tabakalarýna, beþerin bütün iliþkilerine hikmet ve adaletle tam yansýtabilmek beþerin takatýnýn fevkindedir. Bu sebeple beþer, bu esaslarý ders verecek, bu hakikatleri talim ettirecek bir muallime, bir mürebbiye, bir müfessire muhtaçtýr. Bu muallim ve müfessir ise Kur'ân-ý Kerimdir, Furkan-ý Hakimdir. Bu hakikat Risale-i Nurda þöyle dile getirilir:

"Evet, Kur'ân-ý Hakim, þu Kur'ân-ý azîm-i kâinatýn en âli bir müfessiridir ve en belið bir tercümanýdýr. Evet, o Furkandýr ki, þu kâinatýn sahifelerinde ve zamanýn yapraklarýnda kalem-i kudretle yazýlan âyât-ý tekviniyeyi cin ve inse ders verir."2

Bediüzzaman'a göre, þu muhteþem; muazzam ve mükemmel olan kâinat bir kitab-ý ekberdir. Kur'ân-ý Hakim ise, "kâinat kitabýnin kýraatýdýr ve nizâmâtýnýn tilâvetidir ve Nakkaþ-ý Ezelisinin þuûnâtýný okuyor ve fiillerini yazýyor."3 Bediüzzaman'daki bu tespitler bizi þu neticeye ulaþtýrmaktadýr: Fýtrat kanunlarýný anlayabilmek için Kur'ân-ý Kerimi mütalâa etmek þarttýr.

Risale-i Nur Külliyatýný okuduðumuz zaman þu realite ile yüz yüze geliriz: Risale-i Nur'un yüklendiði görev, kâinatta ve insan fýtratýnda câri olan fýtrat kanunlarýný açýklamaktýr. Risale-i Nur, Kur'ân-ý Kerim'in hakiki ve mânevî bir tefsiri olduðu için onun maksadý; kâinat kitabýný okumak, fýtratýn gayesini, hilkatin neticesini beyan etmektir. Çünkü, Cenab-ý Hak kâinatý insan için, insaný da marifet ve muhabbeti için halk etmiþtir. Bu hakikatlarý Bediüzzaman'dan dinleyelim:

"Katiyyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fýtratýn en yüce neticesi iman-ý billahtýr. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beþeriyetin en büyük makamý, iman-ý billah içindeki marifetullahtýr. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlý nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtýr. Ve ruh-u beþer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Evet, bütün hakiki saadet ve hâlis sürur ve þirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadýr: Onlar onsuz olamaz. Cenab-ý Hakký tanýyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara ya bilkuvve veya bilfiil mazhardýr. Onu hakiki tanýmayan, sevmeyen, nihayetsiz þekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten mübtelâ olur. Evet, þu periþan dünyada, âvare nev-i beþer içinde, semeresiz bir hayatta; sahipsiz, hâmisiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanýn sultaný da olsa kaç para eder?"4

Ýþte Risale-i Nur'larýn ilk ve en birinci gayesi, fýtratýn en yüce neticesini anlatmak; yani Allah'ý bildirmek, onun muhabbet ve marifetini kalb ve ruhlara nakþetmektir. Altý bin küsur sayfalýk Risale-i Nur Külliyatý'nýn mihveri budur. Hep bu mânâ etrafýnda döner, durur. Onu anlatýr, ondan bahseder. Kalb ve gönülleri bu mânâ için tutuþturur, yakar. Fýtratý aþk ile yoðrulmuþ gibi sermest-i cami-i aþk olan Mevlânâ Câmi bu hakikati þöyle vecizleþtirir

 * Yeki hah: Yani yalnýz biri iste, baþkalarý istenmeye deðmiyor.
  * Yeki han: Biri çaðýr, baþkalarý imdada gelmiyor.
  * Yeki cuy: Biri talep et, baþkalarý lâyýk deðiller.
  * Yeki bin: Biri gör, baþkalar her vakit görünmüyorlar.
  * Yeki dan: Biri bil, marifetine yardým etmeyen baþka bilmekler faidesizdir.
  * Yeki guy: Biri söyle, Ona ait olmayan sözler, mâlâyani sayýlabilir.
5

Bediüzzaman içtimai hâdiselerdeki baþarýnýn sýrrýný da fýtrat kanunlarý ile açýklamaktadýr. Ona göre, beþerin içtimai hayatýnda bir çýðýr açan fýtrat kanunlarýna uygun hareket etmezse, hayýrlý iþlerde ve terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi þer ve tahrip hesabýna geçer.6 Ýçtimai çarklar altýnda kalýr, ezilir. Fýtrata muhalefet edene fýtrat muvafakat vermeyecektir.7 Bunun tarih sahnesinde yaþanan en canlý örneði komünizmdir. Çünkü komünizm fýtrata muhalefet ettiði için yýkýlmýþtýr. Fýtrata muhalefet eden bütün sistemler er geç yýkýlacak, param parça olacaktýr.

Bediüzzaman, Ýslâmiyet ile fýtrat kanunlarý arasýndaki iliþkiyi þu cümleler ile dile getirmektedir:

"Evet, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmýn getirdiði þeriatýn hakaiki, fýtratýn kanunlarýndaki muvazaneyi muhafaza etmiþtir. Ýçtimaiyatýn rabýtalarýna lâzým gelen münasebetleri ihlâl etmemiþtir. Zaman uzadýkça, aralarýnda ittisal (baðlýlýk) peyda olmuþtur. Bundan anlaþýlýr ki; Ýslâmiyet, nev'-i beþer için fýtrî bir dindir ve içtimaiyatý tezelzülden (sarsýntýdan) vikaye eden (koruyan) yegâne bir âmildir."8

Ýkinci sual:

Risale-i Nur'un menbaý, me'hazi nedir? Arzî midir, semâvî midir? Nerelerden ve kimlerden beslenir?

Risale-i Nur'un me'hazi, menbaý Kur'ân-ý Azimüþþandýr. Rehberi Peygamber-i Zîþan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdýr. Çizgisi, ehl-i sünnet ve'l-cemaatin cadde-i kübrasýdýr. Cemiyeti ayakta tutan, insanlarý birbirleriyle pekiþtiren kuvvetler içerisinde hiçbir kuvvet din kuvveti kadar müessir olamaz ve dinî kuvvetin yerini tutamaz. Vicdanýn tâ derinliklerine kadar inmek, kalp ve ruhlarý hakikatlere raptetmek, hissiyat-ý insaniyeti aþk ve þevk ile uyandýrmak için me'hazin kudsî olmasý lâzým ve elzemdir. Kuvvetler kutsileþmedikçe ve kudsiyet umumiyet ve külliyet kesbetmedikçe, tesir cýlýz ve sönük kalýr. Me'haz kudsî olursa, tesir köklü, derin, küllî ve dâimî olur. Bu hakikati Bediüzzaman þu cümleler ile ifade eder:

"Me'hazin kutsiyeti çok bürhanlar kuvvetinde te'sirat gösteriyor; onun ile ahkâmý umuma kabul ettiriyor.9

Ýþte Risale-i Nur, Kur'ân'ýn kutsiyetinden telemmü eder, o kutsiyeti terennüm eder. Bediüzzaman þöyle der

"Elde Kur'ân Bibi bir mucize-i bâki varken, baþka bürhan aramak aklýma zâit görünür.

"Elde Kur'ân gibi bir bürhan-ý hakikat varken münkirleri ilzam için gönlüme sýklet mi gelir?"10

Üçüncü sual:

Risale-i Nur'un insanýn iç ikliminde yaptýðý etki nedir? Bu etki sathî ve þeklî midir, yoksa hayattar, dinamik ve derunî midir?

Risale-i Nur insanýn iç mimarîsini esas alýr, onun nakþýna yönelir. Etkisi derin, hayattar ve köklüdür, ruhu þekillendirir, düþünce ufkunu açar, akýl ve kalbin imtizacýný saðlar. Onun etkisi, insaný en büyük ve en mükemme1 bir deðiþime hatýrlamaktýr. Risale-i Nur, insanýn iç iklimine rýza-i Ýlâhî, ihlâs, hasbîlik, saffet ve samimiyet gibi hissiyatlarý yerleþtirir. Batý dünyasý, Garb medeniyeti bu hisleri bilmez, bu kavramlarý tanýmaz. Çünkü bunlar imânî, amelî, vicdânî ve hâlîdir. Kavlî ve lisanî deðil. Bunlar para ve maddenin içinde aranmaz, þan ve debdebenin içinde bulunmaz.

Risale-i Nur'un etkisi, hayat ve ameldedir. Davranýþlarda görünür, simada okunur. Bu münasebetle bir hatýramý aktarmak istiyorum:

Yýllar önce mektep ve medrese görmemiþ köylü bir zatla tanýþmýþtým. Ara sýra yanýma uðrar, hal hatýrýmý sorardý. Bir gün bir sohbet esnasýnda elindeki Risale-i Nur'larý göstererek, "Bu kitaplarda acîp bir iksir, müthiþ bir tesir var" dedi.

"Nereden biliyorsun? Okuyup tetkik ettin mi?" diye sordum.

Bana, "Benim doðru dürüst okur yazarlýðým yok. Fazla okumuþ da deðilim. Fakat müþahede ettiðim ve izlediðim kadarýyla bende þu kanaat oluþtu: Bir gencin cebine bu risalelerden bir tanesini koy, bir hafta sonra gel bak þekli deðiþmiþ, hali deðiþmiþ, simasý deðiþmiþ..." dedi.

Dördüncü sual:

Risale-i Nur un içtimaî bünyenin tesis ve tekmiline kuvvet verebilecek temel deðerleri nelerdir? Sosyal yapý ve beþerî iliþkiler açýsýndan belirlediði esaslarý, hedefleri var mýdýr? Ýçtimaî hayatta istikamet, müsbet hareket, sükûn ve huzuru mu esas alýr, yoksa gayesi kin, kan ve intikam mýdýr?

Risale-i Nur, içtimaî bünyenin sýhhat ve istikametine fevkalâde önem verir. Ýçtimai sükûn ve istirahat-ý umumiyenin tesisine çalýþýr. Yýkýcý; daðýtýcý, parlayýcý ve parçalayýcý hareketlere aslâ itibar etmez. Müsbet hareketi bir vazife olarak görür, bir þiâr bilir. Menfî hareketlere müsaade etmez. Cemiyet bünyesinde muhabbet ve kardeþliði pekiþtirir. Ýttihat, imtizaç ve ittifakýn lüzumunu ortaya koyar. Dinimizdeki kardeþlik ruhunu söndüren Müslümanlar arasýndaki muhabbeti, samimiyeti parçalayan hareketleri; yani kabilecilik, aþiretçilik, kavmiyetçilik, unsuriyetçilik menfii milliyetçilik gibi his ve fikirleri katiyyetle red ve tard eder.

Risale-i Nur, içtimaî bünyede istinat noktasý olarak hakký kabul eder. Hakkýn hatýrýnýn âli kýlýndýðý bir cemiyette zorba mecal bulamaz, kaba kuvvet tahakküm edemez. Hakkýn adaletle daðýtýldýðý, hakikatin incitilmediði bir cemiyette ittifak hayat bulur.

Risale-i Nur'un içtimaî bünyedeki hedef ve gayesi, rýza-i Ýlâhî ve fazilettir. Fazilet yerine madde ve menfaatin, alkýþ ve gösteriþin sergilendiði bir cemiyette bütün iliþkiler dalkavukluk ve riyakârlýk esaslarý üzerine kurulur, hakikî muhabbet ve tesanüt tesis edilemez.

Risale-i Nur'u, içtimaî hayatta teavün (yardýmlaþma} düsturunu esas kabul eder. Fakirin, âcizin, garibin, muhtaç ve kimsesizin, yetim ve sahipsizin imdadýna koþar. Boðuþmaya, çarpýþmaya, kin ve kana müsaade etmez. Ýçtimaî hastalýklarý bilim ve þefkatle tedaviye çalýþýr.

Beþinci Sual:

Risale-i Nur eðitici, öðretici, ufuk açýcý ve yol gösterici midir; yoksa slogan üretici, avutucu, his ve hevayý tahrik edici midir?

Risale-i Nur'un mesleði okuma mihveri üzerine kurulmuþtur. Amacý, muhataplarýný hakikat ve marifet ile eðitmek, okutarak onlara þahsiyet kazandýrmaktýr. Risale-i Nur'un mütalâasý lezizdir. Metodu ikna edicidir. Meseleleri mantýk ve muhakeme esaslarýyla ele alýr, delil ve bürhanlarýyla yoðurur. Aklýn istifadesi yanýnda kalb, ruh, sýr gibi diðer latifelerin de hissesini verir; keyfiyeti yüksek, ufku geniþ, hamiyeti büyük dâvâ ve ideal elemanlarý yetiþtirmeyi gaye edinir.

Risale-i Nur'un eðitim ile ilgili þu açýklayacaðýmýz metodu kanaatimizce eðitim müesseselerini ve pedagoglar tarafýndan incelenmelidir. Bediüzzaman, "Bâtýlý tasvir, sâfi zihinleri idlâl eder (dalâlete götürür)" demektedir. Bu sebeple Risale-i Nur'un eðitim tarzý, bâtýlý anlatmadan müsbeti vermek, yara açmadan tedavi etmektir. Çünkü fena þeylerle meþgul olmak kalb ve ruhta menfî iz býrakýr, saf zihinleri bulandýrabilir. Risale-i Nur sloganlar ve menfi fikirler yerine, kalb ve gönüllere nuru yerleþtirerek zulmeti izale ediyor; iyiyi öðreterek fenayý fark ve tefrik ettiriyor; hakikati ders vermekle bâtýldan kurtarýyor.11

Altýncý sual:

Risale-i Nur tek yönlü, tek hayatlý, sýrf dünya boyutlu mudur? Yoksa madde ile mânâyý mezceden dünya ile ukbayý (âhireti) birlikte kucaklayan bir mizaçta mýdýr?

Günümüzde ve tarih boyunca Batý orijinli düþünce sistemleri, insan realitesini genellikle madde aðýrlýklý ve tek boyutlu olarak ele almýþ olduklarýndan insanýn mahiyet ve derinliklerine, melekûtî inceliklerine ulaþamamýþlardýr. Neticede tek kanatlý kalmýþ, dengeyi tesis edememiþlerdir. Halbuki Risale-i Nur, gerçek saadet ve hayat kaynaðý olan Ýslâmiyet'in esaslarýný terennüm ettiði için insanýn dünyevî, içtimaî görev ve sorumluluklarý yanýnda âhiret sorumluluðunu, kulluk görevlerini de fevkalâde hassasiyet ve ciddiyetle nazara verir.

"Elbette en bahtiyar odur ki; dünya için âhireti unutmasýn; âhiretini dünyaya feda etmesin; hayat-ý ebediyesini hayat-ý dünyeviye için bozmasýn; mâlâyani þeylerle ömrünü telef etmesin."12 der.

Yedinci sual:

Risale-i Nur dahilî ve haricî, menfi ve yýkýcý cereyanlarýn etkisinde midir? Onlarýn yörüngesine girip, onlara âlet ve tâbi olabilir mi?

Bediüzzaman Said Nursî, hak ve hakikat, din ve adalet hesabýna olmayan, belki inat, asabiyet-i milliye ve menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan, dünyada emsali görülmeyen bir zulüm hesabýna çalýþ an cereyanlara, deðil taraftar olmak; hattâ, merakla o cereyanlarý takip etmenin, onlarýn yalan ve aldatýcý propagandalarýný dinlemenin ve zulümlerine bakmanýn caiz olmadýðýný ifade etmektedir. Çünkü, zulme rýza zulümdür; taraftar olsa zalim olur. Meyletse-"Velâ terkenû ilellezîne zalemû fetemessekümünnar âyetine mazhar olur"13 demektedir.

Bediüzzaman'ýn bu konudaki þu tespitleri fevkalâde dikkat çekicidir:

"Ýþte böyle hiçbir kanun-u adalete ve insaniyete ve hiçbir düstur-u hakikate ve hukuka muvafýk gelmeyen boðuþ malardan, elbette âlem-i Ýslâm ve Kur'ân teberrî eder. Yardýmcýlýklarýna, tenezzül edip tezellül etmez. Çünkü onlarda öyle dehþetli bir firavunluk, bir hodgâmlýk hükmediyor, deðil Kur'ân'a, Ýslâm'a yardým; belki kendine tâbi ve âlet etmekle elini uzatýr. Öyle zalimlerin kýlýçlarýna dayanmak, hakkaniyet-i Kur'âniye elbette tenezzül etmez Ve milyonlarla masumlarýn kanýyla yoðrulmuþ bir kuvvet yerine, Hâlik-ý Kâinatýn kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur'ân'a farz ve vaciptir."14

Bu zamanda ehl-i gaflet, dalalet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmaslarý þiþeye bilerek tercih eden gafil insanlarýn nazarýnda bu kudsî hizmet-i imaniyeyi hiçbir cereyana tâbi ve âlet etmemek, bu Kur'ân hizmetini umumun nazarýnda tenzil etmemek için âfâkî, hâricî meselelerle meþgul olmadýðýný söyleyen Bediüzzaman, bunun sebebini soranlara karþý þöyle demektedir:

"Tâ ki, kudsî hizmetimize zarar gelmesin. Bunun sebebi þudur ki: Ýman hizmeti, iman hakaikî,bu kâinatta herþeyin fevkindedir, hiçbir þeye tabi ve âlet olamaz"15

"Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtýrlar ki, kâinatta hiçbir þeye âlet ve tâbi ve basamak olamaz ve hiç bir garaz ve maksat onu kirletemez ve hiç bir þüphe ve felsefe onu maðlûp edemez bir tarzda iman hakikatlerini ders versin. Umum ehl-i imanýn, bin seneden beri teraküm etmiþ dalâletlerin hücumuna karþý imanlarý muhafaza edilsin.

"Ýþte bu nokta içindir ki, dâhilî ve hâricî yardýmcýlara ve ehemmiyetli kuvvetlerine, Risale-i Nur ehemmiyet vermiyor, onlarý arayýp tâbi olmuyor. Tâ avâm-ý ehl-i imanýn nazarýnda, hayat-ý dünyeviyenin bazý gayelerine basamak olmasýn ve doðrudan doðruya hayat-ý bakiyeden baþka hiçbir þeye âlet olmadýðýndan, fevkalâde kuvveti ve hakikati, hücum eden þüpheleri ve tereddütler izale eylesin."16

ÝKÝNCÝ BÖLÜM


Çalýþmamýzýn bu ikinci ve müteakip üçüncü bölümünde Risale-i Nur'un metot ve gayesi üzerinde durulmuþtur. Risale-i Nur'un metot ve gayesi incelenirken, konuyu sistematik bir bütünlük içerisinde ele almak, tahlile esas olabilecek bir tasnif ile bir çerçeve çizmek ve bu çerçeve içerisinde, fazla ayrýntýya girmeden ana baþlýklar altýnda açýklamalarda bulunmak gerekir.

Risale-i Nur'un mesleði, tarz ve üslûbuna iki açýdan bakýlabilir.

Birincisi: Risale-i Nur mesleðinin esaslarý nelerdir. Diðer bir tabirle, Risale-i Nur'un mesleði hangi esaslar üzerine oturtulmuþtur?

Ýkincisi: Risale-i Nur hizmetinin icrasýndaki metotlarý nelerdir?

Bu iki bakýþ açýsýndan Risale-i Nur Külliyatý ve hizmet tarzý hakkýndaki tespitlerimizi özet bir biçimde sunacaðýz. Bu ikinci bölümde Risale-i Nur mesleðinin esaslarý açýklanacak, üçüncü bölümde ise Risale-i Nur hizmetinin icrasýndaki metotlar üzerinde durulacaktýr.

I. RÝSALE-Ý NUR MESLEÐÝNÝN ESASLARI:

1. Risale-i Nurun mesleði, hizmet-i iman, dâvâ-yý Kur'ân'dýr.

Risale-i Nur mesleðinin esasý; imana, Kur'ân'a hizmettir. Yaratýlýþýn gayesi Allah'a imandýr. En büyük dâvâ, bâki olan âlemi kazanmaktýr. Cihan savaþlarýndan ve zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsýndan daha ehemmiyetli dâvâ budur. Bâki ve ebedî bir âlemi kaybetmek veya kazanmak dâvâsý her Müslüman'ýn baþýna açýlmýþtýr. Ýman vesikasý saðlam elde edilmezse, bu dâvâ kaybedilecektir. Ýþte Bediüzzaman'ýn dâvâsýnýn özü, özeti budur. Bu sebeple beþeri küfür bataklýðýndan, fýsk ve dalâlet çukurlarýndan kurtarýp, iman dairesine celb etmek, bu mânâ için çalýþmak, didinmek, yanmak ve tutuþmak, onun dâvâsýnýn mihverini oluþturmaktadýr. Ýnsan sadece bir "yýðýn", bir "ceset" deðildir. Ýnsanýn hayat felsefesi yalnýz cesede hizmet etmek için deðildir. Cesedi beslemek için kalp, dil, akýl, dimað koparýlýp o cesede yedirilmez. Onlar imha edilmez. Onlar da idare ister.

"Ve madem kabir kapýsý kapanmýyor ve madem kabrin öbür tarafýndaki endiþe-i istikbal her ferdin en mühim mes'elesidir. Elbette milletin itaat ve hürmetine istinat eden vazifeler, yalnýz milletin hayat-ý dünyeviyesine ait içtimaî ve siyasî ve askerî vazifelere münhasýr deðildir. Evet, yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife olduðu gibi, ebed tarafýna giden yolculara da hem vesika, hem o zulümatlý yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, hiçbir vazife o vazife kadar ehemmiyetli deðildir."17

Bu vazife, saadet-i ebediyenin anahtarý olan imandýr. Ve imanýn ders ve takviyesidir.

Sefih medeniyet beþer ruhunda kapatýlmasý müþkil gedikler açmýþtýr: Küfrün, ahlâksýzlýðýn ezici, boðucu ve bunaltýcý etkisinden çözülen, hýrpalanan, parçalanan insanlara kim el atacaktýr? Bunlara kim hâmi olacak, kim yol gösterecektir? Bediüzzaman'ýn ýzdýrabý budur. Bu ýzdýrabýný þu cümleler ile dile getirmektedir:

"Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsýlan Garb cemiyeti içinde doðan bir hastalýk, bir veba, bir tâun felaketi gittikçe yeryüzüne daðýlýyor. Bu müthiþ sâri illete karþý Ýslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karþý koyacak? Garbýn çürümüþ, kokmuþ, tefessüh etmiþ bâtýl formülleriyle mi? Büyük kafalarý gaflet içinde görüyorum. Ýman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnýz iman üzerine mesaimi teksif etmiþ bulunuyorum. Ben, cemiyetin iç hayatýný, mânevî varlýðýný, vicdan ve imanýný terennüm ediyorum. Yalnýz Kur'ân'ýn tesis ettiði Tevhid ve iman esasý üzerinde iþliyorum ki, Ýslâm cemiyetinin ana direði budur. Bu sarsýldýðý gün, cemiyet yoktur."18

2. Risale-i Nur'un mesleðinin esasý ihlâstýr


Risale-i Nur'un yolu ihlâs yoludur. Necat ve kurtuluþ ancak ihlâs iledir. Kur'ân'a hizmetteki muvaffakiyetin, kabul ve makbuliyetin mânevî þifresi ihlâstýr. Amelde Allah'ýn rýzasý esas alýnmalýdýr. Bediüzzaman, Risale-i Nur'un en büyük kuvvetinin ihlâs olduðunu ifade etmektedir. Bu maksatla bir risale telif etmiþtir. Bu risalenin baþýna "En az 15 günde bir defa okunmalý" kaydýný koymasý onun ihlâsa ne derece önem verdiðini göstermektedir.

Kur'ân hizmetini yürüten hakikat kahramanlarýnýn riya, gösteriþ, kýskançlýk, hýrs ve tama gibi pes hislerden sýyrýlabilmelerinin yolunun ancak ihlâstan geçtiðini beyan etmiþtir. Hubb-u cah, nazarý .kendine celb etmek ruhî bir marazdýr. Risale-i Nur'un mesleðinde yalnýz ve yalnýz Cenab-ý Hakkýn rýzasýný esas yapmak gerekir.

Risale-i Nur bu derece muvaffak olmuþsa ve oluyorsa, herhalde bunun sýrrý ihlâsta aranmalýdýr.

3. Risale-i Nur'un mesleðinin esasý uhuvvettir

Risale-i Nur'daki iliþki, hasbî, samimî, hakikî kardeþlik iliþkisidir. þeyh ile mürid, peder ile evlat arasýndaki iliþki deðildir. Nur talebeleri Kur'ân dersinde kardeþ ve arkadaþtýrlar. Birbirlerinin muîn ve müzahiridirler. Bu düstur Risale-i Nur'da "fenâ fi'l-ihvan" tabiriyle ifade edilmiþtir. Yani, birbirinde fani olmak, kardeþinin meziyet ve hissiyatýyla fikren yaþamaktýr. Eksiðini göre ta mamlamak, yýrtýðýný görse dikmek, fenalýðýný görse ona acýmak, tahakkümle deðil, lütuf ile ýslahýna çalýþmaktýr.

Ýman, muhabbeti; Ýslâmiyet, uhuvveti iktiza etmektedir. Mü'minler arasýnda birlik, ittifak ve imtizaç rabýtalarýný tesis eden baðlar Esmâ-i Ýlâhiyye sayýsýncadýr. Bu iliþkiyi Bediüzzaman þöyle açýklamaktadýr:

"Her ikinizin Halikýnýz bir, Malikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzýkýnýz bir... bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kýbleniz bir... bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir... ona kadar bir bir."19

Bütün bu rabýtalar, kâinatý ve küreleri birbirine baðlayacak mânevî zincirlerdir. Bu iliþîkiler maddî, þeklî, sathî, siyasî iliþkiler deðildir. Bu iliþkiler kaynaðýný Kur'ân'dan alan, hamiyet-i diniyenin kudsî heyecaný ile coþan, dâvâ ruhu içinde bütünleþen ve kenetlenen iliþkilerdir.

4. Risale-i Nur un mesleði acz, fakr, þefkat ve tefekkürdür

Risale-i Nur'un mesleði bu dört esas üzerine kurulmuþtur. Bediüzzaman'ýn Kur'ân dan çýkartmýþ olduðu bu yol Allah'a vâsýl olacak en keskin, en selâmetli ve en kýsa bir yol olarak nitelendirilmiþtir. Mü'min, Allah'a karþý acz ve fakrýný, naks ve kusurunu idrak ettiði nisbette terakki edecektir. Böylece acz onu ibadet yolu ile mahbubiyete, fakr yolu ile de Rahim ismine ulaþtýracaktýr. Bu yolda mü'min fýtratýndaki acz ve fakr madenini iþlete iþlete tecellî-i samedaniyete bir ayna olacaktýr.

Risale-i Nur'un mesleðinin dörtte biri þefkattýr. Kur'ân nâmýna ve âhiret hesabýna mânen yýkýlan ve dökülen insanlara þefkat elini uzatmak, onlarýn kurtuluþu için çýrpýnmak, didinmek ve yoðun gayret göstermek de Nurun mesleðinin esaslarýndandýr.

Þefkat, aþk gibi, belki daha keskin ve geniþ bir yoldur. Þefkat yolu, rahmet yoludur. Bediüzzaman þefkat noktasýndan bütün Müslümanlarla, hattâ bütün beþerle alâkadardýr. Bu sözler onun yoðun þefkatini göstermektedir:

"Bana,'Sen þuna buna niçin sataþtýn?' diyorlar. Farkýnda deðilim. Karþýmda müthiþ bir yangýn var. Alevleri göklere yükseliyor. Ýçinde evlâdým yanýyor, imaným tutuþmuþ yanýyor. 0 yangýný söndürmeye, imanýmý kurtarmaya koþuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiþ de ayaðým ona çarpmýþ, ne ehemmiyeti var? 0 müthiþ yangýn karþýsýnda bu küçük hâdise bir kýymet ifade eder mi? Dar düþünceler! Dar görürler!"20

Risale-i Nur'un mesleðinin temel rükünlerinden birisi de tefekkürdür. Meseleleri büyük boyutlarda ele almak, dakik ve ince düþünmek, olaylarý fikir süzgecinþ den geçirerek süzmek, rafine etmek; neticede tasnife, tahlile, terkibe ulaþmak, onun mesleðinin esaslarýndandýr. Risale-i Nur'da engin bir tefekkür vardýr. Marifet ile ilgili tefekkür boyutu enfüsî ve âfâkîdir. Enfüsî tefekkürü, derin ve dakiktir. Hakikat-i insaniye haritasýný ve mahiyet-i insaniye âyinesini mütalâa ederek i'zânî bir vicdan ve itmi'nan ile iman-ý tahkîkinin nihayetsiz derecelerýnde yol katetmek, esrar-ý Ýlâhiye'de kulaç atmaktýr.

Risale-i Nur'un kazandýrdýðý âfâkî tefekkür ise kâinat kitabýný bab bab, sayfa sayfa, satýr, satýr, Allah namýna, Esmâ hesabýna okumaktýr.

Risale-i Nur'larda tefekküre azîm raðbet vardýr. Bu raðbet "Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayýrlýdýr" hadis-i þerifindeki sýrra yetiþmek içindir.

5. Risale-i Nur'un mesleði sebat ve sadakattýr

Risale-i Nur, "kendi sâdýk ve sebatkâr þâkirtlerine kazandýrdýðý çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kýymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o þakirtlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsýlmaz bir sebat ister."21

Ölünceye kadar, þartlar ne olursa olsun, yýlmadan, çekinmeden hizmette sebat etmek, Risale-i Nur'lardaki düsturlara kanaat ederek izzet-i Ýslâmiye'yi muhafaza ile, Kur'ân dâvâsýna sadakat göstermek de Risale-i Nur'un mesleðinin esaslarýndandýr.

Ýslâm tarihinde yaþadýðý asýrda kilit görevler görmüþ büyük þahsiyetler ile isimlerini tarihe yazdýrmýþ kahramanlarýn en bariz vasýflarýndan birisi sadakattýr. Dâvâ ruhu, sadakat ile yürür, sadakat ile yaþar. Bediüzzaman'daki sadakat, sadakat-ý sýddýkiyedir. Bu sözler onun sadakat ve kahramanlýðýný göstermeye kâfidir:

"Saçlarým adedince baþlarým bulunsa, her gün biri kesilse, bu hizmet-i imaniyeden çekilmem." "Dünyayý baþýma ateþ yapsanýz, hakikat-i Kur'âniyeye fedâ olan bu baþý zýndýkaya eðmem."22

6. Risale-i Nur un mesleðinin esasý, þevk-i mutlak ve þükr-ü mutlaktýr

Elemde, kederde, zevkte ve sürurda, her halde ve her mekânda, her zamanda þevkini muhafaza etmek, ye'se düþmemek, bulunduðu durum ve þartlar ne olursa olsun rahmet-i Ýlâhiye'yi itham etmeden þükrünü ifa etmek de Risale-i Nur mesleðinin esaslarýndandýr.

Bediüzzaman'a göre "Yeis mâni-i herkemaldir. Ýslâm Âlemini param parça eden yeistir. Yeis, ümmetlerýn, milletlerin seratan (kanser) denilen en dehþetli hastalýðýdýr."23

Her türlü kemâlâta mânidir, korkak, aþaðý ve âcizlerin vasfýdýr.

Bediüzzaman, hakkýnda idam kararlan verildiði, her türlü ihanet plânlarýnýn sergilendiði o korkunç ve karanlýk dönemlerde bile asla ye'se düþmemiþ, eðilmemiþ, celâdetini, dinî izzetini muhafaza etmiþtir. Gittiði her yere "dâvâ aþký"ný, ümidi, þevki götürmüþ, hamiyetleri alevlendirmiþtir. Risale-i Nur'daki þevk, hâdiselerle gelen, hâdiselerle giden bir þevk deðildir. Belki, þevk-i dâimîdir. Bunu, bizzat Risale-i Nur'dan dinleyelim:

"Evet, evet... Sivrisinek tantanasýný kesse, balansý demdemesini bozsa, sizin þevkiniz bozulmasýn, hiç teessüf etmeyiniz."24

"Evet, ümitvar olunuz! Bu istikbal inkýlâbý içinde en yüksek gür sadâ Ýslâm'ýn sadâsý olacaktýr!"25

Risale-i Nur'daki esaslardan ikincisi ise, þükr-ü mutlaktýr. Halik-ý Rahman'ýn kullarýndan istediði en mühim iþ þükürdür. Âlemde yaratýlan her þey bir cihette þükre bakmakta, þükrü netice vermektedir. Hilkat þeceresinin meyvesi þükürdür.

"Þükrün mikyasý; kanaattir ve iktisattýr ve rýzadýr ve memnuniyettir. Þükürsüzlüðün mizaný; hýrstýr ve israftýr, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rast geleni yemektir."26

Þükrün nevileri bulunduðunu anlatan Bediüzzaman, o neviler içerisinde en câmi ve fýhriste-i umumiyenin namaz olduðunu ifade etmektedir.

"Ýnsaný, bu câmiiyete göre en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çýkarmak vasýtasý, þükürdür. Þükür olmazsa, esfel-i sâfiline düþer; bir zulm-ü azîmi irtikâp eder."27

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

II. RÝSALE-Ý NUR HÝZMETÝNÝN ÝCRASINDAKÝ METODLARI


l. Risale-i Nur Kur'an-ý Azimüþþana ayna olmuþtur

Bediüzzaman'a göre, Müslümanlarýn ahkâm-ý diniyede göstermiþ olduklarý lakaytlýðýn, tembellik ve ihmalin en mühim sebeplerinden birisi, yazýlan eserlerin, telif olunan kitaplarýn Kur'ân'ýn me'hazýndaki kutsiyeti lâyýkýyla yansýtamamalarýdýr. Ona göre, kitaplar, içtihatlar Kur'ân'a cam gibi ayna olmalý, içinde Kur'ân'ý göstermelidir. Kitaplar vekil ve gölge olursa, me'hazdaki kutsiyet kaybolur. Çünkü cumhuru bürhandan ziyade me'hazdaki kutsiyet imtisale sevketmektedir.

"Bir adam Ýbn-i Hacer e nazar ettiði vakit, Kur ân'ý anlamak ve Kur'ân'ýn ne dediðini öðrenmek maksadýyla nazar etmeli. Yoksa Ýbn-i Hacer'in ne dediðini anlamak maksadýyla deðil."28

Eðer nazarlar bu tarzda Kur'ân'a çevrilse, zaruriyat-ý diniyede doðrudan doðruya Kur'ân gösterilse, vicdanlar daha ziyade ikaz olunur, ruhlarýn hakikate karþý bevki artar, Kur'ân'ýn kutsiyet ve câzibesi vicdanlarý ihtizaza getirir. Ýman vasýtasýyla hakikatlerin telkini nefisleri etkiler, bu suretle Kur'ân doðrudan doðruya nefisler üzerinde bütün mânasýyla hâkim ve nâfiz olur.

Ýþte bu orijinal metoda Risale-i Nur'lar tam ayna olmuþtur. Kur'ân'ýn kutsiyetini þeffaf bir biçimde göstermek gayesiyle muhataplarýný doðrudan doðruya Kuý,ân ile karþý karþýya getirip, kendi þahsiyetini tamamen azletmiþtir. Hayatýnda, sohbetlerinde ve telifatýnda kendisine "Kutbü'l-Arifin," "Gavsü'l-Vâsilin" süsü vermemiþ, kendisini Kur'ân'ýn bin dellâlý ve bir hizmetkârý olarak görmüþtür.

Bu sebeple "Risale-i Nur'u okuyan, Müellifin þahsýna bakmaz; doðrudan doðruya eserin içindeki hakikatlara, bürhan ve delillere hasr-ý nazar eder."29

Risale-i Nur'un hizmetindeki muvaffakiyetin sýrrýný da Bediüzzaman þöyle ifade etmektedir:

"Ben görüyorum ki; Kur'ân-ý Hakîmin hakaikýna ait bazý kemâlat, o hakaika dellâllýk eden vasýtalara veriliyor. bu ise yanlýþtýr. çünkü, me'hazin kutsiyeti çok bürhanlar kuvvetinde te'sirat gösteriyor; onun ile, ahkâmý umuma kabul ettiriyor. Ne vakit dellâl ve vekil gölge etse, yani onlara teveccüh edilse, o me'hazdaki kutsiyetin te'siri kaybolur."30

Bu zamanda, "hiç bir þeye âlet olmayacak bir tarzda bir Kur'ân dersi vermek lâzýmdýr ki; küfr-ü mutlaký ve mütemerrid ve inatçý dalaleti kýrsýn; herkese kat'î kanaat verebilsin. Bu kanaat da, bu zamanda, bu þerâit dahilinde dinin hiçbir þahsî, uhrevî, dünyevî, maddî ve manevî bir þeye âlet edilmediðini bilmekle husule gelebilir.

"Kader-i Ýlâhî ihtiyarým haricinde dini, hiç bir þeye âlet etmemek için beþerin zalimâne eliyle mahz-ý adalet olarak beni tokatlýyor, ikaz ediyor: Sakýn, diyor, iman hakikatini kendi þahsýna âlet yapma; tâ ki imana muhtaç olanlar anlasýnlar ki yalnýz hakikat konuþuyor, nefsin evhamý, þeytanýn desiseleri kalmasýn, sussun.

"Ýþte Nur Risalelerinin, büyük denizlerin büyük dalgalan gibi gönüller üzerinde husule getirdiði heyecanýþ, kalplerde ve ruhlarda yaptýðý tesirin sýrrý budur; baþka bir þey deðil. Risale-i Nur'un bahsettiði hakikatlerin aynýný binlerce âlimler, yüz binlerce kitaplar daha beliðâne neþrettikleri halde yine küfr-ü mutlaký durduramýyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar aðýr þerâit altýnda Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sýrrý iþte budur. Said yoktur; Said'in kudret ve ehliyeti de yoktur; konuþan yalnýz hakikattir; hakikat-ý imaniyedir."31

2. Risale-i Nur ilm-i akide ve kelâmda tecdid yapmýþtýr.

Risale-i Nur, iman hakikatleri ve Ýslâm esaslarýný aklî ve mantýkî delillerle ispat ve izah etmiþtir. Merhum Mehmed Akif'in,

"Doðrudan doðruya Kur'ân'dan alýp ilhamý
Asrýn idrakine söyletmeliyiz Ýslâm'ý" beytiyle ifade ettiði mânâya Risale-i Nur tam ayna olmuþtur.

Risale-i Nur, Kur'ân-ý Hakimin bu asrýn idrakine bir dersidir. Risale-i Nur'larda Kur'ân hakikatleri, ilim ve tekniðin dili ile asrýn idrakine uygun bir biçimde açýklanmýþtýr. Mantýk ve muhakeme sentaksý içerisinde "sýrr-ý temsil" metodu ile uzak hakikatler yakýnlaþtýrýlmýþ, daðýnýk meseleler sistematik bir yaklaþýmla bir araya getirilmiþ, en yüksek hakikatlere ulaþýlmýþtýr. Aklýn istifadesi yanýnda, nefis, hayal, vehim, heva gibi his ve duygularýn da istifadesi gözetilmiþtir. Metot olarak, uzak yerlerden daðlarý kazarak su getirmek yerine, Musa Aleyhisselâmýn asâsý gibi, her yerde suyu bulmuþ, asasýný nereye vurmuþsa oradan âb-ý hayatý fýþkýrtmýþtýr.

"Risale-i Nur, sâir ulemanýn eserleri gibi, yalnýz aklýn ayaðý ve nazarý ile ders vermez ve evliya misillü, yalnýz kalbin keþf ve zevkiyle hareket etmiyor. Belki akýl ve kalbin ittihat ve imtizacý ve ruh vesair letâifin teavünü ayaðýyla hareket ederek evc-i âlâya uçar; taarruz eden felsefenin deðil ayaðý, belki gözü yetiþemediði yerlere çýkar hakaik-ý imaniyeyi kör gözüne de gösterir."32

Risale-i Nur aleyhinde yapýlan sinsi plânlara, uydurulan yalan ve propagandalara raðmen onun yurt içinde ve dýþýnda kemâl-ý iþtiyak ile okunmasýnýn sebeplerinden biri de iman ve küfür muvazenelerinde ortaya koymuþ olduðu orijinal bir metot ile küf£r ve dalâletin dünyadaki elim ve ürkütücü neticelerini göstererek, hakikî ve elemsiz lezzetin ancak ve ancak imanda olduðunu ispat etmesidir.

Risale-i Nur, "Bu dünyada bir mânevî Cehennemî, dalâlette gösterdiði gibi, imanda dahi bu dünyada manevî bir Cennet bulunduðunu" ispat etmiþ, "günahlarýn ve fenalýklarýn ve haram lezzetlerin içinde manevî elim elemleri gösterip hasenat ve güzel hasletlerde ve hakaik-i þeriatýn amelinde, Cennet lezâizi gibi lezzetler bulunduðunu"33 gözlere göstermiþtir. "Akibeti görmeyen ve bir dirhem hazýr lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ý insaniye akýl ve fikre galebe ettiðinden, ehl-i sefaheti sefahetinden kurtarmanýn yegâne çaresi; ayný lezzetinde elemini gösterip hissini maðlup etmektir."34

Risale-i Nur'daki bu metot, "imanýn kuvvetini lakaytlýða, ibadetin iþtiyakýný sefahete hâkim kýlmak"týr.

Bu asýrda diðer dehþetli bir hal ise, küfr-ü mutlak, fen ve felsefeden ve küfr-ü inadîden gelen bir temerrüdün iman hakikatlerine karþý muaraza etmesidir. Bunlara karþý atom bombasý gibi küfrün temellerini param parça edecek bir hakikat-i kudsiye lâzýmdýr. Bu hakikat, Kur'ân'ýn elmas bir kýlýcý olan Risale-i Nur'dur. Çünkü bu asýrda mânevî cihad, iman-ý tahkikî kýlýcý ile olacaktýr: Dindeki "sâhib-i rüþt ve dâvâ" hakikatine bihakkýn ayna olan ve hak ve hakikatleri gözlere gösteren Risale-i Nur'dur.

3. Risale-i Nur bir þahs-ý mânevî tesis etmiþtir

Bediüzzaman'a göre, bu asýrda komitecilik ve cemiyetçilik fikrinden doðan dehþetli dinsizlik þahs-ý mânevîyesine karþý çýkan bir þahýs en büyük bir mânevi mertebede de bulunsa, küfür ve dalâletten gelen vesveseleri tamamýyla izale edemez. Dinsizliðin þahs-ý mânevîsine karþý mukabele edebilecek bir þahs-ý mânevî gerektir. Risale-i Nur, bugün milyonlarca insaný kendine celb etmiþ, bir þahs-ý mânevî oluþturmuþtur. Bu þahs-ý mânevî, siyasetçilik, cemiyetçilik, komitecilik, dernekçilik, kavmiyetçilik, bölgecilik, þahsiyetçilik gibi vasýf ve biçimler taþýmaz. Bunlar, Kur'ân'ýn mânevî ve hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur etrafýnda toplanan, ondaki hikmet ve marifete müþteri olan hakikat halkalarýdýr. Bu þahs-ý mânevî, siyasî ve içtimaî anlamda bir teþkilat, gizli veya açýk bir cemiyet deðildir. Belki kalbî ve vicdanî bir iliþkiden kaynaklanan, bir "gönül birliði" ve bir "Kur'an mensubiyeti" dir.

Risale-i Nur'un þahs-ý mânevîsinin hizmet tarz ve anlayýþý, maddî, siyasî, þeklî, sathî kalýplar içerisine girmez ve sýkýþtýrýlamaz. Onun þahs-ý manevîsinin hizmeti bir merkeze, bir þahsa, bir muhite münhasýr deðildir. Onda, maddî, þeklî bir emir-komuta zinciri, alt-üst iliþkisi yoktur. Risale-i Nur'un þahs-ý mânevisi, bir "Kur'ânî yakýnlaþma" ve "ulvî hisleri paylaþma" oluþumudur. Risale-i Nur'un þahs-ý mânevîsi, toplum hayatýnýn en kuvvetli, en güçlü mânevî dinamiðidir.

Risale-i Nur'un þahs-ý mânevîsi, farklý boyutlardaki insaný bir araya getirmiþtir. Birbiri içinde merkezden muhite doðru açýlan "talebe-kardeþ-dost" olarak ifade edilen bu hakikat halkalarýnýn hizmet sunuþ yelpazesi çok yönlüdür. Bu tarz, içtimaî hayatýn farklý, yaygýn ve deðiþken cephelerine Kur'an hakikatlerini hasbî olarak ulaþtýrmayý amaçlamaktadýr. Risale-i Nur'un meslek-i esasý ayný olmakla birlikte, bütün bu farklý tezahürler meþrebe bakar, esasa taalluk etmez. Yani, Risale-i Nur, "tek-boyutlu," "þablon" insan yetiþtirmez. Risale-i Nur "Ýsm-i Câmi"ye mazhar olduðundan, onun küllî marifet, hikmet, hakikat, fikir ve hizmet çerçevesini herkes kendi idrak ve anlayýþý, teveccüh ve kabiliyeti, ruhundaki kabul ve saffeti, azm ve gayreti nispetinde alýr, öyle yansýtýr. Bu meþrep anlayýþý, hakaik-î nisbiyenin vuzuh ve huzuruna sebep olur. Tabiri caizse, Risale-i Nur'un þahs-ý mânevîsi içinde tek tip meyva aðacý yetiþtiren bir bahçe deðil, belki mütenevvi aðaçlar, meyveler, çiçekler, güller ve gülistanlar barýndýran muhteþem ve mükemmel bir bahçe, tatlý bir iklimdir. Bu tezahürler kendi bütünlüðü içinde, belki "güzel," "daha güzel," "en güzel" nitelendirilebilir.

4. Risale-i Nur'un metodu müsbet harekettir.


Bediüzzaman Said Nursî'nin vefatýndan önce vermiþ olduðu en son ders, "Müsbet hareket" tir. Son dersinde þöyle der:

"Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket deðildir. Rýza-yý Ýlahiye göre sýrf hizmeti imaniyeyi yapmaktýr, vazife-i Ýlâhiye'ye karýþmamaktýr. Bizler âsayiþi muhafazayý netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sýkýntýya karþý sabýrla, þükürle mükellefiz."35

"Bütün hayatýmda bütün kuvvetimle âsayiþi muhafazaya çalýþmýþým. Bu kuvvet dahile deðil, ancak haricî tecavüze karþý istimal edilebilir. Vazifemiz, dahildeki âsayiþe bütün kuvvetimizle yardým etmektir. Cihad-ý mâneviyenin en büyük þartý da; vazife-i Ýlâhiye'ye karýþmamaktýr ki, bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ý Hakka aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.

"Ben de Celâleddin Harzemþah gibi, benim vazifem hizmet-i nuraniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ý Hakk'ýn vazifesidir deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur'ân'dan ders almýþým."36

Bediüzzaman bu memleket ahalisini birbirine karþý sertleþtirecek, tarafgirlik ve iltizam hissini verebilecek, âsayiþ ve sükûneti bozabilecek her türlü hareketten þiddetle kaçýnmýþ ve talebelerini de kaçýndýrmýþtýr. Onun þu sözlerý fevkalâde dikkat çekicidir:

Risale-i Nur, kýrýlmaz; ona iliþtikçe kuvvetleþir. Ve millet ve vatan aleyhinde hiçbir vakit istimal edilmemiþ ve edilmez ve edilemez."37

Bediüzzaman'ýn müsbet harekete ve âsayiþe bu derece ehemmiyet vermesinin birçok hayatî ve köklü sebepleri vardýr:

Ýçtimaî hayat bulanýrsa, onun teskin ve durulmasý uzun bir zamana muhtaçtýr, yeniden tesisi ve sükûneti büyük himmet ve gayret ister. Ýstibdad, terör ve anarþi ile çalkalanan içtimaî bir bünyede saðlýklý, sürekli ve müessir bir hizmet yapýlamaz. Kur'ân hakikatlerinin kalp ve idraklere nakþý için içtimaî sükûn elzemdir. Olaylara "akýl-mantýk-muhakeme" zinciriyle deþil "heyecanfizikî güç ve taraftarlýk" hissiyle bakýlýrsa, zýtlaþma þiddet kazanýr, içtimaî nabýz yükselir. þiddetli çalkantýlar cemiyetin iç huzurunu, kalbî bütünlüðünü bozar. Sükûnet giderse, onun yerini anarþi, istibdat ve terör doldurur. Bu içtimaî kargaþanýn, fesat ve ihtilâllerin önünü kesecek ve durduracak sed, müsbet hareket etmektir.

Bediüzzaman, hayatýnda hiçbir kitap telif etmemiþ olsaydý sadece takdim edeceðim þu vecizesi, kalbî duygulardan, niyet ve nazar dairesinden tutun tâ fert ve aile iliþkilerine, içtimaî iliþkilerden tutun tâ âfâkî ve geniþ dairelere kadar hayatýn bütün boyutlarýnda, beþerin bütün iliþkilerinde rahatlýkla kullanýlabilecek bir reçetedir:

"Güzel gör, hem güzel bak. Ta güzel düþünmeli:
Güzel bil, hem güzel düþün. Tâ leziz hayatý bulmalý.
Hayat içinde hayattýr hüsn-ü zanda emeli.
Su-i zanla yeistir, saadet muharribi, hem de hayatýn katili."38

5. Risale-i Nur siyasetten tecerrüt etmiþtir.


Bediüzzaman, hayatý boyuna fiilî siyasete asla itibar etmemiþ, siyasetten tamamen tecerrüt etmeyi de hizmet tarzýnýn esasý olarak görmüþtür. Ýçtimaî ve siyasî olaylarý gayet hakîmane ve mükemmel bir biçimde fikren tahlil edebilen bir zatýn bu derece siyasetten tecerrüt etmesi, düþündürücüdür. Gerçekten, siyasetten tamamen uzak bir hizmet tarzý benimsemiþ olmasý, onun düþünce ve fikirlerinin en orijinal, en "nemli ve dikkatle araþtýrýlmasý gereken yönlerinden birisidir. Bediüzzaman neden bir parti kurmamýþ, siyasî bir model üzerinde çalýþmamýþ, bütün himmet ve gayretini Kur'ân hizmetine tahsis etmiþtir? Bu sualin cevabýný, Risale-i Nur'larý tarayarak özet bir biçimde maddeler halinde sýralamaya çalýþalým:

a. Bediüzzaman'a göre, içtimaî hâdiseler deðerlendirilirken teþhis tam, saðlam ve saðlýklý olmalýdýr. Onun teþhisinin özeti þudur:

Milletin hastalýðý zaaf-ý diyanettir. Kalpler bozulmuþtur, iman zedelenmiþtir. Bu zamanda, hayat-ý beþeriye yolculuðu bataklýða girmiþtir. Pis ve kokuþmuþ çamur içerisinde kafile-i beþer düþe kalka gitmektedir. Bunlardan ancak bir kýsmý selâmetli bir yolda gitmektedir. Bir kýsmý da mümkün olduðu kadar bataklýktan kurtulmak için bazý vasýtalar bulmuþtur. Fakat o gidenlerin %20'si sarhoþtur. Dalâletten telezzüz etmektedir. 0 pis çamuru misk ü amber zannediyorlar, yüzlerine gözlerine bulaþtýrýyorlar, boðuluyorlar. Geriye kalan % 80'i ise mütehayyirdirler. Bataklýðý biliyor, pis olduðunu hissediyorlar, dalâletten nefret ediyorlar, fakat çýkamýyorlar, yol bulamýyorlar. Ýþte bunlara nur vermek, nur göstermek gerektir.39 Siyaset topuzu ile kalpleri tenvir etmek zordur. Hem fýrtýnalý bir zamanda saðlam hizmet edilemez. Bazý arýzalar ile topuz kýrýldýðý zaman nur dahi uçar veya söner. Onun için o ciheti býrakýp, en mühim, en lüzumlu, en selâmetli olan imana hizmet cihetini tercih etmiþtir.

Dahildeki cihad-ý mânevî için, maddî deðil, mânevî hizmetler lâzýmdýr.

b. Risale-i Nur'lar, iman ve Kur'ân dersidir. Maksadý, rýza-ý Ýlâhîdir. Ýman dersi için gelenlere, kim olursa olsun tarafgirlik nazarýyla bakýlamaz. Dost-düþman derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliði bu mânâyý zedeler, ihlâs kýrýlýr.40

c. Kalp, mide, beden, hane dairesinden tutun tâ mahalle, þehir, vatan, memleket, küre-i arz ve nev-i beþer, dünya dairesine kadar birbiri içinde daireler vardýr. Her bir dairede, her bir insanýn bir nevi vazifesi bulunabilir.41 Fakat en küçük dairede (kalp dairesi) en büyük ve ehemmiyetli ve dâimî vazife vardýr. En büyük dairede ise en küçük, muvakkat ve ara ,sýra vazife bulunabilir. Fakat büyük daire daha caziptir.

"Cazibesi ile meraklýlarý kendi ile meþgul eder. Hakiki ve büyük vazifeyi unutturur. Tarafgirlik meylini verir, zalimlerin zulmünü hoþ görür, þerik olur."42

Gaflet veren, dünyaya boðduran, âhireti unutturan en geniþ daire siyaset dairesidir. Siyasî bir insanýn ihlâs, saffet ve samimiyetini muhafaza etmesi zordur. Mücadele suretindeki hâdiseler karþýsýnda güneþ gibi bir iman lâzýmdýr ki tâ boðmasýn. Onun için, "Siyasetçi, ekserce tam müttaki ve dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar müttakiler de siyasetçi olamazlar. Halbuki dindar ise, bütün kâinatýn en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir diye siyasete, aþk-ý merak ile deðil, ikinci, üçüncü mertebede onu dine ve hakikate âlet etmeye-eðer mümkünse-çalýþabilir."43

d. Sýrr-ý ihlâs siyasetten tecerrüdü emreder. Kur'ân'ýn elmas gibi hakikatlerini "siyasî propaganda" ithamý altýnda cam parçalarý kýymetine indirmemek için siyasetten tecerrüd gerektir. Tâ ki o elmaslar kýymetini her kesimin, her taifenin nazarýnda parlak bir biçimde göstermiþ. olsun, ihlâs kýrýlmasýn.44

e. Siyaset dairesi bulaþýcý ve yaygýn bir hastalýktýr. Ýspanyol nezlesine benzer, fikri hezeyanlaþtýrýr. Müslümanlarý tefrikaya atar. Kendi siyasi görüþünü paylaþmayan melek gibi bir mü'min kardeþine düþmanlýk eder, kin besler; el-hannas gibi bir siyaset arkadaþýna muhabbet ve tarafgirlik eder, zulmüne rýza gösterir, cinayetine mânen iþtirak eder. Ýcraatta adalet, hakkaniyet esaslarýný zedeler, onun yerine siyasî tarafgirlik esas alýnýr, içtimaî râbýtayý bozar.45

f. Siyasî hâdiselerde "müteharrik-i bizzat deðiliz. Bilvasýta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz."46 Siyasî olaylarýn menbaý, tezgahý Batýdýr. Onlarýn çirkef, çýkarcý oyun ve manevralarýna bilerek veya bilmeyerek âlet olmak ihtimali vardýr. 0 cereyanlara kapýlanlarýn hareketi hariç hesabýna geçer, iradesi hükümsüzdür. Niyetinin hâlis olmasý fayda vermez.47

g. Bediüzzaman, fert psikolojisi açýsýndan da siyaset ile meþguliyete taraftar deðildir. Çünkü, âfâkî ve siyasî boðuþmalarý merak ile takip edenler, tarafgirâne bakanlar, ruhlarýný sersem, akýllarýný geveze ederler. Siyaset bu zamanda kalpleri ifsat eder, asabî ruhlarý azap içerisinde býrakýr. Selâmet-i kalp ve istirahat-ý ruh isteyenler siyaseti býrakmalýdýrlar.48

h. Kur'ân-ý Hakimin hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir kutsiyet ve ulviyeti vardýr. Doðu yalancýlýktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzül edemez. Bize ve merakýmýza dairemiz içinde ezvak-ý mâneviye ve envar-ý imaniye kâfi ve vâfidir.49

6. Risale-i Nur'un aksiyon gücü orijinaldir.


Risale-i Nur hizmetinin aktif, güçlü ve sürekli bir aksiyon gücü vardýr. Bu gücün kaynaðý imandýr. Ýmar inkiþaf ettiði nispette fertte aksiyon da inkiþaf eder. Bediüzzaman'ýn ifadesi ile, "Ýman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imaný elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir. Ve imanýn kuvvetine göre hâdisatýn tazyikatýndan kurtulabilir."50

Kalplere sahip çýkamayan, ruhlarý tutuþturamayan hizmetler zahiren ve þeklen ne kadar büyük görünürse görünsün, hakikat noktasýnda çabuk parlayan, alevleri s"nen saman ateþine benzerler, kalýcý ve etkili olamazlar. þ Risale-i Nur'un aksiyonu en büyük bir mânâ içindir. "Akýl-kalp-ruh" üçlüsünü esas aldýðý için slogan deðil, hayat ve tatbikattýr. Yýkým, paralama, parçalama, hiddet, fizik gücü, silâh deðil; aþk-ý hakikat, kalbi irþattýr. Sistemsiz, hedefsiz, gayesiz deðildir. Onun aksiyon gücü âsayiþ ve emniyetin teminine yardým eder, fitnenin kapýsýnda durur, içtimaî yýkým ve çalkantýlara fýrsat vermez. Bu aksiyon, bozulan, baþkalaþan çarklarý rýfk ve mülâyemetle, þefkat ve merhametle tedaviye çalýþýr. Onun aksiyonu nakkaþtýr, kalplerin derinliklerine kadar iner, hissiyatýn en incelerini heyecana getirir, ulvî istidat lan inkiþaf ettirir.

Risale-i Nur'un aksiyon gücünün etkinliðini ifade etmesi açýsýndan yaþanmýþ bir olayý dile getireceðim:

1985 yýlýnda sýkýyönetim mahkemesinde Risale-i Nur'lardan dolayý yargýlanan bir Nur talebesinin koðuþuna-muhtemelen-ASALA örgütüne mensup bir Ermeni getirilir. Ýstanbul doðumlu bu Ermeni vatandaþ gayet güzel Türkçe bildiðinden aralarýnda þöyle bir konuþma geçer:

Ermeni sorar:

"Sen ne suç iþledin? Ne diye seni buraya getirdiler?"

"Bir suçum yok. Sadece kitap okuduðumuz için..."

"Ne kitabý?"

"Risale-i Nur."

Risale-i Nur' kelimesini iþitince, Ermeni bir an durur ve dudaklarýndan þu kelimeler dökülür:

"Nurculuk... Dünyanýn en sessiz, fakat en kuvvetli gücü."

7. Risale-i Nur'un eðitim ve öðretim metodu mükemmeldir.

Risale-i Nur bütün vatan sathýnda yaygýn ve sürekli bir eðitim tezgâhý kurmuþtur. Vatan sathýnda bir mektep, bir irfan müessesesi haline getirmiþtir. Bugün Risale i Nur Türkiye'de ve dünyada 7'sinden 70'ine kadar uzanan yaþ gruplarý tarafýndan iþtiyakla ve sürekli olarak "gürül gürül" okunmaktadýr. Hiçbir zorlama ve aralarýnda maddî bir bað bulunmadýðý halde, belki milyonlarca insanýn Risale-i Nur'un ders ve hakikatlerinin etrafýnda-lillah için-kenetlenmeleri Kur'ân namýna büyük bir hizmet ve ehemmiyetli bir olaydýr. Ýslâm tarihinde, hiçbir müellifin yazmýþ olduðu eserin etrafýnda bu derece bir içtima yaþanmamýþtýr. Risale-i Nur, Sahabe mesleðinin bu asýrda bir cilvesi olduðundan, onun eðitim modeli doðrudan doðruya Asr-ý Saadetteki "Darü'lErkam" modelini yansýtmaktadýr.

Risale-i Nur'un eðitim ve öðretim metodu mü'minlerin, özellikle genç nesillerin Kur'ân terbiyesi ile yetiþtirilmelerine büyük önem verir. Eðitimdeki amacý, kemiyetten ziyade, keyfiyete bakar. Bu anlamda "Ashab-ý Suffa" tarzýný örnek alýr, "1000 koyuna bedel bir aslan" felsefesini yansýtýr.

8. Hizmetin icrasýnda ecir ve ücret istemez.

Risale-i Nur, neþr-i hakta enbiyaya ittiba eder. Yani hizmetinin karþýlýðýnda ecir ve ücret istemez. ücretini Cenab-ý Allah'tan bekler, bu dünya hizmet yeridir, ecir ve ücret yeri deðildir. Risale-i Nur un bu metodu riyasýz, alkýþ ve gösteriþten uzak, sâfi bir hizmet metodudur. Risale-i Nur bu tarzý ile "þâþaasýz hizmet" düsturunu esas almýþtýr. Halktan istiðna ve iktisada riayet ile de, ilmi vâsýta-i cer etmekten kurtarmýþ, ilimdeki izzetini muhafaza etmiþtir.

SONUÇ:

Bediüzzaman Said Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybî isimli eserinde, "Ben kasemle (yeminle) te'min ederim ki; Risale-i Nur'u senâdan maksadým, Kur'ân'ýn hakikatlarýný ve imanýn rükünlerini te'yid ve ispat ve neþirdir. Halik-ý Rahîm'ime yüz binler þükrolsun ki, kendimi kendime beðendirmemiþ, nefsimin ayýplarýný ve kusurlarýný bana göstermiþ. Ve o nefs-i emmâreyi baþkalara beðendirmek arzusu kalmamýþ" demektedir.

Bu ifadelerin ýþýðý altýnda biz de tebliðimizde, Said Nursî'nin þahsiyetini nazara vermek deðil, belki onun Kur'ân a ve Ýslâm'a yapmýþ olduðu hizmeti anlayabildiðimiz ölçüde sizlere aktarmaya gayret gösterdik. Biraz uzun gittik, sabrýnýzý taþýrdýk. Ancak, böyle bir allâme-i Kur'ân'ýn, böyle bir sahib-i zamanýn Kur'an namýna medih ve senâsý herhalde israf olamaz. Çünkü o Kur'ân'ýn emrindedir, Kur'ân'ýn þakirdidir.

Çünkü o, asrýn bunalýmlarýný teþhis etmiþ Lokmaný Hekim, tabib-i iman, dellâl-ý Kur ân, mânâ âleminde mütehassýs-ý cihandýr.

Bediüzzaman, asrýn hastalýklarýna Kur'ân'ýn eczahanesinden ilaçlar sunan tabib-i zamandýr.

Bediüzzaman, sünnet-i Resûlullah'ýn ihyasýna çalýþan ve Kur'ân'ýn kutsiyetini ilân eden dellâl-ý Kur'an'dýr.

Bediüzzaman, kurtuluþu Kur'ân'da arayan, nazarlarý Kur'ân'a celb eden rehber-i zamandýr.

Bediüzzaman, dâvâ-yý Kur'âniye'nin mes'uliyetini omzuna almýþ nâþir-i nur-u Kur'ân'dýr.

Bediüzzaman, kalb-i küllîyi ve vicdan-ý umumîvi hikmet-i Kur'âniye ile tamireden mimar-ý imandýr.

Bediüzzaman, marifetullahýn esrarýnda kulaç atar; küheylân-ý zamandýr, muarrif-i Kur'ân dýr. Ve nihayet, beklenen ümid-i Ýslâm'dýr.

Bediüzzaman, mesleðini saðlam temeller üzerine oturtmuþtur. Çizdiði. yol hakîmanedir ve fýtrata uygundur. Ýnsana en lâzým olandan baþlamýþ, beþeri "Tevhid"e çaðýrmýþtýr. Müntesiplerini fikrî, kalbî ve ruhî bir istihaleden geçirerek tefekkürün engin ufkunda gezdirmiþ, müstakim ve kâmil bir cemaat tesis etmiþtir. Dâvetini hikmetle yapmýþ, yumuþak süz ve tatlý dille mesajýný sürdürmüþtür. Kaba, sert, tutarsýz, kýncý ve yýkýcý bir üslûba asla iltifat etmemiþtir. Dâvâsýný sabýr ve çile içerisinde celâdetle, yýlmadan ve yýkýlmadan, müsbet hareket ile yürütmüþtür. Kenetleþmiþ, samimî, hâlis bir fedakârlar ordusu tesis etmiþ, küfrün þahs-ý mânevîsi karþýsýnda nurlu ve metin bir þahs-ý mânevi oluþturmuþtur. Geleceðe ümitle bakmýþ, ye'se düþmemiþtir. Konuþtuðunu yaþamýþ, yaþadýðýný konuþmuþtur. Yaþayan bir hakikat olarak gönüllerde taht kurmuþtur. Mesleðinde, meþrebinde, tarz ve üslûbunda insaný esas almýþ, ona ulaþmanýn yollarýný çizmiþ, onun inþa ve ikmaline büyük önem vermiþtir.

Said Nursî, ihlâs-ý tammý, engin tefekkürü, hadsiz fedakarlýðý, toprakvari mahviyeti, imtizaçkârane ruhu, yoKun þefkati, enaniyetsiz büyüklüðü, rekabetsiz hizmeti, gösteriþsiz ve hâlis ubudiyeti, metin sadakati ile çaðýn beklenen halaskârý olmuþtur. Yirminci yüzyýlda Asr-ý Saadet modelini çaða yansýtmýþ, Darü'l-Erkam ve Aslýab-ý Suffa usulünü yaygýnlaþtýrarak durgun ve drýnuk kitleleri aþk-ý hakikat i1e harekete geçirmiþtir. Ýslâm idealini, dinin ulvî ve kudsî gayelerini, her türlü þahsî ihtirþ ve menfaatlerin üzerinde tutmuþtur. Ýzzet-i diniyeþi muhafaza etmiþ, ihlâs, istiðna, feragat ve âzamî iktisadî hayatýna temel esaslar yapmýþtýr. Merkezden muhite yayýlan bir hizmet anlayýþý içerisinde ise kendinden baþlamýþ, nefsine hitap etmiþtir. Onun hizmet enerjisi, belli bir mekâna, belli bir zamana, belli bir muhite inhisar etmemiþ, sürekli ve hasbî hizmet anlayýþýný her mekânda, her zamanda, her þart altýnda sürdürmüþtür.

Elhasýl: Risale-i Nur doðrudan doðruya Kur'ân'dan telemmü etmiþtir. Risale-i Nur,

"Takdir-i Hüda, kuvve-i bazu ile dönmez
Bir þem'a ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez" hakikatýna mazhar olmuþtur.

Risale-i Nur yüklü mesajý, keskin fikri ve derin ilmi itibarý ile "muallim" vasfýný; nefisleri tezkiye, kalpleri tat min, ruhlarý tezhip etmesi itibariyle de "mürebbi" sýfatý m tadýr.

Risale-i Nur'un mütalâasý, insana insaný unutturur, insaný marifet iklimine ulaþtýrýr, Kur'ân'ýn esrar ve envarýnda yoðurur, þekillendirir, tasaffi ettirir. Ýnsaný Resûlullah'a, Kur'ân'a, Allah'a baðlar. Esmâ ve sýfat-ý Ýlâhiyede tayerân, aþk ve muhabbet-i ilahiyede seyeran verir.

Ýþte böyle bir Kur'ân tefsiri ve hakikat manzumesine bütün Ýslâm âlemi, belki umum beþer hidayet noktasýndan muhtaçtýr. Ve her geçen gün, bu ihtiyaç artacak, Risale-i Nur insaniyetin gündeminde kýyâmete kadar tazeliðini koruyacaktýr.


Dipnotlar

1. Nursi, B. S, Münazarat, Sözler Yayýnevi,1977 s. 11.

2. Nursi, B. S, Sözler, Envar Neþriyat, s. 131.

3. Nursi, B. S, Mesnevi-i Nuriye, Envar Neþriyat, s,168.

4. Nursî, B. S, Mektubat, Envar Neþriyat, s. 222.

5. Nursi, B. S, Sözler s. 217.

6. Nursi, B. S, Lemalar, Sinan Matbaasý,1959, s. 160.

7. Nursî, B. S, Iþaratü'l-I'caz, Envar Neþriyat, s. l24.

8. Nursî, B. S, Iþaratü'l-I'caz, Envar Neþriyat s. 125.

9. Nursi, B. S, Mektubat, s. 319.

10. Nursî, B. S, Sözler, s. 365.

11. Nursi, B. S, Tarihçe-i Hayat, Envar Neþriyat, s. 609.

12. Nursî, B. S, Mektubat, s. 71.

13. Nursi, B. S, Kastamonu Lahikasý, Envar Neþriyat, s. 189.

14. Nursi, B. S, Kastamonu Lahikasý, Envar Neþriyat, s. 190.

15, Nursi, B. S, Kastamonu Lahikasý, Envar Neþriyat, s. 126.

16. Nursî, B: S; Emirdað Lahikasý, Sinan Matbaasý, s. 73.

17. Nursi, B. S, Lemalar s. 171.

18. Nursî, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 629.

19. Nursî, B. S, Mektubat, s. 264.

20. Nursi, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 629.

21. Nursi, B. S, Kastamonu Lahikasý, s. 122.

22. Nursi, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 701.

23. Nursi, B. S, Hutbe-i Þámiye s. 38.

24. Nursi, B. S, Münazarat, s. 9.

25. Nursî, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 133.

26. Nursi, B. S, Mektubat, s. 366.

27. Nursî, B. S, Mektubat, s. 367.

28. Nursî, B. S, Sünuhat, Tülûat, Ýþârât, s. 28.

29. Nursî, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 478.

30. Nursi, B: S, Mektubat, s. 319.

31. Nursî, B. S, Tarihçe-i Hayat, s. 678.

32. Nursi, B. S, Kastamonu Lâhikasý, s. 12.

33. Nursi, B. S, Hutbe-i Þamiye, s. 18.

34. A.g.e. s. 7.

35. Nursî, B. S, Emirdað Lâhikasý-2, s. 241.

36. Nursi, B. S, A.g.e., s. 242.

37. Nursi, B. S, Emirdað Lâhikasý-l, s. 18.

38. Nursi, B. S, Sözler, s. 571.

39. Nursi, B. S, Mektubat, s. 48.

40. Nursi, B. S, Emirdað Lahikasý, s. 36.

41. Nursi, B. S, Þualar, s. 202.

42. A.g.e.

43. Nursî, B. S, Emirdað Lahikasý, s. 57.

44. Nursi, B. S, Mektubat, s. 49.

45. Nursi, B. S, Kastamonu Lahikasý, s. 113.

46. Nursî, B. S, Sünuhat, Tülûat, Ýþarát, s. 46.

47. A.g.e. 46.

48. Nursî, B. S, Kastamonu Lâhikasý, s. 123.

49. A.g.e. 109; Mektubat, 48.

50. Nursi, B. S, Sözler, s. 314.



Prof Dr. Þener Dilek

Ýnönü Üniversitesi


radyobeyan