Bir tevhid eylemi namaz By: sidretül münteha Date: 16 Ekim 2010, 17:06:33
Bir tevhid eylemi namaz
ALLAH’tan baþka ilâh yoktur esasýna dayanan tevhîd inancý namazla eyleme dönüþür. Ýslâm’ýn ilk farzý tevhîd’e iman, ikincisi namazdýr. Yani, Ýslâm’da ilk farz kýlýnan ibadet namazdýr.
Namaz en faziletli, en kapsamlý ibadettir: ALLAH’ý tesbih ve tekbir etme, O’na hamd, þükür, tevbe ve istiðfar, O’ndan yardým dileme, dua, niyaz ve zikirdir.
Peygamberimizin “Dinin direði”, “Müminin miracý”, “Cennetin anahtarý”, “Gözümün nuru” olarak tanýmladýðý namaz, Ýslâm’ýn olmazsa olmazýdýr. Onu terk eden cehenneme sürüklenir: “Sizi cehenneme sevk eden nedir? Derler ki: Namaz kýlanlardan deðildik!”(Müddessir/42–43)
Namaz beþ vakit farzdýr. Hayatýn hýzlý koþusu içinde ALLAH’ý, ahireti, ölümü, görev ve sorumluluklarýný unutan insan günde beþ kez namazla kulluðunu hatýrlar ve yeniden dirilir. Her namaz bir inkýlâptýr, diriliþtir; kul onunla þirk bataðýndan tevhid atmosferine, geçici dünya zevklerinden ebedî ahiret lezzetlerine, þeytanýn etki alanýndan ilâhî huzur iklimine geçer.
Bu deðiþim süreci ezan ve abdestle baþlar. Tevhid akidesini en özlü cümlelerle haykýran ezanla namaza ve kurtuluþa çaðrýlan mümin, abdest alarak etrafýný kuþatan þeytanî çemberi yarmaya ve arýnmaya yönelir; maddî manevî kirlerden temizlenir. “ALLAH sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak ister.”(Maide/6) Abdest sadece vücudu kir, pis ve pastan temizlemekle kalmaz. Ayný zamanda iç dünyayý da arýndýrýr. Mümin, her azasýný yýkarken eliyle, aðzýyla, diliyle, gözüyle, kulaðýyla, ayaklarýyla bilerek - bilmeyerek yaptýðý tüm günahlara tövbe edip vazgeçmeye karar verir.
Tertemiz bir kalp, tertemiz bir beden ve elbise ile ALLAH’ýn huzuruna çýkan kul, yönünü kýbleye yani Kâbe’ye döner. ALLAH’ýn evi olan Kâbe’ye yönelen mümin, kalbini ve düþüncelerini ALLAH’a odaklar; diðer kýblelerden yüz çevirir. Herkesin bir kýblesi vardýr. Yüzünü Kâbe’ye döndüðü halde özünde baþka varlýk ve deðerleri kýble edinenler, gerçekte Ýstikbâl-i Kýble yapmýþ olmazlar.
Niyeti kalple yapmak esastýr. Dilde kalan sözler gerçek niyet olamaz. Zira namaza ALLAH rýzasý için durulur.
Ellerini kaldýrýp “Allâhu ekber” diyen mümin, artýk dünyayý, dünyevî düþünce ve kaygýlarý elinin tersi ile geriye atýp kalbini yüce ALLAH’a baðlar. Sübhaneke duasýný okuyup ALLAH’ý hamd ile tesbih eder, ismini yüceltir ve O’ndan baþka ilâh olmadýðýný ikrar eder. “Kur’ân okumak istediðinde kovulmuþ þeytandan ALLAH’a sýðýn!”. (Nahl/98 ) Þeytanýn vesvesesinden ALLAH’a sýðýnan kul, E‘ûzü bi’llâhi min’eþ-þeytân’ir-racîm der ve besmele ile önce Fatiha’yý, sonra Kur’ân’dan kolayýna geleni okur. Namazýn her rekâtýnda Fatiha’yý okuyan kul, Yaratanýyla “kulluk sözleþmesi” ni yeniler. Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahîm olan ALLAH’a Ahiret Günü’nde hesap vereceðinin bilinci içinde, hem kendisi hem de müminler adýna söz verir: “Yalnýz Sana kulluk eder, yalnýz Senden yardým dileriz.” Sonra, doðru yolda olmak, nimete kavuþmak ve azaptan kurtulmak için ALLAH’tan yardým diler: “Ya Rab! Bizi, Dosdoðru yola hidayet eyle! O yol, kendilerine nimet verdiðin kimselerin yoludur; gazaba uðrayanlarýn, sapýklarýn, dalâlette olanlarýn deðil.” Âmin!
Hz. Ali(r.a), “Kendisinde anlayýþ ve idrakin bulunmadýðý hiçbir ibadette ve kendisinde düþünmenin bulunmadýðý hiçbir kýraatte hayýr yoktur” der. O halde, namazda okunan ayet, sure ve dualar anlaþýlmalý, hissedilmeli ve düþünülmelidir. Yoksa o kutlu ifadeler birer tekrardan ibaret kalýr.
Mümin, sadece namazda okuduðu ayet ve dualarla deðil beden diliyle de kulluðunu ifade eder. Rabbinin huzurunda huþu ile el-pençe divan duran kul, bu kýyamýn ayný zamanda sahte tanrýlara karþý bir baþkaldýrý anlamýna geldiðini bilmelidir.
ALLAH’a boyun eðip teslim olmayý ifade eden rükû ile kul, sadece O’nun karþýsýnda eðildiðini; O’ndan baþka hiçbir otoriteye boyun eðmeyeceðini ilân eder: “Sübhâne Rabbiy’el-Azim: Azamet sahibi Rabbimi yüceltir, O’nu noksan sýfatlardan uzak bilirim.”
Secde ise, ibadetin, itaatin ve de özgürlüðün zirvesidir: “Secde et ve (Rabbine) yaklaþ” (Alak/19) . Secde eden kul, Rabbini sonsuz yüceltip tesbîh ederken, kendi acizliðini, hiçliðini itiraf eder. O’ndan baþka hiçbir varlýðýn karþýsýnda yere kapanmayacaðýný ilân eder: “Sübhâne Rabbiy’el-A‘lâ: Yüceler yücesi Rabbimi tesbîh ederim.” Ýki kez secde ise, topraktan gelip tekrar topraða dönüþü ifade eder.
Kýyam, rükû ve secde basamaklarýný geçen mümin teþehhüdde, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) miraçta Rabbi ile aracýsýz sohbet etmesi gibi, doðrudan Yaratanýna kalbini açýp kulluðunu arz eder. Tahiyye, tayyibe ve salevâtý ALLAH’a; selâmý, rahmeti ve bereketi de Nebi’ye ve O’nun adýna salihlere sunar. Tevhid inancýný bir kez daha tekrarlar. Rasûl’e ve âline salâtu selâmdan sonra annesine, babasýna ve tüm müminlere hayýrlar ve esenlikler diler; cehennemden korunmayý diler, kendisinin ve zürriyetinin dosdoðru ve sürekli namaz kýlanlardan olmasýný diler, diler de diler...
Nihayet “es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah” diyerek saðýnda ve solundakilere, tüm inananlara, salihlere, meleklere selâm verir; böylece namaz biter ama dua, niyaz, hamd, tekbir, tesbîh, zikir, fikir… Bitmez; zira bu müminin hayat tarzýdýr.
Günde beþ vakit böyle dosdoðru, özenle ve düzenli kýlýnan namaz, müminleri dosdoðru yoldan ayýrmaz; onlarý ALLAH’tan baþka varlýklara kulluktan korur, kötülük ve çirkinliklerden uzak tutar; böylece ebedi kurtuluþlarýna vesile olur.
Bir tevhid eylemi olan namaz, müminleri pasif nesneler deðil, aktif özneler kýlar. Hz.Þuayb’ýn kýldýðý gibi bir namaz(Hûd/87) , müminleri dünyadan eletek çektirmez, aksine onlarý zulme, þirke ve küfre karþý mücadeleye sevk eden bir dinamizm, bir direniþ ve bir diriliþ kaynaðý olur.ALINTI