Sünnette Çocuk Eðitimi
Pages: 1
Allah Sevgisi By: Eslemnur Date: 16 Ekim 2010, 15:09:26
B. Allah Sevgisi, Allah'ýn Murakabesi, Allah'tan Yârdým Dilemek,
 Kaza Ve Kadere Ýnanmak

Her çocuðun, kendine has psikolojik, sosyal, ekonomik ve okulla il­gili problemleri vardýr. Bu problemlerin aðýrlýðý çocuktan çocuða deðiþir. Bu problemleri çocuk bilinçli veya bilinçsiz bazan açýklar. Bu durumda onun iç dünyasýnýn tedavisi hangi yolla mümkündür? Eðer varsa acý, sýkýntý ve problemleri hangi metodla hafifletilebilir?

Bütün bunlar, Allah sevgisini, O'ndan yardým dilemeyi ve O'nun murakabesini gönüllere yerleþtirmekle, kaza ve kadere iman etmekle mümkündür. Bu, Rasûlullah'm (s.a.v.) metodudur; baþka birisi ta­rafýndan ortaya konulmuþ bir yol deðildir. Ruhunda bu sevginin ve yardým dileme þuurunun derinleþtirilmesiyle, kalbinde bu murakabenin kökleþtirilmesiyle ve gönlüne kaza ve kadere imanýn yerleþtirilmesiyle çocuk, þu anda çocukluk hayatýyla, bundan sonra da babalýk veya analýk hayatýyla mücadele edebilir. [20]   .

 
1. Çocuklarýn Bu Esasa Teþvik Edilmesiyle Ýlgili Hadisler:
 

Ýbn Abbas (r.a.) der ki: Birgün Peygamber'in (s.a.v.) terkisinde idim. Þöyle buyurdu: "Yavrum! Sana birkaç söz öðreteyim: (Emir ve yasaklara riayet etmek suretiyle) Allah'ý gözet ki, Allah da seni gözetsin. Allah'ý gözet ki, O'nu karþýnda bulasýn, istediðin zaman Allah'tan iste. Yardým dilediðin zaman Allah'tan dile. Þunu bil ki, bütün insanlar toplanýp sana bir fayda saðlamaya çalýþsalar, Allah'ýn sana takdir ettiði kadar fayda saðlaya­bilirler. Onlar sana bir zarar vermek üzere biraraya gelseler, Allah'ýn sana takdir ettiði kadar zarar verebilirler. Kalemler (olacak þeyleri yazdýktan sonra) kaldýrýlmýþ, sahifeler de (üzerindeki yazýlar tamamlanmýþ olup) kurumuþtur."

Hadisin baþka bir rivayetinde þu ziyade bulunmaktadýr: "Allah'ý gözet ki, O'nu önünde bulasýn. Bol ve geniþ zamanýnda kendini Allah'a tanýt ve sevdir ki, O da seni sýkýntý durumunda tanýsýn. Þunu bil ki, baþýna gelmeyecek olan þey sana isabet edecek deðildir. Sana isabet edecek olan þeyden de kurtulacak deðilsin. Bil ki, yardým sabýrla, ferahlýk üzüntüyle beraberdir. Her zor­luðun yanýnda mutlaka bir de kolaylýk vardýr." [21]

Çocuk bu hadisi ezberler ve iyi anlarsa, artýk tüm hayatýnýn akýþý içinde ona hiçbir þey engel olamaz. Þimdi soruyor ve diyoruz ki, klasik ve çaðdaþ hangi eðitim sistemi çocuða bu hadisin kazandýrdýðý ruh ve þuuru verebilir?

Þüphesiz ifade ettiði mânâ ve verdiði mesajla bu hadis, çocuðun problemlerinin çözümünde ve çocuðun daha ileriye adým atmasýnda büyük bir güce ve etkiye sahiptir. Sahabenin çocuklarý bu nebevî tali­matý almýþlar; baþlarýna gelen musibetler karþýsýnda Allah'tan yardým istemiþler, günahtan vazgeçmenin de kulluk yapabilmenin de Allah'ýn yardýmý ile mümkün olduðuna inanmýþlar, üzüntü ile birlikte bir fe­rahlýk ve zorlukla birlikte bir kolaylýk olduðuna iman etmiþlerdir.

Ýþte size bu konuda teorik deðil pratik örnekler:

Adem b. Ebî Ýyas, Tefsir'inde Muhammed b. Ýshak'tan þu olayý nakletmektedir: Malik el-Eþcaî, Peygamber'e (s.a.v.) gelerek þöyle der: "Oðlum Avf esir alýndý." Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) ona þöyle dedi:

"Ona bir elçi gönder. Elçi ona: Rasûlullah (s.a.v.) senin "la havle ve la kuvvete illa billah" sözünü çok söylemeni emrediyor, desin. Elçi ona geldi ve durumu bildirdi. Avf da hemen "la havle ve la kuvvete illa billah" demeye baþladý. Avf’ý sýrýmla/kamçýyla baðlamýþlardý. Avf’ýn sýrýmý aniden çözüldü ve dýþarý çýktý. Hemen dýþarda onlara ait bir deve gördü ve deveye bindi. Avf kendini birden, kendisini baðlayan insan­larýn avlusunda bulunca baðýrdý. Bunun üzerine onlarýn hepsi onu takip etti. Ama o bir anda ana babasýna yetiþerek kapýdan seslendi. Babasý oðlunu görünce "Kabe'nin sahibi olan Allah'a yemin ederim ki bu Avf’týr" dedi. Anasý da 'Vah vah! Avf, gördüðü acý ve ýstýrabdan dolayý periþan!" dedi. Babasý ve hizmetçi hemen ona doðru koþtular. Derken Avf, babasýna olup bitenleri anlattý. Sonra babasý Rasûlullah'a (s.a.v.) gelerek Avf’ýn ve devenin durumunu haber verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):

"Deve hakkýnda istediðini yap! Deveni sen var etmiþ deðilsin" buyurdu ve þu ayet nazil oldu: "Kim Allah'tan korkar; takva sahibi olursa; ona bir çýkýþ yolu saðlar ve ona beklemediði yerden rýzýk verir." [22]

Sehl b. Sa'd anlatýyor1: Ensardan bir genci Cehennem ateþinin kor­kusu sarmýþtý. Ateþ sözkonusu edildiði zaman aðlardý. Nihayet bu hâlet-i ruhiye onun, evinden çýkmasýný engelledi. Durum Peygamber'e (s.a.v.) iletilince hemen gencin evine geldi. Rasûlullah (s.a.v.), yanýna varýnca genç boynuna sarýldý ve öldü. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurdu: "Arkadaþýnýzý (defnetmek üzere) hazýrlayýn! Zira Cehennem korkusu onu müthiþ etkiledi ve ölümüne sebep oldu." [23]

Þu örnek de, selef-i salihinin imanýn kalbe yerleþtirilmesine ve iman zevkine gösterdikleri önemi, buna giden yolun da kaza ve kadere kesin olarak inanmaktan geçtiðini ifade eder. Ölümden önce en zor þartlarda olsalar bile selefi salihinin bu konuda çocuklarýný uyardýklarýný ve yönlendirdiklerini görmekteyiz:

Velid b. Ubade anlatýyor: Hasta yatan (babam) Ubade'nin yanýna varmýþtým. Artýk onun ölebileceðini düþünerek: Babacýðým! Bana emir ve vasiyyette bulun! dedim. Bunun üzerine babam "Beni oturtunuz!" dedi. Yanýndakiler onu oturtunca þöyle dedi: "Yavrucuðum! Kadere; hayýr ve þerrin Allah'tan geldiðine inanmadýkça sen, iman zevkim tadamazsýn ve tam manâsýyla Allah'ý bilme gerçeðine ulaþamazsýn." Dedim ki: Babacýðým! Hayýr ve þerrin mahiyetini nasýl bilirim? Bu suâle babam þu cevabý verdi: Bilmelisin ki, baþýna gelmeyecek olan þey sana isabet edecek deðildir. Sana isabet edecek olan þeyden de kurtulacak deðilsin. Yavrucuðum! Rasûlullah'ýn (s.a.v.) þöyle buyurduðunu iþittim: "Allah'ýn yarattýðý ilk þey kalemdir. Sonra kaleme "yaz" dedi. O da derhal kýyamete kadar olacak þeyleri yazdý." Yavrucuðum! Bu inançta olmadan eðer ölürsen, Cehenneme girersin." [24]


2. Selef-i Sâlihin Hayatýndan Pratik Örnekler:

a) Müminlerin emiri Hz. Ömer yolda yürüyordu. Bir grup çocuk da yolda oynuyordu. Çocuklar Hz. Ömer'i görünce biri dýþýnda -ki o da Abdullah b. ez-Zübeyr'dir- hepsi kaçtý. Hz. Ömer bu durum karþýsýnda þaþýrdý ve kaçmamasýnýn sebebini çocuða sorunca, çocuk þu cevabý verdi: "Bir suç iþlemedim ki senden kaçayým! Senden korkmuyorum ki yolunu geniþleteyim!" [25]

b) Ýbn Ömer bir yolculuk esnasýnda koyun güden bir köle gördü. Ona "Þu koyunlardan birini satar mýsýn?" dedi. O, "Koyunlar benim deðil" cevabýný verince, Ýbn Ömer: "Sahibine koyunlardan birini kurdun kaptýðým söyle!" dedi. Bunun üzerine köle ona þu karþýlýðý verdi: "Allah nerede?! (O bizi görüyor)." Artýk ondan sonra bir süre Ýbn Ömer, o kölenin söylediði "Allah nerede?" sözünü tekrar etti. [26]

 Bir hoca, öðrencilerinden birisine daha çok sevgi ve alâka gösterirdi. Diðer öðrenciler hocalarýndan bunun sebebini öðrenmek is­teyince, hocalarý bunu size açýklayayým diyerek öðrencilerinden her bi­rine bir kuþ verdi ve hiçbir kimsenin görmeyeceði yerde bunu kes, dedi. Özel sevgi ve alâka gösterdiði öðrenciye de ayný þekilde bir kuþ verdi. Hepsi gitti ve her biri kuþunu kesmiþ olarak döndü. O özel öðrenci ise kuþu canlý olarak getirdi. Hocasý, "Bari kesseydin ya?" deyince, öðrenci "Sen hiçbir kimsenin görmeyeceði yerde onu kesmemi bana emrettin. Ben ise hiçbir kimsenin göremeyeceði bir yer bulamadým" dedi. Bunun üzerine hoca, "iþte bunun için ona özel sevgi ve alâka gösteriyorum" dedi. [27]

c) Ýmam Gazzali; Ýhya'smda þu güzel kýssayý nakleder:

Sehl b. Abdillah et-Tüsterî der ki: Ben üç yaþýmda iken gece kalkar, dayým Muhammed b. Sevvar'ýn namazýna bakar ve dikkatle iz­lerdim. Bir gün dayým bana: "Seni yaratan Allah'ý zikretmez misin?" dedi. Ben, isterim, ama "O'nu nasýl zikredeyim" dedim. O, "elbiselerini deðiþtirip yataðýna girince dilini oynatmadan kalbinle üç defa "Allah benimle beraberdir, Allah bana nazar etmektedir, Allah beni görmektedir" de! dedi. Ben de geceleri bunu söyledim sonra durumu ona bildirdim. O da bana "Bunu, her gece yedi defa söyle!" dedi. Ben de bunu söyledim sonra durumu ona bildirdim. Bu sefer o bana "Bunu her gece onbir defa söyle!" dedi. Ben de söyledim.

Sonra kalbimde bu iþten dolayý bir haz duymaya baþladým. Bir yýl sonra dayým bana þöyle dedi: "Sana öðrettiðim þeye sahip ol ve kabre gi­rinceye kadar ona devam et. Zira o dünya ve ahirette sana fayda verir." Ben de senelerce bu zikre devam ettim ve nihayet onun hazzýný sýrrýmda da duydum. Sonra dayým birgün bana "Ey Sehl! Allah'ýn bera­ber olduðu, O'nun nazar ettiði ve gördüðü kimse O'na hiç âsi gelir; günah iþler mi? Günah iþlemekten sakýn!" dedi. Birgün ben kendi ha­limde iken, ailem beni bir muallime göndermek istedi. Ben aileme, dik­katimin daðýlmamasý için, muallime, her gün bir saatlik dersten sonra bana izin vermesini tenbih etmelerini söyledim. Nihayet ben okula de­vam ettim. Kur'an okumasýný öðrendim ve altý veya yedi yaþýmda iken Kur'an'ý ezberlerdim. Bütün sene orucu tutuyordum. Azýðým oniki sene arpa ekmeðinden ibaretti.

d Haris el-Muhâsibî çocukken, hurma ticareti yapan bir adamýn kapýsý önünde oynayan bir grup çocuða rastladý.

Onlarýn oyununa bak­mak için durdu. Ev sahibi yanýna aldýðý hurmalarla dýþarý çýktý ve Hâris'e:

"Þu hurmalarý ye!" dedi. Haris:

"Bu hurmalar neyin nesidir?" sualini sorunca, adam þu cevabý verdi:

"Bir ara bir adama hurma satmýþtým. Bunlar, onun hur­masýndan düþenler, dökülenlerdir." Haris:

O adamý tanýyor musun? dedi. Adam:

Evet, dedi. Haris oynamakta olan çocuklara dönerek:

"Bu yaþlý adam müslüman mýdýr?" dedi. Çocuklar:

"Evet öyledir" deyince, Haris o adamý býrakarak gitti. Adam he­men arkasýndan giderek Hâris'i yakaladý ve þöyle dedi:

"Vallahi, benim hakkýmda içinden geçirdiðini söylemeden elimden kurtulamazsýn." Haris:

Ey yaþlý adam! Sen müslüman isen, nasýl çok susadýðýnda suyu arayýp buluyorsan, mesuliyetten kurtulabilmen için hurmalarýn sahibi­ni de bul! Ey yaþlý adam! Müslüman olduðun halde, müslümanlarýn çocuklarýna haram yediriyorsun! dedi. Bunun üzerine adam þöyle dedi:

"Vallahi, bundan sonra artýk böyle birþey yapmayacaðým!" [28]

*   *   *

Ýbn Zafer el-Maðribî der ki: Bana anlatýldýðýna göre, Ebu'l-Huseyn Ahmed b. Muhammed en-Nûrî Kur'an okumasýný öðrenince, dükkanda Kur'an okumayý sürdürdü. Sabah olunca eline defter-kalemi alýr, Allah'ýn kitabýndan bilmediklerini öðrenmek üzere çýkar ve kendisine söylenenleri not alýrdý. Babasý ise oðlunun ortadan kaybolmasýný iste­mezdi. Onu bundan vazgeçirmeye çalýþýr, tehdid eder hattâ bazan da döverdi. Bir iþe gönderdiði zaman oðlu yazý malzemelerini yanýna alýr, karþýlaþtýðý alimlere sorardý. Babasý bazan bu yüzden oðlunu döverdi. Birgün babasý ona dedi ki:

"Þu ilminle neyi istediðini ah bir bilsem!" Bunun üzerine oðlu:

Ben Allah'ý bilmek ve (yakýn olmak için) onu tanýmak istiyorum" dedi. Babasý:

O'nu nasýl tanýrsýn? deyince, oðlu:

Emir ve yasaklarýný anlamakla O'nu bilirim, cevabýný verdi. Babasý:

Peki (yakýn olmak için) O'nu nasýl tanýrsýn? deyince de, oðlu þu eevabý verdi:

Bana öðrettikleriyle amel etmek suretiyle O'nu tanýrým.

Bu konuþmadan sonra babasý oðluna þöyle dedi: "Artýk varol­duðum sürece senin iþine karýþmayacaðým." [29]

e) Bu örnekleri, imam Ahmed b. Hanbel'in çocukluk dönemindeki takvasýný anlatan bir olayla noktalamak istiyoruz:

Ahmed b. Hanbel'in amcasý, bazý valilere Baðdat'ýn ahvalini bildi­ren mektuplar gönderirdi. Maksadý da, halifenin olup bitenlerden ha­berdar olmasýydý. Bir defasýnda mektuplarý yeðeni Ahmed b. Hanbel ile gönderdi. Fakat o bunu yerine getirmekten çekindi/sakýndý. O, müslümanlara gelmesi muhtemel bir zarara sebep olmaktan ve jurnal etmekten kaçýndýðý için mektuplarý suya attý. Onun bu soylu davranýþý, ilim ve firaset sahibi birçok kiþinin dikkatini çekti. Hatta el-Heysem b. Hanbel onun hakkýnda þunlarý söyledi: "Eðer bu delikanlý yaþarsa, za­manýnýn insanlarýna hüccet olacaktýr." [30]


radyobeyan