Efendiler efendisine iltica By: sidretül münteha Date: 12 Ekim 2010, 19:31:40
Efendiler Efendisi’ne Iltica
Bütün çiçeklerin içinde bir çiçek (gül), bütün taþlarýn içinde bir taþ (yakut), bütün insanlar içinde bir insan (peygamber) o. Þairin dediði gibi,
Muhammedün beþerün lâ ke’l-beþer / Bel hüve yâkâtün beyne’l-hacer
Mânâ: Muhammed elbette beþerdir, ama sýradan bir beþer gibi deðildir. Belki taþlar arasýnda yakut ne ise, insanlar arasýnda Muhammed de odur.
Sevginin damýtýlmýþ, süzülmüþ, rafine muhatabý olarak sevilen (maþuk), estetik sevgi imbiðinden geçirilip Müslümanlarýn kalbine süzülen aþk (Muhammed).
Neler söylenmedi onun hakkýnda, neler yazýlmadý. Yazmakla bitirilemedi ve bitirilemeyecektir de. Bütün söz ustalarý kalemleri ellerine aldýlar, adýna na’t dediler onu anlattýlar; tazarru dediler, ona iltica ettiler. Siyer dediler hayatýný söylediler, þemail dediler vasýflarýný sayýp döktüler. Hilye yazdýlar yakýnlýklarýný ifade için, mi’raciye dizdiler þanýný tebcil için. Adýna gül dediler ve besteler yaptýlar gül terennümünde, ilahiler söylediler gül deminde. Na’tî diye mahlas kullandýlar, divanlar doldurdular; adýný anarak baþladýlar mesnevilere bir bakýþýna mazhar olmak için. Aherli kaðýtlara döküldü bin bir harf düz ve eðik, Rasul’ü yazmak için yarýþtý gubari ile þikeste ta’lik. Hamdullah’tan Hâmid’e harf baþýna Muhammed diye yazdý divitler; Levnî’den Osman’a tel tel renk verdi maviler ve çivitler. Onun içindir ki ne yana baksa Rasul’den bir iz görür gözler, ne yöne dönse Rasul’ü özler, geceler ve gündüzler. Eþya ve varlýk Rasul için vardýr ve Rasul, elbette eþya ve varlýk kadardýr. Bir milyon adý varsa aþkýn, bir eksiðiyle hep Rasul’ün gül yanaðýndan alýr ilhamýný. Kaðýt, kalem ve kitap... Söz, kelam ve hitap... Kimiler gül deyip ömür boyu gülerler; kimiler gül deyince gül uðruna ölürler.
Muhammed, benim Efendim.
Efendim’i anlatmayan dil ne söyler ki efsaneden baþka!.. Muhammed harflerinden Muhammed söylemeyen kelimeler gerçeði olmayan isimlerden öte nedir ki?!.. Gülün kokusunu taþýyan bilgi canda ýþýk; ama bir gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür.
Gülünce yüzünde güller açan güzeller, yüzyýllarca bütün güzelliklerini bir tek güzellikten damýtarak yaþadýklarýnýn farkýndaydýlar; yazýk ki teknoloji çaðýnda bunu kaybettiler. Oysa beþeriyet bütün zaman ve mekan boyunca onu bilememenin ve onu sevememenin ýstýrabýyla kývrandý ve büyük hakikat þu ki baþýný nereye vursa o Efendiler Efendisi’ne sýðýnmaktan baþka kurtuluþ bulamayacak, Efendim’i örnek almadýkça ete kemiðe bürünmüþ feryadýndan kurtulamayacak. Eller nakýþ nakýþ, desen desen Muhammed’i dokudukça, kaðýtlar renk renk, deste deste Muhammed’i okudukça ancak kurtulacak beþeriyet. Onun gül damlasý terinin ýtýrlarýnda bülbüller yaþar aþk ile, ve aþk ile yanaðýnýn rengine pervaneler düþer. Çünkü kimin eline deðerse bir gül, elleri gül kokar onun.
“Eðer Elçi’nin vasýflarýnýn þerhini devamlý, durmadan söylesem, yüzlerce kýyamet geçer de o yine bitmez.” der Mevlana. Lisan ve kalem onu hakkýyla anlatamaz, bunu herkes bilir. Bu yüzden biz haddimizi elbette bilecek ve Zekâî Mustafa Dede’den ariyet bir beyit ile ona iltica edeceðiz:
Garîk-i bahr-i isyânem þefâat yâ RasûlALLAH
Esîr-i nefs-i nâdânem þefâat yâ RasûlALLAH
Elbette hasretini terennümdür kasdýmýz Efendimizin, cür’etimiz ise içimizin yanýþýndan. Varlýða o iken sebep, hayalinden ya fikrinden, hiç olmazsa adýnýn zikrinden nasýl duralým ayrý...?
ALINTI