Martin Lings
Pages: 1
Hendek By: selsebil Date: 10 Nisan 2009, 20:29:17
Hayber'e yerleþen Beni Nadir yahudileri kaybettikleri topraklan tekrar kazanmaya kararlýydýlar. Ümitleri, Ku-reyþ'in Peygamber (s.a.v.) üzerine düzenleyeceði son ve büyük saldýrýda yoðunlaþýyordu, islam'ýn beþinci yýlýnýn sonlarýna doðru -MS. 627'nýn baþlarý- bu hazýrlýklar, Hu-yay ve Hayber'deki diðer birkaç yahudi liderinin Mekke'yi ziyaret etmesiyle karara baðlandý. Ebu Süfyan'a: «Muham­medi, ortadan kaldýrmada seninle birlikteyiz» dediler. Ebu Süfyan da: «Bizden sevgili olanlar, Muhammed'e karþý bi­ze yardým edenlerdir» cevabýný verdi. Bunun üzerine Saf-van, Ebu Süfyan ve diðer Kureyþ liderleri yahudileri Kâ'-be'nin içine soktular ve orada amaçlarýna ulaþýncaya ka­dar birbirlerini terketmeyeceklerine dair Allah adýna and içtiler. Kureyþliler bu fýrsattan yararlanarak, yahudilere yeni dinin kurucusu ile aralarýnda çatýþma konusu olan inançlarýyla ilgili sorular sordular. Ebu Süfyan: «Ey ya-hudiler,» dedi, «Siz ilk kutsal kitabýn geldiði topluluksunuz ve sizin bilginiz var. Bizim Muhammed'e karþý konumu­muzun ne olduðunu bize söyleyin Bizim dinimiz mi daha iyi, yoksa onunki mi? «Yahudiler þu cevabý verdiler: «Si­zin dininiz onunkinden daha iyidir ve siz gerçeðe daha yakýnsýnýz».

Bu noktada anlaþan taraflar plan hazýrlamaya koyul­dular. Yahudiler, Medine'den hoþlanmayan tüm Necd ka­bilelerini ayaklandýrma görevini üzerlerine almýþlardý. Onlan ayaklanmaya razý edemezlerse, rüþvetle bu iþi halle­deceklerdi. Beni Esed onlara yardým etmeye hazýrdý. Beni Gatafan'a gelince, onlara katýlmalarýna karþýlýk kabileye Hayber*in hurma hasadýnýn yansý verilecekti. Beni Gatafan'dan Fezare, Mûrre ve Aþça kollarýnýn anlaþmaya da­hil olmasýyla ordu yaklaþýk ikibin askere ulaþtý. Yahudi­ler Beni Süleym'den de yediyüz kiþinin kendilerine katýl­masýný baþardý. Bu sayý daha da fazla olabilirdi; fakat Ma­una kuyusu yakýnýndaki katliamdan sonra küçük, ancak sürekli artan bir grup müslüman olmuþtu. Süleym'in gü­ney komþusu Beni Amir ise, Peygamber (s.a.v.)'Ie yaptýðý anlaþmaya sadýk kaldý.

Kureyþ ve müttefikleri toplam dörtbin kiþiyi buluyor­du. Güneyden gelecek olan birkaç grup destekle birlikte Mekke'den, Medine'ye giden sahil yolunu takib edecekler­di Uhud'ta da ayný yolu izlemiþlerdi. Daha az birlik teþ­kil eden ikinci bir ordu. da Medine'nin doðusundan, yani Kecd ovasýndan yaklaþacaktý, iki ordunun toplam olarak, Kureyþ'in Uhud'daki gücünün üç katý olacaðý tahmin edi­liyordu. Orada müslümanlar üç bin kiþilik bir orduya ye­nilmiþlerdi. Þimdi ise onbin kiþi karþýsýnda ne yapabilir­lerdi? Bunun yamsýra Kureyþ bu kez ikiyüz atlý yerine üç-yûz atlý almýþtý ve Gatafan'in da ayný büyüklükte bir grup­la onlan desteklemesi bekleniyordu.

Plânlarýna uygun olarak Mekke'den yola çýktýlar. Ayný anda, büyük bir Ýhtimalle Abbas'm düzenlediði bir Huzaa'lý grup atlarýyla, Peygamber Cs.a.v.) 'e saldýnyý haber vermek ve ordunun gücü konusunda bilgi vermek üzere Medine'­ye doðru yola çýktýlar. Bu grup Medine'ye ancak dört gün­de varabildi. Yani Peygamber'e hazýrlanmak için sadece bir hafta kalmýþta. Peygamber (s,a.v.) bu haberi alýnca he­men tüm Medine'ye alarm verdi ve arkadaþlarýna, eðer sabreder, emirlere uyar ve Allah'tan korkarlarsa zaferin kendilerinin olacaðý konusunda müjdeleyîci sözler söyledi. Daha sonra, Uhud'ta yaptýðý gibi onlarý istiþare meclisine çaðýrdý. En Ýyi savunmanýn nasýl olacaðý konusunda çeþitli fikirler öne sürüldü. En sonunda Selman (r.) ayaða kalkti ve þöyle dedi: «Ey Allah'ýn Rasulü, biz Ýran'dayken at­lýlarýn saldýrýsýndan korktuðumuzda etrafýmýza hendek ka­zardýk. Þimdi de etrafýmýza hendek kazalým.» Herkes Uhud'-daki stratejiyi tekrarlamak istemediði için Selman'ýn önerisini kabul etti.

Zaman kýsaydý ve savunmada bir boþluk býrakmamak için çabanýn doruk noktasýna kadar harcanmasý "gereki­yordu. Fakat hendeðin sürekli olmasý gerekmiyordu. Þeh­rin sýnýrýnda, birçok yerde savunmayý saðlayacak kaleye benzer evler vardý. Kuzey-batýda ise kale vazifesi gören fa­kat aralarýnýn birleþtirilmesi gereken, büyük kaya .yýðýn­larý vardý. Bunlardan en yakýný Sel' daðý olarak bilinen yý­ðýndý ve hendeðin içinde kalmasý gerekiyordu. Çünkü bu daðýn Önündeki düzlük kamp yapmaya uygun bir yerdi. Hendek bu kamp yerini, bir kaya yýðýnýndan baþlayýp þeh­rin güney duvarýndaki bir noktaya kadar uzayarak kuzey­den çevreleyecekti. Bu kazacak olan en uzun hendekti ve en Önemlisi de buydu.

Stratejiyi ortaya koymanýn yamsýra Selman, hendeðin hangi geniþlik ve derinlikte olmasý gerektiðini de biliyor­du. Beni Kurayza'da çalýþtýðý için onlarýn, hendeðin ka­zýlmasý için gerekli olan tüm araçlara da sahip olduklarýný biliyordu. Bu ortak düþman karþýsýnda Beni Kurayza'lýlar bunlarý ödünç vermekten kaçýnmadýlar. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'i sevmemelerine raðmen, hepsi onunla yaptýklarý antlaþmanýn politik bir anlaþma olduðu ve bu anlaþmayý bozmamalarý gerektiði kanýsmdaydýlar. Bu nedenle yahudiler kazma, kürek ve çapalarýný ödünç verdiler. Bunun yanýsýra, sýký hurma liflerinden örülmüþ saðlam hurma se­petlerini de kazýlan topraðý taþýmak üzere verdiler.

Peygamber (s.a.v.) topluluðun her grubunu belirli bir hendekten sorumlu olmak üzere görevlendirdi. Kendisi de onlarla birlikte çalýþtý. Her þafak vakti namazdan sonra yoîa çýkýyorlar ve alacakaranlýkta evlerine dönüyorlardý. Ýlk günlerden birinde sabahleyin hendek kazmaya gider­ken Peygamber (s.a.v.) onlara Mescid'i inþa ederken oku­duklarý bir beyti hatýrlattý:

«Allahým, ahiret saadetinden baþka saadet yoktur.

Muhacirleri ve Ensan baðýþla!»

Hep birlikte bu beyti tekrarladýlar. Bazen de þöyle der­lerdi:

«Ahiret yurdundan baþka gerçek hayat yoktur.

Allahým, Ensar ve Muhacirine merhamet et!»

Birbirlerine sürekli zamanýn kýsa olduðunu hatýrlatý­yorlardý. Düþman her an gelebilirdi. Kim biraz gevþeklik gösterirse, hemen aralarýnda alay konusu oluyordu. Diðer taraftan Selman büyük bir saygý ve övünç kaynaðý idi. O sadece güçlü ve saðlam vücutlu deðil, ayný zamanda yýl­lardan beri Beni Kurayzalýlar arasýnda yaþadýðý için kazman ve taþýmacýlýkta da becerikliydi. Kendi aralarýnda: «O, on kiþinin iþini yapýyor» dediler ve dostça bir tartýþ­maya giriþtiler. Birçok yerden göç ettiði için Muhacirler: «Selman bizimdir- diye iddia ettiler. Ensar: «O bizden bi­ri, bizim onda daha çok hakkýmýz var» diye karþý çýktý. Fakat Peygamber (s.a.v.) : «Selman bizden, yani Ehl-i Beyt'-ten biri» (Peygamberin ailesi) dedi.

Düþmana karþý silah olarak kullanýlabilecek olan taþar hendek boyunca Medine'nin çevresine yýðýldý. Kazýdan çýkan toprak sepetlere doldurulup, baþ üzerinde uzaða ta­þýnýyor ve dönüþte ayný sepetlere taþ doldurulup hendeðin yanýna yýðýlýyordu. En iyi taþlar Sel daðýnýn eteklerinde bulunuyordu. Adamlarýn hepsi bellerine kadar çýplaktý. Se­pet bulamayanlar üstlerinden çýkardýklarý elbiseleri, taþ ve topraklan taþýmakta çuval olarak kullanýyorlardý. Hendek kazmaya gittikleri ilk sabah onlarý bir grup genç takip et­ti, hepsi de bu çabada görev almak istiyorlardý. En küçü'c olanlar hemen geri gönderildi, fakat Peygamber (s.a.v.) düþman görünür görünmez, kampý terketmeleri þartýyla, di­ðerlerinin kazma taþýmada yardým etmelerine izin verdi. Uhud'tan geri gönderilen Usame CrJ, Ömer'in oðlu Abdul­lah (r.) ve arkadaþlarý artýk onbeþ yaþlarýndaydýlar. Ve sadece kazmada deðil, savaþta da diðer mü'minlerle bir­likte görev yapacaklardý. Bunlardan biri olan Evs'in Ha­rise kolundan Bera' sonraki yýllarda hendek kenarýnda kýrmýzý cüfabesi, tozlu göðsü ve omuzlarýna deðen uzun saç­larýyla Peygamber (s.a.v.)'in ne kadar güzel olduðunu an­latmýþtýr. «Ondan daha güzelini görmedim» demiþti. Onun ve genelde tüm manzaranýn ne kadar güzel olduðunu far-keden sadece Bera' deðildi, özellikle Peygamber (s.a.v.), çevresine baktýðýnda, çevresindekilerin basitliðini ve ne kadar doðal olduklarýný -insanýn fýtratýna ne kadar yakýn olduklarýný- görüp seviniyordu. Bu sevinçle, sonradan her­kesin katýldýðý bir þarký okumaya baþladý: «Hayber'in bu güzelliði bir güzellik deðil, Yarab, bu daha saf, daha temiz bir þey*[1]. O, bir Muhacirlerle, bir Ensar*la birlikte çalýþýyordu-bazan kazma, bazan kürek, bazan da sepet kullanýyordu. Fakat o nerede olursa olsun, olaðan üstü bir zorlukla kar­þýlaþýldýðýnda ona haber vermeleri gerektiðini herkes bili­yordu, îþin çok sýký ve zor olmasýna raðmen eðlenceli da­kikalar geçiriyorlardý. Mescidde yaþayan Ehl-i Suffa'dan biri olan Beni Demre'li bir müslümanm görünüþte acýna­cak bir hali vardý. Bunun üstüne bir de ailesi ona «küçük böcek» anlamýna gelen Cü'eyl adýný vermiþlerdi. Peygam­ber s.a.v.) kýsa bir süre önce onun adýný, hayat ve ruh) saðlýk anlamlarýna gelen 'Amr olarak deðiþtirmiþti. Hen-dek'te onun halini gören bir muhacir þu mýsralarý söyl» inekten kendini alamadý:

«Onun adýný Cü'eyl'den Amr'a deðiþtirdi, îþte o gün bu zavallý adama yardým etti». Muhacir bu beyti Amr'a okudu. Onu duyan diðerleri de beyti þarkj haline getirip gülüþerek okudular. Peygam­ber   (s.a.v.)   her  seferinde  vurguyla  söylediði   «Amr»   ve «yardým»  kelimeleri dýþýnda bu þarkýya katýlmadý,   Dsha sonra onlarý þu þarkýyý okumaya teþvik etti:

«Rabbim, biz hiçbir zaman sana yönelmez. Zekât vermez ve namaz kýlmazdýk. O halde üzerimize huzur indir,

Bu karþýlaþmada ayaklarýmýzý sabit kýl.

Bu düþmanlar bizi bastýrmak istiyor ve ifsad etmeye

çalýþýyorlar,

Fakat biz onlara karþý koyuyoruz.»[2].

tik yardým çaðrýsý, hiçbir aletin çýkarmaya güç yetire-mediði bir kaya ile karþýlaþan, Cabir (r.)'den geldi. Pey­gamber (s.a.v.) biraz su istedi ve suyun içine tükürdü. Dua ettikten sonra suyu kayanýn üstüne döktü. Adamlar, kaya­yý sanki kum yýðýný imiþ gibi kürekle alýp attýlar[3]. Diðer bir gün de Muhacirlerin yardýma ihtiyacý oldu. Rastladýðý kayayý yerinden çýkarmak için bir hayli uðraþan, fakat ký­mýldatmayý baþaramayan Ömer (r.), Peygamber (s.a.v.)'e gitti. Peygamber (s.a.v.) kazmayý onun elinden aldý ve ka­yaya bir darbe indirdi. Bu darbe ile birlikte kayanýn üs­tünden þimþek gibi bir ýþýk çýktý, tüm þehri geçip güneye doðru kayboldu. Peygamber (s.a.v.), ikinci kez vurduðun­da kuzeye, Uhud'a doðru bir ýþýk çýktý. Kayayý parçalayan üçüncü vuruþla da doðuya bir ýþýk fýþkýrdý. Selman (r.) bu üç ýþýðý da görmüþ ve bir þeye delalet ettiðini düþüne­rek Peygamber fs.a.v.)'e sormuþtu. Peygamber (s.a.v.) ona þu cevabý vermiþti: -Onlarý gördün mü, Selman? Ýlk ýþýk­la Yemen kalelerini gördüm ikinci ýþýkla Suriye kalelerini gördüm, üçüncü ýþýkla da Kisra'nm[4] Medain'deki beyaz sa­rayýný gördüm. îlk ýþýkla Allah bana Yemen yollarýný açtý, ikincisiyle Batý'da Suriye'ye üçüncüsüyle de doðuya yol aç­tý.[5]

Hendekte kazma iþiyle uðraþanlarýn çoðunun yeteri kadar yiyeceði yoktu ve aðýr çalýþma koþullarý da açlýðý artýrýyordu. Cabir, hendekte kendisinden yardým istediði gün Peygamber (s.a.v.)'in aþýrý derecede zayýf olduðunu farketmiþti. akþam eve geldiðinde karýsýndan yemek ha­zýrlayýp ha'    .ayamayacaðmý sordu. Karýsý: «Bu kuzudan

ve bir ölçek arpadan baþka þeyimiz yok» dedi. Bunun üze­rine Cabir (r.), kuzuyu kurban etti. Ertesi gün karýsý ku­zuyu haþladý, arpayý öðüttü ve ekmek yaptý. O gün hava çalýþýlmayacak kadar karardýðýnda Cabir, hendekten ay­rýlmak üzere olan Peygamber (s.a.v.) 'in yanma gitti ve ku­zu eti ve arpa ekmeði yemeye davet etti. Cabir þöyle dedi: -Peygamber Cs.a.v.) avuç içini benim avuç içime koydu ve parmaklarýný kenetledi. Ben, onun yalnýz gelmesini is­tiyordum. Fakat o baðýrarak þöyle dedi: «Allah'ýn Rasulü, ile birlikte Cabir'in evine gidin. Ýcabet edin, çünkü Cabir sizi davet ediyor». Cabir, bir felâket zamanýnda okunan þu âyeti okudu-:

«Biz Allah'a ait (kullar)iz ve þüphesiz O'no dönücüleriz.» (Ba­kara: 156).

Daha sonra uyarmak azere karýsýnýn yanýna gitti. Ka­rýsý : «O mu davet etti, yoksa sen mi?» diye sordu. Cabir: «O davet etti» dedi. Karýsý: «O halde býrak gelsinler, çün­kü O daha iyi bilir,» dedi. Yemek, Peygamber (s.a.v.)'in önüne kondu. Peygamber dua etti, besmele çekti ve yeme­ye baþladý. Onunla birlikte on kiþi daha oturuyordu. Hep­si de doyana dek yedikten sonra kalkýp evlerine gittiler ve yerlerini diðer on kiþiye býraktýlar. Hendekte çalýþan tüm Ýþçilerin karný doyuncaya dek bu devam etti. Herkes doy­duktan sonra bile hâlâ biraz et ve ekmek vardý[6].

Bir baþka gün Peygamber (s.a.v.), elinde bir þeyle kamp yerine gelen bir kýz gördü ve onu yanýna çaðýrdý. Kýz, Abdullah îbn Revaha (r.)'nm yeðeniydi. O günü ken­disine þöyle anlatýyor: «Allah'ýn Rasulüne, amcam ve ba­bam için hurma getirdiðimi söylediðim zaman onlarý ken­disine vermemi emretti. Ben do hurmalarý onun eline bo­þalttým, fakat hurma avuçlarýný dolduracak, kadar çok de­ðildi. Peygamber (s.a.v.î, bir bez parçasý istedi. Yayýlan bez parçasýnýn üstüne hurmalarý saçtý, örtünün her tarafý hurma olmuþtu. Daha sonra yanindakilerden, hendek kaz makta olanlarý yemeðe davet etmelerini istedi. Ýþçiler gel­diler ve yemeye baþladýlar. Hurmalar artýyordu, onlar ka-nnlarým doyurup kalktýðýnda hurma örtünün kenarlarýn­dan taþýyordu.»[7].

 



--------------------------------------------------------------------------------

[1] W. 446.

[2] W. 448   49; I. S. 11/1,51.

[3] I. I, 67..

[4] Iran Kralý.

[5] W. 450.

[6] I.   I.  672;   W.,452. '

[7] I. I. 672

 


radyobeyan