Martin Lings
Pages: 1
Hudeybiyeden sonra By: selsebil Date: 10 Nisan 2009, 19:47:18
Beni Sakîf'li Ebu Beþir, ailesi Taif'ten göçüp Beni Züh-re'nin müttefikleri olarak Mekke'ye yerleþmiþ olan genç bir adamdý. Ebu Beþir tr.) Müslüman olmuþ ve ailesi de onu hapsetmiþti. Fakat o yürüyerek Medine'ye kaçmayý baþar­mýþ ve Peygamber (s.a.v.) Hudeybiye'den döndükten kjsa bir süre sonra Medine'ye ulaþmýþtý. Onun arkasýndan, ka­çaðýn kendisine teslim edilmesini isteyen bir Kureyþ'li elçi geldi. Peygamber ts.a.v.) Ebu Beþir fr.î'e de Ebu Cendel (r.)e söylediklerinin aynýsýný söyledi. Ve anlaþmaya uya­rak kendisini elçiye teslim etmek zorunda olduðunu be­lirtti. Ömer ve diðer Sahabe þimdi anlaþma maddelerine bi­raz razý olmuþ görünüyorlardý. Bu nedenle Kureyþ'in ada­mý ve yanýndaki azatlý köle Ebu Beþir'i götürürken orada bulunan Ensar ve Muhacirler hep bir aðýzdan: «îyi þans­lar Allah muhakkak sana bir çýkýþ yolu gösterecek» dedi­ler.

Onlarýn bu ümitleri beklediklerinden daha kýsa bir sürede gerçekleþti. Ebu Beþir gençliðine raðmen çok güçlü bir adamd.'. ve ilk konakta elçinin kýlýcýný alýp onu öldür­meyi baþardý. Bunun üzerine azatlý köle ismi Kevser doðruca Medine'ye kaçtý. Karþý konulmaksýzýn Mescid'e girdi ve kendini Resuhýllah'ýn ayaklarýna attý. O yaklaþtý­ðýnda Peygamber (s.a.v.): «Bu adam çok korkunç bir þey görmüþ» dedi. Kevser hemen, arkadaþýnýn öldürüldüðünü ve kendisinin de ölümden kurtulduðunu anlattý. O sýrada

Ebu Beþir elinde kýlýcýyla göründü. «Ey Allah'ýn Peygam­beri» dedi, «sen görevini yaptýn. Beni onlara gönderdin. Allah da beni serbest býraktý.» Peygamber (s.a.v.) «Annesi­ne yazýk!»[1] dedi. «Savaþ için ne güzel bir meþale. Keþke onun yanýnda baþkalarý da olsaydý!» Kureyþ onun için baþ­ka elçiler gönderirse, bir önceki sefer olduðu gibi yine onu teslim etmek zorundaydý. Ancak böyle bir düþünce Ebu Beþir (r.)'in kafasýndan uzaktý. O öldürdüðü adamm silahlarýnýn, zýrhýnýn ve devesinin ganimet olduðunu ve kanýna uygun olarak beþe bölünüp paylaþtýrýlmasý gerekti ðini düþünüyordu. «Eðer böyle yaparsam» dedi, Peygam­ber (s.a.v.): «Onlar beni yeminime uymamakla suçlarlar.» Daha sonra çok korkan Mekkeli azatlý köleye döndü ve «Arkadaþýndan alman mallar senin kontrolündedir. Bu adamý da, seni gönderen adamlara götür» dedi. Bunu du­yan Kevser sarardý ve «Ey ^Muhammed, ben hayatýma de­ðer veririm. Benim gücüm onun için yeterli deðil ve ben iki kiþinin yerini tutamam» dedi. Müslümanlar görevlerini yapmýþlar fakat Mekke'nin temsilcisi mahkumu götürmek istememiþti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) Ebu Beþir'e döndü ve: «Nereye Ýstersen git» dedi.

Ebu Beþir: «Keþke onun yanýnda baþkalarý da olsaydý» sözleri kulaklarýnda çýnlayarak Kýzýl Deniz sahillerine doðru gitti. Bu sözlerdeki emir ve tavsiye niteliðini anla­yan tek kiþi o deðildi. Ömer (r.) de bunu anlamýþ ve Mek­ke'deki diðer Müslümanlar'a Peygamber (s.a.v.)'in bu söz­lerini ve Ebu Beþir'in nerede olduðu haberini ulaþtýrmýþtý Onun nerede olduðunu Medine'ye gelen dost sahil kabile­lerin birinden haber almýþtý. Süheyl'in oðlu Ebu Cendel tr.) yeni koruyucularý tarafýndan artýk sýký bir þekilde kontrol edilmiyordu. Bir de tüm Mekke'de Müslüman genç­lere edilen dikkat konusunda genel bir yumuþama görülü­yordu. Çünkü Muhammed (s.a.v.), onlar Medine'ye kaçarsa sözünde durup onlarý geri    göndereceðini göstermiþti. Bu gevþemeden yararlanan Ebu Cendel ve diðer gençler bir yolunu bulup Ebu Beþir'in yanma kaçtýlar. Bunlarýn arasýn­da Halid'in kardeþi Velid de vardý. Ebu Beþir onlarla bir­likte Mekke'den Suriye'ye giden kervan yolu üzerindeki stratejik bir noktaya kamp kurdu. Onlar Ebu Beþir tr.)'i lider olarak kabul ediyorlardý. Namazlarý o kýldýrýyor, iba­detleri ve diðer dini konularda ona danýþýlýyordu. Çünkü onlarýn çoðu yeni Müslüman olmuþtu ve birþey bilmiyor­lardý. Kureyþlîler kuzeye giaen yolun tekrar güvenilir hale gelmesine seviniyorlardý. Fakat Ebu Beþir'in kampýna yet­miþ kadar genç adam katýlmýþtý ve bunlar kervanlar için tehdit oluþturuyordu. Kureyþliler birçok adam ve mallarý­ný kaybettikten sonra, Peygamber (s.a.v.)'e bu adamlarý toplumuna kabul etmesini rica eden bir mektup gönderdi­ler. Onîann geri döndürülmesini istemeyeceklerine de söz verdiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) Ebu Beþir'e ta­raftarlarýyla birlikte Medine'ye gelebileceðini haber veren bir mektup gönderdi. Fakat o sýrada genç lider çok hastay­dý ve mektup ona ulaþtýðýnda ölümün eþiðindeydi. Mektu­bu okudu ve elleri arasýnda tutarak öldü. Arkadaþlarý onun cenaze namazým kýldýlar ve onu gömdüler. Gömüldü­ðü yere de bir mescid yaptýlar. Daha sonra Peygamber (s a.vJ'Ie buluþmak üzere Medine'ye gittiler[2].

Kayalýklara ulaþtýklarýnda Velid'in devesi tökezledi ve onu yere düþürdü. Velid düþünce parmaðýný keskin bir kayaya kestirdi. Parmaðý alýp fýrlatýrken þöyle dedi:

«Sen kanayan bir parmaktan baþka nesin? Allah yolunda baþka hiçbir yara almadýn.»

Fakat kesik parmak mikrop kaptý ve Ölümcül bir yara haline geldi. Bununla birlikte Velid (rj ölmeden önce aðabeyi Halid'e onu fslâm'a davet eden bir mektup yazmayî baþardý.

O sýralarda Mekke'den sadece bir tek kadýn kaçýp Me­dine'ye sýðýnmýþtý. O da Osman'ýn üvey kardeþi, yani an­nesi Erva ile Bedir'den dönüþte öldürülen Ukbe'nin kýzlarý olan Ümmü Gülsüm idi. Fakat artýk mü'min kadýn-lann kâfirlere döndürülm esini yasaklayan bir âyet inmiþ­ti. Bu nedenle, iki öz erkek kardeþi Ümmü Gülsüm'ü geri götürmeye geldiklerinde Peygamber (s.a.v.) onu býrakma­dý. Kureyþliler de bunu fazla karþý çýkmadan kabul ettiler. Çünkü anlaþmada kadýnlardan hiç bahsedilmiyordu. Daha sonra Zeyd (r.) Zübeyr (r.) ve Abd'ur-Rahman îbn Avf (r.) onunla evlenmek istediler. Peygamber (s.a.v.) ona Zeyd'le evlenmesini tavsiye etti. O da bu tavsiyeyi kabul etti.

Anlaþma yapýldýktan bir ay sonra Aiþe (rJ ve babasý kýsa bir süre sonra sevince neden olacak olan büyük bir üzüntü yaþadýlar. Ümmü Ruman (r.) hastalandý ve öldü Onu Baki' mezarlýðýna gömdüler. Peygamber (s.a.v.) onun cenaze namazýný kýldý ve mezarýna indi. Onun ölüm habe­ri Mekke'ye ve oðlu Abdu'l-Kâ'be'ye de ulaþtý. Bu üzüntü Abdu'l-Kâ'be'ye, uzun süreden beri düþündüðü birþeyi uy­gulama olanaðý verdi. Annesinin ölümünden kýsa bir süre sonra Medine'ye geldi ve Müslüman oldu. Biat ettiðinde Peygamber (s.a.v.)  ona Abdurrahman adýný verdi.

Abdurrahman, o dönemde Müslüman olan tek kiþi de­ðildi. Haftalar ve aylar geçince Kur'an'm bu anlaþmayý ne­den apaçýk bir zafer diye nitelediði açýklýða kavuþuyordu. Artýk Mekke'ii ve Medine'Iiler barýþ içinde buluþup, ser­bestçe birbirleriyle konuþabiliyorlardý*. Anlaþmadan son raki iki yýl boyunca îslâm toplumu iki katma çýktý.

Hacýlarýn dönmesinden kýsa bir süre sonra herkesi se­vindiren bir âyet nazil olmuþtu:

«Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karþý düþmanlýk bes­lemekte olduklarýnýz arasýnda bir sevgi baðý kýlar.» (Mvmtahine: 7).

Bu sözler, gün geçtikçe artan ihtidalarý kastediyordu. Bazýlarýna göre de bu âyet Peygamber (s.a.v.) 'le Kureyþ li­derlerinden biri arasýnda geliþen yakýn iliþkiyi kastediyordu.

Hudeybiye'den birkaç ay önce Habeþistan'dan Pey-gamber'in kuzeni Ubeydullah Ýbn Cahþ'm Ölüm haberi gel­miþti. O, îslâm'a girmeden önce hristiyandý ve Habeþis­tan'a hicret ettikten kýsa bir süre sonra tekrar hristiyan-hða dönmüþtü. Bu, Müslümanlýkta karar kýlan ve Ebu Süfyan'ýn kýzý olan karýsý Ümmü Habibe'yi çok üzmüþtü Kocasýnýn ölümünden dört ay sonra Peygamber (s.a.v.) Necaþi'ye kendi adýna Ümmü Habibe (rJ ile arasýnda nikâh kýymasýný rica etti. Peygamber (s.a.vJ Ümmü Habibe (r ) -ye direkt olarak fikrini sormamýþtý. Fakat Ümmü Habýbb (rJ rüyasýnda kendisine birisinin gelip «mü'minlerin an­nesi» diye hitap ettiðini görmüþ ve bunun Peygamber t s a.v.)in eþi olacaðýna iþaret ettiðini tahmin etmiþti. Ertcii gün, rüyasýný doðrulayan Necaþi'nin teklifini aldý. Bunun üzerine en yakýn akrabasý olan Halid îbn Said'i vekil ola­rak seçti. Necaþi' de, Cafer (r.)'in de içlerinde bulunduðu bir grup Sahabe huzurunda nikâhý kýydý. Daha sonra Ne caþi, sarayýnda ilk düðün yemeði verdi ve bütün Müslü­manlarý davet etti.

Peygamber (s.a.v.) Cafer (rJ'e de artýk gelip Medine'­de 3*aþayabüeceklerini bildiren bir mektup gönderdi. Cafer (rJ, hemen yol hazýrlýklarýna baþladý. Necaþi onlara yol­culukta kullanmak üzere iki bot verdi. Ümmü Habibe'nýn de onlarla birlikte gitmesine karar verildi. Medine'de de onun için bir ev yapýlmaya baþlanmýþtý.

Necaþi, o dönemde Peygamber'in mektup gönderdiði tek kral deðildi. Hendek'te o büyük kayayý parçaladýðýn­da, ilk vuruþunda ortaya çýkan ýþýkla Yemen kalelerini görmüþtü. Üçüncü ve son vuruþunda çýkan ýþýkla da Me-dain'deki Kisra'nm beyaz sarayýný görmüþtü. îslâm impa­ratorluðunun ileride*buralara dek yayýlacaðýna iþaret eden bu iki ýþýk arasýnda bir iliþki vardý. Çünkü Yemen o za­manlar îran kontrolündeydi. Peygamber (s.a.v.) îran kra Ýma kendi Peygamberliðini ilan eden ve îslâm'a çaðýran bir mektup gönderdi. Belki bu mektubu yazarken büyuK ümitleri yoktu. Fakat yine de baþka bir giriþimde bulun­madan Önce ona seçme hakký tanýmak istemiþti.

Bu ûç ýþýktan ikincisi ile Suriye kalelerini görmüþ ve buradan da Ýslâm'ýn, oralara ve daha da batýya yayýlaca­ðýný anlamýþtý. Bu nedenle Ýran kiralýna yazdýðý mektuba benzer bir mektup da Roma Ýmparatoru Herakliyus'a yaz­dý. Bu mektubu Suriye yöneticisi aracýlýðýyla gönderdi. Bu­na benzer bir mektup da Ýskenderiye'ye, Mýsýr Kralý Mu-kavkýs'a gönderildi.

O sýrada Kisra baþka kaynaklardan Medine'nin gün geçtikçe güçlenen Arap kralýnýn Peygamber Cs.a.v.) oldu­ðunu iddia ettiðini duymuþtu. Bu nedenle Yemen'deki va lisi Bâzân'ý, Muhammed Is.a.vJ'le ilgili ayrýntýlý bilgi top lamasý için görevlendirdi. Bâzân, Medine'ye, etrafý gözle­meleri için iki elçi gönderdi. Ýki elçi Ýran'da yaygýn olan bir geleneðe uyarak sakallarýný traþ edip býyýklarýný uzat­mýþlardý. Onlarýn görünüþü Peygamber (s.a.v.)'e garip gel­di ve: «Size böyle yapmanýzý kim emrediyor?» dedi. Onlar da Kisra'yý kastederek «Rabbimiz» dediler. Peygamber (s.a.v.): «Benim Rabbim, sakalýmý uzatmamý ve býyýðýmý ki saltmamý emrediyor» dedi. Daha sonra onlarý, yarýn gel­melerini söyleyerek gönderdi. O gece Cebrail geldi ve Pey­gamber (s.a.v.)'e Ýran'da ayaklanma olduðunu, Kisra'nm öldürülüp yerine oðlunun geçtiðini haber verdi. Elçiler geldiðinde bu haberi onlara ulaþtýrdý ve onlara bu haberi Yemen valisine ulaþtýrmalarýný emretti. «Ona benim dini­min ve Ýmparatorluðumun Kisra krallýðýnýn ötesine ulaþa­caðým söyle, ona benden bunu ilet: islâm'a gir, sahip oldu­ðun þeylerde seni destekleyeyim ve seni Yemen halkýna kral tayin edeyim.»

Elçiler ne düþüneceklerini bilemeden San'a'ya döndü­ler ve mesajý Bâzân'a ulaþtýrdýlar. O «Ne olduðunu göre­ceðiz. Eðer söyledikleri doðruysa o gerçekten Allah'ýn gön­derdiði bir Peygamber» dedi. Fakat O, iran'da neler ol­duðunu anlamak üzere bir elçi göndermeye fýrsat bulama­dan, yeni Þah olan Siroes'in bir adamý geldi. Yeni Þah'm onlardan baðlýlýk istediði haberini getirdi. Bâzân ona ce­vap vereceði yerde Ýslâm'a girdi. Yanýndaki iki elçi-ve di­ðer iranlýlar da Müslüman,oldular. Daha sonra Medine'ye haber gönderdi, Peygamber (s.a.v.) de ona Yemen'i yö­netme görevini verdi. Bu, Hendek'te gördüðü ilk ýþýðýn va'dinin yerine geldiðini gösteriyordu.

Peygamber (s.a.v.) 'in mektubu Medain'e Kisra'nm ölü­münden sonra ulaþtý. Bu nedenle mektubu ondan sonra gelen Þah okudu ve yýrttý. Peygamber s.a.v.) bunu haber alýnca «Ya Rabbi, ayný þekil de sen de onun krallýðýný parçala» dedi.

Hacýlar döndükten sonraki ilk haftalardan birinde Peygamber'in (s.a.v.) hayatýna, þimdiye kadar hiç kullanýl­mayan bir silahla saldýrýldý. Arabistan'daki yahudiler ara­sýnda her nesilde büyücülüðü bilen bir iki kiþi olurdu. Bun­lardan biri olan ve bu ilmin kendisi ile birlikte ölmesini Ýstemeyerek kýzlarýna da öðreten Lebid adýnda bir yahudiy-di. Lebid, Peygamber (s.a.vj'e öldürücü bir büyü yapma­sý için büyük bir rüþvet almýþtý. Bu amacýný yerine getire­bilmesi için onun bir tutam saçýna ihtiyacý vardý. Bunu da kýzlarýndan biri, masum bir kiþiyi kullanarak elde etti. Labîd saça on bir düðüm attý, kýzlarý da her düðüme bir þey­ler üflediîer. Daha sonra bunu, üstünde polen tozu kýlýfla­rý bulunan diþi bir hurma filizine baðladý ve derin bir ku­yuya attý. Büyü ancak düðümlerin açýlmasýyla çözülebilir­di.

Peygamber (s.a.v.) kýsa bir süre sonra bîr þeylerin kö­tüye gittiðini anladý. Bir taraftan hafýzasý zayýflýyor, diðer taraftan yapmadýðý þeyleri yapmýþ gibi hayal ediyordu. Yamsira çok zayýflamýþtý ve' yemek sunulduðunda kendi­sinde yiyebilecek gücü bulamýyordu. Kendini iyileþtirmesi için Allah'a dua ediyor ve uykusunda biri baþýnda, diðe­ri ayaðýnda iki kiþinin oturduðunu farkediyordu. Peygam­ber (s.a.v.), onlardan birinin diðerine onun hastalýðýnýn gerçek sebebini, anlattýðýný ve kuyunun adýný verdiðini duydu1. Uyandýðýnda Cebrail geldi ve rüyasýný doðrula­yarak biri beþ, biri altý âyetten oluþan iki sure getirdi. Peygamber (s.a.v.) Ali (r.)'yi bu sureleri okumasý için kuyuya gönderdi. Her âyette düðümün biri çözüldü ve hepsi çözüldüðünde Peygamber Cs.a.v.) hem madden hem de manen iyileþmiþti[3].

Bu surelerden ilki þuydu:

«De ki: Sabahýn Rabbine sýðýnýrým,

Yarattýðýn þeylerin þerrinden,

Karanlýðý çöfetügü zaman gecenin þerrinden,

Düðümlere üfleyen kadýnlarýn þerrinden,

Ve kased ettiði zaman kasetçinin þerrinden.» (Felak Suresi}

Ýkincisi ise þöyleydi:

«De ki: insanlarýn Rabbine sýðýnýrým,

insanlarýn mâlikine,

insanlarýn (gerçek) ilahýna.

Sinsice kalblere vesvese »f kuþku düþürüp duran, vesveseci-nýn þerrinden

Ki o, insanlarýn göðüslerine vesvese verir (içlerine kuþku, ku­runtu fýsýldar),

Gerek cinlerden, gerekse Ýnsanlardan (olan her hannastan Al­lah'a sýðýnýrým» (Nas Sûresi)[4]

Bu sureler Kur'an'm en son sureleridir ve kötülükler­den sakýnmak için sürekli okunur.

Peygamber (s.a.v.) o kuyunun doldurulup yanýnda baþ­ka bir kuyunun açýlmasýný emretti. Kendisine bir rüþvet karþýlýðýnda büyü yaptýðýný itiraf eden Labid'e haber gön­derdi, fakat pna karþý bir giriþimde bulunmadý.

 

 



--------------------------------------------------------------------------------

[1]    'Bu adam o kadar ateþli ki, yakýnda annesi onun yasýný tu­tacak» anlamýna gelen bir deyim.

[2] W. 624-9; B. LIV, I. I. 751-3

 

[3] Beyzavi'nm Felak  suresi tefsiri.

[4] (Nas). Bazý alimlere göre bu iki sure bu olay için inmemiþ,

fakat Peygamber'e daha önceden Mekke'de iken   (Hicretten

önce)  indirilmiþtir.


 


radyobeyan