Martin Lings
Pages: 1
Hayber By: selsebil Date: 10 Nisan 2009, 18:37:38
Mekke ile yapýlan anlaþma, kuzeydeki diðer tehlikeler­le ilgilenme fýrsatý verdi. Bunlardan en büyüðü çoðu Ýs­lâm düþmaný olan yahudilerin yaþadýðý Hayber þehri idi Büyücü Labîd'e büyük bir ihtimalle onlardan biri rüþvet vermiþti. Fakat Beni Nadir ve onlarýn Hayber'li akrabala­rýna karþý bir giriþimde bulunmak için bundan daha kesin deliller ve genel nedenler vardý. Onlarýn Medine'yi iþgal etmesi sözkonusu deðildi. Bir iki kiþi dýþýnda onlardan kimse Hendek savaþma katýlmamýþtý. Fakat her seferinde Kureyþ'e saldýn teþvikini veren ve Gatafan'ý da Kureyþ'le bir olmaya ikna eden onlardý. Gatafan'ýn hâlâ Medine'ye düþman olmasýna da onlar neden oluyorlardý. Hayber bu þekilde kaldýðý sürece Medine tam bir barýþ yaþayamazdý.

Bu yönde ergeç bir giriþimde bulunulmasý gerektiði uzun süreden beri biliniyordu. Çünkü Peygamber (s.a.v.), bir süre Önce inen vahydeki yakýn zaferin ganimetleri bol olan bir zafer Hayber'in fethi anlamýna geldiðinden emindi. Fakat bu, Müslüman olduðunu söyleyen herkes ta­rafýndan paylaþýlmamalýydý. Vahiy, Umre'ye katýlmayan bedevilerin tamamen maddi kaygularla savaþlara katýldýk­larýný söylüyordu. Umrede ganimet ve çapul imkâný olma­dýðý için katýlmaya deðer bulmamýþlardý. Bu nedenle þüp­hesiz Arabistan'ýn en zengin topluluklarýndan biri olan Hayber'in fethinde de rol almamalarý gerekiyordu.

Bu, nisbeten küçük bir kuvvetle yola çýkmak anlamýna geliyordu. Gerçi küçük bir kuvvet olmasý, plânlarýnýn son ana kadar gizli kalmasýný saðlayabilirdi. Fakat yine de bu proje duyulduðunda aðýzdan aðýza bir gerçek imiþ gibi deðil, bir efsane gibi yayýldý. Hayber'in aþýlamaz gücü­nü herkes biliyordu. Kureyþ ve diðer islâm düþmanlarý bu haberlerin doðru olmasýný' ümit ediyorlardý. Çünkü eðer bu doðruysa, Muhammed ts.a.v.) müthiþ bir yenilgi yaþa­yacaktý. Fakat onun deli olmadýðým bildikleri için bu haberlerin yalan olmasýndan korkuyorlardý. Hayber'lÝler ise o denli kendilerinden emindiler ki bu haberlere inan­madýlar. Muhammed <s.a.v.)'in Medine'den yola çýktýðý haberi kendilerine ulaþýncaya kadar müttefiklerine yardým haberi göndermediler. Ancak bu haberler ulaþtýðýnda þef­leri Kinane, Gatafan'ý ziyaret etti ve yardýmlarýna karþýlýk o yýlýn hurma hasadýnýn yarýsýný teklif etti. Gatafan'lýlar bunu kabul ettiler ve dörtbin kiþilik bir ordu gönderecek­lerine söz verdiler. Haybe- yahudileri hergün zýrhlanýn giyip toplam onbin kiþi ol ,n ordularýný hergün sýraya sok­mayý gelenek haline getirmiþlerdi. Gatafan'm da yardý­mýyla ordu ondörtbin kiþiye ulaþacakta. Medine'den gelen haberlere göre ise ordu sadece altýyüz kiþi idi.

Peygamber (s.a.v.) yola çýkmadan Önce Evs'li Ebu Ahs (r.) ona geldi ve bir sorunu olduðunu söyledi. Üzerine bi­neceði bir devesi vardý, fakat elbiseleri çok eskiydi ve ne yolculukta kendisi için, ne de ailesine býrakabileceði yiye­cek parasý yoktu. Bu aþýrý bir durum olmasýna raðmen, ona benzer daha birçok kiþi vardý. Fakat Umre'ye giderken çok þey harcanmýþtý ve o güne dek kazanýlan tüm ganimet ler de sayýsý gün geçtikçe artan Muhacir Müslümanlara harcanarak tüketilmiþti. Peygamber (s.a.v.) Ebu Abs (r.)'a tek þey olarak elinde kalan uzun ve yeni bir giysi verdi. Fa­kat birkaç gün sonra sefer sýrasýnda onu daha kötü ve eski bir elbiseyle gördü. «Sana verdiðim elbise nerde?» di­ye sordu. «Onu sekiz dirheme sattým» dedi Ebu Abs (r.) «Daha sonra kendim için iki dirhemlik hurma aldým, iki dirhemim de aileme geçimleri için býraktým. Geri kalan dört dirheme de bir elbise aldým.» Peygamber (s.a v.) küçüldü ve: «Ey Abs (r.) 'm babasý sen ve arkadaþlarýn gerçek­ten fakirsiniz. Fakat nefsimi kudret elinde tutana yemin olsun ki, bir müddet daha yaþarsýnýz, bolluk içinde yaþa­yýp ailelerinizi de bolluk içinde yaþatacaksýnýz. Bir yýðýn dirhem ve köleye sahip olacaksýnýz ve bu sizin için iyi ol­mayacak"[1].

Sefer sýrasýnda Peygamber (s.a.v.) iki kamp yeri ara­sýnda orduyu durdurdu ve Ýbn el-Ekva (r.) adýndaki güzel sesli bir Eslem'li adamý çaðýrdý. Devenden in ve bize deve þarkýlarýndan bir þarký söyle» dedi. Bedevi, onlar develeri üstünde giderken þarký söyleyecekti. Unutul­mayan, kederli ve monoton olan eski melodileri söylüyor­lardý. Ibn el-Ekba'nin, Peygamber (s.a.v.)'in Hendek'te Öð­rettiði beyti okumasýyla bu kederli hava daha da yoðun­laþtý:

«Rabbimiz, biz hiç bir zaman sana yönelmez, Zekât vermez ve namaz kýlmazdýk.»

Ibn el-Ekva Cr.) bu beyitle baþlayan þ'arkýyý tamamla­dýðýnda Peygamber (s.a.v.) ona: «Allah sana rahmet etsin? dedi. Buna karþý çýkan Ömer: «Ey Allah'ýn Rasulü, sen bu­nu kaçýnýlmaz kýldýn. Keþke onunla daha fâzla beraber ola-biîseydik!» dedi. Hepsinin bildiði gibi, Ömer, onun yakýn­da þehit olacaðýný kastediyordu. Çünkü onlar, Peygamber (s.a.v.) kime rahmet dilerse kýsa bir süre sonra onun þe­hit olduðunu görmüþlerdi.

îkibuçuk gün sonra, hedefe sadece bir akþamlýk yollan kalmýþtý. Hayber ile müttefikleri Gatafan arasýnda engel oluþturacak bir konumda yol almalarý gerekiyordu. Bunu amaçlayan Peygamber (s.a.v.) bir rehber istedi ve gecele­yin surlarýn önündeki açýk düzlüðe ulaþtýlar. Gece çok ka­ranlýktý, çünkü hilal henüz yeni çýkmýþtý. Ordu o denli ses­siz yaklaþmýþtý ki þehirde hiç kimse durumun farkýnda bile-deðildi. Sadece sabahleyin bir horoz sesi sessizliði bozdu. Müslümanlarýn kampýnda o þafak vakti sabah ezaný sessiz­ce okundu. Namazdan sonra sessizlik içinde, sabah ýþýðýyla  ortaya çýkan ekin tarlalarý, hurma bahçeleri ve kaleleriyle «Hicaz'ýn bostaný»ný seyrettiler. Güneþ yükseldi, toprak iþçileri ellerinde çapalarý, sepetleriyle çýkýp böyle sessiz bir orduyla karþýlaþýnca çok þaþýrdýlar. «Muhammed ve or­dusu!» diye baðýrýp geriye, kalelere kaçtýlar. Peygamber (s.a.v.) AUahu Ekber dedi ve zafer dolu bir sesle Haribet Hayber (Hayber harap oldu) sözlerini skledi. Daha sonra Allah'ýn insanlarý cezalandýracaðýný haber veren bir âyet okudu:

«Fakat (azab) onlarýn sahasýna indiði zaman uyarýhp-korkututanlarýn sabahý ne kadar da kötü olur.» (Saffat:177).

Ama «indiði zaman yerine «indirdiðimiz zaman» dedi.

Yahudiler hemen bir savaþ konsülü topladýlar. Ýçlerin­den bir þefin uyarýlarýna raðmen kale burçlarýndaki siper­lerine güvendiler. Yesrib kaleleriyle, dað hisarlarý adýný verdikleri kendi kaleleri arasýnda hiçbir karþýlaþtýrma ya­pýlamayacaðýný söylediler. Bu ayrý gruplarla savaþma ka­ran, onlarýn en zayýf noktalan olan birlik yoksunluðuna dayanýyordu. Kur'an'da Yesrib yahudiîeri için söylenenler Hayber'liler için de geçerliydi:

«Sen onlarý birlik sanýrsýn, oysa kalblerÝ paramparçadýr» (Uaþr: 14).

Küçük, fakat birlik içindeki bir ordu ile karþýlaþmak onlar için þanssýzlýktý:

«HÝç þüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenet­lenmiþ bir bina gibi saf baðlayarak çarpýþanlarý sever» (Haþr: 4).

Bu ordu, þu vaade uyarak nefisleri yücelenlerden olu­þuyordu:

«Nice az bir topluluk, dçtha çok olan bir topluluða Allah'ýn iz­niyle galip gelmiþtir; Allah sabredenlerle beraberdir» (Bakara: 249)

Ýlk gün Peygamber (s.a.v.) en yakýn kaleye saldýrdý­ðýnda diðer kaleleri savunanlar    birlik olup saldýranlara karþý tek vücut halinde savaþmadýlar. Fakat kendi duvar­larý arkasýnda kalýp, kendilerini güçlendirmekle meþgul ol­dular. Bu taktikler iki ordu arasýndaki eþitsizliði azalta­cak nitelikteydi. Fakat yine de Müslümanlarýn sabrý, ya­bancý bölgede birden fazla savaþ yapýp, uzun süren bir iþ­gal ile sýnanýyordu. Hayberliler, Arabistan'da en iyi niþan­cýlar olarak tanýnýrlardý. Þimdiye kadar Müslümanlar hiç bu kadar fazla kalkan kullanmaya ihtiyaç duymamýþlardý.

Kampýn gerisinde ise kadýnlar sürekli ok yaralarým tedavi ile meþgul oluyorlardý. Peygamber (s.a.v.)'in eþlerinden sý­ra ikinci defa yine Ummü Seleme'ye gelmiþti. Yaralýlarý tedavi etmek ve saflarýn gerisinde su ihtiyacýný karþýlamak üzore gelen kadýnlar arasýnda Peygamber (s.a.vj'in halasý Safiye (r.), Ümmü Eymen (r.), Nuseybe (r.) ve Enes'in annesi Ümmü Süleym (r.) de vardý.

Günler geçti, fakat hiçbir þey elde edilemedi. Altýncý gece, Ömer (r.)'in gözcülükle görevli olduðu bir sýrada kampta bir casus yakalandý. Bu casus hayatý karþýlýðýn­da Müslümanlara kaleler hakkýnda bilgi verdi ve hangi kalenin en zayýf ve en çok silaha sahip olduðunu anlattý. îlk önce en az korunan fakat geçmiþte diðer kalelere kar­þý kullanýlan bir savaþ aletine sahip bir kaleye saldýrma­larým önerdi. Medine gibi Hayber'de de uzun süreden beri iç savaþ yaþanmýþtý. Ertesi gün Müslümanlar kaleyi ele geçirdiler. Kaya fýrlatmaya yarayan bir mancýnýk ve as­kerlerin kaleye girmek için yakýn dövüþe baþladýklarýnda üstünde çatý vazifesi görecek olan bir siperden oluþan sa­vaþ aletlerini diðer kalelere karþý kullanmak üzere çýkar­dýlar. Bir bakýma bu aletler sayesinde, zayýf kaleler teker teker düþtü. Karþýlaþtýklarý en güçlü savunma Na'im adýn­daki kalenin savunmasýydý. Burada garnizon büyük bir kuvvetle karþý koyuyordu ve o gün Müslümanlar tarafm-yan yapýlan her saldýn püskürtüldü. Peygamber (s.a.v.) «Yarýn sancaðý Allah'ýn ve Rasulünün sevdiði birisine ve­receðim. Allah bize zaferi onun ellerinden verecek, o hiçbir zaman dövüþten kaçmayan biri- dedi.

Peygamber (s.a.v.) daha önceki seferlerinde sancak nlarak nisbeten daha küçük bayraklar götürmüþtü. Fakat Hayber'e, AÝþe (r.)'nin cübbesinden yapýlmýþ büyük siyah bir sancak getirdi. Buna «kartal» adýný vermiþlerdi. Ertesi gün «Peygamber (s.a.v.) sancaðý Ali(r.) 'ye verdi. Daha sonra o ve diðer arkadaþlarý adýna, onlara zafer vermesi için Allah'a dua etti. Zübeyr (r.) ve kýrmýzý sankU Ebu Dücane (r.)'nin büyük rol oynadýðý bir günlük þiddetli bir çarpýþmadan sonra Ali (r.) adamlarýna son bir hamle yap­týrdý ve düþmanýn kale kapýlarýnýn kontrolünü Müslüman­lara býrakarak kalenin içlerine doðru çekilmelerini saðla­dý. Kale ele geçirildi, fakat adamlarýn çoðu arkadaki bir kanaldan diðer kalelere kaçmýþlardý.

«Beni Gafatan nerede?» sorusu Hayber'de devamlý so­rulan fakat cevap alýnamayan bir soruydu. Onlar gerçek­ten söz verdikleri gibi dörtbin kiþilik orduyla yola çýkmýþ­lardý. Fakat bir günlük yol gittikten sonra geceleyin ko­nakladýklarýnda yerden mi, gökten mi geldiðini anlayama­dýklarý bir ses duydular.. Ses arka arkaya üç kez «Halký­nýz! Halkýnýz! Halkýnýz!» diye baðýrdý. Bunun üzerine adamlar ailelerinin tehlikede olduðunu hayal ettiler ve aceleyle geri döndüler. Fakat geri döndüklerinde herþeyin yerinde olduðunu gördüler. Bir bakýma, düþmanýn yenilme­sinde bir paylarý olamayacak kadar geç kaldýklarýný düþün­dükleri için, ikinci kez yola çýkmayý göze alamadýlar.

Hayber'deki kalelerden en dayanýklýsý Zübeyr hisarý denilen kaleydi. Kalenin giriþinde sarp kayalýklar vardý, diðer taraflarý ise dimdik uçurumdu. Diðer kalelerden ka­çan savaþçýlarýn çoðu, bu kalenin kuvvetlerine katýlmýþtý. Peygamber (s.a.v.) kaleyi üç gün boyunca kuþatma altýn­da tuttu. Üçüncü günün sonunda diðer kalelerden birin­den bir yahudi geldi ve Peygamber (s.a.v.)'e onlarýn son­suza dek savunmalarýný saðlayacak gizli bir kaynaklan olduðunu haber verdi. Kendini, ailesini ve mallarýný ga­ranti altýna "almak þartýyla bu sýrrý ona söylemeyi teklif etti. Peygamber (s.a.v.) bu teklifi kabul etti. Adam ona kale duvarlarý altýndan geçen bir su    kaynaðý olduðunu,

Zübeyr kalesindekilerin bu kaynaða merdivenlerle inip su aldýðýný anlattý. Su hiç bir zaman kurumadýðý için kalede-kiler hiç su depolama ihtiyacý duymuyorlar. Eðer su kay­naðý engellenirse birkaç gün içinde dövüþeni eyecek kadar susuz kalacaklardý. Peygamber (s.a.v.) bu plâný uyguladý ve þiddetli bir çarpýþmadan sonra kaley aldý.

Karþý koyabilecek güçte olan son kale Kamus idi. Bu kale, Beni Nadir'in en zengin ve en güçlü kollarýndan biri olan Kinane ailesine aitti. Bazýlarý uzun süreden beri Hay-ber'de yaþýyordu. Oysa ailenin çoðu Medine'den sürgün edildikten sonra Hayber'e yerleþmiþti. Gatafan'ýn yardýmýný özellikle bunlar bekliyorlardý. Onlarýn sözlerinde durma­masý Kinane'lileri büyük bir hayal kýrýklýðýna uðratmýþtý. diðer kalelerden kaçýp Kamüs'u dolduran yahudilerin getir­diði kötü haberler moral çöküntülerini daha da artýrýyor­du. Bununla birlikte ondört gün karþý koydular. Daha son­ra Kinane, Peygamber' (s.a.v)'e görüþmek istediðini bildi­ren bir haber gönderdi, Kinane ailesinden bir kaç kiþi ile birlikte kaleden çýktý. Görüþmeler sonunda, yahudilerin Hayber'i ve tüm mallarýný Müslümanlara býrakýp gitmele­ri þartýyla ne onlardan, ne de ailelerinden kimsenin öldu-rülînemesine ve esir alýnmamasýna karar verildi. Peygam­ber (s.a.v.) son bir þart daha ekledi: eðer bir kiþi bile mal larýný götürmeye kalkarsa, hayatlarý tehlikede olacaktý. Kinane ve diðerleri buna razý oldular. Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekir (r.), Ömer (rj, Ali (r.) ve Zübeyr'r.)'le birlikte on yahudiyi anlaþmaya þahit tuttu.

Fakat kýsa bir süre sonra hem Müslümanlar, hem de yahudüer, mallarýnýn büyük bir kýsmýnýn gizlenmiþ oldu­ðunu farkettiler. Medine'den getirdikleri ve Medine sokak­larýnda herkesi büyüleyen o meþhur Beni Nadir serveti neredeydi? Peygamber (s.a.v.) bunu Kinane'ye sordu. Ki­nane Hayber'e vardýklarýndan beri silah ve zýrh almak için mallarýný sattýklarýný bu nedenle de servetlerinin azaldýðý­ný söyledi. Yahudiler onun yalan söylediðini biliyorlardý. Bunun yanýsýra, artýk bir Peygamber (s.a.v.)'in huzurunda olduklarýna inandýklarý için çoðu endiþeliydi. Ona tabi olmalarýna gerek, olmadýðýný, çünkü onun kendilerine gönde­rilmediðini düþünüyorlardý. Fakat yine de onu kandýrmak çok tehlikeli olabilirdi. Kinane'nin çok sevdiði adamlardan biri ona gidip hiçbir þey gizlememesi için yalvardý. Çünkü eðer gizlerse Peygamber (s.a.v.) bunu mutlaka haber alýr­dý. Kinane sinirlenerek onu tersledi. Fakat bir gün bile geçmeden hazine bulunmuþtu. Kinane ve ona yardým eden kuzeni ölüm cezasýna çarptýrýldýlar. Aileleri de esir alýndý.

Kamûs'un düþmesinden sonra geri kalan iki kale de ayný þartlarla teslim oldular. Daha sonra Hayber yahudi-leri toplanýp bir danýþma meclisi kurdular. Sonunda þöyle bir karara vardýlar: Peygamber (s.a.v.)'e çiftçilikten ve bahçecilikten iyi anladýklarýný öne sürerek her yýl hasadýn yansýný vergi olarak verip, Hayber'de kalmayý teklif ede­ceklerdi. Peygamber (s.a.v.) buna razý oldu. Fakat gele­cekte eðer isterse, onlarýn gitmesi gerektiðini de ekledi. îþ-te o zaman Müslümanlarýn kuzeydoðuda zengin bir vaha olan Fedek'e bir sefer düzenledikleri söylentisi çýkta. Fedek yahudileri, Hayber'e uygulanan vergiyi duyunca, ayný þartlarla teslim olmak istedikleri haberini gönderdiler. Bu þekilde Fedek de, savaþ yapmadan kazanýlan diðer yerler gibi Peygamber  (s.a.v)'in özel mülkiyetine geçti.

Bütün meseleler halledilip, zafer kazanan ordu istira­hata çekildiðinde, Sellam îbn Miþkem'in dul eþi bir kuzu haþladý ve her tarafýný zehirledi. Peygamber (s.a.v)'in ço­ðunlukla kuzunun kolunu sevdiðini duyduðu için o bölge­yi özellikle zehirledi. Daha sonra kuzuyu kampa götürdü ve Peygamber (s.a.v.)'in önüne koydu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ona teþekkür etti ve beraberindeki ar­kadaþlarýný yemeðe davet etti.

Peygamber (s.a.v.)'Ýn hemen yanýnda, Müslümanlara ikinci Akabe'de liderlik yapan ve Mekke'ye doðru ilk na­maz kýlan kiþi olan Bera'nýn oðlu Hazreç'li Biþr oturuyor­du. Peygamber (s.a.v.) kuzudan bir. lokma aldýðýnda að-zmdakileri tükürdü ve «Ellerinizi çekin! Bu kol bana ze­hirli olduðunu söyledi» dedi. Kadýna haber gönderdi ve kolu zehirleyip zehirlemediðini sordu. Kadýn:  «Sana kim söyledi?» diye sordu. Peygamber (s.a.v.) «Kolun kendisi» dedi, «Bunu niçin yaptýn?» Kadýn: «Halkýma neler yaptý­ðýný biliyorsun; baoamý, amcamý ve kocamý öldürdün. Ben de kendi kendime; eðer o bir kralsa ondan kurtulacaðým, eðer bir Peygamber'se zehirli olduðunu, anlar dedim.» dedi. Biþr'in yüzü zaten sararmýþtý. Çok geçmeden Öldü. Fakat Peygamber (s.a.v.) buna raðmen kadýný baðýþladý-.[2]

Müslümanlarýn eliyle kocasýný ve babasýný kaybeden tek kadýn o deðildi. Kinane'nin hazineyi saklamasý üzerine alýnan esirler arasýnda, Kinane'nin dul eþi ve Beni Kura-zalýlarý Peygamber Cs.a.vJ'le yaptýklarý anlaþmayý bozma­ya ikna eden ve Hendek Savaþýndan sonra onlarla birlikte öldürülen Huyay'm kýzý Safiye'de vardý. Safiye onyedi ya­þýndaydý ve Kinane ile evleneli henüz bir iki ay olmuþtu. Bu süre boyunca Safiye ile Kinanenîn evlilikleri mutlu geçme­miþti. Babasý ve kocasýnýn aksine Safiye çok dindar bir ka­dýndý. Küçük yaþýndan beri halkýnýn bir Peygamberin ge­leceðinden bahsettiðini duymuþtu ve bu onun hayallerini doldurmuþtu. Daha sonra halký Mekke'de. Kureyþiý bir Arab'ýn Peygamberlik iddiasýnda bulunduðundan bahset­miþlerdi. Sonra onun Küba'ya ulaþtýðý haberi gelmiþti. Bu olay o daha on yaþýnda bir çocukken yedi yýl Önce olmuþ­tu. O babasýyla amcasýnýn bu adamýn bir sahtekâr oldu­ðunu gözleriyle görmek için Küba'ya gittiklerini de hatýr­lýyordu. Fakat herþeyden çok onlarýn gece yarýsý üzüntü ve nayal kýrýklýðý içinde geri dönüþleri belleðine iþlenmiþ ti. Söylediklerinden onlarýn bu yeni gelen adamýn Peygam­ber olduðuna inandýklarý, fakat ona karþý çýkmaya niyet­lendikleri anlaþýlýyordu. Onun küçük aklý buna hayret et­miþti[3].

Evlendikten kýsa bir süre sonra ve Peygamber (s.a.v.)'-ip Hayber önlerine gelmesinden bir süre önce bir rüya gör­müþtü. Gökte asýlý parlak bîr ay gördü, bunun altýnda Ma[4]ine þehrinin uzandýðýný biliyordu.    Daha sonra ay Hayfcer'e doðru ilerlemeye baþladý ve kucaðýna düþtü. Uyandýmda Kinane'ye rüyasýný anlattý, fakat o Safiye'nin yüzü ne bir tokat attý ve «Bu sadece senin Hicaz Kralý Muham med'i arzu    ettiðin anlama gelir» dedi.    Bir esir    olarak peygamber (s.a.v.)'e getirildiðinde yüzünde hâlâ darbenîr izi vardý. Peygamber  (s.a.v.) ona bunun neden olduðunu sordu, o da rüyasýný anlattý. O sýrada Beni Kelb'ten Dihye adýnda bir adam, Safiye'yi Hayber'den kendisine düþecek olan ganimet payý olarak istemiþ,    Peygamber (s.a.v.)  de bunu kabul etmiþti. Fakat Safiye'nin    rüyasýný dinleyince Dihye'ye onun kuzenini almasý için haber gönderdi. Daha sonra Safiye'ye dönüp onu serbest býrakacaðým, bir yahu-di olarak kalýp halkýna dönmek veya    Müslüman olarak Peygamber   (s.a.v.)'in eþi olmak arasýnda bir seçim yap­masýný söyledi.   Safiye «Allah'ý ve   Rasulünü   seçiyorum» dedi. Medine'ye doðru yola çýkýldý ve Rasulullah'la Safiye (r.)  ilk konakta evlendiler.

Sefer henüz bitmemiþti. Çünkü geldikleri yoldan dön­mek yerine biraz batýya-dönüp Vadi'1-Kura yahudilerinin kalelerini de kuþattýlar. Bu yahudiler Hayber'le anlaþmalý idiler, üç günün sonunda Hayber'deki þartlarýn aynýsýný kabul edip teslim oldular.

Kuzeye doðru yürünürken orduya þarký söyleyen Es-lem'li tbn el-Ekva (r.) Hayber'de kaleye saldýrýrken öldü­rülmüþtü. Nasýlsa kendi kýlýcý kendisine dönmüþ ve ona ölümcül bir yara vermiþti. Ensar'dan biri bu nedenle onun bir þehit sayýlamayacaðýný iddia etti. «Bunu söyleyen ya­lan söylüyor» dedi Peygamber (s.a.v.) «Gerçekten O, bir yüzücünün suyu geçtiði gibi kolaylýkla Cennet bahçelerin­den geçti»[5]. Þehitlikle ilgili baþka bir tartýþma da VadÝ'î-Kura'da çýktý. Peygamber (s.a.v.)'in zenci kölesi Kerkere, bir devenin semerini çözerken isabet eden bir okla öldürülmütü. Peygamber (s.a.v.) herkesin sorduðu bu soruya þu ce­vabý verdi: «Þimdi o, Hayber'de çaldýðý ve þimdi alev ha­line gelen cübbenin altýnda cehennem ateþinde yanýyor.»[6]  Peygamber (s.a.v.) sürekli olarak, kendisiyle birlikte yaþama ayrýcalýðýna sahip olan Sahabeyi, bu ayrýcalýðýn bazý büyük sorumluluklarý da beraberinde getirdiði konu­sunda uyarýrdý. Çünkü Allah adildir ve onlarý, kötülüðe karþý koymanýn çok zorlaþtýðý kötü çaðlarda yaþayanlardan daha þiddetli cezalandýracaktýr. Peygamber (s.a.v) þöyle derdi: «Siz öyle bir çaðda yaþýyorsunuz ki, kanunun onda birine uymazsanýz mahkum olursunuz. Fakat öyle bir çag gelecek ki o zairfan kanunun onda birine uyan kurtulacak[7]

 



--------------------------------------------------------------------------------

[1] W. 636.

 

[2] B. U, 23

[3] I.  I. 354-5

[4] Dihyu (,ok güzel bir adamdý. Peygamber (s.a.v.) onun hak­kýnda -Gördüðüm adamlar içinde Cebrail'e eh çok benze-vý-n Dihye el-Kalbî- derdi.  I. S. IV, 184.

[5] W.662.

[6] I.  I.  765

[7] Tir. XXXI, 79.


 


radyobeyan