Martin Lings
Pages: 1
Hayberden sonra By: selsebil Date: 10 Nisan 2009, 18:33:26
Hayber'in fethinden sonra biri Ali (r.), diðeri Ebu Be­kir (r.) yönetimindeki nisbeten küçük iki ordu, Yemen'e giden yolu kapatan iki düþman Havazin kabilesi üzerine yürüdü. Hayber'den sonra düzenlenmiþ küçük çapta top­lam altý seferden ikisi bý alardý. Diðer ikisi doðuda ve ku­zeydeki Gatafan kabileljri, geri kalan iki sefer de þimdi Peygamber'e ait olan Fedek Oyasý'na yakýn bir yerde yer­leþik olan Beni Mürre üzerine yapýldý. Fedek yahudileri Medine'den, bedevilere karþý yardým ve koruma istemiþ­lerdi. Bu çapulcularýn sayýsý Medine'de tam tahmin edile­mediði için otuz kiþilik bir grup gönderildi. Fakat düþman umulandan fazla idi ve otuz kiþinin hemen hemen hepsi öldürüldü. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) gecikmeksi­zin ikiyüz kiþilik bir ordu gönderdi. Düþman çok adam kaybederek kaçmalr zorunda kaldý. Develerin ve koyunla­rýn yanýsýra birkaç da esir ele geçirildi. Onyedi yaþýnda olan Üsame (r.) de bu sefere katýlmýþtý. Hendek'te de or­duyla birlikteydi, fakat bu onun tam anlamýyla ilk seferi oluyordu. Çarpýþma sýracýnda Mürre'li bir adam onun çok genç oluþuyla alay etti. Ona haddini bildirmeye kararlý olan Üsame, daha önceden hep birlikte savaþ yerinde kal­ma emri verilmiþ olmasýna raðmen, adamý çölün içlerine kadar izledi. Sonunda onu yakalayýp yaraladý. Bunun üze­rine Mürre'li Lailahe iiallah (Allah'tan baþka ilah yoktur) diye baðýrdý. Fakat adam þehadet getirmesine raðmen Üsa­me onu öldürdü.

Seferin lideri Galib Ýbn Abdullah[1] idi, çarpýþma bittik­ten sonra liderin ilk sorusu «üsame nerede?» oldu, O ve bütün ordu Resulullah (s.a.v.) 'm Zeyd'in oðlunu ne kadar çok sevdiðini biliyordu. Bu nedenle zafere raðmen ordu çok üzüntülüydü. Üsame (r.) hava karardýktan bir saat sonra geldi. Galib ona sert bir þekilde çýkýþtý. «Benimle alay eden bir adamý kovalýyordum» dedi genç, «tam onu yaka­layýp yaraladýðýmda da La ilahe illallah dedi.» Galib: «Sen de bunun üzerine kýlýcýný kýnýna koydun deðil mi?» dedi. -Hayýr, dedi Üsame CrJ, ancak ona ölüm þerbetini içirdikten sonra koydum». Bunun üzerine bütün kamptakiler onu kötüleyen laflar söylediler. Üsame (r.) utanç içinde baþý­ný elleri arasýna aldý. Eve dönerken hiçbir' þey yiyecek gü­cü de kendinde bulamadý. Mü'min bir adamýn kâfiri tam öldüreceði sýrada Müslüman olduðunu açýklamasý ile ilgi­li meydana gelen birkaç olay nedeniyle nazil olan âyetleri yaþlýlar iyi biliyorlardý. Bu olaylardan birinde silahlan ve zýrhý ganimet olarak almak isteyen mü'min, «Sen bir mü'­min deðilsin'» deyip karþýsýndakini öldürmüþtü. Üsame (r.)' nin durumunda dürtü ganimet deðil þeref idi, fakat pren­sip aynýydý. Bu konuda inen   vahy þöyle diyordu:

«Ey iman edenler, Allah yolunda adým attýðýnýz (savaþa çýktý-ðmtz) zaman, iyice açtkhk kazandýrýn ve size (Ýslâm geleneðine göre) selâm verene, dünya hayatýnýn geçiciliðine istekli çýkarak: 'Sen mü'min deðilsin' demeyin. Asýl çok ganimetler, Allah katýndadýr. Bundan önce siz de böyle Ýdiniz; Allah size lütufta bulun­du, öyleyse iyice açýkltk kazandýrýn. Þüphesiz Allah, yapmakta ol­duklarýnýzdan haberi olandýr» (Nisa: 94),

Medine'ye vanr-varmaz Üsame (r.) doðruca Peygam­ber (s.a.v.)'e gitti. Onu sevinçle kucakladýktan sonra Pey­gamber fs.a.vj: Sana seferi anlat» dedi. Bunun üzerine Üsame yola çýkýþlarýndan baþlayýp, û adamý öldürdüðü za­mana kadar tüm olanlarý anlattý. Tam o olayý anlattýðý sirada Peygamber (s.a.v.): «Ey Üsöme, O Lailahe illallah de­diði halde öldürdün mü?» diye sordu.' Üsame: «Ey Allah'ýn Rasulü, o sadece öldürülmekten kurtulmak için böyle söy­ledi» diye cevap verdi. «Sen de» dedi Peygamber (s.a.v.), «Onun yalan mý, doðru mu söylediðini anlamak için kalbi­ni açtan!- Üsame: «Lailaheillallah diyen bir kimseyi daha öldürmeyeceðim» dedi. Daha sonralarý: «O gün Ýslam'a gir­miþ olmayý isterdim» derdi[2]. Çünkü Resulullah (s.a.v.) dine girildiði anda tüm eski günahlarýn affolunacaðýný söyle­miþti.

Hayber'den döndükten sonra Peygamber (s.a.v.) do­kuz ay boyunca Medine'de kaldý. Güneye ve kuzeye yapý­lan küçük seferlere raðmen bu aylar barýþ ve zenginlik do­lu aylardý. Fakat Hicaz'ýn bostanýndan elde edilen, bu zenginlik birçok sorunlarý da beraberinde getirmiþti.

Ömer, (r.) bir gün Peygamber (s.a.v.)'in evine geldi ve yaklaþtýðýnda Peygamberin (s.a.v.) huzurunda baðýnl-mayacak kadar yüksek sesle baðýran kadýn sesleri duydu. Bunun yanýsýra kadýnlar bir de Kureyþ'liydi, yani Muha­cirlerdendi. Bu da Ömer'in onlarýn Mekke'li kadýnlara na­zaran daha serbest ve kendine güvenen Medine'li kadýn­lardan kötü þeyler öðrendikleri konusundaki görüþünü doðruluyordu. Hepsinin de bildiði gibi Peygamber (s.a.v.) bir ricayý geri çevirmekten nefret ederdi. Bu nedenle Pey­gamber (s.a.v.)'den savaþta kendisine beþte bir olarak dü­þen çeþitli giysileri kendilerine vermesini istiyorlardý. Oda­nýn bir köþesini Örten bir perde vardý. Ömer (r.)'Ýn içeri girme izni isteyen sesi duyulur duyulmaz ses tamamen ke­sildi ve kadýnlar o kadar hýzla perdenin arkasýna saklandý­lar ki Ömer içeri girdiðinde Peygamber (s.a.v.) gülüyordu. Ömer (r.): «Ey Allah'ýn Rasulü, Allah tüm hayatýný gülme ile doldursun» dedi. Peygamber (s.a.v.h «Biraz Önce be­nimle birlikte olan kadýnlar, senin sesini duyunca nasýl da þaþýlacak derecede hýzla perdenin arkasýna gizlendiler» de­di. «Bu benim deðil, senin hakkýn,    benden deðil senden korkup saygý duymalýlar»' dedi Ömer. Daha sonra kadýn­lara hitap ederek: «Ey kendilerine düþman olanlar, benden korkuyorsunuz da, Allah'ýn Rasulünden korkmuyor musu­nuz?» dedi. «Evet Öyle» dediler, «Çünkü sen Resulullah fs. a.vJ'tan daha sert ve kabasýn.» Peygamber ts.a.v.): «Bu doðru ey Hattab'zn oðlu» dedi ve sonra þunlarý ekledi: «Nefsimi kudret elinde tutana yemin olsun ki, eðer Þeytan senin belirli bir yoldan gittiðini farketse, mutlaka o yol­dan baþka bir yol seçer.»[3].

Yeni kazanýlan servet ve durumun çok rahatlamasý Ümmü Eymen (r.)'i bile bir istekte bulunmaya teþvik etti. Uzun süreden beri kendinin olduðunu söyleyebileceði bir deveye ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle Peygamber (s.a.vJ 'e gidip bir binek istedi. Peygamber (s.a.v.} ona ciddi ciddi baktý ve «Seni bir devenin yavrusuna bindireceðim» dedi. Onun yavru deveyi kastettiðini sanarak: «Ey Allah'ýn Rasulü, bu bana uygun deðil. Ben bunu istemem» dedi. Pey­gamber (s.a.v.) yine: «Seni bir devenin yavrusundan baþka birþeye bindiremem» [4]dedi. Bu konuþma Ümmü Eymen (r.)' Ýn Peygamber (sa..v.)'in yüzündeki gülümsemeden onun her devenin mutlaka baþka bir devenin yavrusu olduðunu demek istediðini ve þaka yaptýðýný anlayana dek sürdü.

Baþka bir gün Ömer (rj, Peygamber (s.a.v.)'i elini yanaðýna koymuþ bir þekilde üzüntülü dururken gördü. «Ey Ömer,» dedi Peygamber (s.a.v.) «Benden sahip olma­dýðým þeyleri istiyorlar». Hayber'e giderken bu seferin za­ferle sonuçlanacaðýný ve Medine'ye zenginlikler getirece­ðini vadederek: «Bu sizin için iyi olmayacak» demiþti. Bu söylediði diðerleri kadar kendi ev halký için de geçerliydi. O zamana kadar Peygamber (s.a.v.) ve ailesi' son derece sade bir hayat sürüyordu. Aiþe, (r.) Hayber'den önce hiç­bir zaman doyuncaya kadar hurma yediðini hatýrlamadý­ðýný söylerdi. Bakmakla yükümlü olduklarý fakir Muhacir­lerin sayýsýndaki sürekli artýþ, Peygamber  (s.a.v.)   hanýmIarýn sadece ihtiyaçlarý olan þeyleri istemelerine, bazan onu bile istememelerine neden oluyordu. Verilebilecek olan þeyler daðýtýlýyor, verilemeyecek olanlar da satýlýp para­sýyla birtakým ihtiyaçlar karþýlanýyordu. Fakat Peygamber (s.a.v.) þimdi hanýmlarýna hediyeler verebiliyordu. Bu da birçok problem doðuruyor ve onlarýn daha fazla istemesi­ne neden oluyordu. Çünkü eþitlik, birine verilen þeyin di­ðerine verilmesini gerektiriyordu.

Ayný zamanda diðer yönlerden de onun hoþgörüsünü kötüye kulanýyorlardý. Birgün Ömer Cr.) bir sebep yüzün­den karýsýný azarladý, o da karþý cevap verdi. Ömer (r.) onu uyardýðýnda ise karýsý Peygamber (s.a.v.)'in hanýmlari bile kocalarýna karþý cevap verdiklerine göre kendisinin neden vermeyeceðini sordu. Kýzlarýný kastederek de: «On­lardan biri var ki o, sabahtan akþama kadar utanmak-sýzm tüm kafasýndakileri söylüyor» diye ekledi. Buna çok üzülen Ömer Cr.) doðruca Hafsa'ya gitti. Hafsa annesinin doðru olduðunu belirtti. Ömer, (r.) kýzýnýn kendine olan güvenini sarsmak için: «Sende ne Aiþe'nin zerafeti, ne de Zeyneb'in güzelliði var» dedi. Bunun da bir etki uyandýr­madýðýný görünce: «Siz Peygamber Cs.a.v.)'i kýzdýrdýðýnýz­da, Allah'ýn sizi kendi gazabýndan helak etmeyeceðinden bu kadar emin misiniz?»[5] sözlerini ekledi. Daha sonra ku­zeni Ümmü Seleme'ye gitti ve: «Tüm düþüncelerinizi Al­lah'ýn Rasulüne söylediðiniz ve ona saygýsýzca cevap ver­diðiniz doðru mu?» diye sordu. Ümmü Seleme Cr.) «Allah aþkýna sen Allah'ýn Easulü Ýle hanýmlarý arasýna nasýl gi­rersin? Evet, Tanrý'ya andolsun, biz ona düþüncelerimizi söylüyoruz. Eðer bizim bu söylediklerimizi çekiyorsa bu kendi bileceði bir þeydir. Eðer bize böyle yapmayý yasaklar­sa biz ona, sana itaatimizden daha fazla itaat ederiz»[6] de­di. Ömer (r.) çok ileri gittiðini ve Ümmü Seleme (r.)'nin sitem etmekte haklý olduðunu anladý. Fakat Peygamber'in (s.a.v,) evinde birþeylerin iyi gitmediðinde þüphe yoktu.

Son günlerdeki bu zenginlik beklenmedik bir olayla daha da arttý. Peygamber Cs.a.v.) 'in Mukavkýs'a gönderdiði Ýslâm'a çaðrý mektubuna Mukavkýs kaçamak bir cevap yazmýþtý. Fakat cevapla birlikte Mýsýr kralý yüz ölçek al­týn, yirmi tane iyi kumaþtan elbise, katýr, diþi at ve iki kop-tik hristiyan cariye ile birlikte bir de yaþlý harem aðasýn­dan oluþan zengin bir hediye göndermiþti. Adlan Mariye ve Þirin olan kýzlar kardeþtiler ve ikisi de güzeldi. Fakat Mariye.daha da güzeldi, Peygamber Cs.a.v.) onun güzelli­ðine hayran oldu. Þirin'i Hassan îbn Sabit (r.)'e verip Ma-riye'yi, Mescide bitiþik odasý yapýlmadan önce Safiye (r.)'-nin oturduðu eve yerleþtirdi. Gece ve gündüz onu ziyaret ediyordu. Fakat Peygamber (s.a.v.)'in eþleri o kadar kýs­kançlýk gösterdiler ki cariye çok mutsuz oldu. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.) onu Yukarý Medine'de bir eve yerleþ­tirdi. Aiþe (r.) ve diðer eþler ilk baþta memnun olmuþlardý, fakat bir süre sonra hiçbir þeyin deðiþmediðini farkettiler. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Mariye CJ'ye yaptýðý ziyaretle­ri azaltmamýþtý. Hatta yolun uzaklýðý nedeniyle diðer eþle­rinden daha uzun süreler ayrý kalýyordu.

Onlarýn hepsi Peygamber'in (s.a.v.) hakký olan þeyleri —Ýbrahim'den ve daha öncesinden beri kabul edilen hak­la, yaptýðýný biliyorlardý. Safiye fr.) hariç hepsi Ýbra­him ile cariyesi Hacer'in birleþmesinden meydana gelen soya mensup deðiller miydi? Musa'ya indirilen Namus da bu hakký destekliyordu. Kur'an ise açýkça bir efendinin, kö­lesini, eðer isterse, cariye olarak alabileceðini açýkça bildi­riyordu. Fakat Peygamber'in Cs.a.v.) eþleri onun çok du­yarlý olduðunu da biliyorlardý, þimdi ise onun tüm ev ya­þantýsý eþlerinin gizlenmemiþ reaksiyonlarýyla sürekli bölü­nüyordu, özellikle Hafsa (r.) o denli ileri gitti ki Peygam­ber fs.a.v.) sonunda bir daha Mariye'yi görmeyeceðine yemin etti. Bu kez Aiþe de Hafsa'nýn suç ortaðý idi.

Yeni nazil olan sûrenin adý, Peygamber (s.a.v.)'in Ma­riye'yi kendisine haram kýldýðýný belir* için Tanrým Suresi (Tahrim) idi:

«Ey Peygamber, eþlerinin hoþnutluðunu isteyerek Allah'ýn sci' na helâl kýldýklarýný niçin haram kýlýyorsun?»

Bu þekilde baþlayan sure Peygamber'in yeminini çöz­dükten sonra isimlerini anmayarak Aiþe ve Hafsa'dan bah­sediyordu:

«Eðer sizler (Peygamberin iki eþi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel), çünkü kalbleriniz eðrilik gösterdi. Yok eðer ona karþý birbi­rinize destekçi olmaða kalkýþýrsanýz, artýk Allah, onun mevlastdýr, Cibril de ve mü'mirilerin salih olan(lar) da. Bunlarýn arkasýndan melekler de onun destekçisidirler.»

Diðer bir âyet tüm eþlerine hitap ediyordu:

«Belki onun Rabbi, eðer o sizi boþayacak olursa ona sizin yerinize sizlerden daha hayýrlý Müslüman, mümin, gönülden, itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan (ya da Allah adýna hicret edip seyahat eden) dut ve bakire eþler, verir.»

Sûre tarihteki iki iyi, iki de kötü kadýný anlatarak son bulur:

Allah, küfretmekte olanlara, Nuh'un eþini ve Lut'un eþini ör­nek olarak verdi, ikisi de, kullarýmýzdan salih olan Ýki kulumuzun nikâhlarý altýndaydý; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayý da, onlara (kocalarý) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir þeyle yarar sað­lamadýlar, ikisine de: «Ateþe diðer girenlerle birlikte girin» dene­di.»

«Allah, iman etmekte olanlara da Firavunun karýsýný örnek olarak verdi. Hani demiþti ki: «Rabbim, bana kendi katýnda, cen­nette bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun yaptýklarýndan kurtar ve beni o zalimler topluluðundan da kurtar.» Imran'ýn kýzt Mer­yem'i de. Ki o kendi ýrzým korumuþtu. Böylece biz de ona kendi ruhumuzdan üfledik. O da RabbÝnin kelimelerini ve kitaplarým tas­dik etti. O (Rabbine) gönülden baðlý olanlardandý».

Peygamber (s.a.v.) bu sûreyi eþlerine okuduktan son­ra, üzerinde düþünmeleri için onlan yalnýz býraktý ve onlarýn odalarýndan baþka sahip olduðu tek oda olan üstü kapalý bir sundurmaya çekildi. Tüm Medine'ye onun eþle­rini boþadýðý haberleri yayýldý. Bu haber o gece Ömer (a.) '-in kulaðýna da gitti. Þafakta her zaman olduðu gibi mes-cid'e gitti. Fakat namazdan sonra Ömer, tam Peygamber (s.a.v.)'e sesleneceði þurada o köþesine çekildi. Ömer Haf-sa'ya gitti ve onu gözyaþlarý içinde buldu. Ona: «Niçin að­lýyorsun?» dedi ve cevap vermesine fýrsat býrakmadan «Sa­na bunun böyle olacaðýný söylememiþ iniydim? Allah'ýn Rasulü sizi boþadý mý?» diye sordu. «Bilmiyorum» dedi Haf-sa (r.), «Fakat o orada sundurmada duruyor.» Sundurma­nýn giriþi mescidin içindeydi. Ömer (r.) o tarafa doðru yö­neldi. Minberin etrafýnda bir grup adam toplanmýþ oturu­yordu. Bazýlarý aðlýyordu. Ömer bir süre onlarla birlikte oturdu. Fakat duygularý artýk dayanamayacak hale gelince, kapýsýnda Pepgamber (s.a.v.)'in siyah kölesinin bulunduðu sundurmaya giti. Çocuða: «Ömer için içeri girme izni iste» dedi. Çocuk içeri girdi ve bir dakika sonra çýkýp: «Ona se­ni söyledik, fakat O hiç bir þey söylemedi» dedi. Ömer (r.) oturduðu yere geri döndü. Sonra tekrar gitti ve içeri girme izni istedi, fakat çocuk yine ayný cevabý verdi. Üçüncü kez de ayný þey oldu; fakat Ömer tam gitmek için geri dönmüþtü ki çocuk, Peygamber'in ona izin verdiðini söyledi. Ömer, içeri girdi ve onu bir hasýrýn üstünde yatar buldu. Arkasý­na uzandýðý hasýrýn izleri çýkmýþtý. Hurma lifi ile doldurul­muþ deri bir yastýða dayanýyordu. Önüne bakýyordu. Ömer (r.) içeri girdiðinde ona bakmadý. «Ey Allah'ýn Rasulü,» de di Ömer «eþlerini boþadm mý?» Peygamber (s.a.v.) gözle­rini kaldýrdý ve Ömer'in gözlerine bakarak. -Hayýr, boþa-madým» dedi. Ömer (r.) tüm yakýn evlerden duyulabilecek þekilde Allahü Ekber dîye baðýrdý. Ümmü Seleme daha sonralarý þöyle anlatýyor: «Sürekli aðlýyordum. Birisi bana gelip: «Allah'ýn Rasulü sizi boþadý mý?» diye sorduðunda, 'vallahi bilmiyorum' diyordum. Bu durum Ömer, Peygam­ber (s.a.v.)'e gidinceye kadar devam etti. Hepimiz odalarý­mýzda Ýken onun tekbirini duyduk ve Allah'ýn Rasulü (s. a.v.)'nün Amir (r.)'in sorusuna -Hayýr» cevabým verdiðini anladýk» Gerçekte herkesin kafasýnda ayný soru vardý, fakat Ömer, kýzý Resulullahla evli olduðu için bu durumla daha yakýndan ilgilenmiþti.

« Orada ayakta durdum vp Resulullah'ýn ne durumda olduðunu anlamaya çalýþtým» dedi Ömer, «Daha sonra: Biz Kureyþ'liler, eskiden eþlerimiz üzerinde hakimdik, fa­kat Medine'ye geldiðimizde hanýmlarýn kocalarýna ha­kim olduðu bir toplulukla karþýlaþtýk dedim.» Ömer bu söz­lerinden sonra Resulullah (s.a.v.)'m önceden Hafsa (r.)'-ya uyarý amacýyla söylediði þeyleri anlattý. Peygamber (s, a.v.) yine gülümsedi. Bundan cesaret alan Ömer yere otur­du. Odanýn çýplaklýðýna bir kez daha þaþýrdý yerde bir ha­sýr, üç tane de deri yastýk vardý; baþka hiçbir þey yoktu. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.î'e biraz daha lüks yaþamý­ný önererek Yunan'hlarý ve tran'hlarý Örnek gösterdi. Fa­kat Resulullah (s.a.v.) onun sözünü keserek: «Ey Hattab'ýn oðlu, þüphe mi duyuyorsun? Ýyi þeyler onlara bu dünya için verilmiþtir» dedi.

Henüz yeni bir aya girmiþlerdi. Peygamber (s.a,v.) bu ay geçene kadar hanýmlarýndan hiç birini görmek isteme diðini ilân etti. O ay geçince ilk önce Aiþe (r.)'nin odasýna gitti. Onu görünce çok þaþýran ve sevinen. Aiþe: (r.) «Tam yirmidokuz gece» dedi. Peygamber (s.a.v.): «Nereden bili­yorsun?» diye sordu O da: «Günleri sayýyordum nasýl saydým bir bilsen!» dedi. Peygamber (s.a.v.): «Fakat bu ay yirmidokuz* çekiyordu» dedi. Aiþe (r.), ay takvimine göre bir ayýn bazen otuz yerine sadece yirmidokuz çektiðini unutmuþtu. Peygamber (s.a.v.) daha sonra ona kendisine gelen yeni vahiyden ve ona önereceði iki seçenekten bah­setti. Ona bu meselede danýþmak için babasýný çaðýrmak isteyip istemediðini sordu. «Hayýr» dedi Aiþe tr.) «Sana karþý bana kimse yardým edemez. Ey Allah'ýn Rasulü, ne olduðunu çabuk söyle.» Peygamber (s,a,v.) «Allah senin Önüne iki seçenek koydu» dedi ve þu âyeti okudu:

«Ey Peygamber, eþlerine söyle: 'Eðer siz dünya hayatýný ve onun süstü çekiciliðini istiyorsanýz, gelin sizi yararlandýrayým (size boþanma bedelini vereyim) ve güzel bir salma tarztyla sizi salýve­reyim. Eðer siz Allah'ý ve Rasütü'nü ve akiret yurdunu istiyorsa­nýz .arttk hiç þüphe yok Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir (mükâfat) hazýrlamýþtýr.» (Ahzab: 28-29.

Aiþe (r.): «Þüphesiz ben Allah'ý, Rasulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorum» dedi. Peygamber (s.a.v.)'in bütün eþ­leri de ayný þeyleri söylediler ve onu seçtiler.

 

 



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kinans kabilesinin Beni Leys kolundan.

[2] W.  725

[3] B.   LXII, 6. 

[4]  I. S   VIII. 163.

 

[5] î. S. VIII,  131.

[6] I. S. VIII, 137.


 


radyobeyan