Arem By: sidretül münteha Date: 11 Ekim 2010, 15:49:50
Arem
ALLAH Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) suretçe insanlarýn en güzeli olduðu gibi siretçe de en mükemmeli idi. Bütün güzel sýfatlar O'nun üzerinde temayüz etmiþti. Yerdekiler O'na çok övülmüþ (Muhammed) göktekiler O'na en çok övülen (Ahmed) dediler. O; nurdu, seçilmiþti, en güzeldi, övülmüþtü, mütevekkildi, þefkatliydi, elçiydi, adildi, cesurdu, rahmetti, bereketti, azizdi. O, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) idi.
O nurdu
O, bir çekirdekti. Her þeyden önce O yaratýldý. Kâinat O'nun üzerine yeþerdi.
Âlemler O nurla var oldu; küre küre, sema sema...
Kâinat O nurdan açýldý; dal dal, yaprak yaprak, çiçek çiçek…
Önce Âdem'in alnýnda parladý. Sonra pak alýnlarda ýþýldadý; asýr asýr, devir devir…
Ta geldi Saadet Asrý'na dayandý. Ýnsanlýk emanet aldýðý nuru sahibine teslim etmeye hazýrlandý. Âlem o Kutlu Doðum þölenine uyandý.
Abdullah'ýn alnýnda son kez misafir olan nur, Amine'nin cemalinde cilveleþti... Melekler bile O nura hayrandý.
Sonunda nur, sedefini buldu, libasýný kuþandý. Münevver bir meyveye dönüþtü.
Çekirdekle meyve, "iptida ile intiha birleþti." Muhabbet, Muhammed'i doðurdu.
"Doðdu o saatte ol Sultan-ý Din,
Nura gark oldu semavat ü zemin"
…Ve "Sen olmasaydýn" sýrrý tahakkuk etti.
O seçilmiþti
Önce varlýklardan canlýlar süzüldü. Bitkilerden hayvanlar ayýklandý. Hayvanlardan insanlar elendi. Ýnsanlardan veliler saðýldý, velilerden peygamberler…
Peygamberlerden ise yalnýz ve yalnýz bir O seçildi ve bu yüzden adýna seçilmiþ dendi. Âlemin en eþrefi, varlýðýn en kerimi, her þeyden en üstünü, Mustafa oldu…
O en güzeldi
Yüzü dolunay gibiydi. Girdiði yere ýþýk ve nur saçardý. Gözler ve gönüller aydýn olurdu.
Medine kýzlarý, "Talea'l-bedru" ile afaký çýnlatýrken Yahudi âlim Abdullah ibni Selam ötelerden koþup geldi. Kalabalýk arasýný yararak o cemale ulaþtý. Gözleri nur yüzüyle buluþunca hemen hükmü bastý:
"VALLAHi bu yüzde yalan olmaz!"
O'nun güzelliðini Hz. Aiþe anlatýrken "Yusuf'u çekiþtiren ve parmaklarýný doðrayan kadýnlar, eðer benim Efendim'in güzelliðini görmüþ olsalardý, ellerindeki býçaklarý göðüslerine saplarlardý!" demiþti.
Evet, O güzeller güzeliydi…
Ebu Hureyre anlatýyor:
"Ben ondan daha güzelini görmedim. Sanki güneþ mübarek yüzlerinde yürürdü. Ondan daha hýzlý yürüyeni de görmedim. Sanki yeryüzü ayaðýnýn altýnda dürülürdü. Beraber yürürken kendimizi zorlardýk, ama o hiç zorlanmazdý."
O övülmüþtü
Yerdekiler O'na çok övülmüþ (Muhammed) göktekiler O'na en çok övülen (Ahmed) dediler. Ve bu yüzden þair onun için
"Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed'sin Efendim
Hak'tan bize bir ihsan-ý müeyyedsin Efendim" dedi.
O mütevekkildi
En korkulu anlarda bile sarsýlmazdý. Düþmanlarýn ayak sesleri duyulduðu anda, maðarada ikinin ikincisi korku ve endiþe ile sarsýlýrken, O, "Korkma, üzülme! Muhakkak ki, ALLAH bizimle beraberdir" dedi.
O yüksek bir tevekkülle yalnýz ALLAH'a dayanýrdý…
O þefkatliydi
Savaþ bitmiþ, esirler alýnmýþ, ganimet daðýtýlmaktaydý. Bir kenarda kutlu ashabýyla oturmuþ, hemdem oluyordu. Esirler arasýnda telaþla öteye beriye giderek kaybettiði yavrusunu arayan, bulunca da baðrýna basan bir anne gördü. Mübarek gözleri doldu ve:
"Biliyor musunuz, ALLAH kullarýna þu annenin evladýna olan þefkatinden daha þefkatlidir!" buyurdu.
O elçiydi
Arz üstünde durup, Arþ-ý Ala'ya el kaldýrýp, Mavera'dan aldýðý ilahi emirlerle beka yollarýný, saadet-i ebediyenin nuranî âlemlerini insanlýðýn önüne açan bir elçiydi o…
"Ey insan kendini oku, âlemi oku, kâinatý oku. Bu iþlerde, bu oluþlarda bir iþ var. Abes olma, abes yapma! Sonsuz saadetlere namzet olduðunu bil, ayýl" diye uyaran bir elçi…
O adildi
En çok sevdiði biricik kýzý Fatýma'ydý. O gelince ayaða kalkar, alnýndan öper, yanýna oturturdu.
Bir gün eþraf, kendinden hýrsýzlýk yapan Fatýma isimli bir kadýnýn affýný istediler. Cemalinde celal parladý ve "VALLAHi kýzým Fatýma ayný suçu iþlese yine ayný cezayý veririm" buyurdu. Çünkü O, þefkati adaletine engel olmayan bir adildi.
O cesurdu
Bir gece Medine dýþýndan düþman saldýrýsýný andýran sesler iþitildi. Cesur atlýlar hemen o tarafa gittiler. Karanlýk perdesinden kendilerine doðru birinin geldiðini sezdiler. Yaklaþtýkça baktýlar ki O… Ebu Talha'nýn çýplak atý üzerinde kýlýcý omzuna asýlý halde tebessümünden güller açýyor, "Korkulacak bir þey yok!' diyordu.
Kudsi þecaati gereði herkesten önce gitmiþ, bakmýþ ve dönmüþtü.
O rahmet timsaliydi
Medine kavruluyordu. Yedi aydýr yere tek damla düþmemiþti. Sahabe bitkindi. Bir cuma günü destursuz bir bedevi mescidin kapýsýnda durup, minber üstündeki Peygamber'e içinden geldiðince seslendi:
"Ya ResulALLAH, yandýk kavrulduk. Rabb'ine dua et de rahmet göndersin."
Mübarek ellerini kaldýrdý. Hurma liflerinden örülü mescidin damý arasýndan sema görülüyordu. Bulutlar uçuþmaya baþladý.
Ve rahmet damla damla inmeye baþladý. O kadar ki O daha minberden inerken yaðmur damlalarý sakallarýndan aþaðý süzülüyordu.
Yaðmur, bir gün, beþ gün, tam gelecek cumaya kadar hiç dinmedi... Her yer sele gitti. Yollar kapandý.
Yine ayný sahne ve yine o kalbi dilinde bedevi:
"Ya ResulALLAH, dua et de kesilsin, boðulayazdýk!"
Mübarek eller yine havada:
"Ey Rabbim üzerimize deðil, civarýmýza yaðdýr!"
Sahabenin gözü yine hurma dallarý arasýndan semaya dikildi. Bulutlar bu defa gökte kaçýþmaya baþladýlar. Mescitten çýktýklarýnda Medine üzerinde güneþin tepsi gibi parýl parýl parladýðýný gördüler…
O rahmetti, rahmet peygamberiydi.
O bereket vesilesiydi
Hendek Savaþý sýrasýnda Hz. Cabir, Efendimiz'in (s.a.v.) acýktýðýný hissetti. Eve koþtu:
"Haným bir þeyler yap Resulullah çok aç!"
"Tamam, ama sakýn çok adam çaðýrýp beni mahcup etme!"
Bir koyun kestiler, biraz da arpa ekmeði yapýldý. Cabir gidip Efendimiz'in (s.a.v.) kulaðýna eðildi, bir kaç arkadaþýyla birlikte kendisini yemeðe davet etti. Fakat o, Hendek halkýna:
"Cabir yemek yapmýþ, hepinizi davet ediyor!" diye ilan etti.
Koca ordu Resulullah'ýn arkasýnda Cabir'in evine doðru hareket etti. Kalabalýðý gören Cabir'in hanýmý ellerini dizlerine vurarak, "Ben þimdi ne yapacaðým?" diye telaþlandý. Cabir'e, "Sana dememiþ miydim?" diye çýkýþtý.
Efendimiz ekmeðin ve yemeðin baþýna geçti, bereketle dua etti. O bin kiþi yiyip kalktýktan sonra tencerelerinde yemek kaynýyor, artan hamurdan geriye daha yapýlacak ekmek kalýyordu.
O, gayb hazinelerinin sahibi yanýnda duasý makbul ve berekete mazhardý.
O azizdi
Ýnsanlar arasýndan çýkarýlmýþ bir peygamberdi. Adý alçak demek olan dünyada, insanlar arasýnda yürüyordu. Ama o aslýnda Arþ'ta yürümeye layýktý. Yerde olmasý onun izzetine halel vermiyordu. O insanlýðýn elinden tutup onlarý Arþ'ýn gölgesine, cennete çýkarmak için yerde yürüyen bir azizdi…
Ýbn-i Mersed anlatýyor:
"Bir gün huzuruna girmiþtim. Bir hasýr üzerinde uyumuþ ve hasýr vücudunda iz yapmýþtý.
'Efendim, bir yatak temin etsek hasýrýn üzerine sersek' dedim. Buyurdu ki:
'Benimle dünya arasýndaki bað nedir ki? Dünya ile benim misalim, bir aðaç altýnda gölgelenip, sonra da terk edip giden bir yolcu gibidir.'"
Evet, O bu dünyada aziz bir yolcu idi. Ýnsanlýða hep ebediyet yolunu iþaretleyen Aziz bir misafirdi…
O, Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) idi.
Ya Rabbim bizleri bu dünya misafirhanesinde onun sünnetine uyanlardan, ahirettede þefaatine nail olanlardan eyle(alýntý)