Dereceler By: selsebil Date: 10 Nisan 2009, 14:44:07
Yeni dine girme sýrasýnda insanlarý yönlendiren ruhsal dürtüler artýk çok zayýflamýþtý. Bu nedenle þu âyet nazil oldu-
Bedeviler dedi ki: «iman ettik» De ki: «Siz iman etmediniz, ancak 'islâm (müslüman veya teslim) olduk' deyin. îman henüz kalblerinize girmiþ deðildir. Eðer Allah'a ve Rasulüne itaat ederseniz, O, sizin emellerinizden hiçbirini eksiltmez.» (Hucurat: 14)
Bu âyet iman etmeden teslim olmayý -en aþaðý derece olarak kabul ederek Ýslâm hiyerarþisini tamamlýyordu. Daha yüksek dereceler, Hudeybiye anlaþmasýndan birkaç ay önce Peygamber (s.a.v.)'e nazil olan Nur Sûresinin konusunu daha doðrusu konularýndan birini teþkil ediyordu. Kur'an'da nur, iman anlamýna gelir ve aþaðýda bu nurun (aydýnlanmanýn) dört derecesi belirtilmiþtir:
«Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerað bulunan bir kandil gibidir; çerað bir sýrça içerisindedir; sýrça sanki incimsi bir yýldýzdýr ki. doðuya da battya da ait olmayan kutlu bir zeytin aðacýndan yakýlýr; (bu öyle bir aðaç ki) neredeyse ateþ ona dokunmasa da yaðý tþtk verir. (Bu) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-ilettr. Allah insanlar için örnekler vermektedir. Allah, herþeyi bilendir.» (Nur: 35)
En alt derecede, aydýnlatýlan fakat kendisi ýþýk saçmayan kandil vardýr. Daha sonra sýrça gelir, onun üstünde de kutlu zeytin aðacý yer alýr. Bu sembollerin anýlmasý insana. «Allah insanlara örnekler verir» diye baþlayan ve sebebini belirterek: «belki düþünürler» (Haþr: 21) diye biten baþka ayetleri hatýrlatýyor. Nur ayetinin tümü insaný düþünmeye çaðýrýr. Fakat derecelere gelince Kur'an bu konuyu burada imalý bir þekilde anlatýr. Halbuki ilk nazil olan ayetlerde imanýn dereceleri daha açýk bir þekilde anlaþýlmýþtýr. Bunlardan birinde (Vakýa: 7-40) insanlar üç gruba ayrýlmýþtýr, «Ashabý Meymene» (ahirette amel defteri saðdan verilen ya da sað yanda olanlar), «Ashab-ý Meþ'eme» (ahirette defterleri soldan verilenler, ya da sol yanda olanlar) ve «Yarýþýp öne geçmiþ öncüler.» «Ashab-ý Meymene» kurtulanlar, «Ashab-ý Meþ'eme» de cezalandýrýlanlar. «Öncüler ise en üst derecededirler ve onlara Allah'ýn Kullarý[1] denilir.. Baþ melekleri diðer meleklerden ayýrmak için kullanýlan Allah'a yaklaþtýrýlmýþ (mukarrebûn) deyimi bunlar Ýçin kullanýlýr. Ýlk nazil olan sûrelerden bazýlarýnda mü'min kategorisinde, «öncüler»le (sabikûn) «Ashab-ý Meymene» arasýnda yeralan «iyiler» (ebrârl diye bir sýnýftan da bahsedilir. Bu üçü arasýndaki iliþki Kur'an'm bu üç grubun Cennette ki durumlarýyla ilgili anlattýklarýndan çýkarýlabilir. Ashab-ý Meymene»ye içmek için «saf su» verilirken, en yüce kaynaklar sadece «öncülerde verilir. «Ýyilerde ise, onlarýn «Öncüler» in ayak izlerine uyanlar olduðunu belirtir, bir þekilde iki farklý kaynaðýn karýþýmý verilir (insan: 5), (Mutaffifin: 27).
Üstünlük derecelerine Kur'an'da kalbten bahsederken de deðinilir. Kur'an çoðunluktan bahsederken:
«Gerçek þu ki, gözler kâr olmaz, ancak sinelerdeki kalbler körelir» (Hac. 46).
der. Diðer taraftan Peygamber (s.a.v.) tüm diðer Peygamberler gibi, kalbinin devamh uyanýk olduðunu, yani kalb gözünün açýk olduðunu söylemiþtir. Kur'an bunun belli ölçülerde baþkalarý tarafýndan da paylaþýlabileceðini belirtir, çünkü bazen sadece «temiz akýl sahipleri»ne (ulü'l-el-bab) (Yusuf: ili, Ra'd: 19) hitap eder.
Peygamber (s.a.v.)'in Ebu Bekir hakkýnda þöyle söylediði rivayet edilir: «O sizi çok oruç tutmakla ve çok namaz kýlmakla geçmedi, fakat o sizi kalbinde sabit olan bir þey sayesinde geçti.»[2]
Peygamber (s.a.v.) sýk sýk Ashabdan bazýlarýnýn diðerlerinden üstün olduðunu belirtirdi. Mekke'nin fethi sýrasýnda Peygamber (s.a.v.)'in yanýnda Halid kendisini azarlayan Abdurrahman îbn Avf'a sinirlenip karþý çýkýnca Peygamber (s.a.v.): «Arkadaþlarýma (Ashabýma) nazik davran Halid, çünkü senin Uhud daðý büyüklüðünde altýnýn olsa ve bunu Allah yolunda harcasan, yine de arkadaþlarýmdan hiçbirinin faziletine ulaþamazsýn»[3] dedi.
Kur'an'a göre bir derece ile diðeri arasýndaki fark ahi-rette, bu dünyadakinden daha büyüktür:
«Onlardan bir kýsmým bir kýsmýna nasýl üstün tuttuðumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakýmýndan daha büyüktür, üstünlük bakýmýndan da daha büyüktür» (tsra: 21).
Peygamber (s.a.v.) de þöyle demiþtir: «Cennet ehli kendi üstlerindeki yüce yerin, þimdi en parlak gezegeni (ve-nüs) doðu veya batý ufkunda gördükleri yükseklik kadar yukarýda olduðunu görecekler»[4] Ýnsanlar arasýndaki eþitsizlikler onun öðretme þekline de yansýmýþtýr, öðrettiklerinin bazýlarýný sadece anlayabileceklerini umduðu belirli bazý kiþilere hasretmiþtir. Ebu Hureyre: «Hafýzama Rasu-lullah (s.a.v.)'tan öðrendiðim iki tür bilgi depoladun. Bir kýsmýný açýkladým; eðer diðer kýsmýný da açýklarsam bu gýrtlaðý kesersiniz»[5] diyerek boðazýna iþaret etmiþtir.
Mekke ve Huneyn zaferlerinden sonra dönüþ yolculuðu sýrasýnda Peygamber (s.a.v.) arkadaþlarýndan bazýlarýna-«Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz» dedi. Ýçlerinden biri: «Ey Allah'ýn Rasulü, büyük cihad nedir? diye sorunca: «Nefse karþý cihad»[6]cevabýný verdi. însan nefsi iki bölüme ayrýlmýþtýr. Onun aþaðý bölümü hakkýnda Kur'an:
«Gerçekten nefis var gücüyle kötülüðü emredendir» (Yusuf: 53) der. Þuur da denen iyi bölümüne de:
«Kendini kýnayýp duran nefis» (Kýyamet: 2).
adýný verir. îþte alçak nefse karþý ruhun yardýmýyla cihadý yüklenen bu kýsmýdýr.
En sonunda da savaþý sona ermiþ ve artýk içinde bir ayrýlýk taþýmayan «mutmain (tatmin olmuþ) nefis» vardýr. *Öncüler»in (sabikûn), «Allah'ýn kullananýn ve «Allah'a yaklaþtýrýlmýþ olanlardýn (mukarrebûn) nefisleri iþte böyledir. Kur'an bu kemâle ermiþ olan nefse þöyle hitap eder:
«Ey mutmain (tatmin olmuþ) nefis. Rabbine, hoþnut edici ve hoþnut edilmiþ olarak dön[7] . Artýk kullarýmýn arasýna gir. Cennetime gir.» (Fecr: 27-30).
Bu lütuflardaki ikili doða, Kur'an'ýn kutsanmýþ nefis için verdiði iki Cennet va'dini ve Peygamber (s.a.v.)'in kendi nihai durumunu anlatmak için söylediði «Rabbimle
ve Cennetle buluþma» sözünü hatýrlatýyor. «Mutmain nefis- için, «Cennetime gir» sözü -Rabbimle buluþma» sözüne tekabül ediyor; «Kullarýmýn arasýna gir sözü de «Cennet» e tekabül eder. Yüksek Cennet (Cennet 'ül-a'la), yani •Rabbimle buluþma» Rýdvan'dan baþka birþey deðildir. Aþaðýdaki âyet bu sýralarda nazil olmuþtu:
«Alîah, mü'min erkeklere ve mü'min kadýnlara Ýçinde ebedi kalmak üzere, altýndan ýrmaklar akan cennetler ve And cennetlerinde güzel meskenler vadetmiþtir. Allah'tan olan hoþnutluk (Rýdvan) ise en büyüktür. Ýþte büyük 'kurtuluþ ve mutluluk' da budur.» (Tevbe- 72).
Peygamber (s.a.v.) bu dünyada iken ulaþýlabilecek en yüksek dereceden de bahsetmiþtir. Kutsi hadislerden birinde þöyle denir: «Kulum gönüllü (nafile) ibadetieriyle bana yaklaþmayý ben onu sevinceye kadar devam ettirir; ben onu sevdiðimde, onun duyan kulaðý, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayaðý olurum»[8].
Gönüllü ibadetlerin en baþýnda «Allah'ý anmak veya Allah'ý çaðýrmak» anlamýna gelebilecek olan zikr Allah gelir. Ýlk inen âyetlerden birinde Peygamber (s.a.v.) þöyle bir emirle karþýlaþmýþtý:
«Rabbinin ismini zikret ve her þeyden kendini çekerek yalnýzca O'na yönel» (Müzentmit: S).
Daha sonralarý nazil olan bir âyette de þöyle deniyor, du:
«Hiç þüphe yok namaz, çirkince-utanmazltklardan ve kötülüklerden vazgeçirir. Allah'ý zikretmek ise muhakkak en büyüktür» (Ankebût: 45).
Kalb ve kalbin körlüðüyle ilgili olarak Peygamber (s.a.v.): «Herþeyin pasýný silen bir cilasý vardýr, kalbin cilasý ise Allah'ý zikretmektir»[9], demiþtir. Mahþer gününde
Allah katýnda kimin en yüksek dereceye sahip olacaðý sorulduðunda ise «Allah'ý en çok zikreden kadýn ve erkekler» cevabýný vermiþtir. Bunlarýn, Allah yolunda savaþanlardan da yüksek bir derecede olup olmadýklarý sorulduðunda ise cevabý þu olmuþtur:
«Kiþi müþrik ve putperestlere karþý kýlýcý kana bulanýp kýrýlýncaya kadar savaþsa bile, Allah'ý zikretmek ondan daha yüksek bir dereceye sahip olacaktýr»[10].
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tahrim t 6, Fecr; 29:/Kur'an kul kelimesini Ýki anlamda kullanýn bîri herþeyi Ýçine alan -hatta þeytaný bile kulu olarak gören diðeri iso yukarýdaki gibi âyetlerde hususi anlamda. Þeytana hitaben söylenen þu sözlerde de bu kelime husus; anlamda kullanýlmýþtýr: «Btimm kullarým; senin onlar uzo-rinde hiçbir zorlayýcý gücün (hakimiyetin) yoktur.» îsra: 65).
[2] El Hakim et-Tirmýzý, Nevadiru'1-Üsûl,
[3] I. i, 853
[4] M. U. 4
[5] B. III, 42.
[6] B'eyhâki, Zûd.
[7] Yani karþýlýklý Rýdvan ýlc. (bk. böl. XXX),
[8] B. LXXXI, 37.
[9] Beyhakî, Da'vet.
[10] Tir. XLV.
radyobeyan