Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Emaneti ehline vermek By: sumeyye Date: 10 Ekim 2010, 16:34:01
EMANETÝ EHLÝNE VERMEK


Her kademedeki temsilci için doðruluk, emniyet, vazife þuuru, emsaline nispeten üstün idrak, geleceði bugünle beraber görüp sezebilme vasfý ve her þeye raðmen iffetli yaþamak þarttýr. Bir idareci için bu vasýflardan birini kaybetmek ciddî bir eksiklik ve temsil edilenler adýna da bir bahtsýzlýktýr.



Ýslâm’ýn temel prensiplerinden biri emanettir. Ýslâm dininde emanete çok ciddi önem verilmiþ, ferdî ve sosyal huzurun, maddî ve manevî kalkýnmanýn temel esaslarýndan birisinin de emanet olduðu belirtilmiþtir. Ýslâm literatüründe emanet, oldukça geniþ kapsamlý bir kavramdýr.
Emanet, insanýn güvenilir olmasý, kendisine herhangi bir þeyin korkusuzca teslim edilip, tekrar geri alýnabilmesi demektir. Emanet çok çeþitlidir. Genel olarak emanet, korunmak ve saklanmak üzere birinin yanýna geçici olarak býrakýlan eþyadýr. Allah’ýn, insana verdiði beden ve organlar da birer emanet sayýlýr. Her iþin baþýnda bulunan kiþiye, yaptýðý veya yönettiði iþ emanettir. Anne ve babaya çocuklarý emanettir, yöneticilere yönettikleri insanlar, iþgal ettikleri makam ve mevkiler emanettir. Bunlarýn hepsi uhdelerinde bulundurduklarý emaneti koruyup kollamakla yükümlüdürler.
Hadislerde emanetin kaybolmasý, kýyamet alameti olarak ifade edilmektedir. Emanetin kaybolmasý, insanlar arasýnda dürüstlüðün, adaletin, hakkýna razý olma duygusunun kalmamasý, kimsenin kimseye güvenemez hâle gelmesi demektir. Bu da toplumda hilekârlýk ve haksýzlýklarýn artmasýyla meydana gelir. Emanetin kalkmasýyla ortaya çýkacak durumun vahametini tam kavrayabilmek için Kur’ân ve Sünnette emanet kavramýný iyi tahlil etmek gerekmektedir.
Sözlükte “güvenmek, korku ve endiþeden emin olmak” manasýna gelen emanet, hýyanet kelimesinin karþýt anlamlýsý olarak kullanýlmaktadýr. Emanet kelimesi terim olarak ise, “bir kimseye korumasý için býrakýlan mal ve eþya” þeklinde tarif edilmektedir. Fakat bu anlamýn yanýnda insanýn sahip olduðu ve kendisine geçici olarak verilmiþ bulunan ruhî, bedenî, malî imkânlarý da kapsadýðý belirtilmektedir.1
Ýslâm Hukukunda ise emanet, Allah Tealanýn gerek kendi hukuku, gerekse yaratýklarýnýn hukuku ile ilgili olarak insana yüklediði vazifelerin tamamýna verilen bir isim olarak tarif edilmektedir.2 Emanet kavramý, hem Kur’ân’da hem de hadislerde kullanýlan önemli bir kavramdýr.

Emanet Sorumluluðu Aðýrdýr.

Yüce Allah, “Biz emaneti, göklere, yere ve daðlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçýndýlar. Zira sorumluluðundan korktular, ama onu insan yüklendi. Ýnsan (bu emanetin hakkýný gözetmediðinden) cidden çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 33/72) buyurmaktadýr.
Bu ayette Yüce Allah, emanetin, göklerin, yerin ve daðlarýn çekemeyeceði kadar aðýr ve önemli olduðunu belirtmektedir. Emaneti taþýma sorumluluðunu insan yüklenmiþ ancak bunun gereðine göre hareket etmeyen, münafýk, müþrik erkek ve kadýnlarýn, Allah’ýn azabýna uðrayacaklarý belirtilmektedir. Kullarýna son derece merhametli olan Allah, tövbe eden mü’min erkek ve kadýnlarýn hatalarýný baðýþlayacaktýr.3
Göklere, yere ve daðlara sunulan, fakat onlarýn taþýmaya güç yetiremeyerek taþýmaktan korkup kaçýndýklarý “emanet” ne olabilir? Bu konuda sahabe ve tabiun âlimlerinden farklý yorumlar rivayet edilmiþtir. Ancak biz insana yüklenen emanetin dinî vazifelerin tamamýyla ilgili bulunan sorumluluk olduðu kanaatindeyiz. Bize verilen emaneti, yaratýlýþ amacýna uygun olarak koruduðumuz takdirde bizi mutlu eder; koruyamadýðýmýz takdirde mutsuz eder. Bunun için Ýslâm âlimlerinin çoðu, yukarýdaki ayette geçen “emaneti”, dinî vazifelerin tamamý, yani insanýn yükümlü olduðu tüm emir ve nehiyler olarak yorumlamýþtýr.4
Emanetin aðýr sorumluluðunu bildiren hadisler de vardýr. Mesela, Abdullah b. Amr da Allah elçisinin þu sözünü rivayet etmektedir: “Dört þey sende varsa artýk dünyadan kaybettiklerine üzülme: Emaneti korumak, doðru söylemek, güzel ahlâk ve helal rýzýk.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 177)

Kur’ân, Müslümaný Güvenli Ýnsan Olarak
Vasýflandýrmaktadýr.


Yüce Allah, Kur’ân’da çeþitli ayetlerde mü’minlerin vasýflarýný saymaktadýr. O vasýflardan biri de; “Mü’minler, emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler” (Mü’minun, 23/8; Meâric, 70/32) þeklindedir.
Emanete riayet, verilen sözde sebat, mü’minin þiarýdýr. Çünkü haklarý korumak, kul hakkýna el uzatmamak farz; bunun aksine bir tutum ve davranýþ büyük günahtýr. Allah’a ve ahiret gününe dosdoðru inanan mü’minler, bu anlayýþ içinde beþerî münasebetlerini sürdürürler ve baðlý bulunduklarý toplum ve cemaate her zaman güven havasý estirirler. O bakýmdan döneklik, vefasýzlýk, haklara saygýsýzlýk, sözde sebat etmemek, kâfir ve münafýklara yakýþan huylardýr. Ýslâm’ýn güven ve kardeþlik pazarýnda bunlarýn hiçbir zaman yeri, alýcýsý ve satýcýsý yoktur.5 Müslüman hýyanet etmez, hakký gizlemez. Çünkü hakký gizlemek, emanete hýyanet etmek, münafýklýk alametidir. Allah elçisinin tanýmýna göre, “Müslüman, insanlarýn, dilinden ve elinden zarar görmedikleri, mü’min de insanlarýn, canlarý ve mallarý konusunda kendisinden emin olduklarý kiþidir.” (Nesâî, Ýman, 8), “Emaneti olmayanýn imaný da yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/135)
Hz. Peygamber (s.a.s.) baþka bir hadislerinde þöyle buyurmuþtur: “Münafýklýðýn alameti üçtür: Konuþtuðunda yalan söyler, vadettiðinde sözünde durmaz. Kendine emanet edilen þeye hýyanetlik yapar.” (Buharî, Ýman 24, Edeb, 69; Müslim, Ýman 107, 108)

Kur’ân, Emaneti Ehline Vermeyi Emretmektedir.

Kur’ân’da, “Þüphesiz ki Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisâ, 4/58) buyurulmaktadýr.
Bazý âlimler, bu ayetin, özellikle yöneticiler, hâkimler hakkýnda indiðini söylemiþlerdir.6 Her iþin baþýna ehlini, erbabýný getirmek icap eder. Millet yapýsýnda en büyük emanet, milleti idare edenleri seçerken iþi ehline vermektir. Bu, devlet baþkanýndan mahalle bekçisine varýncaya kadar idarî sistemin her kademesinde yasama, yürütme ve yargý organlarýnda geçerli ve tazeliðini hiçbir devirde kaybetmeyen ilâhî bir emirdir. Kur’ân, bu felsefeyle devleti bütün kademe ve kuruluþlarýyla deðerlendirir. Kendine sahip olamayan, ruhuyla bedeni, dünyasýyla ahireti, iþiyle ibadeti arasýnda denge kuramayan; hayatý sadece yeme, içme, eðlenme ve para kazanma çerçevesinde düþünen kiþilerin baþa geçmesine, idarî iþlerin aðýrlýðýný yüklenmesine cevaz vermez. Çünkü bu vasýflarý taþýyanlar iþ baþýna getirildiði takdirde, önce o memleketin kýyameti kopar. Bir defasýnda Efendimiz (s.a.s)’e soruldu: “Ey Allah’ýn Peygamberi! Kýyamet ne zaman kopacak?” Efendimiz bu soruya þu cevabý vermiþtir: “Ýþ, ehli olmayan kiþilere verilince kýyameti bekle, kýyametin kopmasý pek yakýndýr.” (Buharî, Ýlim 2)
Þahsî ihtiraslarý ve çýkarlarý uðruna milleti hiziplere ayýranlarý, ehil olmayan kiþileri iþ baþýna getirip ülkeyi sahipsiz býrakanlarý ne tarih affeder, ne de ilahî kanun. Bunun için her konuda olduðu gibi devlet iþlerinde de birine görev verirken gerçek kýstasý ümmetine sunan Efendimiz, rasgele kiþileri iþbaþýna getirmemiþ, iþbaþýna getireceði kiþilerde, takvayla birlikte liyakat ve ehliyet aramýþ ve bu konuda þöyle buyurmuþtur: “Müslümanlarýn bir iþine bakan kimse, o iþi daha iyi yapacak biri varken bir baþkasýna verirse Allah’a, Resûlü’ne ve mü’minlere hýyanet eder.”7 Hz. Ömer de “Müslümanlarýn baþýnda bulunan kiþi, dostluk veya akrabalýk hatýrýna bir adamý bir iþin baþýna getirirse Allah’a, Resûlüne ve Müslümanlara hýyanet etmiþ olur.” demiþtir.8
O halde yöneticilerin, her iþin baþýna en uygun kiþiyi bulup getirmeleri, dostluk, akrabalýk, soyluluk ve ýrk ayýrýmý yapmamalarý gerekmektedir.
Ýki kiþi, Allah Resulü’ne gelip kendilerini emir tayin etmelerini rica ettiler. Allah’ýn Elçisi: “Biz, iþimizi isteyene ve makam düþkününe vermeyiz” (Buharî, Ahkam 1) buyurdu. Hz. Peygamber, kendisinden valilik isteyen Ebu Zerr Gýfarî’ye de þöyle demiþtir: “Ebu Zerr, sen zayýfsýn, o makam bir emanettir. Sonu da kýyamet gününde bir periþanlýk ve piþmanlýktýr. Yalnýz hak ederek alan ve üzerine düþeni de yerine getiren müstesnadýr.” (Müslim, Ýmaret 16) Yine amcasý Hz. Abbas (r.a) bir yere vali olarak görevlendirilmesini talep ettiðinde ona, bu iþin çok mesuliyetli olduðunu hatýrlatarak vazgeçmesini söylemiþtir.
Ünlü vezir Ýshak Paþa’nýn ehil olmayan bir kiþiyi önemli bir göreve atadýðýný tespit eden Fatih Sultan Mehmet Han, ona: “Paþa, bu hatayý ikinci kez iþlersen sadece vezirliði deðil, baþýný da alýrým! Devlet-i Al-i Osmanî ancak dürüst, liyakatli ve bilgili kiþilerin omuzlarýnda yükselebilir.” demiþtir.9
Emanet herkese karþý gözetilir, herkesten alýnan emanet sahibine geri verilir.10 Hz. Peygamber (s.a.s.), “Sana emanet verenin emanetini öde, senin emanetine hýyanet edene sen hýyanet etme.” (Tirmizî, Büyu’ 38; Ebu Dâvud, Büyu’ 79) buyurmuþtur.
Bir baþka hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.): “Mutlaka haklarý sahiplerine ödeyeceksiniz. Hatta kýyamet günü boynuzsuz koyun, kendisini toslayan boynuzlu koyuna kýsas yapacak (o da ona toslayarak hakkýný almýþ olacaktýr.)” (Müslim, Birr 15; Tirmizî, Kýyamet 2) buyurmuþtur.
Aldýðý emaneti ödemek isteyen kiþiye Allah, ödeme kolaylýðý verir. Nitekim Allah’ýn Elçisi bu hususta þöyle buyurmaktadýr: “Kim insanlarýn mallarýný alýr da sonra ödemek isterse Allah, ona yardým eder. Kim de yok etmek niyetiyle alýrsa Allah o kimseyi yok eder.” (Buharî, Ýstikraz 2)
Ülkemizde son zamanlarda hýzla artan haksýzlýklarýn ve zulmün önlenebilmesi, toplumumuzda huzur ve barýþýn saðlanmasý için Ýslâm’ýn çok önem verdiði emanetlerin ehline verilmesi prensibinin uygulanmasý kaçýnýlmazdýr.
Temiz toplum özleminin dile getirildiði zamanýmýzda Ýslâm’ýn bu ve buna benzer güzel prensiplerinin uygulamaya geçirilmesi dileðiyle.


* Fýrat Üniv. Ýlahiyat Fak. Öðrt. Üyesi



DÝPNOTLAR

1. Toksarý, Ali, “Emanet”, Ýslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Yay., Ýst, 1998, XI, 81.
2. Molla Hüsrev, Mir’atü’l-Usul fi Þerhi’l-Mirkat ve’l-Usul, Ýst, 1307, I, 591.
3. Elmalýlý, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 342.
4. Râzî, Fahruddin Muhammed, et-Tefsiru’l-Kebir, Beyrut 1990, XXV, 235; Hâzin, Alâeddin Ali b. Muhammed b. Ýbrahim el-Baðdâdî, Lübâbu’t-Te’vîl fî Meâni’t-Tenzîl, Beyrut trs, V, 279; Ýbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, Mýsýr trs, III, 523-524; Suyutî, Celalüddin, Dürrü’l-Mensur, Beyrut trs., II, 113.
5. Yýldýrým, Celal, Ýlmin Iþýðýnda Asrýn Kur’ân Tefsiri, Ýzmir 1991, XII, 6378.
6. Taberî, Ebû Câfer Muhammed b.Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’ân, Mýsýr 1954, IV, 201; Ýbn Kesir, age., I, 516.
7. Kâsýmî, Muhammed Cemaleddin, Mehâsinü’t-Te’vil, (thk. M.Fuad Abdulbâkî), Kahire trs, V, 1334.
8. Kâsýmî, age., V, 1334.
9. Yýldýrým, age., II, 1349.
10. Kurtubî, age., V, 256.


Prof. Dr. Mehmet Soysaldý


radyobeyan