Kelam Ýlmi
Pages: 1
Deliller By: hafýz_32 Date: 09 Ekim 2010, 20:19:04
DELÝLLER


Kelâm ilmi bakýmýndan delilin ta'rîfi, çeþitleri ve istidlal nevi'-leri hakkýnda bilgi vermeden önce «ilim» üzerinde durmak gereklidir. Çünkü delil bize ilim kazandýran vasýtalardan sadece biridir. [14]

 

A. Ýlim
 

Lügatte bilme, biliþ, bilgi mânâlarýna gelen ilmin ta'rîfi mevzuun­da bazý görüþler mevcuddur. Fahreddîn er-Râzî (v. 606/1210J ilmin mahiyetinin zarûreten bilinebileceðini ve binaenaleyh ta'rîfinîn müm­kün olmadýðýný söylemiþtir Cuveynî (v. 478/1085} ile Gazzâlî'ye (v. 505/1111) göre ilim zaruri deðilse de ta'rîfi pek güçtür. Ýlim hakkýn­da yapýlan ta'riflerden tercih edilen iki tanesini zikredelim : «Akim ve duyularýn mevzuuna giren her þeyin (mezkûr'un) tanýnmasýný sað-llayan bir sýfattýr» [15]- . Görüldüðü üzere bu ta'rîf hem duyularýn hem de akim sahasýný içine almaktadýr.

Ýlim için yapýlan ikinci bir ta'rîf de þöyle : «Zýddýna ihtimal veril-miyecek þekilde mânâlarý    (duyularla bilinenlerin    dýþýnda her þeyi) birbirinden ayirdetme sýfatýdýr[16]        . Bu ta'rîf sadece akýl sahasýna þâmildir.

Ýiim çeþitli yönlerden taksime tâbi tutulur. Ýnsanda hâsýl olmasý veya elde edilmesi bakýmýndan ikiye ayrýlýr: Zarurî ilim, Ýstidlâlî ilim. [17]

 

1. Zarurî ilim 
         

Fazla düþünmeden, delîle baþvurmadan, kendiliðinden ve kaçý­nýlmaz bir þekilde (zarurî, zorunlu olarak) meydana gelen bilgidir. Zarurî ilim de bir kaç kýsma ayrýlýr:

a) Eedîhiyyât - Aklýn kendisine yönelmesiyle he­men meydana gelen, ilk nazarda hemen hâsýl olan bilgilerdir (bes­belli) : Bir ikinin yarýsýdýr, kül cüz'ünden büyüktür... gibi. Buna ewe-liyyfit da denir.

b) Fýtrîyyât  Aklýn çok basit bir kýyas ile var­dýðý hükümdür veya þöyle diyelim : Kýyaslarý beraberlerinde bulunan hükümlerdir. «Dört sayýsý çifttir» gibi. Akýl dört ve çift mefhumlarý­ný düþünerek hemen hükme varabilir.

c)  Müþahedeler  duyularla elde  edilen  bil­giler : ateþ yakýcýdýr gibi. Ýç duyularýn verdiði bilgiler: açlýk, susuz­luk hissi gibi. Bu ikincilere vicdâniyyât da denir.

d) Tecrübeler    duyular vâsýtasýyle yapýlan mükerrer duyumlarýn doðurduðu bilgidir:    Sert bir cisimle dövmek aðrý vericidir, gibi.

e) Mütevâtirler  Defalarca iþittiðimiz haberler­dir. Meselâ görmediðimiz bir þehrin varlýðýný mükerrer iþitmek suretiyle kabul ediþimiz gibi.

f) Hadsler  Basit bir müþahede ile hemen ne­ticeye varma yolu, mukaddimelerden neticelere sür'atle intikal veya mukaddimelerle neticelerin ayný  anda zihne geliþi demektir: Ay'ýn aydýnlýðý güneþtendir,    bulutun çýkmasý yaðmurun yaðacaðýný göste­rir, kâinatta müþahede edilen nizam, yaratýcýsýnýn engin ilmini gös­terir... gibi.

Bunlarýn dýþýnda kalanlara nazarî ve istidlâlî ilimler denir [18][19]

 

2.  Nazarî ve istidlâlî ilim :
 

Lügatte bakmak ve görmek mânâlarýna geldiði gibi araþtýrma ve mukayese sonunda düþünmek mânâsýna da kullanýlan nazar, ýstýlahta bilinmeyeni elde etmek için bilinenleri münasip bir þekilde iþlemek demektir. Delîle baþvurmak, delîle bakmak demek olan istidlal de ayný mânâda kullanýlýr. Bu nevi' ilme kesbî ilim de denir [20]. Ta'rîflerden de anlaþýlacaðý üzere nazar ve istidlalde bilinme­yeni (meçhulü) elde etmek için mutlaka bir fikrî ameliyeye ihtiyaç vardýr. Bu da defile baþ vurmak, yani onu kullanmak suretiyle olacak­týr. O halde delîl'in ne demek olduðunu görelim : [21]

 

B.  Delil
 

Delil : mürþid, rehber, kýlavuz demektir. Bâkillânî (v. 403/1013), delili, «Duyularýn ötesinde bulunan ve zarurî olarak da bNinemîyen hususlarýn bilgisine götüren þey diye ta'rîf etmiþtir [22]. Þöyle bir ta'rîf de yapabiliriz: Bizi, bir konu hakkýnda müsbet veya menfî-hü­küm vermeðe götüren þeydir [23][24]

 

1.  Aklî delil, nakli delil:
 

Delil bir kaç bakýmdan taksime tâbi' tutulabilir. Bu taksimlerden biri delîlîn aklî ve naklî bölümlerine ayrýlmasýdýr. Aklî delîl bütün mukaddimeleri akla müstenid olan delildir: Meselâ, âlem deðiþken­dir, her deðiþken hadistir, gibi. Þayet delilin mukaddimeleri tama­men naklî ise delil de naklidir: Allah'ýn emrini terkeden âsidir (çün­kü Kur'anda : «Emrime âsî mi oldun?» Tâhâ, 93 Duyurulmuþtur), her âsî cehennemliktir (çünkü : «Allah'a ve Rasûlüne âsî olan için cehennem ateþi vardýr» el-cinn 23 Duyurulmaktadýr) gibi. Naklî delil bir bakýma aklî sayýlýr, çünkü nakli teblið eden zatýn (muhbirin, peygamberin) doðruluðunu yine akýl ile isbat ederiz. O halde sýrf ak­lî delil ile aklî-naklî delil vardýr.[25] [26]

 

2.  Kat'î ve zannî deliller:
 

Baþka bir taksime göre delil kat'î veya zannî olur. Medlulünden (bildirdiði þeyden) muhalif ihtimalleri kaldýran delile kat'î, her tür­lü ihtimali izâle edemiyen delile de zannî delil denir. Naklî bir   deliün kat'î sayýlabilmesi için onun hem siibüt, hem de delâlet yönünü gözönünde bulundurmak lâzýmdýr. Baþtan sona kadar sübûtu kat'î olan Kur'an âyetleriyle yine sübûtu kat'î sayýlan mütevatir hadisler akaid sahasýnýn naklî delilleridir. Mu'tezile gibi bazý kefâmcýlar, nak-iin, sübûtu kat'î de olsa mânâya delâleti kat'î olamýyacaðýndan kat'î delil sayýlamýyacaðýný iddia etmiþtir. Fakat kelâmcýlarm muhakkýkla-rýna göre naklî delil de kat'iyyet ifade eder.[27]. Biraz önce de iþaret ettiðimiz üzere naklî delilin kelâmda delil sayýlabilmesi için sübûtu kat'î olmalýdýr. Binaenaleyh tevatürün dönundaki meþhur veya âhâd haberler kelâmda müstakil bir delil olamaz. [28].[29]

 

3.  Burhan ve hatâbe
 

Aklî delil, kat'î olursa burhan, zannî olursa hatâbe adýný alýr. Mu­kaddimeleri kesin (yakîn) olan delile burhan, kesin oimýyana da ha-tâbe adý verilmiþtir. Burhan, zekî, bilgili ve kültürlü insanlar içindir. Çünkü onlar burhanýn inceliklerini anlayabilirler. Burhan, cedel ve mü­nakaþalara dayanýklý bir delildir. Fakat hatâbî delil böyle deðildir. O, iknaî bir vasýf taþýr. Ne var ki itiraza müsaittir. Hatâbî delil, ancak inatçý olmayan ve kafasý aksi fikirlerle karýþmamýþ bulunan kimse­leri ikna edebilir. Hatâbî delilin mukaddimeleri umumiyetle kabul edil­miþ ve doðruluklarý tasdik edilmiþ meþhur kanaatlerdir. Meselâ : «Âlem deðiþkendir, her deðiþken hadistir» delili bir burhandýr.- Buna mukabil «Bir evde iki baþ olmaz, iki baþ (idareci) bulunan yerde dü­zen bulunmaz» sözü iknâî karakter taþýyan hatâbî bir delildir.

Ýnsanlarýn daima büyük çoðunluðunu teþkil eden avam burhaný anlýyamaz. Onlar ancak iknâî delilleri kavrayabilirler ve onlarla mut­main olurlar. Hatâbî delil, karþýlýklý konuþmalarda ve normal muha­verelerde kullanýlýr. Kur'ân-ý kerim her tabakadaki insana hitabetti-ðinden hem bürhânî, hem de hatâbî deliller ihtiva eder. Bazý âlimler bütün Kur'an delillerinin bürhân olduðunu kabul eder .[30] [31]

 

4. Yakîniyyât Ve Zanniyyât:
 

a) Yakîniyyât:

 

Yakýn, lügatte þüphesiz, kesin, gerçek (bilgi) demek­tir. Ýstýlahta «vakýa mutabýk olmak þartiyle sabit ve kesin i'tikad» di­ye ta'rîf edilir. Bu ta'rîfte geçen «vakýa mutabýk» kaydýyla cehl, «sâbit»  kaydýyla  mukallidin  i'tikadi,  «kesin»  kaydýyla  zann  ve  «i'tikad» kaydýyla da þekk hâriç kalýr [32]

Yakîn bilgi, akl-i selîm için hiç bir þüpheye mahal býrakmýyan bilgidir. Yakînî tasdik ifade eden kaziyelere yakînîyyât denir. Yâkî-niyyât, yukarýda zarurî ilim bahsinde sayýldýðý gibi, altýdýr: bedîhiy-yât, fýtriyyât, müþâhedât, mücerrebât, mütevâtirât ve hadsiyyâtt. Bu­na bir de mukaddimeleri kesin olan nazariyyâti, yani burhanlarý ilâvej etmemiz gerekmektedir [33]

Yakýn bilginin dereceleri olmamakla beraber mutlak yakîn için ba'-zý dereceler sýralamýþlardýr;

(1)  Ýlme'l-yakin    Aklýn ve naklin, baþka bir ifan de ile nazar ve haberin ifade ettiði kesin ilimdir.

(2) Ayne'l-yakîn Dýþ tecrübe ve müþahedenin, verdiði bilgidir. Hz. Ýbrahim, Cenab-ý Hakk'in ölüleri dirilttiðini akliy­le bildiði ve buna inandýðý halde, onun, bu hâdisenin bir örneðini görmek isteyiþi müþahedenin doðuracaðý apaçýk kesinliði elde etme meylindendir. Bu hususu beyan eden âyet-i kerimede Ýbrahim aley-hisselâmýn aðzýndan þöyle buyurulur: «Kalbim mutmain olsun, tam huzur ve kanaata varsýn diye» [34]. Ayrýca           

sözü meþhur olmuþ ve hatta hadis olarak rivayet edilmiþtir (haber gözle görmeðe benzemez) [35]

 (3) Hakka'l-yakîn Ýç duyu ve iç tecrübenin ver­diði, insanýn    bizzat    içinde duyduðu    ilimdir.           «Tatmayan bilmez» sözü meþhurdur. Modern psikoloji ile felsefe ce­reyanlarý iç-sezgiye dayanan hakka'l-yakîni te'yîd etmektedir. Yukarý­da görülen sýralama zayýftan kuvvetliye doðru kat'iyyet derecesini de göstermektedir [36]

b) Zanniyyât: Yüzde ellinin üstünde bir ihtimal taþýmakla be­raber kat'iyyet ifade etmeyen mukaddimelerdir.

(1)  Meþhûrât: Ýnsanlar tarafýndan  kabul   edilen   hükümlerdir. Herkesin kabul etmesi þart deðildir. Sadece bir devrin, bir memle­ketin insanlarý veya bir mesleðin mensuplarý tarafýndan  benimsen­miþ olabilir: Bir þeyin taþýdýðý hükmü benzeri olan þey de taþýr; zu­lüm, kötü;  adalet, iyidir;  avret yerini  açmak çirkindir...  gibi.

(2)  Makbul ât: Peygamberler   gibi  ma'sûm  olmayan   ve fakat yalan söylemiyeceklerine dair hüsn-ü zan beslenilen âlim ve mürþid-lerin görüþlerini  belirten     hükümlerdir.   Peygamberin   sözleri sübût bakýmýndan kat'iyyet ifade ediyorsa yakýn bilgi verir.

3) Müsellemât: Ýlmî bir münakaþa sýrasýnda karþý tarafýn doð­ruluðunu benimsediði hükümlerdir. MüseÝlemât, hasmý susturmak için kullanýlýr. Peygamber efendimizin mi'racýný inkâr eden bir hýris-tiyana karþý Hz. îsâ'nýn mi'racýný delil olarak kullanmak gibi.

(4) Muhayyelât: Psikolojik olarak nefret doðurmak veya arzu uyandýrmak için tahayyül edilen doðru veya yanlýþ hükümlerdir: Þa­rap akýcý bir yakut, bal iðrenç bir kusmuktur gibi.

(5) Vehmiyyât: Duyular dünyasýnýn    dýþýnda kalan    hususlar için duyulur âlemle kýyas edilerek verilen hükümlerdir: Her var olan mekân tutar, kâinatýn ötesi sonsuz bir fezadan ibarettir.

(6 ) Karinelerle   hüküm   vermek: Bizi  bir hükme    yaklaþtýran ipuclarýyla hüküm vermektir: Yoðunlaþmýþ bulutu görüp yaðmurun yaðacaðýný söylemek gibi.[37] [38]

 

C.  istidlal
 

 delil kullanmak, delile baþvurmak elemek olan is­tidlal, «medlulü isbat etmek Ýçin delil takrir etmektir» dîye ta'rîf edi­lir. Umûmî mânâya alýndýðý takdirde istidlalin takrir ettiði deliller Ýçi­ne nass, icma' ve kýyas da girer. Fakat Ýstidlal denilince husûsiyle kasdedilen þey aklî delillerin kullanýlmasýdýr [39][40]

 

1. Kelâm ilminde kullanýlan istidlal çeþitleri
 

Kelâm kitaplarýnda kullanýlan çeþitli  istidlaller mevcuddur.

a) Bâkýllânî (v. 403/1013) Kitabu't-Temhidinde istidlal nevi'leri-nin çok olduðunu zikrettikten sonra bir kaç tanesini sayar :

(1) Ýki veya daha fazla þýkka ihtimali bulunan bir hususun bâtýt ihtimallerinin yanlýþlýðýný isbat etmek suretiyle doðru olarak kalan tek ihtimalin tesebbüt etmesi. Meselâ : Bir þey ya kadîm, ya hadis­tir. Þayet hadis olduðu isbat edilirse kadîm olma ihtimali ortadan kalkar, aksi de ayný neticeyi doðurur.

[2} Ýdrak sahamýz dâhilinde bulunan bir þeyin, bir illet sebebiy­le taþýdýðý hükmü, idrak sahamýz dýþýnda kalýp da ayný illeti taþýyan þeyin ayný hükmü almasýdýr. Meselâ : Müþahede ettiðimiz cisimler mürekkeb (birleþik) olduðuna göre cismiyet vasfý taþýyan her varlýk mürekkeb olur. (Halbuki islâm filozoflarý mürekkeb olmayan gök ci­simleri kabul ederler). Âlim, ilmi bulunduðundan âlim olmuþtur: o halde âlim sýfatý taþýyan her varlýk Ýlme sahiptir {halbuki Mu'tezile-ye göre Allah   için «âlimdir» denilir amma «ilmi vardýr» denilmez).

(3)  Bir þeyin sýhhati veya fesadiyle benzeri bir þeyin sýhhat ve­ya fesadýna hükmetmek. Allah teâlâ þimdiye kadar ölüleri diriltmiþ-se bundan sonra da diriltir; nasýl bugün, Allah'ýn, mekansýz bir ha­reketi veya bir rengi yaratmasý muhal ise geçmiþte de böyle bir þe­yi yaratmýþ olmasý muhaldir.

(4) Lisanýn  kelimelere  verdiði  belli   mânâlarla   istidlal.  Mese­lâ: «Ateþ denilince alevli bir yakýcý nesne, «insan» denilince de bil-

diðimiz þu belirli bünye aklýmýza gelir (Bu Ýstidlal ile Bâtýniyyenin bir çok yersiz te'vîli bertaraf edilir).

(5) Mu'cize ile Ýstidlal. Mu'cize, hem onu gösteren peygambe­rin, hem de o peygamberin doðruluðunu haber verdiði diðer muhbir­lerin hak olduðunu isbat eder.

(6)  Bir kýsým aklî hükümler ve bütün þer'î hükümlere sem'î de­liller (Kitap, sünnet, Ýcma') ile de istidlal olunabilir [41]

b) Ýstidlal ve metod hakkýnda (Mi'yâru'l-ýlm, Mehakkü'n-nazar gibi) müstakil eserler meydana getiren Ýmam Gazzâlî (v. 505/1111), kelâma dair kaleme aldýðý el-Ýktisad fî'l-i'tikad adlý kitabýnda da ayný konulara temas eder. Gazzâlî bu kitabýnda kullandýðý istidlal ve isbat yollarýný altý noktada hülâsa etmiþtir.

(1) Hissiyyât:    Dýþ ve iç duyularla idrak edilenler. Meselâ:

«Her hadisin bir sebebi (yaratýcýsý) vardýr,

Âlemde hadisler vardýr,

O halde onun da bir sebebi mevcuddur»

tarzýnda takrir ettiðimiz delilde : «âlemde hadisler vardýr» sözümüzü duyularla isbat edebiliriz. Zira gerek hayvan, nebat, bulut, yaðmur gi­bi müþahhas varlýklarýn, gerek ses ve renk gibi arazlarýn gelip-geçi-ci olduðu dýþ duyularla müþahede edilmektedir. Yine iç duyu ile elem, sevinç gibi hâdiselerin mevcudiyeti idrak olunur.

(2)  Bedihiyyât:    Bunlar apaçýk aklî hakikatlerdir. Meselâ:

«Hadisten önce var olamýyan her þey hadistir, Âlem hadisten önce var olmamýþtýr, O halde o da hadistir.»

delilinde iki asýl vardýr. Birinci asýlda : hadisten önce var olmayan (hadisi sebkat etmeyen) bir þey ya hadisle beraber olacaktýr veya­hut ta ondan sonra bulunacaktýr. Üçüncü bir ihtimalin mevcudiyetini iddia eden bedîhî olaný Ýnkâr etmiþ olur. Delilin Ýkinci aslý da bedî-dir.

(3) Mütevâtirât:    Meselâ :

«Muhammed (a.s.) hak peygamberdir,

Çünkü mu'cize izhar eden her þahis hak peygamberdir,

O da mu'cize izhar etmiþtir,

O halde hak peygamberdir.»

Peygamber Efendimizin mu'cizelerinden Kur'aný ele alahm. Bu du­rumda delilimizin iki aslý olacaktýr : Kur'an mu'cizedir, Kur'aný Hz. Muhammed getirmiþtir. Muarýzýmýz, Kur'an-ý kerimin mu'cizeiiðini kendiliðinden veya delile müsteniden kabut ettikten sonra onun Mu­hammed aleyhîsselâm tarafýndan getirildiðini inkâr ederse «tevatür» ile karþýsýna çýkarýz. Zira tevatür Hz. Peygamberin varlýðýný bize ha­ber verdiði gibi Kur'aný getirdiðini de haber vermiþtir.

(4)  Hissiyyat, bedîhiyyât    veya mütevatirâttan birine     istinad eden kýyas :    Þimdiye kadar anlattýðýmýz bu üç isbat yolundan birine istinad eden kýyas, yapacaðýmýz baþka bîr isbat için bir asýl olabilir. Meselâ âlemin hadis oluþunu müþahedeye müsteniden isbat ettikten sonra ikinci bir kýyas tertip ederek þöyle diyebiliriz :

«Her hadisin bir sebebi vardýr,

Âlem hadîstir,

O halde onun da sebebi vardýr.»

Dikkat edilirse bu kýyasta âlemin hadis oluþu müsellem bir kaziyye olarak kullanýlmýþtýr, çünkü önceden Ýsbat edilrrîiþ bulunuyordu.

(5)  Sem'îyyât:    Bunun  misâli   «masýyetlerin     Allah'ýn   dileme­siyle olmasý» aslýdýr. Bu aslý þöyle takrir edebiliriz:

«Her var olan Allah'ýn dilemesiyledir,

Ma'sýyetler de var olucudur,

O halde onlar da Allah'ýn dilemesiyledir».

Burada, ma'sýyetlerin var oluþu his ile sabittir, ma'sýyet oluþlarý ise din ile bilinmektedir. Her var olanýn Allah'ýn dilemesine baðlý oluþu­na gelince, bu da sem' ile sabit olmuþtur. Zira þu sözün doðruluðun­da   icma'   vardýr:   «Allah'ýn   dilediði   olur,   dilemediði   ise   olmaz[42]

6) Muarýzýn kabul ettiði hususlar: Muarýzýmýzý susturmak için onun tarafýndan kabul edilen hususlarý isbatlarýmýz için asýl alabiliriz. Çünkü böyle bir asla muarýzýn karþý çýkmasý mümkün deðildir.

Bu altý isbat yolunun en yaygýn ve umûmî olaný hissiyySt ve be-dihiyyâttýr. Diðerlerinin  kullanýlýþ sahalarý  nisbeten  mahdûddur [43][44]

 

2.  Mantýk felsefe ve ilimlerde kullanýlan istidlal çeþitleri :
 

a)  Ta'lîl :  Küllîden cüz'îye, illetten ma'lûle, baþka bir ifade ile müessirden esere geliþ metodudur:

«Bütün cisimler tartýlabilir,

Taþ, toprak, su... da birer cisimdir,

O halde bunlar da tartýlabilir».

Bu tefekkür tarzýna mantýkî kýyas denildiði gibi bürhân-i limmî adý da verilir (tümden gelim, deduction),             

b)  Ýstikra':    Cüz'îden   küllîye,   ma'lûlden  Ýllete   veya eserden müessire varýþ metodudur:

«Taþ, toprak, su tartýlabilir,Taþ, toprak, su birer cisimdir, O halde bütün cisimler tartýlabilir».

Bu tefekkür tarzýna özel mânâda istidlal denildiði gibi  bürhân-i  in--nî [45] adý da verilir (tüme varým, induction).

Ta'lîl daha çok zihnî ilimlerde, istikra' ise maddî (pozitif) ilim­lerde kullanýlan metodlardýr.

c) Temsil:    Bir cüz'îden diðer bir cüz'îye geçiþ  metodu. Ýllet birliði gibi bir benzerlik sebebiyle bir cüz'îye verilen hükmün diðer cüz'îye de veriliþidir:

«Þarap haramdýr, çünkü sarhoþluk vericidir, O halde sarhoþluk veren raký da haramdýr».

Bu tefekkür tarzýna fýkhî kýyas da denilmiþtir (analogie) . [46][47]


[14] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:68-69.

[15] et-Teftâzânî, Þerhu'l-Akaid, s. 25  vdd.

[16] Bu ta'rif ve diðerleri için bk. el-Curcânî, Þerhu'l-Mevâkýf, I, 50-56; et-Ta'rifât, «el-Ýlm.   maddesi; el-Bâkýllânî, et-Temhîd, s. 6-7; et-Tehânevî, ag.e.,  «el-Ýlm*  maddesi.

[17] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:69.

[18] et-Teftâzânî,  ag.e., S. 43-45;   el-Curcânî, ag e  U-*n.   midesi;   el-Harpûtî,   M^te

[19] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:70.

[20] el-Bâkýllânî, ag.e.,  s.  8-9;   el-Cuveynî,  el-Ýrþâd,  s.  5;   et-Teftâzânî, ag.e-, s. 36-38; el-Curcânî, ag.e., I, 62, 119-125, et-Ta'rîfât,  «en-nazar!» maddesi; Ýzmirli, "iteni Ýlm-i Kelâm, I, 58-59.

[21] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:70-71.

[22] el-Bâkýllânî, ag.e., s. 13.

[23] bk. el-Cuveynî, ag.e., s. 8; et-Teftâzânî, ag.e., s. 36-38; el-Curcânî, et-Ta'rîfât, v.ed-delîl. maddesi; et-Tehânevî, ag.e., «ed-delîl» maddesi; el-Harputî, ag.e., s. 21.

[24] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:71-72.

[25] el-Curcânî,   Þerhu'l-Mevâkýf,   I,   207-209;   et-Tehânevî,   ag.e.,   «ed-delîl»

[26] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:72.

[27] Fazla bilgi için bk. el-Curcânî,  ag.e., T, 209-213.

[28] Ýzmirli, ag.e., I, 57.

[29] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:72.

[30] et-Tehânevî,   ag.e.,   .el-bürhan»   maddesi;   Ýzmirli,   Muhassal,   s.   36-37, Yeni Ýlm-i Kelâm, I, s. 45-46.

[31] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:72-73.

[32] Þekk, zann ve vehm:   Lügat bakýmýndan birbirine çok  yakýn kelime­lerdir. Fýkýhta iki husus arasýnda mutlak olarak tereddüd etmek mânâsýna gelir. Kelâmcýlara göre þekk:   Ýki husus arasýnda müsavi bir þekilde tereddüde düþ­mektir. Burada bahis konusu olan her iki ihtimal de yüzde elli nisbetmde olup herhangi bir tercih yoktur. Zann : Ýki husustan birini diðerine —kesin olmamak þartýyla— tercih etmektir. Tercih edilen tarafýn taþýdýðý ihtimal yüzde ellinin üs­tündedir.  Yübde  yüze  doðru  ilerledikçe   zann  kuvvetlenir.   Tercih   edilen   þýkkýn karþýtýna verilen zayýf ihtimale de vehm denir. Vehmin taþýdýðý ihtimal mutlaka yüzde  ellinin   altýndadýr.   Zann,  nadir  olarak  bazan   vehm   mânâsýna   kullanýldýðý gibi yakîn mânâsýna da kullanýlýr. (et-Tehânevî, ag.e., «ez-zann» maddesi.

[33] bk. Kamus trc,  *el-yakîn» maddesi; et-Teftâzânî, Þerhu'l-Akaid, s. 39; et-Tehanevî,   ag.e.,   «el-yakîn»   maddesi;   Ýsmail   Fennî,   Lûgatçe-i   Felsefe,   «certi-tude.   maddesi.

[34] el-Bakara, (2), 260.

[35] Ahmed b. Hanbel, I, 215, 271;     es-Suyûtî, el-Câmiu's-Saðîr, el-Aclûnî, Keþfu'1-hafâ,   .leyse»   maddesi.

[36] Ýzmirli,, Yeni ilm-i kelâm. I, 67-70.

[37] et-Tehânevî, ag.e., .ez-zann» ve diðer ilgili maddeler; el-Curcânî, Þer­li u'1-Mevâktf, I, 204-205; bk. Necati Öner, Klasik Mantýk, a. 192-193.

[38] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:73.

[39] et-Teftâzânî, Þerhu'l-AKaýd, s. 44; el-Curcâni, et-Ta'rîfât, «el-istidlâl» maddesi; et-Tehânevî. ag.e., ayný madde; Ýsmail Fennî Lûgatçe-i Felsefe, «raison-nement.   maddesi.

[40] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:73-75.

[41] el-Bâkýllânî, Kitâbu't-Temhîd, s. 11-13.

[42] Peygamber efendimizin bu hadisi Ýçin bk. Sünen-Ý Ebî Dâvûd, el-Edeb/ 101; el-Beyhakî, el-Esmâ' ve's-sýfât, s. 160-164.

[43] el-Gazzâlî, el-Ýktisâd, s. 20-24.

[44] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:76-78.

[45] Limmî :    «niçin-   mânâsýnda   illet ifade   eden    < 'f-0     ye    mensûb    de­mektir. Hükmün illetini beyan ettiði için bu adý almýþtýr. (Taþ niçin tartýlabilir7 Çünkü her cisim tartýlabilir de ondan).  Ýnnî:   Tahkik ve  sübût  mânâsýna gelen

( o"M   ye   mensub   demektir.   Hükmün   hâricde   sübûtunu   gösterdiðinden   bu   adý

almýþtýr.

[46] bk.   et-Teftâzânî,   Þerhul-Akaid,  s.   44;   el-Curcânî,   Þerhul-Mevâkýf.   I, 180-181, 186-189; el-Harpûtî, Tenkîhu'lKelâm, s. 22 vdd., Tekmile, s. 7-8; Ýzmirli, Yeni Ýlm-Ý Kelâm, I,  58;  et-Tehânevî, ag.e.,   «el-burhân.   maddesi;   Ýsmail  Fennî, Lûgatçe-i felsefe,   «deduction,  induction,  analogie  ve   a  priori.   maddeleri;  Necati Öner,  Klasik  mantýk,   s.  178  v.dd.

[47] Prof. Dr. Bekir Topaloðlu, Kelam Ýlmi, Damla Yayýnevi:79.

Ynt: Deliller By: Bilal2009 Date: 23 Aðustos 2019, 14:15:24
Esselamu aleyküm Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Deliller By: ceren Date: 23 Aðustos 2019, 20:47:01
Esselamu aleykum. Rabbim razý olsun bilgilerden. ...
Ynt: Deliller By: Sevgi. Date: 24 Aðustos 2019, 14:09:29
Aleyküm selâm. Bilgiler için Allah razý olsun Rabbim ilmimizi artýrsýn inþaAllah
Ynt: Deliller By: gulsahkilicaslan Date: 28 Aðustos 2019, 11:59:21
Allah razý olsun hocam insallah selam ve dua ile

radyobeyan