Sahabe By: ayten Date: 09 Ekim 2010, 00:57:11
1)Sahabe
Sahabe: Ýbnu Hacer'in el-Ýsâbe'de "en doðru" diye tavsîf ettiði târife göre, sahâbî: "Hz. Peygamber (a.s)'le kendisine inanmýþ olarak karþýlaþýp Ýslam üzere ölen kimsedir." Ýbnu Hacer devam eder: "Bu tarife, Hz. Peygamber (a.s)'le berâberliði uzun olan da girer, kýsa olan da; kendisinden hadîs rivayet eden de girer, etmeyen de; O'nunla gazve yapan da girer, yapmayan da; keza O'nu bir kere görmüþ ve fakat beraber oturmamýþ olan da girer, beraber olduðu halde âmâlýk gibi bir sebeple görmemiþ olan da. Resûlullah (a.s)'la, kâfir olarak karþýlaþýp, sonradan iman edeni -þayet imandan sonra tekrar karþýlaþmadý ise- hâriç tutar. "Kendisine" tâbirimiz, baþkasýna inanmýþ olarak O'nunla karþýlaþaný hâriç tutar; Bî'set'ten önce kendisiyle karþýlaþan ehl-i kitap gibi.
Þöyle bir soru hatýra gelebilir: Ehl-i kitaptan, Resûlullah Rebî'a Ýbnu Ümeyye Ýbni Halef gibi. Ýrtidaddan dönen sahâbîdir, Resûlullah (a.s)'la tekrar görüþmese de, el-Eþ'as Ýbnu Kays gibi... Ýbnu Hacer'in, Resûlullah (a.s)'ý dinlemiþ, görmüþ olan cin ve melâikenin sahabeden sayýlýp sayýlmayacaðý konusunda kaydettiði münakaþanýn amelî bir yönü olmadýðý için onu aktarmýyoruz.
Ancak þunu da kaydedelim. Bir kimseye sahâbe diyebilmek için þâz olan ve ulemânýn çoðunluðu tarafýndan kabul edilmeyen baþka þartlar da ileri sürülmüþtür. Bunlardan birine göre þu dört vasýftan biri olmadýkça sahâbi olunamaz:
1- Hz. Peygamber (a.s)'le uzun müddet mücâlese (beraberlik).
2- Hz. Peygamber (a.s)'den yaptýðý bir rivâyetin bilinmesi.
3- Hz. Peygamber (a.s)'le gazve yaptýðýnýn bilinmesi.
4- Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)'ýn yanýnda þehîd olmasý. Bazýlarý sahâbeliðin sýhhati için "büluða ermiþ olmak"ý þart koþmuþ, bazýlarý kýsa bir müddet için de olsa mücâlese'yi (berâber bir mecliste bulunmayý) þart koþmuþtur. Bazýlarý: "Sahâbelik için "Resûlullah (a.s)'ý görmek" yeterlidir" diye senesine kadar küfrünü devam ettirip, Resûlullah (a.s)'ýn vefatýnda onu izhar ettiðinin görülmediði" belirtilmiþtir.
Sahâbenin Adaleti
Süfyan-ý Sevrî
قُلْ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسََمٌ عَلَى عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَى
"Ey Muhammed! De ki: Hamd Allah'a mahsustur. SEÇTÝÐÝ KULLAR'ýna selam olsun"[2] âyetinde zikredilenlerin Ashab olduðunu söylemiþtir. [3]
Ashab'ýn adaleti meselesini "nefis bir þekilde" iþleyen Baðdâdî, -ki Ýbnu Hacer aynen iktibas ederek katýldýðýný ifade eder. Kur'an ve Hadîs'te Ashâb hakkýnda gelen tebrie'nin çokluðunu belirttikten sonra þunu söyler: "Bu nassî deliller, onlarýn kesinlikle ta'dîl'ini ifâde eder. Onlardan hiç biri, Allah'ýn ta'dîlinden sonra, mahlukattan bir baþkasýnýn ta'dîline muhtaç deðildir. Farz-ý muhal, Allah ve Resulü (a.s)'nden haklarýnda -yukarýda zikrettiðimiz nasslardan hiçbiri vârid olmamýþ olsaydý bile, onlarýn hicret, cihâd, Ýslâm'a yardým, can ve mallarýný bu yolda harcamalarý, ata ve evlâdlarýný öldürmeleri, din için birbirlerine gösterdikleri hayranlýk, iman ve yakînde izhâr ettikleri fevkalâde kuvvet gibi fiilen içinde bulunduklarý sayýsýz haller, âdil olduklarýna kesinlikle hükmetmeye, nezih olduklarýný kabûle ve onlarýn kendilerinden sonra gelen haleflerinden ve onlarý tâdîl ve tezkiye etme durumunda olacak hepsinden, daha efdal olduklarýný teslîme yeterli idi. Ýþte bu görüþ, bütün âlimlerin ve kavline güvenilen bütün fakîhlerin müþterek görüþüdür.[4]
Ashabý Öven Ayetlerden Bazýlarý
Yukarýda belirtilen yollarla bir kimsenin sahâbî olduðuna hükmedilince ona müslümanlar arasýnda Hz. Peygamber (a.s)'ý görmüþ olmaktan ileri gelen müstesna bir makam ve þeref tanýnmýþ olmaktadýr. Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'e mensub olan bütün mü'minler sahâbe'nin hâiz olduðu bu yüce makamda müttefiktirler. Kýyâmete kadar gelecek bütün mü'min nesillerden hiçbiri, hiçbir ferd Ashab'a mensup hiçbir kimseye karþý fazîlet noktasýnda üstünlük iddia etmez. Onlarýn efdaliyeti bizzat Kur'ân-ý Kerîm ve Hz. Peygamber (a.s) tarafýndan ifâde edilmiþtir. Ehl-i Sünnet, Ashab (radýyallahü anhüm)'ý bir bütün kabul etmekte de müttefiktir. Hususî, ferdî fezâilde aralarýnda dereceleme eder. Tâ ilk Ýslam büyüklerinden günümüze kadar gelip geçen bütün ehl-i sünnet ulemâsý ayet ve hadisleri böyle anlamakta ihtilâf etmezler. Þimdi bunlardan bir kýsmýný kaydedeceðiz:
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ
"Siz insanlar için ortaya çýkarýlan, doðruluðu emreden, fenalýktan alýkoyan, Allah'a inanan hayýrlý bir ümmetsiniz."[5]
"Böylece sizi insanlara þâhid ve örnek olmanýz için tam ortada bulunan bir ümmet kýldýk. Peygamber de size þâhid ve örnektir."[6]
"Ey Muhammed! Allah inananlardan, aðaç altýnda sana baþ eðerek el verirlerken, and olsun ki hoþnud olmuþtur. Gönüllerinde olaný da bilmiþ, onlara güvenlik vermiþ, onlara yakýn bir zafer ve ele geçirecekleri bol ganîmetler bahþetmiþtir.”[7]
"Ýyilik yarýþýnda önceliði kazanan Muhâcirler ve Ensâr ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoþnut olmuþtur. Onlar da Allah'tan hoþnuddurlar. Allah onlara içinde ebedî kalacaklarý, içlerinde ýrmaklar akan cennetler hazýrlamýþtýr..."[8]
“Ýyilik iþlemekte önde olanlar, karþýlýklarýný almakta da önde olanlardýr."[9]
"Ey Peygamber! Allah'ýn yardýmý sana ve sana uyan mü'minlere yeter."[10]
"Daha önceden Medîne'yi yurt edinmiþ ve gönüllerine imaný yerleþtirmiþ olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karþýsýnda içlerinde bir çekememezlik hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onlarý kendilerinden önce tutarlar. Nefsinin tamahkârlýðýndan korunabilmiþ kimseler, iþte onlar saadete erenlerdir."[11]
Ashabý Öven Hadislerden Bazýlarý
Kur'ân-ý Kerîm'den baþka, Hz. Peygamber (a.s)'de bir çok hadisleri ile Ashab'ý tebric etmiþ aralarýnda bir ayýrým yapmadan ümmetine karþý onlarýn þânlarýný yüceltmiþtir. Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman. Hz. Ali, Übey Ýbnu Kaab, Zeyd Ýbnu Sâbit, Muâz Ýbnu Cebel (radýyallahu anhüm ecmâin) gibi büyükler hakkýnda da ayrý ayrý medh u senâda bulunmuþtur. Hadis kitaplarýnýn Menâkýb ve Fezâil bölümleri bu çeþit hadîslerle doludur. Ýbnu Hacer ve Baðdadî tarafýndan kaydedilmiþ olan bu hadislerden bazýlarýný asýl metinleriyle kaydediyoruz:
-عن ابن مسعود رضي اللّه عنه عن النبي صلى اللّه عليه وسلم: خير امتي قرني ثم الذين يلونهم ثم الذين يلونهم ثم يجئ قوم تسبق أيمانهم شهادتهم ويشهدون قبل أن يستشهدوا.
1- "Ümmetimin en hayýrlýsý benim asrýmdakilerdir. Sonra bunlarý tâkip edenler, sonra da bunlarý tâkiben gelenlerdir. Sonra öyle bir kavm gelir ki þehâdetten önce yemin ederler ve þâhidlikleri taleb edilmeden þehâdette bulunurlar."[12]
-عن ابي سعيد رضي اللّه عنه قال: قال رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم: تسبوا أصحابي فوالذي نفسي بيده لو انفق احدكم مثل احد ذهبا ما ادرك مدّ احدهم و نصفه
2- "Ashâbýma dil uzatmayýn. Nefsimi elinde tutan Zat-ý Zülcelâl'e yemîn ederim ki, sizden biriniz Uhud Daðý kadar altýn tasadduk etseniz yine de onlardan birinin bir müdd, hatta yarým müdd miktarýndaki harcamasýna sevabca ulaþamazsýnýz."[13]
3- "Hz. Câbir (r.a) Resûlullah (a.s)'ýn þöyle dediðini nakletmiþtir: Cenâb-ý Hakk, Ashâbýmý nebiler ve peygamberler hâriç bütün cin ve ins'e tercih etmiþ, üstün tutmuþtur."[14]
4- Kitap'ta size ne gelmiþse onunla amel edeceksiniz, onu terketmekte hiçbir özür kabûl edilmez. Kitapta bulunmayan bir þey olursa, benden vâhi olan sünnet esastýr. Benden vâhi bir sünnet yoksa Ashâbýmýn söylediðine uyacaksýnýz. Ashâbým gökteki yýldýzlar gibidir. Onlardan hangisini esas alýrsanýz hidâyete erersiniz. Ashabýmýn ihtilafý sizin için rahmettir."[15]
5- Hz. Ömer (r.a) Resûlullah (a.s)'ýn þöyle buyurduðunu anlatmýþtýr: "Ashabýmýn benden sonra ihtilaf edeceði þeyler hakkýnda Rabbime sordum. Allah celle þânuhu þu vahiyde bulundu: "Ey Muhammed! Senin Ashabýn benim katýmda gökteki yýldýzlar gibidir. Bazýsý bazýsýndan daha parlaktýr. Kim onlarýn ihtilaf ettikleri þeyden herhangi birini esas alýrsa, o benim yanýmda hidâyet üzeredir."[16]
6- Abdullah Ýbnu Muðaffel (r.a), Resûlullah (a.s)'ýn þöyle dediðini rivayet etmiþtir: "Ashabým hakkýnda Allah'tan korkun. Onlarý kendinize hedef edinmeyin. Kim onlarý severse bu bana olan sevgisi içindir, kim de onlara buðz ederse bu da bana olan buðzu sebebiyledir. Onlarý kim incitirse beni incitmiþ olur. Beni inciten de Allah'ý incitir. Allah'ý incitenin ise belasý yakýndýr."[17]
Ashaba Dil Uzatan
Baðdâdî, yukarýda kaydettiðimiz açýklamalardan sonra, bu Zür'atü'r-Razî'nin þu fetvasýný kaydeder: "Bir kimsenin Resûlullah (a.s)'ýn Ashâb (r.a)'ýnýn kadrini düþürmeye çalýþtýðýný görürsen bil ki o zýndýktýr. Zira Resûlullah (a.s) haktýr, Kur'ân-ý Kerîm haktýr. Bu Kur'an-ý ve þu sünneti bize Resûlullah (a.s)'ýn Ashabý (r.a) teblið etmiþtir. Onlara dil uzatanlar, þahitlerimizi karalamaya çalýþýyorlar. Asýl maksatlarý da Kur'an ve Sünnet'i ibtal etmektir. Cerhedilmek onlara yaraþýr, çünkü zýndýktýrlar..."[18]
Ashabý Ta'dîlin Mahiyeti
Ashâbý ta'dîl, onlarýn Ýslâm'a mallarýný canlarýný feda ederek yaptýklarý hizmetin kadrini bilmek Kur'an ve Sünnet'e getirdikleri açýklamalarý benimsemek demektir. Ashâb-ý Kiram (radýyallahu anhüm)'ý tâdîl, ayný zamanda Kur'an ve sünnetin o husustaki emrine uymak, tam teslimiyet göstermek demektir. Ashab'ýn tâm bu iki kaynakta tebcîl edilmiþ olmasý ki Ehl-i Bid'a'nýn dil uzattýðý Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Aiþe gibi büyükler Ýslâm'a her hususta en çok hizmet edenler ve haklarýnda tebric âyetleri gelmiþ olan kimselerdir.
Binbir dereden su getirerek 1500 yýldýr Ýslâm ulemasýnýn ittifakla gittiði bir yoldan dönüp Ashab'ý tenkîde cürete kalkan asimileþmiþlerin yanýlgýlarýný göstermek için, hata olarak deðerlendirmemiz mümkün olan bazý davranýþlarýna raðmen, Ashâb karþýsýnda takýnmamýz gereken edeb tavrýný bizzat Resûlullah (a.s)'ýn sünnetinden bir misalle göstermeye çalýþacaðýz. Misalimiz Hatib Ýbnu Ebî Belte'a ile alakalý. Kaydedeceðimiz vak'a o kadar mânidardýr ki, bunu anladýktan sonra: "Ashab'ta irtidâd dýþýnda görülebilecek en büyük kusur karþýsýnda bile saygý ve edeb, Allah'a olan inancýn gereði ve bir parçasýdýr" dememek mümkün deðildir.
Çünkü Resûlullah (a.s) öyle anlamýþ ve anlatmýþ. Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde de anlatýldýðý üzere vak'a þu: Hz. Peygamber (a.s) Mekke'nin fethine karar vermiþ ve bir kýsým hazýrlýðýna da baþlamýþtýr. Düþüncesi Mekkelilere hazýrlýðýna da, niyetinden hiçbir þey sezdirmemek, mukabil bir hazýrlýða, tedbire girmelerini önlemek ve böylece onlarý âni bir baskýnda gâfil yakalayýp, hiç kan dökmeden sulh'e, teslim'e mecbur etmek. Bu stratejinin baþarýsý, görüldüðü üzere Hâdisenin gerisini Hz. Ali'den dinliyoruz: "Oraya atlý olarak vardýk. Gerçekten de bir kadýnla karþýlaþtýk. Kendisine:- Mektubu çýkar! dedik.- Bende mektup yok! diye inkâr etti. Bizim:- Ya mektubu çýkarýrsýn, ya elbiselerini soyunursun! diye ciddileþmemiz üzerine, saçlarýnýn örgüleri arasýndan mektubu çýkarýp verdi.
Resûlullah (a.s)'a getirip verdik. Mektupta Hâtib Ýbnu Ebî Belte'a'dan Mekke müþriklerinden bazýlarýna bir mesaj vardý, Hz. Peygamber (a.s)'ýn hazýrlýklarýndan onlarý haberdar ediyordu. Hz. Peygamber (a.s) Hâtýb'a: "- Ey Hâtýb bu da ne?" diye sordu. O:"- Ey Allah'ýn Resulü hakkýmda acele hükme gitme. Ben Kureyþ'e baðlý bir kimseyim. Seninle berâber olan Muhâcirlerin Mekke'de akrabalarý var. Orada kalan ailelerini onlar korur. Benim onlarla neseb baðým olmadýðý için böyle bir himâyeden mahrûmum. Ýstedim ki böylece onlarla bir irtibatým olsun da oradaki yakýnlarým himâye görsün. Bu davranýþým, küfürden veya dînimden irtidâd etmemden, ya da Ýslâm'ý seçtikten sonra küfre rýza göstermemden dolayý deðildir" diye özürünü beyân etti. [19]
Casusluk vak'alarýna, ölüm dâhil, çok daha sert cezâlar takdir etmiþ olan Hz. Peygamber (a.s)'ýn bizzat Hz. Ömer (r.a) gibi yüce bir sahâbînin zahiri deðerlendirmesiyle ihânet, münâfýklýk ve casusluktan baþka bir kelimeyle ifâde edilemeyecek olan bir hâdiseye -görüldüðü gibi- yaklaþýmý çok farklý olmuþtur. Çünkü Bedir gazvesine katýlanlar hakkýnda ayýrým yapýlmaksýzýn af bildirilmiþtir. Resûlullah (a.s)'ýn bu davranýþý ile, ümmetine, en ciddî bir kusuru iþlemiþ bile olsa, -Ýslâm'a hizmeti geçmiþ ve haklarýnda âyet gelmiþ- herhangi bir sahabî (r.a) karþýsýnda takýnmasý gereken tavýr hususunda, örnek verme gayesi güttüðü görülmektedir. Müslim'de gelen, yine Hâtýb'la ilgili ikinci bir rivâyet bu söylediðimizi te'yîd eder. Hz. Câbir (r.a)'ýn anlattýðýna göre, Hâtýb (r.a)'ýn kölelerinden biri Hz. Peygamber (a.s)'e gelerek þöyle þikâyet eder: "`Ey Allah'ýn Resulü, Hâtýb mutlaka cehenneme gidecektir. "Resûlullah (a.s)'ýn cevabý þudur:"- Hata ettin! O cehenneme girmez! Çünkü Bedir ve Hudeybiye gazalarýnda bulundu!..."[20]
Nitekim yakýnda aðaç altýnda Resûlullah (a.s)'a biat edenlerden Allah'ýn razý olduðunu bildiren ayet-i kerime'yi bir bedevî, bir ara Hz. Ömer'in huzuruna, Ensâr'ý hicvetme suçuyla getirilir. Hz. Ömer (r.a) öfkelenir, fakat Resûlullah (a.s)'la olan sohbeti sebebiyle herhangi bir ceza uygulamaz. Ashab arasýnda bazý siyasi meselelerde ihtilâf çýkmýþ, aralarýnda kan dökülmeye sebep olacak kadar bu ihtilâflarýn büyüdüðü de olmuþtur. Ama hiçbir zaman bu ayrýlýklar sebebiyle birbirlerini ihânetle, yalanla, dini tahriple suçlamamýþlar, aksine, yeri geldiði zaman muhaliflerinin fazîletini teyid etmekten çekinmemiþlerdir. Hz. Ali (r.a)'ýn Buhârî'de kaydedilen bir sözü þöyle:
اذا حدثتكم عن رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم حديثا فواللّه ‘ن اخرّ من السماء احب إلى من ان اكذب عليه واذا حدثتكم فيما بينى وبينكم فان الحرب خدعة
"Ben size Resûlullah (a.s)'dan bir söz edip nakilde bulunduðum zaman, yalan söylemektense gökten atýlmayý tercîh ederim. Fakat benimle sizin aranýzda cereyan eden meselelerde konuþtuðum zaman, þunu bilin ki harp bir hîledir." [21]
Aralarýnda meydana gelen þiddetli siyâsî ihtilâflara raðmen Ashab (r.a ecmâin)'ýn birbirlerini diyanet, Ýslâm’a baðlýlýk gibi adalete giren hususlarda itham etmeyip, aksine fazîletlerini mûterif olduðunu göstermek için Hz. Aiþe (r.anha) validemizden bir misal kaydedeceðiz:
Kendisine yöneltilen bu çeþit þiddetli tenkitler karþýsýnda Hz. Aiþe (r.anha)'nýn aksülameli de burada zikre deðer. Ýbnu Hacer'in Taberânî'den naklen kaydettiðine göre, yine ayný Ammâr (r.a) Cemel Vak'asý'nýn akabinde, Hz. Aiþe (r.anha)'ye gelerek: "Sizin bu askerî seferiniz Allah'ýn sizinle yaptýðý ahde (anlaþmaya) ne kadar aykýrý" der ve bu sözleriyle Resûlullah (a.s)'ýn zevceleriyle ilgili olarak gelmiþ bulunan
وَقَرْنَ فى بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُولى
"(Vakar ile) evlerinizde oturun. Evvelki câhiliyet yürüyüþü gibi yürümeyin"[22] âyetini kasteder.
Hz. Aiþe (r.anhâ)'nýn cevâbý þu olur: "Allah'a kasem olsun sen hakký söyledin." Ammâr (r.a) da: "Senin lisanýnla hakkýmda bu hükmü veren Allah'a hamdolsun" der. Ýbnu Hübeyre, bu konuþmayý þöyle deðerlendirir: "Bu rivâyetten anlýyoruz ki, Ammâr doðru sözlüdür. Keza husûmet onu, hasmýnýn fazîletlerini inkâra da sevketmemiþtir. Zira aralarýnda cereyân eden harbe raðmen Hz. Aiþe'nin tam bir fazîlete mazhar olduðuna þehâdette bulunmaktadýr."[23]
Ashâb (r.a) arasýnda cereyân eden hadîseleri Ýslâm ulemasý deðerlendirirken her iki tarafýn da Ýslâm'a hizmet niyetiyle hareket ettiðini, yapýlan ictihadda Hz. Ali'nin isabetli olduðunu, öbürlerinin hakký bulamadýðýný, ancak Hz. Peygamber (a.s)'ýn ictihadýnda isabet edenin iki sevab (ictihad ve isâbet sevabý) isabet edemeyenin bir sevab (sâdece ictihad yapma sevabý) alacaðýna" dâir hadîslerini esas alarak diðer tarafýn ittiham edilemeyeceði hükmüne varmýþtýr. Çünkü Ashab-ý Kiram ictihad yapmakta yetkilidirler ve üstelik bu ihtilaflarda baþý çekenler Hz. Peygamber (a.s) ve Þeyheyn (Hz. Ebu Bekr ve Ömer)'in (r.a) zamanlarýnda ictihadda bulunmuþ, fetvalar vermiþ kimselerdi.
Fazilete Göre Taksimleri
Sahabe'nin en efdali Hz. Ebu Bekr sonra Hz. Ömer (r.a)'dir. Ehl-i Sünnet bu hususta icma eder. Sonra sýrasýyla, Osman Ýbnu Affan, Ali Ýbnu Ebî Tâlib, gelir. Ehli sünnetten bazýlarýnýn fazîlette Hz. Ali'yi Hz. Osman'a takdîm ettiði bilinmektedir. Bunlardan sonra Aþere-i Mübeþþere'nin[24] geri Ensâr'dan Birinci ve Ýkinci Akabe Bey'atlarýna katýlanlarla es-Sâbikûn el-Evvelun olanlarda Ashab'ýn mümtazlarýdýrlar. Ancak, âyette zikri geçen es-Sâbikun el-Evvelunla ilgili farklý görüþ var:
1- Said Ýbnu'l-Müseyyib'e göre bunlar iki kýbleye de namaz kýlanlardýr.[25]
2- Þa'bî'ye göre Bey'atu'r-Rýdvân'a katýlanlardýr.
3- Muhammed Ýbnu Ka'b'a göre Bedir ashâbý'dýr.
4- Ýlk müslüman olandýr denmiþtir. Bu ilk konusunda da ihtilaf var: Hz. Ebu Bekr denmiþtir, Hz. Ali denmiþtir, Hz. Zeyd denmiþtir, Hz. Hatice denmiþtir.
Ancak bu ihtilaf þöyle te'lif edilir: Müslümanlýkta hür erkeklerden ilk Hz. Ebu Bekr, çocuklarýndan ilk Hz. Ali, kadýnlardan ilk Hz. Hatice, azatlýlardan Zeyd, kölelerinden ilk Bilal' (radýyallahu anhüm ecmain)'dir.
Çok Rivayet Eden Sahabeler (Müksirûn)
Daha önce de temas ettiðimiz üzere, sahâbeler rivâyetlerinin miktarý yönünden iki gruba ayrýlýrlar:
Müksir olanlar: Bunlar rivâyetlerinin miktarý bini aþanlardýr.
1- Ebu Hüreyre: 5374 hadîs,
2- Abdullah Ýbnu Ömer 2630 hadîs,
3- Abdullah Ýbnu Abbas 1660 hadîs,
4- Hz. Aiþe 2210 hadîs,
5- Câbir Ýbnu Abdillah 1640 hadîs,
6- Enes Ýbnu Mâlik 2286 hadîs,
7- Ebu Sâd el-Hudrî 1170 hadîs rivâyet etmiþtir.
Rivâyeti bini aþan baþka sahâbe yoktur. Geri kalanlara Mukýll denir!
Alim Sahabeler
Ýbnu Abbas’týr. Sonra Hz. Ömer, Hz. Ali, Ubey Ýbnu Ka'b, Zeyd Ýbnu Sâbit, Ebu'd-Derda, Ýbnu Mes'ud, Ýbnu Ömer, Hz. Aiþe (r.a) gelir. Mesruk þöyle der: "Sahâbe'nin ilmi altý kiþide toplanmýþtýr: Ömer, Ali, Ubey, Zeyd, Ebu'd-Derdâ, Ýbnu Mes'ûd. sonra bu altýnýn ilmi de Hz. Ali ve Abdullah Ýbnu Mes'ud'da toplanmýþtýr". Irâkî: "Hz. Ali ile Ýbnu Mes'ûd hususî gayretle, öbürlerinin ilmini de kendi ilimlerine katmýþlardýr" diyerek, Mesrûk'un sözünü açýklýða kavuþturur.
Bunlardan sonra þu yirmi kiþi gelir:
Hz. Ebu Bekr, Hz. Osman, Ebu Mûsa, Muâz Ýbnu Cebel, Sa'd Ýbnu Ebi Vakkâs, Ebu Hüreyre, Enes, Abdulah Ýbnu Amr Ýbni'l-Âs, Selmân, Câbir, Ebu Saîd, Talha, ez-Zübeyr, Abdurrahmân Ýbnu Avf, Ýmrân Ýbnu Husayn, Ebu Bekre, Ubâde tu'bnu's-Sâmit, Muâviye, Ýbnu'z-Zübeyr, Ümmü Seleme Hz. (r.a).
Suyutî, Tedrîb'de ilk gruba girenlerin fetvalarýndan birer iri cild teþkîl etmenin mümkün olduðunu, ikinci gruptakilerden birer cüz (küçük çapta risâle) teþkil etmenin mümkün olduðunu belirtir.
Abdullahlar
Yukarýda ismi geçen âlim sahabelerden bazýlarýnýn adý Abdullah olduðu için, onlarýn Abâdile (Abdullahlar) diye ayrýca gruplanmasý eskiden beri âdet olmuþtur. Bunlar: Abdullah Ýbnu Ömer, Abdullah Ýbnu Abbas, Abdullah Ýbnu'z-Zübeyr, Abdullah Ýbnu Amr Ýbni'l-Âs, Abdullah Ýbnu Mes'ud bunlar arasýnda zikredilmez. Çünkü öbürleri abâdile diye þöhrete erdikleri sýrada Abdullah Ýbnu Mes'ud vefat etmiþ bulunuyordu. Öbürleri, imamlarýn kendilerine muhtaç olup müracaat edecekleri vakte kadar yaþadýlar. Bunlar bir meselede görüþ birliðine varýnca: "Bu Abâdile'nin görüþüdür" denir. Bazýlarý Ýbnu Zübeyr'i buraya dahil etmez. Ashab arasýnda 220-300 kadar baþka Abdullah'lar da mevcuttur ancak Abâdile denince onlar kastedilmez.
Ynt: Sahabe By: ceren Date: 18 Ocak 2019, 16:55:31
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri sahabelerin yolunda giden onlar gibi cennet ehli olan kullardan olalim inþallah. ..
Ynt: Sahabe By: Bilal2009 Date: 18 Ocak 2019, 21:43:46
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun