Fesat By: sumeyye Date: 07 Ekim 2010, 15:27:14
Fesat
Yeryüzünde karýþýklýk, kargaþa, fitne ve fesat, insanoðlu yaratýldýðý günden bu yana her zaman varolmuþ ve kýyamete kadar da varolacaktýr. Bazen sulh erlerinin karþý koymasýyla duraklayacak, bazen Cenâb-ý Hakk’ýn ekstra inayetleriyle engellenecek, ama her zaman yeniden zaaflarýmýzýn, ihtiraslarýmýzýn baðrýnda boy atýp geliþecektir. Bugüne kadar hep böyle oldu; bundan sonra da böyle olacaða benzer.
Fesat, bazen þahýslar mabeyninde dar alanlý olarak cereyan etmiþ, bazen gruplar arasýnda oldukça geniþ bir mahiyette ortaya çýkmýþ, bazen de bütün bir toplumu sarsacak ve her þeyi alt üst edecek bir vüs’atte meydana gelmiþtir. Yerinde akl-ý selim, kalb-i selim ve hiss-i selimle engellenebilmiþ, hiç olmazsa tahribatý azaltýlmýþ ise de çok defa en korkunç tsunamiler gibi kontrolsuz yýðýnlarý birbirine düþürmüþ, kargaþaya sebebiyet vermiþ ve arkada bir sürü kinler, nefretler ve kâbil-i iltiyam olmayan iftiraklar býrakmýþtýr.
Din, fesat çýkarana “müfsit” demiþ ve onu lanetlemiþ; devletler, milletler deðiþik kanun ve nizamlarla onu önlemeye çalýþmýþ ve ahlâkçýlar da ona karþý sürekli mücadele vermiþlerdir; ama, her þeye raðmen o, varlýðýný sürdüregelmiþtir.
Kur’ân-ý Kerim, fesadýn insan tabiatýnda meknî bulunduðuna iþaret eder ve ona karþý iman ve amel-i salih yolunu salýklar. Ýnsan, iman ve salihâtla kalbî ve ruhî hayata yönelerek nefsanî ve hayvanî hislerini baský altýna alabildiði ölçüde fesada karþý baþarýlý sayýlýr. Aksine o, din ve diyanet adýna tam donanýmlý olmazsa, her zaman fesada yenik düþer ve çevresini de ifsat eder.
Kendini ifsada salmýþ fertlerden saðlýklý bir toplum oluþturmanýn mümkün olmadýðý/olamayacaðý açýktýr. Böyle bir toplumda sürekli herc ü merç yaþanýr, kaoslar kaoslarý takip eder, yýðýnlar heva ve heveslerine göre davranýr; anarþi baþýný alýr gider ve müfsitler bir baþtan bir baþa milleti kendilerine benzetirler. Ne güven kalýr ne huzur, ne saygý kalýr ne de itibar; bütün deðerler alt üst olur, her yanda sadece müfsitlerin edip eyledikleri konuþulur.. ihtimal, meleklerin mahiyet-i Âdem karþýsýnda istifsar edalý endiþeleri de böyle bir âkýbete bakýyordu. Eðer, bu endiþenin altýnda, Allah’ýn vaz’ettiði teþriî ve tekvinî emirlere baþkaldýrma, fýtrî ve tabiî nizamý ihlal ve þimdilerde olabildiðine yaygýnca görüldüðü gibi kin, nefret, zulüm ve bohemce yaþamanýn mevcudiyeti sözkonusu idiyse, bugün bunlarýn hepsi var; olmasýný beklediðimize gelince, o da meleklerin göremedikleri ve sadece Allah’ýn bildiði kalb ve ruh insanlarýnýn mevcudiyetidir.
Bugün, yeryüzünde Allah’ýn tesis buyurduðu ve yaþanmasýný istediði hayat tarzýna, peygamberlerle gerçekleþtirilen semavî anlayýþ ve telakkiye, insanca yaþamaya ve hayatý ukba derinlikleriyle yorumlamaya karþý ciddi bir tavýr var. Bir tavýr var lahûtîliðe ve insanýn iç derinlikleriyle kendini ifade etmesine.. ve pirim veriliyor âsîye, fesatçýya, bozguncuya. Her yanda kalbini þeytana satmýþ bir sürü insan bozmasý var; bunlar, vuruyor-kýrýyor, çalýyor-çýrpýyor; vicdanlara baský yapýyor, haklarý çiðniyor; meþru sistemleri yýkýyor, yerine despotizmalar ikame ediyor; kinle, nefretle gürlüyor, kan döküyor; sonra da kalkýp bütün bunlarý insanlýk ve insanî deðerler adýna yaptýklarýndan dem vuruyorlar.. bin nefrin fesadý salâh sayanlara ve yazýklar olsun bu müfsitlere aldananlara!..
Aslýnda hiçbir müfsit “Ben müfsidim!” demez ve hiçbir bozguncu kendini bozguncu kabul etmez. Bunlar, aðýzlarýný her açýþlarýnda ýslahtan, imardan bahisler açar; kendilerini ifadeden, iradelerinin hakkýný eda etmekten dem vururlar. Böyle deyip böyle düþündükleri ayný anda vicdanlara baský yapar, baþkalarýnýn hakkýný çiðner, zulmün en hunharcasýný irtikap eder, insanlar arasýndaki münasebetleri kýrar döker, azgýnlýktan azgýnlýða koþar ve herkesi sindirmeye çalýþýrlar. Dahasý, bunca fezayi ve fecâyii mazur göstermek için sürekli paranoyalar icad ederler: “Nükleer santral” der birine saldýrýr; “Kara tehdit” der, diðerini ortadan kaldýrýr; “irtica” der, tiranlar döneminde bile eþine rastlanmayan kanunlar çýkarýr; gelir gelir meþru ve yerleþik nizamlara toslarlar. Ýþe vaziyet edince isyanlarýna, baþkaldýrmalarýna meþruiyet kazandýrmak için demogojilere girer, gerekli görürlerse bütün yasalarý temelden deðiþtirir; kanunlara göre hareket edeceklerine, heva ve heves edalý hareketlerine göre kanunlar çýkarýr ve herkesi aldattýklarýný sanarlar.. gerçi bütün bunlara hiç kimse inanmaz ama korkudan da sesini çýkaramaz.
Hiçbir zaman meþruiyet tanýmayan ve fesat düþüncelerini baþkalarýna bir nizam gibi dayatan bu müfsitler, kuvvetlerini koruduklarý ve stratejik davrandýklarý sürece mefsedetlerine devam edegelmiþler ve kimseye de hesap vermemiþlerdir; hatta çok defa bir kýsým þakþakçýlar tarafýndan alkýþlandýklarý dahi olmuþtur. Bu þekilde ortamý müsait buldukça bunlar daha da küstahlaþmýþ, Allah’a isyan etmiþ, dine-diyanete sövüp saymaya durmuþ, hukuku ve insanî deðerleri hiçe saymýþ, istediklerini ezmiþ, istediklerinin sesini kesmiþ; kan düþünmüþ, kan dökmüþ, anarþiye zemin hazýrlamýþ, cismaniyeti þahlandýrmýþ, bohemliði körüklemiþ; sonra da bütün bunlarý yararlý, gerekli ve çaðýn icaplarý gibi göstermiþlerdir.
Eskiden beri bütün münkiri, mülhidi ve mürtediyle bir kýsým din ve iman düþmanlarý hep böyle davrandýlar. Ýfsadý ýslah gösterdi, fesadý salah saydý; sürekli bozgunculukta bulundu, kitleleri birbirine düþürdü; farklýlýklarý kavga vesilesi yaptý, tahrik edilebilecek saf yýðýnlarý provoke etti; kan, irin ve gözyaþý üzerine saltanatlar kurarak kendi zevk ve sefalarýna baktýlar.
Müfsit, Allah kurallarý dahil hiçbir nizama saygýlý olmamýþ, hep baþýna buyruk hareket etmiþ ve her zaman bir anarþist gibi davranmýþtýr. O bir dinsizdir ama dindar görünür; tam bir bozguncudur, ancak hep ýslahtan dem vurur. Bir despottur, fakat aðzýný her açýsýnda “demokrasi” der durur; sürekli terör estirdiði halde hiç sýkýlmadan “insan haklarý”ndan söz eder. Aslýnda farklý coðrafyalarda terörün asýl mimarý da iþte odur.. odur yeryüzünde fitne ve fesadý körükleyen; odur masum insanlarýn kanýna giren; odur diktatörlük tesis etmek için uluslararasý kurallarý kendine benzetmek isteyen; odur çýkarlarý uðruna canlara kýyan ve hanümanlarý yerle bir eden ve odur siyasî, idarî, iktisadî, kültürel bunalýmlara sebebiyet veren..
Hele bir de bunlarýn arkasýnda –Akif’in ifadesiyle– zulmü alkýþlayan, zalimi seven, þirretleri sevindirmek için kalkýp kendi deðerlerine söven tali’siz bir güruh vardýr ki, onlar da, duruþlarý itibarýyla öncekilerden daha geri deðillerdir; böyleleri, her þeye bir “Evet!” çeker, ellerini göðsünde kenetler, “Eyvallah!” der ve akýllý davrandýklarýný, herkesi idare ettiklerini sanarlar.. oysa ki fesadýn kanunu, kuralý olmadýðý gibi müfsidin de belli bir çizgisi yoktur. O, bugün böyle, yarýn baþka türlü, öbür gün ayrý bir fanteziye dilbeste ve bir baþka zaman da farklý bir hezeyan peþindedir. Ýþte, bunlarý alkýþlayanlarýn hâlleri bunlardan daha utandýrýcý ve daha acýdýr.
Bunlar, farkýna varmadan bir gün “demokrasi”, “hürriyet” ve “insan haklarý” sözcüklerini alkýþlarlar; bir baþka gün ise, müfsitlerin darbelerine, zalimce savaþlarýna, kan döküp kan içmelerine yahþi çekme mecburiyetinde kalýrlar.
Öyle görülüyor ki, insanlýk Allah’a yönelip, her þeyi bir kere daha Hak divanýndaki mukadder duruþuna göre gözden geçireceði âna kadar ne fesat denen bu mel’anet dinecek, ne yeryüzündeki kargaþalar sona erecek, ne de asýrlardan beri hayal edip durduðumuz huzur ve umumi saadet rüyalarý gerçekleþecektir; zira:
Ne irfandýr veren ahlâka yükseklik, ne vicdandýr,
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandýr.
Yüreklerden çekilmiþ farzedilsin havfý Yezdân’ýn...
Ne irfanýn kalýr te’sîri kat’iyyen, ne vicdanýn.
(M. Akif)
Bu itibarla da bize, verilen çerçevede her zaman fesada karþý, onunla baþedebilecek dinamiklerle dimdik durmak, ýslah düþüncesine kilitli bulunmak, zulümden fersah fersah uzaklaþmak, adaletin yanýnda olmak ve en korkunç fesat girdaplarý karþýsýnda dahi “pes” etmeden hakký tutup kaldýrmak düþer.
Yeni ümit dergisinden alintidir
Ynt: Fesat By: SevD@_GüLü Date: 07 Ekim 2010, 16:48:35
Fesat
‘Fesat’, sözlükte bozulma, kokuþma ve orta yoldan ayrýlma demektir. Bir þeyin faydalý olmaktan çýkýp zararlý olmaya baþlamasý fesattýr.
Ayný kökten gelen ‘ifsat’, bozma, kokuþturma, geçersiz duruma getirme anlamýna gelir. Müfsit, bozan, bozgunculuk yapan, ifsat eden demektir.
Fesadýn karþýtý sulh ve salahtýr. Sulh veya salah, iyi olma, düzelme, iyiliðe aracý olma anlamlarýna gelir. Bunun çoðulu maslahattýr. Maslahat, iyi olan halleri, düzelmeyi ve faydalý olan þeyi ifade etmektedir.
Fesat, kavram olarak Kur’an-ý Kerim’de; yeryüzünde fitne uyandýrýp, insanlarýn durumunu ve yaþama yollarýný doðruluktan saptýrýp, din ve dünyaya ait çýkarlarýný zedelemek anlamýnda kullanýlmýþtýr.
Evrenin Düzeninde Fesat
Ýnsanlardan bir kýsmý kendi görüþ ve arzularýna uyarlar. Allah’tan (c.c.) gelen kurallarý ve ölçüleri tanýmazlar. Böyle kimseler isteklerine kavuþmak, arzularýný gerçekleþtirmek için her yola baþ vururlar. Ýnsanlarýn hak ve özgürlüklerine saldýrýrlar. Ýþte yeryüzünde fesat bunlarýn yüzünden çýkmaktadýr.
Kendi nefsini ilâh haline getiren insanlar fesada sebep olurlar. Halbuki yerlerde ve göklerde tek bir ilâh vardýr ki O da Allah’týr. O Allah (c.c.) yeryüzüne ve gökyüzüne bir düzen koymuþtur. Ýnsan topluluklarý da düzen içinde, fesattan uzak yaþasýnlar diye peygamberler ve onlarla beraber din göndermiþtir. Yani ilâhî kurallar sistemi göndermiþtir. Bu ilâhi kurallar, insanlar arasýnda ve toplumda düzeni saðlar ve fesadý önler.
“Eðer o ikisinde (göklerde ve yerde) Allah’tan baþka ilâhlar olsaydý, mutlaka fesada uðrarlardý (Bozulur ve kargaþa olurdu).” (1)
Yeryüzünde fesada sebep olan münafýklar ve inkarcýlar korkak ve aç gözlüdürler. Bu yüzden birbirlerine her konuda yardým ederler. Özellikle fesat çýkarma iþinde birbirlerinin yardýmcýsýdýrlar. Yeryüzünün huzurunu bozan bu fesatçýlara karþý ýslah edicilerin, yani müslümanlarýn da daha fazla iþbirliði yapmalarý gerekir. Kur’an bunu açýkça emrediyor: “Kâfir olanlar bile birbirlerinin yardýmcýlarýdýr. Eðer siz bunu yapmazsanýz (birbirinize yardým etmezseniz) yeryüzünde bir fitne ve bir büyük fesat olur.” (2)
(1) Enbiya sûresi, 21722.
(2) Enfal sûresi, 8/73.
Fesat olan Eylemler Nelerdir?
Fesat olan eylemleri üç grupta toplamak mümkündür:
1. ÝLÂHÎ HAKLARI ÝHLÂL ETMEK
Alemlerin Rabbi olan Allah’ý (c.c.) inkar etmek, O’nun birliðini kabul etmemek, ya da insanlarý O’nun yolundan alýkoymak fesatlýktýr ve büyük azabý gerektirir.(Nahl sûresi, 16/88.) Hz. Salih (a.s.), kendi halkýna insanlarý Allah’ýn (c.c.) yolundan alýkoymamalarýný söylüyor ve böyle bir eylemin fesat olduðunu, fesatçýlarýn sonunun da iyi olmayacaðý uyarýsýnda bulunuyordu. (A’raf sûresi, 7/85-87.)
Allah’ýn (c.c.) peygamberler aracýlýðý ile gönderdiði dini yalanlamak, ona karþý gelmek bir çeþit fesattýr. Böyle bir fesada düþenler de zalimlerdir. (Yunus sûresi, 10/39-42.)
Kur’an, bütün peygamberlerin getirip teblið ettiði dine ve onlarýn kurmaya çalýþtýklarý huzur ve mutluluk düzenine karþý çýkanlara müfsitler, yaptýklarý bu bozgunculuk iþlerine de fesat demektedir. Bu þekilde fesat çýkaran bütün topluluklar tarih boyunca hep hüsran oldular. Bu bozgunculuk onlara yarar getirmedi. Nitekim Hz. Þuayb (a.s.) kendisine karþý gelen kavmini ‘müfsitlerden olmayýn’ diye uyarmýþtý. Ancak Medyen halký O’nu yalanladý. Bu yüzden de cezaya çarptýrýldýlar. (Ankebût sûresi, 29/36-37.)
Firavun ve kavminin ileri gelenlerinin Hz. Musa’yý (a.s.) dinlememeleri, kurduklarý zulüm düzeni, gönderilen âyetlere karþý haksýzlýk etmeleri ve kibirlenmeleri de fesattan baþka bir þey deðildi. (A’raf sûresi, 7/103.)
Peygamberlerin görevi inançta ve sosyal düzende yerleri ve hedefleri sapmýþ, bozulmuþ, yanlýþa dönüþmüþ her þeyi yerli yerine koymak, insaný ve onun yaþadýðý hayatý ýslah etmektir. Ancak onlarýn bütün bu çabalarýna raðmen, her dönemde insanlardan bir grup kendilerine karþý gelmiþler ve onlarý engellemeye çalýþmýþlardýr. Böyle kimseler kargaþa ortamýný, düzensizliðin, sömürü ve tahakküm düzeninin devam etmesini isterler. Bu da fesattýr. (Ýslâm’ýn Temel Kavramlarý. H. K. ECE.)
2. ÝNSANLARIN HAKLARINI ÝHLÂL ETMEK
Fesadýn en yaygýn olarak iþlendiði alan insanlara ait haklara tecavüzdür. Bu fesadýn en önemlisi de insanýn yaþama hakkýna yapýlan haksýz saldýrýdýr. Kur’an, bir kimsenin haksýz yere baþkasýný öldürmesini ‘bütün insanlarý öldürmüþ’ gibi saymaktadýr. (Maide sûresi, 5/32.) Ýslâm ceza hukukunda, en aðýr cezalardan birisi baþkasýný haksýz yere öldürene verilmektedir.
Fesat; iyilik, güzellik, doðruluk ve adalet ilkeleri esas alýnarak oluþturulan ya da oluþturulmaya çalýþýlan bir sosyal düzene karþý çýkmayý simgeleyen bir kavramdýr. Adalet ve huzur düzenine aykýrý bütün kötülükler fesattýr. Bu baðlamda hýrsýzlýk, ölçü ve tartýda hile yapmak, kamu düzenini bozmak, ticari ve iktisadi hayatý mahvetmek, hak ve adalet sýnýrlarýný aþarak azmak, bozgunculuk yapmak, ya da buna sebep olmak, insanlarý zayýflatmak için gruplara bölmek, zalim yöneticilerin hükmetme arzusu, iktidar tutkunluðu, her türlü aþýrýlýða sapmak insanlarýn haklarýna zarar veren fesat türlerindendir.
3. AHLÂK AÇISINDAN FESAT OLAN DAVRANIÞLAR
Ýslâm’ýn koyduðu bazý ahlâk kurallarýný çiðnemek de Kur’an tarafýndan fesat olarak nitelendirilmektedir. Örneðin, büyü yaparak kötülüðe sebep olmak, akrabalýk baðlarýný koparmak, yalan söylemek, müminlerin birbirlerine yardým etmemeleri, Hz. Lût (a.s.) kavminin çirkin davranýþlarý, mal ve servet biriktirerek onunla övünmek ve insanlara hükmetmeye kalkýþmak gibi davranýþlar birer fesattýr.
Kýsaca can, mal, nesil, din ve akýl güvenliðini tehlikeye sokan her þey fesat, bunu yapan müfsit, bu zararlý iþlere mefsedet denir.
Fesadýn Sonuçlarý nelerdir?
Þüphesiz ki insanlar, hayýr veya þer olsun bütün yaptýklarýnýn karþýlýðýný alýrlar. Yeryüzünde çeþitli þekillerde fesat çýkarýp ilâhî düzeni, kiþilerin ve toplumlarýn ahlâklarýný, ürünlerini ve nesillerini bozan, onlarýn haklarýna tecavüz edip zulme sebep olan ve saadet halini kargaþaya ve mutsuzluða çeviren bütün müfsitler cezalarýný bulurlar.
Kur’an, Allah’ýn (c.c.) fesat eylemlerini ve bunlarý yapanlarý bildiðini, onlarýn yaptýklarýndan haberdar olduðunu, dolayýsýyla onlara hak ettiklerini mutlaka vereceðini bildiriyor. (Âl-i Ýmran sûresi, 3/63.)
Allah (c.c.) fesat çýkaranlara, ahdini bozanlara ve birleþtirilmesini istediði baðlarý koparanlara lanet ediyor ve yurdun kötüsünü (Cehennemi) onlar için hazýrladýðýný haber veriyor. (Ra’d sûresi, 13/25.)
Ýnsanlarýn yaptýklarý fiiller yüzünden hem karada, hem de denizde fesat çýkar. Bununla toplumlarýn huzuru kaçar, haklar ihlal edilir ve hatta tabiatýn dengesi bozulur. Bu fesada sebep olanlar, yaptýklarýnýn karþýlýðýnýn bir kýsmýný dünyada tadarlar. Bazen bir belaya uðrarlar, bazen helak edilirler. Tarihte bunun pek çok örnekleri vardýr. (Rûm sûresi, 30/41-42.)
Örneðin, Hz. Þuayb (a.s.)’i dinlemeyen ve fesat iþlerden vazgeçmeyen Medyen halký, kendilerini, Allah’a (c.c.) kulluk edin, yeryüzünde fesat çýkarmayýn, diye uyaran Hz. Salih (a.s.)’e karþý kibirlenen ve alaya alan Semûd kavmi, kendilerini iffetli olmaya davet eden Hz Lût’u (a.s.) dinlemeyen ahlâksýz topluluk çeþitli cezalara çarptýrýldýlar.
Allah’ýn (c.c.) âyetlerini inkar eden ve davetlerinden yüz çevirip, fesada teþebbüs edenler için ahirette azap üstüne azap verilir. (Nahl sûresi, 16/88.)
Mü’minler, öncelikli olarak ýslah olmak ve fesat iþlerden uzak durmak zorundadýrlar. Sonra da birbirlerine destek olarak fitne ve onun bir benzeri olan fesada karþý mücadele vermelidirler. Onlar, fesada ve fitneye yol açacak davranýþlara fýrsat vermezler. Fesatçýlara karþý direnirler, onlarýn ifsatlarýný kolaylýkla yapmalarý için meydaný boþ býrakmazlar. Müslümanlar bu görevi yerine getirmedikleri zaman yeryüzünde fesat giderek yaygýnlaþýr. (Enfal sûresi, 8/73.)
Müslümanlar, fitne ve fesadý önlemek üzere müfsitlerin (bozguncularýn) peþlerinden gitmezler, onlara ve onlarýn sistemlerine, fikirlerine, eylemlerine hiçbir þekilde destek olmazlar. Onlar akýllý insanlarýn yaptýðý gibi yaparlar. Fesat zihniyetini iyi tanýrlar ve onunla mücadele ederler. (Ra’d sûresi, 13/22.)