Hormonlu vicdanlar By: sidretül münteha Date: 05 Ekim 2010, 16:21:19
Hormonlu Vicdanlar
Hormonlu bir dünyada yaþýyoruz. Sadece meyve, sebze hormonlanmadý… Vicdaný hormonlanmýþ insanlar, herþeyi hormonladý. Varlýk þiþti, geliþti, gösteriþ kazandý; ancak tadý, tuzu, kývamý kalmadý.
Manav tablalarýný süsleyen meyvelerin nasýl da albenisi var… Ama tadý, lezzeti, kokusu yok… Hepsi de sun’i gübreli, hormonlu…
Hayvanlar da sun’i yemle besleniyor. Tabii olmayan ortamlarda üretiliyorlar. O kadar fýtrata uygunsuz ortamlarda bulunuyorlar ki, yetiþtiriliyorlar demeye dilim varmýyor….
Tavuklarýn beslendiði ortamý bilseniz, herhalde tavuk etinden soðursunuz. Nerede o köy tavuklarý… Tabii bir ortamda yapýlarýna uygun beslenen mübarek hayvanlar, insanlara da faydalý oluyorlardý. Tabiattan beslenenler, insan tabiatýna daha yararlýydý.
Balýklar için de artýk çiftlikler var. Onlar da sun’i ortamlarda özel olarak beslenip tüketime sunuluyorlar. Tüketiliyorlar ama, besin kaynaðý oluyorlar mý, ne kadar faydalýlar, bunu ancak uzmaný bilir.
Hormonlu dünya, arýlarý da yoldan çýkarýyor. Artýk hakiki bal bulan, kendini çok mutlu hissetse yeridir.
Balarýlarýna þeker yedirilerek, üretimin artýrýldýðýný duymuþtum. Þimdi arýcýlarýn bal üretimi için tonlarca þeker kullanmasý bile normal hale gelmiþ… Bir bal üreticisinin ifadesiyle, “Adamlar arý görmemiþ bal üretiyorlar” mýþ…
Bir ara çok iri gördüðümüz çileklerin hormonu çok tartýþýldý ya, giydiklerimizin kansorejen madde ihtiva ettiklerine dair pek bir þey duyamadýk. Bazý yabancý markalara mal üreten dostlarýmýz anlatýyorlar ki, Avrupalýlar bu konuda çok hassasmýþlar… Verdikleri ölçü dýþýna bir milim bile çýkýlmasýný istemiyorlarmýþ…
Ancak, Türkiye için üretilen giyim eþyalarýnda, bu hassasiyeti göstermeye gerek yokmuþ. Çünkü ne ilgilenen, ne de takip eden varmýþ…
Anlayacaðýnýz, giydiklerimizle de hormonlanýyoruz.
Soluduðumuz havadan, içtiðimiz sudan da emin deðiliz.
Yediklerimizin þekli, biçimi, rengi eskiden yediklerimize benziyor. Ancak tadý, lezzeti, rayihasý bambaþka.
Hepsinden kötü olan da ekmeðimizle oynanmasý… 19 Temmuz 2002 tarihli Zaman gazetesinde yayýnlanan bir haber bana çok ilginç gelmiþti:
“Un sanayicileri, kanserojen katký maddesi kullanmama kararý aldý”
Bu haberden öðrendiðimize göre, Avrupa Birliði Ülkelerinde kullanýmý yasak olan benzoil peroksit maddesinin bizde de kullanýlmamasý kararý alýnmýþ. Demek oluyor ki, ekmeðimizde yýllardýr kansorejen katký maddesi kullanýlmýþ…
Bu haberin asýl korkunç yönü ise, cahilliðimizi vurgulayan tarafýdýr. Çünkü, benzoil peroksit, unu beyazlatmakta kullanýlýyor. Bu kullanýmý ise, “beyaz un daha iyidir” sanan tüketiciler kýþkýrtýyormuþ. Çünkü unu beyazlatmayan, yani bu zararlý maddeyi kullanmayan üreticiler, haksýz rekabetle karþý karþýya kalýyorlarmýþ…
Deðerli Dostum Dr. Ali Akben anlatmýþtý: Kepekli buðdayýn bulguru çok yararlýdýr. Bu iþlerle meþgul bir yakýnýmý kepekli buðdaydan bulgur üretmeye ikna ettim. Fakat ikinci yýl bundan vazgeçti. Çünkü kepeði alýnmýþ ve faydasý azaltýlmýþ beyaz bulgurun yanýnda, faydalýsýný alan bulunmamýþ..”
* * *
Geçen yýl bir gazetede okudum. Almanlar, binlerce ton kurtlu elma arýyorlardý. Merak ettim, araþtýrdým. Meðer, kurtlu elmadan maksat, ilaç ve hormon verilmeyen, tamamen tabii ortamda yetiþtirilen elma demekmiþ… Almanlar niçin kurtlu elma arýyorlarmýþ? Çünkü, elmadan ilaç yapýyorlarmýþ. Bizim çok para vererek aldýðýmýz gösteriþli elmalardan da ilaç yapýlamýyormuþ. Bu sebeple de, ilaç yapmak için kurtlu, yani tabiatý bozulmamýþ elma arýyorlarmýþ… Ýlaçlanan elmalarda kurt olmuyormuþ, ama tad ve lezzet de kayboluyormuþ…
Yine bu yüzden, bizim pazarda en ucuza almayacaðýmýz elmayý, onlarýn küçük bakkal dükkanlarýnda en pahalýya sattýklarýný görmüþtüm.
Yine bir küçük markette kiloluk buðdaylar gördüm. Biri diðerinin iki katý fiata satýlýyordu. Sebebi ise, pahalý olanýn tamamen tabii ortamda, hayvan gübresiyle yetiþtirilmiþ olmasýydý…
Hormonlar, ilaçlar, vitaminler vs. ler, insaný da hormonlu hale getirdi. Bedence erken geliþmiþ, genç irileri oluþtu. Geliþmiþ olduðunu sandýðýmýz ülkelerde, þimdi patates çuvalý gibi dedikleri gençleri zayýflatmaya uðraþýyorlar.
Doktorlarýmýzýn çokca yazýp tavsiye ettiði nice ilaç, daha sonra zararlý bulunarak yasaklanmaktadýr.
Bütün bu yanlýþlýklarýn altýnda yatan temel sebepler nelerdir?
Ýnsanýn dünyevileþmesi, maddecileþmesi ve herþeyi paradan ibaret bilmesi deðil mi?
Ýþte bundan dolayý, önemli olan üretim deniliyor. Çokluða, aðýrlýða, büyüklüðe, gösteriþe önem veriliyor. Yeni icat ve buluþlarda sabýrlý davranýlmayýp, bir an önce kazanmak için tüketime sunuluyor.
Belki de bu yüzden Batýnýn icadlarýnýn hep önemli yan etkileri, zararlarý vardýr. Bir yeri yaparken, diðer yeri yýkmak Batý medeniyetinin bir özelliðidir.
Batý medeniyetinin önemli bir özelliði de çifte standardýdýr. Kendisine layýk görmediðini, öteki diye damgaladýklarýna reva görür.
Kendi hayvanýný, hatta bitkisini ötekinin insanýndan daha kýymetli görür. Bir balina yavrusunu, hayata döndürmek ve ailesine kavuþturmak için ne kadar çabalar, ne masraflara katlanýr… Fakat ayný zamanda dünyanýn çeþitli yerlerinde, hem de kendi sömürü ihtirasý yüzünden ölmekte olan insanlarý görmezden gelir.
Ýþte bu da hormonlu sevgidir. Bir yanýyla parlak, albenili, gösteriþli, diðer yanýyla da çirkin, korkunç ve kýskançlýk dolu…
Evet, önce sevgiler, yani insan bozuldu. Kalpler bozulunca, bütün insan ve dolayýsýyla da insanlýk bozuldu.
Bozulmanýn ölçüsü ise, sadece kendini düþünen müthiþ bir bencillik… Yalnýz kasasýný düþünen, midesinin ve cinsel azgýnlýðýnýn tatmini peþinde koþan hayvandan aþaðý düþmüþ insanlar… Özellikle de, Batý Medeniyetinin ürettiði insanlar; bencil, maddeci ve dünyacý insanlar… Hayvani boyutlarla sýnýrlanmýþ ve nefsin heveslerini doyurmaya yönelmiþ bir ahlak (sýzlýk) anlayýþý…
Bu insaniyetsizlikten kurtulmanýn yolu, özünden kopmamak ve imandan uzaklaþmamaktýr.
Zira, maneviyatý, mukaddesatý unutarak ve ihmal ederek geliþmeye çalýþanlar, çirkinleþiyor. Maddeci Batý medeniyeti, kendisini örnek alanlara, ya geliþirken ruhunu kaybedip çirkinleþme, ya da geri kalma yolunu açýyor.
Teknolojik geliþmeyle birlikte ruhunu, maneviyatýný, mukaddesatýný kaybetmemek olmaz mý?
– Elbette olur ama, bunu yapacak ilim ve ahlak kahramanlarýna ihtiyaç vardýr.
Ýlimle kafasýný, imanla kalbini aydýnlatmýþ, ruh kökünden kopmamýþ gençler, madde ile mananýn terkibini yapacaklar, madde ve mananýn dengesini kuracaklardýr.
Ýþte o zaman, üretim artacak ama, hayatýmýza giren hormon, sun’i gübre ve ilaçlar hayatýmýzýn tadýný kaçýrýr hale gelmeyecektir.
Ýnsan kendi çýkarý için, baþkasýný zehirlemeyecektir.
Çünkü, imanlý insana göre, öteki yoktur… Öteki de, kendisini Yaratan’ýn binbir hikmetle yarattýðý hemcinsidir. Ýnsanlar, kökü, dili, dini ne olursa olsun, ALLAH’ýn kulu ve mahlûkudur. Bir kýsmý din kardeþi, bir kýsmý da yaratýlýþta eþi ve eþitidir…
Bu görüþü sebebiyle, Müslüman savaþta bile, haddi aþmaz, vahþileþmez… Müslüman, keyif için iþkenceye, çýkar için aldatmaya, daha çok üretim için zehirlemeye kalkýþmaz.
Asr-ý Saadet’ten Çanakkale’ye kadar bütün zamanlarda ve savaþlarda, bu zihniyetin çok güzel örnekleri vardýr.
Þimdi, kararýmýzý verme vaktidir: Çirkinleþerek zenginleþmek mi, ruhi atmosferimizi koruyarak geliþmek mi?
Vehbi Vakkasoðlu