O bir iman ve aksiyon abidesiydi By: sumeyye Date: 04 Ekim 2010, 17:24:18
O, Bir Ýman ve Aksiyon Abidesiydi
(... Ve Gaybýn Son Habercisi - 2)Ýnsanlýk tarihinde iman ve aksiyonu baþkalarý ile mukayese edilmeyecek ölçüde atbaþý götürebilmiþ birisi varsa o da Hazreti Muhammed (aleyhi ekmelü't–tehâyâ)'dýr. O, her zaman aþkýn bir inançla ALLAH'a baðlanmýþ, bütün benliðiyle O'nun elçisi olduðuna inanmýþ, O'na tam teslim olmuþ; her zaman ciddî bir sorumluluk duygusuyla hareket etmiþ; ne inancýnda, ne dâvâsýnda, ne yürüdüðü yolun doðruluðunda, ne de ALLAH'ýn muvaffak kýlacaðýnda hiç mi hiç tereddüt yaþamamýþtýr; yaþamamýþ ve hep bir güven âbidesi olarak görülüp kabul edilmiþtir. Bu itibarla da, O'nu tanýma bahtiyarlýðýna eren hemen herkes O'na güvenmiþ, O'na itimat etmiþ ve O'nun arkasýnda bulunmayý da ilâhî bir mazhariyet saymýþtýr.
O'ndaki bu herkesi büyüleyen güvenilirlik, ortaya koyduðu umumî esaslardaki lâhûtîlik ve rasânet, hayat–ý seniyyelerindeki ciddîlik ve istikamet O'nun için öyle yüksek kredilerdi ki, binler–yüz binler demlerine, damarlarýna iþlemiþ o köklü âdet, an'ane ve geleneklerinden kopma pahasýna hiçbir tereddüte düþmeden ona koþuyorlardý. Bu, tarihte emsali gösterilemeyecek çok önemli bir hâdise idi ve O'nun Hak elçisi olduðunu iþaretliyordu. Günümüzün, onca güçlü eðitim imkân ve vasýtalarýna raðmen, üç–beþ çocuðu bir–iki küçük âdetinden vazgeçiremeyen psikologlar ve pedagoglar o Zât'ýn dünya çapýnda meydana getirdiði o büyük inkýlâplarýn esaslarý üzerinde mutlaka durmalý, bilgi, müktesebât ve düþüncelerini bir kere daha gözden geçirmelidirler...
O, makam hýrsýyla çýrpýnan ve sürekli vahþet hisleriyle oturup kalkan, yaðmacýlýðý mârifet sayan, þöhret peþinde koþan, iyi ve rahat yaþamayý hayatýn biricik gayesi bilen; mütecâviz, zalim, yobaz, bencil, kýskanç ve fuhþa açýk bir muhitte neþ'et etti. O'nun neþ'et ettiði bu muhitte duyulan þey sýrf zalimlerin "hay–huy"u, mazlumlarýn ah u efganý, zayýflarýn enîni ve kaba kuvvetin de hýrýltýlarýydý. Akif'çe ifadesiyle:
Tam tekmil ma'mure–i dünya o zamanlar,
Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi.
Sýrtlanlarý geçmiþti beþer yýrtýcýlýkta,
Diþsiz mi bir insan onu kardeþleri yerdi.
Fevzâ bütün âfâkýný sarmýþtý zeminin,
Salgýndý, bugün þarký yýkan tefrika derdi.
Sürü sürü gadirle oturup kalkanlar, yýðýn yýðýn intikam hýrsýyla homurdananlar, idare etme hummasýyla çýrpýnýp duranlar, zalimlerin idaresi altýnda ezilmeyi itaat ve inkýyat sayanlar; baskýcý ve dediðim dedik kaba kuvvetin küstah temsilcileri ve halâyýk gibi kullanýlan þuursuz kitleler; ahlâksýzlýða serbest dolaþým imkâný verenler, fazilet ve evrensel insanî deðerlere karþý sürekli tehdit uygulayanlar; serâzadlar, çakýrkeyfler, ALLAH'a kulluðunu kullarýn vaz'ettiði sýnýrlar içinde edaya zorlanan maðdurlar, garipler ve daha kimler kimler.. evet, her yerde manzara bu idi.. ve O, iþte her parçasý böyle ayrý bir boþluða açýk tutarsýz yýðýnlardan beþer tarihinin en mükemmel, en müstesna ve mûcizevî bir toplumunu meydana getiriyordu.
Getirip vaz'ettiði esaslarla olabildiðine lâhûtî ve ALLAH'a yakýn, varlýðýn temel disiplinleriyle milimi milimine mutabakat içinde ve dünya–ukbâ itibarýyla da önü açýk bir þehrahta yürüyordu. Ýnsanlar O'nun o sýrlý atmosferinde hem tabiat kanunlarýyla iç içe ve onlarla hem–âhenk hem de din, diyanet ve metafizik meseleleri birden soluklayabiliyorlardý. O'nun mesajýnda ve o mesajý temsilinde eþya ve hâdiselerle herhangi bir müsâdeme bahis mevzuu olmadýðý gibi, insanlarýn cismânî ve ruhânî yanlarý itibarýyla da ihmale uðramalarý veya uðratýlmalarý asla söz konusu deðildi.
O, eczasý birbirinden çok farklý ayrý ayrý felsefe ve kültürlerin çocuklarýndan "bünyân–ý marsûs" gibi nizamî ve meleklerle at baþý öyle bir toplum inþa ediyordu ki, aþýrýlýklara, farklýlaþmalara açýk ve her þey olmaya müsait böyle garip kitleler arasýnda hem ifratýn burnunu kýrýyor hem de tefriti hizaya getiriyor; dünya diyor, ukbâyý iþaretliyor; bedeni gösteriyor, ruhu hatýrlatýyor ve her þeyi yerli yerince deðerlendiriyordu.
O'nun mesajlarý, itikattan ibadete ondan muamelâta ve ondan da –tabiî bu temel esaslara baðlýlýk içinde– iktisat, idare, hukuk, devletler arasý münasebet, harp–sulh kurallarý, talim ve terbiye esaslarý, nefis tezkiyesi usulleri ve ruh tasfiyesi disiplinlerine kadar pek çok konuyu ihtiva ediyordu. O bu hususlarýn hemen hepsiyle alâkalý esaslarý "sevâd–ý a'zam"ýn anlayacaðý bir üslûpla ifade ettiði gibi bütün bunlarýn rahatlýkla uygulanabilirliðini de bizzat gösteriyor ve mükemmel bir rehberlik örneði sergiliyordu.
Kendinden sonra, bu hususlara sýmsýký baðlýlýk içinde onlarca devlet kuruldu.. yüz çeþit millet idare edildi. Ýnsanlýk semasýnýn ayý–güneþi milyonlarca aydýn ruh, düþünen dimað, kabýna sýðmayan aksiyon adamý, devâsâ fakîh ve her þeye vâkýf allâme yetiþti; hem de hasým cephenin onca kin, nefret, gayz, tahrip düþünce ve tecavüzüne raðmen.. evet O, nübüvvetle þereflendirildiði andan itibaren kendini, en yakýndaki düþmanlarýndan en uzak hasýmlar dairesine kadar çok geniþ ve kararlý bir kin, nefret ve husumet cephesi karþýsýnda buldu; buldu ama, ne sarsýldý ne de ye'se kapýldý; aksine, hiçbir þey olmamýþ gibi, bir yandan mesajýný talim ve telkin vazifesini yerine getirerek amelî bir toplum oluþturmaya çalýþýrken, diðer yandan da birbirinden farklý fakat ayný husumet cephesinde yerini almýþ onca amansýz ve imansýz yýðýnlar karþýsýnda dimdik ayakta durmasýný bildi. Ne korku, ne telâþ, ne panikleme, ne de herhangi bir tereddüt yaþamadýðý gibi, hiçbir zaman yazma–bozma, yanýlma–tashih etme, mümâþât yapma–fýrsat kollama gibi durumlara düþmedi.
Topyekûn bir dünyaya karþý varlýðý yeniden yorumladýðý, yepyeni bir sesle ortaya çýktýðý –o sese ruhlarýmýz feda olsun–, dinî, gayr–i dinî bir sürü sistem hakkýnda düþüncelerini ortaya koyduðu, iktisadî, siyasî, askerî, kültürel konular gibi çok ciddî meseleleri sorguladýðý, yerinde bu konulara neþter vurduðu hâlde hiçbir zaman herhangi bir tepki göreceði endiþesine kapýlmadý. Asla sarsýntý yaþamadý, tereddüde düþmedi ve arkasýndakilere de tereddüt yaþatmadý. Her zaman dimdik mesajýnýn arkasýnda durdu.. herkese emniyet ve güven kaynaðý olmasýný bildi. Dünyevî–uhrevî vaad, biþaret ve tehditler konusunda hep yakînle soluklandý.. ve uzak görülen akýbet konusunda sabýr aþýnmasý yaþayanlara aktif beklemenin sýrlarýný fýsýldayarak, sabra "pes" ettirecek sabýr kahramanlarý yetiþtirdi; yetiþtirdi ve atmosferine giren mefluç ruhlarý, dermansýz iradeleri, aceleci fýtratlarý birer peygamberâne azim kahramaný hâline getirdi.
O, vazifesiyle alâkalý ne Mekke'deki saf irþâd döneminde ne de karþý tarafýn baþlattýðý baský, harb ü darp ve tehdit karþýsýnda asla eðilmedi ve kat'iyen müdârâtta bulunmadý. Tek baþýna eski mirasýn ve kokuþmuþ kadim düzenin bütün yalancý deðerlerini sarsýp yerle bir ettiðinde korkunç tepkiler aldý; farklý þekillerdeki tehditlere maruz kaldý; bütün bunlar O'nu yürüdüðü yoldan döndüremediði gibi, þekâvet düþüncesine kilitlenmiþ bir kýsým kanlý kâtiller arasýndan sýyrýlýp Medine'ye doðru yol aldýðýnda; Sevr Maðarasý'nda hasýmlarýnca kuþatýldýðýnda; yürüdüðü o upuzun yolda defaatle önü kesildiðinde; Bedir'de savaþa mecbur edildiðinde, Uhud'da kan içmeye gelenlerle karþýlaþtýðýnda, Hendek'te tenkil kuþatmasýna maruz kaldýðýnda; Huneyn'de o yaman okçularýn oklarýný göðüslediðinde hep yürekten ve yiðitçe davrandý ve bütün sarsýlanlara sarsýlma bilmezliðin örneði oldu; oldu ve o müthiþ iradesiyle bütün iradezedeleri þahlandýrdý.. baþkalarýnýn zellelerine baðlý hezimet esintilerini zafer meltemleri hâline getirdi.. öldürücü bütün ihtimallerin burnunu kýrarak saðda–solda sýzlanýþlar hâlinde kendini hissettiren hezimet aðýtlarýný zafer gülbanklarý ve muvaffakiyet neþidelerine çevirdi.
O, fevkalâde cesurdu, cesur olduðu kadar da tedbirliydi; yerinde hayatýný istihkâr eder, yerinde bir temkin insaný olarak aldýðý tedbirlerle herkesi þaþýrtýrdý. Ölümü önemsemez, hatta ona karþý hep bir intizar içinde bulunurdu. Aslýnda O'nun hayat anlayýþýna göre yaþamak, hep hizmetin yedeðinde tâli bir konu olarak mülâhaza edilmiþti; "Ý'lâ–yý kelimetullah" ve Hakk'a hizmet varsa yaþamaya deðerdi, aksine bu hayatýn ciddî bir anlamý olduðu söylenemezdi. O'na göre buradaki hayat, ebedî âlemlere geçmek için bir köprüydü ve bu köprü bir kazanç güzergahý gibi deðerlendirilerek selâmetle geçilmeliydi.
Evet O, hayatýný bu mülâhazalara baðlý yaþamýþ, her zaman yaþatma duygusuyla oturup kalkmýþ, baþkalarýnýn sevinç ve neþ'e akisleriyle yetinmiþ; eline geçen her þeyi daðýtýp baþkalarýný sevindirmiþ ve kendi basit, duru bir hayatla iktifa etmiþ; basit yemiþ, basit içmiþ, basit giymiþ; her tavrý aczini, fakrýný, ihtiyacýný çaðrýþtýran bir çizgide yaþamýþtý; yaþamýþ ve bu mülâhazasýný hayatýnýn hiçbir faslýnda deðiþtirmemiþti. O'na, yaþatma yaþamadan daha zevkli geliyor; yedirme yemeden daha fazla haz veriyor ve sevindirme sevinmeden daha bir farklý görünüyordu. Onun için, O bulduðu her þeyi muhtaçlara infak ediyor, bulamadýðý zaman onlarý vaatlerle sevindiriyor.. mutlaka her düþküne el uzatýyor.. borçlularýn borcunu ödüyor.. sürekli veriyor ve en paslý gönüllerin dahi paslarýný çözerek mesajý adýna bu karanlýk dehlizleri nurefþân birer "beyt–i Hudâ" hâline getiriyordu.
Hayat–ý seniyyelerini, milyonlarýn hayatlarýndan daha bereketli kýlmasýný bilen bu Ferîd–i kevn ü zaman yürüyüp ötelere ulaþtýðýnda mübarek kalkaný, üç–beþ kuruþluk nafaka parasý karþýlýðýnda bir dünyalý nezdinde rehin bulunuyordu.
Hâsýlý eðer insan O'na insafla bakabilse ve basiretle O'nu temâþâ etse, imaný, mârifeti, sabrý, hilmi, vefasý, zühdü, cesareti, cömertliði, doðruluðu, tevazuu, mehâbeti, sözü–sohbeti, oturup–kalkmasý ve bütün ferdî, ailevî, içtimaî, idarî, iktisadî, askerî, terbiyevî ufuk itibarýyla insan üstü bir varlýkla karþýlaþtýðýný sanýr.
Böyle olmasý da gâyet normaldir; bir kere O:
1. Gelip geçmiþ bütün enbiyâ ve mürselînin varis–i tâmmýydý. ALLAH, gönderdiði her peygamberden O'nu kabulleneceklerine dair söz almýþtý. Tabiî ki bu daha çok ümmetleri adýna bir söz almaydý.
2. Risaleti baþka nebiler gibi bir kavme, belli bir bölgeye mahsus deðil, âlemþümul ve ebediyet edalýydý. Hasâis kitaplarý konunun en sadýk þahitleridirler.
3. O, ALLAH'ýn insanlýða mücessem bir rahmet hediyesiydi ve en son rehberiydi, Kur'ân'ýn âyetleri bunun delili, O'nun siyer–i seniyyesi de bunun apaçýk bir burhanýdýr.
4. O mücessem rahmet, ümmeti için bir koruyucu sera mahiyetindeydi; O'nun arkasýndakiler, geçmiþ peygamberlerin ümmetleri gibi toptan helâke maruz kalmayacaklardý.
5. Þaný yüce bu mümtaz insan nebiler arasýnda adýna Hakk'ýn kasem ettiði, "Leamrük"le müeyyed bir imtiyazý haizdi ve O'nun ömrü Hak muradýnýn mücellâ bir aynaya aksiydi ve kasem de O'na yapýlýyordu.
6. O'nun diðer farklý bir yaný da Cenâb–ý Hak, bütün peygamberlere isimleriyle hitap ettiði hâlde O'na hep nübüvvet ve risalet unvanlarýyla seslenmiþti. Bu ayný zamanda müminlere de bir edep dersi sayýlýrdý.
7. Kendisine "Cevamiü'l–Kelim" unvanýyla, çok özlü ve veciz bir beyan kabiliyetinin verildiðine daha önce temas etmiþtik..
8. Belli bir mesafe çerçevesinde düþmanlarýnýn gönlüne korku salmasý da O'nun yeri ve konumuna Cenâb–ý Hakk'ýn ayrý bir teveccühüydü.
9. O, ümmetinin günahlarýna karþý tevbe kapýlarýnýn hep açýk durmasýnýn vesilesi olduðu gibi, günah yollarýnýn kendisine kapalý olmasý gibi bir mazhariyetin de yegâne sahibiydi.
10. Getirdiði kitap, bir kýsým özel þartlarla korunma altýna alýnmýþtý ve kýyamete kadar da baþka kitaplarýn uðradýðý taðyîre, tahrîfe ve tebdîle uðramayacaktý.
11. Ayrýca O, daha dünyada iken öteleri bütün derinlikleriyle görüp temâþâ etme þerefiyle þereflendirilmiþ ve gidiþi ubudiyetindeki derinliðinin kerameti, oradaki mevhibeleri ve dönüþ armaðanlarý da risaletinin meyveleri miraç payesiyle taltîf edilmiþti.
Deryadan bir katre bütün bu özelliklerinin yanýnda O, Kur'ân mûcizesi ve kevnî hârikalar gibi o kadar çok payelere mazhar olmuþtu ki, bunlarý ta'dat etmek bile zannediyorum mücelletler ister.. Aslýnda, O'ndaki bütün bu derinlikler O'nun melekûtî yönüne ait enginliklerinden kaynaklanýyordu ki, O bu yanýyla her türlü tarif ve tavsîfi aþkýn bir mahiyet arz etmektedir.. evet, O'nun mahiyeti meleklerden de ulvî ve taayyünü bütün varlýðýn ilki ve öncüsüdür. Varlýðý bir ilk nur ve nüve olduðu ayanlardan ayan; O'nunla ilk harekete geçmiþtir kutsal kalem, O'nunla gerçekleþmiþtir beþerî plân ve O'dur nübüvvet silsilesinde vücud–u Hakk'a en açýk burhan. O'dur Hazreti Zât'ýn ilk mir'at–ý mücellâsý; O'dur ilâhî sýfatlarýn en þeffaf mahâll–i tezahürü; O'dur kâlî ve hâlî Hakk'ýn en fasih tercümaný, ALLAH'ýn cihanda mücessem rahmeti ve bizlere lütuf ve nimetlerini tamamlamasýnýn remzi.
O'nunla esrâr–ý ulûhiyet bütün vuzûhuyla bilinir olmuþ; O'nunla cihanlar nurlanmýþ ve varlýðýn çehresindeki zâhirî sisler–dumanlar silinmiþ; kâinatýn öbür yönündeki hakikatler ayan–beyan ortaya çýkmýþ ve Âdem Nebi'ye icmâlen bildirilen her þey O'nda tam tafsîle ulaþmýþtýr.
Evet bizleri yanýltmadan Hakk'a ulaþtýran biricik vesile O; ilâhî esrâr hazinelerinin anahtarlarý O'nda; varlýðýn mebde ve müntehâsýnýn sýrrý da O'na emanettir.
O mümtazlardan mümtaz Zât, Cenâb–ý Hakk'ýn O'na itaati kendine itaat kabul ettiði bir kýblenümâ; O'nun neþrettiði nurlarla, bir kitaba, bir saraya, bir meþhere dönüþtü kâinat ve aydýnlandý kapkaranlýk o koskoca amâ. Zulmetler ziyâ oldu sayesinde, buluþtu O'nun aydýnlýk ufkunda son kez arz u semâ.
Mesajý Kur'ân O, ufku irfan O, beyaný burhan O ve iki cihanýn vesile–i saadeti de O'dur. Hakk'ýn, hârika bin niþanla taltif ettiði zât O, nâmý, Kur'ân'ýn referansýna baðlý kýyamete kadar yâd–ý cemîl olarak anýlacak da O'dur. O'dur insanlýðýn medâr–ý þerefi, nübüvvet hakikatinin merkez noktasý. Peygamberler ordusunun seraskeri ve ins ü cinnin yanýltmayan rehberi. O'nun beyaný, Fuzûlî'ce ifadesiyle: "Enbiya leþkerine mîr–i livâdýr." O'nun kitabý Hak'tan bize en büyük armaðandýr. "Ruh–u A'zam"ýn mahall–i tecellisi O ise –ki öyle olduðu muhakkaktýr– O'nun mesajý da ruhlarýmýzýn âb–ý hayatýdýr. O'nunla insanlýk gerçek insanî deðerlere uyanmýþ ve O'nunla ALLAH'ýn istediði renge boyanmýþtýr. O'nsuzluk tam hasret ve hicran, O'ndan kopma da apaçýk bir dalâlet ve hizlandýr.
Evet, esmâ–i ilahiye ve sýfât–ý sübhâniyenin merkez noktasý O, peygamberlik semasýnýn kutup yýldýzý da O'dur. Ýlk zuhur ve icmâl–i hakikat O'na baðlý geliþmiþ, son mücessem ilâhî inâyet O'nunla ifade edilmiþ ve kýyamet günü her kapýyý açacak þefaat anahtarý da O'na teslim edilmiþtir/edilecektir.
Hakk'ýn O'na yüklediði misyon bütün enbiyadan çok farklý ve O'na teveccühleri de iltifat ve i'zaz edalýdýr. Rabbi O'nunla konuþurken özel bir üslûp kullanýr ve bu üslûbuyla O'nu ta'ziz eder ve bize de edep taliminde bulunur. O, hakkýnda "Nun, kalem ve kalem tutan ellerin satýrlara döktükleri þeyler hakký için Sen Rabbinin nimetleriyle serfirazsýn ve kat'iyen bir mecnun deðilsin. Senin için hiç kesilmeyecek bir ecr ü sevap söz konusudur.. ve Sen bir yüce ahlâk üzere ahlâk âbidesisin." (Kalem sûresi, 68/1–4) buyrulan iltifat ufkunun biricik muhatabý. Varlýk kitabýný yazan kalemin mürekkebi, kâinat satýrlarýnýn yazýlýþýnýn gaye ölçüsündeki ruhu, mânâsý; ilâhî esrarýn zuhûru adýna bilinmezlerin en fasih tercümaný ve lâhûtî hakikatlerin de mârifet mahzenidir. O, "De ki: Ey insanlar! Eðer ALLAH'ý seviyorsanýz, gelin bana uyun ki, ALLAH da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn." (Âl–i Ýmran sûresi, 2/31) yüksek mansýbýnýn en seçkin simasý; "Sana biat edenler aslýnda ALLAH'a biat etmektedirler." (Fetih sûresi, 48/10) payesinin en parlak mazharý, "Doðrusu Rabbin, Sana vereceklerini öyle bir verecek ki, hem O'ndan hem de verdiklerinden tam razý olacaksýn." (Duha sûresi, 93/5) fehvasýnca rýza mertebesinin zirve insaný, Hak hoþnutluðunun nurefþân temsilcisi, yoldakilerin de ýþýk ve rehberidir. "Ey Rasûlüm! Biz seni bütün âlemlere bir rahmet vesilesi olarak gönderdik." (Enbiya sûresi, 21/107) hakikati mazmununca O, dünyada iman ve mârifetle, ötede Cennet ve Cemalullah'la tüllenen âlemlerin sýrlý anahtarý, kapýsý, o kapý ötesindeki bütün mazhariyetlerin ýþýktan vesilesi, künhü nâkâbil–i idrak hakikatlerin müfessiri, Zât âleminin müfti–i hâssý, sýfatlar ufkunun münevver maþrýký, arkasýna aldýklarýnýn aldatmaz mürþidi, ehl–i tevhidin kýblenümâ mahiyetindeki imamý, idrak ve ihsas âlemlerini kuþatan sis ve dumanýn arkasýný gösteren ilâhî ýþýk kaynaðý, Hakk'a gönül verenlerin vefalý ve candan dostu, þeytanýn ve þeytanîliðin en amansýz hasmý, dünya ve ukbâda kendine bel baðlamýþlarýn koruyucu serasý ve mücrimlerin de þefaatkânýdýr.
Dünyada altýndan kalkýlmaz gibi görünen aðýr mükellefiyetler O'nunla tahfif edildi; O'nun sayesinde ümmet sürçme, nisyan ve hatalardan muaf tutuldu. Afv ü azap O'nun ikliminde renk deðiþtirdi ve her sîneye affedileceði ümidi düþtü.
Gökler velîmesine çaðrýlan Hakk'ýn özel davetlisi O'ydu; herkesin gözünü diktiði "Kâb–ý Kavseyn"e uðrayýp geçen de yine O'ydu. "Sidretü'l–Müntehâ"nýn misafiri olmak sadece O'na bahþedilmiþ bir mazhariyet, " " mazmununca gördüðü þeyler karþýsýnda baþýnýn dönmemesi, bakýþlarýnýn bulanmamasý da O'na lütfedilmiþ özel bir temkindi. O, Âyetü'l–Kübrâ'nýn kendi hususiyetleriyle zuhûrunu müþahede etti, ama asla gözleri kamaþmadý; kamaþmadý ve bütün gök ehlince "müþârun bi'l–benân" oldu. Cibril, ilk defa O'nunla, idrak edilmez bir gök yolculuðunda bir beþere arkadaþ ve hâdim oluyordu... Bu yolculukta ayný zamanda O, berklerin ýþýk hýzýný aþkýn bir süratle fizik âlemlerini aþarak fizik ötesine yürüyor ve görülmezleri görüyordu. "Sidretü'l–Müntehâ" ilk konak, "Kâb–ý Kavseyni ev ednâ" idrakinde aklýn pes ettiði bir zirve ve likâullah da idrak ufkumuzu aþan bir mazhariyet.. bütün bunlarýn kahramaný ise, (Þeyh Galip'in ifadesiyle) o Sultan–ý Rusül Þah–ý Mümecced, bîçarelere devlet–i sermed, dîvân–ý ilâhîde ser–âmed, Ahmed ü Mahmud ü Muhammed idi. O, gördü, gördüklerini gördürmek üzere aramýza döndü; duydu, gelip duyduklarýný ruhlarýmýza duyurdu.. ve vicdanlarýmýza Evvel ü Âhir'in, Zâhir ü Bâtýn'ýn esrarýný fýsýldadý. Evvel'in en önemli remzi O, Âhir'in nurefþân aynasý O, Ehadiyet–i Zâtiye ve Vahidiyet–i Sýfâtiyenin en bülendâvâz davetçisi O; zât, sýfât ve esmâ bilgisinin en emin emanetçisi hakiki insan–ý kâmil de O'ydu... O, taayyün–ü evvel'den Ahmed unvanýyla insanlýk ufkunun muhaciri; Mekke'den Muhammed namýyla Medine þehrinin misafiri; berzahtan Mahmud namýyla livâü'l–hamdin mihmandarý ve bütün esmâ–yý þerifesiyle Cennet ve Cemalullah'ýn perdedarý, ruhânî âlemlerin feyiz kaynaðý ve cismâniyet âleminin de asýl cevheriydi.
Ey varlýðýn özü ve nüvesi, yaratýlýþ aðacýnýn meyvesi ve tevhid hakikatinin en gür sesi.! Eðer Sen olmasaydýn bizim ve kâinatlarýn ne anlamý olurdu ki.! Biz, Senin sayende kendimizi okuyabildik ve konumumuza göre –geçebildikse– doðru bir duruþa geçebildik. Belirsiz görünen varlýk ve hâdiseler Senin kudûmunla aydýnlandý. Teþrifinle her þeyin rengi deðiþti ve her nesne varlýðýn perde arkasý adýna fasih bir lisan kesildi. Sâyen yere düþmese de, sâyende düþmekten, düþüp ebedî helâk olmaktan kurtulduk. Kâinat muammasýný çözüp deðerlendirme vazifesi tâ ezelde Sana verilmiþti. Senden evvel gelenler, ömür boyu sadece bu muammanýn icmâlini heceleyip durdular. O muammayý hall ve o icmâli de tafsil eden Sen oldun. Her iki cihanýn anahtarlarý da takdîr–i evvel ve teslîm–i âhirle Sana verilmiþtir; dünya kapýsýný açan Sen; ukbâ yolunu gösteren de Sensin. Mesajýnla Sen hakikat–i tevhidin sözcüsü, cin ve insin de kurtarýcýsý oldun.
Sen teþrifinle dünyayý nurlandýracaðýn âna kadar tevhid dâvâsýný yüzlerce–binlerce nurânî sima seslendirdi; ama hiçbiri Senin ulaþtýðýn o davûdîliðe ulaþamadý. Onlar kendi mevhibe serhadlerine baðlýydýlar; onu aþamaz ve Senin ufkuna ulaþamazlardý. Misyonlarý uðrunda çok koþtular; nice aþýlmazlarý aþtýlar.. kimisinin önü kesildi, kimisinin kellesi.. kimisi daha yolun baþýnda ötelere yürüdü, kimisi yol yarýsýnda.. kimisi en ciddî temerrütlerle karþýlaþtý, kimisi uðradýðý her yerde taþlandý.. her zaman aþk u þevkle gerildiler, her zaman ölüp ölüp dirildiler. Bunlardan bir hayli kimse aradýðýný buldu ve sayelerinde yüzlerce–binlerce insan kurtuldu. Bütün bunlar arasýnda deðiþik kýt'alara sesini duyuran ve sarsýlmadan dimdik ayakta duran sadece Sen oldun. Üç–beþ sergerdan müstesna, arkana aldýklarýndan þaþýrýp yollarda kalan olmadý. Yapacak bir sürü iþ vardý ve arkandakilerin hepsi de harýl harýldýlar; hepsi de durmadan koþtu, ama hiçbiri yorulmadý; yorulup yollarda kalmadý.
Onlar Sana, Sen de tam onlara göreydin; seviyordun onlarý, seviyordular Seni. Kudret eli onlarý Senin arkadaþlýðýna hazýrlamýþ gibiydi –o beraberliðin neþvesini ALLAH bizim gönüllerimize de duyursun– Yakýþýyorlardý refâkatine ve lâyýktýlar da buna. "Þeb–i Arus" deyip vuslata yürüdüðün günlerde, gönlünün onlara nâzýr yanýyla bakýp bakýp aðlamýþtýn o dýrahþan çehrelere.. Miraç, Senden evvel hiçbir kutluya nasip olmamýþtý. Gezip görmüþtün rü'yet ufkuna kadar bütün mâverâyý; ama gözleri kamaþtýran o güzellik armonileri içinde bile hep onlarý ve arkadan gelenleri düþünmüþtün. Gönlünde hep, gördüklerini gördürme, duyduklarýný duyurma arzu ve iþtiyaký tutuþuyordu. Gidiþin de, dönüþün de, dönerken müstaid ruhlara kapýyý aralýk býrakýþýn da hepsi hârikaydý; kendin gibi gittin, kendin gibi döndün, insanlýk tarihinde hep biricik seyahat sayýlan bu gök yolculuðunda, Ezel'in lütuflarý Senin nefesine baðlanmýþtý; arz u semadakiler Seni saygýyla selâmlýyor ve sürprizler bekliyorlardý. Her taraf nurdan köpük köpüktü ve her yana ýþýklar yaðýyordu; hem de bütün çaðlarý içine alýrcasýna. Biz, o ýþýk hüzmelerinden birkaç damlanýn da bu ifritten çaðýn baðrýna düþmüþ olacaðý ümidini hep koruduk ve korumaya devam ediyoruz. Sen vefalýydýn; her yana iltifat ve teveccüh yaðdýrýrken bu asrýn karasevdalýlarýný mahrum edemezdin ve etmedin de. Eðer aramýzda hâlâ bir kýsým ýþýða yürüyenler varsa bu Senin getirdiðin ziyadandýr. Eðer þöyle–böyle hâlâ yaþýyorsak bu da Sana olan intisabýmýzdandýr.
Ey hep yükseklerde uçan kutlu Nebi! Sen bizim canlarýmýzýn caný, mesajýn da kronik dertlerimizin dermanýdýr. Ne olur bir kere daha gel ve bizi cansýz býrakma.! Son bir kez daha konuþ, bendelerini dertlerle kývrandýrma! Yürüdüðümüz yollarda bir sürü kundakçý, bir sürü de fitne ateþi var; sisi–dumaný ufkumuzu karartýyor. Her þeye raðmen düþe–kalka yürümeye çalýþýyoruz. Yürüdüðümüz yollarý maiyyetinle iþaretle ve gönüllerimize rehberliðinin itminanýný duyur. Þimdiye kadar bu yollarda binler–yüz binler mugaylanlar arasýnda yürüdü, ekstradan güller derdi; yer yer yorgunluk yaþadý ve zaman zaman sarsýldýlar ama hep harýl harýl koþanlar gibi mükâfat gördüler. Bu sürprizler yolunun baþýnda da, sonunda da Sen varsýn; her zaman gözlere görünmesen de gönüllerimizde nazlý nazlý oturan Sensin. Bizler, eðer þimdilerde az da olsa bir hayat emâresi gösterebiliyorsak bu Senin ruhlarýmýza içirdiðin iksirdendir. Sînelerimizi hâlâ Sana açýk tutabiliyorsak bu da sunduðun mesajýn büyüsündendir. Sen gönül tepelerinden bize seslenmezsen, biz de ruh ufkumuzdan Senin dirilten soluklarýný duyamazsak hazan yemiþ yapraklar gibi sararýr–solar ve ufkunda hüzün esintilerine sebebiyet veririz. Hazanla savrulmamayý ve Sana hüzün vesilesi olmamayý ne kadar arzu ederdik, heyhat ki heyhat..!
Sen mürde gönüllere hayat üflemek için gelmiþtin ve bunu dayandýðýn o inâyet kaynaðýyla baþardýn da. Bak, þimdi bir zamanlar Ýrem Baðlarý gibi üfül üfül hayatýn tüllendiði o yerlerde canlý cenazeler dolaþýyor; bülbüllere inat saksaðanlar ötüyor ve her taraf yarasalarýn þehrayinleriyle inliyor. Hâlimize acý da gel ve dirilmeye talip olanlarý Sensizlikle öldürme. Bir zamanlar adýnýn þehbal açtýðý pek çok yerde, þimdilerde þeytanlar livâdarlýk oyunu oynuyor. Dünya bir yoklar aðýnda ruha, mânâya hasret gidiyor. Ruhlara bir kerecik olsun görünmen bütün þeytanî oyunlarý bozacak ve asýrlardan beri sesi–soluðu kýsýlmýþlara can gelecektir. Bugün, yol diye patikalarda emekleyen bir sürü þaþkýn bir sürü de bütün bütün yolsuz var. Her yanda nifak rüzgârlarý esiyor. Kar–kýþ sürekli amansýzlýk solukluyor. Faust'un çocuklarý eskisinden de toy, Mefisto ise profesyonellerden profesyonel; sürekli yeniliyor ve sürekli bedel ödüyoruz. Haraca kesilmiþ gibi bir hâlimiz var; kendimi bildim bileli bizler hep öksüzler gibi itilip–kakýlýyor, hep haince düþüncelerin aðýna takýlýyoruz. Sen var iken biz nasýl yetim oluruz, hüküm Sende ise sahipsizlik de ne demek! Hayýr biz ne yetim ne de sahipsiziz; biz, sýmsýcak yuvasýndan ayrýlýp kendini sokaða atan sokak çocuklarý gibiyiz.. Sana dönüp Senin gül rayihalarýný duyacaðýmýz âna kadar da galiba þurada–burada tiner koklayýp kendimize etmekten kurtulamayacaðýz. Her tarafta haramîler kol geziyor, dört bir yanda hýrsýzlarýn, uðursuzlarýn hýrýltýlarý duyuluyor. Çalan çalana, her þeyi yaðmaladýlar; yaðmalananlar arasýnda kalbimiz de var. Þimdilerde akl–ý meâdýn kolu kanadý tamamen kýrýk.. vicdan hafakanlar içinde ve ruhumuz da hezeyanlar aðýnda... Aðzýný aç, nefesinden taptaze bir koku gönder ve bizi kendimiz olmaya uyandýr. Fânîlik Senin ruhunun tesir gücünü önleyemez, kimse Senin adýný gönüllerden silemez. Sen, ezelin bize paha biçilmez armaðaný, ebetlerin de baðbânýsýn. Senin bir çift sözünle diken tabiatýný deðiþtirip gül olur; Sen konuþuversen yalanýn bütün harmanlarý kül olur.
Bahtýna düþtük, dostlarýnla konuþtuðun gibi uzaklýðýmýza bakmadan bizimle de konuþ.! Sen bir kere aðzýný açýversen bütün söz cadýlarýnýn büyüsü bozulacak ve asýrlardan beri dilsizliðe mahkum edilmiþlerin –lâyýk olmasalar bile– dillerinin baðý çözülecek ve namýna ne hutbeler ne hutbeler irad edilecektir. Senin nefesinle –o nefeslere canlarýmýz kurban olsun– þimdiye kadar nice ölü çaðlar dirildi. Kaç kere Ýsrafil, birkaç adým geriye çekilerek Senin sur sesi veren soluklarýný dinlemeye durdu. Kaç kez kupkuru çöller Senin nefesinle Cennet bahçelerine döndü. Bilmem ki "Son bir kere daha" demeyi küstahlýk sayar mýsýn?! Bu bir küstahlýk olsa da, gönüllerimizdeki Sensizliðin yanýnda çok önemsiz kalýr. Biz, kendi kendimize kalmýþ telkih bekleyen birer tohum, Sen bu ilkâhý gerçekleþtirecek bir rüzgâr; biz dirilme bekleyen cansýz cesetler, Senin nefesin ise bizim için bir âb–ý hayattýr. Esiver baþýmýzýn üstünde, bize diriliþ yolunu göster; boþalýver saðanak saðanak üzerimize ve bize yeni bir bahar muþtusuyla gürle. Baþlarýmýz, ayaðýný basacaðýn noktada, gözlerimiz zuhûrunu beklediðimiz matla'da sürpriz iltifatlar peþindeyiz
Bu dünya Senin dünyan; Senin dünyanda baþkalarýnýn sözünün–sazýnýn ne önemi olur! Senin gölgen yeryüzüne düþtüðü andan itibaren Süleyman Nebi'nin sadece adý kalmýþtýr. Sikke Sende, mühür Sende; karþý çerinin baþýnda Ýskender olsa ne yazar. Senin davudî sesin velvele olup dört bir yanda yankýlandýðý bir dünyada Davud'a ne ihtiyaç var! Söz Sende ise baþkalarýnýn konuþmasý küstahlýk sayýlmaz mý? Devrilmiþ bulunan bizleri Senden baþkasý ayaða kaldýramaz; iki büklüm olup kamburlaþmýþ insanlýk ancak Senin himmetinle belini doðrultabilecektir.
Çok uzaktan gölgenin baþýmýza vurmasý bile ümitlerimize bir "ba'sü ba'de'l–mevt" nefhasý oldu. Hakikî vilâdetin bütün þeytanî mumlarý söndürecek ve karanlýða mahkum ruhlarý sönmeyen bir ýþýk kaynaðýna uyaracaktýr. ALLAH, cihanlarý aydýnlatacak ziyayý Sana baðlamýþtýr. Dünyalarý aydýnlatacak ýþýk kaynaðýnýn düðmesi Senin elinin altýndadýr. Sen istersen ALLAH da diler; Sen söylersen hepimiz de dinlemeye dururuz. Ýste ki ilâhî meþîet konuþsun, söyle ki kulaklar doðru bir söz duysun.
Sen Hak nezdinde de halk nezdinde de bütün cihanlardan daha deðerlisin; biz hepimiz Senin nazýný çekmekteyiz, Sen ise bizim âb–ý hayatýmýzsýn. Hazreti Mesih'in eli ölü cesetleri diriltiyordu; Sen nice yüz bin seneden beri ölü gönüllere ruh üfleyen Ýsrafil oldun. Þimdi gel ününü bütün dünyaya bir kere daha öyle duyur ki, bütün nifak, þikak ve fitne ateþleri sönsün, her taraf köyünün rengine bürünsün.
Sözlerim benim periþaniyetimi aksettiriyor; ama dileðim kamunun da dileði.. Seni hep rahmet–i Rahmân bildik, kendimizi de o kapýda birer dilenci. "Kerem kýl kesme sultaným keremin bînevâlerden / Keremkâne yakýþýr mý kerem kesmek gedâlerden."
رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا. وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا
فَرَجًا وَمَخْرَجًا وَصَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلاَةً تَكُونُ لَكَ رِضَاءً وَلِحَقِّهِ أَدَاءً وَصَلِّ وَسَلِّمْ أَيْضاً عَلَى جَمِيعِ إِخْوَانِهِ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ. آمِينَ يَا مُعِينُ
Yeni ümit dergisinden alintidir
Ynt: O bir iman ve aksiyon abidesiydi By: SevD@_GüLü Date: 04 Ekim 2010, 18:46:10
ALLAH razý olsun inþAllah emeðine saðlýk inþALLAH