Ka'b Bin Malik By: ayten Date: 04 Ekim 2010, 02:03:42
72)Peygamber efendimizin þâirlerinden: KÂ'B BÝN MÂLÝK
Kâ'b bin Mâlik, babasýnýn tek oðlu olup hâli vakti yerinde idi. Arabistan'ýn ileri gelen þâirlerinden biri idi. Ýslâmiyet’in Medîne'de hýzla yayýlmasýndan sonra yapýlan ikinci Akabe bî'atýna katýlmýþ ve orada Müslüman olmuþtu. Bunu kendisi þöyle anlatýr:
Bunlarý Tanýyor Musun?
Kavmimizden müþrik olan bazý kimselerle beraber, Kâ'be'yi ziyâret için Medîne'den yola çýktýk. Büyüðümüz ve yöneticimiz olan Berâ bin Ma'rûr da yanýmýzda idi. Mekke'ye gelince Berâ, bana dedi ki:
- Bizi Resûlullah aleyhisselâma götür.
Birlikte Resûlullah efendimizi araþtýrdýk. Ebtâh denilen yerde Mekkeli bir adama Resûlullahý sorduk. Adam bize:
- Mescid-i Harâm'a gidiniz! Aradýðýnýz O zât þimdi amcasý Abbâs ile birlikte orada oturuyor, dedi.
Biz tüccâr olduðu için Hz. Abbâs'ý tanýyorduk. Mescid-i Harâm'a girdiðimizde Resûlullah efendimizi amcasý Abbâs ile oturuyor gördük. Selâm verdikten sonra biz de yanlarýna oturduk. Resûlullah efendimiz Hz. Abbâs'a sordu:
- Bu zâtlarý tanýyor musun?
-Evet, tanýyorum. Þu kavminin seyyidi Berâ bin Ma'rûr'dur. Diðeri de Kâ'b bin Mâlik'tir.
- Þu þâir olan Kâ'b mý?
Hz. Abbâs da "Evet" dedi. Vallahi Resûlullah efendimizin bu sözünü hayatým boyunca unutmadým.
Kâ'b bin Mâlik ikinci Akabe bî'atýnýn gerisini þöyle anlatmaktadýr:
Biz kararlaþtýrdýðýmýz gibi vâdide toplandýk. Resûlullah efendimizi bekliyorduk. Sonra Resûlullah efendimiz amcasý Hz. Abbâs ile birlikte geldi. Yapýlan konuþmalardan sonra orada bulunan yetmiþ sahâbî, Resûlullah efendimizi her türlü tehlikeye karþý koruyacaklarýna ve Ýslâmiyet’i yayacaklarýna söz verdiler.
Akabe bî'atinden sonra Medîne'ye dönen Kâ'b bin Mâlik kabîlesinin Müslüman olmasýnda büyük emeði geçti. Kâ'b bin Mâlik hazretleri Bedir savaþýna katýlmadý. Uhud savaþýnda ise onbir yerinden yaralandý. Burada karþýlaþtýðý bir hâdiseyi þöyle anlatýyor:
Tanýyamadýn Mý Yâ Kâ'b?
Uhud savaþýnda bir ara þehîdlerin bulunduðu yere yöneldim. Orada bir müþrik, bir taraftan þehîdlerin silâhlarýný toplarken, diðer taraftan þehîdlerin aðýz, burun ve kulaklarýný kesiyordu. Bir taraftan da:
- Bunlarý koyun boðazlar gibi boðazlayýn, diye yaygara yapýyordu.
Biraz ötede silahlý bir Müslüman yaklaþtý. Kâfirle vuruþmaya baþladý. Kâfirle Müslümaný mukâyese ettiðimde kâfir daha iyi silahlara sahip görünüyordu.
Ben daha bu düþüncelerden sýyrýlmadan birbirlerine hücûm ettiler. Müslüman bir kýlýç darbesiyle kâfiri Cehenneme yolladý. Sonra bana dönerek yüzünü açtý ve dedi ki:
- Tanýyamadýn mý yâ Kâ'b, ben Ebû Dücâne'yim.
Hz. Kâ'b'ýn hali vakti yerindeydi. Tebük Gazâsýna gidilecekti. Daha önceki gazâlarda gidilecek yeri hiç söylemeyen Peygamber efendimiz, bu defa Müslümanlarý topladý ve Tebük'e sefer yapýlacaðýný haber verdi.
Ýþleriyle Oyalandý
Mevsim sýcaktý ve meyveler olgunlaþmýþtý. Herkes hummalý bir þekilde sefere hazýrlanýrken Hz. Kâ'b; "hazýrlýðý ne zaman olsa yapabilirim" diyerek, kendi iþleriyle oyalandý. Öyle ki, Peygamber yola çýktýðý zaman Kâ'b'ýn hiçbir hazýrlýðý yoktu. Hemen hazýrlanmak üzere evinden çýktý, ama hiçbir þey yapamadan döndü. Kendisi bunu þöyle anlatýr:
"Yola çýkýp arkalarýndan yetiþmeyi düþündüm. Keþke yapmýþ olsaydým. Fakat bu da mümkün olmadý. Resûlullah efendimiz bu gazâya gittikten sonra insanlar arasýna çýktýðýmda, kendime arkadaþ olarak ancak münâfýklýk damgasý vurulmuþ kimseleri, yâhut âcizleri görmem beni kederlendirdi."
Tebük'e varýncaya kadar onun ismini anmayan Hz. Peygamber, orada Kâ'b'ýn ne yaptýðýný sordu. Müslümanlardan biri, (elbiselerine ve boyuna bakýp gururlanmasý onu cihâd yolundan alýkoydu) deyince, Mu'âz bin Cebel hemen müdâhale ederek Kâ'b hakkýnda iyilikten baþka birþey bilmediklerini söyledi. Bu cevap üzerine Hz. Peygamber sükût etti.
Sefer sona erip de Müslümanlar Medîne'ye doðru harekete geçince, Kâ'b'ý müthiþ bir endiþe ve telâþ kapladý. Resûlullah efendimiz dönünce ona ne diyeceðini düþünüyordu. Bu arada aklýna birçok mâzeretler geliyor, ama o Resûlullaha yalan söylemeyi nefsine yediremiyordu.
Nitekim Resûlullahýn Medîne'ye geldiði haberi ulaþýnca Kâ'b doðruca Peygamberimizin huzuruna gidip ona hakîkati olduðu gibi söylemeye karar verdi. Bundan sonrasýný kendisi þöyle anlatýyor:
"Resûlullah efendimizin huzûruna varýnca selâm verdiðim zaman, bana gazâplý bir gülümseyiþle, "Gel" buyurdular. Yürüyüp yanýna vardým ve önüne oturdum. Bana sordular:
- Seni geride býrakan nedir? Bana yardým etmek üzere Akabe'de bana bî'at etmemiþ miydin?
- Evet, yâ Resûlallah! Allahü teâlâya yemin ederim ki, sizden baþka þu dünya halkýndan birisinin yanýnda bulunsaydým, özür beyân ederek onun gazâbýndan kurtulabileceðimi zannederdim. Zîrâ söz söylemesini bilirim.
Hiç Bir Özrüm Yoktur
- Vallahi, biliyorum ki, bugün yalan söyleyip sizi memnun etsem de Allahü teâlâ sizi bana gücendirebilir. Eðer doðrusunu söylersem siz bana kýzacaksýnýz.
Lâkin ben doðruyu söylemekle Allah’tan hayýrlý netîce beklerim. Yemin ederim ki, gazâdan geri kalmam için hiçbir özrüm yoktu. Hiçbir zaman, sizden ayrýlýp kaldýðým zamandakinden daha kuvvetli ve zengin deðildim.
Kâ'b Resûlullaha doðruyu söylerken gözleri önünde, bazý münâfýklar yalan mâzeretlerle Peygamberimizin huzuruna çýkmýþlar; Peygamberimiz de bunlarýn bu mâzeretlerini kabûl ederek kalplerinde yatan niyeti Allah’a havâle etmiþti. Fakat Kâ'b Allah ve Resûlü huzurunda doðruluktan ayrýlmadý.
Hz.Kâ'b bin Mâlik'in bu þekilde mâzeret belirtmemesi üzerine Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Ýþte Kâ'b doðru söyledi. Kalk, Allahü teâlâ senin hakkýnda hükmünü verinceye kadar bekle!
Âciz Duruma Düþtün
Kalktým. Evime gelirken, Selimeoðullarýndan bazý kiþiler, benimle birlikte geldiler ve bana dediler ki:
- Vallahi, biz, seni bundan önce bir günâh iþlemiþ kimse olarak bilmiyoruz. Ne çâre ki, sen, seferden geri kalan kiþilerin özür diledikleri þekilde Resûlullah efendimizden özür dilemedin ve çok âciz duruma düþtün! Hâlbuki, Resûlullah senin hakkýndaki maðfiret dileði, günâhýný baðýþlatmaya yeterdi!
Vallahi, Selimeoðullarý, beni kýnamaya o kadar devam ettiler ki, nihayet Resûlullah efendimizin yanýna dönmek, kendimi yalanlamak istedim. Sonra, onlara sordum:
- Bu duruma düþen benden baþka, benimle birlikte bir kimse var mýdýr?
- Evet! Ýki kiþi daha vardýr. Onlar da, Resûlullaha senin söylediðin sözün benzerini söylediler. Resûlullah tarafýndan onlara da, sana söylendiði gibi söylendi.
- Kimdir onlar?
- Mürâre bin Rebî-ül-Amrî ile Hilâl bin Ümeyye-tül-Vâkýfî'dir!
Bu iki zâtýn, sâlih ve kendileri örnek tutulacak kiþiler olduklarýný, Bedir savaþýnda bulunduklarýný bana hatýrlattýlar. Tereddütten vazgeçtim. Mu'âz bin Cebel ile Ebû Katâde'ye rastladým. Bana dediler ki:
- Arkadaþlarýnýn sözlerini dinleme! Doðruluk üzerinde dur! Ýnþâallah, Allahü teâlâ, senin için bir geniþlik, bir çýkar yol yaratýr. Özür sahiplerine gelince: Eðer, onlar özürlerinde sâdýk iseler; Allahü teâlâ, bu husûsta onlardan hoþnut olur ve bunu Peygamberine bildirir!
Bu zâtlarýn hâlleri etrafa yayýlýnca, herkes onlara yabancý gibi davranmaya baþladý. Diðer iki Sahâbî evlerine kapanmayý tercih ederken, Kâ'b cemâ'atle namazlarýný kýldý, çarþýlarý dolaþtý. Ama hiç kimse onunla konuþmuyordu.
Allah ve Resûlü daha iyi bilir
Resûlullaha yakýn yerlerde oturmaya dikkat ediyor ve bu esnâda onun çehresine bakmaya çalýþýyordu. Ama her defasýnda Peygamberimiz ondan yüzünü çeviriyordu. Bu hâlden iyice bunalan Kâ'b, amca oðlu Ebû Katâde'ye gitti ve ona sordu:
- Ey Ebû Katâde! Allah için soruyorum. Allah’ý ve Resûlünü ne kadar sevdiðimi biliyor musun?
Fakat cevap alamadý. Birkaç defa daha sordu. Ebû Katâde kýsa cevap verdi:
- Allah ve Resûlü daha iyi bilir.
Bunun üzerine Kâ'b mahzûn bir þekilde, gözyaþlarý içinde oradan ayrýldý.
Günler geçti, haftalar birbirini kovaladý. Kimse Kâ'b'la bir tek kelime konuþmuyor, Kâ'b iþin nereye varacaðýný bilemiyordu. Bu arada, Kâ'b'ýn imtihanýný daha da çetinleþtiren bir hâdise ortaya çýktý. Kâ'b 50 gün devam eden bu ýzdýrap verici bekleyiþ devresinde Gassan'daki Kýptî liderlerinden bir mektup aldý. Mektupta þöyle deniyordu:
-Efendinizin size uygunsuz muâmelede bulunduðunu duydum. Sizi hukukunun çiðnendiði ve kýymetinin bilinmediði bir yerde býrakmasýn. Yanýmýza gelin, size ikrâmlarda bulunuruz.
Tereddütsüz Reddetti
Bir tarafta haftalardýr yüzüne bakmayan, kendisiyle konuþmak tenezzülünde bile bulunmayan arkadaþlarý, diðer bir tarafta da izzet, ikrâm ve haþmet teklif eden bir da'vet vardý.
Düþman, Kâ'b'ýn bu zayýf anýný deðerlendirmek istiyordu. Böyle sýkýntýlý bir zamanda, böyle câzip bir teklife kim hayýr diyebilirdi? Fakat Kâ'b tereddütsüz Kýptî liderinin mektubunu yýrtýp attý.
Tam bu esnâda, Kâ'b'ýn durumunu daha da zorlaþtýran bir emir daha geldi. Peygamberimizin gönderdiði bir elçi, ona, zevcesinden uzak durmasýnýn istendiðini haber veriyordu. Kâ'b hanýmýný boþamayacak, ama ondan ayrý yaþayacaktý.
Çile biteceðine daha da þiddetleniyordu. Ayný emir diðer üç Sahâbîye de gönderilmiþti. Fakat bu emir de Kâ'b'ýn ve arkadaþlarýnýn Resûlullaha baðlýlýðýný sarsmadý. Ýþledikleri hatânýn piþmanlýðý içinde bütün rûhlarýyla Allah’a yalvarýp istiðfâr ediyorlardý.
Ama mü'minler cemâ'atinden ayrýlmak, Allah ve Resûlünü terketmek akýllarýndan bile geçmiyordu. Îmânlarý böyle bir davranýþa müsaade etmiyordu. Bundan sonrasýný Kâ'b hazretleri þöyle anlatýr:
Ey Kâ'b, Müjde
"Ýnsanlarýn bizimle konuþmalarýnýn yasaklandýðý günden 50 gece sonrasýnda, gecenin sabahýnda sabah namazýný kýldým. Rûhum çok sýkýlmýþ ve bulunduðum yere sýðamaz bir vaziyette oturuyordum. Âdetâ yerle gök arasýnda sýkýþmýþ ve gidecek hiçbir yeri kalmamýþ gibiydim. Tam bu esnâda bir ses iþittim:
- Ey Mâlik'in oðlu Kâ'b, müjde, müjde!
Kurtuluþ günü gelmiþti. Hemen secdeye kapandým."
Peygamber efendimiz sabah namazýndan sonra, bu üç Sahâbînin tevbelerinin kabûl edildiðini halka ilân etmiþti. Bunun üzerine Sahâbîler müjdeyi kardeþlerine ilân etmek için yarýþýrcasýna koþtular ve Kâ'b'la birlikte diðer iki Sahâbîye müjdeciler gönderdiler.
Kâ'b bin Mâlik, bundan sonrasýný ve Peygamberimizin yanýna gidiþini þöyle anlatýr:
"Hemen Resûlullah efendimize gittim. Halk, beni takým takým karþýladýlar. "Allah’ýn, tevbeni kabûl buyurmasý, sana kutlu olsun!" diyerek beni, kutladýlar.
Mescide varýp girdim. O sýrada, Resûlullah efendimiz, Ashâbýyla oturuyordu."
Hz.Kâ'b bin Mâlik anlatmasýna þöyle devam etti:
"Kendisine selâm verdiðim zaman, Resûlullah efendimiz, sevinçten yüzü þimþek çakar gibi bir hâlde olarak bana buyurdu ki:
- Seni, öyle bir günün hayýr ve saâdetiyle müjdelerim ki, o, annenin doðurduðu günden beri geçirdiðin günlerin en hayýrlýsýdýr! Sen, hiç bir zaman, üzerine doðmamýþ olan hayýrlý güne gel!
Bunun üzerine Peygamber efendimize sordum:
- Yâ Resûlallah! Bu müjde, Senden mi, yoksa, Allahü teâlâdan mý?
- Hayýr! Benden deðil, Allahü teâlâdandýr!
Yüzü Ay Gibi Parlardý
Zâten Allahü teâlâ tarafýndan sevindirildiði zaman, Resûlullah’ýn yüzü, sevinçten ay parçasý gibi parýldardý. Bunu, biz de yüzünün parýltýsýndan anlardýk.
Resûlullah aleyhisselâmýn önüne oturunca dedim ki:
- Yâ Resûlallah! Hem tevbemin kabûlüne þükür için, hem de Allah’ýn ve Resûlünün rýzâsýný kazanmak için sadaka olarak malýmdan sýyrýlýp çýkacaðým!
Resûlullah aleyhisselâm buyurdu ki:
- Malýnýn bir kýsmýný yanýnda tut. Hepsini daðýtma! Bu, senin için daha hayýrlýdýr.
Bunun üzerine dedim ki:
- Öyle ise, Hayber'de hisseme düþmüþ olan malý, yanýmda tutar, kendime alýkorum. Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ beni, ancak doðrulukla kurtardý. Artýk ben, tevbemin icâbýndan olarak, bundan böyle sað kaldýkça, yaþadýkça, doðrudan baþka bir þey söylemeyeceðim!
Vallahi, Resûlullah efendimize, bunlarý söylediðimden beri, Müslümanlardan hiç bir kimse bilmiyorum ki, doðru söylemek husûsunda, Allahü Teâlânýn bana yaptýðý imtihandan daha güzel imtihaný ona yapmýþ olsun!
Resûlullah efendimize, bunlarý söylediðimden bu güne dek yalan bir þey söylemek, aklýmdan bile geçmemiþtir. Bundan sonra sað kaldýðým zaman içinde de, Allahü teâlânýn beni yalandan koruyacaðýný umarým!
Allahü teâlâyý ananlar müstesnâ.
Günün birinde, þâirler için âyet-i kerîme indi. Cenâbý Hak, kelâmýnda buyurdu ki:
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُنَ
“Onlara, þâirlere ancak, sapýklar uyarlar...”
Bu þiddetli hitap karþýsýnda, Hz. Abdullah bin Revâha, Kâ'b bin Mâlik ve Hassân bin Sâbit ve arkadaþlarý aðlamaya baþladýlar. Bunu gören Peygamber efendimiz, âyetin devamýný okudular:
اِلَّا الَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّهَ كَثيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذينَ ظَلَمُوا اَىَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
“Ancak îmân edip, iyi iþler yapanlar ve Allahý çok ananlar müstesnâ. Onlar öteki þâirler gibi deðildirler.”[656]
Hz. Kâ'b ve arkadaþlarý da, baþka türlü deðillerdi ki. Ancak dînimizi övüyor, din düþmanlarýný yeriyorlardý. Âyet-i kerîmenin devamý gelince, üzüntüleri sevince dönüþtü.
Peygamberimizin þâirlerinden olan Hz. Kâ'b, Hicretin 50. yýlýnda Hz.Muâviye'nin hilâfeti zamanýnda 77 yaþýnda iken vefât etti.