Ashabý Kiram
Pages: 1
Ubade Bin Samit By: ayten Date: 03 Ekim 2010, 18:23:55
101)Akabe bî'atlerinde kavminin temsilcisi olan sahâbî: UBÂDE BÝN SÂMÝT


Resûlullah efendimiz hicretten sonra Medîne'de, Yahûdîlerle antlaþma yapmýþlardý. Buna göre Yahûdîler, Müslümanlara saldýrmayacaklar, onlarýn düþmanlarýna yardým etmeyeceklerdi!

 
Buna raðmen, Yahûdîler sözlerinde durmadýlar ve Müslüman kaný dökmekten çekinmediler.


Medîneli Yahûdîler, üç kabîle hâlinde yaþýyorlardý. Kureyzâ, Nâdir ve Kaynukaoðullarý. En cesûrlarý, Kaynuka Yahûdîleriydi. Pek saðlam bir kalede oturuyorlardý. Kuyumculuk ve tefecilikle geçinirlerdi.

 
Savaþmasýný Bilmeyenler

Müslümanlarýn Bedir zaferinden sonra, hepsi de hýrslarýndan kuduracak hâle geldiler. Bir Müslüman kadýnýna saldýrmalarý üzerine, Resûlullah efendimiz Yahûdîlere, bu kadar þýmarmamalarýný, aradaki antlaþmaya saygýlý olmalarýný, aksi davranýþlarý devam ederse; Bedir günü, Müslümanlara eziyet eden Kureyþ müþriklerinin baþýna gelenlerin, onlara da gelebileceðini ihtâr ettiler.

 
Yahûdîler iþi, daha da ileri götürerek dediler ki::

 
- Savaþmasýný bilmeyen kimselere yanî Kureyþ'e karþý kazanýlan zafer, önemli deðildir. Þâyet Müslümanlar bir gün bizlerle çarpýþýrlarsa, o zaman harb etmenin tadýný öðrenirler!

 
Artýk onlara, bir ders gerekliydi. Peygamber efendimiz Ashâb-ý kirâma hareket emrini verdiler.

 
Kaynukaoðullarý, o çok saðlam kalelerine çekildiler. Müslümanlar da 15 gün müddetle, onlarý muhasara ettiler. Sonunda kaçacak delik bulamayan Yahûdîler, teslim olmaya mecbur kaldýlar. Sevgili Peygamberimizden eman dileyip, merhâmetine sýðýndýlar.

 
Sevgili Peygamberimiz her zaman olduðu gibi, Ashâbýyla istiþâre ettiler.

 
Yahûdîlere, nasýl bir cezâ verilmesini, Ashâbýna da sordular.

 
Münâfýklarýn baþý Ýbni Selül, söz aldý:

 
- Yahûdilerle benim, anlaþmalarým vardýr. Ben, onlarýn dostluðunu býrakamam!.. deyince, Hz. Ubâde bin Sâmit de söz istedi ve dedi ki:
 

- Yâ Resûlullah! Benim Kabîlem de Yahûdîlerle dostluk anlaþmasý yapmýþtýr. Fakat onlar, bütün sözlerini; ayaklar altýna aldýlar. Antlaþmalarýný bozdular. Artýk bundan sonra benim, Allah ve Peygamberinden baþka dostum yoktur. Allah ve Resûlüne sýðýnýyor, emirlerini bekliyorum.
 

Onlardan Sayýlýr

Sevgili Peygamberimiz ikisine de ayrý ayrý bakarak buyurdu ki:

 
- Ey Ýbni Selül! Kendin için seçtiðin Yahûdîlerin dostluðu senin olsun! Ubâde'nin seçtiði, Allah ve Resûlünün dostluðu da, Onun olsun!


Bunun üzerine, Kur'ân-ý Kerîm'in Mâide sûresi, 51. âyeti nâzil oldu:

 
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارى اَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْ اِنَّ اللّهَ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمينَ
 

“Ey îmân edenler! Sizler, Yahûdî ve Hýristiyanlarý dost edinmeyin. Zîrâ onlar ancak, birbirlerinin dostlarýdýrlar. Sizden kim, onlarý dost edinirse; onlardan sayýlýr. Allah zâlimleri, doðru yola eriþtirmez.”

 
Peygamber efendimiz onlara karþý, pek merhâmetli davrandýlar. Kaynukaoðullarýnýn, canlarýný baðýþladýlar. Sâdece, Medîne'den çýkarýlmalarýný emrettiler. Bu vazifeyi de, Hz. Ubâde'ye verdiler. O da bu vazîfeyi hakkýyla yapmýþtýr.


Ubâde bin Sâmit hazretleri, þöyle anlatýr:
 

Ben birinci Akabe'de hazýr bulunanlar içindeydim. Oniki kiþi idik. Resûlullah efendimiz ile þunun üzerine bî'at ettik ki:
 

Allahü teâlâya hiçbir þeyi ortak koþmayalým, hýrsýzlýk etmiyelim, zinâ yapmayalým, çocuklarýmýzý öldürmeyelim, dillerimizle yalan söyleyerek iftirâ etmeyelim, herhangi bir iyilik husûsunda O'na âsi olmayalým.

 
Bundan sonra, Peygamberimiz buyurdu ki:

 
- Eðer ahdinizde, sözünüzde durursanýz sizin için Cennet vardýr. Eðer onlardan bir þeyi örtbas ederseniz sizin iþiniz Allahü teâlâya âittir, dilerse azâb eder, dilerse affeder.

 
Oniki Temsilciden Biri Ýdi

Hz.Ubâde bin Sâmit, bîsetin 12. senesi hac mevsiminde Mekke'de yapýlan ikinci Akabe bî'atinde de bulunan Hazrec kabîlesinin oniki temsilcisinden biridir. Bî'atte dedi ki:

 
- Yâ Resûlallah! Allah yolunda hiçbir kýnayýcýnýn kýnamasý beni tutmamak, yolumdan alýkoymamak üzere, sana bî'at ediyorum.

 
Hz.Ubâde bin Sâmit'in annesi de Ýslâmiyet ile þereflenip, çok kimsenin Müslüman olmasýna vesîle oldu. Hicretten sonra Mekke'den göç eden Müslümanlardan Ebû Mersed ile kardeþ oldu. Hz. Ümmü Hýram ile evlendi. Nikâhýný Resûlullah efendimiz kýydý.

 
Ýslâm güneþi parladýkça, Medîne'ye hicret edenler de çoðalýyordu. Muhtaç olanlarý sevgili Peygamberimiz, bazý âilelerin yanýna misâfir ediyorlardý. Kabiliyetli olanlara, Kur'ân-ý kerîm öðretilmesini de istiyorlardý.

 
Onlardan biri, Hz. Ubâde'nin misâfiri oldu. Kur'ân-ý Kerîm-i iyice öðreninceye kadar yedi, içti, aðýrlandý. Ayrýlýk vakti gelince O da, Hz. Ubâde'ye bir karþýlýk vermek istedi. Elinde, çok güzel bir yay tutuyordu. Hem aðacý, hem kiriþi, hem iþçiliði fevkalâde idi. Dedi ki:

 
- Bana verdiðin emeklere karþý, lütfen bu yayý kabûl et!
 

Hz. Ubâde vaziyeti Peygamber efendimize arzetti. Allahü teâlânýn Resûlü buyurdu ki:

 
- Eðer o yayý kuþanýrsan; omuzlarýn arasýnda bir ateþ közü taþýmýþ olursun.


Böylece öðrenmiþ oluyoruz ki, bazý þeyler, bilhassa, Kur'ân kerim öðretilmesi; yalnýz Allah rýzâsý için yapýlmalýdýr. Karþýlýðýnda, herhangi bir þey almak, doðru deðildir...

 
Þehîdler Kimdir?

Hz.Ubâde bin Sâmit þöyle anlatýr:

Birgün hasta idim. Peygamber efendimiz, Ensârdan bazý zâtlarla beni görmeye geldi. Resûlullah efendimiz, þehîdlerden bahsederek;

 
- Þehîdlerin kim olduðunu biliyor musunuz? diye sordu.
 

Herkes susmuþtu. Resûlullah suâli üç defa tekrarladý. Beni kaldýrdýlar. Þöyle cevap verdim:


- Þehîd, Ýslâmiyet’i kabûl eden, hicret eden, sonra Allah yolunda ölendir.

 
Bunun üzerine Resûlullah þöyle buyurdu:

 
- O zaman ümmetimin þehîdleri çok az olur. Allah yolunda ölen þehîddir. Denizde boðulanlar þehîddir, karýn aðrýsýndan ölenler þehîddir, lohusalýktan ölen kadýn þehîddir.

 
Ubâde bin Sâmit, talebelerinden Sanabic'in hastalýðýna üzülüp, aðladýðýný görünce:

 
- Ne aðlýyorsun, eðer mahþerde sana þehâdet etmeme ve þefâ'at etmeme müsâade edilirse, þehâdet ve þefâ'at ederim.

 
Bu Resûl-i ekremden iþittiðim bir hadîstir. Size þimdi de Resûl-i ekremin diðer bir hadîs-i þerîfini rivâyet ediyorum. Resûl-i ekrem efendimiz buyurdu ki:

 
(Kim ki Allah’tan baþka tapacak bir mabûd bulunmadýðýna, Muhammed (a.s)’ýn, Resûlullah olduðuna þehâdet ederse, onun cesedi Cehenneme harâm olur.)

 
Sabýr ve Ýyilik Severler

Ubâde bin Sâmit þöyle anlatýr:
 

Birgün bir zât Peygamber efendimize gelerek sordu:

 
- Yâ Resûlallah, amellerin en üstünü nedir?

 
- Allahü teâlâya îmân ile O'nu tasdik, O'nun yolunda cihâddýr.

 
- Yâ Resûlallah, daha kolayý yok mu?

 
- O hâlde, sabýrlý ve iyilik sever ol!
 

- Yâ Resûlallah, daha da kolayýný istiyorum.

 
- O hâlde, Allahü teâlâ sana ne kýsmet etmiþ ise ona râzý ol!
 

Baþka bir zamanda da Resûlullah efendimiz ona þöyle buyurdu:


- Ben sizin benden sonra þirke düþeceðinizden korkmam. Sizin için korktuðum mala meyl ve raðbet etmenizdir.
 

Birisi Ubâde bin Sâmit'e dedi ki:

 
- Ben harb ederken Allahü Teâlânýn rýzâsýný murâd ettiðim gibi, baþkalarýnýn beni övmesini de isterim.


Bunun üzerine Hz.Ubâde buyurdu ki:
 

- Sana bundan kâr yok.
 

Hz.Ubâde bin Sâmit, Ashâb-ý Kirâmýn en fazîletlerinden biri idi. Peygamber efendimiz zamanýnda Kur'ân-ý kerîmi tamamen ezberlemiþ, ayrýca bir de Kur'ân-ý Kerîm yazmýþtý.
 

Cehennemin Yedi Kapýsý

Buyurdu ki:

"Cehennemin yedi kapýsý vardýr; üçü zenginler, üçü kadýnlar, birisi de fakirler içindir."

 
"Yapacaðýn iþin sonunu düþün, salâh ve iyilik ise onu yap. Azgýnlýk ise ondan vazgeç."

 
Allahü Teâlânýn rýzâsý için yaþayan Peygamber efendimiz, vazîfelerini tamamladýktan sonra; bu dünyadan ebedî âleme göçtüler. Birinci halîfesi, Hz. Ebû Bekir de ömrünü tamamladý. Arkasýndan, Hz. Ömer halîfe seçildi. Onun zamanýnda Ýslâm ordularý, büyük fetihler yaptýlar.

 
Þunu Ýyi Bil ki

Hz. Amr ibni Âs kumandasýnda bir ordu, Mýsýr seferine çýktý. Epeyce zaman geçmesine raðmen, zafer haberi gelmiyordu. Nihâyet bir mektup geldi. Mýsýr için, yardým isteniyordu!..

 
Bunun üzerine Hz. Ömer de, bir mektup yazdý:
 

Ey Amr! Þunu bil ki Cenâb-ý Allah, hiçbir millete doðru niyetli olmadýkça, yardým etmez. Sana yardým için, dört Müslüman gönderiyorum. Bildiðim kadarýyla bunlardan her biri, bin kiþiye bedeldir.


Mektubumu aldýðýn zaman, askerlerini topla. Onlara güzel bir þekilde hitâb et. Yolladýðým dört Müslümaný, onlara tanýt. Askerlerine evvelâ niyetlerini düzeltmelerini; sonra da, düþman karþýsýnda sabýr ve sebatla savaþmalarýný söyle.

 
Cuma günü, zevâlden sonra hücûm emrini ver. Çünkü o saatte, duâlar kabûl olunur ve Allah’ýn rahmeti yaðar. Bütün mücâhidler yüksek sesle Tekbîr getirip, Allahü teâlâdan yardým dilesinler. Sonra da, hücûma kalksýnlar!

 
Hem Alim Hem Cengâver

Mýsýr Baþkumandaný bu mektubu alýr almaz, askerlerini topladý. Önce Halîfenin yazdýklarýný, saygýyla okudu. Sonra da þöyle konuþtu:

 
- Ey mücâhid gâziler. Emîr-ül Mü'minîn, Ömer bin Hattâb hazretlerinin; bizlere yardým için yolladýðý bahâdýrlarý, iþte sizlere tanýtýyorum:

 
Bu zât: Cennetle müjdelenmiþ, 10 büyük Müslümandan, sevgili Peygamberimizin öz halasýnýn oðlu, Zübeyr bin Avvâm'dýr.

 
Þu kahraman; "Resûlullahýn süvârisi" ve Bedir savaþýný yaþayan kahramanlarýndan, Mikdâd bin Esved'dir.

 
Bu genç ise; Peygamber efendimizin duâlarýna mazhâr olan, meþhur Mesleme bin Muhalled'dir.

 
Sonuncu Müslüman da; hem âlim, hem hâfýz, hem cengâver ve de Akabe Bî'atlarýnýn reislerinden, Ubâde bin Sâmit hazretleridir.
 

Bu konuþmadan sonra mücâhidler gerçekten coþtular. Hz. Ömer'in dediklerini aynen yapmaya baþladýlar. Mübârek Cuma vaktinde, herkes güzelce abdestlerini aldý. Namazlarýný kýldýlar ve zafer için, Cenâbý Hakka duâ ettiler. Sonra da tekbîrlerle, hücûma geçtiler. Ýþte bu îmânlý hücûmlar sonunda, duâlar nihâyet kabûl oldu. Mýsýr topraklarýna da, Ýslâm güneþi doðdu.
 

Hz. Ubâde, dirâyetli, üstün kabiliyetli bir kimseydi. Hz. Ebû Bekir, hilâfeti zamanýnda Bizans Kralý Herakliyus'a elçi olarak Haþim bin Âs ile Ubâde bin Sâmit'i gönderdi.
 

Bu iki zât, Þam'a uðradýktan ve uzun bir yolculuktan sonra Ýstanbul'a vardýlar. Boyunlarýnda kýlýçlarý olduðu hâlde atlarýnýn üzerinde kralýn sarayýna kadar yaklaþtýlar. Ýstanbul halký onlarý hayret ve hayranlýkla seyrediyordu. Hayvanlarýndan inerken;
 

- Lâ ilâhe illallahü vallahü ekber, deyince, sarayýn, hurma aðacý gibi sallandýðýný gördüler.
 

En Büyük Kelâm

Kralýn huzuruna çýktýlar. Kral kendilerine, Peygamberimiz ve Ýslâmiyet hakkýnda bir hayli suâl sordu. Aralarýnda þu konuþmalar geçti:

 
- Sizin yanýnýzda en büyük kelâmýnýz nedir?

 
- Lâ ilâhe illallahu vallahü ekber'dir.

 
- Siz evinizde, memleketinizde bunu söylediðiniz zaman evleriniz sarsýlýp, tavanlarýnýz üzerlerinize çökmüyor mu?

 
- Hayýr, biz bu sözün hiçbir zaman öyle yaptýðýný görmedik. Ancak senin yanýnda gördük. O, bize öðütten baþka birþey deðildir.

 
- Vallahi mülkümden çýkmaktan nefsim hoþlansaydý size tâbi olurdum, ölünceye kadar da sizin hakîr bir köleniz olmayý isterdim.

 
Kral, bu itiraftan sonra elçileri kýymetli hediyelerle gönderdi.

 
Hz. Ubâde 655 yýlýnda yetmiþ iki yaþlarýnda iken Remle'de hastalandý. Çok sevilen ve sayýlan bir sahâbî olduðu için, bütün mü'minler ziyâretine koþuyorlardý.


Hasta yataðýnda bile, Peygamber efendimizin hadîs-i þerîflerini ve mübârek Kur'ân-ý kerîm âyetlerini açýklýyor; güzel nasîhatlerde bulunuyordu. Bir keresinde oðlu Velid dedi ki:


- Babacýðým! Bana da bir nasîhatta bulunur musun? Fakat lütfen en önemlisi hangisiyle, onu söyleyiniz.

 
- Beni yataðýmda doðrultun, oturayým!
 

Dediðini yaptýlar. Sonra þunlarý söyledi:
 

- Oðlum! Eðer sen, kaderin hayrýna ve þerrine inanmazsan; îmânýn tadýna eremezsin.
 

- Fakat Babacýðým, kaderin, hayrýný ve þerrini nasýl anlayabilirim?
 

- Þöyle inanmalýsýn ki: kaderinde olmayan þey, seni aslâ bulamaz. Kaderinde yazýlý olandan da, aslâ kaçamazsýn.

 
Son Nasîhat

Hz. Ubâde'nin hastalýðý ziyâdeleþti. Vefât edeceðini anlayýnca dedi ki:
 

- Ne kadar akrabam, azatlý, hizmetli ve komþularým varsa; toplayýp getirin!
 

Hepsi gelince, onlara;

 
- Sanýyorum bugün; dünyadaki son günüm, âhiretteki ilk gecem olacaktýr. Bazýlarýnýzý, elimle veya dilimle incitmiþ olabilirim. Ýþte þimdi bana, kýsas yapýn. Çünkü bu dünyada kýsas yapmazsanýz, yemin ederim ki öbür dünyada, hakkýnýzý benden alacaksýnýz, dedi.
 

Etrafýndakilerle helâlleþti. Sonra son vasiyetini yaptý:

 
- Rûhumu teslim eder etmez, hepiniz kalkýp güzelce abdest alýn. Ýkiþer rekat namaz kýlýp; hem kendinize, hem de þu garip Ubâde'ye duâ edin. Çünkü Cenâbý Hak, yüce Kitâbýnda:

 
وَاسْتَعينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلوةِ وَاِنَّهَا لَكَبيرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِعينَ
 

“Sabýr ve namazla, Allah’a sýðýnýn!”[709] buyurmuþtur.

 
Daha sonra hiç bekletmeden, beni kabrime götürün.


radyobeyan