Ashabý Kiram
Pages: 1
Useyd Bin Hudayr By: ayten Date: 03 Ekim 2010, 18:05:23
107)Ashâb-ý Kirâm-ýn sancaktarlarýndan: ÜSEYD BÝN HUDAYR


Medîne'ye Ýslâmiyet’i öðretmek için gelen Mus'ab bin Umeyr Medîne'de fevkalâde bir gayretle çok kimsenin Müslüman olmasýný saðladý. Faaliyetlerini yürütmek üzere Sa'd bin Mu'âz'ýn teyzesinin oðlu olan Es'ad bin Zürâre'nin evine yerleþmiþti. Bu sebeple Sa'd bin Mu'âz, o zaman Araplar arasýnda akrabaya karþý hakâretten kaçýnmak âdet olduðu için, bu iþe mâni olma teþebbüsünde de bulunamadý.

 
Sen Ýþini Bilen Adamsýn

Ancak bir kabîle reisi olarak bu iþe de el koymak istiyordu. Bu maksatla kabîlesinin ileri gelenlerinden Üseyd bin Hudayr'a dedi ki:

 
- Sen, iþini iyi bilen, kimsenin yardýmýna muhtaç olmayan bir adamsýn! Zayýflarýmýzýn inançlarýný bozmak için mahallemize gelmiþ olan bu adamý, yanýmýza gelmekten men et! Es'ad bin Zürâre akrabam olmasaydý, bu iþi kendim hallederdim.
 

Bunun üzerine Üseyd bin Hudayr, Mus'ab bin Umeyr'in bulunduðu eve giderek dedi ki:

 
- Sizi, bize getiren sebep nedir? Zayýflarýmýzýn inançlarýný mý bozacaksýnýz? Eðer, hayatýndan olmak istemiyorsan yanýmýzdan ayrýlýp gidersin.
 

Mus'ab bin Umeyr, ona yumuþak bir sesle cevap verdi:
 

- Hele biraz otur, sözümüzü dinle! Beðenirsen kabûl edersin, beðenmezsen dinlemekten yüz çevirirsin.
 

Hz.Mus'ab bin Umeyr ona, Kur'ân-ý kerîm okudu. Ýslâmiyet’i anlattý. Onun tatlý konuþmasý, insanýn kalbine iþleyen sözleri ve hoþ sesiyle okuduðu Kur'ân-ý kerîm âyetleriyle, kendinden geçen Üseyd bin Hudayr dedi ki:
 

- Bu, ne kadar güzel, ne kadar yüce söz. Bu dîne girmek için ne yapmak lâzýmdýr?

 
Ne yapmasý lâzým geldiðini anlattýlar ve Üseyd bin Hudayr, Kelime-i þehâdet söyleyerek Müslüman oldu. Büyük bir huzur içerisinde olduðu hâlde Mus'ab bin Umeyr'e þöyle dedi:
 

-Arkamda bir adam var. Ben hemen gidip onu size göndereyim. Eðer o Müslüman olursa, Medîne'de onun kavminden îmân etmedik hiç kimse kalmaz.
 

Sonra kalkýp sür'atle gitti. Doðruca Sa'd bin Mu'âz'ýn yanýna varýnca, Müslüman olduðunu söyledi.

 
Bunu gören Sa'd þaþýrarak hiddetlendi ve Mus'ab bin Umeyr'in yanýna koþtu. Yanýna varýnca sert ve kýzgýn bir tavýrla konuþmaya baþladý.
 

Mus'ab bir Umeyr, ona da gâyet yumuþak konuþtu ve oturup biraz dinlemesini söyledi. Sa'd, bu nâzik konuþma karþýsýnda yumuþayýp oturdu ve konuþulanlarý dinlemeye baþladý.

 
Hepiniz Ýîmân Etmedikçe

Mus'ab bin Umeyr, ona da Ýslâmiyet’i anlattý ve Kur'ân-ý kerîmden bir miktar okudu. Kur'ân-ý Kerîm okunurken Sa'd'ýn yüzü birdenbire deðiþiverdi. O da orada Müslüman oldu. Kendinde duyduðu üstün bir hâlin ve rahatlýðýn þevkiyle derhal kavminin yanýna gidip, onlara Müslüman olduðunu söyledikten sonra sözlerini þöyle tamamladý:

 
- Hepiniz îmân etmedikçe sizin erkek ve kadýnlarýnýzla konuþmak bana harâm olsun!
 

Bunun üzerine kavmi hep birden Ýslâmiyet’i kabûl etti. O gün kabîlesinden îmân etmedik kimse kalmadý.
 

Hz.Üseyd bin Hudayr bütün güç ve kuvvetini, maddî manevî imkânlarýný Ýslâm uðrunda kullandý. Medîneli Müslümanlardan 75 kiþi ile ikinci Akabe bî'atýna katýldý. Peygamberimizin bu Müslümanlar içerisinden seçtiði on iki temsilciden birisi de Üseyd bin Hudayr'dýr.
 

Hz. Üseyd, Resûlullah efendimizin bütün savaþlarýnda yer aldý. Canýný ve varlýðýný bu yola adadý. Uhud savaþýnda Evs kabîlesinin sancaðý Hz. Üseyd'de idi. Bu savaþta cesâret ve þecaat örnekleri gösterdi. Yedi yerinden aðýr bir þekilde yaralandý.

 
Mücâhidler Medîne'ye döndükten hemen sonra, Peygamber efendimiz, müþriklerin geri dönüp Medîne'ye baskýn yapma ihtimalini göz önünde tutarak, Hz. Bilâl'e, "Resûlullah düþmanýnýzý takip etmenizi emrediyor!" diye seslenerek Müslümanlara duyurmasýný emretti.

 
Dertlerini Unutturdu

Bu sýrada Üseyd yaralarýný tedâvi ettirmek istiyordu. Resûlullahýn davetini iþitince dedi ki:

 
- Ýþittim, Allah’ýn Resulünün emrine boyun eðiyorum!
 

Sonra Üseyd bin Hudayr, silâhýný eline aldý. Yaralarýnýn tedâvisine ehemmiyet vermeyerek Peygamberimizin yanýna geldi. Hazýr olduðunu söyledi. Cihâd daveti ve Resûlullahýn emri, ona, bütün dert ve yaralarýný unutturmuþtu.

 
Uhud savaþýndan sonra bir gün Mekkeliler Peygamber efendimizi öldürmesi için bir bedevîyi kirâlýk kâtil tuttular. Bedevî Medîne'ye gelerek Peygamber efendimizin bulunduðu yeri öðrendi. Peygamber efendimiz bu sýrada Abdüleþheloðullarýnýn yanýnda idi.

 
Ashâb-ý Kirâm Peygamberimizin mübârek sohbetini tatlý tatlý dinlerken, bedevî girdi. Peygamberimiz adamýn durumundan þüphelenmiþti. Buyurdu ki:
 

- Þu adamýn niyeti kötü. Suikastte bulunmak istiyor.

 
Az sonra bedevî yaklaþarak sordu:

 
- Abdülmuttalib'in torunu hanginizdir? Peygamberimiz;

 
- Abdülmuttalib'in oðlu benim, diye karþýlýk verdiler.

 
Sana Doðruluk Fayda Verir

Bedevî, kötü maksadýný gerçekleþtirmek üzere Resûlullaha doðru ilerlerken, Üseyd bin Hudayr eteðinden tutarak hýzla çekti. Bir anda bedevînin, elbisesi içerisinde gizlediði hançeri ortaya çýktý. Hz. Üseyd, adamýn yanýna vararak onu tesîrsiz hâle getirdi. Bedevî, "Canýmý baðýþla, yâ Muhammed!" diye baðýrýyordu.
 

Peygamber efendimiz bedevîye buyurdu ki:
 

-Bana doðrusunu söyle, buraya niçin geldin? Eðer doðrusunu söylersen doðruluk sana fayda verir. Yalan söylersen bu senin için iyi olmaz. Yapmaya kalkýþtýðýn iþten zâten haberim var.
 

Bunun üzerine bedevî, kendisinin müþrikler tarafýndan kiralandýðýný itiraf etti. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz, kendisini öldürmeye gelen bedevîye;

 
- Ben seni serbest býrakýyorum. Nereye gitmek istersen git, yahut senin için bundan daha hayýrlý olaný tercih et! buyurarak onu Ýslâm’a davet etti.

 
Bedevî Peygamberimizin bu âlicenaplýðý karþýsýnda, hiç tereddüt etmeden:
 

- Allah’tan baþka ilâh yoktur. Sen de muhakkak Allah’ýn Resûlüsün, diyerek Müslüman oldu.

 
Hendek savaþýnýn uzamasý üzerine Resûlullah efendimiz, çeþitli kabîlelerden meydana gelmiþ olan müþrik ordusunu zayýf düþürerek morallerini bozmayý plânladý. Bunun için, Gatafanlarýn kumandaný Uyeyne bin Hýsn ile Hâris bin Avf'a þöyle bir haber gönderdi:


- Müslümanlar muhâsaradan vazgeçip yurtlarýna döner giderlerse, kendilerine, Medîne'nin yýllýk meyve mahsûlünün üçte birini veririm.

 
Fakat onlar üçte bire râzý olmadýlar ve mahsûlün yarýsýný istediler. Peygamberimiz daha fazla vermeyince, sonunda buna râzý oldular. On kiþilik bir heyetle Peygamberimizin huzuruna geldiler.
 

Ne Hakla Ayaklarýný Uzatýyorsun

Onlar Resûlullahla görüþürlerken Üseyd bin Hudayr bir vesîleyle Peygamberimizin yanýna girdi. Uyeyne bin Hýsn'ýn Resûlullahýn karþýsýnda ayaðýný uzatarak saygýsýz bir þekilde oturduðunu gördü. Bu saygýsýzca davranýþa tahammül edemedi ve sert bir þekilde çýkýþtý:
 

- Topla ayaklarýný! Resûlullahýn önünde ayaklarýný ne hakla uzatýyorsun? Eðer Resûlullahýn huzurunda olmasaydýn, vallahi þu mýzraðýmý sana saplardým.

 
Gatafan kumandanýn ne maksatla geldiðini öðrenince de Peygamberimize hitâben son derece saygýlý bir þekilde dedi ki:


- Yâ Resûlallah! Bu, Cenâb-ý Haktan gelen bir emir ise onu yerine getiriniz. Eðer bu iþin altýnda ulvî bir gâyeniz varsa, dilediðinizi yapýn. Ona da bir diyeceðim yoktur. Þayet bunlardan baþka, bize zarar gelmemesi için buna baþvuruyorsanýz, vallahi bizim onlara kýlýçtan baþka verecek bir þeyimiz yoktur. Onlar ne zaman bizden birþey koparmayý umdular ki, þimdi umabilsinler.


Hz.Üseyd bu sözleriyle, Allah Resûlünün yapýlmasýný arzû ettiði bir iþi, nefsi istemese de teslimiyetle kabûl edeceðini ortaya koyarak, Resûlullaha olan baðlýlýðýný açýk bir þekilde göstermiþ oldu. Diðer taraftan, bu sözler, onun, Allah ve Resûlünün yolunda her türlü tehlikeyi göze alacaðýnýn ve müþriklere hiçbir þekilde tâviz vermeye yanaþmayacaðýnýn da bir ifâdesiydi.
 

Hz.Üseyd bin Hudayr'ýn bu konuþmasý Resûlullahý sevindirdiði gibi, orada bulunan Sahâbîleri de gayrete getirdi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, Gatafanlýlarla anlaþmaktan vazgeçti.

 
Meseleyi Halledemedik

Uyeyne bin Hýsn ile Hâris bin Avf, son derece ümitsiz ve üzüntülü olarak oradan ayrýldýlar. Ashâbýn ihlâs, sabýr ve metânetlerini, Peygamberimizin emirlerine göre hareket etmekten vazgeçmeyeceklerini görünce, Medîne'yi hiçbir þekilde ele geçiremeyeceklerini anladýlar. Karargâhlarýna gittiler.
 

Kabîlelerinden neticeyi soranlara da þöyle itirafta bulundular:

 
- Meseleyi halledemedik. Biz, son derece basiretli, ileri görüþlü ve Peygamberleri uðrunda canlarýný seve seve fedâ edebilecek bir kavim gördük. Biz de mahvolduk, Kureyþliler de mahvoldular. Kureyþliler Muhammed'e birþey yapamadan dönüp gidecekler. Muhammed de Benî Kurayza Yahûdîlerinin üzerine düþecek. Gebersinler, Cehenneme gitsinler. Muhammed bize Yahûdîler gibi zararlý deðildir.

 
Böylece Peygamberimizin düþündüðü gerçekleþmiþ oldu. Gatafanlýlar muhâsaradan vazgeçerek yurtlarýna döndüler.

 
Hz.Üseyd bin Hudayr, Mekke'nin fethine de katýldý. Hz. Ebû Bekir ile birlikte Peygamberimizin hemen yaný baþýnda yer aldý. Huneyn ve Tebük savaþlarýnda Evs kabîlesinin sancaktarlýðýný yaptý.
 

Peygamber efendimizin, "Ne iyi kimsedir!" þeklinde methine mazhar olan Üseyd bin Hudayr'ýn sesi çok güzeldi. Bu sesini Kur'ân-ý kerîm okumakla süslerdi. Okumaya baþladýðý zaman bambaþka bir âleme giderdi.


Bir gece hurma sergisinde Bekara sûresini okuyordu. Yanýnda baðlý bulunan atý birden þahlandý. Hz. Üseyd okumayý kesti, at sakinleþti. Tekrar okumaya baþladý, at yine þahlandý. Üseyd sustu, at da sakinleþti. Üseyd tekrar okumaya baþladýðýnda at yine þahlandý. Ondan sonra da artýk okumaktan vazgeçti.
 

Bilir Misin Onlar Nedir?

Atýnýn yanýna gitti, baþýný kaldýrdý, semâya baktý. Birden þaþýrdý. Çünkü, baþýnýn üzerinde gölgeye benzer bir sis içinde kandiller gibi birçok parýltýlar gördü. Daha sonra bu gölge tabakasý, içinde ýþýk manzûmesiyle birlikte semâya çekilip gitti ve görünmez oldu.
 

Hz. Üseyd, sabah olur olmaz hemen Peygamberimize koþtu ve durumu anlattý. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:


- Ey Hudayr'ýn oðlu! Bilir misin, onlar nedir?


- Hayýr, yâ Resûlallah!

 
- Ey Üseyd, onlar meleklerdi. Senin Kur'ân-ý kerîm okuyan sesine gelmiþlerdi. Sesini dinliyorlardý. Eðer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerler, insanlar da kendilerini seyrederlerdi. Onlar insanlardan gizlenmezlerdi.
 

Hz.Üseyd bin Hudayr, ilimden bir hakikat öðrenebilmek için, bazan geç saatlere kadar Resûlullahla sohbet ederdi. O meseleyi öðrenmeden rahat edemezdi.
 

Hz. Üseyd, Kur'ân-ý kerîm okumak ve dinlemekten, Resûlullahýn sohbetinde bulunmaktan o derece huzur duyuyordu ki, âdetâ bunlar ondan bir parça olmuþtu. Bir sözünde, bu durumunu þöyle ifâde eder:
 

-Bütün arzûm, ömrümü üç hâl üzere geçirmek ve bu hâllerden hiçbir zaman ayrýlmamaktýr. Bunlar: Kur'ân-ý kerîm okuduðum veya dinlediðim zamanki hâlim. Resûlullahýn hutbesini, konuþmasýný dinlediðim zamanki hâlim ve bir cenâzeyi gördüðüm zamanki hâlim.

 
Iþýk Salan Baston

Bir gün, yine bir arkadaþýyla birlikte Resûlullahýn sohbetinde bulunmuþlardý. Huzurdan ayrýldýklarýnda ortalýk iyice kararmýþtý. Ellerindeki baston ýþýk vermeye, yollarýný aydýnlatmaya baþladý. Birbirlerinden ayrýldýktan sonra ýþýk ikiye ayrýldý. Her biri kendi bastonunun aydýnlýðýnda yürüyerek evlerine gittiler.

 
Hz. Âiþe-i Sýddîka buyurur ki:

-Ensârdan üç zât var ki, fazîlet yönünden hiç kimse, onlarýn üstünde sayýlmazdý. Bunlarýn üçü de Abdüleþhel oðullarýndan olup, Sa'd bin Mu'âz, Üseyd bin Hudayr ve Abbâd bin Biþr idi.
 

Hz. Üseyd, Hicretin 20. yýlýnda, Hz. Ömer'in hilâfeti zamanýnda vefât etti. Cenâze namazýný Hz. Ömer kýldýrdý.


radyobeyan