Koku Mucizesi By: ezelinur Date: 29 Eylül 2010, 09:45:47
Koku Mucizesi
Yüzümüzün tam ortasýnda, aðzýmýzýn üzerinde, gözlerimizin altýnda ve ortasýnda, ileriye doðru uzanan bir çýkýntý: burun. Gözlerin arasýndan aþaðý doðru yükselen, pürüzsüzce uzanýp giden yanaklarýn ruhânî ovasýnda, bir dað gibi uzanýr burnumuz. Yüzün o zarif, sýcak, âþina coðrafyasýnda, öne fýrlayan, ileri doðru çýkan burun hiç de fazlalýk duygusu hissettirmez bakana. Gözlerin bakýþý, dudaklarýn kývrýlmalarý, yüzün mimikleri burnun eteklerinde pürüzsüzce gerçekleþirken, burun sessizliðini korur, varlýðýný hissettirmez. Orada ve ortadadýr ama, orada deðil gibidir. Hem vardýr, hem yoktur. Burun delikleri tam yere doðru bakarken bir görünür bir görünmezler. Görünmeleri de güzeldir, gizlenmeleri de. Burundan alýnan derin bir nefes sýrasýnda kendi varlýðýmýzý ve baþkalarýnýn varlýðýný bitimsiz bir ruh derinliðiyle algýlar gibiyizdir. Bu tür bir algýlama, görmekten ve iþitmekten daha derin bir algýlama olmalý ki; burnumuzdan nefes aldýðýmýz sýrada kaçýnýlmaz olarak gözlerimizi kapatýr ve kulaklarýmýzý da sese kapatýrýz.
Hayatýn gözle görülmez iki nehri tam da burnumuzdan akar bedenimize: hava ve koku. Havayý solumak da, kokuyu koklamak da mutlak bir yakýnlýðý çaðrýþtýrýr. Soluduðunuza ve kokladýðýnýza mutlaka yakýn olmanýz gerekir. Görmek, konuþmak, iþitmek böyle bir bedel istemez; uzaktan da görebilirsiniz, mesafeli de olsa konuþabilirsiniz, sözü kâðýda dökebilirsiniz. Gerçekliðin en katý belirtisi olan somutluk ve yakýnlýk, dokunmayý ve koklamayý davet eder. Bu yüzden, iþitmekten ve görmekten beride kalýr dokunmak ve koklamak. ‘Bir iþe burnunu sokmak’ deyiminin çaðrýþtýrdýðý sýnýr ihlali de, koklamanýn bu yakýnlýk bedelinden beslenir. ‘Burnunun dibinde olmak’ ve ‘burun buruna gelmek’ gibi ifadelerin yüz yüzeliðe olan vurgusu, koklama yakýnlýðýndan ödünç alýnmýþtýr.
Ne var ki, yakýnlýk ve somutlukta ‘burun buruna’ duran dokunma ve koklama duyularý, koklamaya konu olan þeye sýra gelince, yollarýný ayýrýrlar. Dokunmanýn eþya ile iliþkisi ne kadar gözle görünür ve elle tutulur ise, kokunun eþya ile iliþkisi o kadar müphem ve ele gelmezdir. Koku, ancak birlikte olduðu þey ile somutlaþtýrýlabilir, kaynak olduðu eþyadan dolayý adlandýrýlabilir. Menekþe kokusu, yaðmurun topraða deðmesinin kokusu, kahve kokusu, taze ekmek kokusu gibi. Kokunun kendisi ortada yok gibidir. Menekþe kokusu, menekþeden farklý ve fazla birþeydir. Yaðmurun topraða deðmesinin kokusu da, yaðmurun topraða deðdiði anda vardýr; ama ne topraktadýr, ne de yaðmurdadýr.
Aslýna bakýlýrsa, koklama organýmýz burnumuz deðildir. Burnun gözle görülür sivriliðinin aksine, ancak koku duyusunun gizli ve derin etkisine yakýþýr biçimde, asýl koku duyumuz, burnun dibinde ve derinde gizlidir. Kokuyu burnumuzun tam dibine doðru yerleþtirilmiþ birkaç katlý hücre tabakasýyla algýlarýz. Burnun fonksiyonu kokuyu taþýyan havayý asýl koku organýmýza doðru yönlendirmektir. Ýþte tam da burada, koku almakla burun büyüklüðünün doðrudan iliþkili olmadýðýný hatýrlamalýyýz. Çünkü, burun bir nefes alma organý olarak hizmet ederken, ayný oranda koku alma organý olarak hizmet etmeyebilir. Örneðin bir balina, dev burnuna raðmen çok az koku alýrken, bir fare minicik burnuyla balinanýn binlerce katý daha iyi koku alýr. Balina ve fare örneðinde, burnun nefes alma ve koklama fonksiyonlarý birbirinden ayrý düþer. Balinanýn hýzlý ve yeterli nefes almasý için yeterince kocaman bir burnu olmasý gerekir, ancak kokuya ihtiyacý fareninki kadar deðildir. Farenin koku alma ihtiyacý minicik burnuna kýyasla daha büyük olduðundan, küçük bir buruna geniþçe bir koklama duyusu yerleþtirilmiþtir.
Ýnsan burnunda, özel hücrelerden dokunan ‘olfaktör epitel tabakasý’ burun içinde bir santimetrekareden daha az yer kaplar. Bu alan gözlerimizde ýþýða duyarlý retina tabakasýndan daha azdýr. Ýnsanýn olfaktör epitel tabakasýnda, bir hesaba göre, yaklaþýk 6 ila 10 milyon kadar sinir hücresi (nöron) bulunur. Bu miktar, ‘burnu iyi koku alan’ biri için yeterlidir. (Bu rakam, insanýn ýþýða duyarlý retina tabakasýndaki sinir hücresi sayýsýna—200 milyon—yakýndýr.)
Koku alma ihtiyacý insanýnkinden daha büyük olan bir köpeðin burnunda ise 150 ila 220 milyon kadar koku hücresi bulunur. Bunun anlamý ise kýsaca þudur: Bir kokuyu (örneðin, koku araþtýrmacýlarýnýn çok kullandýðý bütirik asit kokusu) bir köpeðin yeterince algýlayabilmesi için 1 birim gerekiyorsa, bir insan için 10 milyon birim gereklidir. Bir baþka deyiþle, bir köpek sözgelimi bütirik asitten yapýlmýþ bir þiþe parfümün kokusunu, sanki 10 milyon þiþe parfüm varmýþ gibi çok derinden ve çok uzaktan algýlayabilir. Bununla birlikte, þükür ki, bir köpekte bizimkinin 10 milyon katý bir burun ya da 10 milyon tane burun görmeyiz.
Burnun nefeslendiðimiz havayý türbülansa sokan ve nemli tutan kývrýmlý ve bol akýntýlý iç yapýsý, koku algýsýnýn kimyasýna hizmet eder. Havanýn burun içindeki türbülansý kokuyu, koku tabakasý üzerinde biraz daha uzun tutarken, burun içindeki nemli mukus tabakasý da koku maddesinin kimyasal olarak daha hýzlý çözünerek algýlanmasýný hýzlandýrýr. Çünkü kokuyu sadece havada algýlamayýz; koku maddesi mutlaka koku sinirine ‘deðiyor’ olmalý, orada kimyasal olarak çözülmeli, reaksiyona girmelidir. Bir maddenin sudaki çözünürlüðü ise havadaki çözünürlüðünün 10 ila 1000 katý kadardýr. Nezle, grip gibi durumlarda, mukus tabakasýnýn akýcýlýðýný kaybetmesiyle koku alma yeteneðimizi geçici olarak kaybedebiliriz. Burun içindeki mukus tabakasýnýn akýcýlýðý hormonlardan da etkilenir. Kadýnlarýn âdet dönemlerinde ve hamileliklerinde deðiþik kokulara karþý deðiþik hassasiyet göstermesinin bir nedeni de budur.
Diðer canlýlarla kýyasladýðýmýzda insanýn koku alma konusunda ‘vasat’ bir yerde durduðunu görürüz. Canlýlar dünyasýnda burnu iyi olanlar olduðu gibi, kokuya burun kývýranlar da vardýr. Hiç þüphesiz bu önemli farklýlýk canlýlarýn ihtiyaçlarýna ayarlýdýr. Bu açýdan, burnu iyi koku alan burnu az koku alana kýyasla ‘daha geliþmiþ’ sayýlmayacaðý gibi, burnu az koku alan da ‘ilkel’ sayýlamaz. Evrimci bakýþ açýsýnýn dýþarýdan yapýþtýrdýðý bu etiket, kokularýn canlýlar dünyasýndaki yerini anladýðýmýzda düþer. Tam tersine canlýlarýn burnuna bakarak, eþsiz bir ölçülülük ve zarif bir denge tablosu görürüz.
‘Yere yakýn’ yaþayan canlýlar, meselâ, kemiriciler, otçullar, sürüngenler, hem karada hem denizde yaþayan canlýlar, semenderler ve ayrýca güvercin gibi kuþlar çok iyi koku alýrlar. Çünkü, hem yiyeceklerinin kokusunu iyi almalarý, hem de kendilerini yemeye çalýþacak avcýlarýnýn kokusunu uzaktan ve keskin biçimde almalarý gerekir. Ýyi koku alan fare gibi memelilerin burunlarýnýn her zaman ‘sümüklü’ olmasýnýn bir hikmeti de rüzgârýn yönünü tayin etme ve havadaki kokuyu acil olarak algýlama ihtiyacýdýr.