Duyulmuyor kalbin sesi By: sidretül münteha Date: 28 Eylül 2010, 14:19:01
Duyulmuyor kalbin sesi

Mekik gibi gidip geliyor günler. Geceyi gündüzden ayýramaz olduk… Çýkalým gidelim bir yerlere… Bu arzu biter mi, bu istek diner mi? Çýkalým da peki nereye? Yine kalbimizle; kendimizle baþbaþa kalmayacak mýyýz sonunda?
Kaçýyoruz aynalardan. Biz ayna olsaydýk çoktan kýrýlýrdýk bu kaçmalardan. Bu üstünkörü bakmalardan… Hem de en ince yerinden “çýt” diye… Kýrýlýrdýk öylece kalýrdýk. Gafletle yaþanan anlardan bir iz, bir iþaret býrakýrdýk. Nedir bu gürültü, nedir bu çok seslilik, nedir bu kirlilik? Niye bu kadar ucuzladý hayatlar… Nedir bu öfkeler, cinnetler, ard arda gelen çirkin sesler? Duyulmuyor kalbin sesi, duyulmuyor vicdanýn sesi. Haykýr be çocuk, bari sen haykýr. Yanýyor içimizdeki orman cayýr cayýr. Ne oldu duygularýmýza, ne oldu bize? Ey bu dünyanýn insanlarý, ey ALLAH’ýn kullarý ne oldu bize, hepimize?..
Baþtan aþaðý gurur, enaniyet, benlik, riya ve gösteriþ havuzunda boyanan ruhlar bu sahteliði kaldýrabilir mi, bu kadar aðýrlýðý taþýyabilir mi? Bir hesap edeni olmalýydý. Hayatýn bu yanýný da anlatmalýydý… Vardý anlatan ama duyurmadýlar, duyamadýk. Kalbi sevgiyi ve özündeki iyiyi, imaný ne ettik, o güneþi nerede yitirdik?
Yýkýlan her hayat bizim, sýkýlan her kurþun bize de deðil mi? Ayný gemide beraberce seyrediyoruz olanlarý… Hiçbir þey olmamýþ gibi Titanik orkestrasýnýn þefi ve Titanik mensuplarý gibi… Bu kadar yanlýþ, bu kadar hata üst üste nerede ve nasýl geliyor diye biri çýkýp sormayacak mý? Herkesin yüzüne bir ayna tutmayacak mý? Beþ vakit ezanlarýn çaðrýsý da kulakta kalýp, kalbe inmiyor mu… Halimiz harap… Neden böyle ne olduk? Kalbimizi ihmal ettik, böyle de yaþanýr zannettik… Aldandýk, kaybettik. Ölümü de dünyevîleþtirdik. Hafife aldýk. Misafir olduðumuzu unuttuk. Her þeyin sahibi olmaya kalktýk. Þeytanýn azdýrmasýyla hýrsýmýz öfkemiz bilendi. Ucuz kahramanlar olduk isimleri anýlan haberlerde, gazetelerde. Hayatýn çivisi çýkýnca böyle oluyor demek ki. Sonra o çiviyi yerine çakacak, bu dalgalanmaya dur diyecek cesur yürekler gerek.
Ve hâlâ birilerinin bilimsellik zýrhýna sýðýnýp insanýn o yüce yanýný ALLAH’tan uzak tutma çabalarý, kapalý kapýlar ardýndan Darwin’i anma toplantýlarý. Makyajlý tuzaklarý. Ama hiçbir þey doldurmuyor o yeri. Ne bilimin buluþlarý, ne derin görüþleri dolduramýyor kalbimizde dinden uzak kalan ve boþalan o hisli yeri..
Ýnsan bir kutsala inanmasýn da sonu ne olursa olsun. Sonu cehennem de olsa… Kimin umurunda? Öyle mi? Aklýný kalbine yedirmekle bitecek mi iþ, düzelecek mi iþler? Her adýmda bir yanlýþ, her sözde bin yalan kaldýrmaz bu terazi, bu kadar günahý taþýmaz. “Týk” diye duracak bir gün kalmýþsa eðer insanlýðýn kalbi, “týk” diye. Bakalým o zaman bizi hayata yeniden kim döndürecek? Kulaðýmýza kim fýsýldayacak o hayata döndüren sözleri?
…
Hz. Peygamberimiz (asm) bir sohbette buyurdu:
“Demir paslandýðý gibi, kalpler de paslanýr.” Bir sahabe tarafýndan soruldu:
“Kalplerin pasýný giderecek, parlatacak cilâ nedir yâ ResûlALLAH?”
“O Kur’ân’ý okumak ve ölümü düþünmektir” buyurdu. (Tâc)
…
Ümmü Seleme (r.a) buyuruyor:
“Hz. Peygamberimiz (asm) en çok, ‘Yâ Mukallibel-kulub, sebbit kalbî alâ dinik’ (yani; Ey kalpleri dilediði yöne çeviren ALLAH; benim kalbimi hak dinin Ýslâm üzerinde sabit kýl, kaydýrma) diye duâ ederdi.” (Tirmizî)
…
Yine Abdullah b. Amr b. As anlatýyor:
“Ben, Medine’de ahþap evimi tamir için sývamakla meþguldüm. Resûlullah (asm) bana uðradý ve: ‘Bu da ne ey Abdullah?’ diye buyurdu. Ben evin tamiriyle meþgulüm dedim. ALLAH Resûlü (asm) bana, ‘Ölümün gelmesi, bu evin yýkýlmasýndan daha çabuktur’ buyurdu.” (Ebû Davud, Tirmizî)
…
Sevgili Peygamberimiz (asm), her olayý, her iþi deðerlendirerek sahabelerine ders verir, onlara ölümü ve ahireti hatýrlatýr, gaflete düþmekten sakýndýrýrdý. Bu sözüyle de Abdullah b. Amr’a evini tamirden vazgeçirmek istememiþtir þüphesiz. Ancak ölümün kiþiye ne kadar yakýn olduðunu hatýrlatmak istemiþtir.
En önemli yanýmýz kalbimiz. Onu tertemiz aldýk ve tertemiz teslim etmeliyiz Yaratanýmýza. Biricik gayemiz bu olmalýdýr. Kahramanlýk bu olmalýdýr. Ne güzel seslenir Ziya Osman Saba:
“Kalbim, sen çocuk kaldýn tanýmadýn kini,
Memnun olacaðým senden bir baba kadar.”
Ne kadar güzeldir insan kalbiyle baþbaþa kaldýðýnda ona karþý yüzünün kýzarmamasý.
Geç kalmadan yýkamalýyýz, hileden, korkudan, kinden… Piþmanlýktan, az ya da çok bütün günahlardan, o siyah noktalardan, yýkayýp arýndýrmalýyýz kalbimizi. Dýþýmýzý suyla nasýl yýkayýp temizliyorsak, içimizde birikeni de tövbe sularýyla yýkamalýyýz… Yýkamalýyýz þeytânî arzularý, þehveti, kini. Yýkamalýyýz içimizdeki kirleri. Yepyeni ve tertemiz bir sabaha uyanmalýyýz.
Ýnsan kalbiyle görüyorsa ve düþünüyorsa eðer, temizlenir imbiklerden geçe geçe… Darasý alýnmýþ saf hayatý müjdeliyor bize Yaratan. Hayatýn üzerindeki korkularý kaldýrýyor bir bir çekiyor rahmetiyle. Mü’min bir hayat yakýþýyor bu dünyaya. Ve her insanýn mutlaka her durumda, en zor durumda ve hangi þartlar altýnda olursa olsun, söyleyeceði bir sözü, ateþin bir sözü olmalýdýr.
Hayatýný terazinin bir kefesine koymalý, öbür kefesine de; “Elimden geleni yapacaðým ALLAH’ým” demeliyiz.
Vicdanýmýza yakýn bir yerden gelen bu söz, bir tövbedir, karadan aka geçiþtir. Hayatýn tartýlýþýdýr, birdenbire deðildir, bir ömürdür bedeli ve aðýr aðýrdýr. Þeytana karþý kalbimizin yüceldiði andýr. Bir meleðin belki de, o mü’min alný öptüðü andýr. Boþuna dememiþ Mevlânâ:
“Bazen bir adamýn alnýnda, kâinatýn kaderi yazýlýdýr.”
Ne sýrlý anlar ve alýnlar geçti bu dünyadan. Þehadet parmaðýný gökyüzüne kaldýrýp giden ne insanlar, ne kahramanlar geçti bu dünyadan. Ýþte onlardan biri. Onca eziyet, onca iþkence görmüþ bir sahabe Habbab b. Eret. Son nefesini verirken; dili kalbine ve imanýna nasýl tercüman oluyordu:
“Ölümden korkmuyorum. Dünyada iyi þeyler yaptý isem, mükâfatýný göreceðim. Ýyi þeyler yaptý isem Cenâb-ý Hak Gafur ve Rahîm’dir.”
Ýlâhî, cehaletimizin ve gafletimizin büyüklüðüne raðmen bize ne kadar da lütufkârsýn. Onca hata dolu ve çirkin iþlerimize raðmen bize ne kadar da merhametlisin.
Hayret ki hayret…
ALLAH’ým sen bize ne kadar da yakýnsýn. Biz ise senden ne kadar da uzaklardayýz. ALLAH’ým kalbimizi sevginle rýzýklandýr. Bizi öyle bir hizmette tut ki, bizi sana hemen ulaþtýrsýn. Kapýnda duruyoruz, kovma bizi Ýlâhî. Yâ Rabbi, binlerce yem ve tuzak var. Bizler de yemsiz ve haris kuþlar gibiyiz. Bizi nimetlerine dalýp, gaflete düþenlerden eyleme. Hamdle, þükürle, tefekkürle ayýlýp uyananlardan eyle… Âmin.
…
“Evet, kâinat sarayýný tertemiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddûs’ün cilvesi ve muktezasýdýr. Evet, nasýl ki bütün mahlûkatýn tesbihatlarý ism-i Kuddûs’e bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de Kuddûs ismi ister. (Haþiye) Nezafetin bu kudsî intisabýndandýr ki, ‘Temizlik imandandýr’ hadisi, nezafeti imanýn nurundan saymýþ ve ‘Muhakkak ki ALLAH çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever’ âyeti dahi, tahareti muhabbet-i Ýlâhiyenin bir medarý göstermiþ.
“Haþiye: Kötü hasletler, batýl itikadlar, günahlar, bid’alar, manevî kirlerden olduklarýný unutmamalýyýz.” (Lem’alar, 30. Lem’a)
Selim Gündüzalp