Ýslama Göre Dost ve Düþman
Pages: 1
Allah yolunda cihad By: hafýz_32 Date: 27 Eylül 2010, 21:56:32
3.BÖLÜM

ALLAH YOLUNDA CÝHAD


Bu konu da Velâ ve Berâ konusunun en önemli ve ayrýlmaz unsurla} rýndan biridir. Çünkü Hak ile batýlý birbirinden ayýrt eden, Rahman'ýn tat raftarlanyla Þeytan'ýri yandaþlarýný ortaya koyan nokta budur.

"Cihad" kelimesi (C)'nin esre harekesiyle sözlükte zorluk, sýkýntý ve meþakkat anlamýna gelir. Meselâ "ben öylesine bir cihadda bulundum ki' t denilir. Bu þu demektir: "Ben en zor sýkýntýya katlandým."

Þeriat, yani din dilinde ise cihad þu anlamadýr: Tüm gayreti ve gücü kâfirlerle savaþmada kullanmaktýr.[66]

Cihad ayný zamanda, kiþinin kendi nefsiyle, þeytanla ve fasýklarla da çarpýþmasý, onlara karþý koymasý anlamýna da gelir.

Nefisle m.ücahede denilince, buna din iþlerini öðrenme girer. Sonra buna göre amel etmek, iþ yapmak, sonra bunlarý öðretmek girer.

Þeytan ile mücahede ise: Þeytanýn getirdiði þüpheleri ve süsleyip gös­terdiði þehvetleri geri çevirmek, defetmektir.

Kâfirlerle mücahede ise: Bu da el ile (yani güç kullanarak), mal ile (malýný ortaya koyarak), dil ile (meseleyi anlatarak) ve kalb ile (buðz ede­rek) yapýlýr.

Fasýklarla cihad ise: El ile yani güç kullanarak, sonra dil ile anlata­rak ve sonra da kalb ile buðzederek yapýlýr.[67]

Bununla ilgili bilgi, birinci bab'ýn ikinci bölümünde: "Rahman'ýn dost­larý ve þeytan'ýn yandaþlarý ve ikisi arasýndaki düþmanlýk karakteri" bahsinde geçmiþti. Çünkü bu iki fýrka veya grup arasýndaki düþmanlýk çok köklü bir düþmanlýktýr. Bu, ayný zamanda Allah'ýn kendilerine miras kýl­dýðý dünyayý ve üzerindeki kimselere kalýncaya kadar da sürüp gidecektir.

Zira her iki metod ve program farklý farklýdýr ve muhteliftir. Bu ba­kýmdan aralarýnda birleþme imkâný hiç yoktur. Çünkü Hizbullah dediði­miz Allah taraftarlarý, yeryüzünde Allah'ýn kelimesinin ayakta kalmasýný ve her konumda þeriatýn hâkimiyetini isteyeceklerdir. Þeytanýn yandaþlarý ve taraftarlarý ise, bu metoda ve nizama kin güdecekler, hemen her yoldan bunu yýkmaya, silip süpürmeye ve bundan hiçbir eser býrakmamaya gay­ret göstereceklerdir.

Biz Berâ hakkýnda bilgi verirken þöyle demiþtik: Bunun en açýk þekli bizzat cihad etmektir. Zira Rahman'ýn taraftarlarýyla þeytanýn yandaþlarý­ný birbirinden ayýran yegâne ve tek özellik budur.

Nitekim Hz. Mustafa (s.a.v.)'nýn sîretini ve hayatýný incelediðimizde, buraya baþvurduðumuzda, hemen þunu görmekteyiz. Hicret-i Nebevî'nin ikinci adýmý olarak hemen cihad gelmektedir. Bu da, bu dinin hakimiyeti ve ayakta kalabilmesi için cihadýn önemini göstermektedir. Allah yolunda cihad çaðrýsýný yükseltmek için yine kiþinin Allah yolunda canýný satmasý, yâni vermesidir.

Þurasý bilinen bir gerçektir ki, bu Hanîf dini, insanlarý Allah'ý birle­meðe, tevhide, ibadette ve kullukta sadece O'nun önünde eðilmeye, ilâh-hkta yalnýz O'nu kabullenmeye çaðýrmayý emretmektedir. O zaman bu ses­leniþe ve çaðrýya kulak vermek gerekmektedir. Zira Peygamberlerin gön­deriliþ gayesi ve kitaplarýn indiriliþ amacý budur. Ýnsanlar eðer topuklarý üzerinde gensin geri dönerlerse, bu takdirde bu dönenlerle mutlaka ciha­da giriþmek gerekiyor. Evet gerekiyor ki:

"Fitne ortadan kalkýnca­ya ve din de tamamen Allah'ýn oluncaya kadar." (Enfâî, 8/39) bu olabilsin.

Biz daha önce Rasûlüllah (s.a.v.)'ýn þu hadisini görmüþtük: "Sen, müþ­riklerden olan düþmanýnla karþýlaþtýðýnda onlarý üç haslete çaðýr. Bunlar­dan hangisine icabet ederlerse, onu kendilerinden kabul et ve kendilerine dokunma."[68]

Esasen Ýslâm dini insanlarý hayra ve Ýyiliðe davetle iþe baþlar. însanlarla en iyi bir þekilde mücadele ile iþe giriþir. Ýnsanlara gösterilmesi gereken yollar ve deliller tümüyle gösterildikten sonra, eðer buna raðmen yüz çevirirlerse, bu takdirde kendileriyle cihad etmek ve savaþmak vacip = farz olur. Eðer ortada Ýslâm'ýn insanlara ulaþmasýný engelleyen bir güç veya ta-ðutlar varsa, bu takdirde tüm bu taðutlarýn kökünden silinip atýlmasý farz olur ki, böylece Ýslâm kelimesi ve davasý insanlara ulaþabilsin.

Ayrýca burada bir de þu prensip vardýr: "Din de zorlama yoktur." (Ba­kara, 2/256). Bu prensibi de unutmamak gerekmektedir. Yani müslümanlar, bir ülkede veya bölgede hâkimiyeti ellerine geçirdiklerinde, o bölge hal­kýný mutlaka Ýslama girmeye zorlayamazlar, zorlamamalýdýrlar. Fakat, müslümanlarýn ve Ýslâm devletinin hâkimiyetine boyun eðmek mecburiyetin­dedirler. Buna mutlaka uyacaklardýr. Þayet bu arada Ýslâm dinini de ka­bullenirlerse, o zaman müslümanlarýn lehine olan þeyler kendileri için de aynen geçerlidir. Þayet îslâmý kabul etmeyip de kendi dinlerinde kalmak isterlerse, bu takdirde müsîümanlara cizye = vergi ödeyeceklerdir. Vergi ver­meyi de kabullenmemeleri halinde, artýk aralarýnda iþin çözümü silâha kalýr.[69]

Þimdi burada þu hususa dikkatinizi çekmek isteriz: Ýslâm dininde cihadýn hedef ve amaçlarý pek yüce ve çok üstündür. Þöyle ki:

1-  Özgürce bir akidenin yaþanmasý için kâfirlerle savaþýlýr.,

2-  Özgürce Ýslâm davetinin ve tebliðinin yapýlmasý ve kesinleþmesi için cihad yapýlýr.

3- Yeryüzünde Ýslâmýn hâkim olmasý ve kanunlarýnýn uygulanmasý, bir de insanýn özgürlüðünün gerçekleþmesi için cihad yapýlýr.

Bunlar gerçekleþip kesinleþince, ortada sadece yüce Allah'a kulluk kalýr. Dolayýsýyla yeryüzünde insanýn insana kulluðu kalkar. Kulun Allah'a kul olmasý saðlanmýþ olur. Ýnsanlarýn insanlara kulluklarýnýn hemen her þekil ve türü silinir.

Artýk ortada insanlar için hükümler koyan bir fercý, bir tabaka ve bir ümmet de olamaz. Ýnsanlarý kendilerinin uydura geldikleri kanunlara bo­yun eðmelerini saðlayacak bir güç de kalmaz. Artýk ortada tüm insanla­rýn Rabbi olan Allah vardýr ve O'nun insanlar için þeriat ve yasa olarak gönderdiði kanun ve hükümler vardýr, bunlar geçerlidir. Böylece insanlar sadece O'na ve O'nun kanun ve hükümlerine yönelirler, O'na itaat edip boyun eðerler. Týpký eþit bir þekilde iman ederek ve ibadette bulunarak Al­lah'a yöneldikleri gibi, her konuda O'na yönelirler.[70]

Diðer taraftan cihad noktasýndaki kulluk/Allah'a kulluklarýn en þe­reflisi ve en sevgili olanýdýr. Çünkü:

"Þayet bütün insanlar inanmýþ olsalardý, bu kulluk ve buna baðlý di­ðer þeyler kesinlikle atalete uðrardý. Yani Allah için dostluk ve sevmek, Allah için düþmanlýk ve buðzetmek gibi þeyler, düþmanlarýna karþý canýný orta­ya koymak, iyiliði emretmek .ve kötülüðü nehyetmekle ilgili kulluklar; sa­býr, heva ve arzuya karþý koyma ile ilgili kulluklar, Allah sevgisini, can sev­gisine tercih gibi þeyler atalete uðrardý."[71]

Þeyhu'l-Ýslâm Ýbn Teymiyye merhum bu konuda þöyle demektedir:

"Cihad sevabýyla ilgili olarak hiçbir amelin sevabý ve fazileti hakkýn­da oldukça fazla gelen delil ve nass olmamýþtýr. Zira cihadýn faydasý din ve dünya açýsýndan hem yapanýn kendisi için ve hem de baþkasý içindir. Bu da batýný ve zahirî tüm ibadetleri kapsamaktadýr. Cihadda Allah sev­gisi vardýr, Allah için ihlâs ve samimiyet vardýr, O'na tevekkül = dayanýp güvenme vardýr, malý ve caný teslim etmek vardýr. Sabýr bundadýr, zühd bundadýr, Allah'ý zikretmek bundadýr. Ayrýca diðer tüm amel türleri de cihadda vardýr. Baþka hiçbir amelin kapsamýnda yer almayan amel nevile­ri bundadýr. Ýster þahýslardan biri veya ümmetten herhangi biri olsun, bu­nu yerine getirenleri iki güzellik beklemektedir, ya yardým ve zafer veya þehitlik ve cennet vardýr."[72]

Gerçekten cihadýn fazileti ve deðeriyle ilgili olarak birçok nass ve de­lil varid olmuþtur. Þimdi bunlardan bazýlarýný zikredelim. Allah (c.c.) þe­hidin rütbesiyle ilgili olarak, O'nun Rabbi nezdinde diri olduðunu bildi­rerek buyuruyor ki:

"Allah yolunda öldürülen­leri sakýn ölü sanmayýn! Bilâ­kis onlar diridirler; Allah'ýn lü­tuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanýnda rýzýklara mazhar olmaktadýrlar. Arkalarýn­dan gelecek ve henüz kendile­rine katýlmamýþ olan þehit kar­deþlerine de hiçbir keder ve kor­ku bulunmadýðý müjdesinin se­vincini duymaktadýrlar." (Âl-i Ýmrân, 3/169-170)

Yine Rabbim þöyle buyurmaktadýr:

"Müminler ancak Allah'a ve Rasûlü'ne iman eden, ondan sonra asla þüpheye düþmeyen, Allah yolunda mallarýyla ve canlarýyla savaþanlardýr. Ýþte doðrular ancak onlardýr." (Hucurât, 49/15)

Cihad, kiþinin Allah ile yaptýðý en kârlý ve kazançlý bir ticarettir. Nitekim Allah (c.c.) þöyle buyurmaktadýr:

"Ey iman edenler! Sizi acý bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasûlüne inanýr, mallarýnýzla ve canlarýnýzla Allah yolunda sa­vaþýrsýnýz. Eðer bilirseniz, bu si­zin için daha hayýrlýdýr. Ýþte bu takdirde O, sizin günahlarýnýzý baðýþlar, sizi altýndan ýrmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerîndeki güzel meskenlere koyar. Ýþte en büyük kurtuluþ budur. Seveceðiniz baþka bir þey daha var: Allah'dan yardým ve yakýn bir fetih. Müminleri bunlarla müjdele." (Saff, 61/10-13)

Sünnet-i Nebevîden yani hadislerden bu konuda gelen rivayetle}- ise bir hayli çoktur. Cihadýn fazileti konusunda birçok hadis görebilmekteyiz ki, biz bunlardan Rasûlüllah (s.â.v.)'ýn þu hadisini zikretmek isteriz:

"Cennette yüz derece vardýr ki, Allah, bunu Allah yolunda cihad edenler için hazýrlamýþtýr. Her bir derece arasýndaki mesafe ise gök ile yer arasýndaki gibidir”[73]

Yine Rasûlüllah (s.a.v.) þöyle buyurmaktadýr: "Ayaklarý Allah yolun­da toza bulanan bir kula cehennem ateþi dokunmaz (yakmaz)."[74]

Yine Buharî'nin sahihinde gelen rivayete göre: "Rasûlüllah (s.a.v.)'ýn yanýna bir adam gelir ve þöyle der: Cihada denk olan bir ameli bana gös­ter (yapayým). Rasûlüllah (s.a.v.) böyle bir þey bulamýyorum dedi ve de­vamla þöyle buyurdu: Mücahid, cihad (savaþ) için çýktýðýnda, mescidine girip, hiç ara vermeksizin namaz kýlmaya, hiç iftar yapmaksýzýn oruç tutmaya güç yetirebilir misin? Adam: "Kim buna güç yetirebilir ki?"[75]

 Sünen'de ise Rasûlüllah (s.a.v.) þöyle buyurmuþlardýr: "Aslýnda üm­metimin seyahati, Allah yolunda cihad etmektir”[76]

Esas itibariyle Cihad, Ýslâm'ýn tepe noktasý yani zirvesidir. Nitekirr Hadiste de böyle geçmiþtir. Rasûlüllah (s.a.v.) þöyle buyurmuþlardýr:

"Ýþin baþý Ýslâmdýr, direði de namazdýr ve bunun zirvesi, tepe nokta sý ise cihaddýr."[77]

Yine Rasûlüllah (s.a.v.) þöyle buyurmaktadýr: "Allah yolunda saba hin veya akþamýn herhangi bir bölümünde yürüyüþ, kesinlikle dünyadar ve dünyadaki þeylerin tümünden çok daha hayýrlýdýr."[78]

Bütün bu güzel övgülerin yanýnda, cihadý terkedenler hakkýnda da ayný þekilde kötüleme ve zem varid olmuþtur. Hatta dahasý var, Allah (c.c.) bu kimseleri münafýklýkla nitelemiþ ve kaîb hastalan olduðunu beyan bu­yurmuþtur. Nitekim Allah (c.c.) þöyle buyurmaktadýr:                         

"De ki: Eðer babalarýnýz, oðullarýnýz, kardeþleriniz, eþle­riniz, hýsým akrabanýz, kazan­dýðýnýz mallar, kesada uðrama­sýndan korktuðunuz ticaret, hoþlandýðýnýz  meskenler  size

Allah'dan, Rasûlünden ve Al­lah yolunda cihad etmekten da­ha sevgili ise, artýk Allah emri­ni getirinceye kadar bekleyin. Allah fasiklar topluluðunu hi­dayete erdirmez." (Tevbe, 9/24)

Yine Rabbimiz þöyle buyurmaktadýr:

"Ýman etmiþ olanlar 'Keþ­ke cihad hakkýnda bir sûre in­dirilmiþ olsaydý!' derler. Ama hükmü açýk bir sûre indirilip de onda savaþtan söz edilince, kalplerinde hastalýk olanlarýn, ölüm baygýnlýðý geçiren kimse­nin bakýþý gibi sana baktýklarý­ný görürsün. Onlara uygun olan da budur. (Onlarýn görevi) ita­at ve güzel sözdür. Ýþ ciddiye bindiði zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayýrlý olurdu. Geri dönerseniz, yeryüzünde boz­gunculuk yapmanýz ve akraba­lýk baðlarýný kesmeniz beklen­mez mi sizden. Ýþte bunlar, Allah'ýn kendilerini lanetlediði, saðýr kýldýðý ve gözlerini kör ettiði kimselerdir." (Muhammed, 47/20-23)           

Bu âyetlerde þu hususlara dikkat çekilmektedir: Hükmü açýk sûre, muh­kem olan ve müteþabih olmayan sûre anlamýnadýr. Bu bakýmdan Ýslâmda muharebe ve savaþýn hükmü muhkem âyetlerle kesin olarak ortaya konul­muþtur. Zaten savaþýn geçtiði her bir sûrenin muhkem olduðu ve üzerinde herhangi bir neshin (yürürlükten kaldýrýlmanýn olmadýðý) bildirilmiþtir.

Esasen cihad, Ýslâm daveti için zaruri olan bir durumdur. Ayný za­manda cihad, kiþinin imtihaný iyi verdiðine ve baþarýyla bunu isbat ettiði­ne iliþkin Rabbani bir sünnettir, bir yoldur. Nitekim Allah (c.c.) þöyle bu­yurmaktadýr:

"Yoksa, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çýkarmadan

cennete gireceðinizi mî sandý­nýz?" (Âl-i Ýmrân, 3/142)

Bir baþka âyette ise Rabbim þöyle buyurmaktadýr:

"Yoksa, Allah sizden, ci-had edenlerle Allah, peygamber ve müminlerden baþkasýný ken­dilerine sýrdaþ edinmeyenleri ortaya çýkarmadan býrakýlaca­ðýnýzý mý sandýnýz? Allah yap­týklarýnýzdan haberdardýr.'' (Tevbe, 9/16)                                                                                      .

Gerçekten Allah yolunda cihad etmek, Allah'a davet yoludur. Yoksa cihad, davetin ük fetret dönemindeki karýþýklýktan ötürü ortaya çýkmýþ bu­lunan bir þey deðildir. Ancak cihad, gerçekten bu davetle içice olan zaruri bir þeydir. Eðer cihad, Ýslâm ümmetinin hayatýnda karýþýklýklar sebebiyle ortaya çýkan bir durum olmuþ olsaydý, bütün bunlarýn hepsi Allah'ýn ki­tabýnda geniþ bölümler halinde yer almazdý. Ayný þekilde bu, Allah Rasûlü'nün sünneti içerisinde de geniþ bölümler olarak ifadesini bulamazdý.

"Gerçeði en iyi Allah bilir, hakikaten ilahî metod ve yol, bütün ta-ðutlarý reddeder ve hiç birisini hoþ karþýlamaz. Yine Rabbimizin de bildir­diði gibi, aslýnda güç ve iktidar sahiplerinin, mutlaka bu metodu ayakta tutmalarý gerekmektedir. Çünkü Allah'ýn koymuþ olduðu yol, kesinlikle güç ve varlýk sahiplerinin yollarýna benzemez. Ayný þekilde Allah'ýn me­todu ve prensibi, iktidar sahiplerinin kiþi gibi deðildin

Bu, yalnýz dün böyle deðildi, bugün de öyledir, yarýn da öyle olmakta devam edecektir. Yeryüzünün her tarafýnda ve tüm nesiller arasýnda bu böyledir. Her þeyden yüce ve münezzeh olan Allah (c.c.) biliyor ki, doðru­su kötülük ve þer kesinlikle övüngendir. Zaten þerrin ve kötülüðün insaflý olmasý mümkün deðildir. Ayný zamanda kötülük, hiçbir vakit hayrýn, ya­ni iyiliðin yeþermesini istemez ve buna fýrsat bile tanýmaz. Hayrýn ve iyili­ðin herhangi bir yoldan saðlýklý bir þekilde ve hiçbir düþmanlýk olmaksý­zýn varlýðýný sürdürmesine þer ve kötülük fýrsat tanýmaz. Zira hayrýn, yani iyiliðin mücerred olarak (soyut olarak) geliþmesi ve yeþerme ortamý bul­masý bile, þer ve kötülük için büyük bir tehlike olur. Mücerred olarak Hakkýn varlýðý gerçekten batýl aleyhine büyük tehlikeler getirir. O halde þerrin ve kötülüðün görevi, kesinlikle düþmanlýðýný baþarýlý bir þekilde hakka karþý yürütülmesidir. Batýl da, kesin bir þekilde kendi adýna hakka karþý koymak zorunluluðunu duyar. Çünkü batýl böylece hakký öldürmek ve onu gücüyle

boðmak ister. Çünkü þerrin ve batýlýn fýtratý budur. Bu hal, þer ve batýl için geçici olan bir durum deðildir.

iþte bütün bu sebepler açýsýndan cihad gereklidir. Ve cihadýn tüm su­ret ve þekilleri ile yapýlmasý gerekmektedir. O halde silâhlý þerre ve kötülü­ðe karþý, silâhlý hayýr ile karþý konulmak gerekmektedir. Bu iþe önce vic­dan dünyasýndan baþlanýlýp karar verilmeli, sonra bu açýða vurulmalýdýr ki, böylece gerçekler dünyasýný da kapsamýna almýþ bulunsun. Yani silâhlý kötü ve þerre karþý, silâhlý hayýr. O halde her türlü silâh ve kalkana bürün­müþ bulunan batýlýn sayýlý gücüne karþý, müslüman da hazýrlýklý olmalý ve Hak ile kucaklaþmýþ olan kuvvete karþý koymalýdýr. Aksi takdirde, iþ önemsenmemiþ ve deðer verilmemiþ olur ki, bu da mümine yaraþmaz. Ci­had için müminin kesinlikle malýný ve canýný ortaya koymasý gerekir. Zira Allah (c.c), müminlerden bunu istemektedir.[79]

Müminler ve müslümanlar Rabbimizin þu âyetinin manasýný anladýklarý gün iþ gerçekleþecektir:

"O halde dünya hayatýný ahiret karþýlýðýnda satanlar, Al­lah yolunda savaþsýnlar. Kim Allah yolunda savaþýr da öldü­rülür veya galip gelirse biz ona yakýnda büyük bir mükâfat ve­receðiz." (Nisa, 4/74)

Ýþte böylece fslâm fetih ordusu, yeryüzünde hayrý ve iyiliði yaymaya baþlar, imaný telkin eder, yeryüzünde sadece bir tek Allah'a kulluk edil­sin, hâkimiyet sadece O'na ait kýlýnsýn diye taðutun gücünü ve kuvvetini kýrar.

Ýslâmýn bu aydýnlatýcý ve parlak tarihinde, çok üstün ve yüce örnek­ler görülecektir ki, Ýslâm Hak sayesinde ölüm sanatýný ortaya koymakla göstermiþtir. Çünkü bu ölüm sanatý, mutlu bir hayat ve yaþayýþ saðlaya­caktýr. Yaþanacak olan bu mutlu hayat, Allah'ýn müslümanlara zafer ve­rip onlarý üstün kýlarak ve yeryüzünde Allah'ýn nizamýný ve sistemini yü­celterek verilmek suretiyle saðlanmýþ olsun ve Allah (c.c.) yanýndaki bir hayat ile yaþanmýþ olsun, müminler için farketmez. Çünkü Rabbim þöyle buyurmaktadýr:

"Allah yolunda öldürülenleri sakýn ölüler sanma. Bilâkis onlar Rabbleri katýnda diridir­ler, cennet nimetleriyle rýzýklanýrlar." (Âl-i Ýmran, 3/169)

Ýþte verilen bu örnekler, özellikle imaný güçlendiren örnekler olmak­tadýr. Öyle ki böyle bir imana sahip bulunan kimse, kendisiyle cennet ara­sýna oraya gidilmesi bakýmýndan, bir hurma bile gecikmeye sebep olabilir. Nitekim deðerli sahabî Ukeyr b. el-Hammam el-Ensarî'yi buna örnek olarak verebiliriz. Bu sahabî Bedir gazasýnda Hz. Peygamberdin þöyle söylediðini iþitmiþti:

"Geniþliði göklerde yer kadar olan cennete koþun." Bu sahabî: "Ey Allah'ýn Rasûlü, geniþliði göklerle yer kadar olan cennete mi?" diye sor­du. Hz. Peygamber (s.a.v.) de, evet, diye buyurdu. Bunun üzerine sahabî: Ahh, ahh diye, sesler çýkarmaya baþladý. Rasûlüllah (s.a.v.), kendisine: "Sa­na, ahh, ahh dedirten þey nedir?" diye sordular. Sahabî dedi ki: "Ey Al­lah'ýn Rasûlü, Allah'a yemin ederim ki, baþka bir þey deðil, tek isteðim, benim de o cennetlik olanlardan olmamdýr!' Bu defa Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine þöyle buyurdular: "Sen de o cennetlik olanlardansýn" Daha sonra sahabî, heybesinden birkaç hurma çýkarýp aðzýna attý, bunlarý yemeye baþ­ladý, sonra da kendi kendisine þöyle seslendi: "Eðer, ben bu hurmalarýn bitimine kadar yaþamak istersem, bu hayat benim için gerçekten çok uzun bir hayat olmuþ olur." Hemen aðzýndaki hurmalarý çýkarýp attý, sonra da düþmanla savaþmaya baþladý. Savaþýrken þöyle diyordu:

"Takva olmaksýzýn ve ahiret hayatý için hazýrlýk yapmaksýzýn Allah'a doðru koþmak azýksýzlýktýr.

Cihad yolunda Allah için sabýr gerekir. Çünkü baþka her türlü azýk, sonunda tükenmeye mahkûmdur.

Kalýcý olaný ise, takva, iyilik ve dürüstlüktür." Böylece savaþmaya de­vam etti, nihayet þehid düþtü.[80]

Ayný þekilde, melekler tarafýndan yýkanan deðerli sahabî Hanzala'ya bir bakýn. Hanzala b. Ebû Amir, Uhud için savaþ emrini duyduðunda, he­men evinden dýþarý fýrlýyor. Halbuki henüz yeni evlenmiþti, taze damad idi. Savaþa katýlmaktan geri kalmamasý ve gecikmemesi için, cünüplükteiý yýkanmayý bile ertelemiþti. Hemen telâþlý bir þekilde kendisini savaþýn or­tasýna atýverdi, þehid oluncaya kadar savaþtý. Þehid olunca Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurdular:                                                                 

"Arkadaþýnýzý melekler yýkamaktadýr, hele bir hanýmýna sorun. Ha­nýmý da dedi ki: "Savaþ emrini duyar duymaz fýrladý,kendisi cünüptüu" Rasûlüllah (s.a.v.) da: "iþte bundan dolayý melekler kendisini yýkýyordu.”buyurdular”[81]

"Bu, deryadan bir damla, denizden bir noktadýr. Evet, kahraman­lardan sadece bir iki örnek. îmanlarý onlarý, harikulade bir cesarete götü­rüyor, onlara cennet özlemini veriyor. Böylece hayatý hiçe sayan ve ender rastlanan bir iman örneðini vermektedirler. Bu kahramanlar bütünü ile ahiret hayatýna adamýþlar kendilerini, cennet tüm nimetleriyle onlarýn göz­leri önüne serilmiþtir. Sanki bu kimseler cenneti bu baþ gözü ile görmüþ gibidirler. Bunlar ahirete öylesine uçup gitmiþler ki, týpký hiçbir þeyin önünde asla eðilip bükülmeyen ve hep yoluna devam eden posta güvercini misali yollarýna devam edip gitmiþlerdir."[82]

Ýþte cihadýn asýl anlamý budur. Ýþte gerçek mânâda iman edip, cihad eri olanlar da bu kimselerdir. Aynen bunlarýn yürüdüðü yolda gidenler ve bunlarýn izlediði metodu izleyenler de bunlardandýr. Çünkü bunlar da Al­lah yolunda cihad etmektedirler. Bunlarýn dýþýnda kalanlar ise, taðut adý­na ve taðut yolunda cihad edenlerdir. Nitekim Rabbimiz bununla ilgili ola­rak þöyle buyurmaktadýr:

"Ýman edenler, Allah yo­lunda savaþýrlar. Ýnkarcýlar da (kendilerini Allah'ýn emrinden saptýran) taðut uðruna savaþýr­lar." (Nisa, 4/76)

Yoksa günümüzde hezimete uðramýþ olanlarýn aðzýna aldýklarý þey, cihad deðildi  Aslýnda bu, doðru ve gerçek ifadesiyle fesadýn ve bozgun­culuðun kendisidir. Çünkü günümüzdeki bu insanlar, þeytanýn dost ve yandaþlarýyla savaþmamaya davet ediyorlar. Bunlar, Þeytanýn dost ve yandaþ­larýný veli ve dost edinmeye, onlara karþý sevgi göstermeye davet etmekte­dirler. Günümüzün sözde mücahidleri þeytan dostlarýna ve yandaþlarýna boyun eðmeyi istiyorlar, insanlarý hep bu yola davet ediyorlar. Allah'ýn Ki­tabýnda ve Rasûlü'nün sünnetinde yer alan açýk hükümleri ise, mülhid ve dinsizlerin þüphe ve kuþkularý karþýsýnda hep amacýndan saptýrarak yo­rumlamaktadýrlar. Ýþte böyle yapmalarý sonucu da hezimete, yýkýma uðra­dýlar, aþaðýlanýp gittiler ve sürekli onlarýn kucaðýna düþer oldular. Çünkü bu kimseler Ýslâm gerçeðini bilememektedirler. Bunlar kuru bir islâm is­mi dýþýnda da Ýslâmý temsil edememektedirler. Ýslâmý sadece isim olarak taþýmaktadýrlar. Bunlarýn tüm gayretleri kör bir taklidden baþka bir þey deðildir. Bunlarýn yaptýklarý þey, nereden bir ses duyarlarsa, hemen o se­sin peþinden seyirdip koþmalarýdýr. Ýþte durum bu merkezde olunca, iþ bu çerçevede zayýflar ve önemsenmemiþ olur. Çünkü bu adamlara zaten iti­bar edilmemektedir ki, davalarýna önem gösterilmiþ olsun. Allah'ýn ar­zýnda veya topraðýnda kim Allah'ýn dinini ayakta tutmak isterse, iþte Al­lah (c.c), buna kefildir.

Ancak bu kimseler korkaklýk ve aþaðýlýklarýný tâ Kur'ân ve Sünnette­ki nasslara kadar vardýrýyorlar. Sonuçta da þöyle deniliyor:

"Ýslâm'da cihad, sadece savunma amacýyladýr."

îþte bu husus o kadar önemlidir ki, bu noktada susmamýz doðru de­ðildir. Kesinlikle bunu açýklayýp ortaya koymamýz gerekmektedir. Böyle düþünen kimselerin unvanlarý, lâkaplarý ve þöhretleri ne merkezde olursa olsun, kesinlikle gerekeni bunlar hakkýnda açýklamak zorundayýz. Çün­kü, Allah'ýn dini, bizzat hakkýn kendisidir. Hakk ise, mutlaka tabi olun­masý gereken bir yoldur. Bu konuda, herhangi bir þekilde sözü uzatacak deðilim. Zira ben, bu konuya iliþkin olarak önceki bölümlerde açýklama­da bulunmuþtum."[83]

Eski ve yeni alimlerden deðerli zatlar, bu çarpýk fikre karþý koymayý üzerlerine almýþlardýr. Bu yanlýþ düþünceyi Ýslâm tasavvurundan silip at­maya çalýþmýþlardýr. Onlarýn bu husustaki düþüncelerine baþvurulabilir.

Tekrar baþa dönüyor ve diyoruz ki: Bu pýrlanta gibi olan Hanîf dinin mutlu ve üstün bir hayatý sürdürebilmesi, ancak bu dinin berrak olan kay­naklarýna dönülmesiyle mümkündür. Bu kaynaklar da Allah'ýn Kitab'ý ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sünnetidir. Bir de doðru ve saðlam bir akideye sahip olmak, bu ümmetin geçmiþ büyüklerinin ibretli hayat tarzlarýný ve siretlerini öðrenmekle saðlanýr. Ayrýca La ilahe illallah kelime-i tevhidinin manasýný çok iyi kavramak gerekir. Ýbadetin ve dinin manalarýný çok iyi anlayýp idrak etmek icabeder. Bunun yanýnda Allah yolunda cihadýn ne anlama geldiðini bilmek de lâzýmdýr. Çünkü bir toprak için, bir vatan yo­lunda, bir cins, renk, þahýs, vb. gibi þeyler adýna yapýlan þeyin de cihad olmadýðýný bilmek gerekir.

Günümüz müslümanlarýnýn bütünüyle bu manalarý bilip öðrenmele­ri zorunludur. Ancak bu sayede yardakçýlarýn ve düzenbazlarýn yaltaklan­malarýndan, düzenlerinden ve hilelerinden kendilerini ve akidelerini kur­tarabilirler. Günümüz müslümam tüm dikkatini Rabblerinin Kitabýna ve Peygamberlerinin sünnetine yöneltmeliler. Ayrica þunu da bilmeliler ki, ken­dileri her zaman Allah'ýn beraberliðine, O'nun velayetine muhtaçtýrlar. Artýk böyle olmasý halinde, þeytanýn hile ve tuzaðý zayýf kalýr.

 
Müslümanlar Aleyhine Casusluk Yapmanýn Hükmü
 


Ýslâm alimleri adetleri gereði, cihad bölümünde, casusluk konularýný kitaplarýnda iþlemiþlerdir. Bunun ise çok önemli bir hikmeti bulunmakta­dýr. Zira casusluk olayý, müslümanlarýn durumlarýný, düþmanýna karþý en açýk bir þekilde ortaya konulma konusunu içermektedir. Özellikle de tam savaþýn kýzýþtýðý bir anda böyle bir hareket daha büyük bir önem kazan­maktadýr. Bunun içindir ki, Ýslâm alimleri cihad bahsinde, casusluk ko­nusunu da dile getirmiþler, bu konuda hükümleri açýklamýþlardýr. Ýþte ben de onlarýn bu metodlarýný izleyerek, bu konuyu cihad bölümünde ele aldým.

Tecessüs bir þeyi gözetleyip, onun içyüzünü ortaya dökme olayýdýr. Dolayýsýyla bir müslümanýn baþka bir müslüman aleyhinde mütecessis ha­reketlerde bulunmasý çirkin bir ihanettir ve büyük günahlardan biridir. Çün­kü böyle bir davranýþ kâfirlere gösterilen dostluðun bir baþka þeklidir. Zi­ra böyle bir durumda hüküm, kiþiyi dinden çýkaracak noktaya kadar var­dýrýr. Evet, þayet yapýîan casusluk, kâfirlere olan sevgi, dostluk sebebi ile yapýlýyor, bunlarýn müslümanlara karþý üstün gelip zafer kazanmalarý ar­zu ve inancýndan doðuyorsa böyle bir hareket, kiþiyi dinden çýkarýr. Þayet böyle deðil de, herhangi bir dünyalýk için, kiþisel bir çýkar uðruna bir ma­kam veya benzeri bir gaye hedeflenerek casusluk yapýyorsa, bu takdirde o kimse büyük günah iþlemiþ olur.

Allah (c.c), Hatýb b. Ebî Beltea kýssasýnda görüldüðü gibi, uyarý ve ikazda bulunmuþtur. Rabbim Hatýb (r.a.) olayýyla ilgili olarak þöyle bu­yurmaktadýr:[84]

"Ey iman edenler! Benim de düþmaným sizin de düþma­nýnýz olanlarý dost edinmeyin. Siz onlara sevgi (yüzünden peygamberin ve müminlerin mak­sadýný) ulaþtýrýyorsunuz. Hal­buki onlar, size hak olarak ge­len Kur'an'ý inkâr etmiþler; Ra-sûlü de, sizi de, Rabbiniz olan Allah'a inanmanýzdan dolayý yurdunuzdan çýkarmýþlardýr. Eðer siz benim yolumda savaþ­mak ve benim rýzamý kazan­mak için çýkýp hicret etm iþ se­nin, onlara sevgiyle (nasýl) sýr veriyorsunuz? Ey kullarým oysa ben, gizle­diðinizi de açýkladýðýnýzý da çok iyi bilenim. Ýçinizden kim bunu yaparsa, muhakkak düz yoldan sapmýþ olur." (Mümtehine, 60/1)

Taberî bu âyeti yorumlarken tefsirinde diyor ki: "Yakýnlarýnýz, akra­banýz, çocuklarýnýz, sizi Allah'ý inkâra sevketmesin. Böylece gidip Allah düþmanlarýna sevgi kucaðý açmak suretiyle dostluk kurmayasýnýz. Çünkü kýyamet gününde, Allah nezdinde, hiçbir yakýnýnýz akrabanýz ve çocuðu­nuz size yarar ve menfaat saðlamayacaktýr. Allah'a itaat edenler cennete girecekler ve masiyet ehli ile küfür ehli ise cehennem ateþine girenlerden olacaklardýr."[85]

Ýmam Buharý "Sahih" adlý kitabýnda, senedi Hz. Ali'ye varan þöyle bir rivayette bulunuyor. Hz. Ali (r.a.), diyor ki: Hz. Peygamber (s.a.v.), Be­ni, Zübeyr ve Mikdad b. Esved'i göndermek üzere (çaðýrdý) ve buyurdu ki: "Hemen Hâh bostanýna kadar varýn. Orada mahfe içinde yolcu bir kadýn bulunmaktadýr. Yanýnda bir mektup taþýmaktadýr. Hemen o mek­tubu onun elinden alýp getirin. "Biz hemen harekete geçtik. Atlarýmýzý koþ­turarak denilen bostana ulaþtýk. Bir de gördük ki, gerçekten orada mahfe içinde bir kadýn bulunmaktadýr. Bunun üzerine kendisine: "Hemen ya­nýndaki mektubu çýkar ver" dedik. Kadýn, bende herhangi bir mektup fa­lan yoktur cevabýný verdi. Bu defa kendisine þöyle söyledik: "Ya yanýnda­ki mektubu çýkarýr bize verirsin veya biz senin üzerindeki elbiselerini so­yar çýkarýrýz." Kadýn hemen mektubu baþýndaki saç örgülerinin arasýndan çýkarýp teslim etti. Biz de onu alýp Rasûlüllah (s.a.v.)'a götürdük. Mektup-ta þöyle yazýlýydý:

- Hatýb b. Ebî Beltea'dan, Mekke halkýnýn müþrik insanlarýna!

Rasûlüllah (s.a.v.) bunu görünce: "Ey Hatib! Nedir bu?" diye sordu­lar. Hatib dedi ki: Ey Allah'ýn Rasûlü, benim hakkýmda acele davranma. Ben, Kureyþ ile baðlantýsý (antlaþmasý) bulunan bir kimseyim. Ben bizzat Kureyþ'ten biri deðilim. Halbuki muhacirlerden yanýnda olanlarýn Mek­ke'de yakýnlarý ve akrabasý bulunmaktadýr. Muhacirler bu sayede Mekke1 de kalmýþ bulunan çocuklarýnýn himaye ve korunmasýný saðlamýþ bulun­maktalar. Mallarý da ayný þekildedir. Halbuki benim Mekke'Iilere soy ba­kýmýndan herhangi bir yakýnlýðým yoktur. Bu bakýmdan ben, yakýnlarý­mýn himayesine bir vesile olur diye, yanlarýnda bir iyiliðim olsun istedim. Yoksa ben, herhangi bir küfür ve dinden dönme gibi bir sebeple böyle ha­reket etmediðim gibi, Ýslâm'dan sonra küfre rýza gösterme anlamýnda bir þey sebebiyle de bu yola tevessül etmedim.

Rasûlüllah (s.a.v.): Gerçekten Hatýb size doðruyu söyledi. Fakat bu durum karþýsýnda Hz. Ömer (r.a.) dedi ki: Ey Allah'ýn Rasûlü, beni býrak da bu münafýkýn boynunu vurayým. Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyur­dular: "Hatýb, Bedir savaþýnda bulunmuþtur. Ne bilirsin, Allah'ýn Bedir ehli hakkýnda bir bildiði var ki, onlar hakkýnda þöyle buyurmuþtur: "Di­lediðinizi yapýn, ben sizi baðýþladým."

Ýþte bunun üzerine Rabbimiz yukarýda mealini verdiðimiz Mümtehi-ne sûresinin birinci âyetini indirdi.[86]

Allame Ýbn Kayyým, bu kýssaya dayanarak, casus müslüman da olsa, öldürülmesinin caiz olduðunu söylemekte gerekçe olarak þunu göstermek­tedir: Hz. Ömer (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'dan, Hatýb b. Ebî Beltea'nýn öl-. dürülmesini istemiþlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ömer'in isteðine, "Bu adam müslümandýr, dolayýsýyla öldürülmesi helâl ve caiz deðildir" diye cevap vermeyip, þöyle buyurmuþlardýr: "Ne bilirsin, Allah'ýn Bedir ehli hakkýnda bir bildiði var ki, onlar hakkýnda þöyle buyurmuþtur: "Diledi­ðinizi yapýn..."

Hz. Peygamber (s.a.v.), cevap verirken, burada þu noktaya dikkat çek­mektedir: Hatýb'm öldürülmesi hususunda bir engel vardýr, engel de, onun Bedir halkýndan olmuþ olmasýdýr. Ýþte Rasûlüllah (s.a.v.)'ýn böyle cevap ver­miþ olmasý, sanki casusluk yapan kimsenin öldürülebileceðine dair bir ce­vaz gibi anlaþýlmaktadýr. Burada olduðu gibi, bir engelin olmamasý halin­de caiz görülmektedir. Bu, Ýmam Malik'in mezhebidir. Ayný þekilde, Ah-med b. Hanbel'in iki görüþünden biri de bu merkezdedir. Her iki grup da, bu hususta Hatýb kýssasýný delil olarak getirmektedirler.

Bu hususta en doðru olan durum þudur: Bu gibi hallerde iþ, devlet baþkanýna, Ýmama kalmýþtýr. Þayet Ýmam (devlet baþkaný), casusun öldü­rülmesinde müslümanlar için bir maslahat ve yarar görürse, öldürtür. Eðer öldürülmeyip býrakýlmasýnda hayýr umuyorsa, bu takdirde öldürtmeyip bý­rakýr. En iyisini bilen Allah'dýr.[87]

Allame Ýbn Kayyým der ki: Bu kýssadan yine þu hususlarý da yararla­narak çýkarabilmekteyiz: Derece itibariyle þirkten aþaðý bulunan büyük gü­nahlar, bazan o derecede bir iyiliðin yapýlmasýyla silinebilir. Nitekim, Ha-týb'ýn casusluðu, kendisinin Bedir halkýndan olmasýyla baðýþlanmýþtýr. Çün­kü böyle büyük bir iyiliði kapsamýþ bulunmasý, bir maslahattýr. Bu, ayný zamanda Allah sevgisini ve rýzasýný içinde bulunduran ve bununla da se­vinip övünen bir haldir. Zira melekler böyle bir fiili iþleyeni övmüþlerdir. Dolayýsýyla buradaki casusluk sebebiyle doðabilecek olan bir seyyie ve kö­tülükten daha önemli ve büyük þeyleri kapsamaktadýr. Gerçi burada ayný zamanda Allah'ýn gazabý da söz konusudur. Ancak bununla birlikte en kuvvetli olan zayýfa tercih edilmiþ oldu. Durum böyle olunca ona yapýl­masý gereken þeyi izale etti ve muktezasým geçersiz kýldý.

Ýþte durumun bu þekilde deðerlendirilip ele alýnmasý Allah'ýn bir hik­meti gereðidir. Yani iyilik ve güzelliklerden doðan sýhhat ve saðlýk, kötü­lüklerden doðan hastalýk sebebiyle Allah'ýn bir hikmeti gereði olmakta­dýr. Kalbin sýhhat ve saðhðýhý veya hastalýðým neticelendiren bir gerekçe­nin sonucu olmaktadýr. Zira Allah (c.c.) þöyle buyurmaktadýr:

"Muhakkak ki iyilik (ve güzellik) ler kötülükleri (küçük hata ve günahlarý) giderir." (Hud, 11/114)

Bir baþka âyette Rabbimiz þöyle buyurmaktadýr:

"Eðer  yasak  edildiðiniz(günah ve hatalardýn büyükle­rinden kaçýnýrsanýz, sizin diðer kusurlarýnýzý örteriz." (Nisa, 4/31)     

Daha sonra Ýbn Kayyým þöyle devam ediyor:

"Hatýb'ýn imanýný bir düþün hele. Bu iman, kendisini Bedir'de savaþ­maya kadar götürmüþtür. Bizzat kendisi Hz. Peygamberle birlikte bu uðurda hayatýný ortaya koymuþtur. Allah'ý ve Rasûlünü kavmine, yakýnlarýna, akrabasýna tercih etmiþ, onlarýn hepsini düþmanýn ortasýnda ve ülkesinde býrakýp hicret etmiþtir. Hiçbir zaman bu hal Hatýb'ýn azminden bir þey kýr­mamýþtýr. Ýmanýna bir zarar vermemiþtir. Ailesinin ve yakýnlarýnýn, ara­sýnda bulunduklarý düþmana karþý çýkýp onlarla savaþmasýna engel ola­mamýþtýr.

Ancak casusluk yapmak bir tür hastalýktýr. îþte Hz. Hatýb'ta da bu hastalýk tezahür edince buhran yani kriz baþgöstermiþ olmaktadýr.[88]

Hastalýk patlak verince, hasta sanki kendisinde hiçbir rahatsýzlýk ve yorgunluk yokmuþ gibi bir patlama gösterir. Ancak tabib (hekim veya doktor) onun imanýnýn kuvvet derecesini görünce, bu iman derecesi, casusluk hastalýðýnýn çok çok üstündedir ve onu kahredebilecek güçtedir. Bu du­rumda ondan kan almayý veya onu ikiye ayýrmayý isteyen kimseye, þöyle diyor: "Bu hastalýk kan aldýrmayý gerektirmez. Ne bilirsin ki Allah (c.c), Bedir ehline muttalidir, onlarý bilmektedir. Çünkü onlar için þöyle buyur­muþlardýr: Dilediðinizi iþleyin, ben sizi baðýþladým."

Bunun tam aksi de Temimli Zulhaveysýra'dýr.[89] Bu ve Haricilerden benzerlerinin durumlarýdýr. Sahabe bunlarýn namaz, oruç ve Kur'an oku­maktaki gayret ve üstünlüklerini gördüklerinde, kendi amellerini ve yap­týklarýný adeta küçümsemiþlerdir. Halbuki bunlar hakkýnda þu hadis gel­miþtir:

"Þayet, onlara eriþirsem, Ad kavminin öldürüldüðü gibi onlarý öldü­rürdüm."[90] Yine þöyle buyurmuþlardýr:

"Öldürün onlarý. Çünkü onlarýn öldürülmesinde, öldürenler için Al­lah nezdinde ecir vardýr”[91]

Gerçekten aklý ve düþüncesi olan kimse, bu meseleyi gerçek anlamý ile deðerlendirebilir: Çünkü buna fazlasýyla muhtaçtýr, bundan faydalan­mak durumundadýr. Bu sayede herþeyden yüce ve münezzeh olan Allah-ýn yaratmasý, emri, sevap vermesi ve cezalandýrmasý konularýndaki hik­metini ve marifetinin kapýlarýný, hem de büyük, kapýlarýndan birini arala­mýþ olabilirsin. Dengeleme hükümlerini ve bu konudaki mertebelerin farklý farklý oluþunu sezebilirsin. Bunlarý öðrenebilmen, iþi, sebeplerine baðla­manla saðlanabilir ki, bunlar her bir nefsin kazandýðý þey ile kaim olmak­tadýr."[92]

"Gerçi en iyisini Allah bilir. Fakat benim kanaatim de þudur ki, Ýmam Malik'in ve Ahmed b. Hanbel'in ashabýndan Ýbn Akîl'in ve bu ikisi dýþýn­dakilerin þu husustaki görüþleri bence de uygun olanýdýr. Buna göre, müs-lüman casus, öldürülmelidir. Zira Hz. Hatýb olayýndaki gerekçe gözönünde tutulursa, bu gerekçe Hatýb'ýn öldürülmesini engellemektedir. Baþkasý konusunda ise herhangi bir gerekçe kabul edilmemektedir. Hz. Hatýb'ýn özel bir durumu vardýr. Yoksa öldürülmesine, onun müslüman olmasý bir gerekçe olmamaktadýr. Eðer müslüman olmasý, casusun öldürülmesine bir engel teþkil etseydi, bu takdirde bundan daha özel bir gerekçe (Bedir ehli olma gerekçesi) getirilmezdi. Zira bir hüküm için genel olan bir þey, ge­vrekçe kabul edilirse, artýk özel durumlarýn bunda bir etkenliði olamaz. Ýþte bu çok daha kuvvetlidir. Yine de en iyisini bilen Allah'dýr."[93]

Kur'an'ýn iniþ hitabý bakýnýz þöyledir:

"Ey îman edenler, benim de düþmaným sîzin de düþmanýnýz olanlarý dost edinmeyin (veliler olarak edinmeyin)." (Mümtehine, 60/1)

Bu ayete göre, Hatýb mümin ismine sahiptir, bu vasfý taþýmaya da hak­lýdýr. Ayný zamanda âyet genel hatlarýyla yasaklamayý ve nehyi içermekte­ndir. Ancak burada Hatýb'ýn durumunu gösteren Özel bir sebep vardýr. Gerçi ayet, Hatýb'ýn yaptýðý iþ, bir tür muvalat yani onlarý dost edinmedir ve bu, meveddet (sevgi besleme) ile de daha aþýrý gidildiði gösterilmiþ olmaktadýr. Gerçekten bunu iþleyen kimse orta yolu kaybetmiþtir, sapýtmýþtýr. An­cak Hz. Peygamber (s.a.v.)'in onun hakkýndaki: "Size doðruyu söylüyor, firakýn yolunu" ifadeleri, onun kâfir olmadýðýný bildirmektedir. Kiþi Allah ve Rasûlüne karþý þüphesiz bir imanla iman etmiþ ve fakat bunu dün­yevî bir amaçla yapmýþ ise, kafir olmaz. Þayet kafir olmuþ olsaydý Hz. Peygamber (s.a.v.), onun için þöyle buyurmazdý: "Býrakýn yolunu."[94]

Eðer casusluk yapan kimse kâfir biri ise, bu kimse öldürülür ve öldü­rülmesi de gereklidir, vaciptir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v,) müþrikler­den bir casusu öldürtmüþtür..Ýyas b. Seleme b. Evka rivayet ediyor. Bu za­týn babasýndan rivayetine göre, babasý þöyle demiþtir:

"Rasûlüllah (s.a.v.) bir seferde bulunuyorken, yanýna müþriklerden bir casus geldi. Rasûlüllah (s.a.v.)'ýn ashabýnýn yanýnda oturdu, bir þeyler ko­nuþtu. Daha sonra ayrýlýp gitti. Bunun üzerine Rasûlülîah (s.a.v.), onu arayýn ve öldürün1' buyurdu. (Ebu Seleme) onu buldu ve öldürdü", o casusun üze­rinde ne varsa, Rasûlüllah (s.a.v.) tümünü onu öldürene verdi."[95]


[66] Ýbn Hacer, Fethu'1-Barî, 6/3.

[67] a.g.k. 6/3.

[68] Müsned, 5/352. Müslim, Cihad, 3. Ýbn Mace, Cihad, 38.

[69] Bakara, 256. âyetinin tefsiri için bak. îbn Kesîr, 1/459. Yine bak: Seyyid Kutub, daki Ýþaretler, Cihad Bölümü, s.74.

[70] Bak: "Davet Yolu'’, 1/288-289.

[71] Medaricüssalikîn, 2/196.

[72] Ýbn Teymiyye, es-Siyasetü'þ-Þer'iyye, s.118.

[73] Buharý, Cihad (Allah yolunda cihad edenlerin dereceleri), 6/11. H.2790.

[74] Buharý, 6/29. H.2811.

[75] Buharý, 6/4. H.2785

[76] Ebu Davûd, Cihad, 3/12 H. 2486. Hakim, Müstedrek, 2/73. Miþkatü'l-Mesabih,1/225. H. 724.

[77] Tirmiri, Ýman, 7/281. H. 2619. Ýbn Mace, 2/1314. H. 31973. Elbanî hadisin sahi olduðunu söylüyor. Bak. Sahihu'l-Camiissaðîr, 5/30. H. 5012.

[78] Buharý, Cihad, 5. H.10. Müslim, Ýmaret, H.188O.

[79] Davet Yolu, 1/303-304.

[80] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/137. Müslim, Ýmare, H.1899. Gazzalî, Fýkhu's-Sîre,

s.244.

Umeyr b. el-Hammam, b. Cemûh b. Zeyd b. Haram b. Ka'b b. Seleme, es-Sülemî,

Ensar'dandýr. Musa b. Ukbe ve baþkalarý onun Bedire katýlanlardan olduðunu zikret inektedirler. Bu zat, savaþta Allah yolunda ilk þehid düþendir, bk. tsabe, 3/31.

[81] el-Ýsabe, Ýbn Hacer, 1/360. el-Gazzâlî, Fýkhu’s-Sire, 272.

[82] Fazla bilgi için, bkz. Nedvî, Müslümanlarýn Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti?, adlý kitap, s.104-108.                                                                                         

[83] Bak. Cil, 1/274.

[84] Hatýb b. Ebû el-Lahmî, Kureyþlilerin antlaþmah ve sözleþmelisi bulunan bir zat idi. Bir rivayete göre de bu zat, Ztibeyr b. Avvam'ýn sözleþmelisiydi. Bedir ve HudeybÝye'de bulunmuþtur. MedÝne-i Münevvere'de 65 yaþýnda iken vefat etmiþtir. Medine'ye geliþinin otuzuncu yýlýnda ölmüþtür. Hz. Osman -Allah hepsinden razý olsun- cenaze namazýný kýldirmýþtýr. Allah (cc), Mümtehine sûresinde, Hatýb'ýn Ýmanlý olduðuna þehadette bulunmaktadýr. Hz. Peygamber (s.a.v.) hicretin altýncý yýlýnda Mýsýr ve Ýskenderiye kralý Mukavkýs'a onu elçi olarak göndermiþtir. Mukavkýs ken­disini birçok hediyelerle yollamýþtýr. Mýsýr'lý Mariye de bu hediyeler arasýnda idi. Ý Bk. îstîab, 1/348, Isabe, 1/300.

[85] Taberî Tefsiri, 28/61.

[86] Buharý, Çihad, Meðazî, H. 4890. Müslim, Fedailussahabe, 161.

[87] Ýbn Kayyým, Zadu'1-Mead, 3/422.

[88] Týp otoriteleri böyle, bir defa baþgösterip kriz ve buhran halini alan hastalan böyle deðerlendiriyorlar. Bkz. Zadu'1-Mead, 3/425. (Haþiye=dipnot).

[89] Temimli Zulhuvaysýr: îbn Esîr onu, ondan öncekilere ek olarak "es-Sahabe"de zik­retmektedir. Bunun tercemesinde, Buharî'nin el-Menakýb kitabýnda 6/617 (H.361O) ve Müslim'in Zekat bahsinde 2/740 (H.1063) de irade ettiðinin dýþýnda bir þey yaz­mamýþtýr. Bu da Ebû Said hadisinden alýnmýþtýr ki, Ebû Said þöyle diyor: "Biz Ra-sûlüllah'ýn yanýnda idik, kendisi ganimet paylaþtýrýyordu. TemimoðuIIanndan Zul-huvaysýra adýndaki bîr adam: "Ey Allah'ýn Rasûlü, adil ol" dedi. iþte bunun üzeri­ne Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurdular: "Yazýklar olsun sana, ben adil olmaz­sam, kim adil olacaktýr?" Ýbn Hacer, el-îsabe, 1/485.

[90] Müslim, zekat, H. 1064.

[91] Buharý, Menakýb, Nübüvvet alametleri bahsi, 6/618; Müslim, Zekat, 2/746, H.1066. Buharý, H.3611.

[92] Zadu'1-Mead, 3/424-427'den özetlenerek.

[93] agk. 3/114. Ayrýca tbn Ferac el-Malikî, Akdiyetü'r-Rasûl, s.25.

[94] Þeyh Süleyman b. Sehman, Ýrþadu't-Talib, s:15.

[95] Buharý, Cihad, 6/168, H.3051. Ebû Davud, Cihad, 3/112, H.2653.

Ynt: Allah yolunda cihad By: ceren Date: 03 Ocak 2017, 19:53:32
Esselamu laeyküm.Rabbim bizleri onun yolunda giden ve islam için iman için cihad edip kurtuluþa eriþen kullardan eylesin inþallah...

radyobeyan