Hayat felsefemiz By: sumeyye Date: 25 Eylül 2010, 14:43:45
Hayat Felsefemiz
Ýnsanlarýn bir kýsmý düþünmeden yaþar; bir kýsmý da sadece düþünür, ama düþüncelerini katiyen hayata geçiremez. Olmasý gerekli olan þeye gelince o, düþünüp yaþamak, yaþarken de yeni yeni düþünce kombinezonlarý meydana getirerek daha farklý tefekkür varyasyonlarýna açýlmaktýr. Düþünmeden yaþayanlar, baþkalarýnýn hayat felsefelerinin figürleri sayýlýrlar. Bunlar, sürekli þablondan þablona koþar, durmadan kalýp deðiþtirir ve ömür boyu duygu-düþünce inhiraflarý, þahsiyet kaymalarý, sûret-sîret meshleri içinde çýrpýnýr-durur ve hiçbir zaman kendileri olamazlar.
Zaman zaman toplumun elde ettiði mazhariyetleri paylaþtýklarý ve yer yer bir kýsým tevafuk esintilerinden onlarýn düþünce, þuur ve iradelerine terettüp ediyormuþçasýna- yararlandýklarý da olur ama, kat'iyen ruhlarýný iradî meziyet ve faziletlerle rahatlatamaz, þahlandýramaz ve sonsuza yönlendiremezler. Bunlar, her zaman kýsýr, bereketsiz, durgun ve kokuþmaya açýk birer su birikintisine benzerler. Öyle ki, hayatiyet adýna bir þey ifade etmeleri þöyle dursun, zamanla çevrelerini tehdit eden birer virüs yumaðý ve mikrop yuvasý haline gelmeleri kaçýnýlmazdýr.
Bunlar, düþünceleri itibarýyla o kadar sýð, görüþleri itibarýyla da o kadar sathîdirler ki, týpký çocuklar gibi, görüp duyduklarý her þeyi taklit eder, bir o tarafta-bir bu tarafta kitlelerin arkasýnda sürüklenir gider ve hiçbir zaman kendilerini duymaya, kendilerini dinlemeye ve kendi deðerlerini tetkik etmeye fýrsat bulamazlar.. daha doðrusu kendilerinin de bir kýsým deðerlerinin var olduðunu asla hissedemezler. Hayatlarýný cismânî ve bedenî duygularýn âzâd kabul etmez köleleri gibi yaþar.. elde ettikleri ve edecekleri her fýrsatý cismâniyetin dar çerçevesinde deðerlendirir ve Allah'ýn insaniyete en büyük lütuflarý sayýlan kalb, irade, his ve þuurlarýný, bedenî hazlarýn deðersiz birer vasýtasý haline getirir ve ömürlerini bohemlik içinde geçirirler. Makam, mansýp, þöhret, menfaat ve yaþama tutkusu onlarýn, hareket ve faaliyetlerini belirleyen en önde gelen âmillerdendir. Farkýna varsýnlar veya varmasýnlar, her gün kendilerini bu öldürücü aðlardan birinin veya birkaçýnýn içinde bulur, ruhlarýný ölümlerin en reziliyle birkaç kere katlederler.
Böylelerinin ne geçmiþleri vardýr ne de gelecekleri; Ömer Hayyam gibi "Geçmiþ-gelecek masal hep / Eðlenmene bak ömrünü berbat etme" der, hayvânî hislerini takip eder, dünyayý bir çayýr, bir mera gibi deðerlendirir ve hep insanî duygu, insanî melekelerine raðmen yaþarlar. Daha doðrusu, sürekli bir bataklýk, bir levsiyât içinde çýrpýnýr-dururlar.
Hayatý düþünerek yaþayanlar ve derecelerine göre yaþadýklarý hayatýn her gününü, her saatini, yepyeni düþüncelerin limanlarý, rýhtýmlarý, rampalarý haline getirenlere gelince, onlar ömürlerini hep zamanüstü olmanýn fevkalâdelikleri, sürprizleri, büyüleri içinde sürdürür; geçmiþi mübarek bir kaynak gibi yudumlar, bir râyiha gibi ciðerlerine çeker, bir kitap gibi mütalâa eder ve geleceðe de bu donanýmla yürür.. ve onu gönlünün bütün sýcaklýðýyla kucaklar, ümitleriyle renklendirir, azim ve iradesiyle þekillendirir; içinde bulunduðu zaman parçasýný da, yüksek ideallerini gerçekleþtirmenin strateji merkezi, bu uðurda gerekli teknolojileri üretme atölyesi, nazarîden amelîye geçme köprüsü kabul eder ve hep zamanüstü, mekanüstü olmaya çalýþýrlar.
Evet onlar, bir yandan varlýk ve zamaný böyle bir perspektifle deðerlendirirken, diðer yandan da maddî, cismânî hayatýn darlýðýndan sýyrýlarak duygu ve düþünce âlemlerinin enginliklerine açýlýr ve bu fani, muvakkat hayat içinde ebediyet buudlu bir baþka âlemin sonsuza açýk yamaçlarýnda dolaþýrlar; dolaþýr, hem düþünceleri, hem hisleri, hem de ümitleriyle sürekli sonsuzu peyler, sonsuzluk duygusuyla yaþar; kalblerinin derinliklerinde oyup derinleþtirdikleri ledünnî enginliklerde insan olmanýn zenginliðini temâþâ eder ve gönüllerinde kurduklarý aðlarla, gözlerin görmediði, kulaklarýn iþitmediði, insan hayalinin tasavvur edemeyeceði türden sürprizler avlamaya çalýþýrlar. Öyle ki, artýk onlarýn seviyeler üstü bilgi, marifet ve müktesebâtlarý, onlara, daha yukarýlarý, yukarýlarýn da yukarýsýný gösterir ve her birine birer semavî üveyk olmayý vaad eder. Böyle düþünüp böyle yaþayanlara ve hayatlarýný birer düþünce meþcereliði haline getirenlere, siz isterseniz hikmet erleri, isterseniz hidayet edâlý felsefe kahramanlarý diyebilirsiniz.. onlarý nasýl tanýmlarsanýz tanýmlayýn, eski dünyalardan þimdilere uzanan çizgide, tarihi bir dantela incelik ve zerafeti içinde örgüleyen aydýnlýk insanlar, hep bu üstün ruhlar arasýndan çýkmýþtýr. Hatta, dinden daha ziyade birer felsefî sisteme benzeyen, Brahmanizm, Budizm, Konfüçyizm, Taoizm ve Zerdüþt sistemi dahi, bu ruh kahramanlarýnýn insanlýða birer armaðýnýdýr.
Geçmiþin o upuzun düþünce cereyanlarýnýn çaðýltýlarýnda, hep bu düþünce abidelerinin besteleri duyulur. Eski dünya, yeni dünya cihanýn dört bir yanýnda, deðiþik dünya görüþleri, farklý hayat tarzlarý; evrensel medeniyet havuzlarý ve kültür zenginlikleri her zaman bu kahramanlarýn tefekkür harmanlarýnýn ürünü olagelmiþtir. Onca taðyir, tahrif ve özlerinden uzaklaþtýrýlmýþ olmalarýna raðmen, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün -bugünkü hayat biçimiyle telif edilmese bile- hâlâ o eski ruh, mânâ ve muhtevanýn peþinde olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz.. referansý kahraman temsilcileri, tahrife, taðyire uðramamýþ olaný bulacaklarý âna kadar da bu hüsn-ü zan ve hüsn-ü tevil hatasýnýn devam etmesini tabiî karþýlamak icâp edecek zannediyorum...
Bu itibarla da, bugün bize düþen þey, kendi mânâ kökleriyle sýmsýký irtibatlý olarak yenilenmeye hazýrlanýrken, kendine yine kendi ruhundan aþý yapmasýný bilen, yani dünkü güftelerimizi hiçbir þeye takýlmadan bugün de yorumlayýp seslendirecek ve bize her zaman ayrý bir televvünle gönüllerimizin heyecanlarýný duyurabilecek bu kahramanlarý yetiþtirmek düþüyor. Aslýnda, onlarý yetiþtireceðimiz güne kadar, iþ bilmeyen yabancý çýraklarýn elinde harap olup gideceðimiz de kaçýnýlmazdýr. Tabiî bu arada, topyekün insanlýk da, vicdanýyla arayýp aklýyla bir türlü bulamadýðý ezelî ve evrensel deðerlerin yerini hep, kendi kadim ustûreleriyle doldurmaya çalýþacak ve tatminsizlikten bunalýma, bunalýmdan yeni yeni tahriplere sürüklenip gidecektir.
Bizim, birkaç asýrdan beri, millî kültürümüzün mânâ köklerini teþkil eden Ýslâmî dinamiklere dayalý bir düþünce sistemimizin, bir hayat felsefemizin olmayýþý, bize baðlý koca bir dünya ile beraber sürüm sürüm olmamýzý netice vermiþtir. Aristo düþüncesinde havuzlaþan Yunan felsefe sisteminin mütercimleri sayýlan Kindîlerin, Fârâbîlerin, Ýbn-i Rüþdlerin ve bir mânâda Ýbn-i Sinalarýn düþünce ve felsefî sistemlerini, kökleri semalara dayanan, ezel kadar eski ve her çaðý kucaklayacak kadar da yenilerden yeni bizim hikmetler manzumesi düþünce sistemimizden ve hayat felsefemizden ayýrmak icâp eder. Bizim fikir sistemimizde, lâhût, ceberût, melekût ve nâsût iniþli, menþei belli ve aydýnlýk, yaratýlýþ gerçeðine dayalý yorum sözkonusudur. Böyle bir yorum ve tefsir kendi esprisiyle kavranabildiði takdirde, bugün de, kendi düþünce sistemimizi ortaya koymamýz mümkün olacaktýr ki bu ayný zamanda, dünya çapýnda en ciddî yenilenmelere vesile teþkil edecek ve çok zengin yollar açacaktýr.
Fatih cennet-mekân döneminden bugüne kadar, böyle bir düþünce sistemi adýna pek çok teþebbüste bulunulmuþtur ama, bu teþebbüsler hiçbir zaman beklenen hedefe ulaþmamýþtýr. Bu mülâhaza, bazý yönleri itibarýyla tartýþmaya açýk olsa da, genel olarak böyledir. Hocazâdelerden Molla Zeyreklere, Mustafa Reþit Paþalardan Meþrûtiyet mimarlarýna, ondan yeni dönemin düþünce iþçilerine kadar samimî-gayr-i samimî pek çok kimse, ma'þerî vicdandaki böyle bir arayýþ ve bekleyiþe cevap bulmaya çalýþmýþtýr ama; kimileri Ýbn-i Rüþd-Ýmam Gazâlî Tehâfütleri'ne takýlýp kalmýþ, kimileri Fransýz Ýhtilal-i Kebir'i ve Auguste Comte anaforlarýnda boðulup gitmiþ, kimileri de Durkheim'in hezeyanlarýyla oyalanýp durmuþ.. ve hep hareket halinde olunmuþ ama, ya içinde yaþanýlan çað hiç hesaba katýlmamýþ, ya sadece fantezilerin arkasýndan gidilmiþ, ya da heva ve heves hüda sayýlarak þaþkýn þaþkýn bin yýllýk millî deðerler târumâr edilmiþtir... Bari þimdilerde olsun bütün bu olumsuzluklarý aþabilseydik! Heyhât! O mevzuda da bütünüyle olumlu düþündüðümüz kat'iyen söylenemez. Bütün bu olumsuzluklarý aþmayý ve kendi kaynaklarýmýzdan beslenen bir düþünce sistemi, bir millî felsefe geliþtirmeyi ne kadar arzu ederdim!..
Hemen þunu da ifade etmeliyim ki, varlýðý duyuþ, seziþ ve yorumlayýþ açýlarý farklý olduðundan, eðer, her þeyi üzerine bina edeceðimiz böyle saðlâm bir düþünce blokajý ve böyle bir felsefî sistemimiz olmazsa, görüþlerimiz sürekli birbiriyle çeliþir ve "teâruzlarýn-tesâkutlarýn" aðýnda birbirimizi yer ve bitiririz. Evet, bugünümüz gibi, yarýnlarýmýzýn da bize âidiyeti mutlaka böyle bir usûl ve sistem sayesinde ve bütün nesillerin paylaþabileceði bir üslup örfânesiyle gerçekleþtirilmelidir. Þayet duygu, düþünce ve hayat tarzýmýzda böyle bir vahdet olmazsa, bugün de yarýn da millî birlik ve beraberlikten bahsetmemiz hamâsî bir temenniden ibaret kalacaktýr. Zira herhangi bir sistemde, millî mantýk, millî düþünce, millî muhakeme ve ruh vâridâtý çok önemlidir. Bir düþünce sistemi ancak milletin kendi aklýndan, kendi vicdanýndan ve kendi his âleminden kaynaklandýðý ölçüde, o milletin his birliði, mantýk birliði, muhakeme birliði ve beraberce yaþama suhûleti tahakkuk edebilir.. aksine, duygularýn, düþüncelerin, yorumlarýn ve üsluplarýn birbirleriyle çarpýþtýðý, muhakemelerin birbiriyle çeliþtiði bir ortamda çok hareket olsa da kat'iyen bereket olamaz; bereket olmak bir yana, bu türlü durumlarda her zaman bütün bütün yok olup gitmek söz konusudur. Evet, böylesine anlayýþ ve yorum kargaþalarýnýn yaþandýðý bir toplumda, her hamle, týpký birbiriyle çarpýþan deniz dalgalarýnda olduðu gibi, sürekli kýrýlýr ve kendi atâlet havuzuna boþalarak bir fasit daire içinde döner-durur. Deniz dalgalarýnýn birbirini tesirsiz hale getirmelerinde, gizli bir kýsým hikmetler bulunabilir; ama, bir toplum içindeki bu kabil müsademelerde sadece kokuþma, çözülme ve kendi kendini tüketme vardýr. Öyle ki, böyle bir toplumda, âdeta herkes birbirinin kurdu ve her düþünce de bir ölüm projesi gibidir ki, böyle bir dünyaya gökten sürekli rahmet yaðsa da, heyet-i içtimaiye her zaman bir güve tehdidi altýnda sayýlýr. Ve yine böyle bir toplumda her zaman tarihî deðerler delik-deþik olmaya maruz ve mukaddesler de târumâr edilmekle yüz yüzedir.. evet, böyle yýðýnlar içinde ne yaþlýlarda vefa, ne de gençlerde civanmertlik söz konusudur. Ýstikbâli omuzlarýnda bayraklaþtýracaklarýný beklediðimiz dinamik güçler, bir yandan bayraða küfredip geçmiþe söverken, diðer yandan da geleceði, rezaletlerini icra edecekleri bir çýlgýnlýk arenasý sanýr; buna karþýlýk, kendilerini ürperten bir umursamazlýða salmýþ yaþlýlar ve aydýnlar ise âdeta, bu levsiyât düþüncesinin teþvikçisi gibi davranýrlar. Ýfadeleri, yazýlarý-çizileri ve medyadaki programlarýyla ruhlardaki bohemliði coþturur ve basiretlere sürekli kezzap dökerler.
Böyle bir dönemde artýk, ilim yuvalarý ruhlarda ilim aþký, ilim düþüncesi uyaramaz. Kuvveti temsil edenler, belli ideolojilerin piyonlarý haline gelir ve kendi kendilerini yerler.. mantýk, muhakeme ve ilhamlar, remizlerin, iþaretlerin dar koridorlarýnda yürümeye mahkum edilir.. ve tabiî, böylesine tersliklerin boy atýp geliþtiði, düþüncenin yerini heveslerin, hevaîliklerin aldýðý bir toplumda artýk, hayatýn kendisi kendisine azap demektir.
Oysaki, varlýk, varlýk ötesi ve varlýk öncesi âlemlerle alâkalý bizim düþünce sistemimiz ve hayat felsefemiz, bütün eþya ve eþya ötesini bir küll halinde ele alýp deðerlendirdiði gibi, umumî yaþama tarzýmýzý da bir bitevîlik içinde belirleyecek enginliktedir. Ýþte böyle bir sistemledir ki, toplum ve onun cüz’î fertleri, ahlâkî olmayý seyyal hale getirerek yeryüzünde beklenen evrensel adaleti gerçekleþtirebilir ve insanlýðýn beklentilerine cevap verebilir.. ve bu sayede cemiyet, ruh, ahlâk, fazilet ve tefekkürle beslenmek suretiyle kendi olarak yenilenebilecek bir güce ulaþýr; derken medeniyet düþüncemiz, kültür zenginliklerimiz dünyanýn her yanýnda aranan birer mergûb metâ haline gelir.. ve artýk birer veren el olarak, topyekün dünyaya sunmak istediðimiz insanlýk mefkûremizi, ahlâk felsefemizi, fazilet anlayýþýmýzý ve adalet telâkkimizi daha rahat sunabiliriz. Ve yine böyle bir konum ve seviye sayesindedir ki, devletin bütün kuvvet kaynaklarý gibi, idarî dinamikleri, içtimâî ve iktisâdî esaslarý da, milletin kendi ruhundan fýþkýracak ve bu sayede toplum her türlü “baðýmlýlýk”tan kurtulacaktýr. Þimdiye kadar, açýk olmasa da, bir kýsým zaaflarýmýz veya medyûniyetlerimizden ötürü, boynumuzda bir tasma gibi taþýdýðýmýz zýmnî “baðýmlýlýk” idarî sistemimiz gibi, iktisâdî, siyasî ve adlî sistemimizi atâlete uðratmýþ ve felç etmiþtir. Bizden evvel, Anadolu’yu dünyanýn en mamur ülkelerinden biri haline getiren altýn soyumuz, kendi idarî ve siyasî sistemlerini, adlî teþkilâtlarýný kendi ruh malzemeleriyle örgülemiþ veya inþa etmiþlerdi. Kendi mihenk ve kendi kriterlerine vurmadan, hiçbir düþünce, hiçbir sistem ve hiçbir telâkkinin, milletin “harem dairesi” sayýlan bu müesseselere girmesine müsaade etmemiþlerdi.. müsaade etmek þöyle dursun, koskoca bir cihanla yaka-paça olduktan sonra muvakkat bir yenilgiyle mecruh fakat ümitli, sarsýlmýþ ama îmanlý, bir kenara çekilirken dahi, ciddî bir tehâlükle kendi hayat orijinlerini korumaya çalýþmýþ, hep tarih þuuru etrafýnda kümelenmiþ, varlýklarýný onlara borçlu bulunduklarý dinamikleri -hadîsin ifadesiyle- damak ve diþleri arasýnda sýmsýký tutmuþlardý.. ve baþlarý dimdik, dünya-ukbâ telâkkileri yerli yerinde ve yepyeni bir diriliþe doðru soluk soluða idiler...
Þafaklarý þafaklarýn takip ettiði þu günlerde, þayet, bir kere daha kendi hikmet ufkumuz açýsýndan, içinde yaþadýðýmýz dünyayý iyi deðerlendirebilir, eþya ve hâdiseleri iyi yorumlayabilir ve insanýmýzýn iç yapýsýnýn temel malzemelerini iyi belirleyebilir ve sonsuza kadar var olma mefkûresine baðlanabilirsek, her zaman onlar gibi, hatta onlarýn da önünde olabiliriz. Aslýnda, dünü-bugünü-yarýný birden perspektife alýp deðerlendirebilen, içinde yaþadýðý toplumun örflerini, âdetlerini, tarihî dinamiklerini korumaya alan ve tarihî tekerrürler devr-i dâimini kendini yenileme istikametinde çok iyi yorumlayabilen basiretli nesiller, niye her zaman önde olmasýnlar ki?.
Bir kere daha hatýrlatmada yarar var; bugün bize düþen biricik sorumluluk, millette tarih þuurunu geliþtirerek, asýrlar ve asýrlar boyu çekilen çilelerin, benimsenen inanýþlarýn, kökleþen kültürlerin kendi derinlikleri ölçüsündeki tesirlerini nesillerin vicdanlarýna duyurmaktýr. Bunu yapabilirsek, artýk bir iki nesil sonra, bu topraklarda yaþayýp da, bizim ruh ve mânâ dinamiklerimizin dýþýnda, milletin deðiþik müesseseleri için herhangi bir yabancý kaynak aramayý kimse düþünmeyecektir.
Evet biz, yarýnki hayatýmýzýn bütün unsurlarýný maziden getirmiþ bulunuyoruz. Onlarý dinin nuru ve ilmin ýþýðýyla kendi kültür potamýzda yoðurabilirsek, kendi ebediyetimizin macununu hazýrlamýþ olacaðýz.
ALINTI