Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Prizma 3 By: sumeyye Date: 25 Eylül 2010, 14:39:38
Prizma 3

Soru: Bir zamanlar Orta Asya steplerinden Anadolu’ya gelip belli bir misyon eda eden alperenlerle bugün Anadolu’dan oralara gidenler arasýndaki kaderî ilgiyi ve bu açýdan Anadolu’nun yüklendiði misyonu anlatýr mýsýnýz?

Cevap: Soruda beyan edilen husus bir hakikati ifade etmektedir. Bu sebeple onu kabul etmenin bir mahzuru olmasa gerek. Evet, bugün Anadolu’dan Orta Asya steplerine akýn akýn giden binlerce insan bulunmaktadýr. Öyleyse bu mukaddes göçün, soruda bahsedilen kaderî tecellilerle elbette alâkasý ve irtibatý vardýr.

Soruya cevap olabilecek hususlar arasýnda öncelikle tarihî geliþim adýna þu noktayý hatýrlatmak isterim: Deðiþik zaman dilimleri içinde Anadolu, çoklarý için bir “sefine-i Nuh” olmuþtur. Meselâ, yakýn tarihimiz itibarýyla, etrafýmýzdaki hemen bütün ülkelerin dinimize, dilimize, tarihimize, kültürümüze raðmen yabancý anlayýþ ve sistemlere angaje olmalarýna karþýlýk, Anadolu bu badireyi ALLAH’ýn izniyle ucuz atlatmýþtýr. Yani Suriye ve Irak’ýn Baasçýlarýn eline düþtüðü, Orta Asya Türklerinin komünist rejimin aðýnda can çekiþtiði, Mýsýr, Cezayir, Tunus, Fas, Suud, Kuveyt gibi Ýslâm ülkelerinin emperyalist baskýlara boyun eðdiði bir zamanda Anadolu bu kabil þeylerden âzâde kalmýþ ve dolayýsýyle de ona hep sefine-i Nuh nazarýyla bakýlmýþtýr.

19. asrýn son çeyreðinde baþlayan ve insanlýðý âdeta tufanlar gibi saran felâketli günlerde de Anadolu yine korunmuþtur. Ýstiklâl mücadelesi, misâk-ý millî vs. bu korunmanýn sebepler planýndaki vesileleridir. Bazýlarý o devrin þartlarýný nazara almadan dönemin devlet erkanýna, ihtimal onlarýn hak etmediði ölçülerde acýmasýzca eleþtirilerde bulunuyorlar. Halbuki tarih kritiðinin yapýlmasýnda temel ölçü, o devrin þartlarýnýn nazar-ý itibara alýnmasýdýr. Bu hususa dikkat edilmediði müddetçe yapýlacak her türlü kritik, objektif olmayacak ve dolayýsýyla da doðru neticeler ortaya konamayacaktýr. Bana göre, dört bir yandan sýcak muharebeye maruz býrakýldýðýmýz o devirlerde -ALLAH o günleri bu millete tekrar göstermesin- devrin idarecileri haricî baskýlar karþýsýnda taviz vermek, geri adým atmak zorunda kalmýþ ve “ehven-i þerreyn”i esas alarak birtakým kararlar vermiþlerdir. Ve belki de “hele bir ayaklarýmýzý saðlam yere basalým.. basýp özümüzü tekrar kazanarak istikrar bulalým. Ondan sonra ALLAH kerim” mülâhazalarýyla farklý uygulamalarda bulunmuþlardýr. Yoksa Batýlý zalim devletlere karþý ayak diretip de esareti mi, ya da “manda” fikrini mi kabullenselerdi? Bakýn Orta Asya devletlerine. 70 yýl bir cenderenin merkezinde yaþadýlar ve þimdi de güya istiklaliyetlerini ilan etmiþ görünüyorlar. Ýhtimal orada hâlâ hakim olan güç kendileri deðildir.. ve devlet idaresinden habersiz, fakir, periþan, derbeder bir sürü insan. Esaretin ne demek olduðunu anlamak için, onlara bakmak yeter zannediyorum.

Öte yandan Anadolu, sadece yakýn çaðda deðil, Emevî-Abbasî idaresi döneminde de ehl-i beyt için bir “sefine-i Nuh” olmuþtur. Evet, o devirlerde ehl-i beyt, mevcut idarelerden görmüþ olduklarý tazyik, zulüm ve þiddet karþýsýnda bizim Doðu Anadolu ve Güneydoðu Anadolu bölgemize sýðýnmýþlar, sýðýnmýþ ve oralarý mesken edinmiþler. Gerçi o sýralarda Anadolu Bizans hakimiyeti altýnda idi ama, onlar Doðu ve Güneydoðu bölgelerimizde bugün bile, hâlâ daha ulaþýlamayan sarp yerlere gidip yerleþmiþlerdir. Yani Anadolu, ehl-i beyt adýna bir sefine-i Nuh olmuþtur.

Evet, Anadolu öteden bu yana hep memerr-i akdâm olmuþtur. Asya steplerinden kalkýp gelen insanlar önce Anadolu’ya uðramýþ, burada bir medeniyetin bânileri (kurucularý) olmuþ, ardýndan Köstence’den geçerek ta Avrupa içlerine ve Roma’ya kadar uzanmýþlardýr. Sosyologlarýn tesbitine göre, Makedonya medeniyetinin oluþumunda Türk boylarýnýn tesiri vardýr. Hatta Ali Þeriatî’nin söylediðine bakýlacak olursa, Yunan medeniyetinin bânileri bile Asya’dan gelen Eski Mezopotamyalýlardýr.

Fakat daha sonralarý Asya, Rus iþgaline maruz kalýnca, bu defa da Küçük Asya dediðimiz Anadolu o misyonu üstlenmiþtir. Hassaten Osmanlý döneminde bütün dünyaya açýlarak onlara gerçek medeniyete giden yollarý öðretmiþlerdir.

Günümüze gelince; þimdilerde yeniden ata yurdumuza giderek, vefa ve kadirþinaslýk hisleri içinde vazife yapma sýrasý bize gelmiþtir. Hayatýn her ünitesine ait temsilcileriyle oralara gidenlerin önemli bir misyon eda edeceklerine inanýyorum. Müteþebbislerimiz, sanayicilerimiz, Batý ile entegrasyon neticesi dýþ dünyayý bilen tüccarlarýmýz, hatta esnaflarýmýz ve iþçilerimiz, imkânlarý ölçüsünde mutlaka Asya’ya gitmeli ve oradaki istihdam problemini de halletme yolunda, sýnaî ve ziraî yatýrýmlarda bulunmalýdýrlar. Aslýnda içinde bulunduðumuz süreç itibarýyla ülke olarak böyle bir þeye de çok ciddi olarak ihtiyacýmýz var. Ýç piyasanýn doyum noktasýna ulaþtýðý günümüzde, bizim yeni yeni mahreçlere ve dünya ile rekabete girebileceðimiz dýþ pazarlara her zamankinden daha çok ihtiyacýmýz var. Ýþte tam bu aþamada Orta Asya bizim için bulunmaz bir fýrsattýr. Þayet yatýrýmcýmýz akýllý davranýp, aramýzdaki din, dil, kültür, tarih birliði gibi dinamikleri de deðerlendirerek bu fýrsatý kullanabilirse, içinde bulunduðumuz ekonomik çýkmazdan kurtulmamýz ve dünyanýn sayýlý zengin devletleri arasýna girmemiz iþten bile deðil... Ben bu ve buna benzer hususlarý Rusya’nýn çözülmeye baþladýðý 1989 yýlýnda cami kürsilerinde anlatmaya baþladým. Ne var ki, bu hususta muvaffak olduðumuzu söyleyemem. Aradan geçen 6 yýllýk süre içinde, maalesef ya bizimkilerin iþ bilmezliðinden, köþeyi aceleden dönme niyeti ile sýnaî yatýrým yerine, alým-satým yolunu, ticareti tercih etmelerinden, ya da Orta Asya ülkelerinin devlet ve devletlerarasý kanunî düzenlemeleri yapamadýklarýndan, uygulamalarý çok iyi bilemediklerinden kaynaklanan bir baþarýsýzlýk sözkonusu oldu. Bu açýdan da, eðitim alanýnda katedilen yolun yarýsý kadar dahi olsa, bu konuda yol alýndýðý söylenemez. Halbuki bu iþin müjdesi çok önceden verilmiþtir. “Asyanýn bahtýnýn miftahý....” denmiþ, “Ümitvâr olunuz. Þu istikbâl inkýlâbâtý içinde en yüksek ve gür sadâ, Ýslâm’ýn sadâsý olacak” denilmiþ,

“Ümidim var ki semâvât-ü zemin âsiyâbâ
Hem olur teslim, yed-i beyza-i Ýslâm’a.”
Yani “Asya, Ýslâm’ýn Hz. Musa’nýn eli gibi nûrefþân, o ýþýk saçan bembeyaz eline teslim olacak” denilmiþtir. Elbetteki bütün bunlar kendi kendine olmaz. Bu iþ, bu müjdeleri hayata geçirecek ýþýk ordularý, ýþýk süvarileri ister. Meselâ, Asya’nýn yeniden fethedilmesi, yeniden dirilmesi söz konusu ise, oraya bir Hýzýr seccadesi sermek gerekir. Oraya Ýsrafil’in gelmesi bahis mevzuu ise, daha önceden Ýsrafil soluklularýn gelip geçmesi iktiza eder. Bütün bunlar iþte ilkokuldan üniversiteye kadar eðitim-kültür faaliyetleri gerçekleþtirerek halka açýlmakla gerçekleþebilir. Ticarî, sýnaî, ziraî yatýrýmlarda bulunarak, halk ile içli-dýþlý olmakla tahakkuk eder. Þahsen ben, bu altýn kuþak insanýnýn bunu gerçekleþtireceðine inanýyorum. Hatta bunun temsildeki samimiyetin ölçüsüne göre hýzlý bir þekilde olacaðý kanaatindeyim. Evet, hiçbir þey kendi kendine olmaz. Akif’in ifadesiyle:

“Sus ey dîvâne! Durmaz kâinâtýn seyr-i mû’tâdý,
Ne sandýn? Fýtratýn ahkâmý hiç dinler mi feryâdý?
Bugün, sen kendi kendinden ümid et ancak imdâdý;
Evet, sen kendi ikdâmýnla kaldýr git de bîdadý
Cihan kanûn-i sa’yin, bak, nasýl bir hisle münkâdý!
Ne yaptýn? “Leyse li’l-insâni illâ mâ-se’â” vardý.


Netice itibarýyla; dün Orta Asya’dan Anadolu’ya, bugün Anadolu’dan Orta Asya’ya gelenler ve gidenler var. Ayný zamanda bunlar arasýnda kaderî bir ilgi ve irtibat da var. Þimdi Anadolu’da yaþayan insanlar, tarihî bir misyonu -farkýnda olmasalar bile- yüklenmiþ bulunuyorlar. ÝnþâALLAH bu iþin þuuruna çabucak ererler de, þimdilerde biraz naz-niyaz ile yapýlan her alandaki bu atýlýmlarý, gönülden ve candan yerine getirmeye çalýþýrlar.


Fethullah Gülen
Ynt: Prizma 3 By: sümeyra Date: 01 Mart 2011, 16:30:48


      Elhamdülillah...Buraya ilk geldiðimde iftar yemeðine davet ettiðim öðrenciler bana gösterdiler ki;bu niyet hakikate dönüþmüþ..Tohumlar fidan olmuþ..Meyvelerini de tez zamanda göreceðiz..Biiznillah..Rabbim bu iþe gönül veren herkesten ebeden razý olsun..Buralarda yaþadýðým güzellikleri, Rabbim isteyen herkese yaþatsýn,inþaallah..

radyobeyan