Cumhuriyet Ruhu By: Eslemnur Date: 25 Eylül 2010, 09:36:14
CUMHURÝYET RUHU
Bu hilafetin en mühim hususiyetlerinden biri de, böyle bir nizam içinde tenkid, rey beyan etmek, fikir hürriyeti, tamamen serbestçe ve tam bir serbestlikle ortada bulunmasýdýr. Halifeler, her zaman halkýn elinin ulaþabileceði bir vaziyette idiler. Kendileri de Þûra Ehlinin arasýnda oturur, görüþmelere iþtirak ederlerdi. Orada asla hükümet partileri yoktu. Serbest bir muhitte, meclisin azasý ve herkes meclise iþtirak eder ve kendi imanlarýna ve kalblerinin inancýna göre fikirlerini ortaya atarlardý. Bütün muameleler, Ehl-i Hal ve'l akd'ýn önünde eksiksiz ve noksansýz yürütülüp giderdi. Hiç bir þey saklanýp gizlenmezdi. Ýþlerin karara baðlanmasý, delil üzerine istinad ederdi. Kimseden ne korkmak vardý ne de çekinmek. Ne hatýr vardý ne de gönül. Ne taraftarlýk vardý, ne de kayýrmaca...
Sonra, bu Halifeler, yalnýz kendi kavim ve milletlerine karþý Müþavere Meclisini idare eden bir alet deðillerdi. Her gün beþ defa halk ile birlikte namaza gelerek, cemaat ile namazlarýný kýlarlardý. Her hafta bir kere cuma günleri, umumî toplantý yaparlardý. Halife, her sene iki defa bayramlarda ve Hac toplantýsýnda halkýn karþýsýna çýkardý. Onlar evlerin de ve her yerde kendisinden hesap sorabilirdi Onlarýn evleri de halka açýk evlerin arasýnda idi. Kapýlarýnda ne kapýcý, ne muhafýz, ne teþrifatçý, ne özel kalem müdürü, ne de aracý gibi hizmet erbabý bulunurdu. Evlerinin kapýlarý her zaman, herkesin yüzüne açýktý. Çarþýda ve pazarda yanlarýna muhafýz almadan halkýn arasýnda gezip dolaþýrlardý. Her noktada, herkes bu halifelere istediðini söyliyebilir ve her yerde onlarý tenkit edebilirlerdi. Herkes onlardan hesap sormakta serbest idi. Bu serbestliði kullanmak da ayrýca hususî izne ve müsaadeye tâbi deðildi.
Hazret-i Ebu Bekir Radiyallahu Taalâ anh, yukarýda bahsettiðimiz hususlarý hilâfetinin ilk günlerinde halka þu sözleriyle ilân etmiþti:
"Doðru yolu tutarsam, bana yardým ediniz, yok eðer ben eðri bir yol tutarsam, o zaman siz beni doðrultunuz!"
Bir ara Hazret-i Ömer, bir cuma hutbesinde: "o andan itibaren kimsenin nikâhta dört yüz dirhemden fazla mehir kararlaþtýrmamasý" fikrini ileri sürdü. Bunu duyan ibr kadýn ayaða kalkarak, þu sözlerle bu karara itiraz etti:
"Senin böyle bir hüküm vermeye hakkýn yoktur. Çünkü Kur'anda kantarla mehir verilmesi hususunda müsaade vardýr. Sen, bunu nasýl olur da bir hududa baðlayabilirsin," dedi.
Bu haklý itiraz karþýsýnda Hazret-i Ömer derhal fikrinden vaz geçti.[190]
Yine bir gün Hazret-i Selmân-i Farisi, Hazret-i Ömer'den þu sözlerle hesap sordu:
"Herkesin hissesine bir entari düþmüþ iken nasýl olur da senin hissene iki entari düþmüþ olabilir?" Dedi.
Hazret-i Ömer, oðlu Abdullah ibn-i Ömer'in þahidliðine baþvurarak, ikinci entarinin kendisinin olmayýp, oðluna ait olduðunu, bu giyeceði ödünç olarak aldýðýný bildirdi.[191]
Adalet sembolü bu halife, baþka bir toplantýda hal
ka þu suali tevcih etti:
"Ben bazý iþleri geciktiriyorum, siz buna ne dersiniz?"
Bu suale Hazret-i Biþr Ýbn-i Saad Radýyallahu anh þu sözlerle cevap verdi:
"Sen böyle yaparsan, biz de seni doðru yola getirmesini biliriz."
Hazret-i Ömer, bu cevaptan gayet memnun olup, þu karþýlýðý verdi:
"O zaman siz de halk için çalýþmýþ olursunuz."[192]
En fazla ve en aðýr tenkidler Hazret-i Osman zamanýnda vuku buldu. O da hiçbir zaman zorla ve cebren kimsenin aðzý kapatmak yoluna gitmedi. Her zaman tenkitlere ve itirazlara delillerle cevap verdi. Halka kendisinin kabahatsiz olduðunu bildirirdi.
Hazret-i Ali zamanýnda Haricilerin dili aþýrý derecede uzamýþtý. Aðýzlarýna geleni söylüyorlardý. Hazret-i Ali de emsalsiz bir sabýrla bunlarýn taarruzlarýna tahammül ediyordu. Bir ara, beþ Hariciyi yakalayarak Huzuru Hilefete getirdiler. Bu kimseler açýktan açýða dil uzatarak, iþin ölçüsünü kaçýrmýþ küfür ediyorlardý. Hatta açýktan açýða sokaklarda ve halkýn arasýnda;
"Allaha yemin ederiz ki Aliyi öldüreceðiz" diyorlardý."
Hazret-i Ali Radiyallahu Taalâ anh, onlarýn beþini de salýverdi. Ve kendi adamlarýna da þöyle buyurdu:
"Siz de istermisiniz ki, onlar gibi dili uzun ve aðzý bozuk olasýnýz? Onlar mademki fiili bir þekilde isyana giriþmemiþler ve þiddete baþ vurmamýþlardýr, sadece dilleriyle muhalefet ettiklerinden dolayý kendilerine herhangi bir cürüm yüklenemez."[193]
Dört Örnek Halife devrini teferruatiyle yukarýda anlattýk. O zaman aydýn bir meþale devriydi. Asýrlarýn en nurlu kaynaðý idi. O devirden bu yana bütün zaman bölümlerinde, fakihler, muhaddisler ve tüm dindar müslümanlar her asýrda bu devri gözönünde bulundurmuþlardýr ve Ýslâmýn dini, siyasî, ahlâki ve sosyal nizamý için bu devri bir miyar ve bir ölçü olarak kabul etmiþlerdir.