Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Prizma 2 By: sumeyye Date: 24 Eylül 2010, 22:32:30
Prizma  2

Tarihi Tekerrrürler Açýsýndan Hizmet (Soru-Cevap)

Soru: Efendimiz (sav)’in hicret etmesi, maðaraya sýðýnmasý vs. hâdiseler “tarihî hâdiselerin tekerrürü açýsýndan” bakýldýðýnda bizim için de bahis mevzuu mudur?

Cevap: Öncelikle þunu tespit etmek lazým; Allah (cc) kýyamete kadar olacak her þeyi Asr-ý Saâdet’te bir mikro plânda görüntülemiþ gibidir. Bu itibarla ümmet-i Muhammed, her zaman Asr-ý Saâdet’te geliþen yeni hâdiseler, deðiþen þartlar ve hükmü belli olmayan mes’elelere çözüm yollarýný o asra müracaat ile bulabilirler. Zaten selef-i salihînin yapmýþ olduðu içtihadlarla meydana gelen o dev eserler de bir mânâda, o devirdeki mikrofilmlerin teksir ve istinsahýndan ibarettir.

Þunu belirtmekte de yarar var: Tarihî hâdiseler aynýyla deðil, misliyle cereyan eder. Bu itibarla da denebilir ki; geçmiþ zamanda cereyan eden hâdiselerin, aynýyla tekrarýný bekleyen tarihî maddeciler, ciddi bir aldanmýþlýk ve yanýlgý içindedirler. Ýhtimal onlarý yanýltan þey, hâdiselerin bazen aynýyla tekerrür ediyor gibi gözükmesidir. Aslýnda bu, asýl ile zýlli (gölgeyi) birbirine karýþtýrmak demektir.

Ýþte hicret ve hicret yolculuðu esnasýnda meydana gelen hâdiseler, denebilir ki, bir baþka dönemde de misliyle cereyan edebilir. Mesela, günümüz itibariyle, bizler öteden beri hep böyle bir kulvarda yol alýyoruz. Hadisin ifadesiyle “muhacir Allah’ýn haram kýldýklarýndan kaçýnandýr” fehvasýnca, þahsî hayatýmýzda haramlardan ictinab ederek hep hicret yaþýyoruz. Maddî cihad gibi hicreti de çoklarýmýz, gerek ferdî gerek ailevî olarak hizmetinin gereklerine göre yerine getiriyorlar. Bilhassa Orta Asya’da komünizm rejiminin çözülmesi bu hâdiseye daha bir hýz kazandýrmýþtýr. Avrupa, Amerika, Avustralya’ya açýlmamýz ise hicretin farklý bir buudunu teþkil etmektedir.

Yalnýz burada bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Yapýlan hicretin içine hiçbir iddia, beklenti karýþtýrmaksýzýn, sadece Allah için yapýlmasý þarttýr. Böyle bir þeyin gerçekleþmesi ise, insanýn iç dünyasýnýn sýhhatine, kendi kendini keþfetmesine, Allah ile irtibatýnýn kavi olmasýna, her yerde O’nu görüp O’nu duyup, O’nu hecelemesine baðlýdýr. Evet, bence insanlar evini, barkýný, memleketini, vatanýný terk edeceklerse, bunu çok pahalýya satmalýdýrlar. Çok yüce gayeler, yüce hedefler uðruna bu fedakârlýklara katlanmalýdýrlar. Kaldý ki, zaten Allah ve Resulü de bizlere bu gayeyi ve bu hedefi göstermiþlerdir. Hedef Allah’týr, O’nun cennetidir, cemalidir, rýzasýdýr, Resulullah’ýn þefaatidir.

Sahabe-i kiram içinde adýný bilmediðimiz bir zat, bahsettiðimiz ölçüde kalp balansýný iyi ayarlayamadýðý ve niyetini halis tutamadýðý için, diðerleri ile ayný meþakkate, zorluða, sýkýntýya katlanmasýna raðmen kazanma kuþaðýnda kaybetmiþtir. Bir kadýn uðruna Mekke’den Medine’ye hicret eden iþte bu sahabinin durumu, Allah Resulü’ne anlatýlýnca, Efendimiz (sav) “nikâhlanacaðý bir kadýn uðruna hicret edenin hicreti de onadýr” buyurmuþtur. Yani o, Allah’ýn muhaciri, Resulullah’ýn muhaciri olma payesine eriþememiþtir. Bu itibarla da denebilir ki, kalp balansý, iç murakabe ve muhasebe, niyetin halis kýlýnmasý hepsinden önemlidir.

Evet, Sahabe-i kiramýn hiçbirine; “sizin o büyük fedakârlýklara katlanarak gerçekleþtireceðiniz hicrete, þöyle þöyle þeyler terettüp edecek”; yani “bir on yýl sonra cihanla hesaplaþacaksýnýz, þu kadar alana yayýlacaksýnýz; vali, hakim ve idareci olacaksýnýz...” gibi þeyler hiç mi hiç bahsedilmemiþ; onlara sadece hedef gösterilmiþ ve “Medine’ye hicret edin” emri verilmiþ. Onlar da, her þeye raðmen hicret etmiþler. Ýþte bu düþüncenin kaynaðý, o düþünceyi hayata taþýyan insanýn iç dizaynýný iyi ayarlamasý ve Allah ile irtibatýnýn kavi olmasýna baðlýdýr. Böyle insanlar Yunusvari:

Gelse celâlinden cefa, yahut cemâlinden vefa
Ýkisi de câna safa, lütfunda hoþ kahrýn da hoþ
derler. Hem de hiç iç ezikliði duymadan, tereddüte düþmeden, þüpheler içine girmeden.

Bugün de Allah bizlere yeni bir hicret yaþatýyor. -Bize bunu nasip eden Rabbimize nihayetsiz hamd ü senalar olsun- Öyleyse bunu yaþayanlar, eðer amellerinin boþa gitmesini istemiyorlarsa, iç âlemlerini iyi ayarlamaya bakmalýdýrlar.

Soruda maðaradan da bahsediliyordu. Evet, daha önce kaydettiðimiz gibi misliyle cereyan eden hicret hâdisesinde, aynen o zamanki maðara dönemini ferd ve cemaat bazýnda bugün de yaþýyoruz. Dün-bugün bu iþin hýzý kesilir gibi gözükse de- Müslümanlýk düþünceleri ile açýða çýkan hiç kimseyi iflah etmiyorlardý. Ve gözünün yaþýna bakmadan bir þakî gibi senelerce kovalayabiliyorlardý. Onlara milleti, ülkesi, dini için düþündüklerini söyleme imkân ve fýrsatý bile vermeden, ademe mahkûm ediyorlardý. Ýþte bunlar da, farklý bir buudda maðara dönemi yaþantýsýnýn tezahürleridir.

Þimdi de, hâdisenin farklý bir buuduna iþaretle bu bahse son verelim. Her þeyden evvel bu millete, bu ülkeye, bu devlete hizmet vermek isteyenler çok uzun vadeli plânlar yapmalýlar ve gelecekte, kendilerine terettüp edecek aðýr mükellefiyet ve sorumluluklarý göðüslemek için þimdiden hazýrlýklý olmalýlar. Bu ülkede, dinine hizmet eden kimselere düþmanlýk yapan, düþmanlýk yapmanýn da ötesinde, onlarýn hayatlarýna hacr koyan ve onlarý tesirsiz hale getirmek isteyen Allah ve Peygamber düþmanlarýna, dine ait hakikatleri götürmek için sürekli proje üretmeliler. Belki bunlar bazýlarýnýn mülâhazasýna göre pasif olarak deðerlendirilebilir ama, zannediyorum tam aksine, bunlar ileriye dönük düþünülen þeylerin altyapýlarýdýr ve bu yönüyle de bu zatlar olabildiðince aktif sayýlýrlar. Evet biz, yaþadýðýmýz zaman dilimi itibariyle bu vazifeleri yapmakla mükellefiz. Demokratik sistemin nimetlerinden istifade ile, üzerimize düþen, üzerimize düþtüðü halde yýllarca ihmal edilmiþ bulunan bu vazifeleri yerine getirme mecburiyetindeyiz. Sistem deðiþikliði ve baþka þeyler bizi çok fazla alâkadar etmez. Bahsi sýk sýk gündeme getirilen bu mes’ele, gelecek nesillerin iþiyse, bize sadece kaderin yoluna su serpme düþer.! Kaldý ki sistem deðiþikliði o kadar büyütülecek bir husus deðil. Ülkemizde dün cumhuriyeti deðiþmez umdeler gibi tabu halinde gören niceleri þimdi, “ikinci cumhuriyet” diyorlar, “yeni demokrasi” diyorlar. Öyleyse o nesil kendi düþünce dünyalarýna, kanaatlerine, tecrübelerine ve inançlarýna göre bu sistemi atar yerine baþka sistem getirirler. Bu mes’ele niye bizi bu denli alâkadar ediyor ki?

Evet, dün gitti.. bugün de gitmek üzere.. yarýnýn ise geleceði, yani ona eriþip eriþemeyeceðimiz belli deðil. Öyleyse biz içinde bulunduðumuz âný gerçek ömrümüz bilmeli ve onu dolu dolu geçirerek deðerlendirmeliyiz.


Fethullah Gülen

radyobeyan