Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Prizma By: sumeyye Date: 24 Eylül 2010, 22:13:18
PRÝZMA

Soru:  Tanýdýðýmýz birçok insanlar dünyanýn deðiþik yerlerinde canla baþla hizmet ediyor ve sevindirici haberlerle dönüyorlar. Bizler de; "hizmet artýk yurt dýþýnda yayýlýyor, burada biz boþuna duruyoruz" gibi bir duyguya kapýlýyoruz. Bize neler tavsiye edersiniz?

Cevap: Bu duygu ve düþüncenin deðiþik sebepleri olabilir. Bunlardan birisi yenilik ruhu ve yenilik düþüncesi olsa gerek. Arkadaþlarýmýz oralarda yeni çevreleriyle yenilik duyuyor, yenilik düþünüyor, yenilik telaffuz ediyor ve her þeylerini bu yeniliðe göre yapabiliyorlar ki, ben de þahsen böyle bir düþünceye öncelikle hürmet duyar ve asýrlardan beri Ýslâm dünyasýnýn mahrum olduðu ruh nazarýyla bakarým.

Ayrýca burada þu birkaç mülâhazayý hatýrlamakta da yarar var:

1. Ýnsanýn bu düþünceyle nefsini hýrpalamasý, onu hesaba çekmesi ve saf duygu, saf düþünceye doðru merdiven merdiven týrmanmasý ki; herkes için metafizik gerilimin önemli bir esasý sayýlýr.

Evet, insan ister yurt içinde, isterse yurt dýþýnda hizmet adýna yaptýðý hizmetleri" katiyen yeterli görmemeli; zira kendini yeterli gören ve "yapacaðým þey kalmadý" diyen insan, aldanmýþ bir zavallýdýr. Mü'mine gerçek anlamýyla "Firavun" denilemez ama bu düþünceye sahip olan, mini bir firavun sayýlabilir ve kaymaya, kaybetmeye de namzet demektir. Onun içindir ki, her ferdin, her þeye yetmediðine inanmasý; baþka güç kaynaklarýný kendi hesabýna kullanabilmesi, büyük hamleler yapabilmesi adýna çok önemli bir dinamiktir. Aksi takdirde, bazen böylesi ihsanlar, kendi benliklerinin enkazý altýnda kalýr ve ezilir.. imânsýz gitmeseler de dalâlet dalgalarý arasýnda bocalar dururlar..

Buharî þarihi Kastalanî'nin üzerinde ýsrarla durduðu 17 Sahabe vardýr ki, bunlar kulluklarý adýna hiçbir zaman kendilerini yeterli görmemiþ ve hayatlarý boyunca hep nifak endiþesi taþýmýþlardýr. Hz. Aiþe ve Seyyidina Ömer bunlardan sadece ikisi... Bu beþerüstü zatlarýn þahsî kulluklarý adýna takýndýklarý bu tavýr, bizim için çok ciddi bir ölçü olmalýdýr. Öyleyse bizler, gerek ferdî ibadetimiz, gerekse içtimaî ibadet diye adlandýrabileceðimiz hizmet hayatýmýzda, her zaman nefsimizi sorgulamalý ve onun küstahlaþmasýna fýrsat vermemeliyiz. Aslýnda bu Bedîüzzaman'ca, Ýmam-ý Rabbanî'ce, Hz. Ali'ce bir düþüncedir. Bedîüzzaman; "Allah bu dini fâcir insanlarla da te'yid eder" hadisini ele alýrken, nefsine "dine hizmet ettim diye fahirlenme, sen kendini, iþte o racül-ü fâcir bilmelisin" der. Ýmam-ý Rabbani: "Nefsim itibariyle kendimi hiçbir zaman bir eþek kadar bile görmedim" mülâhazasýyla beden ve cismaniyetine bakar. Tabiî, eda edilen misyona gelince, orada "nefis cümleden edna, vazife cümleden âlâ" prensibi geçerlidir. Allah bir oduna bile çok iþler gördürebilir. Nitekim bazý çapa ve küreklerle, gül bahçeleri çapalandýðý gibi, helâ çukurlarý da karýþtýrýlabilir. Bizim iyi þeylere alet olmamýz -bizi bu yolda kullananan canlarýmýz kurban olsun- sadece ve sadece O'ndandýr. Evet, her þey O'ndan, bu þeyler üzerindeki bütün güzellikler de yine O'ndandýr.

Ve Hz. Ali.. hayatý boyunca Ýslâm adýna yapýlan bütün mücadelelerin hep içinde ve önünde yer almýþtýr ama; bazen Efendimiz (sav), onu Medine'de yerine vekil býrakýnca, cihaddan geri kalma kendisine çok dokunmuþ ve bunu nefsinin liyakatsýzlýðýna vererek bir çocuk gibi hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþlamýþtýr. Evet o, "Sizler cihada gidiyorsunuz, ben ise burada, kadýnlarla, çoluk-çocukla baþ baþa kalýyorum" diyerek hislerini ifade etmiþtir. Ýþte gün gelmiþ, bu samimî niyeti onu, tekrar öne çýkartmýþtýr. Hayber'de, Hayber'in kapýsý sökülemeyince, Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu: "Ali nerede?" demiþ. Gözleri rahatsýz olarak huzura gelen Hz. Ali'ye dua etmiþ, o tiryak tesirli mübarek tükürüklerinden onun gözlerine sürmüþ ve derken Hayber'in o çözülmez, sökülmez kapýsý onun eliyle sökülmüþtür. Misallerini arz etmeye çalýþtýðýmýz bu mülâhaza ile insan, hizmette arkada kalmayý onuruna yedirememeli ve bunu yüzüne savrulmuþ bir hakaret saymalýdýr.

Buraya kadar kýsaca arz etmeye çalýþtýðýmýz hususlar, insanýn nefsini hesaba çekmesi adýna düþüncelerimizdi; tabii arz edebildikse..!

2. Bazý kimseler, hizmetin geliþme seyri içinde, dünyanýn deðiþik yerlerine gönderilirken, bazýlarý da meslek, ünite, birim itibariyle burada kalýyorlarsa, bu onlarýn kalmalarý gerektiðinden dolayýdýr. Yani çeþitli mülâhazalar ve maslahatlardan dolayý bu kimselerin burada bulunmalarý þarttýr. Böyle bir karara danýþýlarak, konuþularak varýlmýþtýr. Öyle ise istiþare neticesi çýkan karara uyarak burada kalmak bir haneperestlik, rahatperestlik, rehavetperestlik deðildir. Belki tam tersine emre itaat ve istiþare kararýna uymak demektir.

3. "Mü'minin niyeti amelinden hayýrlýdýr" fehvasýnca, burada hizmetleri gereði kalan insanlar, o diyarlara hicret etmiþ, hizmet yapmýþ kiþiler gibi sevap kazanabilirler. Nitekim Kur'an'da, "Mü'minlerden Allah'a verdikleri sözde duran nice er oðlu erler vardýr ki, onlardan bazýlarý sözünü yerine getirip, o yolda canýný vermiþ, bazýlarý da (þehitliði, sýranýn kendilerine gelmesini) beklemektedir " (Ahzâb, 33/23) buyrulmaktadýr. Ýþte âyetin iþaret ettiði bu düþünce atmosferi içinde, sýranýn kendilerine gelmesini bekleme mülâhazasý, onlarý da burada, iradeleri harici kalmanýn dezavantajýndan kurtarabilir.

4. Türkiye, bugün dünyanýn deðiþik yerlerinde görülen hizmetlerin merkezi durumundadýr. Öyleyse bu merkezî hizmetin, saðlýklý geliþimi adýna, halkýyla, talebesiyle, rehberiyle, öðretmeniyle, kadýnýyla, erkeðiyle korunmasý ve daðýtýmýn bu dengeler gözetilerek yapýlmasý þarttýr.

Onun için, herkes, bir yönüyle Ýslâm'ýn temel rükünlerinden biri olan meþverete riayet etmeli.. ve nefsine, ailesine, çoluk çocuðuna, iþine, hatta hizmet felsefesine raðmen, günümüzün kudsîleri içinde yerini alabilmesi adýna her þeye âmâde ve teþne bulunmalý.. ve bir gün kendisine de vazife terettüp ettiðinde hiç duraklamadan ve tereddüt yaþamadan, "baþ göz üstüne" deyip vazife yerine koþmalýdýr.

Hasýlý; herkes, hem içte hem de dýþta mutlaka kendini hazýrlamalý ve vakti gelince de arkasýna bakmadan çekip gitmelidir. -Burada bir hatýramý nakletmek istiyorum- Ýzmir'de ilk defa idarecilik yaptýðým bir müessesede hüsn-ü zan beslediðim bazý talebeler vardý. Bunlarýn içinden bazýlarý Ýzmir gibi gafletin ve nefsanîliðin gemi azýya alýp gezdiði bir yerde, okula gidip-gelirken ihtimal gözleri harama iliþmiþ. Ve bir gün bunlardan iki talebe, bir dostumuza gidip demiþler ki: "Elimizde olmayarak, çarþýdan geçerken gözümüz harama iliþti. Ne olur! Þunu al, sadaka olarak ver, biz de tevbe edelim." Bu hâdiseyi o zat bana gelip söyleyince, ben hiç duraklamadan onlarýn isimlerini söylemiþ ve onlarý "avucumun içi gibi bilirim" demiþtim. O da gülmüþtü. Ve böyle bir hayli insan vardý.. tabii bunu tecessüsümle söylüyorum. Bunlar göz kapaklarýný kaldýrýp hem de Ýzmir gibi bir yerde harama bakmamýþlardý. Ben çok defa, acaba, Üstad'ýn, ileriye matuf va'dettiði, Ýslâmî hayatýn bütün ünitelerde temsil edilmesi misyonunu, Allah (cc), bunlar içinden bazýlarý ile gördürür mü diye onlara hep ümitle bakmýþ, bu kadar saf, bu kadar duru, inþâallah o kadar da o ufkun insaný olurlar, mülâhazalarýný yaþamýþ ve ardýndan da kendime defaatla þöyle demiþimdir: "Acaba bir gün gerçekten bunlarýn, bu misyonun insaný olduklarý ortaya çýkarsa, sen þimdi onlarý bir talebe gibi karþýna oturtuyor, ders takrir ediyor ve nasihatte bulunuyorsun, acaba o gün karþýlarýna oturup onlarý dinleyebilecek misin?" Size bir þey daha söyleyeceðim burada: Vallahi, billahi, tallahi senelerce kendimi buna þartlandýrmaya çalýþtým ve: "Þu mini talebelerden biri çýkar da bu misyonun adamý olduðunu ortaya korsa, sen onu dinleyecek misin? Dinlemelisin; zira bu bir vecibedir" dediðim hiç de az deðildir. Þimdi her ferd, bu kýtmirce mülâhazadan ne anlýyorsa anlasýn.

Evet, herkes ama herkes "Bana Türkiye'nin içinde ve dýþýnda Asya'da, Avrupa'da, Amerika'da, Avustralya'da veya baþka bir yerde bir vazife terettüp ederse mutlaka bir nefer gibi gidebilirim" düþüncesine kendini kilitlemeli ve hep öyle bir duyguyla yaþamalý ki; böyle bir vazife, ömür boyu ona terettüp etmese bile, bu konuda hazýr bulunmasý ona yeter. Nitekim nasýl ki Allah Rasûlü, bu konuda þöyle buyururlar; "Þehadeti hulûs-u kalp ile isteyen, yataðýnda bile ölse þehiddir." Aynen bunun gibi, bu düþünceye kilitli insanlar, cihanýn dört bir yanýnda cihad ediyor gibi cihad etmenin sevap ve faziletini ihraz edebilirler. Ancak niyette yörüngelerini bulmalý ve kendilerini fiilen hazýrlamalarý þarttýr.

Evet, her ferd, "Ben niye fiilî mücahedenin önünde, ön cephede, ölüm ilk defa kendilerine gelecekler arasýnda, ilk defa yoklukta varlýk cilvesini gösterenler, ilk defa sýkýntýlarý göðüsleyenler, ilk defa düzenleri bozulup da yeniden kurmaya çalýþanlar arasýnda yerimi almadým" dememesi ve bu teessürü vicdanýnda duymamasý için þimdiden kendini þartlandýrmalýdýr.

Evet, artýk söz deðil, hamle ve aksiyon devri.


Fethullah Gülen

radyobeyan