Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Beni hud suresi ihtiyarlatti By: sumeyye Date: 24 Eylül 2010, 16:46:35
BENÝ HÛD SÛRESÝ ÝHTÝYARLATTI"


Tirmizî'nin Sâhih'inde (Sünen) ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivayet ettiði bir hadîs-i þerifte, "(Erken) ihtiyarladýðýný görüyorum." veya "Ýhtiyarladýn ey ALLAH'ýn Peygamberi!" diyen Hz. Ebu Bekir (ra)'e, Hz. Peygamber (sav), "Beni, Hud, Vâkýa, Mürselât, Amme yetesâelûn ve Ýzeþ-þemsu kuvviret sûreleri ihtiyarlattý" cevabýný vermiþtir. Bazý rivayetlerde, Resûlullah'a erken ihtiyarladýðýný söyleyen, Hz. Ömer (ra) ve Sa'd b. Ebî Vakkas (ra) olarak geçmektedir.
Herhangi bir hadîs-i þerife dayanarak, bir neticeye varmak veya bir hüküm vermek için, önce onun rivayet olarak deðerine bakmak gerekir. Tirmizî, kitabýna aldýðý bütün hadîslerde olduðu gibi, bu hadîsin rivayet deðerini de, kendine has ýstýlahý ile belirtmiþ ve "Bu, bir hasen-garib hadîstir" demiþtir. Binaenaleyh, bu sözün ne mânaya geldiðini anlamalýyýz. Tirmizî, "hasen" kelimesini, el-Câmiu's-Sahih'inde, diðer ismi ile "Sünen"inde, "Senedinde, yani raviler zincirinde, yalanla itham edilmiþ bir tek ravi dahi bulunmayan, ayný zamanda þazz olmayan, yani bir ravinin, kendisinde daha güvenilir diðer bir raviye ters rivayeti þeklinde olmayan ve baþka benzeri rivayet zincirleriyle de rivayet edilmiþ olan hadîs" mânasýnda kullanmýþtýr.

Bu tarife göre, hasen hadîs, rivayet zincirinde bulunan ravilerinden hiçbiri, hadîs ilminde kendilerine "cerh ve ta'dil âlimleri" denen ve ihtisas sahalarý, hadîsleri, ravileri ve metinleri, yani mânalarý açýsýndan deðerlendirmek olan mütehassýslar tarafýndan yalan söylemekle itham edilmemiþ, bir diðer ifadesiyle yalan söylediði tes-bit edilmemiþ ve de baþka rivayet zincirleriyle, ayný þekilde rivayet edilerek güvenilirliðini artýrmýþ olan hadistir. Görüleceði gibi, bu özelliklere sahib olan bir hadis, oldukça kuvvetli bir hadistir. Diðer hadis âlimlerince, "hasen hadis"in,"Yaygýn olmayan, herkesçe bilinmeyen garib hadîs" þeklinde ve "Münker olan, yani zayýf bir ravinin rivayetine, ondan daha zayýf bir ravi tarafýndan muhalif þekilde rivayet edilen hadis" veya"Zayýf ravinin sýkâ, yani saðlam ve güvenilir ravi veya ravilere muhalif olarak rivayet ettiði hadis" þeklinde tarifleri de yapýlmýþtýr. Fakat Ýmam-ý Tirmizî'nin orijinal kullanýmýna göre" hasen" olarak nitelenen hadis, makbul olup, hüccet olarak kullanýlabilir.

Tirmizî, bu hadisin "hasen" oluþunun yaný sýra, "garib" olduðunu da söyler. O, Sahih'inin sonuna ilâve edilmiþ olan Kitabu'l-Ýlel'inde, "garib" tabirini hangi mânada kullandýðýný anlatmak için þunlarý söylemektedir; "Bu kitapta, garip olduðunu söylediðimiz hadisler, hadisçilerin çeþitli sebeplerden dolayý garip, yani zor ve alýþýlmýþ dýþý bulduklarý rivayetlerdir. Nice hadisler vardýr ki tek bîr yoldan rivayet edildiði için, garip sayýlmýþtýr..." Görüldüðü gibi bu tabir, Tirmizî yanýnda, hadisin tamamen zayýf oluþuna iþaret etmemektedir. Nitekim Hâkim en-Nisaburî, ilgilendiðimiz bu hadisi, Ýmam-ý Buharî'nin þartlarýna uygun ve Sahih-i Buharî'deki hadisler kadar sahih bir hadis olarak deðerlendirmiþtir.

Hadisi deðerlendirirken, Tirmizî'nin bu hadis hakkýndaki sözünü esas alýþýmýzýn sebebi, onu, Kütüb-i Sitte dediðimiz, Ehl-i Sünnetçe en güvenilir altý hadis kitabý içerisinde, sadece Tirmizî'nin Sahih'inde buluyor olmamýzdýr. Ama bunu, Kütüb-i Sitte dýþýnda, bazý hadis kitaplarýnda da ayný veya benzer þekillerde görmekteyiz. Meselâ Taberânî bunu, el-Mu'cemu'l-Kebîr'inin bir yerinde "Hûd sûresi ve kardeþi sûreler beni ihtiyarlattý" þeklinde rivayet ederken, bir baþka yerinde "kardeþi sûreler" ifadesine açýklýk getiren tarzda, "Beni Hûd sûresi ve kardeþleri Vakýa, Hâkka ve Tekvir sûreleri ihtiyarlattý" þeklinde rivayet etmiþtir. Nureddin el-Heysemî, bu hadislerin rivayet zincirinde yer alan ravilerin çoðunun güvenilir, ama bazýlarýnýn zayýf olduðuna dikkat çekmiþtir.

Dikkat edilirse, Taberânî'nin rivayetinde, Tirmizî'nin Sahih'inde yer alan rivayete ilâveten, Hâkka sûresi geçmektedir. Kitabýnda bu hadise yer veren Ýbn Merduye'nin rivayetlerinin biri,"Hûd ve kardeþleri olan sûreler beni vaktinden önce ihtiyarlattý" þeklinde iken, bir diðeri, "Hûd sûresi ve mufassal sûrelerden olan kardeþleri beni ihtiyarlattý" þeklindedir. Bir diðer rivayetinde ise bu kardeþlerin, Vâkýa, Kâria, Hâkka, Tekvir ve Mearic sûreleri olduklarý belirtilmiþtir. Bu rivayette de öncekilere ilâveten, Kâria ve Mearic sûreleri zikredilmiþtir. Rivayet, Zevaidu Abdullah b. Ahmed ve Tefsiru Ebu'þ-Þeyh'de, "Beni Hûd sûresi, kardeþi olan sûreler, kýyâmet gününün bahsi ve geçmiþ ümmetlerin kýssalarý ihtiyarlattý" þeklinde yer almýþtýr.

Rivayetler, temelde ayný mânâyý ihtiva etmekle birlikte, biz, bunlarýn en sahihi kabul ettiðimiz Tirmizî'nin rivayetini esas alacaðýz. Dolayýsýyla da, her ne kadar, onunkinin dýþýnda bazý rivayetlerde, Resûlullah (sav)'in ihtiyarlamasýna sebep olan husus, açýk olarak ifade edilmiþ ise de, onlar çok kuvvetli rivayetler olmadýklarý için, meseleyi daha geniþ açýdan ele almaya ve esas sebep veya sebepleri tesbit etmeye çalýþacaðýz.

Bütün bu deðiþik rivayetlerde, Hûd sûresinin kardeþleri olarak yer alan sûreler þunlardýr: Vâkýa, Hâkka, Mearic, Mürselât, Nebe', Tekvir ve Kâria... Bu sûreler, Medine döneminde gelmiþ bazý âyetler ihtiva etmekle birlikte, Mekkî'dirler , yani Hz. Peygamber (sav)'in Medine'ye hicretinden önceki dönemde, îmân temellerinin atýlýp hakikatlerin Mekke müþriklerine çeþitli yol ve üslûplarla anlatýlmaya çalýþýldýðý zamanda nazil olmuþlardýr. Bütün bu sûreler, muhtemelen, onunla benzer konular ihtiva ettikleri için, "Hûd sûresinin kardeþleri" ismini almýþlardýr. Çünkü bu sûreler, genel olarak, kýyametin dehþetli hallerini, ahiret azabýný, öte dünyanýn, insanýn baþýna üþüþtüðünde, insaný birden ihtiyarlatan üzüntü ve kederlerini anlatmaktadýr.Binaenaleyh, Hûd sûresi ile hadis-i þeriflerde kardeþleri olarak isimlendirilen sûrelerin bahsettikleri belli baþlý konulara ve ihtiva ettikleri dikkat çekici unsurlara göz atmakta fayda var.
Hûd sûresinin kardeþlerinden olan Kâria sûresinde kýyamet ve dehþetli hallerinden, dünya hayatýnýn neticesi olarak, iyilerin mükâfatlandýrýlýp, kötülerin azaba atýlacaðýndan, ayný þekilde Tekvîr sûresinde, kýyametin nasýl kopacaðýndan, ahiretteki hesaptan ve cennet ile cehennemden; Nebe' sûresinde, yine kýyametten, ALLAH'ýn kudretinden ve nimetlerinden, bir ayýrým günü olan ahiretten ve bu ayýrýmýn, yani iyiler ile kötülerin, müttakî olup da yaptýklarýnýn karþýlýðý cenneti hak edenler ile, bütün yaptýklarýna piþmanlýk duyacak cehennemliklerin ayýrýmý ve belirlenmesini saðlayacak hesaptan; Mürselât sûresi, kýyametten, nasýl meydana geleceðinden, yine ondaki ayýrýmdan, insanlarýn o gündeki hallerinden ve kýsýmlarýndan; Meâric sûresi, kezâ en candan dostlarý birbirine unutturan o kýyametten, onun dehþeti karþýsýnda en sevdiklerini bile feda etmeye hazýr insan karakterinden, diriliþi zor görenler için ALLAH'ýn kudretinden, Hâkka sûresi, büyük gerçek olan kýyametten, dünyada iken korkunç þekilde helâk edilen kavimlerden, kýyametin kopuþundan, insaný tir tir titreten ve bütün yaptýklarýna piþman ettiren hesaptan, cehennemden, cehennemliklerin ibretli hallerinden ve bu ümmet için o büyük imtihanýn medârý olan Kur'ân-ý Kerîm'den; Vâkýa sûresinde yine kýyametten, kopuþundan, o günde insanlarýn üç ana gruba ayrýlýþýndan, bunlardan cennetliklerin sayýsýnýn azlýðýndan, cehennemliklerin hazin durumundan, cennete girenlerin imrenilecek hallerinden, yaratýlýþ ve ölüm gerçeðinden bahsedilmiþtir.

Rivayetlerin mihveri olan Hûd sûresi, Kur'ân-ý Kerîm'den, onu gönderen yüce makamdan, gönderiliþ sebebinden, Peygamber (sav)'in iki önemli görevinden, yani inananlarý tebþir (müjdeleme), inanmayanlarý inzar (ikaz)'dan, insanlara düþen kulluktan ve bu kulluðun neticesi olan uhrevî mükâfat ve mücazâtdan bahsederek söze baþlamakta ve birkaç âyette varlýk âlemini, yaratýlýþýndan kýyametine kadarki sýnýrlarý arasýnda âdetâ özetlemektedir. Daha sonra ALLAH Teâlâ'nýn sýnýrsýz kudret ve ilminden bahsedip, göklerin ve yerin yaratýlýþýnýn, insanlarý imtihan etme ve bu imtihanýn neticesine göre karþýlýk verme hikmetinden dolayý olduðuna dikkat çekmiþ ve bu imtihan sahnesinin baþ aktörü olan insanýn karakterini iki âyette güzel bir þekilde özetlemiþ, bundan sonra da Peygamberine þöyle seslenmiþtir: "Neredeyse sen, (müþriklerin), 'Eðer Muhammed, iddia ettiði gibi bir peygamber ise), ona (gökten) bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli deðil miydi?' demelerinden ötürü, sana vahyolunanlarýn bir kýsmýný (insanlara teblið etmeyi) terk edeceksin veya bunlarý onlara okumaktan göðsün daralacak, sýkýlacaksýn. Ama sen sadece bir uyarýcýsýn ve herþeye vekil olan ALLAH'dýr" (Hûd, 11/12). Bu hitap ile Hz. Peygamber (sav)'den, her zorluða raðmen, vazifesini yerine getirmesi istenmiþtir. Bu hitaptan sonra, tebliðin esasý olan Kur'ân'dan, insanlarca, onun benzerinin söylenemeyeceðinden, insanlarýn temel iki tercihlerinden ve bunun neticesi olarak iki kýsma ayrýlan insanlarýn, îmân açýsýndan tavýrlarýndan bahsedilmiþ, daha sonra da insanlýk tarihinden buna örnekler verilmiþtir. Bu meyanda Nuh (as)'dan, kavminin azgýnlýk ve istihzalarýndan, çektiði çilelerden, oðlunun bile kendisine karþý çýkýþýndan, bir baba olarak çýrpýnýþýndan ve o meþhur tufandan bahsedilmiþtir. Sonra sûreye adýný veren Hûd (as)'dan ve peygamber olarak gönderildiði Ad kavminden, kavminin onunla alay ediþinden ve neticede helâk oluþlarýndan bahsedilmiþtir. Ayný minval üzere Salih (as) ile azgýn kavmi Semud'dan, inkârlarýndan ve korkunç bir sesle yok ediliþlerinden; Ýbrahim (as)'dan Lut (as) ve sapýk kavminden, kavminin edepsizliði karþýsýnda duyduðu utançtan, kâfir karýsýndan ve bir koca olarak duyduðu ýzdýraptan, netice olarak kavminin helâkinden; Musâ (as)'dan, Firavun'a karþý yürüttüðü þanlý mücadeleden ve neticede Cenâb-ý ALLAH'ýn Firavun'u o müthiþ yakalayýþýyla cezalandýrýlýþýndan bahsedilmiþtir. Bütün bunlardan sonra dünya hayatýndan sonra gelecek kýyametten, ahiretten, þakilerle dolacak olan cehennemden, saidlerle dolacak olan cennetten bahsedilip, "Þüphesiz Rabbin hepsinin yaptýklarýnýn karþýlýðýný tastamam verecektir. Çünkü ALLAH (insanlarýn) yaptýklarýndan hakkýyla haberdardýr. Binaenaleyh emrolunduðun gibi dosdoðru ol. Seninle beraber tevbe edenler de (hep dosdoðru olsunlar), aþýrý gitmeyin. Çünkü O (ALLAH), yaptýklarýnýzý görüyor"(Hûd, 11/111-112) buyrulmuþtur. Daha sonra yine sabredenlerden yani mü'minlerden ve zulmedenlerden, yani kâfirlerden bahsedilip "Yemin olsun ki, 'Ben cehennemi, cinler ve insanlarla tamamen dolduracaðým' " (Hûd, 11/119) Ýlâhî fermaný ile ve bunu destekleyen hususlarla sûre sona ermiþtir. Görüleceði gibi, Hûd sûresinin ve kardeþlerinin temel konularý hemen hemen aynýdýr.

Hûd sûresinde Hz. Peygamber (sav)'i ihtiyarlatan þeyin, sûrede yer alan "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol" âyetinin manevî aðýrlýðý olduðuna dair yaygýn bir kanaat bulunmaktadýr. Bu yüzden biz de bu husus üzerinde daha fazla duracaðýz ve bu noktanýn tahlilini yapacaðýz. Bazý müfessirler, "Beni Hûd sûresi ihtiyarlattý" hadis-i þerifinin söyleniþ sebebini bu âyete dayandýrýrken, Ýbn Abbas (ra)'ýn "Hz. Peygamber (sav)'e bu âyetten daha zor ve meþakkatli gelen, baþka bir âyet inmemiþtir" þeklindeki sözünü delil getirmiþlerdir.

Beyhakî, Þu'abu'l-Ýman adlý eserinde, Ebu Ali eþ-Þeterî'den þunu rivayet etmiþtir: "Hz. Peygamber (sav)'i rüyamda gördüm ve O'na, 'Senden, "Beni Hûd sûresi ve kardeþleri ihtiyarlattý" dediðin rivayet edildi' dedim. 'Evet' buyurdular. Bunun üzerine, 'O sûrede seni ihtiyarlatan nedir? Onda yer alan peygamber kýssalarý mý, yoksa o peygamberlerin ümmetlerinin helâk haberleri mi?' dedim. 'Hayýr onlar deðil, fakat ondaki "Emrolunduðun þekilde dosdoðru ol! emri" buyurdular."

Hz. Peygamber (sav)'i rüyada görmek, þeytan rüyada O'nun yerine geçip, O'nun gibi görünemeyeceði için, hak ve doðru kabul edilmiþtir ama, rüyayý görenin gördüklerini tam olarak muhafaza ettiðini söylemek güç olduðundan, delil olma açýsýndan zayýftýr ve doðru olsa bile sadece gören için baðlayýcý bir delil sayýlabilir.

Ebu Ali eþ-Þeterî'nin rüyasýnda olduðu gibi, Hûd sûresinde Hz. Peygamber (sav)'i ihtiyarlatan þeyin, sadece o âyet olduðunu söylemek zor. Çünkü yukarýda da iþaret ettiðimiz gibi, Hz. Peygamber (sav), kendisini ihtiyarlatan sûre olarak sadece onu zikretmemiþ, ona ilâveten "Hûd sûresinin kardeþleri" diye -deðiþik rivayetlere göre- yedi sûre daha saymýþtýr ve bunlarýn hiçbirinde, "istikamet emri" yani "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol!" âyeti yoktur. Hem sonra Ýbn Asakir'in, Ca'fer bin Muhammed'den rivayet ettiði benzeri bir baþka rivayette Hz. Peygamber (sav), "Beni Hûd sûresi, kardeþleri ve benden önceki ümmetlere yapýlan þeyler, (yani baþlarýna gelen ikablar) ihtiyarlattý" buyurmuþtur ki, zayýf da olsa bu rivayet, O'nu ihtiyarlatan þeyin "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol!" emrinden ibaret olmadýðýný gösterir.

Nitekim bazý arifler Resûlullah (sav)'ý ihtiyarlatan þeyin, sûredeki istikamet emri ile birlikte, Cenâb-ý ALLAH'ýn, "Rabbin dileseydi, insanlarý (hepsi hak dine baðlý) tek bir ümmet yapardý. Ama Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar, (kimi hak, kimi batýl üzere giderek) ihtilaf edip durmaktadýrlar. Zaten ALLAH onlarý, bunun için yaratmýþtýr ve Rabbinin, 'Yemin olsun ki cehennemi, cinlerden ve insanlardan (asi olanlarla) dolduracaðým" sözü tam yerini bulacaktýr" (Hûd, 11/118-119) âyetlerinde ifadesini bulan ilâhî tehdid olduðunu söylemiþlerdir. Binaenaleyh sûrede, Hz. Peygamber (sav)'i ihtiyarlatan þeyin, bu zikredilenlerle birlikte, gerek bu sûrede, gerek kardeþleri olarak sayýlan diðer sûrelerde yer alan ana konular ve dikkat çekici unsurlar olduðunu söylemek, en doðrusu gibi görünüyor. Þüphesiz "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol" emri de, bu unsurlarýn en önemlilerindendir.

Müfessir Alusî'nin de iþaret ettiði gibi, sûrenin yapýsý, ALLAH Teâlâ'nýn, peygamberi Hz. Muhammed (sav)'e, Hz. Adem (as)’den O'na kadar sürüp gelen peygamberlik iþinin zorluðunu ve bu yüce vazifeyi yapanlarýn karþýlaþtýðý meþakkatler ile bunu yüklenmeye baðlý olan faydalarý gösterme temeline dayanmakta olup, Resûlullah'ý teselli ve manen takviye sadedinde deðildir. Binaenaleyh sûre, bu þekilde baþýndan sonuna kadar, Hz. Peygamber (sav)'e yol gösterme sadedinde olunca, "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol" emri, sûrenin bir neticesi ve özeti gibi olmuþ olur. Binaenaleyh bu sûre nazil olunca, ihtiva ettiði zor ve meþakkatli durumlar, Hz. Peygamberi korkuttu ve O, ahiret gününde, vazifelerini hakkýyla yerine getirememiþ olarak ALLAH'ýn huzuruna vardýðýnda, hesap vermekte zorlanacaðýný düþünerek endiþeye kapýldý. Ýþte bundan dolayý bu sûrede kýyametten bahsolunmasý, O'nu fazlasýyla korkuttu.. Hz. Peygamber (sav) ALLAH'ý en iyi bilen ve dolayýsýyla O'ndan en çok korkan kiþi olunca; bu sûre de ihtiva ettiði konularla, çok yönlü olarak kýyameti hatýrlatýnca, sûreler arasýnda âdetâ, O'nu (sav) ihtiyarlatan birinci sûre olmuþtur. Bundan dolayý Resûlullah (sav), bir rivayet hariç, ilgili bütün rivayetlerde önce Hûd sûresini zikretmiþtir. Bu sûredeki "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol" âyeti de sûrenin bir özeti ve neticesi gibi olunca, bir bakýma Resûlullah (sav)'ý ihtiyarlatan þey olmuþtur. Çünkü O'nu ihtiyarlatan þeyin, bütün bu konularý ihtiva eden kardeþ sûreler olmasý, yahut Hûd sûresi olmasý, yahut da Hûd sûresindeki bu âyet olmasý arasýnda, temelde bir fark yoktur.

Kur'ân-ý Kerîm'de, Hûd sûresi dýþýnda, istikamet emrini, yani "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol" emrinin mânâsýný ihtiva eden baþka âyetler de bulunmaktadýr. Yukarýda iþaret ettiðimiz gibi belki bunlarýn en dikkat çekicisi Hûd sûresinde bulunandýr. Benzeri bir âyet de Þûrâ sûresinde, "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol ve onlarýn heva u heveslerine uyma ve de ki: 'Ben ALLAH'ýn indirdiði her kitaba inandým ve aranýzda adalet yapmakla emrolundum. ALLAH hem bizim, hem de sizin Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir..." (Þûrâ, 42/15) þeklinde yer almaktadýr. Dikkat edilirse Hûd sûresindeki âyet, buna göre daha büyük bir tehdid ve sakýndýrma taþýmaktadýr.

Bu iki ayetten baþka, dolaylý ve dolaysýz olarak "Ýstikamet" yani "dosdoðru ol" emrini ihtiva eden âyetler bulunmaktadýr. Cenâb-ý ALLAH, Fussilet sûresinde, "Tanrýnýz tektir. Binaenaleyh O'nun yolunda dosdoðru olun ve O'ndan maðfiret isteyin" (Fussilet, 41/6), yine ayný sûrede, "Rabbimiz ALLAH'dýr deyip sonra dosdoðru olanlarýn üzerlerine melekler inerler ve 'Korkmayýn, endiþe etmeyin. Size söz verilen cenneti (düþünerek) sevinin' derler" (Fussilet, 46/30). Ahkâf sûresinde, "Rabbimiz ALLAH'dýr deyip sonra dosdoðru olanlar için bir endiþe yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar, cennet halkýdýr ve yaptýklarýna karþýlýk orada ebedî kalacaklardýr" (Ahkâf, 46/13-14). Cin sûresinde, "Eðer onlar, istikamet üzere dosdoðru olsalardý, onlara bol su verirdik... "(Cin, 72/16). Tekvir sûresinde, "Bu Kur'ân, bütün herkes için özellikle de sizlerden dosdoðru olmak isteyenler için bir hatýrlatma, bir va'z ü nasihattir"(Tekvir, 81/28). Yunus sûresinde, Hz. Musa ve Hz. Harun'a hitaben, "Dosdoðru olun ve cahillerin yoluna uymayýn" (Yunus, 10/89) buyurmuþtur. Fakat Tekvir sûresi hariç, içinde "istikamet", yani "dosdoðru olma" kelimesi geçen bu sûrelerden hiçbiri, hadis-i þeriflerde, Hûd sûresinin kardeþleri arasýnda sayýlmamýþtýr. Bu da calib-i dikkat bir husustur.

Söz konusu hadis-i þerif, Ýbn Asakîr'in Tarih'inde, "Beni Hûd sûresi, kardeþleri ve ALLAH Teâlâ'nýn benden önceki ümmetlere verdiði cezalar ihtiyarlattý" þeklinde rivayet edilmiþtir. El-Münâvî bu hadisi, þu þekilde þerhetmiþtir: "Bu, 'Beni Hûd sûresi ve içinde 'dosdoðru ol' emri bulunan kardeþi sûreler ve benden önceki, ümmetlere ALLAH Teâlâ'nýn dünyada iken, nesillerini tamamen yok etmek için verdiði cezalar ihtiyarlattý" demektir. Bu durum, kendisi ismet sahibi olmasýna, yani günahlardan uzak olmasýna raðmen, Hz. Peygamber (sav)'i ihtiyarlatmýþtýr. Bunun izahý þöyledir: Hak Teâlâ'ya karþý hile yapýlamaz. Çünkü mukarreb, yani ibadetleri ile Rabbine yaklaþmýþ olan, istikamette-dosdoðru olmada ne kadar ileri gitmiþ olursa olsun, ALLAH'a karþý takýndýðý edep, O'nu, bu dosdoðru olma emrini, artýk bundan sonra yükselecek bir makam kalmamýþ derecede, yani dahasý mümkün olmayacak bir þekilde tastamam yerine getirdiðini iddia etmekten alýkor. Hatta mukarreb kula yakýþan, baþka insanlara nazaran, ALLAH'tan daha çok korkmaktýr. Çünkü heybet tecellisinin tam olmasýndan dolayý, þiddetli korku duygusu, bu kýymetli mukarreblerin önemli özelliklerindendir. Ýþte bu yüzden, ALLAH'a kurbet, yani yakýnlýk arttýkça, korku da artar. ALLAH Teâlâ'ya karþý þýmarýklýk ederek, mukarreblik makamýnda olduðunu iddia eden kimsenin, aslýnda mukarreblikten haberi yoktur.

Görüldüðü gibi el-Menâvî de, hadisi, özellikle istikamet emri açýsýndan deðerlendirmiþtir. Çünkü "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol emri, daha önce de iþaret ettiðimiz gibi, bütün inanç ve ibadet konularýný içine alan ve ALLAH Teâlâ'dan Hz. Peygamber (sav)'e vahyedilmiþ olan, gerek kendisine yönelik, gerek kendisiyle birlikte ümmetine yönelik bütün fermanlarý, bilgileri ve ahlâk öðretilerini ihtiva eden genel bir ifadedir. Bu emir özellikle Hz. Peygamber (sav) için, "Dosdoðru olmaya devam et" mânâsýna gelir. Çünkü O, istikamet üzereydi ve Rabbinin verdiði görevleri hakkýyla yapýyordu. Binaenaleyh bu emir, O'nun için, "Bu haline devam et" mânasýna, diðer insanlar için ise, "Dosdoðru olun" mânasýna gelir.

Þüphe yok ki gerçek mânada, dosdoðru olmak zordur. Büyük müfessir Fahreddin Râzî, bu zorluðu þöyle bir misalle anlatýr: "Gölgeli ve güneþli yeri birbirinden ayýran düz çizgi, enine bölünemez bir bütündür. Bu çizginin iki tarafýný gözle net bir þekilde farkedemezsiniz. Çünkü gölgeli taraf ile güneþli taraf, birbirine çok yakýn olduðu için, insanýn gözü, herbirini diðerinden ayýrt edebilecek þekilde, aralarýndaki bu ince sýnýrý tam olarak göremez. Ýnsan, iþte aynen bunun gibi, ALLAH'a kulluðun bütün kýsýmlarýnda da, (sýnýrý tam belirleyemez ve hata yapabilir.)... (Meselâ, insanda bulunan) gazap kuvvetiyle, þehvet kuvvetinden her birinin, ifrat ve tefrit olmak üzere, iki aþýrý ucu bulunup, her iki aþýrýlýk da kýnanmýþtýr. (Kýnanmayan ve tavsiye edilen) bu ikisini birbirinden ayýran, iki taraftan birisine meyletmeyecek biçimde, tam ortada duran çizgidir. Ýþte hep bu çizgi üzerinde durabilmek zordur. Binaenaleyh böylece anlaþýlýyor ki Sýrat-ý Müstâkîm'i, yani dosdoðru olan yolu bilmek son derece zordur. Ýyice bilinse bile onun üzerinde kalabilmek ve ona göre hareket etmek daha da zordur. Bu makam, yani istikamet makamý, çok zor olduðu için, Ýbn Abbas (ra) "Kur'ân'ýn tamamýnda, Hz. Peygamber (sav)'e, 'Emrolunduðun gibi dosdoðru ol' âyetinden daha zor ve meþakkatli gelen baþka bir âyet nazil olmamýþtýr" demiþtir.

Tasavvuf erbabý bazý zatlar, istikametin zorluðunu anlatmak için demiþlerdir ki: "Ýfrat ve tefritin arasýný bulup, bir milim bile ikisinden birine meyletmeden dosdoðru gidebilmek, ancak ALLAH Teâlâ'nýn yardýmý ile ve de gücü-kuvveti tamamen ALLAH'a ait bilmek ile olur. Ýþte bundan dolayý, istikamet üzere olmaya ancak, kuvvetli 'müþahedeleri' ile ve yüce 'nurlar' ile manen desteklenen ve Hak'dan olan bir ilgi ile korunan kimseler güç yetirebilir." Nitekim Cenâb-ý ALLAH, Hz. Peygamber (sav)'e, "Eðer Biz seni saðlamlaþtýrmamýþ, sana sebat vermemiþ olsaydýk, o (müþriklere) biraz yaklaþýrdýn"'(Ýsra, 17/74) buyurarak buna iþaret etmiþtir. Bazý arifler de, kýldan daha ince, kýlýçtan daha keskin Sýrat Köprüsünü, bu istikamet yoluna iþaret saymýþlardýr. Ýbn Ebi Hatim'in rivayet ettiði bir hadis-i þerifte, bu âyet nazil olduktan sonra, Hz. Peygamber (sav)'in bir daha güldüðünün görülmediði bildirilmiþtir.

Sözlükte "düzgün ve dosdoðru olmak, eðri olmamak" mânasýna gelen "istikamet", bir tasavvuf ýstýlahý olarak, "Sülûk esnasýnda, herhangi bir cihete meyletmeden, itidal üzere hareket etmek; ALLAH'a raðmen tercih yapmamak, emirlere uyup, nehiylerden kaçýnmaya devam etmek ve ilâhî hükümleri bilmede kemal sahibi olmanýn doðurduðu netice" þeklinde tarif edilerek, sufîlerin "makam ve halleri'nden biri sayýlmýþtýr. Buna göre "Ýstikamet", herþeyin kendisiyle kemal bulduðu ve tamam olduðu bir derecedir. Her çeþit hayrýn meydana gelmesi ve düzene konulmasý, istikametin varlýðý ile mümkündür. Her halinde istikamet üzere bulunmayanýn, bütün gayreti boþa gider, cehdi zayi olur. Bir kimse, istikamet üzere olmazsa, bulunduðu makam ve dereceden ileri gidemez ve sülûkunu saðlam bir temel üzerine oturtmamýþ olur. Sülûkun, yani nefsi tezkiye edip, kamil insan olma yoluna giriþinin baþlangýcýnda da, sonunda da istikamet üzere olmak gerekir. Bu istikamet çok zor bir iþ olduðu için, ona ancak büyük zatlarýn gücünün yeteceði söylenmiþtir. Çünkü istikamet, alýþkanlýklarýn dýþýna çýkmak, resmîlikten ve âdetlerden ayrýlmak, gerçek mânada bir doðrulukla Hak Teâlâ'nýn huzuruna durmaktýr. Bundan dolayý Hz. Peygamber (sav), "Tam güç yetiremezseniz de istikamet üzere olun" ve "Ýstikamet üzere olun. Eðer istikamet üzere olursanýz ne güzel olur" buyurmuþtur. Ýbn Esir bu hadîse, "Güç yetiremezseniz de, yani (istikamet gerektiren hususlarý) saymaya ve tam tesbit etmeye güç yetiremezseniz de, her hususta dosdoðru olun, hiç sapmayýn" mânâsýný vermiþtir. Vasýtî, bu konuda "Bütün güzellikler, istikamet ile tam ve kamil olur; o olmayýnca da, bütün güzellikler çirkinleþir" derken, Ýmam-ý Þiblî, "Ýstikamet, yaþadýðýn zaman içinde kýyametin koptuðunu ve (ALLAH Teâlâ'mn huzurunda bulunduðunu) müþahede etmendir" diye tarif eder.

Ýstikamet üzerinde bu kadar uzun durmamýzýn sebebi, "Beni Hûd sûresi ve kardeþleri ihtiyarlattý" hadisinin, özellikle "Emrolunduðun gibi dosdoðru ol" âyeti sebebiyle söylenmiþ olduðuna dair yorumlardýr. Eðer hadisteki "kardeþleri" ifadesini, "içinde dosdoðru ol emri bulunan sûreler" mânasýna alýrsak, yukarýda sýraladýðýmýz istikamet mânâlý âyetlerin bulunduðu sûreler de, bu ifadenin içine girmiþ olur. Ama bunu, "içinde, geçmiþ peygamberlerin ve ümmetlerin baþlarýna gelen olaylardan bahseden sûreler" mânâsýna alýrsak, o zaman birçok sûre, bu ifadenin içine girmiþ olur. Bu durumda, konumuzla ilgili rivayetlerin bazýlarýnda, Hûd sûresinin kardeþleri olarak sayýlanlar, bunlara birer misal olmak üzere zikredilmiþ kabul edilebilir.

Hz. Peygamber (sav)'e, vaktinden önce ihtiyarladýðýný söyleyen sahabeler, bu hususu rüyasýnda soran Ebu Ali eþ-Þeterî gibi, Hûd ve kardeþi sûrelerdeki hangi hususlarýn O'nu ihtiyarlattýðýný sorma ihtiyacýný hissetmemiþlerdir. Çünkü onlar, bu sûrelerin hepsinde bulunan ve insan için aðýr ve zor olan þeylerin Hz. Peygamber (sav)'i ihtiyarlattýðýný anlamýþlardýr. Binaenaleyh bu "dosdoðru ol" emri ile birlikte, bu sûrelerin ihtiva edip de, gereðini yerine getirememe endiþesinden dolayý Resûlullah (sav)'a aðýr gelen hususlarýn hepsi O'nu ihtiyarlatmýþtýr. Çünkü O, ileri bilgisi ve yüksek makamý ile, durumun ciddiyet ve zorluðunu herkesten fazla hissetmektedir.

Bazý alimler bu hadisleri izah ederken þunlarý söylemiþlerdir. "Hz. Peygamber (sav), bu sözü muhtemelen þu sebeplerden dolayý söylemiþtir: Bu sûreler, kýsa olmalarýna raðmen, kýyametin korkunç hallerinden ve enteresan durumlarýndan, insaný dehþete düþüren özelliklerinden bahsetmekte, o günde azaba uðrayacak insanlarýn halet-i ruhiyelerini anlatmaktadýr. Dolayýsýyla da bunlarda, ileri derecede bir tehdid ve va'îd bulunmaktadýr. Bütün bunlara ilâveten bir tanesinde "Dosdoðru ol" emri yer almýþtýr. Çünkü dosdoðru olmak, yani istikamet, daha önce de anlattýðýmýz gibi, makamlarýn en zorlarýndandýr ve bu, "þükür makamý" gibidir. Çünkü þükür makamý, ALLAH'ýn in'am ettiði zahirî ve batýnî duyularýn hepsini ve vücudun bütün zerrelerini, yaratýlýþ gayesi olan Rabbe ibadet için kullanýp, her uzva en yakýþan tarzda hareket etmektir. Ýþte bundan dolayý, çok aðlamaktan, çok endiþe etmekten ve çok niyazda bulunmaktan âdetâ bitkin düþen Resûlullah (sav)'a, "ALLAH Teâlâ, senin geçmiþ ve gelecek bütün hata ve kusurlarýný baðýþladýðý halde, hâlâ sabahlara kadar ibadet mi ediyorsun?" denildiðinde, "Þükreden bir kul olmayayým mý?" cevabýný vermiþtir.

Binaenaleyh bu hadislere genel bir mânâ vermek istersek þöyle deriz: "Bu sûrelerde anlatýlan kýyamet halleri, geçmiþ kavimlerin baþlarýna gelen hadiseler, o ümmetlerin peygamberlerinin göðüs gerdiði çetin þartlar, yine bu sûrelerde yer alan ilâhî va'idler, yani tehditler, âdetâ ciðerleri parçalayýp insaný eriten dehþetengiz hakikatler, ibret alma ve düþünmede de bize örnek olan, Hz. Peygamber (sav)'i, vaktinden önce ihtiyarlatmýþtýr." Hz. Peygamber (sav)'in korku ve endiþenin, kendisinden çok ümmetiyle alâkalý olduðu da unutulmamalýdýr. Çünkü, Cenâb-ý ALLAH'ýn " (Ey insanlar) yemin olsun ki, size, sizden olan bir peygamber geldi. O'na, sizin sýkýntýya uðramanýz çok aðýr ve acý gelir. (Çünkü) O, size (mü'minlere), çok düþkündür, çok þefkâtli ve merhametlidir" (Tevbe, 9/128) âyetiyle belirttiði gibi, o kendisinden çok ümmetini düþünmektedir. Nitekim bir hadis-i þerifinde kýyameti anlatýrken, o günde bütün peygamberler kendi derdine düþtüðü bir zamanda, kendisinin ümmetinin derdine düþeceðini bildirmiþtir." Binaenaleyh O'nu ihtiyarlatan endiþenin, kendinden çok ümmetiyle alâkalý olduðunu söyleyebiliriz.

Böyle bir endiþe ve sýkýntý ile Resûlullah (sav)'in saçlarýnýn aðarmasý uzak görülecek bir þey deðildir. Zaman zaman bazý kimselerin, üzüntüden bir gecede saçlarýnýn aðardýðýný duymuþuzdur. Müfessir Zemahþerî bu hususta þöyle bir hadise nakleder: "Adamýn birisinin, akþam vakti, saçý sakalý, karga gagasý gibi simsiyah iken, sabaha kadar, pamuk gibi, bembeyaz olduðu görüldü. Sebebi sorulunca da, 'Bu gece rüyamda, cenneti ve cehennemi gördüm ve insanlarýn zincirlere vurulmuþ olarak cehenneme sevkediliþlerini seyrettim, manzaranýn dehþetinden, gördüðünüz gibi oldum' cevabýný vermiþtir," El-Feyzu'l-Kadir müellifi bu hadisi þerhederken, ayný noktaya temas ederek der ki:"Ehl-i Yakîn, bu sûreleri okuduðunda, insanlarca unutulup gözardý edilen ve saçlarý aðartacak olan Ýlâhî mülkü, saltanatý, yakalayýþý ve kahr u galebeyi görürler. Bunun korkusundan ölseler, yeridir, yani hiç çok görülecek bir durum deðildir. Fakat ALLAH Teâlâ, dini yayýp ayakta tutsunlar diye, lüftedip onlarý öldürmez."

Ayný eserde, Resûlullah (sav)'ýn erken ihtiyarlayýþý izah edilirken, þu izah yapýlmýþtýr: "Korku, ihtiyarlatýr, yahut insana kendisini unutturur ve böylece vücudunun 'rutubeti' azalýr. Bedendeki her kýl ve tüyün dibinde, sulandýðý ve beslediði bir kaynak bulunmaktadýr. Dolayýsýyla vücudun rutubeti azaldýðý zaman, bu kaynaklar kurur ve böylece kýllar-saçlar da, sulanmayan ekin gibi kurur, aðarýr. Binaenaleyh ihtiyarýn saçý da, vücudunun rutubeti gidip, cildi kuruduðu için aðarýr. Ýþte Mustafa (sav), ALLAH Teâlâ'nýn bu va'îdlerini ve kýyametin o dehþetli hallerini duyunca kalbi korku ile doldu ve vücudunun kaynaklarý âdetâ kurudu, daha vakti gelmeden ihtiyarladý. Zaten ALLAH Teâlâ da, kýyameti anlatýrken, "Eðer inkâr ederseniz, çocuklarý ihtiyarlatan bir günden kendinizi nasýl kurtaracaksýnýz?" (Müzzemmil, 73/17) buyurarak, kýyametin dehþetli halini anlatmýþtýr. Bu âyetin tefsiri ile ilgili olarak, Ýbn Münzir'in, Ýbn Mes'ud (ra)'dan rivayet ettiði hadis-i þerife göre: "ALLAH Teâlâ, Hz. Adem (as)'e, 'Kalk soyundan, yani bütün insanlýk içinden, cehennemin payý olan kýsmý ayýr' diyecek. O, 'Ya Rabbi, Senin bana öðrettiklerinden baþka birþey bilmiyorum' (yani bu payý nasýl ayýracaðýmý bilmiyorum) diyecek. Bunun üzerine, Hakk Teâlâ, 'Her bin kiþinin, dokuzyüz doksan dokuzunu cehennemin payý olarak ayýr' buyurur ve (dünyada iken yaptýklarýyla cehennemi hak etmiþ olan) bu insanlar, diðerlerinden ayýrt edilip, birbirlerine zincirlerle baðlanmýþ, yüzleri masmavi (mosmor), suratlarý ekþimiþ olarak cehenneme götürülürler. Ýþte cehennemlik olan bu kimseler, diðerlerinden seçilirken, her çocuk, (olayýn dehþetinden) ihtiyarlayýverir,"

Hz. Peygamber (sav), insanlarýn en inanmýþý olduðu için, bu sûreleri ve âyetleri okuyunca, sanki kýyameti bizzat görüyormuþ ve yaþýyormuþ gibi etkilenip, ihtiyarlamýþtýr. Rivayet edildiðine göre, gayet siyah bir saç ve sakala sahip olan Hz. Peygamber (sav), altmýþ küsur yaþýnda vefat ederken, sakalýnýn alt dudaðýna yakýn yerlerinde ve þakaklarýnda aðarmýþ bazý kýsýmlar, baþýnda da bir miktar ak saç vardý. Bu ak saçlarýn sayýsýnýn, yirmi kadar olduðu nakledilmiþtir. Bundan dolayý, Peygamberimiz (sav)'in ihtiyarlayýþýný, bütün saçlarýnýn aðarmasý þeklinde deðil de, olduðundan daha yaþlý görünmesi þeklinde anlamak gerekir. Tabii ki bu yaþlý görünüþe, az da olsa, o ak saçlarýn ve sakalýn katkýsý vardýr. Hz. Ebu Bekir (ra)'in O'na, 'Ýhtiyarladýn Ey ALLAH'ýn Peygamberi" deyiþi, muhtemelen, hem saçýna sakalýna düþen aklar, hem sýrtýndaki aðýr yükün ve endiþenin neticesi, yüzünde müþahede edilen yaþlýlýk hali sebebiyledir.

Hûd sûresi ve kardeþlerinin Hz. Peygamber (sav)'i ihtiyarlattýðýný ifade eden bu hadisler, bizlerin Kur'ân-ý Kerîm'i þuurlu okumamýz gerektiðini göstermektedir. Kur'ân-ý Kerîm, eðer þuurlu okunursa, mesajlarý iyi alýnýrsa, haber verdiði hakikatler ve istikbale ait gerçekler, layýk-ý veçhile düþünülürse, insaný, neredeyse vaktinden önce ihtiyarlatýr ve aðýrlýðýný hissettirir. Çünkü inanan insan, ondaki, hem geçmiþe, hem bugüne, hem de geleceðe ait haberlerin, gerçeðin ta kendisi olduðunu bilir ve bu, onda büyük bir endiþe ve korku meydana getirir. Zaten Kur'ân-ý Kerîm'de, sýk sýk bahsedilen takva da, bu mânâlý endiþe ve korkunun tek kelimeyle anlatýmýndan ibarettir. Hz. Muhammed (sav), insanlarýn en mükemmeli, en akýllýsý, "Dosdoðru ol" emrinin ne mânâya geldiðim en iyi anlayaný, ahiretteki tehlikeleri en çok bileni, dolayýsýyla da bu endiþe ve korkuyu en fazla hisseden, ama kendisinden çok ümmeti için hisseden zat olduðu için de, Kur'ân-ý Kerîm, bu açýdan en büyük tesiri O'nda göstermiþ ve O'nu ihtiyarlatmýþtýr. Velhasýl Kur'ân, hakkýyla okunursa, insaný ihtiyarlatýr.


DÝPNOTLAR
1 Tirmizî, Tefsir, 57.
2 Hâkim en-Nisaburî, el-Müstedrek 'ale's-Sahihayn, II, 374, Daru'-Kütüb’il-ilmiyye, Beyrut, 1990.
3 el-Alusî, Ruhu'l-Meani, IX, 202, Daru Ýhyai't-Turasi'l-Arabi, Beyrut, trs.
4 Tirmizî, Tefsir, 57.
5 Bu hususta bakýnýz: "Ýmam-ý Tirmizî', Cebeci, Lütfullah, A.Ü. Ýslâmî Ýlimler Fakültesi Dergisi, sayý: 4, s. 300-301, Ankara, 1980.
6 Aydýnlý, Doç. Dr. Abdullah, Hadis Istýlahtan Sözlüðü, s. 68, Timaþ Yayýnlarý Ýstanbul, 1987.
7 A.g.e., s. 111.
8 A.g.e., s. 68.
9 Tirmizî, Kitabu'l-Ýlel, V, 758.
10 Hâkim, Müstedrek, M, 374.
11 es-Suyutî, el-Cami'us-Saðir, (Feyzu'l-Kadir Þerhu'l-Cami'is-Saðir ile birlikte), IV, 168, Matbaatu Mustafa Muhammed, Mýsýr, 1938; Nureddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VII, 37, Daru'l-Kitâbî'l-Arabî, Beyrut, 1967.
12 el-Heysemî, VII, 37.
13 Kur'ân-ý Kerîm'in sûreleri, uzunluklarý itibarýyla dört kýsma ayrýlýr; týval, yani en uzun sûreler; miûn, yani âyetlerin sayýsý yüz civarýnda olan sûreler; mesani, yani âyetlerinin sayýsý yüzden az, ama yüze yakýn olan sûreler ve mufassal, yani kýsa sûreler... Ýmam-ý Nevevî'ye göre, bu mufassal sûreler, 49. sýrada yer alan Hucurât sûresinden, Nas sûresine kadar olan sûrelerdir. (Keskioðlu, Osman, Kur'ân-ý Kerîm Bilgileri, s. 128, Türkiye Diyanet Vakfý, Ankara, 1987)
14 es-Suyutî, el-Camiu's-Saðir, (Feyzu'l-Kadir ile birlikte), IV, 168-169.
15 Cerrahoðlu, Prof. Dr. Ýsmail, Tefsir Usulü, s. 79-83, A.Ü. Ýlâhiyat Fakültesi Yayýnlarý, Ankara, 1967.
16 el-Menavî, Abdurrauf, el-Feyzu'l-Kadir Þerhu'l-Cami'i's-Saðir, IV, 168, Matbaatu Mustafa Muhammed, 1938, Mýsýr.
17 er-Râzî, et-Tefsiru'l-Kebir, XVII, 71, Daru'l-Kütübi'l-Ýlmiyye, Tahran, trs; el-Alusî, XII, 152.
18 el-Alusî, XI, 202; ez-Zemahþeri, el-Keþþafan Hakâiký't-Tenzil, II, 295, Daru'l-Ma'rife, Beyrut, trs.; er-Razî, XVII, 71. Ayný rivayet Kuþeyrî'nin Risale'sinde Sülemî vasýtasýyla Ebu Ali eþ-Þebevî'den yapýlmýþtýr. (s. 304, trc., Süleyman Uludað, Dergah Yayýnlarý, Ýstanbul, 1978).
19 Buharî, Ýlim, 38; Ta'bir, 10; Müslim, Rü'ya, 10(IV, 1775).
20 Hz. Peygamber (sav)'in rüyada görülmesi hususunda bakýnýz: Ýbrahim Bayraktar, Hz. Peygamber'in Þemaili, Seha Yayýnlarý, Ýst. 1990, s. 243-244; Doç. Dr. Talat Sakallý, Rüya ve Hadis Rivayeti, Isparta 1994.
21 el-Alusî, XII, 152.
22 A.g.e., XII, 165.
23 el-Heysemî, Nureddin, VII, 37.
24 el-Alusî, XII, 152-153.
25 el-Menavî, IV, 169.
26 el-Alusî, XII, 152.
27 er-Razî, XVII, 71.
28 el-Alusî, XII, 152.
29 A.g.e., A.y.
30 Uludað, Süleyman, Kuþeyrî Risalesi Tercümesi, s. 302 (dn. 77).
31 el-Kuþeyri, Kuþeyrî Risalesi, s. 302-305, Ter. Süleyman Uludað.
32 Tirmizî, Taharet, 4(I, 101-102)
33 Ýbnu'l-Esir, en-Nihaye, I, 398.
34 el-Kuþeyrî, s. 304.
35 el-Alusî, XII, 152.
36 el-Menavî, IV, 169.
37 A.g.e., IV, 168.
38 Tirmizî, Kýyame, 10 (IV, 622-624).
39 el-Menavî, IV, 168.
40 ez-Zemahþerî, IV, 178.
41 el-Menavî, IV, 168.
42 A.g.e., A.y.
43 el-Alusî, XXIX, 109.
44 Bayraktar, Dr. Ýbrahim, Hz. Peygamber'in Þemaili, s. 47-48.


Lütfullah Cebeci


radyobeyan