Kuran ve lisan By: sumeyye Date: 24 Eylül 2010, 16:21:38
KUR'ÂN VE LÝSAN
Giriþ
Kur'ân-ý Kerîm insanlarýn benzerini getirmekten aciz olduðu bir ilimler menbaý, bir sýrlar madenidir. O bir kitap gibi görünse de, ihtiva ettiði ilimler cihetiyle binlerce kitap hükmündedir. Ýþte biz bu binlerce kitaptan bir tanesinin kapaðýný aralama cüretini gösterdik. Kur'ân'daki "lisânla" ilgili bazý âyetlerin inceliklerine iþaret etmeye çalýþacaðýz. Tercümeleri deðil kýsa mealleri verilen bu âyetler gösterilen birkaç elmastan ibarettir.
Kur'ân, lisâný ve beyâný insana verenin Allah (cc) olduðunu dile getirir. Lisâný ve lisânlarýn farklýlýklarý, yaratýlýþ gayesi Allah'ý tanýmak olan insanýn, O'nu tanýmasýna bir alâmet, bir iþarettir. "O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratmasý, lisânlarýnýzýn ve renklerinizin deðiþik olmasýdýr. Þüphesiz bunda bilenler Ýçin alýnacak dersler vardýr"(Rum, 30/ 22). Nasýl, yer ve gökyüzü içindekilerle beraber kâinat kitabý olarak bize Allah'ý gösteriyorsa, insana lütfedilen lisân da O Yaratýcý'yý göstermektedir. Zira maddî olarak, esbab açýsýndan insanýn konuþabilmesi, iç dünyasýný dýþa aktarabilmesi ve meramýný ifade edebilmesi mümkün deðildir. Lisânýn vasýtasý olan ve ayný zamanda tat almamýzý temin eden dil, konuþabilmek için yeterli deðildir. Dile konuþma özelliði verilmemiþ olsaydý konuþamayacaktýk. Çünkü madde itibariyle dilin elimizden bir farký yoktur. Sadece Yüce Allah dilimizi beyân vasýtasý olarak görevlendirdiðinden konuþabilmekteyiz. Konuþmak için sadece dil yeterli deðil. Zira dile sahip diðer canlýlar insan gibi beyân kudretine sahip deðiller. Diðer bir âyette beyân kudretinin insana Allah tarafýndan verilen bir nimet olduðu (diðer bütün nimetler gibi) açýkça ifade edilir. "Rahman- Kur'ân'ý öðretti, insaný yarattý. Ona beyâný öðretti" (Rahman, 55/1-4). Âyette insanýn yaratýlýþýyla beraber ona beyânýn öðretildiðinin zikredilmesi manidardýr. Ýnsanýn beyâna sahip olmasý bir cehd ve gayretin neticesi deðil, mevhibe-i ilâhîdir.
Ýnsana beyânýn öðretilmesi hususunda büyük müfessir Elmalýlý M. Hamdi þöyle der: "Ona beyâný öðretti, yani kendini, vicdan ve gönlünde meydana gelen duygu ve anlayýþlarýný, baþkalarýna açýk ve güzel bir þekilde ifade etmek, maksadý anlatmak ve anlamak demek olan konuþma ve dil nimetini belletti ki, ilmin elde edilmesi ve Kur'ân öðretimi nimeti de bununla meydana gelir. Hz. Adem yaratýldýktan sonra kendisine eþyanýn isimlerinin öðretilmesi sayesinde meleklerin bilemediklerini bildi, onlarýn ulaþamadýklarýna ulaþtý. Peygamberlerin nübüvvete nâil olmalarý, Allah tarafýndan teblið yapabilmeleri, kitaplar getirmeleri, ümmetlerin onlardan istifade edebilmeleri hep beyân ilmi, dil nimeti sayesinde olduðu gibi, Kur'ân'a ve Kur'ân'ýn tefsir ve tercemesi nimetine ulaþmamýz ve ondan faydalanma derecemiz dahi o nimetten aldýðýmýz hisse oranýndadýr. Ebu's-Suud der ki: Ayette ifade edilen beyâný öðretmekten murad, insaný sýrf kendi beyânýna gücü yeter kýlmaktan ibaret deðil, onunla baþkasýnýn beyânýný anlamak mânâsýný da ifade eder. Çünkü Kur'ân'ý öðretmek ancak onun üzerinde dönüp dolaþýr." *
Ýþte bu beyân nimeti sayesinde insan ilâhî hitaba muhatap kabul edilir. Kâinatta herþey Allah'ý tesbih etmekle beraber insan, beyân nimetiyle mevcudat arasýnda serzâkir olarak yerini alýr ve þuurlu olarak O'na ibâdet eden tek varlýk seviyesine yükselir.
Mutlak olarak konuþma kabiliyetine sahip olamayan dil, ancak Hakk'ý söylemeli, Hakk'a tercüman olmalý ve sadece O'nu zikretmelidir. Çünkü onu konuþturan Allah (cc)'týr. O dilemezse konuþamaz. Nitekim âhirette konuþamayacak, onun yerine diðer uzuvlar konuþacaktýr. "O gün onlarýn aðýzlarýný mühürleriz. Yaptýklarýný bize elleri anlatýr, ayaklarý da þahidlik eder" (Yâsin, 36/65). "Nihâyet oraya geldikleri zaman kulaklarý, gözleri ve derileri, iþledikleri þeye karþý onlarýn aleyhine þahitlik edecektir. Derilerine: 'Niçin aleyhimize þahitlik ettiniz' derler. Onlar da: 'Her þeyi konuþturan Allah, bizi de konuþturdu. Ýlk defa sizi O yaratmýþtýr. Yine O'na döndürülüyorsunuz' derler" (Fussilet, 41/20-21). Allah (cc) her uzvumuzu hangi vazifeyle tavzif etmiþse her biri o vazifeyi yerine getirmektedir. Dünyada beyân ve nutuk vazifesi dilimize verilmiþtir.
DÝLÝN MENÞEÝ
Dil rûhun anahtarýdýr. Küçüklüðüyle büyük iþ görür. Rûha tercüman olan dilin kaynaðý insan kadar eskidir. Bu yüzden, insanýn yeryüzünde nasýl ortaya çýktýðýný açýklayamayan, dilin ortaya çýkýþýný da açýklayamaz.
Ýnsana öðretilen lisân, Allah'ýn bir ihsânýdýr. "Allah Adem'e bütün isimleri öðretti" (Bakara, 2/31); "Rahmân olan Allah Kur'ân'ý öðretti. Ýnsaný yarattý, ona konuþmayý öðretti" (Rahman: 55/1-4) âyetleri bu hakikate iþaret eder. Dil, kulak, göz, konuþma, duyma, görme, akletme, mârifet, hikmet ve îmân Allah'ýn birer ihsâný ve nimetidir. Nimeti inkâr edip nimeti vereni görmeyen insan, bu iþi, kör sebeplere, gayesiz tesadüfe, saðýr tabiata, evrim masalýna verir. Oysa, küçük bir kâinat olan insan, büyük bir insan olan kâinat kitabýný, Kur'ân'ýn ýþýðýnda okuyarak ALLAH'ý tanýmaya namzet bir varlýktýr. Onun yaratýlýþ gayesi de zaten budur. Þu halde dil, Allah'ýn bir ihsânýdýr. Yüce Yaratýcý'nýn kâinattaki sanatý o kadar anlamlý ve o kadar hayret vericidir ki, âdetâ o sanat bir kitap þeklinde tezahür etmiþ, insanlar da bu kitaptan okuduklarýyla kendi ilimler kütüphânesini kurmuþlardýr. Bu kitaptaki hakikatler o kadar saðlam, o derece sarsýlmazdýr ki, bu muazzam kâinat kitabý, bir nüshasý olan Kur'ân-ý Kerîm þeklinde tezahür etmiþtir. Nasýl ki kâinattaki sanat, mükemmel bir intizam taþýdýðý için kitap þekline girdi, Allah'ýn insandaki sanatý, hikmetle iþlenen nakýþlarý da, hitap çiçeðini açtý. Yani o sanat o derece anlamlý, hassas ve güzeldir ki, canlý bir makinaya benzeyen bedenindeki cihazlar konuþmaya baþladý. Ýnsana verdiði kabiliyetler sayesinde, o maddî, cismânî, cansýz kafada; manevî, gaybî canlý bir beyân ve hitap çiçeði açýldý.
Kur'ân'da insandan baþka diðer varlýklara da bir lisân verildiði belirtilir. Ýþte bunlardan bir kaçý:
DAÐLARIN KONUÞMASI ve KUÞLARIN DÝLÎ
Ýnsaný konuþturan Allah (cc), herþeyi konuþturur. Zira, "... herþeyi konuþturan Allah(dýr)" (Fussilet, 41/21).
Meselâ, daðlarýn ve kuþlarýn kendilerine has birer dili olduðuna iþaret eden âyetler þu þekildedir:
"Doðrusu Biz, akþam sabah onunla (Davud Aleyhisselâm'la) beraber tesbih eden daðlarý, kuþlarý da toplu halde onun buyruðu altýna vermiþtik." (Sad, 38/18-19).
"Ey daðlar ve kuþlar! 'Davud tesbih ettikçe siz de onu tekrarlayýn' diyerek and olsun ki, ona katýmýzdan lütufta bulunduk." (Sebe, 34/10)
"Süleyman (as), Davud (as)'a varis oldu: 'Ey insanlar! Bize kuþ dili öðretildi ve bize herþeyden bolca verildi. Doðrusu bu apaçýk bir lütuftur' dedi." (Neml, 27/16)
Bilindiði gibi maðaralý her dað, insanlarla, onlarýn diliyle papaðan gibi konuþabilir. Meselâ, bir daðýn önünde "Elhamdülillâh" denilse, dað da yanký vasýtasýyla "ELHAMDÜLÝLLÂH" der. Madem Cenâb-ý Hakk daðlara bu kabiliyeti ihsan etmiþtir, elbette o kabiliyeti geliþtirmek mümkündür. Hem bazý kuþ ve hayvanlarýn istidat dili bilinirse, bunlar, kardeþleri olan ehil hayvanlar gibi, önemli iþlerde kullanýlabilir. Meselâ; çekirge afetinin istilâsýna karþý çekirgeyi yemeden mahveden sýðýrcýk kuþlarýnýn dili bilinse ve hareketleri bir düzene konulsa, çok faydalý bir hizmette ücretsiz olarak kullanýlabilir.
Burada önemli bir nokta daha vardýr. Hayvanlarýn, bilhassa kuþlarýn söyleþme ve cývýldaþmalarý, ancak Allah'ýn söyletmesiyle olur. Çünkü, hayret verir bir tarzda, birbirlerine o seslerle hislerini aktarmakta ve maksatlarýný ifade etmektedirler. Bu iþ için, kendi kendilerine, bir araya gelerek "anlaþtýklarýný", kendilerine göre bir "iletiþim sistemi" kurduklarýný herhalde kimse iddia edemez...
HAYAL EDÝLEMEYEN DÜÞÜNCELER
Bir metnin idrâki, metin dünyasýndaki aktif hale gelen kavram ve iliþkilerden zihnî bir model inþasýný gerekli kýlar. Bu karmaþýk süreçte okurlar (veya dinleyiciler) problem çözen birisi gibi davranýrlar; bir metnin muhtemel anlamýyla ilgili hipotezler kurar ve metin dünyasýndaki diðer unsurlarla karþýlaþtýkça, devamlý olarak, zihinlerinde kurmuþ olduklarý metne ait bir idrak modeli çerçevesinde hipotezlerinin geçerliliðini kontrol ederler. Bir inkýta (devamsýzlýk) ortaya çýktýðýnda temel bilgi birikimlerinin yardýmýyla baðlantýlar kurarlar.
Yukarýdaki ifadelerden de anlaþýldýðý gibi anlatýlan þeyler "mümkün bir dünya" da geçmelidir. Okurun zihninde baðdaþtýramadýðý bilgi ve tecrübelerinin kabul edemeyeceði ifadeler ya da durumlar onun elini kolunu baðlar. Meselâ size gelen bir mektuptan üzerinde büyük bir meblâð yazýlý bir çek çýksa, ne yaparsýnýz? Önce geçmiþte size borçlu olan biri olup olmadýðýný düþünürsünüz. Eðer yoksa, gelecekte bu çekle ilgili bir açýklamanýn size yapýlabileceði aklýnýza gelir. Eðer böyle bir durum da olmazsa bu iþte bir hata olduðunu, paranýn baþka birisine ait olmasý gerektiðini zannedersiniz. Eðer bu tahminlerin hiçbiri gerçekleþmezse, o zaman bu duruma akýl erdiremezsiniz. Ýþte böyle bir anlamsýzlýk (ya da abesiyet), bir hadise ile dünya bilgilerimiz arasýndaki uyuþmazlýk yüzünden doðar.
Þimdi þu âyete dikkât edin: "Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara îmân etmeyi gururlarýna yediremeyenlere, elbette sema kapýlarý açýlamaz ve dualarý kabul edilmez; deve iðne deliðinden geçmedikçe onlar Cennet e giremezler" (A'raf, 7/40). Her gün karþýlaþtýklarý deveyi, iðne deliðini, mü'minlerden duyduklarý Cennet'in tülpembe güzelliklerini düþünüp de yutkunup duran müþriklerin zihnî kaosunu þimdi daha iyi anlayabiliriz herhalde.
ANLAÞILIR OLMAK
"Mûsa (as) dedi ki: 'Gönlüme geniþlik ver Rabbim, iþimi kolaylaþtýr. Dilimdeki tutukluðu çöz ta ki sözümü iyice anlasýnlar!" (Taha, 20/25-26)
Demek insanlarýn fýtratýnda "anlaþýlmaz olmak" hususunda bir meyil var. Bilhassa günümüzde anlaþýlmaz olmak bir meziyet sanki.
"Bu Kur'ân, her türlü þüphe ve tenakuzdan uzak olarak Arapça indirilmiþtir" (Zümer, 39/28).
Demek insan elinden çýkan metinlerde þüphe ve tenâkuzun bulunmasý her zaman muhtemel.
"And olsun ki düþünülmesi, anlaþýlmasý ve ezberlenmesi için Biz Kur'ân'ý kolaylaþtýrdýk" (Kamer, 54/17).
"Ýyice düþünüp öðüt alsýnlar diye bu Kur'ân'ý senin lisânýnla indirerek kolaylaþtýrdýk" (Duhan, 44/58).
Ýnsan elinden çýkmadýðý için, içinde hiçbir tutarsýzlýðýn bulunmadýðý ve bizler anlayýp yaþayalým diye kolaylaþtýrýlan Kur'ân'ý ve onun bu asýrdaki mânevî tefsirlerinde anlatýlan hakîkatlarý, hayata hayat yapmamýz için kalplerimizin yumuþayacaðý o gün daha gelmedi mi? (bkz. Hadid, 57/ 16).*) Elmalýlý, M. Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, 7/365. Yusuf Alan
Ynt: Kuran ve lisan By: ceren Date: 18 Aralýk 2016, 18:28:31
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri kur ani kerimi okuyan ve lisanini anlayip algilayan ve kendine rehber edinen kullardan eylesin inþallah...