Kasr By: hafýz_32 Date: 24 Eylül 2010, 11:36:11
Kasr (Tahsis Etmek)
Kasr, sözlükte; "hapsetmek" veya "tahsis etmek" mânasýna gelir. Nite-kim; bir þeyi kendine tahsîs eden kimseye; denilir. Kendi nefsini Rabbinin ibadetine vakfeden kimse Ýçin; denilir.[1] Istýlahta ise; bir þeyi (kavramý), özel bir tarzda, baþka bir þeye tahsis etmektir. Yâni bir þeyin baþkalarýnda bulunmayýp ancak bir þeyde bulunduðunu söylemektir. Bulunan þeye "maksûr" kendinde bulunan þeye "maksurün ´aleyh denilir.
En meþhur kasr metodlan dört tanedir.
a) Nefy (olumsuzluk) ve istisna: Bu durumda nefy edatýndan sonra "maksûr" olan kelime, onun ardýndan da istisna edatý ve "maksurün ´aleyh" getirilmek suretiyle kasr yapýlýr.
b) edatý ile yapýlýr. Bu durumda, bu edattan sonra "maksûr" ve hemen ardýndan "maksurün ´aleyh"in gelmesi gerekir.
c) atýf edatlarý ile kasr yapýlýr. Önce "maksûr" zikredilir ve "maksurün ´aleyh" bu edatlardan sonra getirilir.
d) Sonradan gelmesi gereken þeyi (kelimeyi) Öne almakla yapýlýr. Bu durumda "maksurün aleyh" öne geçirilmiþ olan kelimedir.
e) Zamirii´1-fasl ile kasr yapýlýr.
Özetle denilebilir ki: her kasr´ýn iki unsuru vardýr. Bunlar, "maksûr" ve "maksurün aleyh?tir.[2]
Kasr, iki unsuru itibariyle iki kýsma ayrýlýr:
a) Sýfatý, mevsufta kasretmek (daraltmak),
b) Mevsufu sýfatta kasretmek (daraltmak)[3]
Konu ile ilgili bazý misaller:
Kasrý yapmanýn çeþitli yollan vardýr. Bunlarýn en önemlileri þunlardýr:
1) Olumsuzluk ve istisnadýr :
«Çalýþkandan baþka kimse kazanmaz.»[4]
«Bü, ancak deðerli bir melektir.»[5]
« Þevki, ancak bir þâirdir.»[6]
2) (ancak):
«Hayat, ancak yorgunluktur.[7]
«Anlayan ancak Alidir.»[8]
Allah, tek bir ilâhtýr.»[9]
ûfe ancak sizin gibi bir insaným. Bana, ilâhýnýzýn yalnýz bir tek ilâh olduðu vahyolunuyor.»[10]
3) «Iâ» veya » «Ja » «bel» veyahut a «lâkin» gibi kasr edatý denilen baðlaçlardan biriyle.
«Yeryüzü hareket ediyor, sabit deðildir.»[11]
«Yeryüzü sabit deðildir, bilâkis hareket ediyor.»[12]
«Yeryüzü sabit deðildir, fakat o hareket ediyor.»[13]
«Muhammed ayakta deðil, bilâkis Zeyd ayaktadýr.»[14]
«nesirciyim, nazýmcý deðilim.»[15]
« Ben, muhasip deðilim bilâkis katibim.»[16]
«Yer sabit deðil, fakat hareket ediyor.»
( doktorum, mühendis deðilim.»
«Onun, bolca baðýþlamasýna hayret edilmez. Fakat onun malýnýn, baðýþ zamanýna kadar saðlam kalmasýna hayret edilir.[17](Çünkü herhangi bir þeyi biriktirmek ve tasarruf etmek onun âdeti ve huyu deðildir.
«(Gerçek) yetim babasý ölen kimse deðildir. Bilâkis yetim, ilim ve edeb yetimidir.» (Yâni ilim ve edepten yoksun olan kimsedir.)[18]
«Hayvansal yaðý yeme! Bilakis bitkisel yaðý ye!.» [19]
«Kiþi, elbiseleriyle deðil, fakat edebiyledir.[20]
«insanlara deðil, yalnýz Allah´a þikâyet ederim ki; Ben yeryüzünün kaldýðýný ve dostlarýn gittiðini görüyorum.»[21]
4) Cümlede bir kelimenin, normal olarak zikredilmesi gereken yerden önce zikredilmesi:
«Ancak sana kulluk ederiz. Ve ancak sen-den meded umarýz.»[22] gibi,
«Biz, sadece çalýþan adamlarý överiz. »[23]
KASRIN KISIMLARI:
Kasr, hakîkî ve nisbî olmak üzere iki kýsma ayrýlýr:
1- Hakikî kasr: Kavramlar arasýndaki tahsisin baþka þeye göre deðil, bilâkis hakikat ve gerçeðe uygun olmasýdýr. ÞÖyleki; hakîkî daraltma; maksimi, maksûrün aleyh dýþýna taþýmamak üzere bir kavramýn diðer kavrama tahsîsidir. Þehirde Ali´den baþka kâtip bulunmadýðý zaman;
« Þehirde, Ali´den baþka hiçbir kâtip yoktur,» demek gibi[24]"
« Allah´tan baþka hiç bir ilâh yoktur.»[25]
«Mýsýrý, Nil nehrinden baþka nehirler sulamaz. Veya Mýsýrý, ancak nil nehri sular.» Yâni Mýsýr topraðýný sulamak, Nil nehrini aþarak dünyadaki diðer nehirlere geçmeyen bir niteliktir.[26]
«Rýzýk veren, yalnýz Allah´týr.» Bu misaldeki râzýkhk vasfý da Allah´tan baþkasýna geçmez. Bu kasýrlara hakîkî daraltma denir.[27]
2- Ýzafi (nisbî) kasr: Kavramlar arasýndaki tahsis, belirli bir þeye göre yapýlýrsa buna izafî daraltma denir. (Veyahutta daraltma, baþka bir þeye izafetle meydana gelir.) Misâl: «Zeyd, yalnýz ayaktadýr.» Yani Ali, oturma vasfýna deðil, ayakta olma vasfýna sahiptir. Bu daraltmadan maksat, ayakta bulunma vasfýndan baþka, bütün vasýflarýn Ali´den kaldýrýlmasý demek deðildir.[28]
Sadece Basan cesurdur.» Bu misaldeki daraltma, mevsurun sýfata kasrý (tahsisi) nevilidendir.[29]
«Ali´den baþka cömert yoktur.» Yani, Ali belirli bir þahýsa (Mesela Halife) göre daha cömerttir. Çünkü Ali´nin herkesten cömert olduðunu söylemek gerçeðe uygun bir cümle deðildir.[30]
Hakikî ve izafî kasrlarm herbiri; Ya sýfatý mevsufa (niteleyeni, nitele-nene) tahsis etmek suretiyle yapýlýr. Meselâ: «Ali´den baþka hiçbir süvari yoktur.» Veya mevsufu sýfata tahsis etmek suretiyle yapýlýr.[31]
«Muhammed, sadece bir elçidir.» Yani o da ölebilir.[32]
2- Izâfî kasr (daraltma): Muhatabýn durumuna göre üç kýsma ayrýlýr.[33]
a) Ýfrâd kasrý: Muhatab, bir þeyin aksine inandýðýna veya muhatab bir varlýkta ayrý ayrý vasýflarýn toplandýðýna inamrsa, mütekellim, o varlýðýn bu sýfatlardan birine inhisar ettiðini bildirmek için bu tarz daraltmaya baþvurur. Misal: Muhatab, Ahmed´in hem doktor, hem mühendis olduðuna inanýrsa mütekellim;
«Ahmed, sadece doktordur,» derse bu çeþit bir daraltma yapmýþ olur.
Ali ve Hasan´m her ikisinin de cesur olduðuna inanan kimseye; « «Cesur, Ali´dir. Hasan deðildir.» demek gibi.
b) Kalb kasrý: Muhatabýn, bir þeyi yanlýþ anladýðýný bildirmek için yapýhr. Misâller: Elindeki paranýn altýn olduðuna inanan bir kimseye; «Bu para, ancak altýn taklididir,» dememiz gibi. Ali´nin deðil de Halil´in yolculuða çýktýðýna inanan kimsenin bu görüþünün doðru olmadýðýný belirtmek üzere þöyle denilir: «Aliden baþka kimse yolculuða çýkmadý. »[34]
c) Belirtmeli (tâyin) kasrý: Muhatab, bir kanaata varma hususunda kararsýz olduðu durumda bu türlü daraltmaya baþ vurulur. Yarýþmayý kazanan kimsenin Zeyd ve ´Amr´dan hangisi olduðunda tereddüt eden kimseye; " «Yarýþmayý, ´Amr kazanmadý, bilâkis Zeyd kazandý,» diye cevap vermen gibi.[35]
Kasýrdaki sýfattan maksat, nahivdeki sýfat deðildir. Ancak herhangi bir þeyi niteleyen bir kelime olabilir. Yâni faili niteleyin fiil, mef ûlu niteleyen fiil, zil´hâh niteleyen hal ve içinde yapýldýðý zaman veya mekan zarflan ile nitelenen fiil olabilir. Ayrýca mübtedâyý niteleyen haber de olabilir.[36]
3- Kasr, aþaðýdaki kelimeler arasýnda yapýlýr.
a) Mübtedâ ve haber arasýnda.
« Muhammed, ancak bir elçidir.»[37]
b) Fiil ve faili arasýnda yapýlýr.
«Yalnýz Muhammed baþarýlý olur.» «Yalnýz Ali geldi.»[38]
c) Fail ile meful arasýnda yapýlýr.
« Zeydi, yalnýz Amr dövdü.
Muhammed, yalnýz bahçeyi gördü,[39]
ç) Ýki meful arasýnda yapýlýr.
«Muhammede yalnýz bir kitap verdim.»[40]
d) Hâl ve zi´I-hâl arasýnda yapýlýr.
Ali ancak binerek geldi.»[41]
e) Fiil ile´mef ul-ü mutlaký arasýnda yapýlýr.
Ben yalnýz bir darbe vurdum.[42]
Biz, onun yalnýz bir zandan ibaret olduðunu sanýrýz.[43]
f) Fiil ile mef ul-ü ma´ahu arasýnda yapýlýr.
«Ben, ancak duvara paralel olarak yürüdüm.»[44]
4- Kasrla ilgili bazý âyetler:
«Onlara: yeryüzünde fesat çýkarmayýn, denildiði zaman, "Biz ancak ýslah edicileriz" derler. Þunu bilin ki onlar, bozguncularýn ta kendileridir, fakat anlamazlar. »[45]
«Allah size ancak ölüyü (leþi), kaný ... haram kýldý.»[46]
«Mesih, Meryem oðlu Isadýr, O ancak Allah´ýn elçisidir.» Burada, mevsuf "Ýsâ", sýfata "peygamberliðe" tahsis edilmiþtir.[47]
«Sana ancak teblið etmek düþer. Hesap yalnýz bize aittir.»[48]
«Kullarý içinde ancak âlimler, Allah´tan (gereðince) korkar.» Bu misalde, sýfat "korkmak", mevsufa
"âlimlere" tahsîs edilmiþtir. Ayný zamanda fiil, faili ile tahsîs edilmiþitir. Maksûr : ibaresi; maksûrün aleyh: kelimesidir.[49] «Doðrusu, ancak akýl sahipleri bunlarý doðru düþünür.» Buradaki tezekkür (hakkýyla düþünme) sýfatý, gerçekten akýl sahiplerini geçmez ve onlar dýþýnda kalan insanlara ulaþmaz[50] ancak ondan korkanlarý uyarýr-stn.»[51]
« Allah´tan baþka hiç bir ilâh yoktur.»[52] «Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiþtir....» Bu misalde, mübtedâ haber ile tahsîs edilmiþtir. Maksûr: maksûrün ´aleyh:[53]
«Hiç kimse yok ki; Ölümü Allah´ýn iznine baðlý olmasýn.»[54]
«Ben onlara, ancak bana emrettiðini söyledim. ... Beni vefat ettirince artýk onlar üzerine gözetleyici yalnýz sen oldun. Sen her þeyi hakkýyla görensin.»[55]
«Baþarmam ancak Allah´ýn yardýmý iledir. Yalnýz O´na dayandým ve yalnýz O´na döneceðim.»[56]
«Onlara, bizi sadece Allah´a yaklaþtýrsýnlar diye kulluk ediyoruz, defler.» [57]
«inkâr edenler müstesna, fýiç kimse Allah´ýn ayetleri hakkýnda tartýþmaz.» [58]
«Bu, eskilerin masallarýndan baþka bir þey deðildir:»[59]
«Bitin ki dünya hayatý aldatýcý zevkten baþka bir þey deðildir.» Bu misalde; maksûr: kelimesidir. Maksûrün ´aleyh ise: ibaresidir. Bu misâlde, mübtedâ ile haber tahsîs edilmiþtir.[60]
«Zina eden erkek, zina eden veya müþrik olan bir kadýndan baþkasý ile evlenemez. »[61]
«Israiloðullarý: sayýlý birkaç gün müstesna, bize ateþ dokunmayacaktýr, dediler.»[62]
D? ki; Allah´ýn bizim için yazdýðýndan baþkasý bize asla eriþmez.»[63]
5m ancak deðerli bir melektir.»[64]
bir insandan baþkasý deðiliz.[65]
jeym hazineleri yalnýz bizim yanýmýzdadýr.»[66]
«Onlar, ancak hayvanlar gibidirler, hattâ onlar daha þaþkýn haldedirler»[67]
...ve kurtuluþa erenler de ancak onlardýr. »[68]
.«Iþte böylece sizin insanlýða þahitler olmanýz, Resulün de size þahit olmasý için sizi mutedil bir ümmet (millet) kýldýk. »[69]
«iþte doðru olanlar bunlardýr.» Bu misalde mübtedâ ve haber arasýnda zamirü´1-fasl bulunur.[70]
«Asýl soyu kesik olan, þüphesiz sana hýnç besleyendir.»[71]
«Andolsun, ölseniz de Öldü-rülseniz de Allah´ýn huzurunda toplanacaksýnýz.»[72]
«Biz sadece Allah´a dayanýrýz.»[73]
«Mülk O´nundur, hamd O´nadir. Her þeye gücü yeten O´dur.[74]--------------------------------------------------------------------------------
[1] Mu´cemü´l-mekâyis fý´l-luða, s.891-892 ; el-Kâmus, s. 595; Lisânü´l-´arab, 5/97-99; Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; et-Ta´rîfât, s. 220; el-Mutavvel, s. 204; Muhtasar u´l-me âný, s. 172; el-Külîiyyât, s. 716-717; Keþþâfü ýstýlâhâti´l-fünûn, 2/1184; Ýlmü´l-Me´ânî, s. 146; Cevâhiru´i-belâða, s. 179; Vlûmü´l-belâða, s. 135 ; el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/ 523; el-Belâðatü´l-´arabiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 373; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 97.
[2] et-Ta´rîfât, s. 220; Mu´terakû´l-akrân, 1/136; el-îtkân, 2/796; Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; el-Mutavvel, s. 204, 210-211; Muhtasaru´l-me´ânU s. 172; Keþþâfü ýstýlâhâti´l-fünûn, 2/ 1184; el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 2\7-Jlmü´l-M e´ânî, s. 146; Cevâhiru´i-belâða, s. \1%´Vlûmü´l-belâða, s. 135; el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/523; Mecâmi´u´l-edeb, Ýlm-ý M e´ânî, s. 188; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-´arabÝyye, s. 288; el-Belâðatü´l-´arabiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 373; Mucemü´l-mustalahâti´l-belâðiyye, s. 559; Mu´cemü´l-belâðatý´l-´arabiyye, s. 554; Edebiyat Lügati, s. 87; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 97.
[3] Delâilü´l-i´câz, s. 328-358; et-Ta´rîfât, s. 220; Mu´terakü´l-akrân, 1/136; el-hkân,!} 796; Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; el-Mutavvel, s. 205; Muhtasam´l-me´ânî, s. 172; Keþþâfü ýstýlâhâti´l-fünûn, 2/1184; el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 217-218; Ýlmü´l-Me´ânî, s. 146; Cevâhiru´i-belâða, s. 179; ´Vlûmü´l-belâða, s. 135; el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/523;
[4] el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 216.
[5] Yusuf suresi. 12/31.
[6] Vlûmü´l-belâða, s. 142.
[7] el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 216.
[8] el-Belâða, s. 23.
[9] Nisa suresi, 4/171.
[10] Fussilet suresi, 41/6.
[11] el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 216.
[12] /!.£.£., ayný yer.
[13] A.g.e., ayný yer.
[14] Mu´cemü´l-mustalahâti´l-helâðiyye, s. 470.
[15] el-Belâga, s. 24.
[16] A.g.e., ayný yer.
[17] el-Belâgatü´1-vâzýha, s. 223.
[18] Cevâhiru´l-helâða, s. 189.
[19] el-Beiâðatü´l-´arabiyye, 1/536.
[20] Delilü´l-Belâðati´l-vâzýha, s. 119.
[21] el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 220.
[22] Fatiha suresi, 1/ 5; ayrýca ble, el-Külliyyât, s. 717; el-Belâðatü´l-´arahiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 385.
[23] el-Belâðatü´I-vâzýha, s. 220.
[24] Miftâhu´I-´ulâm,s.28&; eî-îzâh, Ý/214; Muhtasaru´I-me´ânî, s. 173-175; el-Küîüyyât, s. 717; Keþsâfü ýstüâhâîi´l-fünûn, 2/1184; el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 219; Ýlmü´l-Me´ânî, s. 152; Cevâhiru´l-belâða, s. 183; ´Ulûmü´l-heîâða, s. 141; el-Belâðaîü´l-´arabiyye, 1/ 523-524; el-Belâðatü´î-´arahiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 376; Mecâmi´u´l-edeb, I im-i Me´ânî, s. 190-191; Mu´cemÜ´l-mustalahâti´l~belâðiyye, s. 468-469; Mu´cemü´l-betâ-ðati´l-´arahiyye, s. 179, 362-363; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 100-101.
[25] Muhammed suresi, 47/19; aynca bk., el-Ýtkân, 2/796; el-Belâðatü´î-´arabiyye, 1/525.
[26] el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 218.
[27] Age., ayný yer.
[28] Miftâhu´l-´ulûm, s. 288; el-Mutavvel, s. 211; Muhtasaru´I-me´ânî, s. 173-175; el-Külliyyât, s. 717; Keþsâfü ýstýlâhâti´l-fünûn, 2/1184; el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 219; Ýlmü´l-Me´ânî, s. 152; Cevâhiru´l-belâða, s. 183; ´Ulûmü´l-belâða, s. 141; £^-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/523-524; el-Belâðatü´l-´arabiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 376; Mecâmi´u´l-edeb, Ýlm-iMe´ânî, s. \90-\9\; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâðiyye, s. 468-469; Mu´cemü´l-belâðati´l-´arabiyye, s. 179, 362-363; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 100-101.
[29] el-Belâðatü´l-vâzýha, s. 218.
[30] Age., ayný yer.
[31] el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/524-525.
[32] Al-i ´Ýmrân suresi, 3/144; aynca bk., Mu´terakü´l-akrân, 1/136; el-Ýtkân, 2/796; Miftâhu´l-´ülûm, s. 289; Safvetü´t-tefâsîr, 1/234; et-Tefsîrü´l-miinîr, 4/105; el-Belâða-tÜ´l-´arabiyye, 1/524,
[33] el-Külliyyât, s. 717; Cevâhiru´l-belâða, s. 186.
[34] Cevâhiru´l-belâða, s. 186.
[35] Muhtasaru´l-me´ânî, s. 176-177; Cevâhiru´l-helâða, s. 186;´Ulûmü´!-belâða, s. 142-143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâðiyyc, s. 469-470; Edebiyat Bilgi ve Teorileri, s. 101.
[36] Mu´cemü´l-mustalahâii´i-belâðiyye, s. 469; el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/525.
[37] Ali Ýmran suresi, 3/144; aynca bk., Muhtasaru´l-me´ânî, s. 191; el-Belâðatul-´arabiyye, Îîmü´l-Me´ânî, s. 378; ´Ulûmü´l-belâða, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâü´l-belâðiyye, s. 468
[38] Muhtasaru´l-me´ânî, s. \9\;´Ulûmü´l-belâða, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâðiyye- s. 468.
[39] Delâilü´l-i´câz, s. 340; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 191; Mu´cemü"l-mustalahâti´l-belâðiyye> s. 468.
[40] Muhtasaru´l-me´ânî, s. \9\´,´Ulümü´l-belâða, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâðiyye*s. 468.
[41] Uh´imü´l-helâða, s. 143; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâðiyye, s. 468.
[42] Mýý´cemü´l-mustalahâti´l-belâðiyye, s. 468.
[43] Câsiyye suresi, /32; ayrýca bk., Mu´cemü´l-mustalahâti´l-helâðiyye, s. 468.
[44] Mu´cemül-mustalahâti´l-belâðiyye, s. 468.
[45] Bakara suresi, 2J\\A2\ aynca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 358; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 190; Cevâhiru´l-helâða, s. 184; ´Ulûmü´l-belâða, s. 140.
[46] el-Bakara suresi, 2/173; aynca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 328; Mu´ierakül-akrân, 1/138- 2/798.
[47] Nisa 4/171; aynca bk., Safvctü´t-tefâsîr, 1/ 323; et-Tcfsîni´l-mimîr, 6/43.
[48] Rad suresi, 13/40; aynca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 345.
[49] Fâtýr suresi, 35/28; ayrýca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 338-339; el-Belâðatü´l-´arabiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 386.
[50] Zümer suresi, 39/9; ayrýca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 354; Mu´cemü´l-mustalahâti´l-belâðiyye, s. 469.
[51] en-Nâzi´ât suresi, 79/45; ayrýca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 330, 354; el-Belâðatul-´arabiyye, llmü´l-Me´âný, s. 386.
[52] .4/-/ 7mr4ff jwrwi, 3/ 62; ayrýca bk., Delâilü´l-i´câz, s. 328; el-Ýtlcân, 2/ 797; W-Belâðatü´l-´arabiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 384, 398.
[53] Âl-i Ýmrân suresi, 3/144; ayrýca bk., Safvetü´t-tefâsîr, 1/234; Mu´terakü´l-akrân, 1/136; el-Ýîkân, 2/798; et-Tefsîrü´l-münîr, 4/105; Muhtasaru´l-me´ânî, s. 188.
[54] Ali imrân suresi, 3/145.
[55] Mâide suresi, 5/117; ayrýca bk., Mu´terakü´l-akrân, I /137; el-Ýtkân, 2/797; Miftâhu´l-´u/ûm, s. 290; el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/543; el-Belâðatü´l-´arabiyye, Ýlmü´l-Me´ânî, s. 391.
[56] Hudsuresi, 11/88; ayrýca bk., Ýlmü´l-Me´ânî, s. 153.
[57] ez-Zümer suresi, 39/3.
[58] Ali Ýmran suresi, 40/4; ayrýca bk., Sqfvetü-t-tefâstr, 4/113; Ü-Tefstrü´l-münîr, 24/72.
[59] Ahkaf suresi, 46/17; ayrýca bk., Safnm´t-tefâsîr, 3/ 202; et-Te/strü´l-müntr, 26/40
[60] Ali Ýmran Suresi, 3/185.
[61] Nur Suresi, 24/3; ayncabk, M«´tera*«7-a*rd«, 1/146; eUýkân, 2/806.
[62] el-Bakara suresi, V ÝO; «ynaibk^Mu´terakü´l-akrân, 1/145; rf-ÂM/ý 2/805-üetagatül-´arabiyye, 1/538.
[63] Tievbe Suresi, 9/51.
[64] Yusýtf suresi, 12/31.
[65] Ýbrahim suresi, 14/11; ayrýca bk., Muhtasaru´l-me´âm s 189.
[66] el-Hýcr suresi, 15/21.
[67] Furkân suresi, 25/44.
[68] el-Bakarasuresi,2/5; ayncabk., Mu´terakü´l-akrân, 1/140; el-Ýtkân, 2/S00
[69] Bakara suresi, 2/ 143; ayrýca bk., el-Ýtkân, 2/803; el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/538.
[70] //a^r suresi, 59/ 8.
[71] Kevser suresi, 108/3.
[72] y4/-/ ´Ýmrân suresi, 3/ 158; aynca bk., el-Belâðatü´l-´arabiyye, 1/538.
[73] A´râf suresi, 7/89; aynca bk., Safvetü´t-tefâsîr, 1/460; et-Tefsîrü´i-münîr, 9/6.
[74] Teðabün suresi, 64/1.
Ynt: Kasr By: yagmur_7-c Date: 28 Mayýs 2016, 23:29:03
Esselamu aleykum;
Türkçe'nin çok yönlü bir dil olmasý Arapça'nýn daraltma kurallarýnda da geçerli olmuþ...Örneðin ancak kelimesi anlamýna farklý þekillerde daraltabiliyor....Rabbim dilini ,özünü iyi kavrayabilenlerden etsin inþallah....