Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Kalbi Selim nedir ? By: sumeyye Date: 21 Eylül 2010, 14:13:13
KALB-Ý SELÝM NEDÝR?

Günümüzde çok hümanistler var, "Benim kalbim temiz, zira ben insanlarý çok seviyorum, hep onlar için hayra koþuyorum." diyorlar, ama boþtur; çünkü inkâr içindeki bir kalb kat'iyyen selim ve sâlim olamaz. Zira, kâinatýn sahibini inkâr eden bir kalb küfür içindedir ve kat'iyyen pak olamaz.

Selim "Selime"den gelir. Ýslâm kelimesiyle ayný köktendir. Lügat ma'nâsý itibariyle kalb-i selim, hastalýksýz ve arýzasýz kalb demektir. Daha has ma'nâda ise o, Ýslâm'dan baþka her þeye kapalý olan kalbdir.

Kalb-i selim sahibi olmak, Kur'ân-ý Kerîm'de mü'minler adýna ortaya konan vasýflarý yaþamakla mümkündür. Bu tarif umumidir ve her þeyi içine alýr mahiyettedir. Hz. Âiþe Validemize sorarlar: "Allah Rasûlü'nün ahlâký nasýldý?" Cevap verir: "Siz hiç Kur'ân okumuyor musunuz?” "Okuyoruz", derler. Validemiz sözüne devam eder: "O'nun ahlâký Kur'ân''dý. "Evet, Kur'ân, evvelâ Rasûlullah (s.a.v.) kendi hayatýný ona göre düzenlesin, tanzim etsin diye indirilmiþ bir kitaptýr. Önce O, sonra da, imam nasýl yapýyorsa arkadaki cemaat da öyle yapacak yani bütün Ümmet-i Muhammed düþüncelerini, tasavvurlarýný hayat ve ahlâklarýný ona göre tanzim edecektir.

Bir de biz, selim kalbi, daha ziyade insanlara zarar veren þeylerden salim olan kalb olarak düþünürüz. Çünkü bir hâdisde: "El-Müslimu, men selime'l-müslimûne min lisânihi ve yedihi" yani "Müslüman, müslümanlarýn elinden ve dilinden zarar görmediði kiþidir." buyurulmaktadýr ki, hususi olmakla beraber enfes bir tariftir. Evet, müslüman, eliyle ve diliyle kimseye zarar vermeyecektir.

"Kalb-i Selim", Kur'ân-ý Kerîm'de iki yerde geçer. Ýkisi de Hz. Ýbrahim ile alâkalýdýr.

Hz. Ýbrahim kavminin ve bilhassa babasý Azerin dalâleti ve sapýklýðý karþýsýnda iki büklüm ve ýzdýrap içinde kývranmaktadýr. Bunun böyle olmasý gayet tabii ve fýtrîdir. Zira her insanda cibilli olarak, yakýn çevresine karþý bir sevgi ve alâka vardýr. Hele bu çevre daraldýkça sevgi ve alâkada daha bir artmaktadýr. Hiçbir sâlih evlad babasýný sapýklýk içinde görmek istemez, istemek bir yana, onun sapýklýðý sâlih evladý, her þeyden daha çok üzer ve dilgir eder. Hele bu Hz. Ýbrahim gibi þefkatin doruk noktasýnda bulunan bir peygamber ise.. evet böyle birinin ýzdýrabý herkesten fazla olur. Ýþte Hz. Ýbrahim böyle ýzdýraptan iki büklüm bulunmaktadýr.

O, her zaman, içinde babasýnýn da bulunduðu müþrik bir topluluða tevhid dersi vermekte ve onlarý hak dine davet etmektedir. Ancak kavmi ve babasý ona karþý devamlý diretir ve onun davetine icâbet etmezler, etmez de atalarýnýn dini üzere olduklarýný söylerler. Bu hemen her devirde, gerçeðe inanmayan insanlarýn mazeretler veya dayanaklarý olmuþtur. Ýþte böyle bir manzara karþýsýnda Hz. Ýbrahim ellerini kaldýrýr ve Rabb'ine þöyle yalvarýp yakarýr:

"Ey Rabb'im! Bana hikmet ver ve beni sâlihler arasýna ilhak eyle. Sonradan gelenler arasýnda beni yâd-ý cemîl yap ve "Naîm" cennetine vâris olanlardan kýl. Babamý da baðýþla; þüphesiz o sapýklardandýr, insanlarýn diriltileceði gün, Allah'a selim bir kalple gelenden baþka kimseye malýn ve oðullarýn fayda vermeyeceði gün, beni rezil etme!"
(Þuara, 26/83-89).

Hz. Ýbrahim selim bir kalbe sahipti. "Nitekim Rabbine selim bir kalple geldi" (Saffat, 37/84) âyeti bize bu hakikati anlatmaktadýr. Ve iþte O, ahirette insana ancak selim bir kalbin fayda vereceðini söylüyordu. Evet, küfrün hakim olduðu bir kalbin, selamette olmasý kat'iyyen düþünülemezdi. Kafir olan kimsenin evladý Hz. Ýbrahim (a.s.) de olsa, eðer onun kalbine küfür hâkimse, ona hiçbir yararý dokunmayacaktýr. Evet, O Ýbrahim Halilullah ki, pek çok peygamberin babasýdýr ve ihraz ettiði bu makamýn yanýnda, âhir zamanda gelecek, en büyük Nebi ve Nebiler Sultaný'nýn: "Ben ona benziyorum" diyerek iftihar ettiði bir insandýr. Ýþte bu zatýn babasý Azer'in kalbi küfürle doludur ve sýddýk peygamber Hz. Ýbrahim'in, babasýna hiçbir yararý olamayacaktýr. Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Hz. Ýbrahim ahirette de ayný ýzdýrapla kývranacak ve babasýný ayaklarýnýn dibinde görecek, "Rabbim! Ne olur bu benim babam!" diyecek... Fakat Allah, Azer'i meshederek, Hz. Ýbrahim'in içindeki alâka ve sevgiyi silecek ve derken ona, babasýný unutturacaktýr. " Böylece O, Halilim, Dostum" dediði ve rahmetinin baðrýna bastýðý Ýbrahim'ine, deðiþik bir buudda rahmetiyle tecelli edecektir.

Mes'eleye bu zâviyeden bakýnca kalb-i selimin ne demek olduðunu daha iyi anlamýþ oluruz. Kalb-i selimin, evvelâ küfürden, tereddütten, þirkten salim olmasý lâzýmdýr. Ýçinde küfrün kol gezdiði bir kalp ne kadar insanca davranýþlar içinde de bulunursa bulunsun selim olamaz. Günümüzde çok hümanistler var, "Benim kalbim temiz, zira ben insanlarý çok seviyorum, hep onlar için hayra koþuyorum." diyorlar, ama boþtur: çünkü inkâr içindeki bir kalb kat'iyyen selim ve sâlim olamaz. Zira, kâinatýn sahibini inkâr eden bir kalb küfür içindedir ve kat'iyyen pak olamaz. Aslýnda insânî deðerlere saygýlý olmak çok önemlidir. Ancak, hem o deðerleri gerçek yüzleriyle idrak hem de bu idrakin sürekliliði, insanýn insanlýðýnýn esasý olan îmâna baðlýdýr. Îmân olmayýnca bütün iyilikler, güzellikler, faziletler ya yalan olur gider veya süreksizdir.. dolayýsýyla da deðersizdir.

Hem, nasýl bir insan, memleketine, hatta insanlýða çok faydalý bazý hizmetlerde bulunsa; fakat o zat memleketi idare edenleri ve o memleketin kanun ve nizamlarýný tanýmayacaðýný söylese, zannediyorum böyle biri, hemen derdest edilir ve cezalandýrýlýr. Daha önceki faydalý iþleri, hizmetleri hiç mi hiç nazara alýnmaz. Öyle de, Kâinatýn Sâhip ve Mâliki'ni tanýmayan bir insan, vatan ve milletine ne kadar da faydalý olursa olsun, âhirette derdest edilip cezalandýrýlýr ve yaptýklarý ona hiçbir fayda getirmez. Ebu Talib, Efendimizi (s.a.v.) tâ çocukluðundan itibaren yanýna aldý, 48 sene himaye etti.. ve hep O'na arka çýkdý ve kimseyi O'na dokundurtmadý. Ama buna raðmen, îmân etmediði için O Ýlâhî teminatý kazanamadý. Hatta Hz. Ebu Bekir, baþý bir kuþun tüyleri gibi kývýrcýk kývýrcýk bembeyaz olmuþ babasý Ebu Kuhafe'yi alýp, Efendimiz'in huzuruna getirdiðinde, Ebu Kuhafe Efendimizin dizlerinin dibine oturmuþ, geç de olsa, oðlunun girdiði nurlu yola girmiþ ve müslüman olmuþtu. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþlamýþtý. Rasûlullah (s.a.v.); "Niçin aðlýyorsun, baban hidayete erdi ya" diye sorunca da, Hz. Ebu Bekir'in cevabý þu, olmuþtu: "Ya Rasûlallah! Babamýn yerine þu kelime-i tevhidi söyleyenin Ebu Talib olmasýný çok arzu ederdim!" Hz. Ebubekir neden böyle düþünmüþtü demeyin; çünkü Ebu Talib Efendimiz (s.a.v.)'i himaye edenlerin baþýnda idi, O'nu baðrýna basmýþ ve: "Git, bildiðini yap, ben sað olduðum müddetçe Sana kimseyi dokundurmam. " demiþti. Ayrýca çocuklarýndan Haydar-ý Kerrar Hz.Ali'yi ve Mute'nin kahramaný Cafer'i. Efendimiz (s.a.v.)'in emrine vermiþ, vermiþ ve onlarý en emin ele teslim etmiþti. Ama, bütün bunlarýn Ebu Talib'e hiçbir faydasý dokunmamýþtý. Ýþte bütün mesele burada! Evet, eðer bir insan imanla gitmiþse, yaptýðý bütün yararlý iþler onun hesabýna iþe yarar; aksine en güzel þeyler bile heba olur gider...

Bu ma'nâda kalb selimliði çok önemli bir husustur. Ýnsanlar birçok iyilik yapabilir; civanmert davranabilir ve hayra koþabilirler. Ne var ki, evvelâ kalbin þirkten, küfürden ve dalâletten kurtulmasý þarttýr.

Ýkincisi ise, o kalbin Ýslâmiyet ile mamur ve Kur'ân ahlâký ile donanmýþ olmasý lazýmdýr. Þayet, kalb Kur'ân'ýn tarif buyurduðu ve teklif ettiði ahlâk ile mamur deðilse, o kalb selim deðildir.

Bütün bunlardan sonra Efendimiz (s.a.v.)'in yüce ahlâk ve ulvî seciyeleri de kalb-i selimin tezahürleridir. Bir insan, ahlâkýný Efendimizin ahlâkýna uydurduðu ölçüde selim kalbe sahip sayýlýr. Aksine kendi kendini aldatmýþ olur. Ümid ediyoruz ve Rabb'imizden niyazda bulunuyoruz ki bizi O'nun yüce ahlâkýyla serfiraz kýlsýn..!

Bugün, Ýslâmiyete hizmet eden mü'minler, öyle ümit ediyoruz ki -Ýnþaallah- ellerinden geldiðince ibadet ü taatta bulunmakta ve onunla gönüllerini mamur kýlmaya çalýþmaktadýrlar. Ayný zamanda, insanlarýn dünyevî ve uhrevî saadetlerini temin maksadýna matuf olarak da. çok defa kendi maddi manevî füyûzat hislerinden fedakarlýkta bulunmakta ve kendi yaþama zevklerini, yaþama nazlarýný bir tarafa iterek, baþkalarýný yaþatma, onlarý mesud etme arzu ve iþtiyakýyla gerilime geçmekte, küheylanlar gibi koþmaktadýrlar. Bir yerde bir araya geliyorlarsa, bu sadece ve sadece hizmet düþüncesini, hizmet azmini kuvvetlendirmeye matuftur. Evet, kulak verip onlarýn heyecanlarýný dinlediðiniz zaman, sinelerinin "i'lâyý Kelimetullah" mülahazasýyla attýðýný duyacak ve bunlarýn o va'dedilen zatlar olduklarýný anlayacak ve hissedeceksiniz. Siz ve gelecek nesiller, bu fedakar ruhlarla her zaman iftihar edeceksiniz. Zira onlar gelecek adýna diriliþimizi tekeffül etmiþ, desteklemiþ ve omuz vermiþ gerçek mü'minlerdir. Ve iþte bunlar, selim ve sâlim kalb sahibi insanlardýr.

Selim ve sâlim kalb mevzuu çok mühimdir, çünkü Kur'ân âyetleri onu mal ve evladýn karþýsýna koymuþ ve: "Mal ve eviad tayda vermez, o gün ancak kalb-i selim Fayda verir" buyurmuþtur.

Sanma ki ey hâce senden sim ü zer isterler,
Yevme lâ yenfe 'uda kafb-t selim isterler.

Ýyi yaþamýþ mýsýn? Ýyi ölmüþ müsün? Ýyi dirilebilecek misin? Livaül-Hamd'in yolunu bulabilecek misin? Kevserin baþýna ulaþabilecek misin? Efendimiz, seni uzaktan görüp, tanýyacak mý? Senin ahiret-teki durumun, bütün bu sorulara ve daha baþkalarýna vereceðin cevaba baðlýdýr. Zira Allah Rasûlü: "Ben benimkileri tanýrým" buyurur. Nasýl tanýyacaðý sorulunca da: "Sizin alný beyaz, ayaklarý sekili atý, yüzlerce ve binlercesi arasýndan tanýdýðýnýz gibi ben de benimkileri abdest azalarýndan tanýrým." cevabýný verir. Allah Rasûlü sizi, alnýnýzdaki "Sîmahum fî vücuhihim min eseris-sücûd" (Feth, 49/29) âyetiyle mühürlenen damgadan tanýyacaktýr. Ebû Hureyre (r.a.), kollarýný omuzlarýna kadar yýkýyordu. Kendisine niçin böyle yaptýðý sorulunca da: "Abdest azalarýnýn nurunu arttýrmak istediðim için" cevabýný veriyordu. Ýþte bütün bunlar selim bir kalbe sahip olmanýn tezahürleridir.



ALINTI

radyobeyan