Nurdan Damlalar
Pages: 1
Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 By: sumeyye Date: 20 Eylül 2010, 18:22:58
EBEDÝ RÝSALETLE GELEN KARDEÞLÝK

Kadýn bir müddet görünmeyince etrafýna sordu. Vefat ettiðini öðrenince onlara, kendisine niçin haber vermediler diye serzeniþte bulundu ve derhal mezarýna giderek cenaze namazýný kýldý. Sar'alý bir kadýn köle vardý. Kendisinden þifa duasý rica etti. "Ýstersen dua ederim, fakat bu imtihana sabredersen sana cennet var" deyince kadýn: "Cenneti, dünyadaki þifaya tercih ederim ya Resullallah, þu var ki nöbet esnasýnda üstüm açýlýyor, dua et de üstüm açýlmasýn". Dua ettiler, artýk açýlmadý. Hudeybiye'den sonra çevresini emniyete alýnca Ýslâm'ý teblið için bazý devlet hükümdarlarýna diplomatik mektuplar yazarak Ýslâm'ý teblið etmiþti. Bunlardan ikisi de siyahî idiler. Habeþistan hükümdarý Necaþî'ye gönderilen mektubun orijinali bulunmuþ olup, D. M. Dunlop tarafýndan yayýnlanmýþtýr (JRAS. Janvier. 1940). Kýbtî Mukavkis'e gönderilen mektubun da aslý 1854'de Mýsýr'da bulunmuþ olup JA (Journal Asiatique) de neþredildi. Bu mektup Ýstanbul Topkapý Sarayý Müzesinde bulunmaktadýr. Ýþte bu misaller, Hz. Peygamberin, siyah derili mütevazý insanlarý, yakýn çevresinde bulundurup samimî þefkat ve ihtimamýna mazhar ettiðini açýkça göstermektedir. Buna yaklaþan bir muameleyi günümüz Amerika veya Avrupasýnda bulabilir miyiz?

Muhterem hazirûn, Ýslâm, insanlarý hitaba layýk, iradeleriyle hareket eden varlýklar sayar, kendi seçimleriyle istedikleri fikir ve inanç grubuna girmelerini ister. Fakat bunca öðretim ve eðitim imkânlarýna raðmen asrýmýzda bile, insanlarý, hayvanlar gibi, ýrk esasýna göre gruplandýrmak isteyen, ýrkçýlýk yapan bir sürü insan vardýr. Aslýnda bu ýrkçýlýðý körükleyenler, düþmanlarýmýzýn aleti olmaktadýrlar. Zira onlar müslümanlarý bölmek suretiyle, daha kolay bir þekilde sömüreceklerini bilmektedirler. Yeni dünya düzeni denilen proje de, milletleri bölerek yönetmeyi, kendisine muhtaç etmeyi istihdaf eden halihazýr Amerikan yönetiminin politikasýndan ibarettir.

Bu risalet o kadar evrenseldir ki haklý olan güçsüz bir ya-hudiyi, arkasý kuvvetli fakat haksýz bîr müslümana karþý temize çýkarýr. Þu hadiseye bakarsak bu durumu görürüz: Ýslâm'a yeni girmiþ, Allah ve Peygamber sevgisini ruhuna sindirememiþ Tu'me Ýbn Übeyrik, bir gün komþusu Katade'nin evinden zýrhýný çalýp, içinde un bulunan bir çuvala yerleþtirerek -anlaþýlan bir plan icabý, muvakkaten- Zeyd Ýbn Sem'an isimli bir yahudinin evine býrakmýþtý. Zýrhýn çalýndýðýnýn farkýna varýldý, þüphe üzerine Tu'me arandý, fakat haberi olmadýðýna dair yemin etti. Daðarcýk, delik olduðundan, iz yahudinin evine götürüyor, onun aleyhinde bir delil oluyordu. Yahudi haberi olmadýðýný, Tu'me'nin koymuþ olabileceðini ileri sürdü, bazý yahudiler de lehinde tezkiyede bulundular. Tu'me'nin mensub olduðu Beni Zafer kabilesi de bunu onur meselesi yaparak Tu'meyi töhmetten kurtarmak istediler. Hz. Peygamber, zahirî delile bakarak Turnenin lehinde, yahudinin aleyhinde hüküm vereceði sýrada þu âyet nazil olarak adaleti gerçekleþtirdi: "Gerçekten biz sana kitabý hak olarak indirdik ki insanlar arasýnda Allah'ýn sana gösterdiði þekilde hüküm veresin. Hainlere yardýmcý olma. Allah'dan af dile. Þüphesiz ki Allah gafurdur, rahimdir. Günah iþleyerek, nefislerine hainlik edenleri müdafaa etme, çünkü Allah hainlikte ileri giden günahkârý sevmez. Ýnsanlardan utanarak hainliði gizlerler de Allah'dan gizlemezler. Halbuki Allahýn razý olmayacaðý sözü geceleyin uydurup düzdükleri zaman da Allah onlarla beraberdi. Allahýn ilmi, onlarýn bütün yaptýklarýný kuþatmaktadýr." (Nisa, 105-109).

Milliyet söz konusu olacaksa, milletimiz Ýslâm milletidir. Bu milletin ruhu Ýslâm, aklý Kur'ân'dýr. Ehl-i iman selefimizin hepsi ecdadýmýzdýr. Bu kardeþlik, insana her asýrda bîr milyar kardeþ kazandýrýr. Bu kardeþlik, sadece geçici dünyada deðil, ayný zamanda kabirde, berzahta, mahþerde, cennette devam eden ebedî bir kardeþliktir.

Ayeti-i kerime, milliyetine baðlý olmanýn iki yönüne iþaret etmektedir: Allah'ýn, insaný, büyük bir birim olarak millet, millet içinde küçük birimler olarak kabile ve aile içinde yaratmasýnýn hikmeti, insanlarýn birbirini iyice tanýmalarý, ihtiyaçlarýný bilmelerini saðlamak, aralarýnda aile baðlarýný kuvvetlendirmek, faydalý Ýþlerde yardýmlaþmalarýný gerçekleþtirmek suretiyle millet bünyesini saðlam kýlmaktýr. Milletlerin varlýklarýný devam ettirmesine Ýslâm'da mani yoktur. Irklarýn, renklerin, lisanlarýn farklýlýklarý Rum suresinin 22. âyetinde Allah'ýn varlýðýnýn ve hikmetinin delillerinden olarak bildirilmektedir. Ayetin iþaret ettiði olumsuz yön ise, ýrk hýrsý ile harekete geçen milliyetçiliðin taassup ve tarafgirlik göstermesi, üstünlük iddialarý ile bölücülüðe ve fitneye yol açmasýdýr. Mesela Ýmam-ý Azam Ebû Hanîfe, Ýmam Gazzalî, Ýbn Sîna, Mevlana Celaleddin gibi zatlar, ýrklarý ne olursa olsun, Ýslâmî nazarla bakan kimsenin ecdadý sayýlýr. Onlarý tanýr, örnek alýr, kendisine de milletine de fayda temin eder. Menfî milliyetçilik nazarýyla bakan kimse ise, onlarýn ilim ve davranýþlarýný örnek almaksýzýn, kimi Türk, kimi Arap, kimi Fars olduðunu iddia etmekle nefes tüketir, problem çýkarýr durur.

Hülasa müslüman olarak milletimiz Ýbrahim (as) milletidir. Irk, yüzlerce müþterek taraftan sadece birisidir. Din, dil, vatan bir ise, en kuvvetli millî birlik vardýr. Din ve vatan bir iken, anadil farklýlýðý ayrýlýk sebebi olmaz. Herkes anadilini konuþur. Yalnýz, tarihin akýþý içinde, bazý diller yaygýnlaþýr, bir vatanda yaþayan ve çeþitli kökenlerden gelenlerin müþterek bir ifade vasýtasý olabilir. O takdirde, þartlar ve menfaatler, genel ve resmî iþlerde o dilin kullanýlmasýný gerektirir. Dünyanýn her tarafýnda bunun misalleri vardýr. Mesela Ýngiliz olmayan birçok millet, Ýngilizceyi kullanmak durumunda kalmaktadýrlar. Gerçek þudur ki; hayat Ýnanç (fikir) ve cihaddan ibarettir. Her müslüman öyle bir yüce gayret ve himmet sahibi olmalýdýr ki, milletini Öylesine özümseyip temsil etmelidir ki âdeta milleti küçülmüþ de o ferd olmuþ denilebilmelidir. Bu þuur o kiþinin ufkunu geniþletir, þahsiyetini geliþtirir ve ahlâkým yüceltir. Gayretini artýrýr. Hayatýný, Allah'ýn hayat veren düsturlarý hakim olsun, böylece huzur ve mutluluk her tarafý doldursun diye gayret içinde geçirir. Hakk yolunda çektiði meþakkatlerden dolayý mükâfatýný Allah'dan bekler, gerekirse bu yolda hayatýný bile feda ederek þehid rütbesine kavuþur. Ýþte gazilik ve þehidlik budur ve bu rütbeleri Allahdan, yani dinden baþka verebilecek merci yoktur. Irký esas alma, dünyanýn pek çok yerinde hele Anadolu gibi muhtelif kültür ve medeniyetlere, göçlere sahne olmuþ bir yerde, pek mânasýzdýr. (Ege Üniv. Týp Fak. yapýlan bir çalýþma muayyen bir Türk tipinin olmadýðýný ortaya koymuþtur.) Osmanlý döneminde Hilafet merkezi olmasý Ýtibariyle her türlü ýrk mensubunu bu diyar celbetmiþ, zaten milletimiz ýrkçý tutuma yabancý olduðundan farklý ýrklar arasýnda çokça evlenme vaki olmuþ, unsurlar birbirine karýþmýþtýr. Fakat unutmayalým ki bu karýþma, bizi her bakýmdan zenginleþtirmiþtir. Mesela Osmanlý lehçesi denilen dilimiz, aslî Türkçe unsurun yanýnda baþta Arapça ve Farsça, diðer dillerden aldýðý kelimelerle zenginleþerek büyük bîr ifade gücüne sahib olmuþtu. Çeþitli ýrkdan olan müslümanlar tesanüd içinde bir arada yaþayýnca siyasî alanda dünyada söz sahibi bir devlet meydana gelmiþti. Bu vatanda yaþayan herkes mesela Ömer Ýbn Abdülaziz, Alparslan, Selahaddin Eyyubî, Ahmed Cezerî, Barbaros Hayreddin Paþa, Sokollu Mehmed Paþa, Mehmed Akifi kendi ecdadý bilmiþ, onlarýn sahib olduklarý meziyetlere sahip çýkmýþ, onlarýn servetine gerçek varis olmuþtur. Onlarýn Arap, Türk, Kürt, Sýrp, Boþnak, Arnavut menþeli olmalarý asla buna mani sayýlmamýþtýr.

Biz Ýslâmî ideali mevcut þartlarda yaþamaya çalýþacaðýz. Þu anda millî misak ile sýnýrlarý çizilmiþ bir devletimiz var. Adý Türkiye Cumhuriyeti ise de, burada Türkiye, ýrk manasýna olmayýp demin bahsettiðimiz tarihî mirasýn ortak adýdýr. Bunun yerine baþka bir isim de olabilirdi. Nasýl ki benim adým "Suat" yerine "Mustafa" da olabilirdi. Fakat hasbel kader olmamýþ. Þimdi bunu mesele yapmanýn manasý yoktur. Nitekim yetmiþ sene öncesine kadar devletimizin ismi baþka idi. Turquie (Türkiye) sadece Avrupalýlarýn kullandýklarý bir isim idi. Fakat ben þimdi Mustafa ismini daha çok sevmeme raðmen þartlar icabý, Suat ismine MUARIZ olmam, o isimle sahib olduðum itibar, servet ve paye varsa onlarý terk etmem nasýl mümkün deðilse, Türkiye'yi de benzer bahanelerle benimsememenin manasý yoktur. Bu telakki, kusurlarý görmeme, haksýzlýklarý gidermek için çalýþmama manasýna gelmez. Biz öyle idarecilerin varisleriyiz ki, hükümdar olmalarý sebebiyle etrafta kendilerini tenkid eden kimse çýkmaz diye görevi, sýrf zaman zaman "maðrur olma padiþahým, senden büyük Allah var!" demek olan insanlar çalýþtýrmýþlardýr.

Hülasa, fikir ve teori Ýhtiyacý varsa bu ebedîrisalet ile evrensel çapta bildirilmiþ olup elimizde mevcuttur. Uygulama meselesine gelince, tarihimizde tecrübe edilmiþ olup milletimizi yücelttiði anlaþýlmýþtýr. Çeþitli ýrk ve dilden müslümanlarý kardeþce bir arada yaþatmýþ, hatta onlarla birlikte gayr-i müslimleri de vatandaþ olarak, memnun edici tarzda yönetmiþtir. O zamanlar, Batýlýlar bize imrenip örnek gösteriyorlardý. Sonra çeþitli sebeplerle bu deðerlerden uzaklaþtýk.

Ýslâm'ýn, bize hayat veren prensiplerinin bazý yönlerini, Ýhtisas sahibi deðerli hocalarýmýz takdim edecekler. Geçen sene. 45 kadar ilmî teblið ile 4 gün süren milletlerarasý bir sempozyum düzenlemiþtik. Bu yýl, Ýmkânlarla paralel olarak 15 teblið sunulacak çerçevede tuttuk.

Sempozyum, yaygýn kanaate göre, muayyen konuda, uzmanlar arasýnda yapýlan tartýþmalý ilmî toplantýdýr. Ekseri durumlarda bu doðrudur. Fakat Ýslâm, hepimizin müþterek serveti olduðundan, öðrenmek Ýsteyen talibi çok olan bir deðerler sistemidir. Bu iþtiyaký görünce, geçen sene, Türkiye'nin en büyük kapalý spor salonu olan A. Ýpekçi salonunda yapmayý uygun bulduk. Ýkinci günden itibaren salon, dinleyicileri almaz oldu. Onun için, bu yýl da Ankara'da, böyle büyük bir salonda yapmayý münasip gördük. Gösterilen bu muhteþem ilgi, zannýmýzda yanýlmadýðýmýzý gösterdi. Maksadýmýz çifte fayda temin etmekti: Hem ilmî olmak, hem de ihtisasýn neticelerini ilgi duyan geniþ aydýn kitlesine ulaþtýrmak. Diðer taraftan, tartýþma için fazla zaman ayrýlmamakla beraber, her üç bölümün sonundaki, soru ve cevap için ayrýlan bir bölüm, bu maksadý kýsmen gerçekleþtirme imkaný verecektir. Zaruret sebebiyle, sorularýn yazýlý olarak oturum baþkanlarýna gönderilmesi gerekmektedir. Bu sempozyumu baþarýlý kýlmasýný Cenab-ý Allah’tan niyaz eder, sizlerin ve bütün müslümanlarýn mevlid bayramýný tebrik ederim.



(*) Ankara'da 13 Eylül 1992 tarihinde Zaman Gazetesi tarafýndan düzenlenen "2.Ebedi Risalet Sempozyumu"nun açýlýþ konuþmasý metnidir.


Prof. Dr.Suat Yýldýrým

radyobeyan