Ýslam Alemi Meþhur Tabiinler
Pages: 1
Ebu Hanife En Numan r.a. 2 By: sidretül münteha Date: 18 Eylül 2010, 15:34:44
Ebu Hanife En-Numan (R.A.) -2

«Deha ve zekâsýndan eþsiz parýltýlar»

«Ebu Hcmîfe en-Numan Allah´ýn horam kýldýðý þeylerden çok sakýnýr, çok su­sar ve devamlý düþünürdü».[1]

Ebu Hanîfe en-Nu´man, arkadaþlarýyla birlikte oturmakta olan imam Malik´in yanýna girmiþti. Ebu Hanîfe yanýndan çýkýnca Malik arkadaþ­larýna dönüp:

«Bunun kim olduðunu biliyor musunuz?» dedi. Onlar: «Hayýr» diye cevap verdiler. Malik: «Bu, en-Nu´man Ýbn Sabit´tir.

Bu adam, þu direðin altýn olduðunu söyleseydi, bu söylediðine deli! getirir ve direk öyle çýkardý».

Ýmarrr Malik Ebu Hanîfe´nÝn delil getirme gücü, pratik ve keskin zekâsý hakkýnda söylediði sözlerde mübalaða etmiyordu.

Tarih ve siyer kitaplarý onun rey (görüþ) ve akîde (Ýnanç) konu­sunda düþmanlarýna karþý olan davranýþlarýyla ilgili haberlerle doludur.

Bunlarý´n hepsi, imam Malik´in tarif ettiði þeyin doðruluðuna delâ­let eden þeylerdir. Gerçekten size, önümüzdeki topraðýn altýn oldu­ðunu iddia etse artýk sizin için onun delilini kabul etmek ve iddiasýna teslim olmaktan baþka çareniz kalmazdý.

Hele o hakký savunup onun için mücadele ettiðinde nasýl olur­du, düþünebiliyor musunuz?

Bununla ilgili hadiselerden birisi þöyledir: Kûfeli bir adam sapýt-mýþtý.

O, bazý insanlarýn gözünde itibarlý, onlar tarafýndan kabul edilen bir sözün sahibiydi.

Adam þunu ileri sürüyordu: «Osman Ýbn Affan aslýnda bir yahu-diydi.

Ýslâm´dan sonra da yahudiliðîne devam etmiþti...»

Ebu Hanîfe bu sözü duyunca ona gitti ve þöyle dedi:

«Kýzýný arkadaþlarýmdan birine istemek için sana geldim».

O da: «Hoþgeldin, safa geldin...

Senin gibisinin isteði geri çevrilmez, Ebu Hanîfe!

Fakat evlenecek olan kim?» dedi.

Ebu Hanîfe: «Kavmi arasýnda þerefiyle ve zenginliðiyle tanýnmýþ...

Eli açýk ve çok cömert...

Azîz ve Celî! Allah´ýn Kitabý´ný ezbere bilen...

Bütün geceyi bir rekatta geçiren...

Allah Taâiâ´nýn korkusundan çok aðlayan bir adam...» dedi.

Adam: «Bravo, bravo... Bu kadar yeter, Ebu Hanîfe!

Evlenmeye talip olan kiþinin nitelikleri olarak söylediklerinin bir kýsmý onu, müminlerin emîrinin kýzýna denk hale getiriyor» dedi.

Ebu Hanîfe:

«Ancak onda mutiaka öðrenmen gereken bîr özellik var» dedi.

Adam: «Nedir o?» dedi.

Ebu Hanîfe: «O yahudîdir» dedi.

Adam sarsýlýp: «Yahudi mi?

Sen benim kýzýmý bir yahudiyle evlendirmemi mi istiyorsun Ebu

Hanîfe!

Vallahi, öncekilerin ve sonrakilerin özellikleri biraraya gelse yi­ne de kýzýmý onunla evlendirmem...» dedi.

Ebu Hanîfe

«Sen kýzýný bir yahudiyle evlendirmeyi kabul etmiyorsun ve bu­na þiddetle karþý çýkýyorsun...

Sonra insanlara, Allah´ýn Resûlü´nün (s.a.v) iki kýzýný bir yahudiy-ie evlendirdiðini söylüyorsun?!» dedi.

Adamý bir titreme tuttu ve þöyle dedi:

«Söylediðim kötü sözden dolayý Allah´tan af diliyorum...

Yaptýðým iftiradan dolayý Allah´a tövbe ediyorum».

Bunlardan birisi de þöyledir:

Haricîlerden [2] irisi olan ez-Zahhak eþ-Þarî bir gün Ebu Hanîfe´ye gelip þöyle dedi:

«Ebu Hanîfe! Tövbe et».

Ebu Hanîfe: «Neden tövbe edeyim?!» dedi.

Haricî: «Ali´yle Muaviye arasýnda meydana gelen tahkimin (ha­kem tayin etmenin) caiz olduðuna dair sözünden dolayý» dedi.

Ebu Hanýfe ona:

«Bu meselede benimle münazara yapmayý (tartýþmayý) kabul et­mez misin?» dedi.

Haricî: «Kabul ederim» dedi.

Ebu Hanîfe: «Tartýþtýklarýmýz hakkýnda anlaþmazlýða düþersek, ara­mýzda kim hakem olacak.?» dedi.

Haricî: «Ýstediðin kimseyi hakem yap» dedi.

Ebu Hanîfe, haricînin yanýndaki arkadaþlarýndan birine dönüp þöyle derdi: «Anlaþamadýðýmýz konularda aramýzda hakem ol» dedi.

Daha sonra hariciye de þöyle dedi: «Ben arkadaþýný kabul ettim, sen de kabul ediyor musun?»

Haricî sevinip: «Evet» dedi.

Ebu Hanîfe: «Yazýklar olsun sana! Aramýzda meydana gelen mese­lede tahkîmi caiz görüyorsun da Resûlüllah´ýn (s.a.v.) ashabýndan olan iki kiþiye onu caiz görmüyor musun?!»

Haricî þaþýrýp kaldý ve verecek cevap bulamadý...

Bunlardan birisi de þöyledir: Müslüman topraklarýnda þer tohum­larý eken, sapýk ve bidatçý cehmiyye fýrkasýnýn baþý Cehm Ýbn-Safvan bir defasýnda Ebu Hanîfe´nin yanýna geldi ve þöyle dedi:

«Sana sormayý düþündüðüm bazý konularda, seninle konuþmak için geldim».

Ebu Hanîfe: «Seninle konuþmak utançtýr... Senin görüþlerine dal­mak alev alev yanan bir ateþtir» dedi.

Cehm: «Daha önce benimle görüþmediðin ve benim sözlerimi din­lemediðin halde nasýl benim aleyhimde hükmettin?!» dedi.

Ebu Hanîfe: «Bana hakkýnda, Kýble ehlinden [3]an birisinden çýkmayan bazý sözler geldi».

Cehm: «Benim aleyhimde gýyaben mi hüküm veriyorsun?» dedi.

Ebu Hanîfe: «Bu, senin hakkýnda meþhur olmuþ ve halk arasýnda

yayýlmýþtýr.

Avam ve havas herkes onu öðrenmiþtir. Bu bakýmdan, senin hak­kýnda rivayet edilenlerle, onu senin aleyhinde isbat etmem caiz ol­muþtur».

Cehm: «Sana sadece îman hakkýnda sormak istiyorum» dedi.

Ebu Hanîfe: «Þu ana kadar imaný öðrenemedin mi de onu bana soracaksýn?!» dedi.

Cehm: «Tamam, fakat ben onun bir çeþidinde þüphe ettim». Ebu Hanîfe: «Ýmanda þüphe küfürdür».

Cehm; «Benden kâfir olduðuna hükmettirecek birþey duymadýkça, beni kafirlikle suçlaman sana helâl olmaz».

Ebu Hanîfe: «Aklýna gelen þeyi sor».

Cehm: «Allah´ý kalbiyle tanýyýp onun tek, ortaksýz ve benzersiz olduðunu bilen, onu sýfatlarýyla tanýyan hiç birþeyin onun gibi olma­dýðýný söyleyen, sonra diliyle iman ettiðini açýklamadan Ölen kimse­nin durumunu bana söyler misin?

O mümîn olarak mý, yoksa kâfir olarak mý ölür?»

Ebu Hanîfe: «O kâfir olarak ölür, diliyle açýklamasýný engelleyen bir durum olmadýðý sürece, kalbiyle tanýdýðýný, diliyle açýklamadýðý za­man cehennem ehlinden olur».

Ebu Hanîfe. «Eðer sen Kur´an´a inanýyorsan ve onu delil yapýyor­san sana onunla konuþayým.

Eðer Kur´an´a inanmýyor ve onu delîl olarak görmüyorsan, sana Ýslâm´a karþý çýkan kimselerle konuþtuðumuz þeylerle konuþayým».

Cehm: «Ben Kur´an´a inanýyor ve onu delîl yapýyorum».

Ebu Hanîfe: «Allah Taâlâ imanýn iki uzuvla meydana geldiðini,

buyurdu. Kalp ve dille, ikisinden birisiyle deðil.

Allah´ýn Kitabý ve ResûiüMah´ýn (s.a.v.) hadîsi bunun açýklamala­rýyla doludur:

Allah Taâlâ þöyle buyurmuþtur: «Peygambere indirilen Kur´anY iþittiklerinde, gerçeði öðrenmelerinden gözlerinin yaþla dolarak, Rab-bimiz! Ýnandýk, bizi de þahitlerden yaz. Rabbimizin bizi iyi milletle bir­likte bulundurmasýný umarken niçin Allah´a ve bize gelen gerçeðe inan­mayalým? dediklerini görürsün. Allah onlara, dediklerine karþýlýk, te­melli kalacaklarý, altýndan ýrmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyi dav­rananlarýn mükâfatýdýr». [4]

Ýþte onlar hakký kalpleriyle tanýyýp dilleriyle söylemiþlerdir de Al­lah söylediklerinin karþýlýðý olarak onlarý, altýndan ýrmaklar akan cen­netlere koymuþtur.

Yine Allah Taâlâ þöyle buyurmuþtur:

«Allah´a bize gönderilene, Ýbrahim´e, Ýsmail´e, Ýshak´a, Yakub´a ve torunlarýna gönderilene, Musa ve Ýsa´ya verilene, Rableri tarafýndan peygamberlere verilene inandýk, deyin [5]

Allah Taâlâ onlara «söz»ü (yani dili) emretmiþtir. Onlarýn tanýma ve bilmelerini yeterli görmemiþtir.

Resûlüllah fs.a.v.) da þöyle buyurmuþtur:

«Lâ ilahe illa´llah (Allah´tan baþka ilâh yoktur) deyiniz felâh [6]bu­lursunuz.

Felahý sadece tanýmakla ilgili kýlmamýþ ona sözü (dili) de ilâve et­miþtir.

Yine Resûiüllah (s.a.v.): «Lâ ilahe illa´Ilah diyen kimse cehennem­den çýkar» buyurmuþtur,

«Allah´ý tanýyan kimse cehennemden çýkar» dememiþtir.

Söze ihtiyaç duyulmayýp o olmaksýzýn «tanýmakla» yetinilseydi, Ýblîs mümin olurdu.

Çünkü o Rabbini tanýmaktadýr. Kendisini onun yarattýðýný, onun öl­düreceðini, sonra yine onun dirilteceðini ve kendisini saptýranýn o (Allah) oiduðunu bilmektedir.

Allah Taâlâ onun dilinden þöyle buyurmaktadýr: «Beni ateþten, onu çamurdan yaratiýn [7]

Yine þöyle buyurmuþtur: «Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar diri­lecekleri güne kadar ertele». [8]

«Beni azdýrdýðýn için, and olsun ki, senin doðru yolun üzerinde onlara karþý duracaðým». [9]

Eðer ileri sürdüðün þey doðru olsaydý, dilleriyle inkâr etmeleri­ne raðmen rablerinî tanýmalarý sebebiyle birçok kâfir mümin olurdu.

Allah Taâlâ þöyle buyurmuþtur: «Gönülleri kesin olarak inandýðý halde onlarý bile bile inkâr ettiler». [10]

Allah onlarý, inanýp kabul etmeleri sebebiyle mümin yapmamýþtýr. Dillerinin inkâr etmesi sebebiyle onlarý kâfir saymýþtýr».

Ebu Hanîfe bu sýrayla yani bazan Kur´an, bazan hadisle konuþma­ya devam etti. Nihayet Cehm´in yüzünde bozulma ve yenilgi belirtileri görüldü.

Cehm:

«Bana unuttuðum birþeyi hatýrlattýn, senin yanýna yi ðim» diyerek Ebu Hanîfe´nin karþýsýndan çekip gitti.

eceTabiî, bir daha dönmemek üzere çekip gitmiþti.

Baþka bir olay da þöyledir:

Ebu Hanîfe, Azîz ve Celîl olan Halik´in (yaratýcýnýn) varlýðýný in­kâr eden bazý inkarcýlarla (mülhidlerle) karþýlaþtý. Onlara þöyle dedi:

«Çeþitli eþya ve mallarla yüklü bir geminin açýk denizde þiddetli bir fýrtýnaya tutulduðunu ve azgýn dalgalarla boðuþtuðunu düþünün. Buna raðmen o çizilen rotasýnda, bilinen gaye ve maksadýna hiç sal­lanmadan bir aksaklýða uðramadan ve yolunu þaþýrmadan sakin ve emin bir þekilde gitmeye devam etmektedir. Yainýz bu gemide hareke­ti saðlayan ne bir gemici, ne de onun gidiþini düzenliyen bir yöneti­ci vardýr.

Düþünce olarak bu doðru mudur?»

Onlar: «Hayýr, bu aklýn kabul edemiyeceði ve mümkün görme­diði bir þeydir, ey þeyh!» dediler.

Ebu Hanîfe: «Ya Subhanellah!

Bir geminin kaptansýz olarak denizde mükemmel bir þekilde git­mesini kabul etmiyorsunuz da, coþkun denizleriyle, dönen gezegenle-riyle, uçan kuþlarýyla bu kainatýn, yaptýðýný saðlam yapan idaresini iyi düþünen birisi olmadan kaim olmasýný mý kabul ediyorsunuz?!

Sizler ve söylediðiniz yalanlar kahrolsun...»

Böylece, Ebu Hanîfe hayat yolculuðunun tümünü yaratýcýnýn ken­disine verdiði mükemmel delille ve eþi bulunmaz mantýkla, Allah´ýn dinini savunarak geçirdi. Öldüðünde, ailesine; kendisini temiz bir top­raða defnetmelerini ve gabedilmiþ olma þüphesi bulunan her yer­den uzak tutmalarýný vasiyet ettiðini gördüler.

Vasiyeti el-Mansur´a ulaþýnca:

«Saðken ve öldükten sonra Ebu Hanîfe´yi bize kim mazur göste rebilir?» dedi.

Ebu Hanîfe, kendisini el-Hasen Ýbn Ammare´nin yýkamasýný vasi­yet etmiþti. El-Hasen Ýbn Ammare onu yýkadýktan sonra þöyle dedi:

Ey Ebu Hanîfe! Allah sana rahmet etsin. Yaptýklarýnýn karþýlýðý olarak seni affetsin.

Çünkü sen otuz yýldan beri gündüz yemek yemedin [oruç tuttun]... Kýrk yýldan beri geceleri baþýný yastýða koymadýn... Ve senden sonraki fakîhleri yordun... [11]





[1] Ýmam Ebu Yusuf

[2] Haricîler: Hz. Ali´yle Muaviye´ye karþý çýkan kimseler.

[3] Kýble ehli müslümanlardýr. Namazlarýnda kýbleye yöneldikleri için böyle Ýsim­lendirilmiþlerdir. (1) Kýble ehli: Müslümanlardýr. Namazlarýnda kýbleye yöneldikleri" için böyle isim- ehm: «Allah´ý hakkýyla tanýdýðý halde nasýl mümin olmaz».

[4] Maide, 83-85.

[5] Bakara, 136

[6] Felah bulmak: Cenneti ve Allah´ýn rýzasýný kazanmak.

[7] Araf, 12.

[8] Hicr, 36

[9] Araf, 16!

[10] Nemi, 14

[11] Ebu Hanîfe en-Nu´man hakkýnda geniþ bilgi için aþaðýdaki eserlere bakýnýz-

1. El-Bidaye ve´n-nihaye X/107.

2. Vefeyatu´l-a´yan, V/415-423.

3. En-Nücýýmu´z-zahire, 11/12.

4. Þezeratu´z-zeheb, I/227-229.

5. Mirötu´l-cinan. I/309.

6. El-Ýber, 1/314 ´ .

7. Tarihu Baðdad, Xlil/323-324.

8. Tarîhu´l-Buharî, VIII/81.

9. El-Cerhu ve´t-tadîi, VIM/449-450.

10. Mîzanü´M´tidal, ÝV/265.

Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâþâ, Sahabe Hayatýndan Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/469-476.



Ynt: Ebu Hanife En Numan r.a. 2 By: Sosyal Öðretmeni Date: 15 Eylül 2014, 20:09:28
Sayýn hocam paylaþým için çok teþekür ederim.
Ebu Hanife En Numan r.a. bilgi paylaþýmý ile gönlümüzü doldurdunuz.

radyobeyan