Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Kabe By: sumeyye Date: 18 Eylül 2010, 14:21:52
KA’BE

Ka’be; mü’minlerin kalbinin müþterek attýðý bir mihrâb ve “insanlar için vaz’edilen ilk ev...” takdîr ve tebcîliyle yüceltilmiþ ilk mabetdir. Temeli, yeryüzünde henüz, harcýn, taþýn, tuðlanýn bilinmediði bir dönemde, gökler ötesi âlemlerde plânlandý ve durulardan duru bir Nebî’nin eliyle gerçekleþtirildi. Oturduðu zemînin o iþe tahsisi, Adem nebînin yeryüzüne teþrîfinden yýllar ve yýllar önce kararlaþtýrýlmýþtý. Öyle ki, birgün melekler Hazret-i Âdem’le karþýlaþtýklarýnda “Sen, varedilmeden evvel bizler defaatla Ka’be’yi tavaf ettik” diyeceklerdir. Tufandan sonra “Hatýrla o zamaný ki, Ýbrâhim ve Ýsmâil (a.s) Ka’be’nin temellerini yükseltti ve þöyle dediler: Ey Rabbimiz, bizden bu hayýrlý iþi kabul buyur!” ilâhî beyânýyla, peygamberler babasý Hazreti Ýbrâhim ve onun oðlu Ýsmâil (a.s) dümdüz olmuþ Ka’be arsasý üzerinde onu yeniden inþâ ettiler.
Arzýn merkezinden “Sidret-ül-Müntehâ”ya kadar ins, cin ve meleðin her zaman çevresinde dönüp durduðu bir amûd-i nûrâni “nurdan sütun”un yeryüzünde mücessem bir kesiti sayýlan Ka’be, her lahza görünür-görünmez milyarlarca temiz ruhun, harîmine can atýp vuslat aradýðý, öyle eþi-menendi olmayan bir binâdýr ki, kýymeti semâlara eþittir dense sezâdýr.. zaten o gökte ve yerde Allah’ýn evi manasýna “Beytullah” olarak yâd edilmektedir.
Her yýl ehli îmân, dünyânýn dört bir yanýndan, uçak, vapur ve otomobillerle onun yumuþak; yemyeþil ve ötelere açýk sýcak iklimine koþar ve daha yolun baþýnda bütün günlük endîþe ve telaþlardan sýyrýlarak, sýrtýndaki sâde, temiz ve beyaz urbâlarýyla tarifi imkânsýz bir imrendiriciliðe ulaþýr ve âdeta meleklerle atbaþý hâle gelir.
Bu kutlu yolculukta az-çok hemen herkes, bambaþka bir âlemin sahillerinde farklý bir dünyâya doðru yol aldýðýný duyar gibi olur ve bütün seyahat esnasýnda hep hayret kuþaklarýnda dolaþýr durur.. kâh, ulu bir çýnarýn duruþu gibi vakarlý, kâh bir korunun sükûtunu andýrýr mahiyette heybetli ve kâh bir denizin ürperticiliðini hatýrlatýr þekilde azametli.. ama mutlaka samimi ve ihlaslý.
Ka’be yollarý oldukça uzun, mesafeler de insafsýzdýr. Tasavvuf yolunun seyr u sülûku, tasfiyenin çilesi, Cennet çevresinin tepeleri, cehennem civarýnýn çukurlarý gibi, bu mübârek seferin de bir kýsým sýkýntýlarý vardýr; ama bunlar, rûhî gerilimin daha da artmasý ve iç hazýrlýðýn tamamlanmasý için þarttýr. Bu uzun yolculukta herkes derecesine göre kendini hazýrlar.. dolabildiðince dolar.. gerilir ve büyük bir birikimle gider oraya ulaþýr.
Bu mübârek yolculuk, eski zamanlarda, atlarla, develerle yapýlýrdý. O devirde hacýlar, Ka’be’ye varýncaya kadar yüzlerce makam, yüzlerce merkade uðrar.. Enbiyâyý izâmýn yaþadýðý yerleri ziyâret eder; hayâlen onlarla buluþur-görüþür.. evliyâ ve asfiyânýn meclislerine koþar, onlarýn aydýnlýk ikliminden ýþýk alýr ve bu masmâvi, mana dolu yollarda yüzüyor gibi yolculuk yapar.. bir güzellik, bir þiir, bir romantizm banyosu almýþcasýna ruhunun gücüyle silahlanýr, mana âlemlerinden gelecek vâridâtý duymaya hazýr hâle gelir ve sonra da gidip Hakk kapýsýnýn tokmaðýna dokunurlardý...
Evet, bütün bir yol boyu görüp duyduklarý þeylerden, kalblerinde, ruhlarýnda hasýl olan en derin seziþ ve duyuþ kabiliyetleriyle gidip Ka’be’ye ulaþtýklarýnda, onu, baþý gökler ötesi âlemlere uzanmýþ; oradan ziyaretçilerine bakýyor ve için için bir iþtiyakla onlarý bekliyor bulur ve þiddetli bir vuslat arzusuyla kendilerini onun kucaðýna atarlardý. Evet, onun vakarlý bir yüze benzeyen cephesini ve bu nurlu çehrenin çevresinde mermerlere akseden gölgesini.. göklere doðru uzayýp giden manasýný, etrafa ýþýk yaðdýran atmosferini gören her gönül, kendince birþeyler duymaya, bu derin sîmânýn arkasýndaki manalarý sezmeye ve bu mübârek yolculuða sebep teþkîl eden gâyedeki hazzý, en derin bir ibâdet neþvesi içinde tanýmaya baþlar ve zevklerin en eriþilmezine erer...
Ka’be; bulunduðu noktaya o kadar uygundur ki, ona dikkatlice bakan herkes, bulunduðu yerle, onun ruh ve manasý arasýndaki sýmsýký râbýtayý hemen sezebilir. Sanki o, hariçten getirilmiþ rastgele malzeme ile deðil de yerden fýþkýrýp çýkmýþ veya gökte melekler tarafýndan inþâ edilip bilahare yeryüzüne indirilmiþ gibidir. O, yanýbaþýndaki, yanmýþ kavrulmuþ, büyük-küçük, dað-tepe ve taþ yýðýnlarý arasýnda, bir zikir halkasýndaki serzâkire benzer. Çevresindeki herþey onun iniltileriyle inler, onunla yukarýlara el kaldýrýr ve sonra da sessiz onu dinlemeye koyulur.
Ka’be; dost mahremiyetine açýk bir haremlik, çevresi ise aðyâra da açýk bir selâmlýk, Safâ-Merve hakikat semâsýný temâþa için hazýrlanmýþ birer kameriye, Makam-ý Ýbrâhim ötelere yükselten nurlu bir merdiven, Zemzem kuyusu da bu aþk meclisinde bir sâkî gibidir. Bunlarýn bütünü aþk yolcusunu birden selâmlayýnca, insan âdeta uhrevîleþir, rûhuna açýlan pencerelerle “melekût âlemini” temâþâya baþlar ve bütün bütün insan muhayyilesi, öyle geniþ ufuklara yelken açar ki, bir adým daha atsa kendini ötelerin hülyâlý mavilikleri içine girecekmiþ gibi sanýr...
Ka’be, yeryüzü binâlarýndandýr ve gerekli materyal de kendi çevresinden tedârik edilerek inþâ edilmiþtir ama sanki O, amâ’nýn baðrýnda kök salýp geliþmiþ ve bütün varlýðýn, esrârýný ruhunda taþýyan bir nilüfer gibidir; hem arzla hem de semâsýyla doðrudan doðruya olmasa bile dolaylý bir alâkasýnýn var olduðu sezilir. O, geçmiþ bütün devirlerden deðiþik çizgilerle en asil, en soylu, en eski bir Tarihî pýrlanta ve ayný zamanda deðerini kat kat arttýrarak hep yeni kalabilmiþ atik ve antik bir binadýr; Hazret-i Âdem, sulbünden gelen bütün nesillerin ruh, karakter ve mizaçlarýnda en önemli bir kaynak olduðu gibi, Ka’be de yeryüzünde binâ ve inþaat vak’asýnýn ruh, mana ve muhtevasýný taþýyan sýrlý bir evdir.
O’nun harîminde her zaman, Cennetlerden esip gelen ve hakikata açýk gönüllere dolan bayýltýcý, Firdevsî kokular duyulur. Her an dünyânýn dört bir yanýndan koþup O’na gelenler, O’nu gördükleri andan itibaren kendilerinden geçer ve bu umûmî mihrâbýn etrafýnda, ýþýðýn çevresinde rakseden kelebekler gibi pervâz eder durur ve bütün ýþýklarýn hakiki kaynaðýyla daha yakýndan temas yollarýný araþtýrýrlar. Kendinden geçmiþ gönül erlerinin tavâfý, zâhiren Ka’be’nin çevresinde olmaktadýr; hakikatta ise, bu deveran kalbe dayalý nurdan bir helezon içinde mekânsýzlýkta cereyan etmektedir.
O’nun iklîmine ulaþan ve O’nunla buluþan âþýk ruhlar, zaten özlerinde mevcut olan o yüksek düþünce ve tasavvurlarda daha da derinleþerek onun büyüsünü daha da bir baþka duymaya baþlarlar.
Böylelerinin nazarýnda Ka’be, Hakk katýndaki yeri, insanlar nazarýndaki manasý, rûhu, özü ve deðerleriyle onlara þiir söyleyen, nasihat eden, ders veren bir üstad halini alýr ve onlarýn ruhlarýna sürekli birþeyler fýsýldar.
Ka’be çevresinde, her vazife ve mükellefiyetin kendine göre bir büyüsü vardýr. Ve îmânlý sînelerin, büyünün tesirinde kalmamalarý da düþünülemez. Her lahza onun çevresinde dönen, zaman zaman büyüyen ve büyüdükçe bir sel hâlini alýp o mübârek mekânýn her yanýný dolduran tavaftaki ruhlar; o çaðlayan içinde duyduklarý heyecan ve cezbe ile kendilerini bütün bütün unutur, ledünnî ve rûhânî bir baþka âleme uyanýrlar. Orada, her söz, her duâ ve her yakarýþta kendi aþk ve iþtiyaklarýnýn dile getirildiðini hisseder, kalblerdeki en mahrem duygularýn, duyulmadýk en mahrem kelimelerle seslendirildiðine þâhid olur ve bütün ömür boyu, buradaki ses, ýþýk ve mûsikîyle bütünleþen hislerle, en eriþilmez hazlarý, en ölümsüz hâtýrâlar içinde elde etmiþ olurlar.



ALINTI

radyobeyan