Ýmam-ý Malik
Pages: 1
Medine By: sidretül münteha Date: 17 Eylül 2010, 16:56:17
MEDÝNE

120- Medine, Ýslam Ýçin Nur Ocaðýdýr, Feyz Kaynaðýdýr:


Medine-i Münevvere, Hz. Peygamber Aleyhisselamýn hicret yur­dudur. Kur´an-ý Kerim orada indi, Ýslam dini orada kuruldu, esas Allah´ýn hükmü olan fazýl medeniyet orada kuruldu. Dini akide ve namaz dýþýn­daki bütün dini hükümler orada teþri´ olundu, Kur´an-ý Kerim´in beyaný, tefsiri olan sünnet, Hz. Peygamber Aleyhisselam tarafýndan orada bildirildi, beyan olundu, Ýslam ahkamý insanlara oradan açýklandý. Hz. Peygamber Aleyhisselam, Refik-i âlâya intikal edip Rabbine kavuþtuk´ tan sonra, Medine bütün Ýslam beldelerinin merkezî oldu, hilafet ma­kamý oradaydý. Fütuhat çoðalýp Ýslam ülkeleri geniþleyince, Ýslam toplumunu ihtiyaçlarýna cevap verecek, Ýslami hükümleri çýkarma husu-j sunda sahabelerin akýllarý orada açýlýp iþledi ve faaliyete geçti. Medine Ýslam´ýn ýþýk merkezi oldu. Bunlardan ve diðer sebeplerden dolayý,´ Emir´ül Mü´minin, Hz. Ömer b. Hattab (Allah ondan razý olsun) iyi siyaset ve en güzel bir tedbir olarak büyük Ashab-ý Kiramý Medine´de býraktý, onlarla istiþare eder, onlara sorardý. Onlardan bir Þura Mec­lisi kurmuþtu. Bu adil halife þehid edilince, hilafet makamýna Hz. Osman (Allah her ikisinden razý olsun) geçtiði zaman, Hz. Ömer´in Medine´de alýkoyduðu sahabelere, fethedilen yerlere gitmelerine izin verildi. Onlar, gerçekten oralarda birer meþ´ale oldular. Oralara nur ve hidayet rehberi olarak gittiler, irfan götürdüler. Hz. Ali (Allah ondan razý olsun) devrinde de iþ böyle bitti. O kendisi de Medine´den çýkýp Kûfe´ye gitti. Onun etrafýndakiler asýl Küfe medresesinin, ekolünün kurucusu- durlar. Ondan öðrendikleri fetva ve hükümler, onun rivayet ettiði hadis-i þerifler Küfe ekolünün temelidir.[1]

Emevi hakimiyeti gelince, sultandan ve onun etrafýndakilerden uzak kalmak için, hayatta olan sahabeler, tabiiler, Medine´ye dönmeye baþladýlar. Onlar, hükümdarýn yaptýklarýna rýzalarý varmýþ zanný uyan­masýn diye, sarayýn yakýnýnda bulunmak istemiyorlardý. Muaviye´nin etrafýnda ancak Amr b. As ve emsali gibi ondan yana olanlar, onun yoluna gidenler Haldi.

Sonra Yezid halife oldu, Mervan Hanedaný tam hüküm sürmeye baþladý. Fitneler çoðaldý, devlete karþý ayaklanmalar baþladý. O zaman, tâbii´nin ulemasý, Medine´de Harem-i Nebevi, Ravza-i Mutahhara civa­rýnda bulunmakla huzura kavuþtular. Orada dini çalýþmalara kendilerini vererek insanlara din iþlerini açýkladýlar, yeni olaylarý çözdüler. Ömer b. AbdiilazÝz, insanlarý din iþlerinde aydýnlatmak istediði zaman, Medine´yi seçti, ora ulemasýna baþvurdu, irþada ve din bilgisi öðreticisi olarak onlarý buldu.


121- Ömer b. Abdülaziz´in Yaptýklarý:


Sadýk ve âdil halife Ömer b. Abdülaziz þöyle demiþti: «Ýslam´ýn hududu, kanun ve nizamlarý ve sünnetleri vardýr. Onlarý iþleyip yerine getiren kimse, imanýný olgunlaþtýrýr. Onlarý tutmayan kimsenin imaný tam olmaz. Ben, eðer sað olursam, size onlarý öðreteceðim ve onlarý size yaptýracaðým. Þayet ölürsem, ben sizin sohbetinize o kadar haris deðilim.» [2]

Halka bunlarý öðretmek için, bu âdil halife iki yol tuttu. Bu ikisinin baþýnda da Medine önde gelir.

1- Medine´deki ulemayý, halký, öðretmek, îrþad etmek, Ýslam dini­nin hükümlerini beyan etmek üzere diðer büyük þehirlere, Ýslam mer­kezlerine gönderdi. Böylece fýkýh yayýldý, irþad her tarafa daðýldý.[3]

Ýþte Medine´de etrafa daðýlan bu Tâbirler, belki de Kuzey Afrika´daki müslümanlara Medine ilmini sevdirenler, bunlar olmuþtur. Ýmam Mâlik, mezhebini kurduðu zaman, onlar Mâlik´ten baþka bir imama tâbi´ ol­madýlar. Çünki ömrü boyunca Medine´de yaþayan imam o dur, ilmini orada öðrendi, baþka kaynaktan ilim alýp içmedi, onun fýkhýnýn kaynaðý orasýdýr.

2- Yine Ömer b. Abdülaziz, Medine´de sünnetin tedvin olunup yazýlmasýný ehnretti. Medine kadýsý olan Ebû Bekir b. Hazm´e sünneti tedvin etmesi için yazdý. Muvatta þunu kaydeder: «Muhiddin Hasan rivayetiyie ojMâlik´ten, o da Yahya b. Said´den demiþtir ki: Ömer b Abdülaziz, dbû Bekir Muhammed b. Hazm´e þunu yazdý: «Bak, Hz Peygamber Aieyhisselam´fn hadis ve sünnetinden ne varsa araþtýr onlarý. Çünki ben ilmin sönmesinden, ulemanýn gitmesinden korkuyorum.» Kadý Ýyad, Medarik´de þöyle der: «Ömer b. Abdülaziz Ebû Bekir bi Hazm´e yazarak ondan hadisleri, sünneti toplayýp ona yazmasýný istedi, fakat o arada vefat etti.» Hulasa Ömer b. Abdülaziz Ýslam merkezlerine yazarak onlara sünneti ve fýkhý öðretirdi. Medine ehline yazarak onlara geçmiþteki meseleleri, amel ettikleri þeyleri so­rardý.[4]


122- Ashabýn Fikrimi Nakledenler:



Hiç bir kimse, fýkýh ve sünnet her yönüyle sadece Medine´deydi diye bir iddia da bulunamaz. Çünki Hz. Peygamber Aleyhisselamýn ashabý bir çok þehirlere, Ýslam merkezlerine daðýlmýþlardý. Her nereye varsalar oraya nur ve irfan götürüyorlardý. Fakat bu konuda Medine hepsinden daha bol þanslýydý. Çünki oradaki Ashab-ý Kiram ve Tabiîn, sayýca daha çoktu. Bir de oradakiler Ýslam´ýn ruhunu daha açýk anlayan ulu kiþilerdi. Ýbni Kayyým sahabe ve onlarýn talebelerinden fetva verenleri bize þöyle anlatýr: Din ve fýkýh, bu ümmet arasýnda Ýbni Mes´ud´un, Abdullah b. Ömer´in, Zeyd b. Sâbit´in, Abdullah Ýbni Ab-bas´tn arkadaþ ve talebelerinden yayýldý. Umum insanlarýn bilgisi bu dört kimsedendir. Medine halkýnýn ilmi, Zeyd b. Sabit ile Abdullah ibni Ömer´in yetiþtirdiklerinden, Mekke halkýnýn ilmi, Abdullah Ýbni Ab-bas´dan, Irak halkýnýn ise, Abdullah Ýbni Mes´ud´un yetiþtirdiklerinden gelmektedir.

Ýbni Kayyým, Ýbni Carîr Taberin´in þöyle dediðini nakleder: Denildi­ðine göre Abdullah Ýbni Ömer ve Medine´de Hz. Peygamber´in asha­býndan bir cemaat yalnýz Zeyd b. Sâbit´in mezhebi üzere fetva vermiþ­lerdir.[5]Ýbni Kayyým´ýn yalnýz bunlara hasretmesi doðru deðildir. Zira Hz. Peygamber Aleyhisselam´ýn, bu nitelikte bunlardan baþka daha nice ashabý vardýr. Mesela Hz. Ömer (Allah ondan razý olsun), Hz. Peygamber (s.a.s.)´in ashabý arasýnda en bilgili olan deðilse bile en bilgili, olanlardan biridir. Þa´bi þöyle derdi: «Bir kimse yargý hususunda en saðlam bilgi almak isterse Hz. Ömer´in vermiþ olduðu yargý hükümlerini örnek alsýn.» Mücâhid´de þöyle demiþtir: «Ýnsanlar bir hususta ihtilafa düþerse, Hz. Ömer´in ne yaptýðýna bakýn ve onu alýn.» Sâid b. Müsey-yeb: «Peygamber Aleyhisselam´dan sonra, Ömer b. Hattab´dan daha bilgili bir kimse bilmiyorum.» demiþtir. Hz. Ali´nin bir çok fetva ve hükümleri var, Hz. Osman´ýn da öyle. Hz. Aiþe validemizin {Allah ondan razý olsun) fetvalarý var. O, ilimde önde gelenlerdendir. Kardeþi Muhammed Ýbni Ebû Bekir´in oðlu Kasým, kýz kardeþi Esma´nýn oðlu Urve b. Zübeyr ondan ilim aldý. Ýþin doðrusu þudur: Adý geçen bu dört sahabenin talebeleri bu dördün (Ýbni Mes´ud, Zeyd, Ýbni Abbas, Ýbni Ömer) fýkhýný rivayet ettikleri gibi onlarýn yanýsýra diðer bir çok sahabe­den de fýkýh rivayet ettiler. Mesela Abdullah Ýbni Ömer, babasý Hz. Ömer´in fýkhýný rivayet etti. Ýbni Mes´ud´un yetiþtirdikleri, onun fýkhýyla beraber Kûfe´de Hz. Ali b. Ebû talib´in fýkhýný da rivayet ettiler. Doðrusu Ýbni" Mes´ud, Ýbni Ömer, Zeyd b. Sabit, üçüde Hz. Ömer´in izinden gittiler. Çok defa onun görüþlerine katýlýrlar, onun hükümlerini alýrlardý.


123- Medine´nin Yedi Fukahasý:



Hz.Ömer ki, onun görüþleri daima baþta gelmekte, zamanýndaki ashabýn çoðu onun görüþlerine uymakta, onun fikrini paylaþmaktadýr. Bunlardan bazýlarýnýn, mesela Hz. Ali, Zeyd, Ýbni Mes´ud ve Ýbni Abbas gibi sahabeleri kendi Þura Meclisi´ne seçmiþti. Bunlarýn hepside deðerli ve üstün sahabedendirler, Hz. Ömer´in fýkhýný alýp rivayet eden kimse, bunlarýn fýkhýný da rivayet ediyor demektir. Hz.Ömer´in fýkhýný Medine´de rivayet edenler, oðlu Ömer ile Zeyd b.Sabit ve diðerleridir.

Bu fýkhý rivayet ettiler, ona göre meseleler çýkardýlar, onun meto­duna uydular, onun mesleðini takip ettiler, bunu yapanlarýn baþlýcasý ulemaya göre Tâbü´nden yedi fakîh denen zatlar olup bunlar: Hz. Ömer ile oðlu Abdullah´ýn, Hz. Aiþe´nin ve Zeyd b. Sâbit´in fýkhýný benimseyip nakletmiþlerdir ki, onlarda: 1) Sâid b. Müseyyeb, 2) Urve b. Zübeyr, 3) Kasým b. Muhammed, 4) Hârice b. Zübeyr, 5) Ebû Bekir b. Ubeyd b. Abdurrahman b. Haris b. Hiþam, 6) Süleyman b. Yesar, 7) Ubeydullah b. Abdullah b. Uîbe b. Mes´ud´dur. Þair bunlarý þu iki beyitte toplamýþtýr:

«Rivayetleri derin, ilimde deniz gibi olan o yedi âlim kimdir denirse: De ki! Onlar, Ubeydullah, Abdullah, Urve, Kasým, Sald, Ebû Bekir, Süleyman ve Hârice´dir.»[6]

(Ashabýn yedi fakihi de þunlardýr: Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aiþe, Zeyd Ýl^ni Mes´ud, Ýbni Ömer ve ÝÖni Amf).

Yukarýda naklettiðimiz üzere, Ýmam Mâlik, Salim´i ve Ebû Sele-me´yi Tâbii´nin yedi fakihi arasýnda sayar. Bazýlarý da Süleyman b. Yesar´ý saymaz. Ebû Bekir b. Haris ile Abdullah b. Utbe b. Mes´ud´u onlar arasýnda saymazdý.

Ýþin doðrusu þudur: Sahabenin fýkhýný nakledenlerin bu yedi fakihe hasretmek birçok bakýmdan yerinde sayýlamaz, nakledenler çoktur, içlerinde seçkin olanlar da yediden fazladýr. Yedi seçkinler, onlarýn diðerlerinden daha etkili olduðunu ileri sürerler, içlerinde zaten ittifak* üzere olduklarý adlar azdýr: Saîd b. Müseyyeb, Urve ve Kasým.

Bu yedi fakihin ilmini de Ýbni ÞihabZührî, Ýbni Ömer´in azadlýsý Nâfi´ [7] Ebû Zinad Abdullah b. Zekân, Rabiatür-Rey, Yahya b. Saýd alýp naklettiler. Bunlardan dördünden, Ýmam Mâlik´in üstadlanný anlatýrken kýsaca söz ettik.

Þimdi de yedi fakihten kýsaca bahsetmemiz gerekli. Madem ki Medine ilmi onlara borçlu, madem ki Mâlik´e göre Medine fukahasý ve ilmini taþýyan onlardýr, diðerleri onlara tabidir. Öyleyse onlarýn hayatýný kýsa da olsa anlatmak boynumuzun borcudur.


124-Saîd b. Müseyyeb (93 H. / 711 M.):



Medine fukahasý arasýnda mevkii ve ilim bakýmýndan birinci derecede olan Said b. Müseyyeb´dir (Allah ondan razý olsun). O Kureyþ´in mahzum kabilesindendir. Ýlim, Mevalinin : Arap olmayanlarýn elinde, olduðu bir zamanda, Araplarýn alim olabileceðini gösterdi. Plâmül-Muvakkiîn þöyle der: «Dört Abdullah yani Abdullah Ýbni Abbas, Ab­dullah Ýbni Ömer, Abdullah Ýbni Zübeyr, Abdullah Ýbni Amr b. As ölünce, bütün Ýslam ülkelerinde ilim Mavâli´ye, Arap olmayanlara kaldý. Mek­ke´nin alimi, Ata b. Ebû Rebah idi. Yemen´in alimi Tavus, Yernâ-me´nin alimi, Yahya b. Kesir, Kûfe´nin fakihi Ýbrahim Nahat, Basra´nýn Hasan Basri, Þam´ýn Mekhul, Horasan´ýn alimi Horasanlý Atâ idi. Bunlar Arap cinsinden deðildir, ancak Medine´nin fakihi Araptý. Allah Teala oraya Kureyþ´den bir alim nasip etti, o da Saîd b. Müsey­yeb´dir.[8]

Saîd, Hz. Ömer b. Hattab´ýn halifeliði devrinde dünyaya geldi, 93 hicri yýlýnda öldü. Böylece Hz. Osman´ýn, Hz. Ali´nin hilafetleri çaðýnda bulundu. Emeviler´den Muaviye, Yezid, Mervan b. Hakem oðlu ve Abdulmelik devirlerinde yaþadý. Öyle anlaþýlýyorki, o Emevilerden yana deðildi. Bununla beraber kendini ilme verdi, derse kapandý, fitne uyan­dýrmadý, kimseyi tahrik etmedi. Ancak Muaviye, Ziyâd´ý üzerine aldýðý, babasý belli deðilken kabullendiði için onu kýnýyordu. Çünki Hz. Pey­gamber, hadisinde þöyle demiþtir: «Çocuk kimden doðduysa onundur, zina edene taþ vardýr.» Muaviye bu hadise aykýrý davranmýþtýr. Sald, Emevilere karþý kimseyi kýþkýrtmamasýna raðmen, onlarýn yaptýklarýna , karþý olduðu yaygýn haberler arasýndadýr. Bazýlarý onun hakkýnda þunu söylerler: O, hacca gitmekten vazgeçti. Çünki, eðer hacca giderse, Kabe´de Emevilerin aleyhine beddua etmeye and içmiþti. Böyle bir adaðý vardý. Kendisine bu soruldu: «Halk seni hacca gitmekten alýkoyan þöyle bir þey olduðunu söylüyor; sen þöyle bir adakta bulunmuþsun, Kabe´yi gördüðün vakit, Mervan oðullarýna beddua etmeye nezir et­miþsin» dediler. Þöyle karþýlýk verdi: «Bunu yapmadým, Allah için ne zaman namaz kýlsam zaten onlara beddua ederim.»

Kendisini tam manasýyla fýkha verdi. Ondan baþkasýna dikkatini vermedi, tefsirle meþgul olmadý. Halbuki Abdullah Ýbni Abbas´ýn azad-lýst ve talebesi olan Ýkrime, hem onun fýkhýnýn ve tefsirinin nâkili olup ayný zamanda tefsire de önem vermiþtir. Taberî tefsiri þöyle der:

«Yezid b. Ebû Yezid´den rivayet olunur: Biz Saîd b. Müseyyeb´e helal ve haramý sorardýk, o insanlarýn en bilginiydi, Kur´an-ý Kerim´den "bir ayetin tefsirini sorduðumuzda: Bana Kur´an ayeti sorma, onu kendi­sine Kur´an´dan hiç bir þeyin gizli olmadýðýný söyleyen o zata, yani Ýkrime´ye sor, derdi.»[9]

Said, sahabeden büyük bir kýsmýyla görüþtü. Onlardan ilim aldý. Özellikle Hz. Peygamber´in yargý hükümlerini, Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman´ýn verdikleri hükümleri öðrendi. Ýlminin yarýsýný Zeyd b. Sa-bit´ten, rivayetlerinin çoðunu kaynatasý Ebû Hüreyre´den (Said, Ebû Hüreyre´nin kýzýyla evliydi) aldý. Hz. Ömer´in fýkhýný onun arkadaþlarýn­dan öðrendi. Hatta ona: Ömer´in fýkhýnýn raviyesi, nakleden, aktaran denir. Cafer b. Rabia þöyle der: «Ýrak b. Mâlik´e, Medine´nin en büyük fakihi kim dedim. Þöyle cevap verdi: «Fýkhý en çok bilen Hz.Peygamber Aieyhisselamýn verdiði hükümleri, Hz. Ebû Bekir´in Hz. Ömer´in, Hz. Osman´ýn fetva ve yargý hükümlerini en iyi bilen, insanlarýn eskiden yapageldikierine en vakýf olan Safa b. Müseyyibe´dir. Hadisi en çok bilen Urve b. Zübeyr´dir. Ubeydullah (yani Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes´ud) bir deniz gibidir, ilim fýþkýrýr. Ýrak devamla dedi ki: Bana göre en büyük fakih Ýbni Þihab Zühri´dir. Çünkü o, bütün onlarrn ilimle­rini kendi ilmine-kattý. Zühri þöyle der: «Ben ilmi üç kiþiden elde ettim: Said b. Müseyyibe ki, o en büyük bir fakihtir. Urve b. Zübeyr ki, ondan ilim almak için dalan kovalar onu bulantamaz, derindir, bir de baþkala­rýnda bulamayacaðýn ilmi Ubeydullah indînde bulursun.»[10]

Saîd, bütün varlýðýyla ilme yöneldi. Hadiste en çok önem verdiði husus Hz. Peygamber (s.a.s)´in verdiði yargý hükümleriydi. Hulefa-i Raþidin´in fetva ve yargý hükümlerine bu derece önem verdiðinden, bu arada ashabýn fakihi olan Ömer b. Hattab´ýn Ýlmi onun rivayetlerinde elbet bol bol yer atacaktýr. Onun yaþadýðý çað, Ýslam fýkýh ve fetvasýnýn ilk çaðýdýr. Ýslam Devleti geniþledi. Çözüm isteyen birçok olaylar mey­dana geliyor, onlarý da fetvalar, yargý hükümleri çözecek, iþte onlar, bunlardý.

Saîd b. Müseyyeb, fýkýh ve yargýda Hz. Ömer´in yolunu tutup onun izinden gittiðinden, rey´e büyük deðer ve önem vermesi gerekir. Çünki kitap ve sünnetten bir nass bulunmayan hususlarda, Hz. Ömer´in rey´ini kullandýðý çok olmuþtur. Saki de, kitap ve sünnetten nass bulun­mayan yerde sahabe reyini kullanýr, ietihad ederdi. Ancak bunda ana yoldan asla sapmazdý. Onun için baþkalarýnýn fetva vermekten kaçýn-"*´ dýklarý hususlarda, onun fetva verdiði söylenir. i´lâmül-Muvakkiîn þöyle der: «Sald b. Müseyyeb fetva konusunda geniþti. Ýbni Vehb, Muham-mad b. Süleyman Mürâdî´den, o da Ebû Ýshak´tan rivayet ederek der ki: «O zaman görürdüm, bir adam birþey sormak için, gelirdi, herkes onu baþýndan savar, cevap vermez, adamcaðýz meclisten meclise dolaþýr dururdu. Nihayet Sâid b. Müseyyeb´in meclisine gelir, cevap alýrdý. Ona: Cesur-atak Said b. Müseyyeb derlerdi.»[11]

Hal böyle olunca, Tabiîn çaðýnda Medine fukahasýnýn imamý olan zat, ihtiyaç duyulunca rey ile hüküm vermekten çekinmiyordu. Onun içtihadý. Kur´an ve hadis fýkhý esaslarýna dayalý, Hz. Peygamber´in ve Hulafâ-i Râþid´in hükümlerine uygun olurdu. Bu gerçeði burada böy­lece belirtiriz. Çünki ileride lazým olacak.


125-Urve b. Zübeyr b. Avvam ( 94 H. - 712 M.):


Tabiîn çaðýnda Medine fýkhýný oluþturan yedi fakihten biri de Zü­beyr b. Avvam oðlu Urve´dir. O, halifeliðini ilan eden Abdullah Ýbni Zübeyr´in kardeþi, mü´minlerin anasý, Hz. Aiþe´nin kýz kardeþi Esma´nýn oðludur. Hz. Osman´ýn halifeliði zamanýnda doðdu. 94 Hicri y.ýlÜhda öldü. Hz. Osman´ýn kanlý bir ihtilalle þehid edilmesinden sonra kopan fitneleri gördü. Nihayet Emeviler duruma hakim olup devlet´kurdular. Fakat Urve´nin kardeþi Abdullah b. Zübeyr, sonradan Emevi hükümdarý Abdulmelik b. Mervan´a karþý çýktý, aralarýnda iþ çok kýzýþtý. Bununla beraber, Urve´nin kardeþinin tarafýný tuttuðu ve kardeþinin ondan bu konuda yardým istediðine dair haber yok. Öyle anlaþýlýyor ki, o kendini tamamiyle ilmi çalýþmalara vermiþ, fýkýh ve hadis okumuþtur. Talebesi Ýbni Þihab ZührVnin dediði gibi, onun hadis bilgisi öyle derin ki, onu kovalar asla bulandýramazdý. Medine´de Tâbii´nin en son fýkýh alimi Ýbni Müseyyeb olduðu gibi. en çok Hadis bilen de UrveydÝ. Fakat bilgisini ashabýn bir kýsmýndan aldý. En baþta da teyzesi, mü´minlerin anasý Hz. Aiþe gelir. Hz. Aiþe validemiz, ilim, feraiz ve ahkâmda önde gelenler­dendir. Kardeþi Muhammed b. Ebû Bekir´in oðlu Kasým, ondan ders aldý. Kýz kardeþi Esma´nýn oðlu Urve b. Zübeyr ondan çok þey öðrendi. Urve, Hz. Aiþe hadislerini en iyi bilendi.

Urve, öðrendiði hadis ve fýkýh meselelerini yazardý. Rivayete göre, birkaç kitap halinde bunlarý yazdý. Fakat, Allah´ýn kitabý yanýnda baþka kitap olmasýný istemedi ve bunlarý yok etti. Oðlu Hiþam diyor ki: Onun kitaplarý vardý, fakat Harre vakýasýnda onlarý yaktý, lakin sonradan piþman da oldu. Sonralarý þöyle derdi: «Onlarýn elimde olmasý, ehlimin ve malýmýn olmasý gibi sevgili olurdu.» Görülüyor ki, o fýkýh ve hadis alimi olup, Said Ýbni Müseyyeb gibi fetva vermeye cesaret edemezdi.


126- Ebû Bekir b. Abdurrahman b. Haris (94H.-712M.):



Medine´nin yedi fukahasýndan üçüncüsü de Ebû Bekir b. Abdur­rahman b. Haris´di. Hicretin 94. yýlýnda vefat etti. O kendini ibadete vermiþ, dünyaya önem vermeyen zahid bir zattý. Hatta ona Kureyþ´in Rahibi adýný takmýþlardý. Hz. Aiþe´den ve Ümmü Seleme´den (Allah onlardan razý olsun) hadis rivayet etmiþtir. Hem fýkýh ve hem de hadis bilen bir alimdir. Fetva vermekte biraz çekingendi, Saîd Ýbni Müseyyeb gibi çok fetva vermezdi. Onun fýkhýnýn hadis yönü üstündür.


127- Kasým b. Muhammed b. Ebû Bekir (108 H./ 726 M.):


Medine´nin meþhur yedi fukahasýndan dördüncüsü de Hz. Ebû Bekir´in oðtu Muhammed´in oðlu Kasim´dýr. Mü´minlerin anasý Hz. Ai-þe´nin (Allah ondan razý olsun) kardeþinin oðludur. Hicretin 108. yýlýnda öldü. Hadis ve fýkýh bilgisini, halasý Hz. Aiþe´den ve Ýbni Abbas´tan aldý. O, hadis alimidir. Hadisin metnini Kur´an ile ve her tür hadisle karþýlaþtýrýp tenkid ederdi. Ayný zamanda fýkýh alimidir. Hem hadis ve hem fýkýh bilir. Talebesi ofan Ebû Ziynad Abdullah b. Zekyan, onun için þöyte der: «Ben, Kasým kadar fýkýh bilen bir alim görmedim, ondan daha çok hadis bilen de görmedim.» Öyle anlaþýlýyor ki, o son derece dindar olmakla beraber, iþten anlar, iyi idareci ve azim sahibi bir kiþiydi. Ýmam Mâlik þunu rivayet eder: Emevi Halifesi Ömer b. Abdülaziz þöyle demiþ: «Eðer iþ benim eümde olsa, Kasým b. Muhammedi yerime halef tayin ederdim.»


128- Ubeydullah b. Abdullah b. Mes´ud (98 H/716 M):


Yedi fukahantn beþincisi Ubeydullah b. Abdullah Ýbni Utbe b. Mes´ud´dur. Ýbni Abbas´dan, Hz. Aiþe´den, Ebû Hureyre´den hadis rivayet eder. Emevi halifesi oian Ömer b. Abdülaziz´in hocasýdýr. Onun aklý ve ruhu üzerinde büyük etkisi olmuþtur, onu yetiþtiren odur. Fýkýh ve hadisteki bilgisi, yüce ahlaký yaný sýra þiir de söylerdi: Hicretin 98. yýlýnda öldü. 99 veya daha önce 94 diyenler de var.


129- Süleyman b. Yesâr (100 H / 718 M):



Medine´nin yedi fukahasýndan altýncýsý Süleyman b. Yesar´dtr. Hz. Peygamber Aleyhisselamýn zevcesi Meymune binti Hâris´in azadiý kölesiydi. Denildiðine göre belli bir miktar para kazanýp getirmesi sure­tiyle azad etmek üzere onu serbest býraktý. Onu kazanýp ödedi ve hür oldu. Kendisi þunu anlatýr. Hz. Aiþe ile görüþmek üzere izin istedim. Beni sesimden tanýdý: «Süleyman sen misin?» dedi. Ben de: «Evet» dedim. «Üzerine aldýðýn, borçlandýðýn parayý ödedin mi?» dedi. «Evet az bir þey kaldý,» dedim. «Gir, borcun oldukça sen köle sayýlýrsýn» dedi.

O, ashabdan Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Ömer, Ebû Hüreyre, Hz. Aiþe, Meymûne ve Ümmü Seleme´den hadis rivayet etmiþtir. Ýnce anlayýþlý bir zattý. Ömer b. Abdülaziz, Medine valisi iken o, Medine çarþý. pazarýnda murakýptý. Hicretin 100. yýlýnda öldü.


130- Hârice b. Zeyd b. Sabit (100 H / 718 M):



Yedi fukahanýn yedincisi meþhur Zeyd b. Sâbit´in oðlu HarÝce´dir. Babasý Zeyd gibi rey taraftan bir fakihtir. Babasýnýn ilmine varis oldu. Babasý gibi rey fýkhýyla meþhurdur ve onun gibi ferâiz ilmini bilir. Hârice az hadis bilirdi. Rey ile çok fetva verirdi. Ferâiz bilgisi kuvvetliydi. Ýnsanlarýn mirasýný kitabullah uyarýnca taksim ederdi. Mus´ab b. Abdul­lah þöyle der: «Harice ve Talha b. Abdurrahman b. Avf´e bizim zama­nýmýzda fetva sorarlardý, insanlar onlarýn sözlerine bakarlardý. Ölenden, bina, hurmalýk, mal, ne gibi miras kalýrsa, onlarý sahiplerine taksim ederler, insanlara belge yazarlardý. O ilmi, fýkhý, fetva vermesi yanýsýra, ilk zamanlarda insanlarla ilgilenir, görüþürdü, bununla beraber Medi­ne´nin abidlerinden sayýlýrdý. Son zamanlarda bir köþeye inzivaya çe­kildi. Ýnsanlarla pek görüþmezdi. Bu yüzden onun ilmi ve fýkhý çok yayýlmadý. Hicretin 100. yýlýnda öldü.


131- Medine Fýkhýnda Hadis ve Rey´in Yeri:



Ýþte Medine´nin fukahasý bu zatlar olup, bunlar ve onlarýn ilim derecesinde ve tabakasýnda bulunanlar, Hz. Peygamber´in ve Ashab-ý Kiram´ýn fýkhýnýn izinde olan Medine fýkhý ekolünü kurdular, ona mümtaz bir yer hazýrladýlar. Bu fýkhýn esasý, Hz. Peygamberin Ashab-ý Ki-ram´ýnýn vermiþ olduklarý fetvalara göre fetva vermek, onlarýn izinden gitmek, onlarýn metoduna uymaktýr. Onlarca verilmiþ fetva bulunmayan olaylarda ise, onlannkine kýyas yaparak ictihad yoluyla kendi reyleriyle hüküm verirlerdi. Fakat bu hususta sahabe fýkhý dairesinde yürüdüler. Irak fukahasý gibi çok mesele kurup ortaya atmadýlar. Ancak burada gözönünde tutulmasý gereken bir þey vardýr ki, bu fukaha, her bakým-. dan tam bir surette geçmiþ asara uyuyor, deðillerdi. Onlar, selefin fýkhýný inceliyorlar. Hz. Peygamber´den ve ashabdan bir eser bulunma­yan hususlarda, onlarýn fetvalarýna göre akýllarýný iþleterek hüküm verir­lerdi. Bunlarýn arasýnda bir kýsým hadis ilminde üstün olup fýkýh ve fetva da pek ileri deðildi. Urve b. Zübeyr bunlardandý. Çoðu ise fýkýh ve fetva ilminde üstündü. Onun için bizim kanýmýzca, onlarýn fýkhýnda selefin asarýnýn büyük etkisi olmakla beraber, reyin de yüksek yeri bulunmak­tadýr. Irak fukahasý reyi ile onlarýn reyi arasýndaki fark, Ýraklýlar vukubu-lan meselelerde olduðu gibi vukubulmamýþ, farzettikleri takdiri mesele-iere fetva veriyorlardý. Ve reyleri ashabýn verdikleri hükümlerle mu-kayyed deðildi. Medine fukahasý ile sade vâki´ olan meseleler hakkýnda hüküm veriyorlar ve bu hususta Hz. Peygamberin ve Ashab-ý Kiram´ýn vermiþ olduklarý hüküm ve fetvalardan me´sur olanlara bakýyorlardý.

Medine fukahasýnýn fýkhýný Ýbni Þihab Zührî, Rebiatür-Rey ve onla­rýn tabakasýnda olan diðer ulema aldýlar. Ýmam Mâlik de onlardan aldý. Ýmam Mâlik´in üstadlarý arasýnda fýkýh ve rey´de üstün olanlar bulun­duðu gibi, hadis ilminde üstün olanlar da vardý. Ýbni Þihab Zührî´nin hadis yönü üstündü, Rabiatür-Rey ve Yahya b. Sald´in ise rey yönü üstündü. Öyle olunca Ýmam Mâlik´in fýkhýnda rey´in büyük yeri olmasý hiç garip görülmemelidir.

[1] Medine, Hulela-i Râþidin devrinde ilim merkeziydi. Ibni Abbas Basra´dayken oradaki Medine-titere halký öðretmelerini emretti.

[2] Ömer b. Abdülaziz Sireti, S. 63

[3] M- H. Hacevý, Fýkýh Tarihi, S. 110

[4] Kadý lyâd, Medârik, S. 32

[5] Ýbni Kayyým, Ý´tâmül-Muvakkýîn, C. 1, S. 16-17

[6] Ýbni Kayyým, I´lâmül-Muvakkýln, C. 1, S. 18

[7] Mâlik, Nâfi´i Þihab tabakasýnda saymaz, O tabiî olduðundan onu yedi fakih arasýnda sayar.

[8] Ýbni Kayyým, I´lâmül-Muvakkýln, C. 1, S. 18

[9]Ýbni Cem, Taberi Tefsiri, C. 1, Bu söz aralarýnda dostluk olmadýðýný, onun ilmine pek güvenmediðini gösterir.

[10] Ýbni Kayyým, i´lâmül-Muvakknn, C. 1, S. 18

[11] Ayný Kaynak.


radyobeyan