Ýmam-ý Malik
Pages: 1
Aam ve has By: sidretül münteha Date: 17 Eylül 2010, 16:29:10
AAM VE HAS

80-Aam ve Hükmü:


Karâfi âami þöyle tarif eder: Hükmü her birine þâmil olmak üzere küiîî mânaya vaz´olunan lafýzdýr. Aammýn þümulüne giren herþey onun taþidýðý-amum hükmüne girer. Akýl bâüð olan insan, namaz, zekât, oruç ve hacla mükelleftir. Dediðin zaman, insan ismi verilen herkes bu hükme dahildir. Sâri´: Hýrsýzýn eli kesilir, deyince, hýrsýzlýk vasfý tahakkuk eden herkes bu hükme girer. Böylece âam efradýndan her birine müþte­rek miktarda delâlet eder. Lafz onlara uyar, bunun gereði olarak hü­kümde tatbik olunur.»[1]

Eðer kelimeyle umumda müþterek deðif de, belli miktarý isteni­yorsa o hâstýr. «Mü´min köle âzad etmek» ayetinde veya «temes etme­den önce köle azat etmek» ayetinde olduðu gibi bunlarda kelime hâstýr, Çünkü bunlarda kelimenin vasfýnýn uyduðu hepsi deðil, ancak biri murad edilmiþtir. Birincide bir sýfatla mukayyed ise de ikincide o kayýd yoktur, mutlaktýr.



81- Mâliki ve Hanefîlere Göre Aam´ýn Hükmü:



Bu sözlerden anlaþýlýyor ki, âam´ýn tarifi ve hükmü bakýmýndan Mâliki ve Hanefî görüþleri farklýdýr. Hanefî kitaplarýna göre âam: Bir çok þeyleri toplayan bir kelimedir, çoðul kelimeler, bir topluluða delalet eden kelimeler gibi: Aliler, kavm, ins, cin... Hâs ise tek tek bir mânaya mevzu olan kelimedir, yani bir mânaya delalet eder, ortaklýk kabul etmez; hayvan kelimesi gibi cins olur, insan sözü gibi nev´i olur, Ali gibi þahýs, has isim olur. Bunlarýn delalet ettikleri þey birdir.[2]

Bundan iki mezhebin tarifteki farký görülmektedir. Birinci hüküm kasdolunan müþterek mânada her külliyi âam itibar eder, ikinci onu lafz ve mânada âhada þümulü itibar eder. Ýkinci fark da hüküm bakýmýndan olup Mâliklere göre âam olan kelimenin karinesiz umuma delâleti, zahirin delâleti kabilinden olup bu itibarla zannldir. Hanefîlere göre âam´ýn umuma olan delâleti kafidir, delilden neþ´et etmiyen ihtimalin tesiri olmaz.


82- Þâtýbî, Aam Zannî Olamaz, Diyor:


Mâliki mudakkýk âlimlerinden olan Þâtibl, anlaþýldýðýna göre, Ha­nefi görüþünü seçiyor ve âam´ýn zannl delil veya kafi delil sayýlmasýný önemli buluyor ve bunu Araplarýn ve þer´Ýn naâýl kullandýklarýna bakarak neticeye baðlamak istiyor ve þöyle diyor: «Zahirde bu ihtilaf kötüdür. Çünkü dini delillerin pek çoðunun temeli âam olan kelimelerle varid olmuþtur. Umumlarýn hepsi veya çoðu tahsis edilmiþtir, denirse: O takdirde þeriatýn çoðu ihtilaflý olur, bu hüccet midir, deðil midir? denir. Bu daha kötü diðer birþeye götürür. Kur´an´daki umumi lafýzlarýn delil olma durumu ne olur? Onlar tahsisten sonra delildir, denirse bunda da Kur´an´ýp külliyatýný zedeler, Bu ise dini delilleri bir nevi´ zayýflatma sayýlýr. Onlar bu hususta Ýbni Abbas´ýn þöyle dediðini naklederler: «Kur´an´da hiçbir âam yoktur ki, ondan tahsis yapýlmýþ olmasýn, ancak Allah Teâlânýn: «Allah herþeyi bilir.» kavli müstesna,» Bunlarýn hepsi Araplarýn sözüne muhaliftir. Selef-i Salih´in Kur´an´ýn umumlarý kafi olduðu görüþüne de aykýrýdýr. Dilde Araplarýn kasdettiklerine, þâri´in ahkâmda kasdettiklerine bunlar hep terstir. Malumdur ki, Hz. Peygam­ber Aleyhisselâm Cevami-i Kelâm ile gönderilmiþtir. O kelâmý gayet muhtasar, en derli toplu ve belið surette söyler. Bu cevâmiin baþý tabirde de umum olan kelimelerdir. Kur´an´da cevâmi´ mevcut olmadýðý farzolunursa, bu umumlar muhtasar cevami´ olmaktan Çýkar, bu. bir takým kayýdlara muhtaçtýr. Ýbni Abbas´dan naklolunan sahih bir yolla sabit olursa, o zaman te´vil ihtimali mevcuttur.»[3]


83- Hâssýn Hükmü Kafidir;


Hâssýn delâletinin kafi olduðunda ulema arasýnda ihtilaf yoktur. Onun için, âamýn delaleti zahir kabilindendir, diyenlerce de onun delâleti en kuvvetli mertebededir. Hâssýn delâleti, nassýn delâleti gibi kafidir. Delâleti nass kabilinden kafi olan þüphesiz ki, delaleti zahir kabilinden olanýn delaletinden daha kuvvetlidir, bunu biliyorsun. Hanefî-lere göre ise hâs ile âam ayný mertebededirler. Onun için hâs ile âarri tearuz ederse, zarrian itibariyle yakýnsalar, hâs âamý tahsis eder, her ikisi de imai edilir, aralarýný tevfik etmek mümkün olmayýnca bu yola girilir. Eðer zaman bakýmýndan ayrý iseler, sonra gelen, baþtan gelenj nesh etmiþ sayýlýr. Sonra gelen âam olsun, hâs olsun, hep birdir. Çünkü Hanefilerce âam, hâs´ý- nesh eder, diðer imamlar buna muhaliftir....


84- Tahsis Olunan Aamýn Hükmü:


Aam, fukahanin çoðuna göre, her birferd hakkýnda delaleti icma´a yakýn bir kuvvetle sabit olmakla beraber, tahsis kabul eder. Yani tahsis eden bir delil bulununca hüküm þamil olduðu ferdlerden bazýsýna ait olur. Tahkik erbabý ulemaya göre tahsis, âam´ýn umumuna dahil olduk­tan sonra bazý ferdieri ondan çýkarmak deðil, þâri´in maksadýnýn daha baþtan oniarý tahsis edip ayrý tuttuðunu beyandýr. Zira sözlük anlamý olarak âam´ýn þâmil olduðu âhadýn hepsi baþtan delâlete girmiþ deðil­dir. Gazali Mustesfa´da bu gerçeði þöyle beyan eder: «Delillere Muhas-sýs demek mecaz yoluyladýr... Tahsis eden delil söyleyenin iradesiyle bellidir. O mevzu´ kelime ile, hâs bir mana murad eder. Buna göre tahsis, kelimenin vasfý itibariyle umumilikten hususi manaya çýktýðýný beyandýr. Bu þuna benzer: Kelimenin hakiî mânadan mecaz manasýna çýktýðýný beyan için getirilen karine gibidir.

Gerçekten tahsis ile nesh arasýndaki farkýn temeli budur. Nesh, sabit olan hükmü deðiþtirir, aâm veya hâs, nesh olduðu zaman bazý âhada sabit olan hüküm deðiþir. Tahsis ise, kelimenin delâlet ettiði hükme daha baþtan bazý âhadýn girmesini menetmektir. Böylece o âam olan kelimenin hükmünün bazý âhada münhasýr olduðunu göstermek­tedir.


85- Aam Neyle Tahsis Edilir:


Asýl vasfý itibariyle âam olan kelimenin delaletinin kuvvetine göre, tahsis eden az veya çok olur. Aslý itibariyle âam´ýn umum âhadý hak­kýnda delâleti kafidir, diyenlere göre tahsis edici az olur. Çünkü onu tahsis edecek mertebeye çýkan þey, onun gibi kafi olmak gerekir, zanniler onu tahsis edemez. Onlara göre Kur´an´ýn umumlarý, hem sübut ve hem de delâlet bakýmýndan o mertebede olanlar ancak tahsis eder. Buna göre haber-i vâhid olan hadisler Kur´an´ýn umum olan kelimelerini tahsis edemez, onlar umum mânada kalýrlar. Çünkü haber-i vâhid olan hadisler sübut bakýmýndan zannldtrler, mevzuuna delâlet bakýmýndan kafi olsalar da, sübut zannldir. Kur´an´ýn umumlarý ise Hanefilere göre her iki bakýmdan kafidir.

Âam´ýn delâletini zannldir, diyenler, âam´ý tahsis edenleri geniþle­tip çoðalttýlar. Onlara göre, haber-i vâhid´in sübuti zannl olduðu gibi Kur´an´ýn umumlarý da delalet bakýmýndan zannldir, zannl olaný tahsis eder. Bildiðin üzere, Mâlikilerin dediðine göre, Ýmam Mâlik, âam´ýn, umum âhâdýna delâleti, zahirin delâleti ise zannldir, kafi deðil. Çünkü zanninin delilden neþ´et etmeyen ihtimale bile mâni durumu yok. Onun için âam´ý tahsis edici, Mâlik´e göre, çoktur, tahsis ihtimali yakýndýr, uzak deðil, onun görüþü gereði bu.



86- Mâlikîlerce Aam´ý Tahsis Edenler:



Kar´âfi, Mâlik´e göre âam´ý tahsis edenlerin 15 olduðunu söyler ki, onlar da þunlardýr:[4] 1 - Akýl, 2- Ýcma1,3- Kitabý kitapla, 4- Kýyas-ý celi ve hafi, 5- Mütevâtir sünnet misliyle, 6- Kitap, mütevâtür sünnetle, 7-Kitap haber-i vâhidle, 8- âdetler, 9- Þart, 10- Ýstisna, 11- Sýfat, 12- Gaye, 13- Ýstifham, 14- His. Mâlikilere göre mefhum muhalif, âamý tahsis eder, denilmiþtir. Bu sayý biraz kabarýk olup hayret uyandýrabilir, Çünkü âam´ý tahsis kapýsýný çok geniþ açýyor. Biz Mâliki Mezhebinde âam nasslan tahsis edenlerin çokluðunu, bunda þüpheye yer olmadý­ðýný itirafla beraber, þunu da söyleyelim ki, bu 15 sayýsý, çoðuna göre tahsis türünden olmýyan þeyleri de içine almýþtýr. Meselâ aklý, his sayý­yorlar. Halbuki bunlarý biz âam olan kelimeyi îsti´mal yönünü gösteren hal karineleri itibar etmekteyiz, hakikat mânasýndan mecaz mânasýna götürür. Yine istisna, þart, sýfat ve gayeyi de tahsis edici sayýyorlar. Halbuki bunlar sözde kayýdlardýr. Söz onlarsýz tam olmaz, ondan ayrý deðildirler. Onun için Hanefiier bunlarý tahsis edici deðil, sözü takyid edici sayarlar... Bunlarýn dýþýnda 8 tahsis edici kalýyor. Bunlarýn dördün­de, fukaha arasýnda ittifak vardýr. Onlar da: Kitabýn kitapla ve mütevâtir sünnetle tahsisi,, mütevâtir sünnetin mütevâtir sünnetle ve kitapla tah- sisi, bunlarda diðer fukaha, Mâliklerle ittifak halindedirler, bunda icrna´ vardýr. Ancak sünnetin kitapla tahsisine Þafiî muhaliftir. Kitabýn icma´la kýyasla, haberi vâhidle ve âdetlerle tahsisi ihtilâf konusudur. Öyleyse Mâük´le diðer fukahanýn bu mes´efelerdeki ihtilâfý üzerinde ayrý ayrý konuþalým:


87- Ýcma´la Tahsis:


Kitabýn icma´la tahsisinde Mâiîk´le diðer fukaha arasýndaki ihtilâfý çözmek kolay. Çünkü Kur´an´ýn öyle umumlarý var ki, Sahabe ve Tâ-bi´inin ulemasý ve onlardan sonra gelenler, itimad ettikleri delillerle bunlarýn tahsis edildiðinde icmâ´ halindedirler. Bunlardan biri Allah Teâlâ´nýn «Veya elinizin altýnda bulunanlar» ayetidir, çünkü bu ayet umumi olup tahsis edilmiþtir, Çünkü bunlardan süt kýz kardeþte diðer nikâhý haram olanlar çýkarýlmýþtýr, diyorlar. Fakat bana kalýrsa, burada tahsis eden icma´ deðil, Kur´an´ýn kendisidir. Çünkü «Size analarýnýz haram kýlýndý...» ayeti, hem nikâh akdini, hem de cinsi yaklaþmayý haram kýlar, bunda icmâ´ vardýr. Burada tahsis icma´la deðil, tahsis burada icma1 mahallidir, tahsis eden ise Kür´an´dtr. Kitap, kitapla tahsis edilmiþtir.


88- Aam´in Haber-i Vâhidle Tahsisi:



Aam´ýn icma´la tahsis kaziyyesi o kadar karýþýk deðil. Baþka bir þeyle takviye edilmiþ haber-i vâhidle tahsis de öyle, bunu sünnet bah­sinde açýklayacaðýz. Ýmam Mâlik bu kaziyyeyi ýtlaký üzere almýyor ve bunda yalnýz deðil. Ondan sonra Ýmam Þafiî de bunu, Mâliki Mezhe­binde olduðu gibi almýþtýr. O da âam´ýn delaleti zannî, demektedir. Delâleti zannt olunca, sübutu zannî olan haber-i vâhid onu tahsis eder. Çünkü zannî, zanniyi tahsis eder. Irak fukahasý yani Hanefilere göre âam tahsis edilmeden önce kafidir, tahsis edildikten sonra zannî olur. [5]O zaman haber-i vâhidle tahsis olunabilir. Çünkü Hanefiyye de haber-i vâhid tahsisten önce kafi olarak âam mertebesinde deðildir. Bu mes´eleler Medine ehli fýkhý ile Irak ehli fýkhý arasýnda ihtilaflý olanlar­dandýr. Ýmam Mâlik ve ondan sonra gelen Medine ulemasý, âam´ýn haber-i vâhidle mutlak surette tahsisini söylediler. Irak fukahasý ise baþka bir þeyle tahsis edilmeden önce haber-i vâhidle Kur´ân´ýn umumunu tahsisi menettiler.[6] Medineliler sözüyle, Mâlikten sonra gelen ve Þâffi 9ibl Medine ummasý mesleðini tutanlarý kasdediyoruz.


89- Kýyasla Aam´ýn Tahsisi:


Geriye iki mes´eie daha kaldý. Bunlar da: Kur´an´ýn âamýnýn kýyasla tahsis ve bir de Kur´an´daki âam kelimelerin âdetlerle tahsisi, bu iki mes*ele, üzerinde dikkatle durulmaða deðer niteliktedir. Çünkü Mâlik, daha ince bir ifadeyle Mâliki fýkhý, bu iki mes´eiede diðer fukahadan ve fakihlerden tamamiyle ayrýlmaktadýr. Bunlarda Mâliki fýkhýnda Rey´in payý ve derecesi meydana çýkmaktadýr. Mâlik hem Rey ve hem eser faklhidir.

Kýyas hakkýnda Karâfý þöyle der; «Kýyasda Þafii, Ebû Hanife,

Eþ´arl, Ebû Hüseyn Basri bize muvafýktýrlar. Ebû Hâþim kýyasta mutlak surette yani celi ve hafi kýyasta bize muhaliftir. Ýsa b. Ebân þöyle der: «Eðer âam daha önce kafi bir delille tahsis olunduysa, caizdir, yoksa deðildir.» Hanefllerden Kerhl þöyle der: «Eðer daha önce munfasýl bir delille tahsis edilmiþ, caizdir, yoksa caiz olmaz. Ýbni Þureyh ve Þâfillerin çoðu, hafiyle deðil, celiyle tahsisi caiz görürler. Celide ihtilaf vardýr. Kýyas-ý Mâna denildi, kýyas-ý þibh denildi.[7] Celi kýyas illeti açýk anlaþý­landýr. Hz. Peygamber Aleyhisselam´ýn «Kadý, gazab halindeyken hüküm vermesin» hadisinde olduðu gibi. Hilâfiyle kaza nakýz olunan denildi. Gazali der ki: «Eðer ikisi müsavi ise, tavakkuf ederiz, yoksa tercih isteriz. Kadý Ebû Bekir ve Ýmam Haremeyn tavakkuf ettiler, birþey demediler. Bunlar, kýyasýn aslý mütevâtir olduðu zamandýr. Eðer haber-i vâhid olursa, o takdirde hilaf daha kuvvetli olur.[8]

Karâfý, Kur´an-ý Kerim´in âamlarýný kýyasýn tahsis etmesi huþu- . sunda fukahanýn ihtilafýný böyle anlatýyor. Görülüyor ki, Mâlik´e göre kýyasýn aslý haber-i vâhid olsun, mütevâtir olsun, onunla Kur´ân´ýn âamý tahsis olunur, kýyasý da, ister, celi, ister hafi kýyas olsun hep birdir. Sonra da ona muhalifi olanlarýn görüþlerini naklediyor. Ancak muhaliflerin görüþlerini naklederken sözleri esaslý bir incelemeye dayanmýyor, Þöyle ki;

1- Diyor ki, Ebû Hanife ye göre kýyas, Kur´an´ý mutlak olarak tahsis eder. Halbuki Ebû Hanife´den böyle birþey naklolunmuþ deðil, Zira onun usulü ondan naklolunmadý, onun görüþleri, mezhebinde tahric yapanlar tarafýndan fer´i mes´elelerden çýkarýlmýþtýr. Baþta Ýsa b. Ebân ve Ebû Hasan Kerhl olmak üzere, tahric erbabýndan hiçbiri onun âam´ýn tahsisi ve kýyastn onun tahsis edeceði hususunda bir görüþünü belirtmemiþlerdir.

2- Karâfî diyor ki, Kerhî´ye göre, eðer Kur´an munfasýl ile tahsis edilirse, bundan sonra kýyasla tahsis caizdir. Gerçek þudur ki, Hanefi-lere göre tahsis zaten müfastl olur, ayrý yapýlýr. Þart, sýfat gibi kavlen muttasýl olanlara kayýd denir. Onlar tahsis edici sayýlmaz. Bunda Kerhî ile Ýsa b. Ebân arasýnda ihtilâf yoktur.

3- Þafiî, kýyas âam´ý tahsis eder, görüþündedir diyor. Biz bakýyoruz ki, Þâfi ý Risaiesi´nde ve Cumâul-ilim´de nassý, kýyasa takdim ediyor ve þöyle diyor: «Ýlmin iki yönü vardýr: Ýttiba´ ve istinbat, ittiba´ Allah´ýn kitabýna tâbi olmaktýr, onda yoksa Peygamberin sünnetine, onda da bulunmazsa, selefin kavline, orada da yoksa, Allah Teâlâ´nýn kitabýna kýyas yapýlýr. O da bulunmazsa, Hz. Peygamber Aleyhisselâm´ýn sün­netine kýyas yapýlýr. O da bulunmazsa, muhalifi bulunduðu malumumuz olmýyan selefin kavline kýyas yapýlýr. Kýyassiz söz caiz olmaz. Kýyasa yetkili olan kýyas yaparsa ve ihtilâf olursa her biri içtihadýnýn ulaþtýðýný söyler; içtihadýnýn götürdüðünden baþka türlü diðerine tâbi olamaz.»

Bundan görülüyor ki, kýyas ilmi, istinbat ilmidir. «Kitap ve sünnet ilmi ittiba´ ilmidir. Ýttiba´ mümkün olan yerde istinbata gidilmez.


90- Kýyasýn, Aam´ý Tahsisinin Vechi Nedir?



Karâfî bundan sonra, seçtiði mezheb Mâlikilerin: Kýyas aam´ý tah­sis eder, görüþünü savunmak için getirdikleri delilleri zikrediyor. Ýmam Mâlik´ten naklolunan fer´i meseleleri sýralýyor. Onlarýn delili þuna dayanmakta: Kýyas da nasslar gibi güvenilir bir delildir. Her kýyasýn zaten dayanaðý nassdýr. Asýl nassla sabittir, fer´i müþterek illet dolayýsýyle onun hükmünü alýr. Buna göre: Aam umumi hükmü bakýmýndan kýyasla tearuz ederse, kýyas da aslýnda bir delil olduðundan: Ýki asýl tearuz etmiþ demektir. Biri aâm´dýr, onun tahsise ihtimali vardýr: Delâle­tinde ihtimal oian bir asýlla, delâletinde ihtimal olmýyan bir asýl tearuz ederse, delâletinde ihtimal olmýyan alýnýr, Çünkü bu ikisi arasýný bulmak ve her ikisini de i´mal etmektir. Sözün i´mali, ihmalinden evlâdýr. Her ikisi de i´mal etmek ise, birini ihmalden daha evlâdýr. Her ikisini ümal etmek ise, birini ihmalden daha evlâdýr. Burada kýyas alýnýp da âamý onunla tahsis etmek, her ikisini de i´mal etmek olduðu açýktýr. Çünkü âam, tahsis edildikten sonra kalan kýsýmda hükmü bakidir. Eðer tahsisi menedersen, bu kýyasý ihmal etmek olur ve sebepsiz yere kýyasýn illetinin ýttýrarý önlenmiþ olur. Burada onu meneden birþey yoktur. Aam´ýn delâleti ihtimallidir.

Bu delili bir misalle O «Allah bey´i helal kýldý, ribayý haram etti» avetiyle izah ederler. Þöyle ki; bu ayet umumunun zahiriyle: pirinci pirinçle fazla ve nesie olarak satýþýn helâl olmasýný iktiza eder. Çünkü bu bir satýþtýr, ayetin zahiri de satýþ helâldir, diyor. Halbuki Hz. Peygamber Aleyhisselâm altýný altýnla, hurmayý hurmayla, arpayý arpayla sýtýþý ya­sakladý, ancak misliyle ve peþin olarak müsaade etti. Buna kýyasla, pirincin fazlasýyla satýþý yasaktýr. Çünkü o da arpa, buðday gibidir. Fazla­lýk ye nesie illeti vardýr. Eðer Kur´an´ýn aam´ý tahsis olunmazsa, bu kýyas boþuna olur. Eðer tahsis edersen ayeti de, kýyasý da i´mal etmiþ oluruz. Ayet, hadistekilerden baþkasýnda hükmünü yürütür.[9]


91- Kârâfî´nin Deliline Ýtirazlar:


Mâlikîlerin veya ekserisinin kýyasýn âam´ý tahsis etmesi için getir­dikleri delil böyle. Biz bunu birkaç yönden inceleyeceðiz.

1- Bu delil, umumiyetle âam´ýn delilden neþ´et etmeyen ihtimallere ma´ruz olacaðýný itibar etmek, esasýna dayanmaktadýr. Yukarýda beyan ettik ki, Mâliki, Þatibî bu görüþte deðildir. Çünkü bu þer´i delilleri zayýf-latmak olur, sebepsiz yere nasslarýn umumunu zedelemektir. Kelimele­rin delâletinin umumi olmasý gereklidir, hilâfýna delil olmadýkça böyledir. Ancak delilden neþ´et eden ihtimale itibar olunur. Irak fukahasýnin, Hanefilerin görüþü budur ve kuvvetli olan da budur.

2- Dinde yerleþmiþ bir usuldür: Müctehid, nass bulamadýðý zaman ancak kýyasa gidilir. Bura da ise nass olan yerde kýyasa gidiliyor. Hadis var. Hattâ nassdan anlaþýlanlarýn bazý laðv ediyor, bu ise tertibi ters etmektir. Ve þeriat umurunda sabit olanýn hilâfýna gitmektir.

3- Kârâfî´nin getirdiði Hadisin nassý tahsis eden bir yaný yoktur. Çünkü riba mallarýnýn satýþý, "ribayý haram kýldý" ayetiyle helâl olmama­sý, kýyasla tahsis edilmesi deðil, Kur´an´ýn nassiledir. Hadis ve Kur´an nba mallarýný beyan ettiler. Tahsis eden Kur´an´dýr, kýyas deðil. Ýki itibar arasýnda fark büyüktür. Çünkü Mâlikilerin itibarýna göre kýyas, ayetin umumiliðini laðv ediyor, halbuki bize göre ayetin umumiliðini tahsis eden Kur´an´dýr.

4- Karâfî, kýyasýn delaletinde ihtimal yok, farzediyor. Halbuki vasýf­larýn tearuz ve onlarýn içinden illetin çýkarýlmasý, delâletini ihtimalii yapar. Bundan baþka kýyasýn dayanaðý olan aslýn delaleti de ihtimali olabilir, bazen senedi zanni olur.


92- Medine Fukahasý Kýyasda Hiç de Geri Deðildir:


Ebû Hanif e kitabýmýzda Hanifiliði incelerken demiþtik ki: Iraklý­larýn elinde sahih Hadislerin az bulunmasý, onlarý Kur´an´ýn nasslanný en þümullü þekilde iþlemeðe, onun umumiliðine itikad etmeðe ve fýkýh usulünde bu esaslar üzere yürümeye onlarý þevketti. Þimdi biz, Me­dine Ýmamý Malik´in fýkhýný incelerken görüyoruz ki, Medineliler ve Medinelilehn ilmine varis olan MâlÝkîler, nasslarýn umumîliðini daraltýyorlar ve kýyas, Kur´an´ýn ve hadislerin umumlarýný tahsis eder, diyorlar.

Bu bize baþta hocalarý Malik olmak üzere (Allah ondan razý olsun) Medine ulemasýnýn Rey fýkhýndan büyük pay almýþ olduklarýný göstermiyor mu? Ýmam Maliki, Rey fuka-hasýndan saymak, Ebû Hanifeyi onlardan saymaktan kuv­vetçe hiçte aþaðý deðildir. Her ikisinin tutumu ayrý da olsa, sonuç birdir, gaye de ihtilaf yok.


93- Adetlerin Tahsis Etmesi:



Nasslartn âam´ýnt kýyasla tahsis böyle. Kur´an´ýn umumiliðini örf, adetlerle tahsise gelince, Malikiler, bunda fukaha arasýnda icma´ olduðunu söylerler. Buradaki adetten murad, kavli adettir, yani Kur´an indiði asýrda isti´mal olunan hususi beyan örfüdür. Müslümanlar ne anlardýfar, o çevrede nasýl kullanýrdý, Çünkü bunlar sözü kayýd altýna alan þeylerdir. Bu hususta Karafî þöyle der:

"Bunda kaide þudur: Örf ve adet keiimesi, söyleyenin Örfüne göre anlaþýlýr. Þeriattaki örf, onun örfüne göre anlam alýr. Örf eðer onun umumiliði tahsisi iktiza ederse, tahsis ederiz, mecazi iktiza ederse, hakikat manasý býrakýlýr, mecaze gidilir. Kýsacasý, örfün delaleti, lügatin delaletine takdim olunur. Çünkü örf, lügati nesh eder, nesh eden nesh olunandan önde gelir. Söyledikten sonra doðan adetlere Ýtibar olun­maz. Mesela bir satýþ akdi yapýlýr, satýþýn bedeli, o zaman muteber olan para taayyûn eder. Ondan sonra parada olan deðiþiklik adetlerin

bakýlmaz, adak, ýkrar, vasiyet de böyledir.Yapýldýðý zaman ki örf muteber olur.Þeri nasslar da böyledir, o zamanki adetler muteberdir.[10]

Nasslarýn umumiliðini tahsis eden adet, sözde kullanýlan adetlerdir, kelimelerin kullanýþ yoludur.Söz vazý itibariyle öyle konulmuþtur, dinleyenler onu ona göre anlarlar.Buna söz adeti ve beyan örfü denir.Þatýbi,bunu þöyle anlatýr:Umumilik istimalle muteber olur.Ýstimal yollarý çoktur.Bunu belirleyen þey halin icaplarýdýr:Rabbinin emriyle her þeyi mahveder,ayetiyle:Gökleri yeri,daðlarý,sularý ve diðer bu anlamda olan þeyleri mahveder manasýdýr.Nasýl ki alt tarafýnda þöyle buyurmuþtur:Derken onlar o hale geldiler ki, evlerinden baþka bir þey görülmez oluverdi.[11]

Bu sözlerden anlaþýlýyor ki amm?ýn örf ve adetle tahsisi,üzerinde icma hasýl olmuþ bir þey gibidir.Çünkü bu sözü makamýn icabýna, istimal örfüne göre sözü tefsirden baþka bir þey deðildir. Bu garip bir þey deðildir.


94- Mesâlih-i Mürsele´nin Tahsis Etmesi:



Aam´mý tahsis eden diðer birþey vardýr ki, onu bazý Malikiler aldýðý halde Karâfî zikretmemiþtir, o da Mesâlih-i Mürsele dir Bazý Mâlikilere göre bu aamý tahsis eder.Ýbnül-Arabi bunu Ahkâm-ý Kuranda Analar ,çoçuklarýný iki yýl emzirsinler ayetinin tefsirinde söyler, imam Mâlik þöyle demiþtir: "Eðer kad,n yüksek, aileden ise, çocuk baþka bir kadýnýn memesini alýp emerse, çocuðu emzirmeðe zorlanmaz, Arap âdeti üzere, güzelliðini korumak ,çýn böyle yapar. Bununla Kur´an´ýn umumiliði maslahat için tahsis olunmuþtur. Buna dair sözümüzü, Malik´e göre maslahattan bahsedeceðimiz yere býrakýrýz.


95- Has Ýle Aamýn Tahsisi:



Zahir ve nass, bunlarýn Mâlik´e göre delil olmalar, hakkýnda kýsaca sözümüz bunlarla bitiyor. Aam ve hâsdan bahsediþimiz, aâm´ýn delâleti zahir kabilindenclir, hâsýn delaleti nass kabilindendir, tezine göredir. Bu bakýmdan âamýn hâsa hamli mevzu´unda birleþiyorlar. Tearuz halinden nass zahire takdim olunduðu gibi hâs da aama takdim olunur ve onu tahsis eder.

Belirttiðimiz üzere Irakfukahasýnýn görüþü böyle deðil. Onlara göre delâlet bakýmýndan âam, hâs kuvvetindedir. Eðer âarn ile has tearuz ederse, zamanca biribirine yakýn deðilse, önceki, sonra ile nesh edilmiþ sayýlýr, sonraki âam veya hâs olsun, birdir. Eðer zamanlan birse, o zaman hâs, âam´ý tahsis etmiþ sayýlýr. Çünkü zamanýn yakýn olmasý karinesiyle, âam´ýn bütün umumiyetiyle hepsine þâmil olmadýðý anlaþý­lýyor. Aâm, delâletinde her ne kadar kafi Ýse de, delilden neþ´et eden ihtimali kabul eder. Zamanlarýnýn yakýn olmasý, bir ihtimal delili sayýlýr. O bakýmdan hâs, bu durumda âam´ý tahsis eder.

Burada zahir ve nass hakkýndaki sözleri, usul ilmindeki kitaplarýn tafsilatýna býrakalým da, Kur´an ve sünnetin delâletlerinden alýnan iktiza delâleti veya Lahn-ý Kavi île mefhumu muhalefet ve mefhum muvafakaten bahsedelim:

[1] Karâfî´nin tarifi böyle. Bu Mâliki Mezhebi meselelerine uymaktadýr. Onlarca mutlak ile mukayyed arasýnda fark var, mutlak külli mânalara mevzudur: Adam, köle gibi, fakat hükümde ve teklifte bunlarýn hepsi deðil, biri dahildir. Ayet: «Köle âzâd etmek" diyor. Murad her köleyi deðil, içlerinden birini âzâd etmektir. Aam olanlara ise müþterek vasýf tahakkuk eden her biri matlubdur. Mutlakta müþterek vasýftakilerin.biridir. Mutlak bir kayýtla mukay­yed olunca kastedilen bir oiur. Mutlakla Aam arasýndaki bu farka göre Mâliki mezhebinde dört fýkýh meselesi ortaya çýkar: 1- «Temas etmeden önce mü´min köle âzâd etmek» ayet-i kerimesi, kölelik vasrf bulunanlardan birini âzâd etmeyi farz kýlýyor, bütün köleleri deðil, bu mutlaktýr. 2- «Size leþ, kan ve domuz eti haram kýlýndý» ayet-i kerimesi müþterek vasýftakile-rin her birini haram kýlar, âam´dýr, her leþ, her kan, her domuz eti haramdýr. 3- Kanlarýna; biriniz boþtur, dese Mâlik´e göre her biri ona haram olur, Çünkü biriniz, tâbirine her biri girer, bu müþterek bir tâbirdir. (Bu düþünülecek bir þeydir). 4- Adam, kölelerimden birini âzâd etöm, dese, kölelerinden biri âzâd olun, onu tayin etmesi gerekir. Bu mesele ile Önceki mesele arasýndaki fark düþünülecek bir þeydir. Maksadýn bir olmasý müsavi olmaðý gerekti­rir. Belki de talak, yaklaþmayý haram kýldýðýndan, ihtiyaten umum tarafýný tercih etti. Fakat kelime âam deðil, âam hükmü nasýl tatbik olunur. Bak: Karâfi, Envaul-Furuk, C.1, S. 157.

[2] Pezdevi?nin Usûlüne bak.

[3] Þatýb´ý, Muvakkat C. III. S. 292

[4] Karafi, TenMhul-Füsûl, S. 90

[5] Hanefî Mezhebinin görüþünü Ebû Hanife adlý kitabýmýzda açýkladýk. Bak, S. 244

[6] Bu konu içinde ayný esere bak, orada etraflýca anlattýk.

[7] Kýyas-ý mâna; Hükmün illeti olan mânada fer´i asýlla müttefik olandýr. Kýyasý Þibh: Fer´i iki asýl arasýnda çalkalanýp çoklukla muvafýk olana Ýlhak edilendir.

[8] Karâfý, TenkîhuMüsûl, S. 90

[9] Karafi, TenkÝh, S. 90-91 ´dekilerin özeti.

[10] Karafi, Tenklhut-füsûl, S. 194, özet olarak alýndý

[11] Þâtýbý, Muvafakat, C. III, S. 271.


radyobeyan