Nurdan Damlalar
Pages: 1
Orijinal tesbitler yeni yorumlar 2 By: sumeyye Date: 17 Eylül 2010, 13:12:25
Orijinal Tesbitler Yeni Yorumlar 2

BEÞÝNCÝ NÜKTE:
Üç meseledir:

Birinci mes'ele: Hakikî ve muzýr musibet, dine gelen musibettir. Dine gelecek musibetlerden her vakit Ýlâhi Dergâha iltica edip feryad etmek gerekir.

Fakat dînî olmayan musibetler, hakikat noktasýnda musibet deðildirler. Bir kýsmý ilâhî bir ihtardýr. Nasýl ki çoban, baþkasýnýn tarlasýna giren koyunlarýna taþ atar, onlar o taþtan hissederler ki, bu taþ, zararlý iþten kurtarmak için ihtardýr, memnun olarak dönerler. Öyle de, çok zahiri musibetler var ki, ilâhî birer ihtar, birer ikazdýr. Ve bir kýsmý günahlara keffarettir. Ve diðer bir kýsmý da, gafleti daðýtýp beþerî olan acz ve za�fýný bildirerek bir nevi huzur vermektir. Daha önce de geçtiði gibi musibetin hastalýk kýsmý, musibet deðil bilakis Rabbani bir iltifat ve günah kirlerinden bir temizlemedir. Rivayette vardýr ki, "Olgun bir aðacý silkelemekle nasýl meyveleri dökülüyorsa, sýtmanýn titremesinden de günahlar öyle
dökülüyor."

Hz. Eyyub Aleyhisselam münâcâtýnda kendi istirahatý için deðil, kulluk yapabilmek için þifa istemiþ. Zira hastalýk ve yaralan, diliyle zikrine ve kalbiyle tefekkürüne mâni oluyordu. Maddi hastalýklar için, kulluða mani olduðu zaman iltica edebiliriz. Fakat itiraz ve þikayet ederek deðil de mahviyet içinde ve Cenab-ý Hakk'dan yardým dileyerek iltica edilmeli. Madem O'nun Rububiye-tine razýyýz, O Rububiyeti noktasýnda verdiði þeye rýza lazým. Kaza ve kaderine itiraz eder gibi "Ah", "Of' edip þikayet etmek bir nevî kaderi tenkid, Rahimiyetini ittihamdýr. Kaderi tenkit eden, baþýný örse vurur, kýrar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalýr. Kýrýlmýþ el ile intikam almak için o eli kullanmak, nasýl kýrýlmasýný artýrýrsa, itiraz, þekva ve merak da musibeti ikileþtirir.

ikinci Mes'ele: Maddi musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ, bazý gecelerde insanýn gözüne bir hayâl iliþir. O-na ehemmiyet verdikçe þiþer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden anlara iliþtikçe hücumlarýný artýr malan, lâkayd kaldýkça daðýlmalarý gibi, maddi musibetlere de ehemmiyet verip büyük nazarýyla bakýlsa büyür. Merak vasýtasýyla o musibet cesetten geçerek kalbde de kökleþir, bir manevî musibeti de netice verir, ona dayanýr, devam eder. Ne vakit o meraký, kazaya rýza ve tevekkül vasýtasýyla giderse, bir aðacýn kökünün kesilmesi gibi, maddi musibet hafifleþe haflfleþe, kökü kesilmiþ aðaç gibi kurur, gider. Bu hakikati ifade için bir vakit böyle demiþtim:

Býrak ey biçâre feryadý belâdan kýl tevekkül,
Zira feryad, belâ içinde hala içinde belâdýr, bil.
Eðer belâ vereni buldunsa, þaft içinde, ata içinde beladýr, bil.
Eðer bulmazsan, bütün dünya cefâ içinde, fena içinde belâdýr bil.
Cihan dolusu belâ baþýnda varken, ne baðýrýrsýn
küçük bir belâdan?
Gel, tevekkül kýl.
Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O
güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Nasýl ki, mübârezede müthiþ bîr hasma karþý gülmekle, düþmanlýk dostluða, husûmet þakaya döner, düþmanlýk küçülür, mahvolur. Tevekkül ile musibete karþý çýkmak da öyledir.
Üçüncü Mes 'ele: Her zamanýn bir hükmü var. Þu gaflet zamanýnda musibet þeklini deðiþtirmiþ. Bazý zamanda ve bazý þahýslarda belâ, belâ deðil, belki bir ilâhi lütufdur. Ben þu zamandaki hastalýklý diðer musibet-zedeleri -fakat musibet dine dokunmamak þartýyla- bahtiyar gördüðümden, bu durum musibet ve hastalýk aleyhinde bulunmak hususunda bana bir fikir vermiyor. Ve onlara acýmýyorum. Çünkü her ne zaman hasta bir genç yanýma geldiyse, emsallerine nazaran dinî ve uhrevî vazifelerine daha f azla baðlý olduðunu gördüm. Ondan anlýyorum ki, öyleler hakkýnda o nevi hastalýklar musibet deðil, bir nevî nimet-i ilâhiyedir. Çünkü, gerçi o hastalýk onun dünyevî. Jant kýsacýk hayatýna bir zahmet veriyor, fakat O'nun ebedî hayatýna faydasý dokunuyor. Bir nevî ibâdet hükmüne geçiyor. Eðer sýhhat bulsa, gençlik sarhoþluðuyla ve zamanýn sefahatiyle, elbette hastalýk hâlini muhafaza edemeyecek, belki sefahate atýlacak.

HATÝME
Cenâb-ý Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insaný hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr içinde yaratmýþtýr. Hem isimlerinin hadsiz nakýþlarýný göstermek için, insaný, hadsiz cihetlerle elemler aldýðý gibi, hadsiz cihetlerle lezzetler alabilir, bir makine hükmünde yaratmýþ. Ve o insan makinesinde yüzlerce âlet var. Herbirinin elemi ayrý, lezzeti ayrý, vazifesi ayrý, mükâfatý ayrýdýr. Adeta, büyük bir insan olan alemde tecelli eden bütün ilâhî isimler, küçük bir âlem olan insanda da tecellî ediyor. Bunda sýhhat ve afiyet ve lezzetler gibi faydalý þeyler nasýl þükür dedirtir, o makineyi çok cihetlerle vazifelerine sevk eder, insan da bir þükür fabrikasý gibi olur. Öyle de musibetlerle, hastalýklarla, elemlerle, diðer heyecan ve hareket veren ârýzalar ile o makinenin diðer çarklarýný harekete getirir, heyecanlandýrýr. Ýnsanýn mâhiyetinde yerleþtirilmiþ olan "acz", "za'f ve "fakr" mâdenini iþlettiriyor. Bir lisan ile deðil, belki her bir azanýn lisaniyle bir iltica, bir "istimdat" vaziyeti verir. Güya insan o âmâlar ile, ayrý ayrý binler kalemi kendinde toplayan hareketli bir kalem olur. Hayat sayfasýnda veyahut Levh-i Misâli'de, hayatýnýn mukadderatýný yazar, Ýlâhî isimlere bir ilan-nâme yapar ve Ýlâhî ve manzum bir kaside hükmüne geçip yaratýlýþ vazifesini î/a eder.

(*)II. Lem'a'dansadeleþtirilmiþ metin.
(*) Bazý teffiircýlerin nokla-i nazarlarýna riayet edilmede mallýný- görülmediðinden böyle kaydý'diinýujtir.





Bediüzzaman Said Nursi

radyobeyan