Darul hikmet ve adaleti izafiye By: sumeyye Date: 16 Eylül 2010, 21:51:53
Daru'l-hikmet ve Adalet-i Ýzafiye
Adalet ve zulmün birçok tarifi ve birçok baðlamý varsa da bunlardan en akýlda kalýcýlardan ve gönle hitap edicilerden birisi þudur: Adalet, fýtrata uygunluk; zulüm ise fýtrat dýþýlýktýr. Fýtratýn dýþýna çýkmaktýr. Zulmün de iki basamaðý vardýr. Kadim kültürümüzde ve anlayýþýmýzda buna ifrat ve tefrit ayaklar dendiði gibi veks ve þatat da denebilir. Þatat ölçüyü aðdýrmak yani ifrat basamaðýdýr. Veks ise ölçünün altýnda kalmak ve tefrit boyutudur. Þatat fazlalýk, veks ise noksanlýktýr. Adalet ise bunlarýn dengelenmesi ve ikisinin saðlamasýdýr. Hayat denge üzerinde seyrettiðinden dolayý dengesizlik geçici bir statüdür. Hiçbir zaman kalýcý olmaz. Bu itibarla da eslaf: "El Küfrü yedumu / Ve'z zulmu la yedum" demiþlerdir.
Haramýn binasý olmaz deyimini hatýrlatýrcasýna yine bu baðlamda "Beytü'z-zalimi harabun velev bade hinin / Bir müddet sonra olsa da zalimin evi haraptýr, harabattýr" denmiþtir. Bunun geçmiþten geleceðe güzel Türkçe'mizdeki tam karþýlýðý þudur: Alma mazlumun ahýný, çýkar aheste aheste. Adalet oku gecikse de þaþmaz. Haramýn ocaðý olmadýðý gibi zulmün de ocaðý yoktur. Biraz gecikerek de olsa hak ve adalet elbetteki tecelli eder. Cenab-ý Hakk imhal eder ama asla ihmal etmez. Ýnsana toparlanmasý için bir süre verilir. Buna imhal; yani mühlet verme denilir. Adalette kusur eden ve zulmeden bu fýrsatý deðerlendirirse zaten adalet yerini bulur. Bunun yolu da zalimin ihkak-ý hak etmesi ve kul hakkýný iade etmesidir. Aksi taktirde, zulmünde temadi eder ve haksýzlýkta devam ederse verilen süre dolduðunda çeþitli suretlerde ve hadise düzeyinde adalet ensesine biner.
Þah-ý Geylani'nin de dediði gibi, dünya daru'l-hikmet olduðundan dolayý burada adalet ve zulmün cezalandýrýlmasý bazen açýktan olsa bile, genelde perdelidir. Bazen de suç ile ceza arasýnda denge saðlanamayabilir ve suç tam karþýlýk bulmayabilir. Bu, muhakemenin öbür dünyada devam edeceðinin bir göstergesidir. Dünya daru'l-hikmet olduðundan dolayý burada iþler adalet-i izafiye ile yürür. Adaletin tamamý burada tecelli etseydi ve muhakemenin tamamý burada görülecek olsaydý mahkeme-i kübraya bir þey kalmayacaktý. Dolayýsýyla orasý, burasýnýn bir devamý niteliðinde olmayacaktý. Bu da hikmete ters olurdu. Bu itibarla, açýkça þunu söyleyebiliriz: Bu dünya da adalet-i izafiyeye gayet uygundur ve hikmete de ters düþmez. Adalet-i mutlakanýn tecelli yeri ise ise daru'l-kudret olan ahirettir. Öteki dünyadýr. Burasý ayný anlamda dar-ý imtihan, orasý ise dar-ý cezadýr.
Hz. Ali (k.v.) adaleti þöyle tasvir etmektedir: "Eþyayý ve nesneleri yerli yerinde kullanmak ve yerli yerine koymaktýr..."1 Yerlerinden aldýðýnýzda ve onlarý deðiþtirdiðinizde zulmetmiþ olursunuz. Fýtri olan ise her þeyin insicamlý ve uyumlu olmasýdýr. Bu tariften yola çýkarak þöyle bir benzetme yapmamýz mümkündür: Diyelim ki, iki öküzü bir boyunduruk altýna alýp onunla tarla sürüyorsunuz. Ancak öküzlerden birisi tembel ve serkeþ. Diðeri uyumlu ve emre muti. Serkeþ olan sürekli geride kalarak diðerine eziyet eder. Bu öküzler birbirinin dengi olmadýðýndan ve yanlýþ kullanýldýklarýndan cefakar olaný hakkýnda zulüm irtikap edilmektedir. Bu basit misalden de anlaþýlacaðý gibi eþyayý yerli yerinde ve dengeli kullanmazsak zulme davetiye çýkarmýþ oluruz. Zulmün mefhum u muhalifinden de adaletin tarifine ulaþýyoruz. O da eþyayý yerli yerinde ve düzgün bir biçimde kullanmaktýr.
Bir hadis-i kudsîde Cenab-ý Hakk, kendinden haber vererek kendisine zulmü yasakladýðý gibi kullarý arasýnda da zulmü yasakladýðýný beyan eder. Bu manada zulüm, gücün suistimali ve yanlýþ ve kontrolsüz kullanýlmasýdýr. Zulüm, muhal-farz, sahibini nübüvvet dairesinden düþürdüðü gibi velayet dairesinden de ýskat eder. Cenab-ý Hakk'ýn cahil dostu yoktur. Dost edinmek istediðinde esbabýný halk ederek halilinin cehaletini izale eder. Allah'ýn dostlarý da incelikler aleminden veya nefis çöllerinden geçtikten sonra huzura vasýl olur ve kabul edilirler. Hz. Ýbrahim'in duasýna mukabil Cenab-ý Hakk, "Zalimler benim ahdime eremez ve nail olamazlar" buyurmuþtur. Nübüvvet hanesine mensup olsa da zalim manen oraya intisaplý deðildir. Haneden olmasa bile ehl-i salah manen peygamberin varisidir. Hz. Lut'un karýsý, Hz. Nuh'un çocuðu ve Hz. Ýbrahim'in babasý buna örnektir. Bu itibarla, bu anlayýþ Ehl-i Beyt'in tarifinde de geçerli olmuþtur. Metafizikî veraset fizikî verasetten önemli ve önceliklidir.
Buna mukabil, Cenab-ý Hakk üç zümrenin duasýný geri çevirmez. Ýftara kadar oruçlunun, adil olan imamýn, yani devlet reisinin ve mazlumun duasý. Bu kapsamda olan üç sýnýftan iki sýnýfýn makbuliyet nedenleri adalet ve zulme maruz kalmaktýr. Bundan dolayý, dinin en temel rükünlerinden birisi adalettir. Ve Kur'an-ý Kerim nasýl namazla birlikte daima zekatý anýyorsa, küfürle de birlikte zulmü anmaktadýr. Yer yer birbirlerinin eþ anlamlýsý olarak da zikre konu edilmektedir. Adalet ve muadelet, denge ve eþitlik saðlanmasý anlamýndadýr.2 Mutezile'nin beþ temel esasýndan birisi adalettir. Ancak onlar adalet-i izafiye meselesini idrak edemediklerinden dolayý mutlak adalet namýna yer yer sapma göstermiþlerdir. Bu meselenin uzantýsý olarak kesb ve iktisap yerine kullarýn amellerinin yaratýlmasýný da yine kullara isnat etmiþler ve Cenab-ý Hakk'ý devreden çýkarmýþlardýr. Onlar tam sorumluluk için tam yetki isterler. Bu ise rububiyetin alanýna girmektir. Keza adalete mugayir ve kayýrma olarak gördüklerinden þefaatý da reddederler. Adalet, mükafat ve mücazatta eþitliktir. Cenab-ý Hakk bu yönüyle kullarýna adaleti emretmiþtir. Bununla birlikte af kapsamýný da açýk býrakmýþtýr. Bu manada bir ayet-i celilede "Allah, adaleti ve ihsaný emreder" buyurulmuþtur. Adalet amellere eþit muamele ise ihsan da hayra daha fazla, þerre ise daha az mukabele etmektir.
Müteveffa Papa John Paul de "Ýnnallahe ye'muru bil'adli ve'l ihsani" ayetinin manasýna ve mantýðýna uygun olarak þunlarý söylemiþtir: "Affetmek, kiþisel bir tercihle insanýn þerre þer ile mukabele dürtüsünü bastýrmasýdýr. Affetmek bir zayýflýk gibi görünmekle birlikte, hakikatte büyük manevi güç ve ahlaki cesaret gerektirir."3 Papa'nýn bu sözlerini yorumlayan Prof. Dr. Thomas Michel'e göre, yaralarý sarmak için adalet tek baþýna yeterli deðildir. Ayný zamanda affetmeyi de bilmemiz lazým. Ýþte bu af ve safh makamýdýr. Bu manada Ýslamiyet hanefiyyetü's semha (baðýþlayýcý bir din) ve mahaccetü'l beyzadýr (beyaz yol). Adalet zekat gibidir. Af ise sadaka. Dolayýsýyla Cenab-ý Hakk tek baþýna adaletin yetmediði için affý ve ihsaný getirdiði gibi zekat da kifayet etmediði için sadaka gibi baðýþlarý da teþvik etmiþtir. Çünkü daima hal ve harekatýmýzda istemeden de olsa maksadý aþan yönler bulunabilir. Bunlarýn ilacý adaletle birlikte affu safh'dýr. Ýhsan makamý her boyutta artý bir makamdýr. Ýbadette Allah'ý görür gibicesine ibadet etmek olduðu gibi adalette de af veya ikram makamýdýr.
Bununla birlikte geçmiþte kalan ve tövbekar olanlarýn tecavüzlerini baðýþlamak centilmenliktir. Bunun hilafýna, nadan olan ve zulmünde devam niyeti izhar eden insanlarý baðýþlamak zulme razý olmak ve ona aracý olmaktýr. Bu açýdan mazlumun da pasif bir þekilde zulmü desteklememesi gerekir. Küfre rýza küfür olduðu gibi zulme rýza da zulümdür ve bunu yapanlar genellikle tasvip ettikleri veya sessiz kaldýklarý zulmün acý tadýný tadarlar. Mazlumlarýn çeþitli yollarla zulmü bertaraf etmeleri en azýndan zulme mekan olan bölgeyi terk etmeleri gerekir. Mevlana Celaleddin Rumi'nin babasý Sultanu'l-Ulema Bahauddin Veled Horasan'ý ve Belh'i zulüm yüzünden terk etmiþ ve Anadolu'ya ayak basmýþtýr. Bu hareketinin bereketine Anadolu fuyuzatýyla feyizlenmiþtir. Aksi taktirde, zulmü kabullenmek zulümdür. Bunu nasihatla ve reddi cemille yapmak da o kadar önemlidir. "ferman sultanýn ise daðlar bizimdir" anlayýþý ise dahilde çatýþmayý akla getirdiði için makbul deðildir. Bunun adý ihkak-ý hak deðil, isyandýr. Ýsyanýn da bir ahlaký ve kültürü var. Yapýcý davranmak ve tahribat yerine tamirat yolunda olmak gerekir. Aktif zulüm zulmü irtikap etmekse; pasif zulüm, zulmü kabullenmek ve zalime müzahir olmak ve zulüm kefesini aðdýrmaya hizmet etmektir. Bundan dolayý, mazlum ihkak-ý hak için çalýþýr ve hakkýný meþru yollardan almaya gayret eder. Bu hususta Cenab-ý Hakk ona müstesna haklar tanýmýþtýr. Cenab-ý Hakk mazlumun dýþýnda kimseye çirkin söz veya yüksek perdeden konuþma hakký, yetkisi vermemiþ ve tanýmamýþtýr.4
Peygamberimiz sünnetiyle de bu kuralý te'yid etmiþtir. Sözgelimi, zulme girmedikçe kimsenin sözünü kesmezdi. Zulmün yayýlmasýna ve tedavülüne hizmet edecek þekilde konu edilmesine ve konuþulmasýna ve zulmün müdafaasýna asla müsaade etmezdi.5
Netice, Hz. Ömer'in de dediði gibi, adalet mülkün temeli, zulüm ise mülkün izalesi ve tahribidir. Umran ancak adaletle kaimdir; yani ayakta kalýr. Dünyada zulüm, kýyamette zulumat ve karanlýklardýr.
Öz
Bu makalede adalet tarifinden yola çýkýlarak bu dünyanýn hikmet dünyasý olduðu, bu nedenle burada iþlerin adalet-i izafiye ile, hikmete uygun olarak yürüdüðü gözler önüne serilmekte; Allah'ýn kullarýna zulmü yasakladýðý, zulme rýza göstermenin zulüm olduðu vurgulanmaktadýr.
Hz. Ömer'in sözünde kendisini bulan, "adalet mülkün temelidir, zulüm mülkün izalesi ve tahribidir" sonucuna varýlmaktadýr. Mustafa ÖZCAN