Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Peygamberimiz a.s.m. ve sevgi medeniyeti By: sumeyye Date: 15 Eylül 2010, 22:44:02
Peygamberimiz (A.S.M) ve Sevgi Medeniyeti

Peygamberimiz (A.S.M) ve Sevgi Medeniyeti



Allah Resûlünü (a.s.m) daha iyi anlamak, onu daha güzel tanýmak ve gönüllerdeki müstesna yere taþýmak mü’minler için imanî bir mükellefiyettir. Ýmanî bir mesuliyettir; zira O'nun örnek hayatý incelendiðinde görülecektir ki, Yüce Yaratýcý'yý en kâmil vasýflarýyla tanýmanýn, buyruklarýna sadakatle baðlanmanýn, birlikte ayný ortamý paylaþtýðý insanlarýn dertlerine ortak olmanýn, yardýmlaþmayý ve dayanýþmayý vicdanî bir görev bilmenin, insanlara sýrf insan olduklarý için sevgi ve saygý duymanýn, intikam yerine baðýþlayabilmenin en mükemmel örneklerini O'nun yaþantýsýnda görmekteyiz. Nitekim Yüce Allah da O'nu bizim için her konuda yegane model olarak göstermiþtir: "And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuþmayý umanlar ve Allah'ý çokça anan kimseler için Resûlüllah (Allah'ýn Elçisi) en güzel örnektir." (Ahzab, 33/21)

O halde, hakiki mü’min, kendine örnek edineceði bu ideal insaný -Yüce Allah’tan sonra- kendi canýndan, malýndan, her þeyden ve herkesten daha çok sevecek ve onu kendisine rehber edinecektir. Çünkü mü’min, Allah Resûlü'ne (a.s.m), O'nu sevmek ve O'na itaat etmek üzere iman etmiþtir. Onu gereði gibi sevmez ve emirlerini yerine getirmezse O'na olan imanýnýn elbette bir manasý kalmayacaktýr.

Karanlýklar Çaðýný Aydýnlatan Sevgili

Allah Resûlü'nün (a.s.m) Mekke'de birlikte yaþadýðý toplum, insanlýk adýna tam bir karanlýklar çaðýný (Cahiliye dönemi) yaþýyordu. Ýnsanî erdemlerin tümüyle yok sayýldýðý, insanlýk dýþý uygulamalarýn pervasýzca sergilendiði, kabalýðýn, hodgamlýðýn, cana kýymanýn, malý talan etmenin hüküm sürdüðü, güçlünün egemen olduðu bir çaðdý bu Cahiliye çaðý. Kadýnlarýn aþaðýlandýðý, kýz çocuklarýnýn acýmasýzca diri diri topraða gömüldüðü, her ortamda sefilliðin hüküm sürdüðü gün gibi aþikardý.

Ýstiklal þairimiz merhum Mehmet Akif o dönemi þöyle tasvir ediyor:

"Sýrtlanlarý geçmiþti beþer yýrtýcýlýkta,
Diþsiz mi bir insan onu kardeþleri yerdi."


Böyle bir toplum yapýsýndan Asr-ý Saadet neslini oluþturmak, Allah’ýn Resûlüne bahþettiði büyük bir bahtiyarlýktýr. Allah’ýn yardým ve inayetiyle O bunu baþarmýþ ve insanlýðýn kurtuluþuna vesile olmuþtur. Ýþte bu mucize nasýl gerçekleþmiþti? Bunu saðlayan iksir neydi? Bu toplumu saadet asrýna taþýyan olmazsa olmaz ilkeler nelerdi?

Hiç þüphesiz Efendimiz'in (a.s.m) beþeriyete ve ayný zamanda bütün mahlukata karþý gönülden hissettiði “sevgi, þefkat ve merhamet” duygularý bu muvaffakiyetin en etkili amilleriydi. O çaðý mutluluk asrýna dönüþtüren, Cahiliye toplumuna insan olduklarýný hatýrlatan iþte bu sihirli iksirdi. Bu mucizevî dönüþüm, yüce Allah'ýn “âlemlere rahmet olarak gönderdiði” elçisine eþsiz yardým ve inayeti sayesinde böylesi insanî erdemlerle gerçekleþtirilmiþti.

Yüce Allah elçisini, sevgi ve rahmet haleleriyle donatmýþ ve bu sayede insanlýða ve tüm mahlukata yeniden nefes aldýrmýþ, canlýlýk kazandýrmýþtý.

Sevgi-Ýman Ýliþkisi

Sevgi ýþýk gibidir, sevgisizlik de karanlýk. Kaynaksýz ýþýk olmayacaðý gibi, kaynaksýz sevgi de olmaz. Sevginin kaynaðý ise, yüce Allah'týr. Sevgi ýrmaðý Allah'tan (c.c.) çaðlar. O, el-Vedûd olandýr. Hem sever, hem de sevgi ister. Allah, özünde ve iþinde sevgiyle doludur.

Sevgi, mahlûkat aðacýnýn tohumudur. Ýnsan, sevgi tohumunun meyvesidir. Meyve (insan), köküne olan sadakatini sevgiyle ispat eder. Efendimiz, sevginin imanla bütünleþmesi gerektiðini, imanla elde edilecek neticenin ancak mahlukatý sevmekle mümkün olacaðýný ifade buyurmaktadýr: “Caným kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiþ olmazsýnýz. Aranýzda birbirinizi sevmeyi gerçekleþtirecek bir þeyi size haber vereyim mi? Selamý aranýzda yayýnýz!” (Tirmizi, Sýfatü’l-Kýyâme, 56)

Allah-kul iliþkisinde sevgi çok yüksek bir payeye sahiptir. Bu nedenle, Mü’minler en çok Allah’ý severler. Allah sevgisi her þeyin üstündedir: “Ýman edenler her þeyden daha çok Allah'ý severler”. (Bakara, 2/165)

Allah'a kul olmak maksadýyla yaratýlmýþ insanoðlu, kulluðu en kamil manada ifa edebilmek için gerektiðinde Allah için bütün sevdiklerini bile feda etmeyi göze almak durumundadýr. Kur'an, buna þöyle iþaret eder: "De ki: Eðer babalarýnýz, oðullarýnýz, kardeþleriniz, eþleriniz, hýsým akrabanýz, kazandýðýnýz mallar, kesada uðramasýndan korktuðunuz ticaret, hoþlandýðýnýz meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artýk Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasýklar topluluðunu hidayete erdirmez." (Tevbe, 9/24)

Allah’a karþý duyulmasý gereken bu sevgi, Peygamber’ine (a.s.m) itaat ve O'nun buyruklarýna uymak þeklinde müþahhas bir olguya dönüþmelidir. Allah sevgisi, Peygamber’e (a.s.m) iman ve O’nun yolundan yürümeyi gerektirir: “De ki: 'Eðer Allah’ý seviyorsanýz bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn. Allah çok merhametli ve baðýþlayýcýdýr. De ki: Allah’a ve Peygamber’e itaat edin! Eðer dönerlerse muhakkak ki Allah, kafirleri sevmez.” (Âl-i Ýmran, 3/30-32)

Ayetteki hitap, sebeb-i nüzûlünden de anlaþýldýðý gibi (ki, ayet Necran Hýristiyanlarýnýn Allah’ýn sevgili kullarý olduklarý iddiasý üzerine inmiþtir), özellikle inanmayanlara olduðuna göre, Resulüne iman ve itaat olmadan Allah’a iman, O'nu sevme ve O'na itaat iddiasý geçerli bir iddia olarak kabul edilmemektedir. Bu sebeple, Yüce Allah bu ayet-i kerimede kendisini gerçekten sevenleri Peygamberine itaate davet etmektedir. O halde, Allah sevgisine giden yol, Resulüne itaatten geçmektedir.

Allah’ý ve Elçisini seven kiþi, hesap gününde de sevdiði ile birlikte olacaktýr: Allah Resûlünün Ashabýndan biri O'na: "Kýyamet ne zaman kopacak?" diye sorar. O da: "Kýyamet için ne hazýrladýn?" diye karþýlýk verir. Sahâbi: "Ey Allah'ýn Elçisi! Benim öyle çok fazla amelim yok. Lâkin Allah ve Resûlünü çok seviyorum" deyince Allah Resulü: "(Tasalanma!) Kiþi sevdiðiyle beraberdir." buyurur. (Buhârî, Edeb, 96)

Yalnýzca Allah Ýçin Sevmek

Sevgiyi sadece Allah'a has kýlmak, sevgiden hasýl olacak neticeye vasýl olmanýn olmazsa olmaz þartýdýr. Allah Resulü, imanýn tadýný alabilmenin en belirgin kýstaslarýndan birinin, sevdiðini sadece Allah için sevmek olduðunu ifade etmiþtir: "Her kim þu üç niteliði taþýrsa, o kimse imanýn tadýný alýr: Allah ve Resûlünü her þeyden daha çok sevmek; sevdiðini yalnýzca Allah için sevmek ve (imandan sonra) tekrar küfre dönmeyi, ateþe atýlacakmýþ gibi çirkin (ve tehlikeli) görmek." (Buhari, Ýman, 9)

Ayrýca Resûlü Ekrem (a.s.m) kýyamet günü, yalnýzca Allah için birbirini seven insanlarýn Allah’ýn gölgesinde (himayesinde) gölgelendirilecek bahtiyar kimselerden olacaðýný þöyle ifade etmekedir: “Yüce Allah kýyamet günü, ‘Nerede Benim rýzam için birbirini sevenler? Benim gölgemin dýþýnda hiçbir gölgenin bulunmadýðý bu gün onlarý gölgelendireceðim, diye nida eder.” (Ýbn Hanbel, Müsned, II, 370)

Yüce Allah'ýn sevgisi ve hoþnutluðu kazanýldýðýnda, bu, sahibini mesut eden en yüce hasletlerden biri olmaktadýr. Zira Allah kulunu bir kez sevdiðinde, sema ehlinin ve müttaki kullarýnýn ona karþý sevgisini artýracaðýný vaat ediyor. Allah Resûlü buyuruyor ki: "Allah bir kulu sevdiði zaman Cibril'e: ‘Allah falaný seviyor, onu sen de sev!’ diye nida eder. Cibril de o kulu sever. Akabinde Cibril gök ahâlîsine: ‘Allah falan kulu seviyor, onu siz de seviniz!’ diye nida eder. Gök ahâlîsi de o kimseyi sever. Sonra yerde(ki insanlarýn gönlüne) o kimse adýna kabul ve sevgi konulur (da o kul, onu tanýyan Müslümânlarýn sevgisine mazhar olur)" (Buhari, Bed'ü'l-Halk,6)

Sevginin Amelî Boyutu/Tezahürleri

Sevgi mücerret bir duygudan ibaret deðildir. Sevginin insan hayatýnda müþahhas bazý belirtileri ve tezahürleri de vardýr. Bu belirtiler, kiþinin gönlündeki sevginin varlýðýný dýþarýya yansýtmaktadýr. Sevginin bilfiil amele dönüþtüðünü gösteren tezahürler nelerdir? Hangi duygu ve davranýþlar sevgi eksenlidir? Þefkat ve merhametin sevgi ile iliþkisi var mýdýr? Bu gibi sorular, sevginin müþahhas bir niteliðe sahip olup olmadýðýný göstermeye matuftur.

1. Sevgi, her þeyden önce kardeþlik, birlik ve dostluðun geliþmesini ve toplumsal hayatýn güçlenmesini saðlayan önemli bir dinamiktir. Ýslam toplumunun temeli sevgi üzerine bina edilmiþtir. Kur’an’ýn bu konudaki iþaretleri çok açýktýr:

“Hep birlikte Allah'ýn ipine (Ýslâm'a) sýmsýký sarýlýn; parçalanmayýn. Allah'ýn size olan nimetini hatýrlayýn: Hani siz birbirinize düþman kiþilerdiniz de O, gönüllerinizi birleþtirmiþti. Ve O'nun nimeti sayesinde kardeþ olmuþtunuz…”
(Âl-i Ýmrân, 3/103)

“Mü’minler ancak kardeþtirler. Öyleyse kardeþlerinizin arasýný düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurât, 49/10)

Allah Resulünün Medine’de gerçekleþtirdiði Ensar ile Muhacirler arasýndaki kardeþlik, dillere destandýr. Allah’ýn bir lütfu olarak kurulan bu kardeþlik sayesinde, Müslümanlar birbirlerine kenetlenmiþ, gönüller bir olmuþ, dostluðun ve dayanýþmanýn en güzel örnekleri bu toplumda sergilenmiþtir. Kur’an buna þöyle iþaret eder:

“Daha önceden Medine'yi yurt edinmiþ ve gönüllerine imaný yerleþtirmiþ olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karþýsýnda içlerinde bir burukluk hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onlarý kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlýðýndan korunabilmiþ kimseler, iþte onlar saadete erenlerdir.”
(Haþr, 59/9)

Dolayýsýyla sevmek, manevî kardeþliði, hakiki dostluðu, kalpler arasýnda içten bir bütünleþmeyi, gerektiðinde sevdiðiyle bütünleþmek adýna her þeyi göze alabilecek kadar güçlü bir diðergamlýk kaynaðýdýr. Bu haliyle sevgi artýk fiilî ve amelî bir olguya dönüþmüþ olmaktadýr.

2. Sevgi, fedakarlýk, yardýmlaþma ve dayanýþma þeklinde de tezahür etmektedir. Seven, sevdiði için gerektiðinde her þeyini feda edebilen insandýr. Kur’an, iyi bir kul olmanýn ve fazilete ermenin yolunu þöyle gösteriyor:

"Sevdiðiniz þeylerden (Allah yolunda) harcamadýkça, gerçek iyiliðe asla eriþemezsiniz. Her ne harcarsanýz Allah onu hakkýyla bilir.” (Âl-i Ýmrân, 3/92)

Medine’de Ensar ile muhacirler arasýnda akdedilen kardeþlik anlaþmasý, bu yönüyle fedakarlýðýn ve paylaþmanýn en güzel örneklerinin sergilenmesini saðlamýþtýr. Ensar, karþýlýðýný yalnýzca Allah’tan bekleyerek Muhacirleri baðrýna basmýþ, kendileri muhtaç olsalar bile, paylaþabilecekleri her þeylerini onlarla paylaþmaktan çekinmemiþlerdi. Kur'an bu hadiseyi þöyle tasvir eder:

"O kimseler ki iman edip hicret ettiler ve mallarýyla, canlarýyla Allah yolunda cihad ettiler. O Ensar ki, Muhacirleri barýndýrdýlar ve onlara yardým ettiler. Onlar birbirinin velileridirler" (Enfâl, 8/72)

Allah Resûlü'nün þu sözleri onlar için uyulmasý gereken güzel bir prensip olarak benimsenmiþ ve Sahabe kendileri için arzuladýklarý her þeye kardeþlerini de ortak etmiþlerdir: "Sizden biri kendisi için sevip istediði þeyi kardeþi için de istemedikçe, gerçek mü’min olamaz." (Buhari, Ýman, 7)

Ýþte Resûlüllah'ýn (a.s.m) bu teþvikleri, Ensar’dan Sa’d b. Rebi’nin Abdurrahman b. Avf’a þu teklifte bulunmasýyla yanký bulmuþtu: “Kardeþim, bak ben Ensar’ýn en zenginiyim. Malýmýn yarýsý benim yarýsý da senin. Hatta iki hanýmým var, birini beðen, adýný söyle, senin için ondan boþanayým ve onunla seni nikahlayayým.” Abdurrahman bu civanmert teklife: “Kardeþim, malýnýn ve eþlerinin hayrýný gör. Sen bana çarþýnýn yolunu göster yeter.” diye ayný kadirþinaslýkla karþýlýk verir. Abdurrahman b. Avf daha sonra Medine’nin en zenginlerinden biri olur. (Buharî, Menakýbu'l-Ensar, 3)

Bu düzeyde bir kardeþlik, insanlýk tarihinde eþi benzeri görülmemiþ, eþsiz bir sosyal dayanýþma örneðidir. Ýslam’ýn yayýlmasý, ancak bu kývamda sevgi ve dostluk duygularýyla birbirlerine kenetlenmiþ böylesi bir topluma nasip olmuþtu. Ýþte bu sebeple olmalýdýr ki, Allah Resûlü, Ensar’ýn bu fedakarca tavrý nedeniyle imaný þöyle tanýmlamýþtýr: "Ýmanýn alâmeti Ensâr'ý sevmek, münafýklýðýn alâmeti de Ensâr'a buðz etmektir" (Buhari, Ýman, 10)

3. Mü’minin gönlüne taht kurmuþ sevgi halesi, “yaratýlaný Yaratan’dan ötürü hoþ görmeyi” zorunlu kýlacak bir erdeme dönüþünce, “affedip baðýþlamak” da artýk bir hayat tarzý haline gelecektir. Resûlü Ekrem'in (a.s.m) bu yönde ortaya koyduðu kýlavuzluk da, Yüce Allah’ýn O’nu bilhassa yönlendirdiðini bize göstermektedir: “Sen yine de affa sarýl, iyiliði emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’râf,7/199) “Ýçlerinden pek azý hariç onlardan daima hainlik görürsün. Yine de sen onlarý affet ve aldýrýþ etme! Þüphesiz Allah, iyilik yapanlarý sever” (Mâide,5/13)

Peygamber (a.s.m), kendi þahsýna karþý iþlenen suçlarý baðýþlamýþ ve hayatýnýn her aþamasýnda bu ilkeye baðlýlýðýný açýkça göstermiþtir. Ýnançlarýný serbestçe yaþayabilecekleri bir yurt arayýþý içinde vardýklarý Taif þehrinde, Sakif kabilesinin taþlý sopalý saldýrýsýna uðradýðý, mübarek ayaklarý kanlar içinde kaldýðý, bütün ümidi ve elleri boþa çýktýðý bir anda dahi, saldýrganlara beddua deðil, onlarýn ýslah ve hidayetleri için, ellerini açýp Allah'a dua eden de o Rahmet Elçisi’dir. (Ýbni Hiþâm, es-Sîre, 2/61-62)

“Bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin!” felsefesiyle kendisini ve Ashabýný yok etmek isteyenlerden intikam almayýp onlarý affederek gerçek hayata kavuþturan, kendisini Mekke’den kovanlarý elleri kollarý baðlý bir þekilde Mekke’yi fethettiðinde, Hz. Yusuf’un kardeþlerine dediði gibi “Bugün sizi kýnayacak deðilim. Haydi gidin, serbestsiniz!” diyen de yine o þefkatli Resûl’dür. (Ýbn Kesîr, el-Bidâye, I/301)

Çok sevdiði amcasý Hz. Hamza’yý þehit eden Vahþî’yi bile her þeye raðmen affedip baðýþlamýþ ve ona yazdýðý mektupta onu Ýslam’a davet ederek Allah’tan ümidini kesmemesi gerektiðini ifade etmek üzere ona þu ayeti hatýrlatmýþtý: “De ki: Ey kendi nefislerine karþý haddi aþan kullarým! Allah'ýn rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahlarý baðýþlar. Þüphesiz ki O, çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer, 39/53)

4. Sevginin hakim olduðu gönüllerde en çok görülecek olan “þefkat ve rahmet” duygularýdýr. Sevginin temeli, þefkat ve merhamettir. Merhamet olmayan yerde sevgi, sevgi olmayan yerde de þefkat ve merhametten söz etmek mümkün deðildir.

Yüce Kur’an Allah Resûlü'nün bu yönünü bizlere þöyle tanýtýyor: "Andolsun, size içinizden öyle bir elçi gelmiþtir ki, sýkýntýya uðramanýz ona aðýr gelir. O, size çok düþkündür. Mü’minlere çok þefkatli ve çok merhametlidir.” (Tevbe, 9/128)

Yüce Allah, bu ayet-i kerimede Hz. Peygamber’in (a.s.m) müminlere duyduðu þefkat ve merhametini ifade ederken, kendi Zatý’na mahsus iki sýfatýný; yani “Raûf ve Rahîm" (çok þefkatli ve çok merhametli) sýfatlarýný peygamberleri arasýnda sadece Resûlü Ekrem (a.s.m.) için kullanmýþtýr ki, bu, O'nun için çok büyük bir bahtiyarlýktýr.

Allah Resûlü sadece Ashabýný deðil, kendisine inanmayanlarý da düþünüp akýbetlerinin ýstýrabýný içinde duyuyor ve onlarýn da kurtuluþa ermeleri için kendisini heder edercesine gayret sarf ediyordu. O'nun bu çabasý bir ayet-i kerimede þöyle ifade edilmiþtir: "Onlar (senin davana) inanmýyorlar diye nerdeyse kendini helak edeceksin!" (Þuara, 26/3)

Onun bu durumu Kur’an’da bir kaç yerde daha ifade edilmiþ ve yüce Allah O'na, görevinin insanlarý hidayete erdirmek deðil, sadece anlatmak ve uyarmak olduðunu belirtmiþtir. (Âl-i Ýmran, 3/20; Maide, 5/92-99)

Allah Resulünün en belirgin vasfý, O'nun bir 'Rahmet Peygamber' oluþudur: "(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik." (Enbiya, 21/ 107)

Nitekim Ashab-ý Kirâm, müþriklerin kendilerine yaptýklarý zulüm ve baskýlardan dolayý Allah Resûlünden onlar hakkýnda beddua etmesini istediklerinde, Aleyhisselâtü Vesselâm, onlarýn bu isteklerine þöyle karþýlýk vermiþti: "(Unutmayýn ki,) ben lanet okuyucu olarak gönderilmedim, rahmet olarak gönderildim!" (Muslim, Birr, 87)

Resûlüllah (a.s.m.), Allah’ýn kendisine ihsan ettiði bu rahmet sebebiyle çevresindeki insanlara son derece yumuþak davranmýþ, onlarýn kalplerini kýrmamaya, onlarý incitmemeye özen göstermiþ ve hatta kendisine yönelik hak ettikleri cezayý vermek yerine, affetmeyi tercih etmiþti. Yüce Kur’an buna þöyle iþaret eder: "Allah’ýn rahmeti sebebi iledir ki, sen onlara yumuþak davrandýn. Eðer kaba ve katý yürekli olsaydýn, çevrenden daðýlýr, giderlerdi. Öyleyse onlar(ýn kusurlarýn)dan geç. Onlar için maðfiret dile. (Yapacaðýn) iþler hakkýnda onlara danýþ." (Âl-i Ýmrân, 3/158)

Resulü Ekrem (a.s.m.), mescitte Ashabýyla birlikte iken bir bedevi gelmiþ, önce Peygamber’in kim olduðunu sormuþ, sonra da gidip mescidin bir kenarýna def-i hacet yapmýþtý. Ashap bu davranýþa þiddetle karþýlýk vermek istediklerinde, Allah Resulü onlara mani olarak bir kova su ile yerin temizlenmesini istemiþ, sonra da bedevinin yanýna giderek, son derece affedici bir üslupla “Mescitlerin abdest bozma yerleri olmadýðýný, Allah’ý zikredip ibadet edilmek için kurulmuþ mekanlar olduðunu” söyleyerek, bir daha böyle davranýþlar yapmamasý için telkinde bulunmuþtur. (Abdurrezzak, el-Musannef, I/424)

Resulü Ekrem (a.s.m.) Allah’ýn rahmetinin ne kadar geniþ olduðunu ve bütün canlýlarýn bahþedilen bu rahmetten istifade ettiklerini þöyle ifade etmektedir: "Allah (c.c.) rahmeti yüz parça olarak yarattý ve yeryüzüne sadece bunlardan birini indirdi. Ýþte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratýklar birbirine merhamet ederler. Öyle ki, yavrusuna bir zarar dokunmasýn diye bir hayvan, bu sebeple ayaðýný kaldýrýr ve yavrusunu himaye eder." (Buhari, Edeb, 19)

Allah Resulü, tam bir þefkat ve merhamet abidesi idi. Þefkat ve merhametten nasibi olmayanlarý uyarýr, merhametli olmaya teþvik ederdi. Bir gün bedevilerden birinin, “Allah’ým, bana ve Muhammed’e rahmet et! Bizden baþka kimseye rahmet etme!” diye dua ettiðini duyunca: “(Sen ne yaptýn böyle) geniþ olaný daralttýn!” buyurmuþtu. (Tirmizi, Taharet, 112) O, bu sözüyle Allah’ýn “Rahmetim her þeyi kuþatmýþtýr” (A’raf, 7/156) ayetine iþaret etmiþti.

Toplumu Tümüyle Kuþatan Nebevî Þefkat


Peygamber (a.s.m) sevgi, saygý ve merhametin toplumun bütün kesimlerine yayýlmasýný ister ve hem büyüklere karþý gösterilen saygýsýzlýða, hem de küçüklerden esirgenen sevgi ve ilgiden yoksun kalýnmasýna rýza göstermezdi. Nitekim bir gün Rasûlullah (s.a.v.)’i görmek üzere yaþlý bir adam gelmiþti de, oradaki insanlar ona yer açmakta gecikmiþlerdi. Bunu fark eden Allah Resulü onlarý uyararak: "Küçüklerimize þefkat etmeyen, büyüklerimize de saygý göstermeyen bizden deðildir” buyurmuþtu. (Tirmizi, Birr, 15)

Aleyhisselâtü Vesselâm, çocuklarý çok sever, onlarla karþýlaþtýðýnda mutlaka ilgilenir, onlarý kucaklar, okþar ve yanaklarýndan öperdi. Onlarla selamlaþýr, onlarý bineðinin terkisine alýr, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaþça konuþur, onlarla çocuklaþýr, seviyelerine göre sohbet eder, öðütler verirdi.

Ashaptan Ebû Talha’nýn oðlu Ebû Ümame’nin bir serçesi vardý, onu sever ve onunla oynardý. Allah Resûlü, onu her görmesinde onunla þakalaþýr, onu sever, okþardý. Bir gün Ebû Ümâme'nin serçesi ölmüþ, o da buna çok üzülmüþtü. Resûlüllah (a.s.m) serçesinin öldüðünü duyunca, yanýna gelmiþ ve ona “serçeciðe ne oldu, serçeciðe ne oldu” diyerek acýsýna ortak olmuþtu. (Buhari, Edeb, 18)

Enes b. Mâlik anlatýyor: "Çoluk çocuðuna Peygamberimizden daha þefkatli bir kimseyi görmedim. Oðlu Ýbrahim, Medine'nin Avâlî semtinde oturan bir süt annede kalýrdý. Beraberinde ben de olduðum halde Resulüllah (a.s.m.) sýk sýk oðlunu görmeye giderdi. Varýnca, demircinin duman dolu evine girer, oðlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra geri dönerdi." (Buharî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 63)

Bir gün Peygamber (a.s.m.) minberde hutbe okurken Hasan ile Hüseyin'in düþe kalka mescide girdiklerini görür. Konuþmasýný yarýda keserek aþaðý iner, onlarý kucaklar, baðrýna basar ve "Cenab-ý Hak, 'Mallarýnýz ve çocuklarýnýz sizin için birer imtihan vesilesidir' (Enfâl, 8/28; Teðâbun, 64/15) buyururken ne kadar doðru söylemiþtir. Onlarý görünce dayanamadým" dedikten sonra konuþmasýna devam eder. (Buharî, Fiten, 20) Enes b. Malik bu olayla ilgili olarak der ki: "Peygamberimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizindeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eðilip çocuðu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum' diyordu." (Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 56)

Resûlü Ekrem (a.s.m.) çocuklarýn aðlamalarýna dayanamaz, onlarýn susturulmasýný ve ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýný isterdi. Sevgisi ve þefkati çocuklarýn aðlamasýna müsaade etmezdi. Öyle ki, bazen aðlayan bir çocuk sesi duysa namazýný bile kýsaltýr, annesinin çocuðuyla meþgul olmasýný isterdi. Peygamberimiz mescitte namaz kýldýrýrken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu. Sahabenin ifadesine göre, "Resulullah bize sabah namazýný kýldýrmýþtý. Namazda iki kýsa sûre okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu: "Yâ Resulallah bugün daha önce yapmadýðýnýz bir þekilde namazý kýsa (sûrelerle) kýldýrdýnýz!" Peygamber (a.s.m) bunu þöyle açýkladý: "Gerideki kadýnlar safýnda aðlayan çocuk sesini duymadýn mý? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim istedim." (Nesaî, Kýble, 35)

Þüphesiz çocuða en çok annesi þefkat gösterir. Annenin çocuðuna gösterdiði þefkatten dolayý büyük sevap kazanacaðý þöyle müjdelenir: Bir gün fakir bir kadýn iki kýzý ile birlikte Hz. Âiþe'yi ziyarete gelmiþti. Hz. Âiþe evde bir tek hurmadan baþka onlara ikram edecek bir þey bulamamýþtý. O hurmayý anneye verdi. Anne de hurmayý ikiye bölerek çocuklarýna yedirdi. Hz. Âiþe bu durumu Allah Resûlü'ne anlatýnca, O kadýn için þu müjdeyi verdi: "Çocuklarý hakkýyla sevmek ve onlarý korumak, Cehennemden kurtuluþ vesilesidir." (Buharî, Zekât, 10)

Bazý kimseler, Peygamberimizin Sahabî çocuklarýný okþayýp öpmesini garip karþýlýyorlardý. Kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel þekilde O'nda görülmesini tam olarak anlayamýyorlardý. Bir defasýnda Akra bin Hâbis, O'nu, Hz. Hasan'ý öperken görmüþ ve: "Ey Alah'ýn elçisi, benim on çocuðum var ve þimdiye kadar hiçbirini öpmedim" demiþti. Bunun üzerine Peygamber (a.s.m.): "(Bilesin ki,) merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurmuþtu. (Buharî, Edeb, 18)

Resûlüllah (a.s.m.) çocuklara karþý sevgi ve þefkatinde din ayýrýmý gözetmezdi. Medine'de bir Yahudi'nin çocuðu hastalanmýþtý. Bunu duyan Peygamber (a.s.m.) çocuðu ziyarete gitmiþ ve ona Müslüman olmasý için telkinde bulunmuþtu. Çocuk, Müslüman olmak için babasýndan izin istemiþ, babasýnýn izin vermesi üzerine de Müslüman olmuþtu. (Ebu Dâvud, Cenâiz, 5)

Peygamber (a.s.m.), savaþ esnasýnda çocuklarýn öldürülmemesini öðütler, onlarýn korunmasýný isterdi. Savaþlardan birinde birkaç çocuk iki taraf arasýnda kalmýþ ve öldürülmüþlerdi. O, bu hadiseye çok üzülmüþtü. Sahabîler, "Ey Allah'ýn Resûlü, onlar müþrik çocuklarý, niçin üzülüyorsunuz?" diye sorduklarýnda: "(Hayýr) onlar doðduklarý gibi duruyorlar. Sakýn çocuklarý öldürmeyin, aman ha çocuklarý katletmeyin. Her can ilk yaratýlýþta tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekmiþti. (Ýbn Hanbel, Müsned, III/435)

Peygamber'in (a.s.m.) kýz çocuklarýna ayrý bir sevgi ve þefkati vardý. Ýslâm’dan önce kýz çocuklarýnýn Araplarýn gözünde hiçbir deðeri yoktu. Kýz babasý olmayý bir ayýp olarak görürlerdi. "Falan adamýn damadý demesinler" diye kýzlarýný evlendirmek istemez, diri diri topraða gömerlerdi. Bu vahþeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardý. (Bkz. En'âm, 6/151; Ýsrâ, 17/31)

Ýþte Allah Resûlü, bu zavallý masumlarýn böyle acýmasýzca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu fenalýðýn izlerinin bir an önce silinmesi için mücadele ediyordu. Kendisi kýzlarýnýn babasý olmakla iftihar ettiði gibi, üç, iki veya bir kýzý olup da onlarý büyütüp yetiþtirenleri, Ýslâmî terbiye verenleri Cennetle müjdeliyordu. (Ebû Dâvud, Edeb, 130) Peygamber (a.s.m.), huzuruna bir kýz çocuðu gelse, ona yakýn ilgi gösterirdi.

Halid b. Saîd, Peygamber'i (a.s.m.) bir gün ziyarete geldiðinde, yanýnda küçük kýzý vardý. Habeþistan'da doðduðu için, Allah Resûlü ona ayrý bir yakýnlýk gösterirdi. Çocuk kalktý ve O'nunla oyuna daldý. Babasý engel olmak istedi, fakat Peygamber (a.s.m) çocuðun kalbinin kýrýlmamasý için babasýna mani oldu. Bir seferinde de Resûlüllah'ýn (a.s.m.) eline iþlemeli güzel bir kumaþ parçasý geçmiþti de O, Hz. Halid'in kýzýný çaðýrýp kumaþý ona vermiþ, çocuðu sevindirmiþti. (Buharî, Edeb, 17)

Erkek ve kýz çocuklarý arasýnda ayýrým yapýlmasýný hiç hoþ karþýlamazdý. Bu þekilde bir davranýþ sergileyenleri uyarýr, hatalarýný düzeltmelerini isterdi. Onun gözünde çocuðun kýzý, erkeði olmazdý. Ýkisi de þefkate ve sevgiye layýktý. Enes bin Mâlik anlatýyor: "Peygamberimizin yanýnda bir adam oturuyordu. Bir ara adamýn erkek çocuðu geldi. Adam çocuðu aldý dizlerine oturttu. Az sonra bir de kýz çocuðu geldi. Onu da yanýna oturttu. Bu durum Peygamber'in (a.s.m.) gözünden kaçmadý ve adama sordu: "Niçin ikisini bir tutmadýn?" (Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, III/47)

Mahlukata Karþý Engin Bir Sevgi Seli


Aleyhisselâtü Vesselam, topyekun bir þefkat ve merhamet ocaðý idi. O’nun her þeye þamil rahmeti, sadece beþerî münasebetlerde deðil, ayný zamanda cansýz varlýklardan bitkilere ve hayvanlara kadar bütün mahlukatý kuþatýrdý. Nitekim insanlarýn bir dað ve kaya parçasý olarak gördükleri Uhud daðý için söyledikleri çok etkileyicidir: “Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi sever!” (Buhari, Cihad, 71) Bu sözler, gönüller sultanýnýn gönlündeki sevgi halesinin ne denli kuþatýcý olduðunu göstermektedir.

O’nun (a.s.m.) bu kuþatýcý ve engin merhameti, nebâtâtý, bitkileri, aðaçlarý ve çiçekleri de kuþatmýþtýr. Allah’ýn yarattýðý eþsiz güzelliklere sahip tabiata duyarsýz kimseleri Allah’ýn azabýyla ikaz etmiþtir: “Kim bir sidre aðacýný keserse, Allah onun baþýný Cehenneme sarkýtýr” (Ebu Davud, Edeb, 158) Çevreye ve doðaya karþý saygýlý olanlarý da mükafatla müjdelemiþtir: “Bir Müslüman aðaç diker veya bir þey eker de ondan bir kuþ, bir insan veya bir hayvan faydalanýrsa, bu onun için bir sadaka olur.” (Buhari, Hars, 1)

Allah Resûlünün sevgi medeniyetinde, Allah’ýn yarattýðý bütün canlýlara O'nun eþsiz þefkat ve merhametinden mutlaka bir hisse vardý. Bu nedenle hayvanlara eziyet edenleri de insaf ve merhametli olmaya davet etmiþti: "Allah her þeye güzellikle yaklaþmayý farz kýlmýþtýr. Öldürdüðünüz zaman bile güzelce öldürün! Hatta bir hayvaný kesmek istediðinizde de, güzelce kesin! Bunun için hayvaný kesen kimse, býçaðýný bilesin ve hayvanýný rahatlatsýn! (ona eziyet etmesin)” (Müslim, Sayd, 57)

Resûlü Ekrem (a.s.m.), bir gün Ensar’dan birinin bahçesine girmiþti. O sýrada açlýk ve bakýmsýzlýktan karný sýrtýna yapýþmýþ bir deve gördü. Deve O’nu görünce inledi ve gözlerinden yaþlar akmaya baþladý. Allah Resulü hemen sahibini arayýp buldu ve adama: “Þu hayvaný sana veren Allah’tan hiç korkmaz mýsýn? (Hayvanlara eziyet etmeyin) Onlara güzelce binin ve onlardan güzelce faydalanýn!” buyurdu. (Ebu Davud, Cihad, 44)

Peygamber (a.s.m.), on bin kiþilik ordusuyla Mekke’yi fethetmiþ, muzaffer bir komutan olarak Mekke’ye girmektedir. O sýrada þehre yakýn bir yerde yeni yavrulamýþ bir köpek görür. Hemen önlemini alýr ve baþlarýna bir asker dikerek ordunun altýnda kalýp ezilmelerine mani olur. (Vâkýdî, Meðâzî, II/804) O’nun sadece bu davranýþý bile ne denli þefkatli ve sevgi dolu olduðunu göstermeye kafidir.

Hasýl-ý kelam, mukaddes ve yüce bir mefkûreyi insanlýða kazandýrmak gibi aðýr bir mesuliyeti üstlenmiþ Resûlü Ekrem (a.s.m.), davasýnda muvaffak olmanýn en etkili yolunun, sevgi, þefkat ve merhamet timsali olmaktan geçtiðini biliyor ve ona göre davranýyordu. Zira Allah Resûlünün benimsediði bu yol, Rahmanî bir yoldu ve O, Ashabýna ve gelecek nesillere de sevgi ve þefkat eksenli bu yoldan ayrýlmamalarýný tavsiye etmiþti. Ýnsanlýðýn yeniden ihyasý ve Rabbine giden yolu bulabilmesi için insanlar arsýndaki sevgi köprülerinin inþasý mutlak bir zorunluluktur. Sevginin giremediði kalp, þefkat ve merhametin çözemediði bir katýlýk yok gibidir. Bu münasebetle, sevgi ve muhabbet dilinin gücünü idrak etmek, bir insan için hiç de zor olmasa gerektir. Ýnsaný ve bütün mahlukatý yoktan var eden yüce Allah, en mükemmel surette yarattýðý insaný, sevgi ve þefkat gibi yüce duygulara sahip kýlarak insan olmanýn ne büyük bir ilahî lütuf olduðunu göstermek istemiþtir. Sevgiden ve þefkatten yoksunluk ise, insaný küçülten ve hatta aþaðýlarýn da aþaðýsýna düþüren kötü bir haslettir. Sevgi tohumlarýyla yeþeren medeniyetimiz, tarih boyunca oynanan her türlü oyun ve entrikaya raðmen, asýrlara kök salmýþ güçlü bünyesiyle hâlâ ayakta kalabilmesini bu sihirli iksire borçludur.

Öz

Hz. Peygamber’i (a.s.m) daha iyi anlamak, Onu daha güzel tanýmak ve gönüllerdeki müstesna yere taþýmak mü’minler için imanî bir mükellefiyettir. Bu mesuliyetin nedeni O’nun hayatý incelendiðinde açýkça görülecektir. Resûlü Ekrem (a.s.m), ulvi davasýnda muvaffak olmanýn en etkili yolunun sevgi, þefkat ve merhamet timsali olmaktan geçtiðini biliyordu ve ona göre davranýyordu. O, Ashabýna ve gelecek nesillere de sevgi ve þefkat eksenli bu yoldan ayrýlmamalarýný tavsiye etmiþtir. Bu çalýþmada Hz. Peygamber’in hayatýndan örnekler sunularak “sevgi medeniyeti”nin oluþturulabilmesi için gerekli olan sihirli iksir gözler önüne serilmektedir.



Osman GÜNER


radyobeyan