Kuran-ý Kerim Ayetleri
Pages: 1
Asr Suresi By: hafýz_32 Date: 15 Eylül 2010, 20:42:43
Asr Suresi


Meali



“Asra kasem ederim kî, insan i muhakkak ziyandadýr. Ancak imaný olan kimselerle amali salihada bulunanlar, bîr de birbirlerine hakký tavsiye edenler, birbirlerine sabrý tavsiye edenler ziyanda deðildir.” [227]


Tefsiri



Tercih edilen kavle göre bu sûre mekkîdir (Hazreti Peygambere Mekke´de bulunduðu devirde nazil olmuþtur). Öyle rivayet ederler ki, imam Þafiî:

“Kur´an namýna yalnýz bu sûre inmiþ olsaydý insanlara elverirdi, insanlar yalnýz bu sureyi teemmül etmiþ (derin derin düþünmüþ) olsalardý onlara kâfi gelirdi” dermiþ. Mu­hakkaktýr ki Ashabý kiramýn (Hazreti Peygamberin güzide arkadaþlarýnýn) ikisi bir yere gelince bu sureyi biri diðerine okumadan, diðeri de ona selâm vermeden ayrýlmazlarmýþ! Ashabýn bu âdeti, teberrük içindir (surenin yüzü suyu hürmetine nail olmak içindir) zannýnda bulunanlar yanýlýyorlar. Zira bu sûrei güzini okumaktan maksat içindeki manalarý, hususiyle hakký, sabrý tavsiyede bulunmayý karþýsýndakine hatýrlatmaktýr. Taki arkadaþýndan ayrýlmazdan evvel onda bir hayýrlý vasiyet, nasihat varsa onu kendisine celbetmiþ olsun.

Hilkat alemindeki eþyadan, yahut þüunu kâinattan birine yeminetmek, Kitabullah´da cari olan âdet muktezasýdýr. Bundaki maksat ise insanlara o cayi kasem (o yemin vesilesi) olan þeye ezeldenberi mevdu olan (emanet edilen) hikmeti hatýrlatmak, þayet insanlar onda bir nevi þer tevehhüm etmiþlerse, hata etmekte olduklarýný; fenalýðýn, þerrin o eþyada olmayýp o eþyayý kullananlarýn, yahut O´ surette itikad edenlerin kendilerinde bulunduðunu anlatmaktadýr.

Öyle dinler vardý ki, onlara sarýlanlar gerek bu kâinatýn, gerek onun ihtiva ettiði varlýklarýn kevnü fesad (deðiþen bozulan nesne) olduðunu, onun için hakikî bahtiyarlýk peþinde koþanlar için bunu hor görmek, bugünün nimetlerinden, zevklerinden, eðlen­celerinden kaçmak, nefislerini bu kevnü fesad âleminin üstünde bir âleme ayýrmak ve hasretmek gerekleþeeeðini zannederlerdi.

Kur´an, onlarýn bu hususta tamamiyle yanýldýklarýný açýktan açýða bildiriyor. Allah´ýn kitabýnda varid olan kasemler, (yeminler) o gibi zanda bulunanlarýn hatalarýný kendilerine bildirmek için ihtiyar olunmuþ usul cümlesindendir. Yani bu eþya, hiknýedi ilâhiyeye mazhariyet bakýmýndan öyle bir mertebede bulunuyor ki Cenabý Hak onunla yemin ediyor, güya ki Cenabý Hakkýn tazimine arzi istihkak ediyor. Artýk her þeyin haliký olan ve bütün varlýklarýn varlýðý, kendi vücudu ezelîsi ile kaim bulunan hallaký azi-nýin (ulu yaradanýn) tazimine mazhariyet kadar büyük þeref olabilir mi? [228]



Asýr nedir?



Asýr, zamanm malûm olan bir parçasýdýr ki; o da konuþan kimsenin baþkalariyle beraber yaþadýðý müddettir. Ýster bu müddet senelerin sayýsiyle takdir olunsun da meselâ yüz sene densin, isterse miktarý hiç tayin olunmasýn. Yahut öðle ile akþam arasýndaki bildiðimiz vakittir. Burada her ikisinin ihtiyarý, doðru olabilir. Ýnsanlar evvelkine sövüp saymayý âdet etmiþlerdir- Evet, herkes bulunduðu asýrdan þikayetçidir. Sýrasý geldikçe bu asýr, cehalet asrýdýr, alçaklýk, mürüvvetsizlik asrýdýr, menfaatperestlik, ahlâksýzlýk asrýdýr, der. Hayra dair murad ettiði þeylerin hepsini de kendisinden asýrlarca evvel geçmiþ olan zamana isnad eder. Onun için Cenabý Hak “asr” namýna yemin etmek suretiyle bu itikadýn

kalplerden silinmesini, insanlar tarafnýdan hor görülen bir mahiy-yetin tazime lâyýk sayýlmasýný murad ediyor.

ikinci manaya göre sie asýr gerek Kureyþe, gerek sair kabilelere mensub olan iþsiz bir takým araplarm Haremde, yahut diðer mahallerde toplanýp gýybet (dedikoduculuk, fesatlýk) gibi, ötekini berikini maskaraya almak gibi hiç faydasý olmayan þeylerle uð­raþtýklarý zaman olduðu için, zihinlerde bu zamanýn fena bir zaman olduðu, serden baþka bir iþe yaramadýðý zanný iyice yer etmiþti, iþte Cenabý Hak bu fenalýðýn zamanda olmayýp kendilerinde olduðunu, yoksa o zamanm yerleri, gökleri yaratan halika, cayi kasem olacak derecelerde þeref sahibi bulunduðunu, onun için bu vakti, o vaktin sanma yakýþacak surette yaþamak, ulvî iþlerle geçirmek, kötü iþler yüzünden uðrayacaklarý ziyandan bu suretle kurtulmak lâzým geleceðini beyan buyuruyor. [229]


Hüsran nedir?



Asýr kelimesi iki manadan hangisine alýnýrsa alýnsýn, burada ki yemin, Cenabý Hakkýn bize irad, etmiþ olduðu bir hakikati belirtmek için varid olmuþtur ki, o hakikat de insanýn hüsran içinde bulunmasýdýr. Bu bir haberdir ki, tekide muhtaçdýr. Zira halkýn bir çocuðunun zannýna göre bu Surede istisna edilen a´malin, ahvalin haricinde Öyle iþler vardýr ki, hiç de hüsraný mucip deðildir. Hattâ bunlarýn inanýþýna göre iman saadeti denilen, fazilet denilen kayýtlardan vareste kalmak; fikir hürriyeti, fiil hürriyeti namý altýnda hiç bir fenalýktan, hiç bir fuhuþtan geri kalmamak, ukbada helaki mucib olsa bile, dünyada nefsin hiç bir hazzýný dirið etmemek ile olurmuþ. Yine bu inanýþa göre milletler içinde öyleleri varmýþ ki, ferdleri heveslerine kapýlmak, ihtiraslarýna esir olmakla beraber servet kazanmaða devam ettikçe, kuvvet ve kudret sahibi olmak için her çareye baþ vurdukça mes´ud olmaktan geri kalmýyorlarmýþ!.. îster bu adamlar îman etsinler, ister etmesinler, ister doðru dürüst iþler iþlesinler, ister iþlemesinler, ister birbirlerine hakký, sabrý tavsiye etsinler ister etmesinler, müsavi imiþ!..

Bu zanný besleyenlerin sayýsý her vakit ve her yerde sayýlamayacak derecede çoktur.

Fakat Kur´an-ý kerimin telâkkisine göre bu hattý hareket, hüsrandýr (ziyandýr). “Husr” lûgatda dalâl, helak, noksan manalarýna gelir. Yapmýþ olduðu iþin insana getirdiði her þer, husr´dur. Hüsran ve hasaret de bu manayadýr. Zira insan o iþiyle bir faide pe­þinde koþuyordu. Halbuki netice böyle zuhur etmiyerek yaptýðý iþ kendisini istediðinden mahrum býraktýðý, bilâkis çekindiðini baþýna . getirdiði için hüsrana uðruyor. Yani maksadý yolunda dalâle (sapýklýða) uðramýþ, nefsinin arzusunu tatmin hususunda noksanlýk göstermiþ, fakat peþinde koþarken yorgunluða uðramýþ oluyor. Sana elem veren, seni mahrum býrakan, canýnýn sýkýntýya uðramasýna, kalbinin ýztýrap duymasýna sebep olan her þey aradýðýn zevk için bir noksandýr.

Sen kalbe huzur verecek, maiþetini refaha kavuþturacak bir iþ iþler de bilâkis ýztýraba düþersen, kastýnda dalâla, sa´yinde hüsrana uðramýþ olursun. Âyetdeki hüsran ise mutlaktýr. Dünyevî veya uhrevî kaydiyle mukayyed deðildir. Surede anlatýlan vasýflan taþýmýyan her mükellef için gerek bu fanî hayatta, gerek onu takib edecek bakî hayatta hüsrandan bir hisse vardýr. Zira yukarda söylediðimiz gibi sure Mekkîdir. Mekkî surelerdeki hitap ise bir çok âyetlerde umumîdir. [230]


Ýman nedir?



Bu sûredeki iman da mutlakdýr ve hiç bir þey ile mukayyed deðildir. Bununla beraber muhataplarýn anladýðý manadadýr, îmaný, umuma karþý hitaba en mülayim þekilde tarif için þöyle demelidir: Ýman, nefsin hayýr ile þerrin, fazilet ile reziletin arasýndaki farký yakinen anlamasý, bu varlýk âlemi üzerinde hayra razý olan, lâkin þerre razý olmayan, fazileti isteyen, lâkin rezileti istemeyen mutlak bir vücudun gizli olduðunu yine o itminan ile bilmesi; mahlûkatý arasýndan dilediðim esrarý ilâhisinden bazýsýna mahrem ederek bu mümtaz insanlarý, sair insanlara doðru yolu göstermek, kalplere fasid heveslerin ve ihtiraslarýn nasýl girebileceðini, akýllara saðlam delillerin her yol ile eriþebileceðini bildirmek vazifesi ile mükellef tutmuþ olmasý da o vacibül vücudun rahmet eserlerinden olduðuna itikad etmesidir. Ta kî beþer, o sahih delillere yönelsin, o yol ile kendisine telkin olunan hakikatlarý iyi karþýlayarak kabul etsin, kalbinde fasid heveslere karþý açýk duran menfezleri kapasýn, o gibi fasid ihtiraslarýn ilerde bek­lenilecek sirayetine karþý da katî, ebedî bir azim ile müdafaada bulunsun.

Yoksa iman, umumiyetle sanýldýðý gibi aklýn, vicdanýn dahli bulunmaksýzýn sýrf taklitten ibaret olduðu halde kabul olunan, mü-cerred mahiyet deðildir. Bu çeþit iman, peygamberlerin peygamberliðini gerçek saymýþ bir çok milletleri çöküþ kurtaramamýþtýr.

Asýl imandan maksat, ruhun itminanýna, ruhî kuvvetlerin itikadlarý benimsemesine baðlý olan inandýr. “Müminler ancak o kimselerdir ki; Allaha ve peygamberine inanmýþ, sonra hiç bir veçhiyle þüpheye düþmemiþ, Allah yoîmýda ýnallariyle, canlariyle savaþmýþlardýr, îþte gerçek kimseler banlardýr.” âyeti bu hakikati apaçýk anlatýyor. însanlarm, dünya ve âhirette ziyandan kurtuluþu bu imana baðlýdýr.

Ýnsanlarýn babalarýndan iþiterek öðrendiði, bir müslüman çocuðunun manasýný, mahiyetini anlamaksizn diline doladýðý, hamiyet þevkiyle müdafaasýna kalkýþtýðý imana gelince, bunun Allah nezdinde hiç bir deðeri yoktur. Çünkü, herhangi dine mensup bir kimse, bu þekilde yetiþir. Allah nezdinde kabul olunan iman, ancak ruhun o itminanýdýr ki, ruh onun sayesinde, ulvî bir cevherin içine sindiðini hisseder. Kalbin o itikadýdýr ki kalp içindeki mevkiini yine kalp takdir eder. Ruhu, hakikî hayata kavuþturan, ruhu, ke­male yükseltecek her þeyi hazýrlayan iman; bu türlü imandýr. îman olmadýðý" halde iman dedikleri þey ise, ruhlarý tahrib eden, insanlarý felâkete sürükleyen bir baþ belâsýndan baþka bir þey deðildir. [231]


A´mali saliha nedir?



Sûredeki a´mali salihaya gelince aklî selimin reddetmediði o hayýrlý iþlerdir ki, herkese faydasý dokunur, herkesin menfaatiyle hem ahenk olarak yapýlýr. Bunlarýn bir kýsmý, bütün mahlûkatýna her türlü hayýr ve iyiliði lütfeden Allah´a karþý arz-ý þükraný ifade eder. Dinin emrettiði ibadetler gibi. Bir kýsmý da hayýr yolunda malýný feda etmek, muhtaç olanlara yardým etmek; yahut verilen hükümlerde adaleti gözetmek, her hangi bir kimsenin zulme uðramasýna imkân vermemek gibi bir takým iyi hareketlerdir. Bir kýsmý da emanet gibi, iffet gibi, insaf gibi, ihlas ve muhabbet gibi güzide sýfatlarýn asýl kaynaðýndan sadýr olan faziletlerdir.

Demek ki ister bedene baðlý bir zahirî hareket þeklinde tecelli eden, ister ruha ait bir batýný vasýf þeklinde göze çarpan her þey, amali saliha cümlesin dendir. Nefis, mücahede ile, a´male alýþtýrýrsa, a´mali benimser ve bunlarý itiyad eder. Dinin emrettiði hükümler, bu a´nýâl çevresi içindedir. Onun için kendilerine peygamber gönderilmeyen milletlerin, akýl yoluylaeþfettikleri faziletler de bu a´mâl sýrasýna girer. A´mali saliha´nýmyle esaslarý vardýr ki, bütün insanlarca kabul edilmiþ ve hepsi tarafýndan tanýnmýþtýr ve onun için bunlar üzerinde ihtilâf vuku bulmaz. Bu yüzden bu esaslar Kur´anda “maruf” diye bahis mevzuu edilir ve zýtlarýna denilir. Yani, “maruf” olan esaslar aklî selimin kabul ettikleri, “münker” olanlar da onun red ve inkâr ile karþýladýklarýdýr. [232]


Tevasý nedir?



Tevasý, iki þahýsdan birinin diðerine bir þeyi tavsiyede bulunmasýdýr. Surei þerife, müminlerin birbirlerine hakký tavsiye ettiklerinden bahsediyor. Hak, batýlýn karþýtýdýr. Manasý hemen herkesçe malûm olmakla beraber, insanlarýn çoðu bu manayý cüziya-ta hamlederek yanýlýrlar. Meselâ iðlerinden biri kalkarak batýl olduðu ap aþikâr olan bir batýlý, hak suretinde telâkki etmek ister. Eðer suredeki hak kelimesi tavsiye eden adamýn telâkkisine baðlý olmak lâzým gelseydi o zaman mana þöyle olurdu: “Her biri ar­kadaþýna hak olduðuna inandýðý þeyi tavsiye eder ve o tavsiye ettiði þeyi kabul etmesini ister”. Halbuki birinin hak olarak tanýdýðýný ve tavsiye ettiðini bir baþkasýnýn ayni þekilde tanýmasý ve onun hak olduðuna kail olmasý beklenmiyeceðine göre o takdirde tevasý, münakaþa ve mücadeleye yol açar. Âyet-i kelmenin istediði bu deðildir. Onun istediði, iki þahýsdan her birinin diðerinde, hak olduðuna inanmýþ olduðu þeyi araþtýrmayý tavsiye etmesi, onu hakkýn delillerini bulmaða, ve asýl hakka varmak için çalýþýp çabalamaða teþvik etmesidir. Þayet hakký tavsiye eden adam, mu­hatabýnýn yaptýðý araþtýrmada sapýttýðýný görürse delil ikame ederek onu doðru yola çevirecek, onun istidlalde taksirini anlarsa onu ikaz edecek, iþlerin iç yüzüne nüfuz etmeksizin dýþ yüzünde kaldýðýný his ederse iç yüze nüfuz etmesini saðlayacaktýr. Fakat bu vazife yalnýz bir tarafa ait deðildir, iki taraf da birbirine karþý ayni vazifelerle mükelleftirler, ve tevasýnýn manasý budur. [233]

Hakký tavsiye:



Birbirine hakký tavsiye etmek a´mali saliha çevresi içindedir. Onun ayrýca adiyle, saniyle zikrolunmasýndan maksat, hakkýn ganini yükseltmek, onun baþlý basma bir kurtuluþ esasý olduðunu anlatmaktýr.

Hakký tavsiye eden bir adamýn kendi vasiyeti ile amel etmese de bu vazifeyi yapmakla kurtulmuþ olacaðýný ve kurtuluþun yalnýz tevasiya baðlý olduðunu sanmasý yanlýþtýr. Çünkü “hakký tavsiye eden kimse”den maksat, “hak üzere olan ve hakký tavsiye eden” dir. Zaten baþkasýna bir þeyi tavsiye eden kimsenin, o þeyden en büyük payý almýþ olmasý gerektir. Yoksa bir iþi lâyýkiyle yapmayan ve lâyýkiyle yaptýðý bir tarafýndan belli olmayan kimse nasýl olur da baþkalarýný o iþi yapmaða davet eder, yahut davet etse de muvaffak olabilir? Kendileri münfcer olan þeylerden çe­kinmedikleri halde insanlarý “maruf” olan (makbul ve makûl olan) þeylere sevk etmek isteyenlerin, muvaffak olmalarý þöyle dursun, insanlarý vardýrmak istedikleri gayeden büsbütün tiksindirirler. Kur´an-ý Kerîm ise ziyandan kurtuluþu evvelâ herkesin hak üze­rinde olmasýna, sonra o hakký tavsiye etmesine baðlamaktadýr ve iþin doðrusu da budur. [234]


Sabýr nedir?



Sabýr ise bütün seçilmiþ ahlâkýn ana kaynaðýdýr. Kur´an-i Ke-rîm´de yetmiþ yerde zikrolunmasý, deðerinin büyüklüðünü gösteren bir delil olarak irad edilir. Fakat bu sayýyý ileri sürmek okadar büyük bir fayda temin etmez. Bize lâzým olan nokta, Âyet-i Kerîme´-nin bu fazileti öðerek sabýrlý kimselerin mutlaka muvaffak olacaklarýný, mutlaka murada ereceklerini müjdelemesidir.

Sabýr, ruhun o kudret kaynaðýdýr ki hak yolunda dayanýlmasý güç olan bütün mihnetlere katlanmak, nefsin hoþlanmadýðý bütün meþakkatlere göðüs germek ancak onun sayesinde mümkündür. Bütün beþerî meziyetlerin kemali, bu meziyete baðlýdýr. Bu seciyeden mahrum olmak, yahut bu kudret kaynaðýndan istifade edememek, bir insan için en büyük felâkettir. Fertleri, bu bakýmdan zaafa uðramýþ olan bir milletin, her þeyi zayýf olur ve bütün kuvvet kaynaklarý tükenir. Bunu bir misal ile Ýzah edelim:

Milletlerin birine bakýyoruz, onu ilim bakýmýndan geri görüyoruz. Sebebi nedir? Cehalet ile pençeleþmekten ve onu yenerek ilim ile aydýnlatmak için uðraþmaktan yüz çevirmektir, îlim sahibi olmak ise uzun uzadiye çalýþmaða, bir çok sýkýntýlara göðüs germeðe baðlýdýr. Bu çalýþmayý ve bu gayreti göze alamýyanlar, yani cehalete karþý savaþ açmaða dayanamýyanlar, mukallitklikia iktifa ediyor ve karanlýk içinde yaþýyorlar. Bunlar “sabýr” faziletinden mahrum insanlardýr. Bunlar ilim yolunda hiç bir meþakkate göðüs germemiþ, hiç bir gayret sarf etmemiþ olduklarý halde geçmiþlerin gayretlerine kuru saygý göstermekle, onlarýn gece gündüz çalýþmýþ olduklarýný anmakla kendi hareketsizliklerinin, gayretsizliklerinin kusurunu örtmüþ olacaklarýný sanýyorlar. Halbuki bunlar, geçmiþlerine karþý hakikî saygý beslemiþ olsaydýlar, onlarý kendilerine rehber sayarlar, onlarýn tuttuklarý yolu tutarlar, araþtýrma yolunda katlandýklarý yorgunluklarýn bir kýsmýna olsun katlanýrlar, elhasýl onlar gibi çalýþýrlar, çabalarlar, onlarýn varamadýklarý þahikalara týrmanýrlar ve böylece sabýr dediðimiz o yüksek meziyeti haiz kimseler olduklarýný isbat ederlerdi. Milletleri býrakarak fertlere bakalým:

Fertler içinde öyleleri vardýr ki, bir þeyler öðrenmek için çalýþýr ve öðrenir. Fakat öðrendiðini baþkalarýna öðretmeðe takat getirmez. Yani sabr edemez. Böylesi hakkýnda verilecek hüküm onun sabýr faziletinden mahrum olduðudur.

Yahut bir talebe, mektebine bir sene veya iki sene devam eder, sonra tahsil güçlükleri yüz gösterir, dersi býrakýr, yahut okuduðunu anlamak hususunda gevsek davranýr, yahut babasý tahsil masrafýný kýsmak ister, oðlunu kendisi için daha kârlý saydýðý baþka bir iþe sürükler, oðlu da ilim peþinde koþmaktan vaz geçerek cehalet yoluna dalar. Bunlarýn hepsi sabýr ve sebat faziletinin zaafýndan ileri gelen kötülüklerdir.

Tamahkar adamýn bütün iþ gücü malýný tutmak elinden çýkarmamaktýr. Böylesi, bir çok hayýrlý iþler karþýsýnda kaldýðý halde hepsinden yüz çevirir ve hiç birine de yardým etmek istemez. Böylece vatanýna ve milletine zulmetmiþ, milletini hor görmüþ olur. Bu adamýn elini baðlýyan sebebi araþtýracak olursak “sabr” ýn zaafderhal

göze çarpar. Çünkü bu adam vahimesinde dolaþýp, günün birinde üzerine çökmekle kendisini tehdid eden zaruretin korkunç hayaline karþý duracak derecede bir sabra, bir metanete malik olsaydý, kendini bu hýrstan kurtarýr ve milletine mutlaka faydalý olurdu.

Ýsrafa dadanan bir adam, keyfi uðrunda bir çok þeyler heder eder. Hevesine baþ eðen bir adam, türlü türlü kepazeliklere dalar, nihayet günün birinde varý yoðu biter, hali fenalaþýr eskiden sahibi olduðu halde sefalete uðrar. Bütün bunlara uðramasýnýn sebebi, nefsanî hava ve heveslerine mukavemet göstermemesi, yani sabr edememesi, kendini uçurumlara yuvarlanmaktan alýkoyamamýþdýr bu adam nefsani temayüllerine karþý sabýr ve metanet göstermiþ olsaydý hem serveti elinden gitmez, hem kendisi de bu felâkete düþmezdi.

Elhasýl bütün rezillikleri saymak, hepsinin asýl sebeplerini araþtýrmak istemiþ olsak, ya sabrýn zaafýnda, yahut yokluðunda karar kýlarýz. Bütün faziletleri de sayacak ve faziletlere kan ve can veren kaynaðý araþtýracak olursak yine sabr a varýrýz.

Mevkii bu derece yüksek olan bir fazilet, Âyet-i Kerîme´de anýlmaða liyakat kazanmaz mý?

Hak, ilmin medarý hayatýdýr, itminan onunla hasýl olur. Ve akýl, onunla yakýn sahasýna varýr. Sabýr bütün faziletleri faaliyete geçirir, bütün kötülükleri def eder ve bütün iyiliklere varlýk verir. Bu kadar kýymetli iki esas, insanlarýn baþarabilecekleri en deðerli iþler arasýnda, herhalde en fazla anýlmaða lâyýktýr. Çünkü herkesin dikkatini bunlarýn üzerinde toplamak, ve herkesi bilhassa bu iki esasa tutunmaða teþvik etmek bu sayede mümkün olur.

Þimdiye kadar verdiðimiz bu izahat, Sûrei Celilede bahis mevzuu olan bütün esaslarý kýsaca belirtmiþ, ve insanlar içinde hüsrandan kimlerin kurtulmuþ olduðunu açýða vurmuþtur.

Bizim beyan etmiþ olduðumuz manaya gere iman, insan ruhunun o tavrýdýr ki; insan, bulunduðu fena halden kurtulmak için o tavra (o tekamüle) yükselmiþtir.

Ýnsanlarýn nefsi, þehvetlere düþkünlük bakýmýndan, hayvanlar gibidir. Bir farký, geçmiþdeki bir zevkini hatýrlamak, göz önüne getirmek, gelecekte duyacaðý bir hazzý tasavvur edebilmektir. Bu yüzden ülfet etmiþ olduðu lezzetleri elde etmek, istikbalde onlarý kat kat saðlamak için gösterdiði hýrs, hayvanlarýn hýrslariyle Ölçülmiyecek derecededir. Her nefis, heveslerinin ve hýrslarýnýn gözettiði zevki elde etmek için kuvvetlerini kullanýr. Beþerin her ferdi kendisi için lezzetli, yahut faydalý tahayyül ettiði her geyi elde etmek, nahoþ, yahut nýuzur saydýðý bir þeyi mahvetmekten baþkabir þey düþünmezse, bundan büyük bir fenalýk tasavvur olunabilir mi? Çünkü bu takdirde arzu ettiði bir þeyi baþkasýnýn elinde görünce onu gasb için hücum edecek, yahut kendisi için muzýr saydýðý þeyi ortadan kaldýrmak için saldýracak.

Bir saldýrganýn tecavüzünü Önlemek için, hücuma uðrayan þahsýn kuvvetinden baþka bir engel yok. Ýçlerinden biri de hayrýn, yahut þerrin, faziletin yahut reziletin aslýna astarýna inanmýyor. Herkesin nazarýnda hazzý; hoþ veya faydalý gördüðü þeyden ibaret. Ama o þey baþkasý için fena, yahut muzur olmuþ, kendisince müsavi.

Beþeriyetin hayýr ile þerri ayýrt edemediði devri tasvir eden bu vaziyet, hayýr ile þerri ayýrt edememenin ne büyük bir mahrumiyet, ve ne büyük bir felâket olduðunu apaçýk belirtmiyor mu? Bu vaziyetin en büyük hüsran olduðu aþikâr deðil midir?

Hayr ile þerri ayýrt etmek esasma, þuuru lâhak olmayan her ferdin dalâletten, kötülükten hissedar olmasý pek tabii olduðu gibi bu ferdin diðer fertlerle olan muamelelerinde haksýz davranacaðý da muhakkaktýr. Ama bu fert hayr ile þerri ayýrt edebilirse vaziyet deðiþir. Baþkasýna vereceði ezanýn kendisine de ezâ getireceðini anlar. Git gide bu yüzden vicdan azabý duymaða baðlar. Fakat hayr ile þerri ayýrt etmek kâfi deðildir. Beþeri kurtaracak kuvvet, her bir hareket ve her bir amel kendisine müntehi olan O fevkalhayal kudrete, o saltanatý kahireye iman etmektir. Çünkü ona iman etmeyen, masivanm ona müsahher olduðunu anlamayan insanýn gözü kör, basireti aksak, vehmi büyük ve güvendiði her þey sarsaktýr. Böylesi, karþýsýnda gördüðü kuvvetlerin her birini, var oluþunun kaynaðý sanýr, onun kendi hayatý üzerinde müessir olduðuna kapýlýr, sebebini anlamadýðý bir ger kendisine isabet ederse o karþýlaþtýðý kuvvetlerden birini sebeb olarak tahayyül eder, yahut emeði olmaksýzýn kendisine bir hayr isabet edecek olursa vehimleri o hayr için körü körüne bir kaynak icad eder. Bu yüzden nazarýnda ilâhlar çoðalýr, her þeyin sebebini araþ­týrmak ve bulmak yolu yüzüne kapanýr ve bunun neticesi olarak hayatýna ait bütün islerde güvenilmeðe lâyýk olmayan þeylere güvenir durur. Bu ise putperestliðin alabildiðine inkiþaf etmesine, beþer aklýnýn bu yüzden bozuldukça bozulmasýna ve insanlýðýn ´hüsrandan hüsrana uðramasýna sebebiyet verir.

Fakat gördüðümüz bütün kuvvetlerin bir kuvvetten sadýr olduðuna, o kuvvetin de bîr iradenin idare etmekte olduðu nizama tabi olduðuna iman eden kimse, karþýlaþacaðý hayrýn, yahut þerrin sebebine vakýf oluncaya kadar araþtýrmalarda bulunmak ister, yahut iþi mukadder esbaba vardýrmak her akýl için vacib olduðuna itikad eden insan, þüphe yok ki, bu sapýklýðýn þerrinden emin kalýr ve kâinatta mevcut olan eþyanýn hepsi de gözüne müsavi görünür, cümlesinin bir Allaha ait olup bu hususta hiç birinin diðerine karþý bir imtiyazý olmayacaðýný, arada bir fark varsa hususiyetler itibariyle olacaðýný yakineýý anlar, bu sayede kalbi her bakýmdan sükûnete kavuþur, birliðine inandýðý Allah´a karþý itimadý artarak a´mel ve efalinde Onun ezelî kanununu aþmaz, esbab ve müsebbibatm tabi olduðu nizamdan ibret alarak huzur ve itminan içinde yaðar, kudreti ilâh´iye hakkýnda anlayabileceði mertebeyi anladýktan sonra hiç bir þeyden korkmaz olur.

Bu yüksek hikmetin insanlar arasýnda doðru yollan gösterecek, þek ve þüphe perdelerim açacak müjdeciler ve peygamberler zuhurunu icab ettireceðine inanmýyan, o güzîde varlýklarýn peygamberliðini teyid eden delillere karþý göz yuman insan, bu mür­þitlerin irþadýndan istifade olunmaksýzýn elde edilmesi güç, yahut büsbütün imkânsýz bir takým bilgilerden, hakikatlerden mahrum kalýr, hayatî meselelerin bir çoðunu anlayamaz, efalinin çoðunda doðru yolu göremez, hayra çalýþmak isterken þerre düþer, menfaat ümid ettiði yerden zarar görür. Acaba bundan büyük bir ziyan olur mu?

Fakat Allah´a karþý imanýný, þu bizim beyan ettiðimiz tarzdaki imanýný kaybeden adamýn giriftar olacaðý hüsranýn ilk derekesi, kudret ve azemeti -bütün varlýk âlemini sarmýþ olan Kadiri Mutlaka tam itimattan doðan azim kuvvetinden mahrum olmasýdýr. Mahrum olacaðý nimetin en hafif derecesi de güçlüklerle kar-

þýlaþtýðý zaman ruhun en büyük desteðinden uzak düþmesidir. Uðrayacaðý ziyanýn en naçiz mertebesi ise türlü türlü hava ve hevesler arasýnda þaþkýn kalarak yöneleceði doðru yolu gösterecek bir rehber bulamamasý, içinden çýkamayacaðý karanlýklara düþ­mesidir.

Hangi mahrumiyet bundan daha büyük olur? Fakat bu mahrumiyet fertlere has deðildir. Çünkü milletler de fertler gibi bu mahrumiyete uðrarlar.

A´mali saliha (yararlý iþler), en çok, saðlam imana ´baðlýdýr. Bununla beraber halk içinde þu zanný da besleyenler var: Güya, iman, ef´ale tesiri olmayan, içte kalan bir hayali, bir mücerred mahiyeti ifade eder bir kelimedir! Yahut bir þahsýn kendini diðerin­den ayýrt etmek üzere edinmiþ olduðu itikaddýr. Bir müslümamn muvahhid olduðuna, Hazreti Muhammed´in ümmetinden bulunduðuna itikad ederek sair dinlere baðlý olan kimselerden kendini ayýrdýðý gibi! Yahut bir dine mensup olup herkes gibi o dine ait ol­duðu sanýlan her þeye itikad etmekle beraber kendini o dinin muktezasýnca harekete mecbur görmemesi gibi! Böyle bir iman, sahibini hüsrandan kurtaramaz! Þüphe yok ki hüsrandan kurtulmak için a´meli salîh (yararlý iþ ve hareket) Iazýmdýr. Bu yararlý iþ ve hareketlerin ne olduðunu yukarda anlattýk. Bunlarý ihmal edenlere, gerek dünyada, gerek ahirette yüklenecek ziyan kadar büyük ziyan tasavvur olunamaz. Hüsrana bu manayý yerdikten sonra, o imaný kaybedenlerin ve yararlý iþ ve hareketleri terk edenlerin de hüsran içinde olduklarý açýða çýkar. Çünkü Âyet-i Kerîme mü-min´lerden olmayan ve yararlý iþler iþlemeyenlerin hüsran içinde olduklarýný, apaçýk bildiriyor.

Bunun ise hangi zamanda, hangi mekânda olursa olsun, hangi hal üzere bulunursa bulunsun, bütün beþere þamil olduðunda þüphe yoktur.

Surei celilede milletlerin de, fertlerin de ziyandan kurtuluþunu temin edecek iki esas (iman ve a´mali saliha) zikrolunduktan sonra iki esas daha varid olmuþtur ki, bunlarýn her biri fertlerin el birliðiyle gerçekleþir. Bunlar, birbirine hakký tavsiye etmek, birbirine sabrý tavsiye etmek! Tek fert, bunlarý tek baðýna eda edemez. Çünkü “birbirine tavsiye” ancak müteaddit þahýslar tarafýndan yapýlabilir. O halde sayýlarý ne kadar çok olursa olsun, milletin fertlerinden her biri tanýdýðý sair fertlere hakký talep ve iltizam ile, her iþte sabr ve metanet dairesinde hareket ile vasiyette bulunmadýkça hüsrandan kurtuluþ yoktur. Eðer tek bir þahýs bu vazifeyi ifa eder de baþkasýna vasiyette bulunur, lâkin baþkalarý onun ifa ettiði bu vazifeden geri durursa cümlesine behemehal dünyada hüsran gelecektir. Zira bir milletin en büyük kýsmý haktan, ve herkesi hakka çaðýrmaktan yüz çevirir ve kalplerdeki sabýr ve metanet zaafa uðrarsa, þüphe yok ki, o millet batýlýn istilâsýna uðrar, o milletin azmi korleþir, hali fenaîaþir ve böylece kendisi izmihlal uçurumunu boylamýþ olur. Dünyada bu böyledir, Âhirete gelince, orada ziyan, yalnýz vazifesini yapamayana, yahut kendisine hak´ ve sabýr tavsiye olunduðu halde bu tavsiyeyi dinlemeyene ve kabul etmeyene ait olur. Eðer tavsiyede/bulunan adam, sözünün dinlenmesi için muhtaç olduða vasýtalarý elde etmez de muhatabýnýn kabulünün imkansýzlýðý kendisinin nasihat hususunda tuttuðu yoldan ileri gelirse, yani o nasihatlan baþka bir suretle anlattýðý takdirde kabul etmesi ümid

olunursa o zaman ahiretteki hüsrandan onun da hissedar olmasý lâzým gelir.

Kötülüklerin alabildiðine yayýldýðýný gördükleri halde aðýllarýný açmayan, kötülüklerin önünü almak için hiç bir harekette bulunmýyan bir millet hangi kurtuluþa lâyýk olabilir. Kötülükler ise fertlerin bozulmasýna ve milletlerin çökmesine sebep olur.

Birbirine hakký tavsiyeye, birbirine sabra tavsiyeye iki esas dahil oluyor ki, biri marufu emir, diðeri münkeri nehiydir. (Marufu emir, iyiyi, doðruyu, güzeli istemek, münkeri nehy kötüyü, batýlý, çirkini yasak etmek). Zira hak ile vasiyette, hakka davette bulunan adam batýldan nehiyetmedikçe bu vazifeyi tamamiyle ifa etmiþ sayýlmaz. A´mali salihanin (yararlý iþlerin) güçlüklerine sabr ile tavsiyede bulunan adam a´mali rezillenin (rezil ve kötü iþlerin) kötülüklerini, güzel iþlerin býrakýlmasýndan husule gelecek neticeleri anlamadýkça ve göstermedikçe maksada varamaz. Fertlerinden herbiri elinden geldiði derecede bu farzý eda etmeyen bir millet için dünya ve âhirette ziyandan kurtulmaða imkân yoktur. Hüsrandan (ziyandan) kurtulmak isteyen her millete þu farzý eda etmek vacibdir O da:

Hayrý tavsiye etmek, gerden korunmak, yahut birbirine hakký, birbirine sabrý tavsiye etmek.

Þayet bir millet ahlâkça uðradýðý alçalmalar yüzünden hayr namýna, hak namýna vuku bulan tavsiyeleri kötümsüyor, yahut herkesi hayra davet etmek hususunda gevþeklik göstermeyi tercih ediyorsa bu hal o milleti dünyada zillet, esaret ve izmihlale, ahirette azaba sürükler.

Bîr millet bu yolda gevþeklik gösterdiði halde onun ýslâh ediIemiyeceðine inanarak ortalýktaki fenalýða yalnýz kalben bûzzetmek

suretiyle, dünyadaki hüsrandan olmasa bile, uhrevi hüsrandan kurtulacaðýna kail olmak, hiç bir kimse için caiz olmaz. Gerçi bugünkü müslümanlardan bir kýsmý, bilhassa din âlimleri buna zahib olmaktadýr. Fakat bu zehaplarýnda pek büyük hata ediyorlar. Çünkü bunlarýn vazifesi kendilerinden yüz çevrilse de, baþka ne yapýlsa da, halký irþad etmek ve ziyandan kurtulmanýn yolunu göstermektir. Onun için bu vazifeyi baþarmaktan kaçýnmaða imkân yoktur. Þu var ki gerek ulemâya, gerek ulemadan görünenlere bu vazifeyi eda için halin, zamanýn bütün icaplarýný, her milletin hu­susiyetlerini nazarý dikkate almalarý, söz söylemenin usulünü öðrenmeleri, söz söyleyebilmeleri için milletlerin tarihini, milletleri yükselten ve alçaltan amllerin mahiyetini öðrenmeleri, ahlâk ilmine, ruhiyat ilmine vakýf olmalarý, elhasýl batýl fikirler akýllara nasýl yol bulur, akýl ile hakkýn arasý nasýl bulunur, insanlar serden nasýl korunur, hayra nasýl cezbedilir gibi bütün incelikleri bellemeleri ve ona göre insanlara hitab etmeleri lâzýmdýr. Bunlarý öðrenmeden halka karþý söz söylemeðe teþebbüs ettikleri takdirde halka bir þey öðretemiyeeckleri için halkýn vebalini yüklenmiþ olurlar. Bunlarýn âciz olduklarýný söylemeleri de bir fayda temin etmez. Zira bunlar dedikodu ile, elfaz münakaþasý ile o kadar vakit kaybediyorlar ki, kayýb ettikleri bu vakit, müsbet ilimleri tahsil etmelerine fazlasîyle kâfi gelir. Bunlar da eski büyükler gibi ilim tahsiline çalýþýrlarsa Allah da onlara yardým eder. Halbuki böyle yapacaklarýna lüzumsuz bir takým tahayyüllere dalarak vakit kaybediyor, sonra acz iddia etmekle vebalden kurtulmayý umuyorlar. Bunlar mazeretlerinin kabul olunmasýný deðil, baþlarýna bir belânýn gelmesini beklemelidirler.

Bu belâdan kurtulmak isteyenler, gösterdiðimiz tarzda çalýþmalý, uðraþmalý ve bu surenin anlattýðý dört esasa sarýlmalýdýrlar. Çünkü bu dört esas, insanlarýn bahtiyarlýðýný temine kâfidir [235].

Ynt: Asr Suresi By: Kaan8/B Date: 20 Ocak 2015, 19:18:13
Cok guzel sure. meali de cok guzel herkez ezberlemeye calissin.
Ynt: Asr Suresi By: bahriþan 8/b Date: 20 Ocak 2015, 19:33:25
kuran namina yalniz  bu sure olsaydi insanlara elverildi insanlar yalniz bu sureyi teemmul etmis olsalardi onlara kafi gelirdi
allah razi olsun paylasimdan
Ynt: Asr Suresi By: ceren Date: 17 Mayýs 2015, 11:17:15
Aleykümselam.Rabbim razý olsun paylaþýmdan kardeþim.Hak yolda olan,sabýr eden ,salih kullardan olalým inþallah...
Ynt: Asr Suresi By: Bilal2009 Date: 04 Eylül 2015, 16:05:13
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah , Bu surede üzerinde durulacak ve hayata geçirilecek üç husus ; iman , salih amel ve hakký ve sabrý tavsiyedir. Rabbim (celle celalühü) bizlere bu üç hususu doðru þekilde anlayýp uygulamayý nasib eylesin ve bizleri hüsrana uðrayanlardan eylemesin.
Ynt: Asr Suresi By: Sevgi. Date: 28 Ekim 2016, 07:19:54
Esselâmü Aleyküm Ve Rahmetüllah. Mevlam bizleri tüm sûrelerin kýymetini bilerek okuyup anlamayý ve kendimize rehber edinmeyi nasip etsin inþaAllah. Amin
  Bilgiler için Allah ( c.c ) Razý olsun.
Ynt: Asr Suresi By: HALACAHAN Date: 28 Ekim 2016, 13:55:25
Aleykum selam ..Rabbim sen bizleri ameli salih kullarindan eyle..Doðru yolundan ayirma ..Kuraný kerim i her gün düzenli olarak okuyan ve amel edenlerden eyle bizleri..

radyobeyan