Ýmam-ý Þafi
Pages: 1
Mu'tezile 2 By: sidretül münteha Date: 14 Eylül 2010, 16:25:23
Mu'tezile 2

88- Fukahanýn Ve Muhaddislerin Mu´tezîleyi Ýthamý:


Fukahânýn ve muhaddislerin Mu´teziîeye hücumlarý çok þiddetli olu­yordu. Onlarý her §eyle itham ediyorlardý. Hanefiyyeden îmam Muhaný-med b. Hasan Þeybânî, Mu´tezile arkasýnda namaz kýlan kimsenin nama­zým iade etmesi lâzýmgeldiðine dâir fetva vermiþti. îmam Ebû Yûsuf, on­larý zýndýklardan sayardý. îmam Mâlik, onlarm þahitliðini kabul etmezdi. Haklarýnda türlü sözler söylenirdi. Onlarý fýskla, haram þeyleri irtikâbla itham ettiler. Çünkü husûmet þiddetlenince ölçüsünü kaybeder, iþ sövüþ-meye varýr. Ýki taraf birbirine haklý haksýz söz söyler, ileri geri çatar. Mu´tezileye yöneltilen ithamlarýn çoðu insaf ölçüsünü aþýyordu. îþe ta­rafgirlik ve taassup karýþýyordu. Her taassüb, anlayýþ ve idrâk yollarýn­dan birini mutlaka kapayýp týkar. Dîninde töhmet altýnda bulunan bâzý sapýk kimseler, Mu´tezile arasýna sýzsa da, Mu´tezilenin iyi taraflarý hiç de yok denemez. Ýslâm´ý ilk müdâfaa edenler onlardý. Vâsýl tbn-i Atâ´nm adamlarý îslâm ülkelerine daðýlarak dinsizlere karþý dîni müdâfaaya ko­yuldular. Amr b. Ubeyd, zýndýklarla amansýz savaþ yapýyordu. Onlara ateþ yaðdýrýyordu. Beþþâr b. Bürdük dostu idi. Fakat onda dinsizlik se­zince onu Baðdat´tan sürgün ettirdi, o, ancak Amrtn ölümünden sonra Baðdat´a dönebildi. Mu´tezile içinde âbidîer, zâhidler vardý. Amr b. Ubeyd onlardandý. Amr b. Ubeyd[17] hakkýnda Câhýz þöyle diyar: "Onun ibâdeti bütün fukahânýn ve muhaddislerin ibâdetine denk gelir,"

Halîfe Vâsýk, vezîri olan Ahmed îbn-i Ebî Duâd´a sordu:

__ Neden benim dostlarýmý, yâni Mu´tezileden olanlarý, baþkalarý gi­bi Kadý ve Hâkim tâyin etmiyorsun?

__ Yâ Emîrü´l-Mü´minîn, onlar bunu kabul etmiyorlar ki. MeseLâ

Cafer b. Mübeþþer´e onbin dirhem gönderdim. Onlarý kabul etmedi. Ken­dim kalkýp onun ayaðýna gittim. Yanýna girmek için müsâade istedim. Müsâade etmedi. Ben de izinsiz olarak girdim,. Kýlýcýna sarýlarak:

 Ýzinsiz girdiðinden þimdi seni Öldürmek bana helâldir, dedi. Ben de geri dönüp çýktým. Öylelerine kadýlýðý nasýl kabul ettireyim?

Halbuki bu Cafer o anda ihtiyaç içinde kývranýyordu. Bâzý dostlarý ona iki dirhem verdi. Onlarý kabul etti. Bunun üzerine ona:

__ Onbin dirhemi geri çevirirsin, iki dirhemi alýrsýn, bu ne? dediler.

__ Onbin dirhemin sahipleri olan fakirler ona benden daha müsta-

haktýrlar, onlar milletin parasýdýr. Ýhtiyacým olduðundan dolayý bu iki dirhem de benim istihkakým dýr. Allah bana bunlarý istemeden gönderdi. Þüpheli ve haram olanlardan beni kurtardý.

îþte onlarýn içinde böyleleri vardý; içleri temizdi, þüpheli þeylerden çekinirlerdi. Helâl olmayan yollarla toplandý diye Sultânýn parasýný kabul etmez, hediyeyi geri çevirir. Dostundan gelen helâl ve temiz iki dirhemi alýr.

Bunlardan anlýyoruz ki, Mu´tezile içinde de zühd ü takva sahipleri vardý. Mutediller bulunurdu, fakat içlerinden azý ne kötü yapýyorlardý. [18]



89- Mu´tezîlenin Münazaralarý Ve Kelâm Îlmi:


Mu´tezilenin hasýmlarýyla yaptýklarý münazara ve mübâhaselerden kelâm ilmi meydana çýktý. Bu münazaralar Râfýzîler, Mecûsîler, Putpe­restler, dinsizler ile yapýldýðý gibi fýkýh ve Hadîs ulemâsiyle de yapýlýrdý. Bu münazaralarýn dairesinin merkezi, aðýrlýk noktasý Mu´tezile idi. Üç asýr Ýslâm camiasýný mücâdeleleri ve münâzaralariyle meþgul ettiler. On­larýn meclisleri ümerâ, vüzerâ ve ulemâ ile dolup taþýyordu. Fikirler ora­da birbiriyle çarpýþýyor, mezhebler birbiriyle boðuþuyor, cevaplar hazýr­lanýyor, islâm, düþüncesi burada cilalanýyordu. Ýran, Yunan veya Hind fi­kir kýrýntýlariyle bu meclisler süsleniyordu. Mu´tezile bu münazaralarda hususî bir temayüz gösteriyordu. Hüküm çýkarma yollarý baþka baþka olsa da netice itibariyle dînin davet ettiði gayeye varýyorlardý. Baþlýca mümeyyiz vasýflarý þunlardýr:

1- Taklîdden uzak kalmalarý: Araþtýrmadan, incelemeden, delille­ri tartmadan, iþleri mukayese etmeden rastgele baþkasýna tabi´ olup körü körüne taklîd etmiyorlardý. Ýsimlere deðil, re´y ve kanâatlara hürmet ediyorlardý. Söyleyene deðil, hakîkata bakýyorlardý. Onun için birbirlerini bile taklîd etmedilerdi. Onlarýn tuttuðu yol þu idi: Her mükellef, dinde içtihadýnýn bulduðu þeyi alýr, onunla amel eder. Onun içindir ki, bu ka­dar çok kollara ayrýlmýþ olsalar gerektir. Her þahýs bir fýrka reisi sayýlmistir. Þu isimlere bakýn:

1) Vâsýliyye[19], 2) Hüzeyliyye[20], 3) Nazzâmiyes[21] 4) Hâitiyye[22], 5) Biþ-riyyes[23] 6) Ma´meriyyes:ý,[24] 7) Müzdâriyye[25] 8 ) Sümâmiyye[26] 9) Hiþâmiy-ye[27], 10) Câhýzýyyes:[28] 11) Hayyâtiyyes[29] 12) Cübbâiyye[30].

2- Akaidi isbatta akla itimad etmekle beraber, dînin ulu caddesin­den dýþarý çýkmasýnlar diye Kur´ân-i Kerîm´in yardýmýna sarýldýlar. Âyet­lerden faydalandýlar. Hadîs bilgilen çok deðildi ve akâid hususunda Ha­dîsi delil almazlardý.

3- Devirlerinde terceme olunan ilimleri aldýlar ve bu ilimlere hiz­metleri de oldu. Düþmanlarýna karþý bu ilimlerden yardýmlanarak cevap hazýrladýlar. Kelâm meydanýnda kar´þýlarýndakilere üstün gelmek için bunlardan faydalandýlar. O devirde Arap aklýný besleyen yabancý kültür­leri almýþ olan her kültürlü Müslüman, Mu´tezileye katýldý. Çünkü dînî ruh ile tevhîd ve tenzihe çok önem veren ve aklýn ihtiyacýný karþýlayan felsefî fikirleri birleþtiren Mu´tezilenÝn görüþü, onlara uygun geliyordu. Mu´tezile arasýnda birçok seçkin muharrirler, üstün âlimler, anlayýþlý fey­lesoflar çýkmýþtý.

4- Fesahat ve belagat sahibi, edebiyatçý idiler. Ýçlerinde belið ha-tibîer vardý. Münazara ve mübâhase yaparken dilleri belagata alýþmýþtý. Düþmanlarý, sözle nasýl maðlûp edeceklerini deneye deneye belagat yolu­nu bulmuþlardý. Vâsýl Ýbn-i Atâ, büyük bir hatîb, psikolojiye vâkýf bir âlimdi. Hazýrcevaptý. Sözlerini kolayca hazýrladý. Üstâdlarý olan Nazzâm, zeki ve belið bir zâttý. Keskin lisanlý, düzgün sözlü bir þâir ve edibti. Ebû Osman Amr Câhýz hakkýnda Sâbiîlerden olan Sabit b. Kurre þöyle diyor: "Ebû Osman Câhýz; Müslümanlarýn hatibi, kelâmcýlarýn üstadýdýr. Müte-kaddimîn ve mütaahhirînin en seçkinidir, kalbur üstüne gelenlerdendir. Konuþtuðu zaman belagatta Sehbân´ý andýrýr. Münazara ve mübâhase ya­parken münazara üstadý Nazzâm´ý hatýr.latýr. Kitaplarý taze çiçek bahçesi, risaleleri meyve yüklü dallar gibidir. Mübâhaseye giriþtiklerini magýup eder, kimse onun karþýsýna çýkamaz." [31]



90- Mu´tezilenîn Düþmanlarý:


1- Mu´tezile; Râfýzîler, putperestler, Cehmiyye ve diðer bid´atçýiarla münakaþa yapmýþtýr.

2- Fukahâ ve nýuhaddisler.

Evvelâ Mu´tezilenÝn; dinsizler, zýndýklar, Cehmiyye ve saire ile yap­týklarý münakaþalarý ve mücadeleleri nakledelim.

Dinsizler, sapýklar ve zýndýklarla olan münakaþalarý: Emevîlerin son, Abbâsîlerin ilk devirlerinde zýndýklar, sapýklar ço­ðaldý. Bunlar bâzan maskelerini indirip hakîkî hüviyetleriyle meydana çýkarlar, bâzan islâm kisvesine bürünerek kendi prensiplerini Müslüman­lar arasýnda yayarlar, kimse farkýna yarmadan zehirlerini saçarlardý. Bunlarýn islâm´a düþmanlýðý hepsinden daha fazla idi, zararlarý çok olur­du. Çünkü bazýlarý onlara aldamyor, onlarýn yaldýzlý sözlerine kapýlýyordu. Mu´tezile bunlarla çetin bir savaþa koyuldu ve cnlarý her meydanda mað­lûp etti. Vâsýl b. Atâ, arkadaþlarýný îslâm merkezleri: zit yayarak zýndýk­larla mücadeleye baþladý. Kendisi de Ýslâm´ý müdâfaa ediyordu. Eserleri arasýnda maniliðe karþý bir reddiyesi vardý. Adý ManL.ðe Red Ýçin Bin Mesele´dir. Onun arkasýndan gelen arkadaþlarý da ayný þekilde hareket ettiler. Münakaþalarýný kuvvetli delillerle, fesahat dolu beyanlarla yapý­yorlardý, îkna´ kuvvetleri çoktu. Düþmanlarý onlarýn kuvvetli delillerine karþý mukabele edecek silâh bulamýyorlar, teslimden baþka çare kalmý­yordu. Bu münakaþalarla birçoklarýný ikna´ ediyorlardý. Ebû Hüzeyl Al-lâf´m eliyle üç binden fazla Mecûsî ve putperest Müslümanlýðý kabul et­miþtir. O, münazarada son derece maharet sahibi bir zâttý; davet ettiði þeyi kuvvetli delillerle gösterirdi.

Mu´tezilenÝn münazaralarýna ve nasýl kuvvetli deliller bulduklarýna örnek olmak üzere bâzý misâller nakledelim: El-Ýntisâr´da þöyle deniyor: "Maniler sýdk ile yalaný birbirine zýt sayarlar. Sýdk hayýrdýr, nurdandýr; yalan ise serdir, zulmettendir, derler. Ýbrahim Nazzâm onlara sordu:

 Bir insan bir söz söylese ve o söz de yalan olsa, bu yalaný söyle­yen kimdir?

 Zulmettir, dediler.

 O adam söylediði bu yalana piþman olup da: Ben yalan söyledim ve bununla kötülük iþledim, derse, "Yalan söyledim ve kötülük iþledim"

diyen kimdir?

Buna ne cevap vereceklerini þaþýrdýlar. Çünkü bu fazileti, zulmet,

yâni karanlýk iþleyemez.

Nezzâm bunun üzerine þöyle dedi:

 Yalan söyledim ve kötülük iþledim diyen nur ise, bu yalan olur. Çünkü yalan söyleyen o deðildir. Yalan serdir, nurdan ger sâdýr olmuþ, olur. Bu sizin sözünüzü çürütür. Eðer "Yalan söyledim ve kötülük iþle­dim" diyen zulmet derseniz, zulmet doðru söylemiþ olur, doðru söylemek hayýrdýr, zulmet baþtan yalan söylemiþ, sonra da doðru söylemiþ olur, yâni ondan hem doðru, hem de yalan sâdýr olmuþ olur. Halbuki sýdk ve yalan sizce birbirine zýttýr, zulmetten hayýr sâdýr olmaz."

Bakýnýz, geniþ bilgisiyle, münakaþa yaptýðý kimseleri nasýl yakalý­yor, onlara çýkar yol býrakmýyor, Çýkýþ yerlerini tutuyor ve onlarý sustu­ruyor. Mu´tezile râfýzîlerle ve diðerleriyle de ayný tarzda münakaþa yapý­yordu. Aralarýnda þiddetli münakaþalar cereyan etmiþ olmasýna raðmen, birbirlerine iyi muamele yapýyorlardý. Ulemânýn ahlâkýna yakýþan budur. Geniþ gönüllü ve müsamahalý olmalýdýr. Allah kendilerini doðru yola hi­dâyet edinceye kadar muhaliflerine de hoþ muamele etmelidir. [32]



91- Fukahâ Ve Muhaddîslerle Mücadeleleri:


Ruhiyat eserlerinin vardýðý neticeye göre, ihtilâf halinde olan iki ta­raf eðer akidede birbirine yaklaþýrsa, mücadele daha þiddetli olur[33]. Bu­rada da böyle olmuþtur. Çünkü Mu´tezile ile fukahâ arasýnda ihtilâf yeri azdýr. Bunlarýn telifi kaâbildir, birbirini tekfir edecek mahiyette deðildir. Birbirini dinden çýkaracak bir þey yoktur. Bununla beraber bunlar ara­sýnda mücadele gayet þiddetli olmuþtur. Birbirlerine çok atýp tutmuþlar­dýr. Belki de yukarýda geçen sebebe þunlar da ilâve olunabilir: Bu ihtilâf zihniyet ve mantýk îcabý idi. Dinde düþünüþ tarzlarýna ait idi. Fukahâ ve muhaddisler, dîni Kur´ân ve Hadîsten alýyorlardý. Onlar akýllarýný, Kita­býn nasslarým anlamak ve Peygamber´den naklolunan Hadîslerin sahihi­ni öðrenmek için kullanýyorlardý. Dîni bu yollarýn dýþýnda öðrenmek on­larca hatâdýr, yanlýþ bir yoldur. Mu´tezile ise, akideleri aklî kýyasla isbat etmeði vâcib deðilse bile, caiz görüyor, dînî bir nassa muhalif olmadýkça bununla amel ediyorlardý. îslâm akaidini isbatta mantýk ve felsefî bahis­ler kullanýyorlardý. Fukahâ ise buna karþý idiler. Ayaklarý kayýp þaþýrma-"înlar diye nass üzerinde duruyorlardý. Çünkü akýl aldanabilir ve þagýrýp sapar.

Bu, onlar arasýnda ihtilâf yoktu, demek deðildir. Mu´tezile ile mu­haddisler arasýnda birçok cüz´î meselelerde ihtilâf vardý. Fakat akide­lerin özünde ve esasýnda ihtilâf yoktu. Onun için Mu´tezile fukahâyý ve muhaddisleri tekfir etmez, onlar da Mu´tezileyi tekfir etmezler, yalnýz bid´atçý sayarlar.

Onlarýn mücâdeleleri iþte böyle iki nevî usûl ihtilâfýndan ilen gen-yordu. Hâlk-ý Kur´ân meselesindeki ihtilâflarýna bak. Görürsün ki, Mu tezile tevhîd ve tenzihten baþka hiçbir kayýtla mukayyet olmaksýzýn aklî kýyaslar arkasýndan koþmakta, onlarý delil tutmaktadýr. Fukahâ ile mu­haddisler ise tevakkuf ediyor, Kitap ve Sünnetten nass bulunmayan hu­susta gayet titiz ve çekingen davranýyor. Cumhur halk, fukahâ ve mu-haddislerden yana idi, onlarýn arkasýndan gitti. [34]



92- Mu´tezîlenin Sapýklarla, Zýndýklarla Mücadeleleri:


Abbasîler devri, ilmî münazaralar ve mübâhaseler çaðý idi. Bu müna­zaralar, belagat ve fesahat gösterisi hâlini almýþtý. Herkes maharetini orada gösterirdi. Akaide dâir mübâhase ve münakaþalarda Mu´tezile, dâima koþuyu kazanýyordu.

Mu´tezilenin münazara meclisleri pek çoktu. Ümerânýn yanýnda, mes-cidlerde, ders halkalarýnda, münazara ve mübâhaseye elveriþli her yerde münazaralar yaparlar, mübâhase meclisleri kurulurdu. Fakat bu müna­zaralarýn çokluðuna nisbetle bize kadar nakil olunanlarý azdýr. Belki de bu þundan Heri gelmiþ olacak: Mu´tezile, Mütevekkil devrinde ve ondan sonraki devirlerde dâima takibe uðramýþ, baský altýnda kalmýþtýr. îslâm-larm çoðu, Cumhur-u halk onlardan hoþlanmamýþtýr. Bu yüzden onlarýn eserlerinin çoðu zayi´ olmuþ, münazaralarý da bize kadar gelememiþtir. Bugüne kadar kalanlar, azlýðýna raðmen, onlarýn mücadeleci ruhu, mübâ­hase kuvveti hakkýnda bir fikir vermeðe kâfi gelmekte, onlarýn mücâhe-deci, dayatýcý bir zümre olduðunu göstermektedir
[35]





[17] Halîfe Mansur bu Amr´ý son derece sever ve sayardý, ölünce onun hakkýn­da §u mersiyeyi söylemiþtir:

"Allah sana rahmet eylesin, kabrini myaret.% âdet edinenin dileði budur, "O kabir ki} huþu sahibi bir kulunu içine almýþtýr, o tam m&nasiyle bir Tanrý kulu idi, Kur*ân´a candan sevgiyle baðlýydý,

"Ýnsanlar bir þeyden þüphe edip de nizâa düþtüler mi, o, hüccet ve beyaniyle bunu halledip sözü kestirip atardý.

"Þayet felek sâlih olan bir kimseyi bu dünyada baki kilsaydý, Ebû Osman Amr´i bizim aramýzdan almaþ, onu bize býraktrdý."

[18] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 120-121.

[19] Vâsýl Ýbn-i Atâ´ya uyanlar.

[20] Ebû Hüzeyl Allâfm taraftarlarý

[21] ibrahim Nezzâm´ýn taraftarý.

[22] Ahmed b. Hâit´in taraftarlarý

[23] Biþir b. Mutemer´in adamlarý.

[24] Ma´mer b. tyâd taraftarlarý.

[25] Ebû Mûsâ îsâ Müzdâr´m adamlarý

[26] Sünýâme b. Eþres´in taraftarlarý

[27] Higam b. Ömer´in taraftarlarý.

[28] Edîb Ebû Osman Câlýýz´ýn taraftarlarý.

[29] Ebû Hüseyin Hayyât´ýn taraftarlarý.

[30] Ebû Ali CÜbbâî´nin taraftarlarý.

[31] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 121-123.

[32] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 123-124.

[33] Bunu Gustave le Bon, Arâ ve Mu´tekadât eserinde söylüyor, 124

[34] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 124-125

[35] Müellif bu eserinde Þia Hariciler ve Mutezile fýrkalarý hakkýnda malumat verilmiþtir.Mürcie ve Cebriye fýrkalarýndan burada bahsetmemiþtir.Bu iki fýrka hakkýnda müellifin Ebu Hanifi adlý eserinde oldukça derli toplu bilgi vardýr.Arzu edenler tarafýndan termece olunup Dinayet Ýþleri Baþkanlýðýnca 1962?de yayýnlanan (EbuHanife)adlý eserin 135/141.sayfalarýna müracaat edebilirler(Mütercim)

Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 125.


radyobeyan