Din bilgisi By: sidretül münteha Date: 14 Eylül 2010, 15:49:00
DÝN BÝLGÝSÝ
125- Þâfîî´nîn Þerîat Îlmini Amme Ýlmî, Hâssa Ýlmi Diye Ýkîye Bölmesi, Bunlar Arasýnda Fark Tapmasý:
îmaný Þafiî, þeriat ilmini iki kýsma ayýrýr: Biri, umûmun bilinmesi gereken þeyler olup bir Müslümanýn onlarý bilmemesi caiz oîaro.az. Her Müs-lümanýn onlarý bilmesi lâzýmdýr. Aklý baþýnda olan Lir Müslüman onlarý bilmesin, bu olamaz. Çünkü bunlar dinde bilinmesi zarýn î olan umurdandýr. Beþ vakit namazýn, Ramazan orucunun, gitmeðe kudreti olanlara Hac etmenin, malýnýn zekâtýný vermenin farz olmasý; zinanýn, ýrza geçmenin, insan öldürmenin, hýrsýzlýðýn, þarap içmenin haram olmasý bunlardandýr. Bunlar Kur´ân´ýn nasslarmda mevcuttur; te´vil edilemez. Keza Hz. Peygamber´in herkesçe kabul olunan mütevâtir Sünnetlerinde beyân olunmuþtur.
îkinci kýsým ise, insanlarýn mâruz kaldýðý fer´î mes´elelerdir ki, bunlarýn hakkýnda Kitapta bir nass yoktur, nass varsa da te´vîle ihtimali vardýr. Keza Hz. Peygamber´den (Ona salât ve selâm olsun) mütevâtir bir nass yoktur. Hz. Peygamber´in Hadîsi varsa da haber-i vâhid´dir, ha-ber-i mütevâtir olarak bir Hadîs vârid olmamýþtýr. Yâhud da te´vili kaabil olan nasslar vardýr. Bunlarý herkes bilemez, buna Îlmü´l-Hâsse Özel kiþiler ilmi denir.
Bu iki türlü ilim hem teklif, hem de tahsil bakýmýndan birbirinden farklýdýr. Teklif bakýmýndan umûmî ilimler her Müslümandan istenir. Bir Müslümanm onlarý bilmemesi caiz olamaz. Çünkü bunlar dinde bilinmesi zarurî olan þeylerdendir. Îlmü´l-Hâssa Üstün kiþiler ilmi ancak ha-vâsdan, özel kiþilerden istenir. O farz-ý kifâye gibidir, yapmaða kudreti olanlardan beklenir. Onu bâzý kimseler yerine getirir. Onlarýn yapmasiy-le hepsi vebalden kurtulur. Hayrý iþleyen kimselere âit olur.
Tahsil bakýmýndan ise, birinci kýsým ilmi öðrenmek aklý baþýnda herkesin yapabileceði iþtir. Anlamak ve elde etmek için özel gayret ve sartlara ihtiyaç yoktur. Ýkinci kýsma gelince bunu ancak Kitap ve Sünnet bilgisini kazanmýþ olanlar, Sahabe kavillerini, insanlarýn ihtilâflarýný bilenler yapabilir. Nasslardan hüküm çýkarmak bunlarýn hakkýdýr ve bu ancak onlara vâcib olur.
Þafiî, umumun bilmesi gereken ilimle üstün kiþiler ilmi arasýndaki hadd-ý faslý anlatmadan býrakmýyor. Þöyle diyor:
"Him iki türlüdür. Herkesin bilmesi lâzýmgelen ilim, aklý baþýnda olana onu bilmemek yakýþmaz... Beþ vakit namaz kýlmak, ALLAH rýzasý için Ramazan ayýnda oruç tutmak, gidebilenler için Kâ´be´yi ziyaret için Hacca gitmek, malýnýn zekâtýný vermek, zinanýn, insan öldürmenin, hýrsýzlýðýn, þarabýn haram olduðunu bilmek. Daha bunlara benzer þeyler ki, kullar bunlarý düþünüp bilmekle, amel edip iþlemekle mükelleftirler. Canlarýndan ve mallarýndan verirler. Kendilerine haram kýlman þeylerden ise sakýnmalýdýrlar. Bu türlü ilmin hepsi ALLAH´ýn Kitabýnda nass olarak mevcuttur. Bütün ehl-i Ýslâm arasýnda malûmdur. Umum Müslümanlar bunlarý geçmiþten geleceðe naklederler. Hz. Peygamber´den rivayet ederler. Bu rivayetlerde ve bunlarýn kendilerine vâcib olduðunda ihtilâfa düþmezler. Bu umumun ilmidir, bunda yanýlmak, te´vîle sapmak imkâný yoktur. Bunda nizaa düþmek de caiz deðildir.
Þafiî Îlmü´l-Hâssa nâmýný verdiði ikinci nev´i þöyle beyan ediyor: "Kullarýn fürûý farâiza ve bunlarla ilgili mes´elelere dâir bilmeleri gereken hükümlerdir ki, bunlar hakkýnda Kitapta bir nass yoktur. Çoðuna dâir Sünnetten de nass bulunmaz. Bâzýlarý hakkýnda Sünnetten bir nass varsa da bunlar Haber-i Hâssa´dýr, Haber-i Âmme deðildir. Bunlarýn da te´vîle ihtimali vardýr ve kýyasla anlaþýlýr."[1]
Þafiî bundan sonra mükelleflere ilmin bu nev´ini nasýl yerine getireceklerini þöyle anlatýyor: "ilmin bu derecesine avam yetiþemez. Hattâ bununla havasýn da hepsi mükellef olmaz. Havâsdan buna eriþmesi ihtimali olanlar vardýr. Hepsinin bunu ihmal etmeleri caiz deðildir. Havâsdan kaa-biliyeti olanlar bu vazifeyi yerine getirirlerse, bunu yapmayan diðerleri vebal altýnda kalmaz. Bu vazifeyi yapanlar, yapmayanlardan faziletli olurlar."
Bundan sonra havâsdan yapabileceklere bu ilmin farz olduðuna, cihâda ve cenaze namazýna kýyas yaparak þöyle delil getiriyor: Allâhu Teâlâ buyuruyor ki: "Mü´minlerin hepsinin toptan savaþa çýkmalarý gerekir. Her topluluktan bir taifenin de dîni çok iyi öðrenmek ve geri döndüklerinde milletlerim uyarmak için ilim yohmda gitmeleri lâzýmdýr.
Böylece milletleri belki yanlýþ hareketlerden çekinirler."[2] Bundan sonra diyor ki: Farz-ý kifâye olan iþler de böyledir, Müslümanlarýn bir kýsmý onu yapmakla, onu yapmaktan geri kalmýþ olanlar vebalden kurtulur. Eðer hepsi bunu yapmazlarsa, bunu yapmaða kudreti olanlarýn hiçbiri vebalden kurtulamaz. Bunda þüpheye yer yoktu, Ailâhu Teâlâ buyuruyor ki: "ALLAH yolunda savaþa çikmaTs^m^ ALLAH sise can yakýcý azapla azap eder."[3]
Bundan sonra birinci asýrdanberi Müslümanlarýn bu yolda hareket ettiklerini beyan ederek diyor ki: "Allâhu Teâlâ Peygamberini göndere-liden bugüne gelinceye kadar Müslümanlar bu tavsif ettiðim hâl üzeredirler. Ýçlerinde az bir kýsmý tahsil yapýp dinde bilgi sahibi olur, bâzýlarý cenaze namazýnda bulunur, cihada gider, bir cemâatin içinden birkaçý se-lâm alýp verir; diðerleri bunlarý yapmadan durur. Fýkýh öðrenen, cihada giden, cenazede bulunan ve selâm alan kimselerin fazîlet iþlediklerini tanýrlar, bunlarý yapmakta kusur edenleri de günah iþlemiþ saymazlar." [4]
126- Hassa Ýlmi, Müctehîdlere Lâzýmdýr:
Fukahânm bahis konusu yaptýklarý îlm-i Hâssa´dýr. Müctehidler hüküm istinbat etmek için onunla çalýþýrlar. Tartýþma onda cereyan eder. Hüküm istinbatý doðru olsun diye bununla kaideler kurulur, bu kaideler, doðruyu ve yanlýþý ölçmek için birer ölçü olur. Tartýþma konusu olan ve ihtilâf edilen mes´elelerde bunlar hakem yapýlýr. Þüphe yok ki, istinbatin umumî asýllarý iþte bu kaidelerdir ve bunlar da thn-i Hâssa´nýn en baþta gelen nev´idir. Bunlarý tahsil etmek, öðrenmek, her Müslümana farz de-ðüdir. Hattâ bunlarý öðrenmeðe her Müslümanýn gücü dâhi yetmez. Çünkü bunlar ilmî görüþleri ölçmek için gayet ince ölçülerdir. Bunlar müc-tehitlere istinbat yolunu gösteren umumî kaidelerdir; bunlarý onlar bilir. [5]
ÞAFÝδYE GÖRE HÜKÜMLERÝN DELÝLLERÝ
127- Þafii´ye Göre Hükümlerin Kaynaklarý Ve Bunlarýn Mertebeleri:
Þafiî, ilmi beþ mertebe olmak üzere beþ nev´e ayýrýr. Her mertebe kendinden sonra gelen mertebenin temeli mesabesindedir.
Birinci Mertebe: Kitaptýr ve sýhhati sabit olan Sünnettir. Sünneti Kitapla beraber bir mertebeye koyuyor. Çünkü Sünnet birçok hallerde Jütabý beyan eder, onun mücmelini açýklar. Bu bakýmdan sýhhati sabit olan Sünneti Kitapla ayný derecede itibar eder. Ancak haber-i vâhid olari Sünnet, -kuvvet bakýmýndan Kur´ân derecesinde deðildir. Çünkü Kur´ân´-da tevatür vardýr, haber-i vâhid´de ise tevatür yoktur. Onun için Sünnet, Kur´ân´a taaruz edemez. Sünnetin beyanýna ihtiyaç olmayýnca Kur´ân´la iktifa olunur.
ikinci Mertebe: Kitap ve Sünnette bulunmayan hususta icma´dýr. îc-ma´dan murad, umumun bildikleriyle iktifa etmeyip Ihn-i Hâssayý da bilen fukahânýn icma´ýdýr. Fukahânýn bir mes´elede icma´ etmeleri, kendilerinden sonra bu hususta bir delildir.
Üçüncü Mertebe: Hz. Peygamberin (Ona salât ve selâm olsun) ashabýnýn kavilleri ki, bunlara muhalefet eden bulunmamalýdýr. Ashabýn re´yleri, bizim için kendi görüþümüzden daha hayýrlýdýr.
Dördüncü Mertebe: Bir mes´ele hakkýnda ashâb arasýnda ihtilâf vardýr, onlarýn içinde Kitap ve Sünnete en yakýn bulduðu veya kýyasýn tercih ettirdiði kavli alýr, yine ashabýn kavillerinin dýþýna çýkmaz.
Beþinci Mertebe: Kýyastýr. Sýrasiyle Kitap, Sünnet ve tema´ olmak üzere geçen mertebelerden biriyle hükmü bilinen bir þeye kýyas yapýlýr. Yâni Kitap veya Sünnetlerden bir nassla hükmü beyan olunan veya ic-ma´la hükmü bilinen veyahut da sahabe kavline tabi´ olunan bir mes´ele-ye kýyas suretiyle hüküm verilir[6]
Doðrusu, Þafiî´nin bu görüþü yerindedir. Çünkü Sünnet Kitabý beyan edicidir. Þafiî, El-Um´de bunu þöyle açýklýyor: "Ýlim türlü tabakalara ayrýlýr:
1- Kitap ve sahih olan Sünnettir.
2- Sonra Kitapta ve Sünnette bulunmayan hususlarda icma´dýr.
3- Hz. Peygamberin ashabýndan bir kýsmýnýn kavlidir ki, içlerinden ona muhalif olan bulunduðunu bilmiyoruz.
4- Ashabýn ihtilâf üzere olduklarý kavilleridir.
5- Bu tabakalardan bâzýsýna yapýlan kýyastýr. Kitap ve Sünnette varken bu ikisinden bagkasýna asla gidilmez, ilim ancak yukarýdan alýnýr.?[7]
iþte Þafiî´ye göre ilmin dereceleri böyledir. Biz de onun baþladýðýyla baþlayalým ki, o da birinci derecede olan Kitab ve Sünnettir. Özel olarak KÝtabla baþlayalým. [8]
[1] Haber-i hâssadan murad mütevâtlr olmayan haber-i vâhidlerdlr. Haber-i âmmeden maksat da mütevâtir olan haberlerdir. Buradaki Kýyasla anlagýlan maksat, kýyas ve re´y yoluyla anlaþýlmasý istenir, demektir.
[2] Tevbe Sûresi: 122.
[3] Tevbe Sûresi: 39.
[4] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý:.171-173.
[5] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 173.
[6] Þafiî der -ki: îtim Ýki türlüdür: tttiba´ ve istinbat. îttiba´ Kitaba tabi´ olmaktýr. Kitapta yoksa Sünnete, Sünnette de yoksa muhalefet eden olduðumu bilmediðimiz umum. selefin kavlidir. Onlarda da yoksa Kitâbullah´la kýyas yapýlýr; o da olmazsa Peygamber´in Sünnetine kýyas edilir. O da olmazsa umum selefin muhalifi bulunmayan kavline kýyas edilir. Ancak kýyas yoluyla hüküm caiz olur. Kýyas yapma salâhiyetini hâiz olanlar kýyas yapar da Ýhtilâfa düþerlerse her biri ictihadiyîe bulduðu kavli söyler, Ýçtihadýnýn götürdüðünü býrakýp da baþkasýna uyamaz.
Görüyoruz ki Þafiî burada sarahaten diyor ki: Hüküm önce Kitapta aranýr, Kitapta yoksa Sünnette aranýr. Kitapta mücmel ise, beyâna muhtaç Ýse Sünnete baþvurulur. Kitâbü´l-Üm´de Kitapla Sünnetin bir derecede olduðunu söyler. Bu iki sözün arasýný birleþtirmek açýktýr. Çünkü o müetehidin tabi´ olmasý gereken yolu beyan ediyor, o da selefin yoludur. Eðer Kur´ân´da bulurlarsa onun ötesinde bir gey aramazlar. Kur´ân´da bulamazlarsa Peygamber´den rivayet olunan Sünnette ararlar. Bunun böyle olmasý, Sünnetin mecmûunun Kur´ân rütbesinde olmasýna münâfi deðildir. Çünkü Sünnet Kur´ân´ý beyan eder, açýklar. Onun için Þâtýbî der ki: "Kitabýn, beyan hususunda Sünnete ihtiyacýndan dolayý Sünnet Kitaba hâkim olur."
[7] El-Üm, c, VII, s. 246.
[8] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 173-175.
Ynt: Din bilgisi By: ýrmak özsarý Date: 27 Þubat 2014, 20:15:34
126- Hassa Ýlmi, Müctehîdlere Lâzýmdýr:
Fukahânm bahis konusu yaptýklarý îlm-i Hâssa´dýr. Müctehidler hüküm istinbat etmek için onunla çalýþýrlar. Tartýþma onda cereyan eder. Hüküm istinbatý doðru olsun diye bununla kaideler kurulur, bu kaideler, doðruyu ve yanlýþý ölçmek için birer ölçü olur. Tartýþma konusu olan ve ihtilâf edilen mes´elelerde bunlar hakem yapýlýr. Þüphe yok ki, istinbatin umumî asýllarý iþte bu kaidelerdir ve bunlar da thn-i Hâssa´nýn en baþta gelen nev´idir. Bunlarý tahsil etmek, öðrenmek, her Müslümana farz de-ðüdir. Hattâ bunlarý öðrenmeðe her Müslümanýn gücü dâhi yetmez. Çünkü bunlar ilmî görüþleri ölçmek için gayet ince ölçülerdir. Bunlar müc-tehitlere istinbat yolunu gösteren umumî kaidelerdir; bunlarý onlar bilir. [ :) :) ;D ;D ;) ;)
Ynt: Din bilgisi By: yagmur_7-c Date: 27 Þubat 2014, 20:28:20
Þafiî Îlmü´l-Hâssa nâmýný verdiði ikinci nev´i þöyle beyan ediyor: "Kullarýn fürûý farâiza ve bunlarla ilgili mes´elelere dâir bilmeleri gereken hükümlerdir ki, bunlar hakkýnda Kitapta bir nass yoktur. Çoðuna dâir Sünnetten de nass bulunmaz. Bâzýlarý hakkýnda Sünnetten bir nass varsa da bunlar Haber-i Hâssa´dýr, Haber-i Âmme deðildir. Bunlarýn da te´vîle ihtimali vardýr ve kýyasla anlaþýlýr."[1]
Þafiî bundan sonra mükelleflere ilmin bu nev´ini nasýl yerine getireceklerini þöyle anlatýyor: "ilmin bu derecesine avam yetiþemez. Hattâ bununla havasýn da hepsi mükellef olmaz. Havâsdan buna eriþmesi ihtimali olanlar vardýr. Hepsinin bunu ihmal etmeleri caiz deðildir. Havâsdan kaa-biliyeti olanlar bu vazifeyi yerine getirirlerse, bunu yapmayan diðerleri vebal altýnda kalmaz. Bu vazifeyi yapanlar, yapmayanlardan faziletli olurlar." Amin inþAllah bizleri de Allah faziletli ve ilmi gösteren ve yayan kimseler oluruz...